+ Konuyu Yanıtla
1 / 2 Sayfa 12 SonSon
1 den 10´e kadar toplam 14 ileti bulundu.

Konu: Can Dündar'dan

Can Dündar'dan Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Dec 2006
    Nerede
    Turkiye.
    İletiler
    2.302
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Can Dündar'dan

    HERGÜN BAYRAM

    Zamanla anlıyor insan: 3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey bayram.. Hayata rasgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.

    ***
    Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan.. Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık.. Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır. Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek.. Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır. Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.

    ***

    Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır. Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle.. Vuslat da bayramdır öte yandan.. Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır. En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır. Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır. "Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır. Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram..

    ***

    Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır. Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır. Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır. Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır. Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram.. Güne gülümseyerek başlamak bayramdır. "İyi ki yanımdasın" bayram, "Her şeyi sana borçluyum" bayram, "Hiç pişman değilim" bayram.

    ***

    Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır. Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır. Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram..

    ***

    Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur. Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler. Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır. Her gününüz bayram olsun!

    CAN DÜNDAR
    www.candundar.com.tr



    Hukuki NET Güncel Haber

    Can Dündar'dan konulu yargıtay kararı ara
    Can Dündar'dan konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Dec 2006
    Nerede
    Turkiye.
    İletiler
    2.302
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Re: Can Dündar'dan

    Bir dost

    Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
    "Nereden çıktın bu vakitte" dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında;
    "Gözünün dilini" bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...
    Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. ihtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.
    Kucaklamalı seni güvenli kolları,
    ...dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...
    En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...
    Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
    Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
    Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin, "hak ettim" diyebilmelisin.
    Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...
    Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş...
    Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
    Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş...

    * * *

    Böyle bir dostum var benim.
    Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim.
    Kuşağımın en iyisiydi hilafsız...
    Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın amansız parkurunu...
    Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu... Ekmeğimizi ve acılarımızı bölüştük. Çocuklar doğurduk, büyükler gömdük.
    Sonunda yara bere içinde oraya buraya savrulduk.
    Buluştuk geçenlerde...
    Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun:
    "- N'apıyorsun" diye sordum.
    "- Seyrediyorum" dedi; "çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla ama sadece seyrediyorum".
    Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk göğüsleyenlerin zirveye hak kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti.
    İyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba?
    Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki bir kitabı yıllar sonra merakla karıştırır gibi...
    Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi...
    Pazarda görsek tezgahından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç fark etmiştik.
    Velhasılı ne sevebilmiş, ne terk edebilmiştik.
    Krizde geçmişti bütün gençliğimiz; ve şimdi çocuklarımıza tek devredebildiğimiz, çok daha ağırlaşmış bir kriz...
    "- İşte" diye iç geçirdi kadim dostum, "...bunları seyrediyorum bir kenardan sessizce..."

    * * *

    İşte en çok da böyle zamanlarda bir dostu olmalı insanın...
    Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri...
    "Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız" diyebilmeli...
    Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümitvar bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
    "Bunu da aşacağız!
    İmza: Bir dost!.."

    Can Dündar
    ............................

    Bilgi kaynağı , paylaşım , sorunlarımıza çare, yardımlaşma vs gibi konularda , en iyi dostumuz "Hukuki Net" ve benzeri olan sitelerdir belki ama bizlerde ilerleyen teknoloji ile birlikte robotlaşıyoruz sanki...

    Ben o taşı atıyorum şimdi! Ya sizler?

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    İstanbul / Beyoğlu
    İletiler
    3.411
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Can Dündar'dan

    Taş yerinde ağırdır...

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Dec 2006
    Nerede
    Turkiye.
    İletiler
    2.302
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Can Dündar'dan

    Benim yaşlarım

    İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor; açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu, ateşin yaktığını...
    Sevgisizliğin insanın canını acıttığını...
    Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor.
    Her şey ona çok büyük görünüyor:
    Ev, masa, anne, baba...
    10'una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor. Azgın bir iştahla öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın evde, okulda kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor.

    * * *

    15'inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen yüzünden, değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.
    Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği odaları olduğunu, açıldıkça o odalardan devasa bahçelere çıkıldığını hissediyor, büyüleniyor. Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini, şiirin her türden hasreti dindirdiğini anlıyor. Aşk acısını öğreniyor. Yine de seviyor; ille seviyor, inadına seviyor.
    20'sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor.
    Her şey ona küçük görünüyor:
    Ev, masa, anne, baba...
    "Dünya küçükmüş; büyük olan benim" efelenmeleri başlıyor.
    Lakin dünya bunu bilmiyor.
    O yüzden 20'ler çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla geliyor.

    * * *

    25'inde ayaklar biraz yere değiyor.
    Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor.
    Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp grileşiyor.
    Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden vurularak evleniyor genelde...
    5 yıl önce uzak bir ülke olan "istikbal", daha yakına geliyor.
    "Bir denizde yangın çıkarma" hayali erteleniyor.
    "Dünya zor"laşıyor.

    * * *

    30'unda muhasebeye başlıyor insan:
    "Dünya hâlâ beni tanımadı, üstelik galiba ben de dünyayı tam tanımıyorum" dönemi...
    Mevcut bilgilerin sorgu yeri...
    Kuşkunun beyliği...
    Tehlikeli yaşlar: "Bunun nesine hayran oldum ki ben" pişmanlıkları, "Hakkımı yediler" sızlanmaları, sırta saplanan hançerler, çelmeler, dost kazıkları, ağır ağır olgunlaştırıyor insanı...

    * * *

    35, yolun yarısı...
    Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda uyanmadan 20'sine gelenler için gecikmiş telafi çağları...
    Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan yaşlar... Olgunluğun karasuları...
    40'ında eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri yaşlanıp ölmeye başladığında bocalıyor insan...
    Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine; ve ikisini birden yeni sevda hayallerine...
    Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı arabalarla çare aranıyor.

    * * *

    45'inde "istikbal" denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan...
    Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor.
    Eski dostlar, hatıralar kıymete biniyor.
    Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini merhamet alıyor. "Keşke"ler "iyi ki"lerle, hırslar hazlarla yer değiştiriyor.
    Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara sıra...

    * * *

    Genellenemez tabii; bunlar benim yaşlarım.
    Sonrasını bilmiyorum henüz; öğrendikçe yazarım.

    CAN DÜNDAR

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Dec 2006
    Nerede
    Turkiye.
    İletiler
    2.302
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Can Dündar'dan

    BUGÜN MÜ KÜÇÜK KUŞ, BUGÜN MÜ ?..

    Morrie Schwartz, hayat dolu bir üniversite profesörü... 1994'te vücudunda bir gariplik hissetmiş. 70'lık vücudu artık dans derslerini kaldıramayacak kadar bitkinleşmiş. Doktora gittiğinde yakında öleceği haberini almış: Hastalık Morrie'yi tekerlekli sandalyeye bağlamış. Dersleri bırakmış, evdeki bakıcının kollarında bebekliğe yeniden dönmüş. Kucaklanıp kaldırılır, başkası tarafından yıkanır, poposu pudralanır olmuş. Düşünmüş o zaman:

    "Kendimi bırakıp yok olmayı mı bekleyeyim, yoksa kalan zamanımı en iyi şekilde değerlendireyim mi?"

    Sonunda ölümünden utanmamaya ve yaşamla ölüm arasındaki son köprünün bütün ayrıntılarını anlatmaya karar vermiş. Hayattaki son dersi, "kendi ölümü" olacakmış.

    Önce sevdiklerini toplayıp, onlara bir "canlı cenaze töreni" düzenlemiş. Bizim ancak ölenlerin ardından yaptığımız sevgi konuşmalarını hayattayken dinleme ve gönlünce cevap verme şansını yaratmış. ABC televizyonunun ünlü haber sunucusu Ted Koppel'ın programına konuk olunca üne kavuşmuş. Dünyanın dört bir yanından mektup yazan, röportaja gelen insanlar ona "son yolculuk"u sormaya başlamışlar. Morrie'nin bu sorulara verdiği yanıtlar Türkçede de yayımlandı. (Mitch Albom, "Öğretmenim Morrie'yle Salı Buluşmaları", Boyner Y. 1997)

    Birbirinden ilginç o yanıtlardan benim aklımda kalan ders şu oldu:

    "Herkes öleceğini bilir, ama kimse buna inanmak istemez. Oysa öleceğimize inansak, bazı şeyleri farklı yapardık. İnsan ölmeyi öğrenince yaşamayı da öğrenmiş oluyor. Budistlerin yaptığını yap ve her sabah omuzundaki küçük kuşa sor:

    - O gün, bugün mü?

    Hazır mıyım? Olmak istediğim insan mıyım? Kariyer, iyi maaş, araba ve ev taksitleri... Hayattan istediğim şey bu mu?"

    "Şuraya uzanmış yavaş yavaş ölürken rahatlıkla söyleyebilirim ki, istediğin kadar güce ya da paraya sahip ol, yaşamı satın alamazsın." diyor Morrie... "

    - Son bir 24 saatin olsa ne yapmak isterdin?" sorusuna ise herkesi şaşırtacak kadar sade bir cevap veriyor:

    "- Sabah kalkar, jimnastiğimi yapar, ardından çörek ve çayla kahvaltı eder, yüzmeye giderdim. Sonra arkadaşlarımı evde güzel bir öğle yemeğine davet eder, onlara ne kadar değer verdiğimi anlatırdım. Ardından ağaçlıklı bir bahçede yürüyüp renkleri, kuşları seyreder, doğayı içime çekerdim. Akşam sevdiklerimle bir restorana gidip yemek yer ve en güzel kızlarla tükeninceye dek dans ederdim. Ardından eve gelir mükemmel bir uyku çekerdim."

    Sizin bunları yapacak vaktiniz var. Bütün yapmanız gereken arada bir omuzunuza bir bakış atıp sormak: "Bugün mü küçük kuş, bugün mü?"


    CAN DÜNDAR

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Jan 2007
    İletiler
    70
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation ölüm üzerine..

    Can Dündarın kitaplarını beğeniyle okurum.Ölüm derken aklıma bu yıl bir arkadaşımı yitirdim ve çok değerli biriydi benim için.Bir yönden kendisiyle barışık,hayata bağlıydı ama toplumumuz maalesef değerleri yitirince anlıyorlar,bu da çok üzücü.arkadaşımı ölmeden önce gördüğümde çok sıkIntısı vardı,benimle paylaştı ve yardımcı olmaya çalıştım ama yeterince değil.Çünkü diğer gün intihar etti.Ben cenazesine gittim ve o anda ölümüm göz önüme geldi ve izleyen insanlar.Gerçektende ölüm var diye düşündüm,hani derler ya bir varmış bir yokmuş aynen öyleymiş.Cenazede çok ağladım ve üzüldüm.Ama üzüldüğüm arkadaşımdan çok bendim.Bunu daha sonra anladım. Ben dünyaya geldim ama ne kadar seviliyorum,neler bırakıpta gidecem,ne gibi insanlara faydam olacak.Bunları bir an için gözümün önüne getirdim.Baktığımda yoktu çok şey.Ve o günden sonra hayatın anlamı gerçektende çok değişti,kırıcı olmamaya,olaylara olgunlukla bakmaya çalışıyorum.hayattasanız her şeyin değerini bilmek gerek.Ama ölümden kaçınılmaz,doğduk ve öleceğiz..

  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Dec 2006
    Nerede
    Turkiye.
    İletiler
    2.302
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: ölüm üzerine..

    Dikkat! Sevgiliniz bu hafta terkedebilir!

    Araştırmalar, Sevgililer Günü ertesinde ayrılıkların çoğaldığını gösteriyor.

    Aşkın kitabını yazan" İtalyanlar, aşk hayatımızdaki son durumu belgelediler geçenlerde...

    Milano'daki bir sempozyumda İtalyan psikolog Elena Parchi, son üç yılın Sevgililer Günü'nde yaptığı araştırmanın sonuç*larını açıkladı.

    Parchi, 25 ila 55 yaş arasındaki 786 kadına "o günü ve sonrasını" sormuş ve çok şaşırtıcı bir sonuca varmıştı:

    "Kadınlar sev*gililerini en çok Sevgililer Gü*nü'nde terkediyorlar'dı.

    Sevgililerin şenliği olması beklenen gün, aşıkların kâbusuna dö*nüşmüştü.

    Neden?

    Parchi'ye göre bunun temel nedeni; hayal kı*rıklığı...

    Yıl içinde sevgilisini fazla "alaka testi"ne sokmayan kadınlar "o gün" için büyük beklentiye giriyorlar. Medya ve rek*lam sektörü son yıllarda bu beklentiyi alabildiğine kamçılıyor. Mesaj hatları, hediye ilanları, örnek aşık haberleri gazeteleri, televizyonları süslüyor.

    Kadın, "hiç olmazsa o gün" özel bir ilgi bekliyor ve bu da Sevgililer Günü'nü bir "sınav"a dönüştürüyor.

    Sonuçta 14 Şubat'ı atlayan veya -daha kötüsü- sıradanlaştıran bir erkek, sınıfta kalmış olu*yor.

    "Aaaa... bugün müydü," "Hediye alacaktım, ama çok işim vardı," "Yemek de amma pahalıymış," "Bakalım gelecek Sevgililer Günü'nde birlikte ola*cak mıyız" türünden bir cümle, kadında bardağı taşırıyor.

    * * *

    Benzer bir teşhise, geçen yıl kaçırılan bir Amerikan uçağının yolcuları üzerinde yapılan bir araştırmada ulaşılmıştı. Amerikalı bir sosyolog, hava korsanları*nın yakalanmasıyla sonuçlanan eylemden son*ra, kaçırılan yolcuların aile hayatlarını incele*miş ve çok şaşırtıcı bir sonuca varmıştı:

    Eylem sırasında uçakta bulunan eşlerin çoğu, eylemin şokunu atlattıktan sonra ay*rılmışlardı.

    Amerikalı sosyolog da bu ayrılıklara aynı teşhisi koyuyordu:

    "Hayal kırıklığı..."

    Kriz anında maskeler düşmüş, pembe gözlükler çatlamış ve kadın*lar, en zor anda, beraber oldukları erkeklerin gerçek yüzüyle tanışmış*lardı:

    Teslimiyetçi, zayıf, ezik ve kor*kaktılar.

    O yüzden de korsanlardan kurtul*dular, ama terkedilmekten kurtulamadılar.

    * * *

    İlişkilerin derinlerinde bir yerde, fay hattında bir çatlak varsa, en ufak bir sarsıntı, onu ciddi bir kırılmaya sürükleyebilir.

    Bu sarsıntıyı ya*ratan, bir kriz anı olabileceği gibi, ilgi beklentisiyle hazırlanılmış özel bir gün de olabilir.

    Krizlerde yiğitleşir kadınlar, özel günlerde ışıldar. Ve yanlarındaki adam, kendileri gibi yiğitleşmiyor, ışık saçmı*yorsa o an kestirip atabilirler.

    Merkez üssü yürek olan bu deprem, yaşananın aşk de*ğil, kolayca vazgeçilebilir bir alışkanlık olduğunu hissettirirse, çoktandır göğüs kafeslerini sıkıştıranı bu dertten gözlerini kırpmadan kurtulabilirler; ...o anda... sigarayı bı*rakır gibi...

    Dayanma eşiği en geniş ilişkiler bile kalbin bu sarsıntı*sına dayanamaz.

    İlişkinin yaldızı dökülüp de altından sahtekârlık saçıldı mı ortalığa, derindeki yarık büyüyüp yerle bir eder birlik*teliği...

    Aşk "sabır"dır belki, ama asla "tahammül" değil...

    CAN DUNDAR

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Dec 2006
    Nerede
    Turkiye.
    İletiler
    2.302
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: ölüm üzerine..

    Eger

    O’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
    Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
    O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
    sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
    ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
    dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
    hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse...
    elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse,
    kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
    her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa...
    bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
    iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
    iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
    eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
    mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
    kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
    özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
    hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
    O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
    ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
    gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
    bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...
    uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
    dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,
    nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
    kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
    gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
    Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
    ...o halde bugün sizin gününüz!..
    "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

    CAN DUNDAR

  10. #9
    Kayıt Tarihi
    Dec 2006
    Nerede
    Turkiye.
    İletiler
    2.302
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Can Dündar'dan

    Aşkta terörizm

    Gelin bir oyun oynayalım.Şimdi yazacağım soruyu önce kendinize, sonra eşinize sorun.

    "Eşiniz çok hasta... Acilen ilaç lazım. Çabuk olmazsanız onu kaybedebilirsiniz. Evden fırlayıp bir eczaneye dalıyorsunuz. İlaç eczacının elindeyken fark ediyorsunuz ki, cebinizde 5 kuruş yok. Ne yaparsınız?"

    Cevap için üç yıldızlık bir ara veriyorum.

    * * *
    Cevaplar tamamsa, kendi verdiğiniz cevapla, eşinizinki arasındaki farka şaşmış olmalısınız. Çünkü kriz durumlarında kadın ve erkek davranışlarını karşılaştıran bir araştırmada sorulan bu soru, kadınlar ve erkeklerden tamamen farklı yanıtlar aldı.

    Soruyu yanıtlayan erkeklerin tamamına yakını şöyle dediler:

    "İlacı eczacının elinden kapar kaçarım".

    Kadınların yanıtı ise çoğunlukla şöyleydi:

    "Eczacıya durumu anlatır, ilacı parasız vermesini rica ederim. Olmazsa kapı önüne çıkar birilerinden borç isterim. Alır kaçarsam, yakalanıp eşimi hepten ölüme terk etme tehlikesi vardır".

    * * *
    Bu kısa test bile, kadınlarla erkeklerin hayata nasıl farklı yaklaştıklarını kanıtlıyor. Erkeklerin fevriliğine karşı kadınların sorun çözmedeki soğukkanlılığı ve değişik çareler deneme ısrarı kayda değer...

    Farklı cinslerin, "kriz yönetimi"ndeki farklı tavırlarına ilişkin bu deneyi bana hatırlatan, Levent Kırca ile Oya Başar'ın boşanma üzerine sergiledikleri "son parodi"leri oldu. Boşanmalarına ilişkin basın toplantısında Kırca "ilacı kapıp kaçma" telaşındaydı. Başar ise "eşi can çekişirken eczacıya soğukkanlılıkla dert anlatmaya çalışan bir kadın" görünümünde...

    İzlerken, "Aşkta masumiyeti yitirdik" cümlesi döküldü ağzımdan...

    Bu, bir süre önce okuduğum bir kitabın ilk cümlesiydi.

    "İkili İlişkilerde Terörizm" (Varlık Y. İst. 1997) başlıklı bu kitapta psikoterapist Michael Vincent Miller neredeyse tam da ekranda izlediğimiz tartışmayı anlatıyordu.

    * * *
    Aslında Kırca ve Başar'ın tartışmada kullandıkları üslup ve geliştirdikleri suçlama-savunma mekanizmaları çoğumuza tanıdık gelmiş olmalı. Çünkü bunlarda, modern bir evliliğin bütün klişeleri, hataları, çıkmazları vardı:

    Ses yükseltmeler, karşıdakinin ağzının payını vermeler, çözüm yerine suçlu aramalar, sorunun nedenini bir dedikoduya veya "Beni bunun için mi boşadın"a indirgemeler, buz dağının altında yatan sorunları görmek istemeyip, suyun üzerindekine ilişkin laf oyunları yapmalar, hem barışmak isteyip hem tribünler önünde kuyruğu dik tutmaya çalışmalar... vs...

    Miller, boşanma kararından hemen önce "son bir umut"la kendisine terapiye gelen çiftlerin genellikle "para, cinsel uyumsuzluk, ev işlerinin dengeli paylaşılmaması" gibi ikincil nedenleri öne sürdüklerini, ancak aslında bunların altında bir başka neden yattığını söylüyor:

    "İktidar çatışması..."
    Miller'a göre günümüz beraberliklerini "iki kişilik bir iç savaş"a dönüştüren en önemli etken bu... Amerikalı psikolog, sadece aile içi kavgaların değil, sevgi dolu aşk sözcüklerinin altında da bu güç mücadelesinin yattığına, "artık sevginin iktidar savaşından ayrılamaz hale geldiğine" inanıyor.

    * * *
    Aşk, uzun yıllar baskı altında tutuldu. Bugün "aşkta özgürleşme" çağı yaşanıyor. Ancak Miller, bu özgürlük görüntüsünün altında çiftlerin "maske" takıp birbirlerine rol yapmaya başladıkları ve manipülasyona dayalı yeni bir baskı dönemi yarattıkları kanısında... O anlamda, çiftler arası her iletişimin "denetimi kim ele geçirecek" sorusunda düğümlendiğine inanıyor.

    Miller'a göre kadınlar daha çok yakınlık, erkekler daha çok özgürlük istiyor. Biri terk edilmekten, diğeri esir edilmekten korkuyor. O yüzden de, birbirlerinden en çok istedikleri şey, yani sevgi, onları en çok kaygılandıran şeye dönüşüyor. Ne birbirlerine yakınlaşabiliyor, ne uzaklaşabiliyorlar. Bir soğuk savaşı yaşayıp gidiyorlar. Bıçak kemiğe dayanınca da terapiye geliyorlar.

    * * *
    Ben son izlediğimiz basın toplantısının "Kırca'ların halka açık terapi seansı" olduğunu düşünüyorum.

    İki karizmatik kişiliğin medya önünde sürmüş ilişkileri, medya önünde bir "iktidar hesaplaşması"yla sonuçlanıyor.

    Anlaşılan o ki, günümüz aşıklarının asıl sorunu sevgiyi, iktidar savaşının elinden kurtarabilmek olacak.

    Yöntemi nasıl olursa olsun aslolan, hastaya ilacı yetiştirebilmektir çünkü...

    Aslolan hastayı sevmektir.

    CAN DÜNDAR

  11. #10
    Kayıt Tarihi
    Dec 2006
    Nerede
    Turkiye.
    İletiler
    2.302
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Can Dündar'dan

    Hayattan ne öğrendim?

    Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi Esquire dergisininki... "Hayattan ne öğrendiniz?"
    Verilen süre içinde aklıma gelenleri aşağıda yazdım.
    Yanlışların doğruları götürmeyeceğini umuyorum:
    * * *
    Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
    Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
    Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
    Ağladım.
    * * *
    Yaşamayı öğrendim.
    Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
    * * *
    Zamanı öğrendim.
    Yarıştım onunla...
    Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
    * * *
    İnsanı öğrendim.
    Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
    Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
    * * *
    Sevmeyi öğrendim.
    Sonra güvenmeyi...
    Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
    * * *
    İnsan tenini öğrendim.
    Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
    Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
    * * *
    Evreni öğrendim.
    Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
    Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
    * * *
    Ekmeği öğrendim.
    Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
    Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
    * * *
    Okumayı öğrendim.
    Kendime yazıyı öğrettim sonra...
    Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
    * * *
    Gitmeyi öğrendim.
    Sonra dayanamayıp dönmeyi...
    Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
    * * *
    Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
    Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
    Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
    * * *
    Düşünmeyi öğrendim.
    Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
    Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
    * * *
    Namusun önemini öğrendim evde...
    Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
    * * *
    Gerçeği öğrendim bir gün...
    Ve gerçeğin acı olduğunu...
    Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
    * * *
    Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

    Can DÜNDAR

+ Konuyu Yanıtla
1 / 2 Sayfa 12 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

izliyorum sadece izliyorum.kötülüğün bu kadar ödüllendirildiği bir coğrafya daha varmıydı acaba

Forum

Benzer Konular :

  1. İstanbul Barosu Başkanı Av.Ümit Kocasakal, Aylin Nazlıaka, Yaşar Nuri Öztürk - Uğur Dündar Halk Arenası video
    http://www.youtube.com/watch?v=JzQMPt9WCPc Halktv, Uğur Dündar ile Halk Arenası programında misafir konuşmacılar Prof.Dr.Ümit Kocasakal, Ankara...
    Yazan: admin Forum: Barolar
    Yanıt: 1
    Son İleti: 23-11-2014, 22:14:06
  2. Şiirsiz Yaşamak / Can Dündar
    Nihayet sonbahar yağmaya başladı ruhumuza, bir dua gibi pencerelerde yağmur, damarlarımızda küllenmiş tanıdık bir tutkuyu kıvılcımlandırıyor. Şiir ...
    Yazan: Av.Dilek Kuzulu Yüksel Forum: Edebiyat ve Sohbet Köşesi
    Yanıt: 4
    Son İleti: 01-02-2008, 09:41:15
  3. Can Dündar'a tehdit
    Yazarımız Can Dündar'a, 'Yanaklarından öperim Alaattin' diyen MİT'çi Gündeş'le ilgili yorumu nedeniyle mektup gönderen Çakıcı, 'Akıllı olmanızı rica...
    Yazan: deniz02 Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 0
    Son İleti: 11-02-2007, 19:15:33

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.