Merhabalar,
Kendini bir devlet adamının özel kalemi gibi göstererek bir iş yapma karşılığı haksız menfaat elde edildiği ve sahte evrak tanzim edildiği iddiaları karşısında açılan davada;
1. Devlet adamının özel kalemi olarak tanıtma iddiası sadece Katılan tarafından iddia edilmiş ve sanık bu hususu reddetmiştir. Bu iddiaya ilişkin olarak Katılanın beyanı haricinde herhangi bir somut delil bulunmamaktadır.
2. Haksız menfaate ilişkin olarak da zararın tespiti kapsamında yalnızca tanıklar tarafından, 'işin içeriğini bilmemekteyiz, sadece yanımızda 5.000 TL sanık aldı' denilerek tanık deliline gidilmiştir. Sanık tarafından bu husus yani alınan paranın geri ödendiğini yazılı delil (fatura ve eve teslim tutanakları) ile aksiyle ispat edilmiş ve Katılan tarafından bu hususa herhangi bir itiraz gelmemiştir.
Ayrıca sanık tarafından Katılan hakkında çok daha önceden 'senedin yağması' kapsamında takipsizlikle sonuçlanan şikayete konu 100.000 TL'lik bir icra dairesinde bulunan senet de bulunmaktadır. Ancak ısrarla sanık, bu senedi yargılama sürecinde 'kabul etmediğini, bu hususun açılacak menfi tespit davasına gireceğini, zarar varsa ispat olunmasını, ispatı halinde de zararı gidereceğini' söylemiştir. Bütün bunlara karşın tanık delili ile (ne için alındığını bilmeyen tanıklar tarafından, bunlar iki kişidir) 5.000 TL verildiği söylenmiş ve yukarıda da bahsedildiği üzere aksi ispat edilerek Katılan tarafından itiraz gelmemiştir.
3. Sanık tarafından verildiği iddia edilen 'sahte evraka' ilişkin husus ise; 'iğfal kabiliyetinin olmaması, sanığın düzenleme kapsamında yetkisinin bulunmadığı, ilk bakışta ya da basit bir araştırma ile evrakın sahteliğinin belirlenebildiği, söz konusu evrakın herhangi bir şekilde bir yerde kullanılmadığı gerekçeleriyle sanığa 'evrakta sahtecilik' hususuna ilişkin beraat kararı verilse de;

2016 tarihinden önce işlenen bu kapsamda ele alınan suç itibariyle Mahkeme;
1. Zarar tespiti yapmadan, (mevcut olan tanık delili ile ispat edilmiş zararın aksi ispat edilmiş olmasına rağmen)
2. Katılan beyanı ile suçu 'nitelikli dolandırıcılık olarak değerlendirerek, suçun 2016 tarihinden önce işlenmiş olması sebebiyle alt sınırın 2 yıl olmasına rağmen alt sınırdan da uzaklaşarak 3 yıl hapis cezası ve TCK 62 uygulanarak 2 yıl 6 ay hapis cezası ve 20.000 TL adli para cezasına hükmetmiştir.

Gerekçeli karar henüz çıkmasa da anlatılanlar ışığında istinaf mahkemelerinin bozma ihtimali nedir?