Sayın Ragıp Atay, iptal davaları ile ilgili yorum ve yardımlarınız için tekrar teşekkür ederim. Sizden ve diğer meslektaşlarınızdan iptal davalarının diğer yönü ile ilgili olarak da görüş ve yorumlar bekliyorum.

İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun (Kanun No: 4949) 331.maddesinde “Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve birmilyar liradan yüzmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır.
Zararın miktarına göre Türk Ceza Kanununun 522 nci maddesi hükümleri dahi uygulanır.
Bu suçlar alacaklının şikayeti üzerine takip olunur.
Borçlu lehine bilerek yardımda bulunanlar ile bu maddede yazılı fiillere iştirak edenler de asli fail gibi cezalandırılırlar.” denilmektedir.

Tasarrufun iptali davaları alacaklıları koruma amacı ile gütse de, konuya diğer yönden bakıldığında iptal davaları; tasarrufta bulunurken borçlu olmayan kişilerin mal varlığındaki bir değeri sattıktan sonra işbirliği içinde olduğu kişilere geçmiş tarihli borç senetleri vererek ya da satışlardan hemen önce asılsız borç ikrar edip icra takibi başlatarak sattığı malları iptal davası açmak sureti ile dolaylı yoldan geri alma imkanını da vermektedir.
Benim şahsi görüşüm, bu davalarda borçludan mal edinen 3. şahıslar alacaklı ile borçlu arasındaki muvazaayı ispatladıkları (yani alacağın hukuki geçersizliği kanıtlandığı) veya aciz belgesinin geçersizliğini kanıtladıkları taktirde 331. maddedeki cezai müeyyideler (para ve hapis cezaları) kötü niyetli olarak iptal davası açan davacı ve borçluya da uygulanmalıdır. Aksi taktirde kötü niyetli olan her kişi malını satar, daha sonra işbirliği içinde olduğu kişilere geçmiş tarihli borç senedi tanzim edip verdikten sonra iptal davası açtırarak sattığı malı geri almaya çalışır. Müteahhitlerden gayrimenkul satın alan birçok kişi bu gibi durumlarla karşılaşmaktadır. (Türkiye’deki satışların %99’unda tapuda gösterilen satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş farklar olduğundan İİK 278/2. maddesine istinaden dava açılabilmektedir.) Ayrıca gerçekten borçlu olan kişilerin kaybedecek bir şeyleri olmadığı için bu davalarda davacı ile anlaşıp üçüncü şahıslara zarar verebileceği de unutulmamalıdır.
Bu gibi durumlarda borçludan veya borçlu olduğu iddia edilen kişilerden mal edinen 3. şahısların yargı eliyle zarar görmesini engellemek için özellikle borç senetlerine veya benzeri sözleşmelere (helvacı kağıdı) dayalı takipte borcun doğum tarihi (senetlerin tanzim tarihleri) ve alacağın kaynağı somut delillerle kanıtlanmalıdır, diye düşünüyorum. Sizlerin de bu konudaki görüşlerinizi bekliyorum.