Atatürk, milli kültürü Türkiye Cumhuriyeti'nin temel direği olarak kabul etmiştir. Bu alandaki çalışmalar onun gündemindeki konular arasında daima ilk sıralarda yer almıştır.

"Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür. Bu sözü burada ayrıca izaha lüzum görmüyorum. Çünkü bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin okullarında birçok vesilelerle eser halinde tespit edilmiştir.

Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, intibah almak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir…

İnsan, hareket ve faaliyetin, yani dinamizmin ifadesidir. Bu böyle olunca kültür yukarıda işaret ettiğimiz, insanlık vasfında insan olabilmek için bir esasi unsurdur…

Buraya kadar anlatmak istediğimiz, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti çocukları kültürel insanlardır. Yani hem kendileri kültür sahibidirler, hem de bu özelliği muhitlerine ve bütün Türk milletine yaymakta olduklarına kanidirler." (Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk Hakkındaki Hatıralar ve Belgeler, s. 271)


Kuşkusuz, kültür inkılabının temelini Türk harflerinin kabul ve uygulanması ile ilgili yasa oluşturmuştur. 1928 yılında kabul edilen yasa ile Türkçenin Latin harfleriyle yazılması karara bağlanmıştır. Atatürk bu konudaki görüşlerini, "Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, uyumlu, zengin dilimiz, yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir" şeklinde ifade etmiţtir.

Bu kararın hayata geçirilmesinde, Atatürk büyük bir kişisel çaba da göstermiştir. Konunun uzmanları yeni harflerin uygulanabilmesi için on yıl kadar bir süre gerektiğini belirtmişlerse de, Büyük Önder bunun kabul edilemez olduğunu söylemiştir. Böylece yeni Türk alfabesi bir seneden kısa bir sürede, 1 Ocak 1929 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.

Cumhuriyet döneminde kültür üzerine yapılan çalışmaların ikinci bölümü de Türk dili ile ilgilidir. Ulu Önderin "Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin" deyişi dil reformunun özünü oluşturur. Türk dilinin geliştirilmesi çalışmalarına bilimsel anlamda, 1932 yılında başlanmıştır. Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla kurulan teşkilat, daha sonra Türk Dil Kurumu ismi altında faaliyetini sürdürmüştür. Bu devlet kurumunun kuruluş amacı Türk dilinin yenileştirilmesi ve zenginleştirilmesi için bilimsel çalışmalar yapmaktır.

Bu alanda yapılan değerli araştırma ve çalışmalar birkaç yıl içinde meyvelerini vermiştir. Başmuallim olarak kabul edilen Atatürk'ün başkanlığında kurulan okullarda yeni alfabe öğretilmeye başlanmış, böylece kısa sürede okuryazarların sayısı artmıştır. Yeni Türkçe gazetelerden devlet kurumlarına her yerde, Atatürk dışında herkesi şaşırtan bir süratle sosyal hayata egemen olmuştur. Yazı dili ve konuşma dili arasındaki kopukluk giderilmiş; aydınlar ile halk arasındaki iletişim uçurumu ortadan kaldırılmıştır. Türkçe hak ettiği saygın konumu bu şekilde tekrar kazanmıştır.

Kültür hamlesinin önemli bir ayağını da tarih alanındaki çalışmalar oluşturmuştur. Türkler dünyanın en köklü uluslarından birisi olmasına rağmen, yüzyıllar boyunca Türk tarihi ihmal edilmişti. Türkler öz tarihlerini yabancı araştırmacıların eserlerinden takip etmek durumunda kalmışlardı. Tarih boyunca büyük uygarlıkların mimarı olmuş bir millete yakışan tavır, bu şanlı tarihin bilimsel olarak ele alınması, incelenmesi, dünyaya tanıtılması olmalıydı. İşte, Türk Tarih Kurumu da 1931 yılında bu amaçla kuruldu ve sözü edilen büyük ihtiyacı karşılayan önemli bir teşkilat oldu.

Atatürk'ün Türk tarihinin bilinmesi, öğretilmesi, tanıtılmasına ilişkin sözleri onun bu konuya verdiği önemin bir göstergesidir:

"Kültür işlerimiz üzerine, ulusca gönüllerimizin titrediğini bilirsiniz. Bu işlerin başında da Türk tarihini doğru temeller üstüne kurmak; öz Türk diline, değeri olan genişliği vermek için candan çalışılmakta olduğunu söylemeliyim." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 377)
"Türk Tarih ve Dil Kurumlarının çalışmaları takdire layık kıymet ve mahiyet arzetmektedir. Tarih tezimizi reddedilmez delil ve belgelerle ilim dünyasına tanıtan Tarih Kurumu memleketin çeşitli yerlerinde yeniden kazılar yaptırmış ve milletlerarası toplantılara başarıyla katılarak yaptığı tebliğlerle yabancı uzmanların ilgi ve takdirlerini kazanmıştır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 411)

Kültür hamlesinin halk tabanına yayılmasındaki etkili organlardan birisi de 1932'de kurulan halkevleri olmuştur. Halkevleri köylerde, kasabalarda ve şehirlerde çalışmalara başlamış; toplumun eğitim ve kültür düzeyinin batılı ülkeler ortalamasını yakalaması yönünde önemli bir görevi icra etmişlerdir.

"Bunu da beyan edeyim ki Türk milletinin son senelerde gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların hakiki sahibi kendisidir. Sizsiniz. Milletimizde bu istidat ve tekamül mevcut olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve kudret yetemezdi.".

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.214

Kaynak:www.millidegerlerikorumavakfi.org