http://haber.gazetevatan.com/haberde...?Newsid=211898
Bence çok yerinde bir davranış olmuş.
Böylece internette KİMLERİN ÖZÜR DİLEDİĞİNİ İSİM İSİM GÖREBİLECEĞİZ.Sonrasında gereği düşünülür.
Printable View
http://haber.gazetevatan.com/haberde...?Newsid=211898
Bence çok yerinde bir davranış olmuş.
Böylece internette KİMLERİN ÖZÜR DİLEDİĞİNİ İSİM İSİM GÖREBİLECEĞİZ.Sonrasında gereği düşünülür.
Sn. milo,
Açtığınız konu başlığına bakınca, sizde İsa Mesih yansımaları görmeye başladım. Malum, kendisine tokat atana diğer yanağını çevirmek bu olsa gerek...:) :)
Ben Ermeni Taşnakların atalarıma yaptıklarını unuttum. Buna karşı benim atalarımın yaptıkları için özür borçluysam özür dilemeyi de bilirim.
Neredeyse 100 sene önce yaşanmış, her iki taraf için de tatsız ve acı olaylar, bizim cenahta gerçek amaç olarak hedeflemese de Varlık Vergisi'ni, 6-7 Eylül'ü, diğer yanda 1970-1990 arası Ermeni terörünü doğurmuş, yeni acıları ve ayrılıkları gündeme getirmişse de, ben bu ülkede aynı tastan su içtiğim Ermeni kardeşlerime sevgimden ve saygımdan bir şey kaybetmedim.
Benim çocukluk arkadaşım Agop ile hiçbir sorunum yok. Hala neredeyse her Cumartesi ailece görüşür, ya duduk ya saz dinleriz.
Civan'ı da, Veysel'i de seviyorum.
Soyadlarımız "yan" ve "oğlu" olabilir, bu ülkeyi ve insanlarını seven yanlardan ve oğullardan isek hiçbir mesele yoktur aramızda.
Aydın denen mahlukatlara duyurulur...
300 kadar Ermeni aydın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e açık mektup göndererek, 1915 olaylarının “soykırım” olarak tanınmasını istedi
ERİVAN - Ermeni basınında yer alan mektupta; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün soykırım iddialarını kabul etmesini isteniyor ve Türk halkının böylece tarihi bir yükten kurtulacağını öne sürüyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyaretinin kendilerini umutlandırdığını ifade eden Ermeni aydınlar, soykırım iddiaları kabul edilmeden, halklar arasında samimi diyalog kurulamayacağını savunuyor.
Güney Kafkasya’daki gelişmelerin Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinin önemini ortaya koyduğu belirtilen mektupta bu konuda özelikle soykırımla ilgili engellerle karşılaşıldığı iddia ediliyor.
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE MİRAS KALDI”
Dikkat çekici ifadelerin bulunduğu mektupta, şu sözlere yer veriliyor; “Osmanlı Türkiyesi’nin suçunun Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kaldığı gerçeğini kabul etmeliyiz... Türkiye diplomasisi, bu kara sayfaları unutturamaz.”
NTV
Bunlar herzamanki boş sözler....Osmanlı ile Cumhuriyet ayrımı yapılması,bazı insanlarımızın "Cumhuriyet aşkını" kabartarak bu ucuz oyuna gelmesini hedefliyorlar.....Alıntı:
“Osmanlı Türkiyesi’nin suçunun Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kaldığı gerçeğini kabul etmeliyiz... Türkiye diplomasisi, bu kara sayfaları unutturamaz.”
Burası Türkiye ve biz bu ülkenin milletiyiz.İster birileri Osmanlı Türkiyesi desin,ister Türkiye Cumhuriyeti desin....Sonuç itibarı ile bugünkü Türkiye toprakları ve yönetimi kastedilmiştir....bu böyle bilinmeli...
"Ermenilerden özür diliyorum"...muş...
Kimin özür dilemesi gerektiği apaçık ortada....
"Osmanli yönetimiyle uyum içinde yasadiklari için “Millet-i Sadika” adini almislardi. Ermenilerden söz ediyoruz....
Evet; Ermeniler Osmanli’nin temel unsurlarindan birini olusturuyorlardi. Ta ki 3 Mart 1878’deki Ayastefanos Antlasmasi’na kadar.
......
Ayastefanos Antlasmasi Erme-niler’le iliskilerimizde bir dönüm noktasidir. Bu antlasmadan sonra Istanbul kapilarina kadar dayanan Rus Prensi Grandük Nikola’yi karsilamak üzere harekete geçen Ermeni Patrigi Narses, Ermenilerin isteklerinden olusan bir listeyi Nikola’ya iletti. Bu listede esas olarak Ermeniler’in yasadiklari vilayetlerde islahatlar yapilmasi ve müslüman halka karsi haklarinin korunmasi isteniyordu. Bu istekler, Ayastefanos antlasmasina ve daha sonra ayni yilin 13 Temmuz’unda imzalanan Berlin Antlasmasi’na birer madde olarak eklendi.
Bunun anlami suydu: Rusya ve batili devletler, Osmanli topraklarinda nüfuz alanlari olusturmak için büyük bir firsat yakaliyorlardi. Osmanli’yi içten içe bölmek için artik dügmeye basilmis oluyordu.
.......
ILK OLAYLAR
1893 yilinda Istanbul’dan Mus vilayetine gelen bir yazida, vilayet gelirlerinin 500 lira artirilmasi isteniyordu.
.......
Hükümet kararin geri alinmasi için valiyi uyardi. Vali ise kararin geri alinmasina itiraz edip, bölgenin hassas dengelerini bozacak icraatlara giristi. Ermenilerle müslümanlarin arasini açan uygulamalar, bölgeye yerlesmis Hinçak ve Tasnak komitelerinin ekmegine yag sürdü. Ermeni köylerini basip katliamlar yapmaga baslayan komitacilar, katliamlari Türkler yapiyormus görüntüsü verip isyan baslattilar.
.......
Bölgede yerel meclisler kurulmasi ve bu meclislerde Ermeni temsilcilerin de yer almasi için Bâb-i Âliyi sikistirmaya basladi. II. Abdülhamid Han, bunu kabul etmenin gelecekte daha büyük tavizlere yol açacagi endisesiyle, Ingiliz temsilcinin isteklerini reddetti.
Bunun üzerine, Ermeni Patrigi Izmirliyan Istanbul’daki Ermenileri ayaklandirdi. 30 Eylül 1895’de yüzlerce Ermeni Bâb-i Âli’ye dogru yürüyüse geçti.
.........
26 Agustos 1896 günü Osmanli Bankasi Ermeni tedhisçilerin isgaline ugradi. Patrik Izmirliyan’in görevden alinmasini protesto eden tedhisçiler silahli baskin düzenleyerek bankayi isgal ettiler. Istekleri yerine getirilmedigi taktirde bankayi bombalayacaklari tehdidinde bulundular. Bu arada baska bir grup da ellerinde bombalarla Bâb-i Âli’ye hücum etmis, sadrazam Halil Rifat Pasayi öldürmege çalismislardi.
...........
Olaylardan kisa bir süre sonra Avrupa devletleri, Trosak-Tasnak cemiyetinin yayinlamis oldugu yedi maddelik bir bildiriyi destekledigini açikladi. Bildiride, Ermeniler Dogu Anadolu’da muhtariyet isteklerini dile getiriyorlardi. Istekler Abdülhamid Han tarafindan bir kez daha reddedildi.
ABDÜLHAMID HAN’A SUIKAST
21 Temmuz 1905’te Ermeniler isteklerinin önünde önemli bir engel olan ve kendisine “Kizil Sultan” lakabini taktiklari Abdülhamid Han’in öldürülmesi için harekete geçtiler.
........
bir arabanin içine 20 kiloya yakin saatli bomba yerlestirerek Yildiz’daki Hamidiye camisinin kapisina yakin yerde pusu kurdular. Bomba, Abdülhamid Han’in Cuma namazindan çikis saatine ayarlanmisti.
Saati dolan bomba patlayinca ortalik savas alanina döndü. 26 kisi öldü, 58 kisi yaralandi. Fakat, patlama esnasinda padisahin camide ªeyhülislam Cemaleddin Efendi ile sohbet ediyor olmasi, Ermeni plânlarini altüst etti.
Olayin ardindan yapilan tahkikat korkunç bir tabloyu ortaya çikardi: Bütün kiliseler birer cephanelik haline getirilmislerdi.
.........
ADANA OLAYLARI
Tarihimizin en aci ihaneti, süphesiz Ittihat ve Terakki Partisi üyelerinin 31 Mart olaylarinin ardindan Abdülhamid Han’i iktidardan uzaklastirmalari oldu. Iktidardaki degisikligi firsat bilen Adana Ermenileri bagimsiz Kilikya Ermenistani’ni kurmak için piskopos Museg’in Avrupadan temin ettigi silahlarla ayaklandilar. Müslüman ahaliyi katletmege basladilar. Adanalilarin bu katliamlara karsi harekete geçmesiyle olaylar kanli çatismalara dönüstü. Piskopos Museg Iskenderiye’ye kaçti ve yine propaganda basladi: “Türkler Ermenileri katlediyor!”
Ittihat ve Terakki yönetimi, Adana’da baslattigi tahkikat sonucu Divan-i Harp kurarak 50 Türk ve 3 Ermeni’yi idama mahkum edip, Avrupalilarin gönlünü almaya çalisti.
Fakat ne Rusya, ne Ingiltere ve ne de Fransa bu idamlari yeterli bulmadilar.
.......
Burda dikkatinizi çekerim:Tarihimizin en aci ihaneti, süphesiz Ittihat ve Terakki Partisi üyelerinin 31 Mart olaylarinin ardindan Abdülhamid Han’i iktidardan uzaklastirmalari oldu.
.....Ittihat ve Terakki yönetimi, Adana’da baslattigi tahkikat sonucu Divan-i Harp kurarak 50 Türk ve 3 Ermeni’yi idama mahkum edip, Avrupalilarin gönlünü almaya çalisti.
31 Ekim 1914’te Rus ordulari Dogu Anadolu’yu isgale basladilar. Bu isgal sirasinda kendilerine en büyük destek ve yardim Ermenilerden geldi. Ermeni tedhisçiler, Kars, Van, Mus, Erzurum gibi sehirlerde kadin-erkek, yasli-çocuk demeden Türkleri katliama tabi tutuyorlardi.
........
Istanbul hükümeti, Anadolu’yu teröre bogan bu gelismelere karsi, 24 Nisan’da meshur tehcir kararini aldi. 16-55 yas arasindaki bütün Ermeniler Bagdat demiryolu hattindan en az 25 kilometre uzaga, simdiki Suriye topraklarina göç ettirilecekti.
.......
Sonuç, beklendigi gibi olmadi. Çok sayida masum insan yollarda öldü.
Osmanli hükümeti mütareke döneminde olaylarda ihmali görülenler hakkinda sorusturma açti. 1397 görevliyi cezalandirip, 40 kisiyi idama mahkum etti.
.....
Bati bu trajik olayi hâlâ kasima-ya ve kanatmaya devam ediyor. Bir dönem kullandiklari Tasnak ve Hinçak örgütlerinin yerine daha sonra Asala’yi ve ve baska birçok örgütü kullandilar.
Emperyalistler son hareketlerinde daha acimasiz bir senaryo ortaya koyarak, müslüman-hiristiyan çatismasinin yerine Türk-Kürt kardes kavgasi çikarmaya çalistilar. Etnik, mezhep ya da daha baska farkliliklari da tahrik etmeye devam edecekler.
Bu tarihi yazıyı özellikle bilgisi olmayanlar için ekledim; araştırma yapma gereği kalmasın.....
Küçük bir not:İttihat ve Terakki Cemiyeti :
Osmanlı Devleti'nde 1908 Devrimi'ne önayak olan ve 1908-1918 arasında - kısa kesintilerle - devlet yönetimine hakim olan siyasî örgüt. Batı dillerinde daha çok Jön Türkler .İttihat ve Terakki Cemiyeti (Partisi) adını alan hareket, II. Abdülhamit'in rejimine karşı mücadele etmek amacıyla yurt içinde ve yurt dışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşmuştur.
Yurt içinde İTC'nin ilk nüvesini 1889'da Askeri Tıbbiye Mektebi'nde kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti adlı gizli örgüt oluşturdu. Bu örgütü İshak Sükûti (1868-1902), İbrahim Temo (1865-1939), Abdullah Cevdet (1869-1932), Mehmed Reşid ve Hikmet Emin adlı beş öğrenci kurdu.
......
1908'den sonra Osmanlı siyasetinde ön plana çıkan İttihat ve Terakki liderlerinin hemen hepsi, başta Talat, Enver, Cemal, Cavit, Mustafa Kemal, Rahmi ve Şükrü Beyler olmak üzere, 1908 öncesinde Selanik'teki İTC örgütlenmesinde yer alan isimlerdi.
......
1 Kasım'da yapılan olağanüstü kongrede İTC kendini feshederek, Teceddüd Fırkası (Yenilenme Partisi) adıyla yeni bir parti kurulmasına karar verdi. 2 Kasım'da İTC liderleri Enver, Talat, Cemal, Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım yurt dışına kaçtılar.
.........
Buna karşılık Milli Mücadele kadrosunun eski İttihatçı örgütün doğrudan devamı mı, yoksa Mustafa Kemal önderliğinde yeni bir oluşum mu olduğu, tatmin edici bir şekilde yanıtlanabilmiş bir soru değildir.
İTC'nin eski liderleri 1925'te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile siyasi hayattan tasfiye edilecek, ve aralarından önde gelen 13'ü 1926'da İzmir Suikasti komplosuna karıştıkları iddiasıyla İstiklal Mahkemesi'ne sevkedilerek idam edilecekti.
(vikipedia dan alıntılar)
Bir çok lider daha sonra Ermeni veya Rus örgütlerinin suikastına kurban gitmiştir....
"Önce ülke karıştırılıyor(düşmanlara fırsat veriliyor,ki yönetim ele geçirilsin),sonra kurtarılıyor"......:D :D
Başka yoruma gerek varmı?????
Meral Tamer 12 Aralık Cuma 2008/MİLLİYET
mtamer@milliyet.com.tr
Ermenilerden özür dilemek mi, hatayı kabul etmek mi, acıyı paylaşmak mı?
Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER’in geçen ayki kahvaltılı toplantısının konuşmacısı Prof. Dr. Ahmet İnsel’di. (Kapitalizmin geleceği konusunda bizlere yaptırdığı ufuk turunu daha önce yazmıştım.)
Toplantı öncesinde sohbet ederken İnsel’in, Baskın Oran ve Cengiz Aktar’la birlikte Ermeni tehciri konusunda “Özür diliyorum” başlıklı metin üzerinde çalıştıklarını öğrendik. İnsel, daha önce imzaya açılan metinlerden farklı olarak bu metnin bir grup aydın, akademisyen ve sanatçıyla sınırla kalmasını istemediklerini, bu nedenle de internet üzerinden 1 yıl süreyle imzaya açık tutacaklarını söyledi.
Daha çok kişi imzalar
KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç, imza metnini destekliyordu. Ben de bu 3 ismin hazırladıkları bir metnin altına tereddütsüz imzamı atarım. Ancak masamızda bulunan KAGİDER Yönetim Kurulu üyesi diş doktoru Dilek Ar’dan, dikkate alınması gereken bir itiraz geldi:
“İnsan, kendi yaptığı hatalar için özür diler. Bunu biz yapmadık ki... Bizden evvelkilerin yaptığı bir şey için özür dilemek yerine, ‘bunun büyük bir hata olduğunu kabul ediyoruz. Şu andaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak böyle hataların tekrarlanmaması gerektiğini düşünüyoruz’ demek daha uygun. Benzeri bir durum bugün olsa herhalde büyük çoğunluğumuz 1915’teki gibi davranmaz. Ancak Türk insanı, özür dilemek konusunda biraz problemli. ‘Hatayı kabul ediyorum’ dense, çok daha fazla insan imza verir.”
Ar’ın bu yaklaşımını derhal benimseyiverdim. Madem ki hazırlanacak metnin mümkün olduğunca geniş kitlelerce imzalanması isteniyordu, “Özür dilemek” yerine “Hatayı kabul etmek” çok daha fazla insanı düşündürür ve imza atmaya sevkederdi.
Daha çok katılım isteniyorsa, metni biraz yumuşatmak daha uygun olmaz mıydı? İnsel “Olmaz, hata kelimesi çok yumuşak kalır” dedi.
“Özür, devletin görevi”
Ve “Ermeniler’den özür diliyoruz” başlıklı metnin imzaya açılmasıyla birlikte çok yönlü bir tartışma da başlamış oldu. Malum çevrelerin yaygarayı koparmaları zaten bekleniyordu. Ancak metni imzalayabilecek kesimden de ilginç sesler yükseliyor.
Örneğin Bilgi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ferhat Kentel, önceki gün Vatan’daki söyleşisinde “Özür dilemek aydınlardan önce devletin görevi” diyor. Kentel de Dilek Ar gibi “özür dileme” ifadesine takılmış: “Özür dilemek konusunda çok emin değilim. Ben vurguyu acıyı çok fazla hisediyorum cümlesine yapmak, yani o acıyı paylaşmak istiyorum” diyor.
‘Türklükle övünmüyorum’
Adının açıklanmasını istemeyen bir yazar-düşünür dostumun tepkisi de dikkate değer: “Osmanlı İmparatorluğu, benim aidiyet hissettiğim bir devlet değil. Ben Osmanlı’nın fetihleriyle de övünmüyorum. Irkla ya da milliyetçi aidiyetlere karşı olumlu/olumsuz tavırlarla kendimi özdeşleşmiş hissetmiyorum. ‘Bizimkiler’ diye saymadığım bir takım insanların yaptıkları gaddarlıklar için özür dilemek, neden benim sorumluluğum olsun? Ben Ermeniler’i hiçbir zaman Türkler’den farklı görmedim. Geçmişteki bütün Türk devletlerinin yaptıklarından ben mi sorumlu olacağım?”
Anlayacağınız bu tartışma daha çooook su kaldırır.
Neden kimse bizden özür dilemeyi düşünmez ki? Dünya nın bir salağı biziz sanırım.
Bizde "çalmadan oynayan" mı dersiniz,"gönüllü suçu üstlenenler" mi dersiniz,"el iyisi"(halk arası söz;meal:yağcı) mi dersiniz,herkesde özür dileyerek bir Atasözümüzü eklicem "Eşek olduktan sonra,semer vuran çok olur"....Ne derseniz deyin,her konuda "evet,kabul ediyorum" demeye hazır ve nazır "insanlarımız",sözde aydınlarımız var....Ki,ne duvarlardaki diplomalar,ne "çok gezen",ne "çok okuyan",ne atatürkçü olması,ne cumhuriyetçi olması,ne vicdan sahibi olması,.......(böyle sürer gider...)...bir insanı "aydın" ilan etmeye yeter....
Türkçe ''aydın'' kelimesi çok umumi ve müphem bir mana taşır.Hangi seviyede bilgin ve okumuş insna aydın diyoruz?Sadece bilgili olana bu sıfatı vermek doğrumu?ilkokul,lise ve üniversite mezumunu olana ''aydın'' ve derin bilgisi olmadığı halde günlük fıkralardan butun memleke ve dünya meselelerini sanan ve güya halkı aydınlatan bir gazeyeciye ''aydın'' denirmi? Keza,muayyen sahada mütehassıs olduğu halde kendi menfaatinden baska bişey düşünmeyen,menfaat veya mevki düşkünlüğü dolayısılı ile yalana göz yuman bir kimseye,kelimenin tam anlamı ile ''aydın'' denir mi?
(alıntı)
İşte burda o çok konulara mevzu olan ONUR;GURUR;ŞEREF;HAYSİYET devreye girer.....Kendi sevmeyen,ülkesine sahip çıkmayan,kendi içinde hoşgörü ve birlik beraberliği sağlayamayan bir millet,herzaman kaybetmeye mahkumdur.....Herzaman başkalarının kuklası olmaya mahkumdur....Bu noktalara gelmiş isek ,olmuşuz da....
Biz ölmüşüzde ,haberimiz yok,ağlayanımız yok....:( :kızgın:
13 Aralık 2008 /HÜRRİYET
Ege CANSEN
ecansen@hurriyet.com.tr
Türk olmanın dayanılmaz azabı
SEN Orta Asya'dan kalk, gel Anadolu'ya yerleş. Bu yetmesin Avrupa'ya geç, İstanbul'u fethet ve git ta Viyana kapılarına dayan.
Karadeniz'i iç deniz haline getir. Ege adalarını ele geçir. Her dilden, her dinden insanları idaren altına al. Bu yenecek halt mı? Ne hakkın var başka milletlerin toprağını zapt etmeye? Üstelik ülkelerini elinden aldığın toplumlardan medeni de değilsin. Sonra bir gün kafan atsın, ortada fol yok yumurta yokken, asırlarca bir arada yaşadığın Rumları kov. Bu yaptığın yetmiyormuş gibi, bir milyon Ermeni'yi göçe zorla ve bir kısmının ölmesine sebep ol. Sonra biz aslında Kürtlerle kardeşiz diye bir yalan uydur; illaki tek bayrak altında yaşanacak diye dayat. Ülkendeki Kürtlerin kendilerine ayrı bir devlet kurma haklarını inkár et. Yapılacak iş mi bu? Git Kıbrıs'ın yarısını işgal et, oradaki Türklerin yaşam hakkı garanti altına alınmadan adadan çıkmam diye tuttur. Tüm bu yaptıklarından hiç nedamet getirme, günah çıkarma. Yukarıdaki ifadeler, liberal aydınlarımızın medyada yazdıklarından ve söylediklerinden benim çıkardığım bir özettir. Söylenenlerin iyi anlaşılması için tarafımdan biraz abartılmıştır.
* * *
Ben de şöyle diyorum. Bu anlatılanlar hayatın ta kendisi değil mi? Ne var bunda? Başkasının ülkesini işgal edip, onları yönetmeye kalkışmayan millet mi var? İngilizler, Almanlar, Amerikalılar, Japonlar, Ruslar, İsveçliler, Portekizliler, Çinliler, diğer ulusların topraklarına girmedi mi? Oraları yönetmedi mi, direnenlere karşı zor kullanmadı mı? Roma imparatorluğu, Roma'dan dışarı çıkmadı mı yani? Büyük İskender, acaba İskenderunlu muydu? Hiç Kızılderililer, kendi aralarında savaşmış mıdır? Birbiriyle savaşan Afrikalı kabile yok mu? Dünya hep barış içinde yaşamış, tek Türkler mi savaş çıkarmıştır? Nedir bu "Türk'ü, Türk'e yerme" kampanyasının amacı? Niye ecnebi yerliler, Türkler üzerinde "tarihine bir bak, mücrim gibi titre ve özür dile" baskısı uyguluyor? Bu kadar suçlanmayı, aşağılanmayı kesinlikle hak etmiyoruz.
* * *
Hıristiyan kültürüne göre, dünyayı yaratan Tanrının, yaşamın nasıl olacağına ve dünyanın nasıl yönetileceğine dair bir tasarımı vardır. Buna "God's Plan" yani "Allahın Planı" denir. Planda olup dünyada olmayan bir şey varsa, o tesis edilmeli; planda olmayan ama dünyada olan bir şey varsa o da ortadan kaldırılmalıdır. Bu, Hıristiyanların ama öncelikle Avrupalı olanlarının ödevidir. Buna din dilinde "misyon" denir. God's Plan, medenilerin, medeni olmayan toplumları yönetmesini ister. Birinci öncelik de medeniyetsiz Türklerin yönetiminde yaşayan Hıristiyanların kurtarılmasıydı. Bu seferberliğe "The Relief of the Eastern Christians" adı verilmişti. 1800'lerden itibaren Osmanlı'ya yapılan dış baskıların ahláki gerekçesi buydu. Bizim aydınlar hálá bunu savunuyor; hayret doğrusu.
Son Söz: Medenileşmeye evet, medenileştirilmeye hayır.
ermenilerin.karabagda, lacinde,kelbecerde,hocalida,han kasabasinda,yaptigi katliam' lar hala hafizalarimizda. bir gecede binlerce, TURK' u bir gecede coluk, cocuk, demeden katlettiler.bu aydinlar kime hizmet ediyorlar? bence soylarina bir bakilsin! yoksa sayin hallac oglunun bahsettigi, donmeler bunlarmi dir.
Bu seferde bir kopya yapıştır da ben yapayım. Hani benimde hakkım vardır arasırada olsa hemde yorumsuz...
Onlar, 1970’li ve 80’li yıllarda, Ermeni terör örgütü ASALA’nın hedefiydiler.
Onlarca saldırıda, kimisi yaralandı, kimisi öldü. En yakın arkadaşlarını kaybettiler.
Ancak hiçbir zaman sessizliklerini bozmadılar.
Ta ki, birkaç Türk akademisyen ve gazeteci 1915 olayları için “Ermenilerden özür dilenmesi” kampanyası başlatana kadar.
50’den fazla emekli Büyükelçi, bir araya geldi ve ilk kez tepki gösterdi.
Tarihte ilk kez, Emekli Büyükelçiler bir konuda birlik olup, ortak bir açıklama yaptılar.
Ve Türk akademisyenlerin başlattığı “Ermenilerden özür” kampanyasını “haksız ve yanlış” olacağını, Türkiye’nin “ulusal çıkarlarına zarar vereceğini” açıkladılar.
Büyükelçiler, böyle bir adımın “Türk tarihine saygısızlık olacağını” vurguladılar.
En önemlisi de, 1915 olaylarının “gerçek yüzünü” anlattılar.
İşte, aralarında emekli idari memur ve şehit diplomat Bora Süelkan’ın eşi Ülkü Süelkan’ın da bulunduğu emekli diplomatların imza attıkları bildiri.
ŞEHİTLERİMİZE SAYGISIZLIK…
Büyükelçiler bildirisinde en çarpıcı bölüm, isim vermeden Ermeni kurşunlarıyla öldürülen Türk diplomat ve devlet görevlilerine atıf yapılan paragraf oldu. Bildiride, “Böylesine yanlış ve tek taraflı bir girişim, tarihimize saygısızlık ve terör örgütlerinin Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yaptıkları ve Cumhuriyet tarihimizde de giriştikleri şiddet eylemlerinde hayatlarını kaybeden insanlarımıza ihanet etmek anlamına gelecektir” denildi.
“ERMENİLER DE KAYIP VERDİ AMA…”
1915 döneminde yaşanan savaş koşullarında, tehcirin “acı sonuçlar verdiğinin” kabul edildiği, ancak aynı dönemde Türk insanının da hem Ermeni isyanında, hem de terör eylemleri nedeniyle büyük kayıplar verdiği vurgulandı. Bildiride, “Türk insanının Ermeni isyanları ve terör eylemlerinde uğradığı kayıplar ve acılar Ermenilerinkinden daha az değildir. Ermeni tedhişçilerin, dış güçlerin planlı ve sürekli kışkırtmaları sonucunda, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve daha sonra I. Dünya Savaşı sırasında ve Kurtuluş Savaşı'nın ilk dönemlerinde istilacı düşman kuvvetlerine katılarak Anadolu insanımıza karşı kitlesel vahşet eylemlerinde bulundukları yerli ve yabancı kaynaklı belgelerden de açıkça görülmektedir” denildi.
Ermeni terörünün Türkiye Cumhuriyeti boyunca da devam ettiğine dikkat çekilen bildiride, “Cumhuriyet tarihimizde ise, 1973'de tekrar hortlayan ve ASALA ve "Adalet Komandoları" adlı terör örgütlerinin 1986 yılına kadar sürdürdükleri terör eylemleri 70 kişinin ölümüne, 574 kişinin yaralanmasına sebep olmuş, bunların arasında 5 büyükelçimiz ve 4 başkonsolosumuzun da dahil oldukları 34 kamu görevlimiz ve aile yakınları can vermişlerdir” denildi.
ERMENİLER’İN DE ÖZÜR DİLEMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNMÜYOR MUSUNUZ?
Ermenilerin SSCB’den bağımsızlıklarını aldıktan sonra Azerbaycan topraklarının dörtte birine yakın bölümünü işgal ettiklerinin, buradaki bir milyon kadar nüfusunun kendi topraklarında sürgün hayatı yaşamaya mahkum olduğunun hatırlatıldığı bildiride özür dileme kampanyası gibi sakat bir girişime kalkışanlar acaba tarih boyunca Ermeni terörüne kurban giden ve zulüm gören insanlar için de özür dilenmesini düşünmekte midirler?” denildi.
Bildiride şu ifade kullanıldı:
“Ermeni iddialarını tümüyle haklı görürcesine özür dilemek girişimini bir tarafa bırakıp, öncelikle, yakın geçmişte masum Türk diplomatlarını, görevlilerini ve aile bireylerini acımasızca katletmiş olan Ermenilerin Türk ulusundan özür dilemesini sağlamak gerekir. Bu katiller hala hayattadırlar ve Ermenistan ile bazı ülkeler tarafından himaye gördükleri için cezasız kalmışlardır.”
“ERMENİ TERÖRÜNÜN ACISINI BİZ YAŞADIK…”
Emekli büyükelçiler, yurt dışında görevli oldukları yıllarda Ermeni terörünün acısını “bütün vahşetiyle” bizzat yaşadıklarını da vurgulayarak, bildiride şöyle dediler:
“Her Ermeni terör eyleminden sonra, terör olaylarının yarattığı gündem içinde çarpık Ermeni iddialarının tek yanlı bir biçimde yansıtılarak dünya kamuoyunu daha da etkilediğini gördük. Bugün terör artık işlevini bitirmiştir. Planın ikinci aşamasında özür dilenmesi ve bundan sonra da işin toprak ve tazminat taleplerine vardırılmasının tasarlandığını biliyoruz. Dileğimiz, uğradığımız bunca kayıp, acı ve haksızlıktan sonra kendi insanımızın böyle bir sinsi ve kasıtlı plana alet olmamasıdır.”
İYİ KOMŞULUĞUN YOLU TEK TARAFLI ÖZÜR DEĞİL
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde bir yumuşama sürecine girilmesi ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi isteniyorsa, bunun yolunun, tek taraflı özür dilenmesi gibi tavizlerden değil, öncelikle taraflar arasındaki sınırların ve toprak bütünlüklerinin tanınmasından, ve mutlaka gerekiyor ise, her iki tarafın tarih boyunca çektikleri acıların karşılıklı olarak paylaşılmasından geçtiğini belirten Büyükelçiler, “Aksi takdirde, "özür dilenmesi" gibi tek yönlü bir davranış yersiz ve yanlış olacak, tarih gerçeklerine aykırı düşecek ve ulusal çıkarlarımız açısından vahim sonuçlar doğurabilecektir. Bu çok hassas konuda uyanık olunması dileğiyle kamuoyumuzun dikkatine saygıyla sunulur.” İfadesini kullandılar.
KİMLER İMZALADI
Bildiriyi 50’ye yakın emekli büyükelçi ile başkonsolos imzaladı. İşte o isimler;
Erdil Akay, Ömer Akbel, Nusret Aktan, Mümin Alanat, Önder Alaybeyi, Ali Hikmet Alp, Akın Alptuna, Burhan Ant, Erdoğan Aytun, Candan Azer, Ahmet Banguoğlu, Nazım Belger, Sadi Çalışlar, Ertuğrul Çırağan, Sevinç Dalyanoğlu, Gönül Dalyanoğlu (emekli Başkonsolos), Daver Darende (emekli Başkonsolos), Cenk Duatepe, Şükrü Elekdağ, Orhan Erdivanlı, Erdinç Erdün, Uğur Ergun, Erkan Gezer, Gün Gür, Burak Gürsel, Korkmaz Haktanır, Aydın İdil, Salih Zeki Karaca, Aydan Karahan, Alp Karaosmanoğlu, Yıldırım Keskin, Fazlı Keşmir, Ömer Engin Lütem, Ünal Maraşlı, Ali Engin Oba, Tansu Okandan, Erhan Öğüt, Onur Öymen, Önder Özar, Müfit Özdeş, Ergun Pelit, Turgut Serdaroğlu, Yüksel Söylemez, Ülkü Süelkan (emekli idari memur ve şehit Bora Süelkan’ın eşi), Teoman Sürenkök, Ömer Şahinkaya, Bilal Şimşir, Kaya Toperi, Muammer Tuncer, Senbir Tümay, Tugay Uluçevik, Erdinç Ulumlu, Necati Utkan, Nuri Yıldırım, Betin Yiğit (Emekli Başkonsolos), Erhan Yiğitbaşıoğlu, İlhan Yiğitbaşıoğlu, Ömer Zeytinoğlu.
Gazeteler
Gazete haberi'ni kopyalayarak birde yorum yapıcam izniniz ile.....
Prof. Ahmet İnsel, Prof. Baskın Oran, Dr. Cengiz Aktar ve Gazeteci-Yazar Ali Bayramoğlu’nun öncülüğünde yılbaşında internette başlatılacak imza kampanyasının adı “Özür diliyorum.”
("Özür diliyorum",çünkü şahsımıza ait alçakca fikirlerimizle ,ekmeğini yediğimiz insanlara ve ülkeye ihanet etmeye ve sırtından vurmaya kalkıştığımız için)
Kampanya metninde “1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkar edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum” yazıyor.
("Özür diliyorum",çünkü 1915'en öncesi ve sonrası , bugüne kadar yaşanmış olaylardan sadece 1915'te göç sırasında ölen ermenileri önemsediğim,bunun dışında çıkar uğruna katledilen türk erkeklerini,hamile türk kadınlarını ve suçsuz türk çocuklarını hiçe saydığım için)Uzun tartışmalardan sonra mutabık kalınan kampanya için alışılagelmiş kampanyalar-dan farklı bir yol izlenecek. Hedef, internette bir yıl boyunca mümkün olduğunca fazla katılım sağlamak. Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. İnsel, kampanyayı tarihi sorumluluk karşısında bireysel bir tavır olarak tanımlıyor. Prof. İnsel “Resmi politikadan bağımsız olarak biz yurttaşların Türkiye tarihi ile ilgili görüşlerini beyan hakkı var.
("Özür diliyorum",çünkü işime geldiğinde türkiye tarihini eleştirmek ve görüş hakkı bildirmek üzere ,internet ortamına taşıyabiliyorum...Çünkü konu kendi iç politika yada islamiyet olduğunda,"çağdaş,medeni ,laik ve aydın",hatta "cumhuriyetçi","atatürkçü" olduğumu bir an için unutmadığıma and içerim...........Fakat Ermeni davasına gelince,o kükreyen aslan olmaktan istifa eder,kedicik oluveririm...."Özür diliyorum"......) Kampanyayı bir politika malzemesine dönüştürmemek gekir” dedi. Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Dr. Cengiz Aktar da kampanya ile ilgili olarak VATAN’a konuştu.
Kampanya nasıl ortaya çıktı?
Bireyi, bireyin hissiyatını öne çıkaran bir kampanyanın vaktinin gelmiş hatta geçmiş olduğu kanaatinden yola çıktık.
"Özür diliyorum" ...Sebep tamamen duygusal...Kendim için bir çıkar ,Ülkemi beş paralık etmeyi hedefliyorsam,tarihi gerçekleri çarpıtanların uşaklığını yapıyorsam namertim...) Muhtemelen yılbaşında çok geniş bir kampanya haline getirmeyi hedefliyoruz.
Kampanyanın amacı nedir?
Ermenilerin başına gelenler Türkiye’de çok az bilinen, unutturulmuş, tahrik edilmiş olgular. Türk-ler bu meseleleri daha çok büyüklerinden, dedelerinden duydu. Ama konu hiçbir zaman objektif bir tarih anlatımı haline dönüşemedi. Bu yüzden pek çok insan Türkiye’de bugün bütün iyi niyetiyle Ermeniler’in başına bir şey gelmediğini zanneder. Bunun çok tali, ikincil hatta karşılıklı katliamlar şeklinde cereyan eden ve 1. Dünya Savaşı koşullarıyla açıklanan bir nevi ’vaka-i adiye’ olduğu kanaati resmi tarih tarafından yıllardır söylene gelmiştir. Fakat gerçekler malesef çok farklı.
"Özür diliyorum"...çünkü bugüne kadar gerçek tarihi bildiğimiz halde,herkesden saklamak zorunda kaldığımız için.Fakat artık bu vicdan azabı ile daha fazla yaşamak istemiyoruz...Leyleklerle ilgili bir açıklama yapmanın zamanı geldi...:o )Belki bir tane gerçek var, o da şu son tahlilde Ermeniler artık Anadolu’da yok ama diğer unsurlar Türkler ve Kürtler(Biraz kıskançlık ,kıskırtma sezebilirsiniz...."Özür diliyorum") hala burada. Bu kampanyanın öznesi bireyler. Bireyin vicdanından gelen bir ses bu. Özür dileyen diler dilemeyen dilemez.
Niçin özür dileniyor?
Bu kadar zaman boyunca, neredeyse 100 sene olacak bu konudan bahsedememiş, açıkça konuşamamış olmaktan dolayı özür dileniyor.
(Yukarıda belirtmiştim...Bunca zaman Kurtuluş Savaşında düşmanlardan kurtarıldığını zannedenleri hayal kırıklığına uğrattığım için "Özür diliyorum"....Halbuki zavallı ermeniler ve onların destekleyicileri bu ülkeyi bölmek,türkleri öldürmek için girişimlerde bulunmadı...BU ülke gencecik şehitler vermedi....İşgalciler işgalci değildi,turistik amaçlı gelmişlerdi aslında...)
Fransa’dan bir ilk: Ermeni tasarısı senatoya getirilmiyor
Fransa’da hükümet, 1915 olayları ile ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesinin suç sayılmasını öngören yasa teklifinin Senato’nun gündemine alınmasına ilk defa açıkça karşı çıktı. Meclis’te Sosyalist Parti Milletvekili Rene Rouquet’nin sözlü soru önergesini yanıtlayan yerel yönetimlerden sorumlu Bakan Alain Marleix, hükümetinin 2006 yılında Meclis’te kabul edilen yasa teklifini Senato’nun gündemine almak istemediğini söyledi. Fransız Bakan, “parlamenterlerin tarihçilerin işine karışmamasını” savundu ve teklifin kabulü halinde Türkiye’nin tepki göstereceğine dikkat çekti.
(Gerek yok çünkü,saman altı su yürütmek varken;"aydın atatürkçü" proflarımız,gazetecilerimiz,bilim adamlarımız gerekeni yapacaklarından ,bizleri utandırmayacağından eminiz çünkü....S'İL VOUS PLAİT...EXCUSEZ- MOİ
Bir soru : Nerde bu Laik Türkiye Cumhuriyeti savunucuları ve "sözde Atatürkçüler"...?Geçmiş hepimizin geçmişi....Destek vermek ,bu Cumhuriyetin Kurucusuna ihanet sayılmıyormu?
Hani nerde o mitingler;göğüslerin gerile gerile yapıldığı ,göz yaşlarının sel olup aktığı ,türk bayraklarının havalarda uçuştuğu yürüyüşler???
Vatan ve tarih elden gidiyor....Ancak "başörtüsüne" mi yetiyor gücünüz???
Sayın marita,
Yazmışsınız ancak biraz düşünmeden yazmışsınız sanki.. Mitingleri düzenleyenlerin başına Ergenekon denilen çorabı ördüklerini bilmiyor musunuz? O mitingleri düzenleyen komite üyeleri şu an nerede bilmiyor musunuz? Dışarıda olan Türkan Saylan hanımefendi var,onun da yarın hangi nedenle göz altına alınacağı belli değil? Hadi bu kişiler miting düzenlemiyor,düzenleyemiyor,siz organize edin arkadanızdan ilk gelen ben olacağım.
Sayın Değirmenci,
Mitingleri düzenleyenlerin nerde olduğundan bi haber değilim."Düzenleyen " kelimesi kullanmadığımı farkettiniz sanırım....
Sözüm TV'de ,orda burda "Sürü" vazifesini üstlenenlere....Ortaya atılan asılsız sözlere kayıtsız şartsız inanan figüranlara....
Yazarken aklıma geldi,şimdi bu durumda kimse "Ermenilerden özür diliyorum" a karşı Cumhuriyete,Vatana,Tarihe sahip çıkmayacakmı?:rolleyes:
Bendende "çoban" olmaz ki.:o ....
(Sahipsiz sürüyü kurtlar mı yiyecek?:rolleyes: )
Sayın marita
Yandınız ki ne yandınız.
Bu halkı açıkça isyana teşvikten başka birşey değil.
O miting bahanesi meclise kadar yürüyüp meclisi işgal planına bile dönüşebilir.
Ulaş Beye katılıyorum bende varım. Ben 3. numara oluyorum böylece.
Büyükelçiler isyan etti
15 Aralık 2008Zeynep GÜRCANLI yazıyor.
Akademisyenlerin Ermeniler’den özür kampanyasına emekli büyükelçiler isyan etti: “şehitlerimize saygısızlık…”
Onlar, 1970’li ve 80’li yıllarda, Ermeni terör örgütü ASALA’nın hedefiydiler.
Onlarca saldırıda, kimisi yaralandı, kimisi öldü. En yakın arkadaşlarını kaybettiler.
Ancak hiçbir zaman sessizliklerini bozmadılar.
Ta ki, birkaç Türk akademisyen ve gazeteci 1915 olayları için “Ermenilerden özür dilenmesi” kampanyası başlatana kadar.50’den fazla emekli Büyükelçi, bir araya geldi ve ilk kez tepki gösterdi.
Tarihte ilk kez, Emekli Büyükelçiler bir konuda birlik olup, ortak bir açıklama yaptılar.
Ve Türk akademisyenlerin başlattığı “Ermenilerden özür” kampanyasını “haksız ve yanlış” olacağını, Türkiye’nin “ulusal çıkarlarına zarar vereceğini” açıkladılar.
Büyükelçiler, böyle bir adımın “Türk tarihine saygısızlık olacağını” vurguladılar.
En önemlisi de, 1915 olaylarının “gerçek yüzünü” anlattılar.
İşte, aralarında emekli idari memur ve şehit diplomat Bora Süelkan’ın eşi Ülkü Süelkan’ın da bulunduğu emekli diplomatların imza attıkları bildiri.
ŞEHİTLERİMİZE SAYGISIZLIK…
Büyükelçiler bildirisinde en çarpıcı bölüm, isim vermeden Ermeni kurşunlarıyla öldürülen Türk diplomat ve devlet görevlilerine atıf yapılan paragraf oldu. Bildiride, “Böylesine yanlış ve tek taraflı bir girişim, tarihimize saygısızlık ve terör örgütlerinin Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yaptıkları ve Cumhuriyet tarihimizde de giriştikleri şiddet eylemlerinde hayatlarını kaybeden insanlarımıza ihanet etmek anlamına gelecektir” denildi.
“ERMENİLER DE KAYIP VERDİ AMA…”
1915 döneminde yaşanan savaş koşullarında, tehcirin “acı sonuçlar verdiğinin” kabul edildiği, ancak aynı dönemde Türk insanının da hem Ermeni isyanında, hem de terör eylemleri nedeniyle büyük kayıplar verdiği vurgulandı. Bildiride, “Türk insanının Ermeni isyanları ve terör eylemlerinde uğradığı kayıplar ve acılar Ermenilerinkinden daha az değildir. Ermeni tedhişçilerin, dış güçlerin planlı ve sürekli kışkırtmaları sonucunda, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve daha sonra I. Dünya Savaşı sırasında ve Kurtuluş Savaşı'nın ilk dönemlerinde istilacı düşman kuvvetlerine katılarak Anadolu insanımıza karşı kitlesel vahşet eylemlerinde bulundukları yerli ve yabancı kaynaklı belgelerden de açıkça görülmektedir” denildi.
Ermeni terörünün Türkiye Cumhuriyeti boyunca da devam ettiğine dikkat çekilen bildiride, “Cumhuriyet tarihimizde ise, 1973'de tekrar hortlayan ve ASALA ve "Adalet Komandoları" adlı terör örgütlerinin 1986 yılına kadar sürdürdükleri terör eylemleri 70 kişinin ölümüne, 574 kişinin yaralanmasına sebep olmuş, bunların arasında 5 büyükelçimiz ve 4 başkonsolosumuzun da dahil oldukları 34 kamu görevlimiz ve aile yakınları can vermişlerdir” denildi.
ERMENİLER’İN DE ÖZÜR DİLEMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNMÜYOR MUSUNUZ?
Ermenilerin SSCB’den bağımsızlıklarını aldıktan sonra Azerbaycan topraklarının dörtte birine yakın bölümünü işgal ettiklerinin, buradaki bir milyon kadar nüfusunun kendi topraklarında sürgün hayatı yaşamaya mahkum olduğunun hatırlatıldığı bildiride özür dileme kampanyası gibi sakat bir girişime kalkışanlar acaba tarih boyunca Ermeni terörüne kurban giden ve zulüm gören insanlar için de özür dilenmesini düşünmekte midirler?” denildi.
Bildiride şu ifade kullanıldı:
“Ermeni iddialarını tümüyle haklı görürcesine özür dilemek girişimini bir tarafa bırakıp, öncelikle, yakın geçmişte masum Türk diplomatlarını, görevlilerini ve aile bireylerini acımasızca katletmiş olan Ermenilerin Türk ulusundan özür dilemesini sağlamak gerekir. Bu katiller hala hayattadırlar ve Ermenistan ile bazı ülkeler tarafından himaye gördükleri için cezasız kalmışlardır.”
“ERMENİ TERÖRÜNÜN ACISINI BİZ YAŞADIK…”
Emekli büyükelçiler, yurt dışında görevli oldukları yıllarda Ermeni terörünün acısını “bütün vahşetiyle” bizzat yaşadıklarını da vurgulayarak, bildiride şöyle dediler:
“Her Ermeni terör eyleminden sonra, terör olaylarının yarattığı gündem içinde çarpık Ermeni iddialarının tek yanlı bir biçimde yansıtılarak dünya kamuoyunu daha da etkilediğini gördük. Bugün terör artık işlevini bitirmiştir. Planın ikinci aşamasında özür dilenmesi ve bundan sonra da işin toprak ve tazminat taleplerine vardırılmasının tasarlandığını biliyoruz. Dileğimiz, uğradığımız bunca kayıp, acı ve haksızlıktan sonra kendi insanımızın böyle bir sinsi ve kasıtlı plana alet olmamasıdır.”
İYİ KOMŞULUĞUN YOLU TEK TARAFLI ÖZÜR DEĞİL
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde bir yumuşama sürecine girilmesi ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi isteniyorsa, bunun yolunun, tek taraflı özür dilenmesi gibi tavizlerden değil, öncelikle taraflar arasındaki sınırların ve toprak bütünlüklerinin tanınmasından, ve mutlaka gerekiyor ise, her iki tarafın tarih boyunca çektikleri acıların karşılıklı olarak paylaşılmasından geçtiğini belirten Büyükelçiler, “Aksi takdirde, "özür dilenmesi" gibi tek yönlü bir davranış yersiz ve yanlış olacak, tarih gerçeklerine aykırı düşecek ve ulusal çıkarlarımız açısından vahim sonuçlar doğurabilecektir. Bu çok hassas konuda uyanık olunması dileğiyle kamuoyumuzun dikkatine saygıyla sunulur.” İfadesini kullandılar.
KİMLER İMZALADI
Bildiriyi 50’ye yakın emekli büyükelçi ile başkonsolos imzaladı. İşte o isimler;
Erdil Akay, Ömer Akbel, Nusret Aktan, Mümin Alanat, Önder Alaybeyi, Ali Hikmet Alp, Akın Alptuna, Burhan Ant, Erdoğan Aytun, Candan Azer, Ahmet Banguoğlu, Nazım Belger, Sadi Çalışlar, Ertuğrul Çırağan, Sevinç Dalyanoğlu, Gönül Dalyanoğlu (emekli Başkonsolos), Daver Darende (emekli Başkonsolos), Cenk Duatepe, Şükrü Elekdağ, Orhan Erdivanlı, Erdinç Erdün, Uğur Ergun, Erkan Gezer, Gün Gür, Burak Gürsel, Korkmaz Haktanır, Aydın İdil, Salih Zeki Karaca, Aydan Karahan, Alp Karaosmanoğlu, Yıldırım Keskin, Fazlı Keşmir, Ömer Engin Lütem, Ünal Maraşlı, Ali Engin Oba, Tansu Okandan, Erhan Öğüt, Onur Öymen, Önder Özar, Müfit Özdeş, Ergun Pelit, Turgut Serdaroğlu, Yüksel Söylemez, Ülkü Süelkan (emekli idari memur ve şehit Bora Süelkan’ın eşi), Teoman Sürenkök, Ömer Şahinkaya, Bilal Şimşir, Kaya Toperi, Muammer Tuncer, Senbir Tümay, Tugay Uluçevik, Erdinç Ulumlu, Necati Utkan, Nuri Yıldırım, Betin Yiğit (Emekli Başkonsolos), Erhan Yiğitbaşıoğlu, İlhan Yiğitbaşıoğlu, Ömer Zeytinoğlu.
Ee baba bu zaten bizzat tarafımdan eklendi... Akdeniz havası ... Ne yaparsın.. şalgamın ağırlığı böyle yapar...
Sayın Law,
isyana teşvik gibi bir niyetim yok.En azından şimdilik ;) .
Meclis'i bırakalım,Galatasaray Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesine öncelik tanımaya ne dersiniz...?:o
Esprili yaklaşım bir yana,açıkcası bu konu ile ilgili daha fazla tepki beklerdim...
Ermenilerden özür dilemek PKK'dan özür dilemek demektir ....Her ne kadar "kürt" olarak adlandırılsada, biliyoruz ki, terörün arkasında ve başında ermeni asıllı "mahlukatlar" var....
Bu "Ermenilerden özür diliyorum" imza kampanyasına(ki imzaların "net" üzerinden ne kadar gerçeği yansıtacağına dair cevap belli),karşıt fikirde bir imza kampanyası mı düzenlense .....?
"Ermenilerden özür dilenmesinden özür diliyorum" ....Yada ,gülüyoruz ağlanacak halimize doğrultusunda "Sende mi Brütus?"-Vatan hainleri kampanyası...
Sayın Marita
Busch un suratına ayakkabı fırlatan adamlar, Yunanistan daki gençlik malesef bizde yok. Şakasını yapıyoruz ama içim acıyor.
Tepkisiz , duyarsız sindirilmiş bir toplum oluyoruz. Birileri bu rezilliği başlatıyor kimseden tık çıkmıyor. İnanın kimseyi suçlamıyorum. Önce kendimi suçluyorum.
İzmir Konak meydanında çıkıp bu olayı kınasam yanıma tek adam gelmeyeceğini biliyorum. En azından yiyeceğim dayağa ortak olacak üç beş kişi bulsam yeminle yaparım.
Selamlar.
ben özür dilemek istemiyorum ve özür dileyenleri kınıyorum :kızgın:
gazetelerin bahsettiği site açılmış maalesef :kızgın:
Siz de özür dilemek ister misiniz?
16 Aralık 2008 Salı 16:26
Bir site açıldı, aydınlardan siyasetçilere kadar bir çok kesimi böldü. Peki siz de özür dilemek ister misiniz?
1915’te Ermenilerin maruz kaldığı şiddetten dolayı bireysel olarak özür dileme amacıyla başlatılan kampanya internet üzerinden www.ozurdiliyoruz.com adresinde başladı.
Kampanyanın başladığı günden bugüne siteden aralarında ünlü gazeteciler ve bilimadamlarında bulunduğu 221 kişi özür diledi!
Ermenilerden bireysel olarak özür dilemek amacıyla çalışmaları yürütülen kampanya, internet üzerinden www.ozurdiliyoruz.com adresinde başladı. Prof. Ahmet İnsel, Prof. Baskın Oran, Dr. Cengiz Aktar ve Gazeteci Ali Bayramoğlu’nun öncülüğünde başlatılan kampanyanın imza metninde şöyle deniliyor:
“1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”
İnternet Haber
"Ermenilerden özür diliyorum''a karşı bildiri
Aralarında eski Dışişleri müsteşarlarından Şükrü Elekdağ, Korkmaz Haktanır ve Onur Öymen gibi isimlerin de bulunduğu yaklaşık 50 emekli diplomatın imzaladığı bildiride, "Özür diliyorum" girişimi, "haksız, yanlış ve ulusal çıkarlarımız açısından sakıncalı" olarak nitelendirildi.
Bildiride, "Ermeni tehciri acı sonuçlar vermişse de Türk insanının Ermeni isyanları ve terör eylemlerinde uğradığı acılar Ermeni kayıplarından daha az değildir" denildi.
Emekli büyükelçilerden, "Ermenilerden özür diliyorum" kampanyasına karşı bildiri... Bir grup Türk akademisyen ve gazetecinin, 1915'teki tehcir için Ermenilerden özür dileme kampanyası başlatmasına, emekli büyükelçiler bir bildiriyle yanıt verdi.
Haberin Devamı: http://www.cnnturk.com/2008/turkiye/...5.0/index.html
Ermenilerden özür: Türklere hainlik!
ALTEMUR KILIÇ 16-12-2008 Yeni ÇağÖğretim üyesi ve gazetecilerden oluşan “sözde” aydın, fakat “özde”, açıkça “vatan, millet haini, tarih kalpazanı” bir güruh, 1915’teki Ermeni tehciriyle ilgili olarak yılbaşında internette “Ermenilerden özür diliyorum” kampanyasını imzaya açacaklarmış! Bu “kampanyanın” öncüleri, her zamanki malûmlar, Prof. Ahmet İnsel, Prof. Baskın Oran, Dr. Cengiz Aktar ve Gazeteci-Yazar Ali Bayramoğlu! Bir Halil Berktay, her nedense, eksik! “Hınk deyiciler” de çok. Mesela kendi dedesi Cemal Paşa, Ermeniler tarafından Tiflis’te şehit edilen Hasan Cemal, “yıldızların ötesinden” yazarken şimdi, ihanetine, içerideki “Taraf”ta devam eden, Kandil Dağı’nda PKK elebaşlarıyla geceleyen Yasemin Çongar! Hepsi, içeride, dışarıda aynı kanalizasyonda buluşuyor!
“İşgal-mütareke” dönemi, henüz açıkça daha başlamadı, ama “Etniki Eterya-Taşnak yaranı komitecileri”, “Ali Kemaller” faaliyette!
HABERİN DEVAMI
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_...hp?hityaz=6365
:o :o :o :o Şerf varlığı mevcut olmadığı taktirde akla gelen şeylerdendir.
Bu yüzden varlığını tespit etmek her zaman kolay değildir. Ama yokluğu çok kolay görülüp hissedilir. Alıntı
Bazı şerefsizler de önlerine çıkan her insana saldırark kendi Şerfsizliğini gizlemeye çalışır. Alıntı
Osmanlı döneminde bizi sırtımızdan vuran, devlet adamlarımızı ve diplomatlarımızı Şehit eden insanlardan özür dileyenler,aslında geçmişte oynanan oyunun aynısıyla bizi sırtımızdan vurmaya çalışıyorlar.
Şu ana kadar 8231 kişi özür diliyormuş.Kimden, ne diye, kim özür diliyor? Olsa olsa Hrant Dink yürüyüşündeki pankartlara kendini kaptırmış zavallılardır. Kendilerini hala ''hepimiz ermeniyiz'' zannediyorlar.
Eğer ecdadımız geçmişte bizi sırtımızdan vuranlara gerekli dersi vermişlerse ruhları şad olsun derim. Her zamanda kendileriyle gurur duyuyorum. Gururla ''Ne Mutlu Türküm Diyene'' diyorum.
Damarlarında muhtaç oldukları asil kanı bulamayanlar varsın özür dilesinler.....
.....''14 şubat'ta Erzincan'ı aldık.Ermeniler pek az karşı koydular.Güzel yapılar ve kışlalar yakılmıştı.İçi cesetlerle dolu kuyular çoktu.Müfrezem 22 Şubat'ta Mamahatun'u (Tercan'ı) işgal etti.Burada sağ kalan kimse bulunamadı.Ermeniler bütün ahalisini öldürüp büyük çukura doldurmuşlardı.Her taraf yanıyordu.Aşkale ve Yeniköy'de de aynı manzara vardı.20 Şubat'ta Bayburt'a geldik.Buradaki cenazeler insanın aklını oynatacak kadar çoktu.Bütün çocuklar süngülenmiş,yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmış,gençler baltalarla parçalanmıştı.Çivilere asılmış ciğer ve kalpler görülüyordu.Bunları görünce Erzurum'daki kardeşlerimizin imdadına koştuk.11-12 Mart'ta Ilıca ve Erzurum'u aldık.Erzurum'da öyle acıklı manzaralar gördük ki insanı,insanlıktan iğrendiriyordu.Halk gözyaşı ile şuraya buraya koşuyor,kimi babasını,kimi oğlunu süngülenmiş veya yakılmış buluyordu.Birçok sokaklarda hiç hayat görülmüyordu.Yerlerde çocuk,kadın,yaşlı kanlar içinde yatıyorlardı.İstasyon sanki bir mezarlık,ölülerini dışarıya fırlatmıştı.
Kazım Karabekir''
Gökhan Balcı'nın ''Türkler Soykırım Yaptı mı?'' kitabından alıntıdır...
O siteye girip olayları araştırma gereği bile duymadan özür dileyenler nasıl bir zihniyete sahiptir?Nasıl bir vurdumduymazlık,nasıl bir adamcılıktır??
Osmanlı'da birlik beraberlik ve barış içinde yaşayıp gayrimüslimlerin en tutulan tabakasına sahip olan Ermeniler değil mi?Kendilerine diğer halklara bile tanınmayan özgürlükler verilen onlar değil mi?Karşılığında ticaretten sanata bir çok konuda kendilerini bizim vatandaşımız bilen,bizlere katkıda bulunan onlar değil mi?Ve yine bir gün Rusya'nın ve İngiltere'nin piyonu durumunda olmayı kabüllenip bizlere zulum eden,hamile atalarımızın karınlarındaki çocukları deşen,askerlerimizi birbirlerine bağlayıp yakan,kalp ve ciğerleri oyan,insanlarımızı baltalarla parçalara ayıran onlar değil mi????
Ne özürü,ne dilemesi..Birisi artık şu kavalı çalmayı durdursun,bu sürüyü önce uyandırsın sonra da biliçlendirsin!
Malesef tarih tekerrürden ibarettir. Ve malesef yine aynı oyunlar hep tekrar etmektedir.
Meşhur bir Osmanlı Paşa'sının ihanet arkadaşı İngiliz generale etti bir laf vardır:
"Ne büyük bir devlettir ki Osmanlı, siz dışardan, biz içerden çökertemedik"
Her Türk Devleti bu makus talihi yaşar malesef. Birileri içerden birileri dışardan oyun oynar dururlar.
Bunun için kullandıkları maşalar vardır. Ve her dönemde bunların başında sözüm ona aydınlar gelir. Rahmetli Necip Fazıl'ın deyimiyle Çeyrek aydınlar. Yada kaba tabirle KİTAP YÜKLÜ EŞEKLER dir bunlar. Sırtlarında bilginin ağırlığını taşırlar ama bırakın o bilginin geriğini yerine getirmeyi bir de tersine kullanırlar. Türkiye de bir çok insanımız da bu ilişkileri belirsiz, yürekleri karanlık, isimleri aydın bu adamların söylediklerine genellikle itibar ediverirler. Zira Türkiye üzerinde aynı zamanda ciddi bir dezenformasyon çalışması vardır ve bu çalışma GÜÇLÜ (!) medyamız tarafından yapılır.
Bunun son örneklerinden birini yaşıyoruz: Bir grup sözümona aydın (Gerçek isimleri için bk. yukarıya) sözümona ermeni iddialarına destek verdiler ve özürdiliyoruz kampanyası başlattılar. O kadar çok kabahatleri varki bu arkadaşların Türk milletinden bir değil bin özür dileseler affettiremezler kendilerini... Bunu bildikleri için bizden umudu kestiler Millet Düşmanlarından özür diliyorlar. Görevlerini eksik yaptıkları için. Bu anlamda da Şerefli(!) sayılırlar.
Bir namuslu Türk Evladı da çıkmış ve buna karşı bir site kurmuş ve karşı özürdileme kampanyası başlatmış. Yüreğine sağlık.
http://www.ozurbekliyorum.com
Daha önce başlattığımız bir kampany ile You tube dana Atatürkle ilgili iftirayı kalrdırttık bir günde. Şimdi de bir kaç dakikamızı ayıralım ve siteye tıklayarak TÜRK MİLLETİ ne , bütün dünya onları dışlarken Yahudilere, Ermenile kucak açmış bir millete hakaret etmeye devam eden bu kendini bilmezlerden özür isteyelim. Biz asil bir milletiz. Özrü kabul ederiz. Unutur gideriz sonra da. Onlar gibi kendi yalanlarını tarihi bir kine dönüştürmeyiz.
http://www.ozurbekliyorum.com
Tıklayın ve özür bekliyorum kısmında formu doldurun. Site yeni, sayı çok az. Hadi gücünüzü, hassasiyetinizi gösterin. Site de Ermeni Tehciri ile ilgili Genel Kurmay arşiv bilgileri var.
Bu konu bana mail geldi burda paylaşmak istedim..
Üzgünüm! Özür dileyemeyeceğim için özür dilerim!
:rolleyes:
''...
O tasmasızlara insan demekte ma'zurum.
Vatan muhabbeti,millet yolunda bezl-i hayat;
Hülasa,aile hissiyle cümle hissiyat;
Mukaddesatı için çırpınan yürekte olur.
İçinde leş taşıyan sineden ne hayr umulur?
Vatan felakete düşmüş... Onun hamiyyeti cüş
Eder mi zannediyorsun? Herif: vatan-ber-duş!
Bulunca kendine bir yer, doyunca kör boğazı,
Kapandı, gitti, bakarsın ki, nekbetin ağzı.
Fakat sen öyle değilsin:Senin yanar ciğerin:
<<Vatan!>> deyip öleceksin semada olsa yerin.
Nasıl tahammül eder hür olan esaretine?
Kör olsun ağlamayan, ey vatan, felaketine!
...''
Mehmet Akif Ersoy
Safahat, Dördüncü kitap.
İhanet şebekeleri yurtta işliyor
Düşman sinsi,sinsi toprak alıyor
Vatanı da yavaş, yavaş bölüyor
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Patrik hane olmuş kendi başına buyruk
Vatanı kardeşim ne hallere koyduk
Haini.insan hakları savunucusu yaptık
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Avrupa birliği diye birlikten olduk
İMF’ ye borçlandık batağa battık
Özelleştirme adına fabrika sattık
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Özelleştirdik stratejik kuruluşları
Millete anlatmadık hileli oyunları
Yok fiyatına sattık kâr eden kurumları
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Bak Kıbrıs hangi şartta,nasıl sattılar
Zafer diye millete de nutuk attılar
Girit adasını da yunana böyle sattılar
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Haran ovası Şanlıurfa şehri talan edilmiş
Tarlalar bir, bir Yahudi’ye satılmış
Güney doğu siyonistlerce işgal edilmiş
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
İsrail gözünü dikmiş arzı mevduda
Davanın amacı, işgal etmek, Fırat’tan Nil’e
Hainlerle düşman el ele, kol kola
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Alanya sanki olmuş Alman kazası
Didim olmuş tamamen İngiliz yeri
Satıyorlar şehit kanları ile sulanmış yeri
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Trabzon da Rumlar oyun peşinde
Patrikhane ihanetin başında
Vatikan gibi bir devlet peşinde
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Van’da ermeni alenen toprak satın alıyor
Erzurum’da yerli satılmış alet oluyor
Ağrı dağına kahpe ermeni sahip çıkıyor
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Vatan severleri bir zaman hain ettiler.
Veli olan ulu Hakanı kızıl ettiler
Devlet kuruluşlarını bir, bir işgal ettiler
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Vatanı satmak için gizli, plan yaptılar
Milletin öz evlatlarını bir birine düşman ettiler
Sağ, sol diyip vatan evlatlarını vurdular
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Köhne kiliseler, tarih diye, kurnazca onarılmakta
Üç beş, haclı bir araya gelinip, ayin yapılmakta
Yıkılmış, köhnemiş Bizans hortlatılmakta
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Yaşar emmiler,Fatma bacılar,Ali dayılar
Sütçü İmamlar,Bizans’ı dize getiren Battal gaziler
Türkün kahraman kadınları,kara Fatmalar,Nene hatunlar
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Bu kutsal toprak için şehit düşen yiğitler
Vatanı bekleyen ey Mehmetçikler
Ey bu vatan bağrında yatan şehitler,evliyalar
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Bak orada vatan toprağı Karabağ kan ağlıyor
Kerkük Musul kandaş elden gidiyor
Telaferde her gün katliam oluyor
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Uyan asil Türk milleti vatan gidiyor
Hainler haclılara durmadan toprak satıyor
Şehitlerin yattığı topraklarda kemikleri sızlıyor
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Horasan ereni yüksek sesle feryat etsene
Uyuyan Türk gençliğini uyandırsana
Vatanın her tarafına haber salsana
Uyan ehli vatan,Vatan elden gidiyor
Halil Çolak
ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLİYORUM
Av. Adil Giray ÇELİK
Denizli
11 Mart 1918 günü Erzurum Taş Mağazalar semtinde annesinin dedesi Dursun Efendi, anne amcaları, amcaoğulları İstasyon Arkası Derelik Çukurunda Ermeniler tarafından katledilen bir ailenin 3. kuşaktan ferdi olarak Ermenilerden özür diliyorum.
Büyükannelerin, büyük halaların Erzurum’un ayaz baharında Anneannemiz İfakat ile onun kız kardeşi Anne Teyzemiz Behice’yi Ermeni kurşunlarına ve süngülerine teslim etmemek için odunluğa saklayıp onları bu vahşetten kurtararak onların çocuk bedenlerini azgın Taşnak Ermeni çetelerine teslim etmedikleri için Ermenilerden özür diliyorum.
Ailenin 5 erkek ferdinden sadece amcaoğlunu ocak bacasına saklamak suretiyle Ermeni katliamına katkıda bulunmayarak koca aileden bir tek erkeği kurtardıkları için Ermenilerden özür diliyorum.
Anne Dede Dursun Efendi’nin, Efendi Amcalar, yiğit oğlanlarla birlikte İstasyon arkasında 12 şerlik demetler halinde şehit olurlarken, sakladıkları son nefesleri ile onbeş kilometre yaklaşan Kazım Karabekir Paşa’ya ve Ulusa seslerini duyurabilmek için, KAZIM KARABEKİR PAŞAM YETİŞEMEDİN, VATAN SAĞOLSUN diyerek Taşnak Ermeni Çetesinin aşağılık zevklerine gölge düşürdükleri için özür diliyorum.
Ermeni Çetesinin 10 ve 11 Mart günleri sadece Erzurum içerisinde 2350, köyleriyle birlikte 9563 Türk’ü öldürdüklerini Erzurum’daki Rus Yarbayı Twerdo-Khelebof’un anılarından belgeleyerek Dünya’ya açıklamak aymazlığında bulunduğumuz için Ulusumuz adına özür diliyorum.
Katliamın duyulması üzerine Aşkale ve Ilıca’da konuşlanan günlerdir aç susuz yol alan birlikleri bütün gece yürüterek 12 Mart 1918 günü Erzurum’a yetiştiren ve hamamlara toplanarak Osman Ağa ve Mürsel Paşa konaklarından sonra yakılmayı bekleyen kadın ve çocukların katliamına son anda engel olan Kazım Karabekir Paşa adına özür diliyorum.
12 Mart 1918 gününü “Erzurum’da halk gözyaşları içinde kimi babasını, kimi kardeşini yakılmış ya da süngülenmiş buluyor, saçlarını yoluyordu, sokaklarda canlılıktan bir iz bile kalmamıştı. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu.” Demek suretiyle Ermeni Taşnak Çetesi’nin en doğal yok etme hakkını, sanki bir katliam yapmışçasına anılarında anlatan Kazım Karabekir’in, bu gerçekleri bir kez daha aktarmak aymazlığında bulunduğumuz için Ermenilerden özür diliyorum.
Ara sıra yazan çizen, bir yerlerde yazıları yayınlanan, orta zekâlı birisi olarak bütün bu yaşananlara karşın AFFEDİLMEZ BİR EŞEKLİK YAPIP ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLİYORUM.
Hadi ben özür diliyorum ya…
Çocuk yaşında bir amcaoğlu dışında ailenin bütün erkeklerini kaybedip, tüm varlıklarını terk ederek, Malatya ya, oradaki akrabalarının yanına sığınan, şimdilerde rahmetli olan Anneannemiz İfakat ile Anne Teyzemiz Behice den kim özür dileyecek. (12 Mart 1918 günü çocuk yaşlarında yaşanan ağır travmanın sonucu olarak İfakat Hanım ölümüne kadar bayılma nöbetleri geçirmiş, Behice Hanım ise kapının ani yumrukla çalınmasında veya ani yüksek sesle bağrışmalarda küçük abdestini altına kaçırmıştır.)
Onların şu anda hayatta olan çocukları ve yukarıda yaşanan olayları ilk ağızlardan bizzat dinleyen Muhittin Çekirdek, Ayşe Uz, Sevim Çelik’ten, kim özür dileyecek?
Tüm duyarlı insanları imza kampanyasına davet ediyorum :iyi:
İnternette Ermeni savaşı başladı!
18 Aralık 2008 Perşembe 15:11
İnternette başlatılan ve yoğun tartışmalara neden olan "özür dileme" propagandası yeni bir siber savaşa dönüştü.
Devletin zirvesini de bölen Ermeni kavgası, sibere de yansıdı. 1915 yılında yaşanan olaylardan dolayı bir grup aydının internet sitesi aracılığıyla özür dilemesiyle başlayan tartışmalar, internete taşındı.
ozurdiliyorum.com adresli özür sitesinin ardından bu kez de yaşanan olayları bir yurt savunması olarak değerlendiren bir grup tarafından yeni bir site oluşturuldu. www.ozurdileme.com adresinden yayın yapan sitede, yaşananların soykırım olarak değerlendirilemeyeceği belirtilerek, imza kampanyası başlatıldı. Sitede şu ana kadar 1097 kişi elektronik olarak, kamyanyaya katıldı.
İnternet Haber
Hristiyanın birisi yolda yürürken karşıdan bir Yahudi geldiğini görünce patlatır gözüne yumruğu...
'' Ulan siz bizim Peygamberimizi çarmıha gererek işkence yapıp öldürmüşler...''
'' Yahu o iki bin sene önce olmuş...''
'' Yapma yav.. Kaldı ki bana ne ben yeni duydum....''
Bu olaydaki hristiyan bile bizim dingabak aydınlardan daha haklı... En azından ortada çarmıha gerilerek öldürülen bir Peygamber var. Bu gerçeği kabul eden de bir toplum var.... Ama günümüzde bu gerçeğe rağmen özür dileyen bir Yahudi yok....
Bizim olayımızda ise durum çok karışık. Öldürülen Ermeni olduğu kesin... Yok hiç ermeni ölmedi diyen de yok... Allah çarpar...
Neden öldürüldüğü konusunu ise bizim dingabak takımı hiç düşünmüyor. Hiç Türk/Kürt öldürüldümü onuda düşünmüyor... Olayların çıkışı fitilinin ateşlenmesinin nedenlerinede bakılmıyor...
Sadece basit bir sorunun yanıtını arıyorum ben bu dingabak aydınlar versin bana....
''Neden 1915 yılına kadar Türkler Ermenileri kesmemiş topraklarında kabul etmiş? Ne olmuşta 1915 te coşmuş bizimkiler ve Ermeni soy kırımı yapmış?''
Bir Ermeni yada dingabak aydın yakalasamda bende özür dilesem kendimce...
Türkiye üzerinde oynanan iğrenç oyunlardan biridir. Bu oyuna çanak tutan aciz, benliğini kaybetmiş ve geçmişini unutmuş, tarihte yaşadıklarından nasibini almamış insanların attıkları o imzalarıda kendileri kadar değersizdir bana göre.
Nasıl bir zihniyet vardır ki, geçmişte yaşanmış acı olayları kullanarak çıkar sağlamaya çalışır, ermeni çeteleri tarafından kucağında çocuğu olan kadını, yaşlısı,beşikteki bebeği katledilmiş yüce Türk halkını ezerek, yapılan bu zulme karşı hainlik eder ve özür diler. (Kaldıki bir birey neden başka bir bireyin fiilinden dolayı suçlu bulunsun?)
Bakınız yıllardır ermeni diasporasıyla olan kanlı-bıçaklı ilişkilerin düzelmeye başladığı,insanca ve medeni ilişkiler içerisine girilmeye çalışıldığı bu dönemde çıkarılan kasıtlı bu oyuna alet olmayın.
Bu Millet hainide görür, hesabıda sorar. İmza da atılacaksa en unutulmazını atar.
'özürdiliyoruz.com'a imza atmak engellendi
‘Özür Diliyoruz' kampanyasının internet adresi www.ozurdiliyoruz.com'da imza atmak için konulan bölüme dün öğlenden itibaren girilemedi. Sitenin ilk halinde yer alan ‘katılanlar' ve ‘katılmak için tıklayın' butonları da sitenin anasayfasında görünmez oldu. Bilgisayar teknisyenleri bu engellemenin bir çeşit ‘hackleme' olduğunu belirtiyor.
http://haber.mynet.com/detay/guncel/...X1229667352640
"Bir hikâyemiz olmalı"
Yazar Mehmet Aycı öyle bir "hikâye" yazdı ki...
Yazar Mehmet Aycı, var olduğu sanılan hikâyelerin hikâye mi yoksa hikâyeden mi olduğunu söyleyerek, Türkiye'nin geleceğinin hikâyemizin hikâye olup olmadığıyla, hikâye ise anlatılıp anlatılmadığıyla ilgili olduğunu söyledi. İşte Aycı'nın o yazısı:
Zaten bir hikâyemiz var hatta hikâyelerimiz var, ne demek bir hikâyemiz olmalı diyen okuyucu için hemen söyleyelim ki, elbette hikâyelerimiz var, elbette hikâyelerden teşekkül ve tecessüs eden bir hayatı yaşıyoruz, ne var ki temel mesele var olduğunu sandığımız hikâyenin hikâye mi yoksa hikâyeden mi olduğudur… Kelime oyunu da yaparız lakin alabildiğine ciddi tavrımızla söylersek, Türkiye’nin geleceği hikâyemizin hikâye olup olmadığıyla, hikâye ise anlatılıp anlatılmadığıyla, gelecek kuşakların bu hikâyeden nasiplenip nasiplenmediğiyle yakından ilgilidir.
Burada, bir yazın türü olarak hikâyeden bahsetmediğimiz anlaşılmış olmalıdır. Gerçi, işin “edebiyat” kısmında o da önemlidir ancak, daha önemlisi, hikâyemizi hikâye olarak mı hikâye ediyoruz, yoksa gündelik hayatın hayhuyu içerisinde kaynatıyor muyuz; hikâyenin hayatımızla can alıcı bağı burada ortaya çıkmaktadır…
Bir: Bu topraklarda yazdığımız/yaşadığımız hikâye yalnızca millet olarak bizim kahramanı olduğumuz hikâye değildir. Bu hikâyede kimler, hangi yaşanmışlıkla bulunduysa, bunları da hatırlayarak işe başlanmalıdır.
İki: Hikâyemizin mekânı dikkate alınmalı, Uzak Asya’dan Avrupa İçlerine, Batı Afrika’ya kadar olan coğrafyada hikâyenin değişmeyen nüveleri tespit edilmelidir.
Üç: Hikâyemiz, günümüzün diline aktarılarak çocuklarımıza anlatılmalıdır.
Dört: Çevireceğimiz dilin anlaşılabilir siyasi, sosyal, iktisadi, psikolojik, kültürel alt dilleri olmalıdır.
Beş: Hikâyenin dönüp dolaşıp düğümlerini çözdüğü veya açılıp yeniden düğümlendiği İstanbul’un, siyasi anlamda Ankara’nın tekrar okuma teşebbüsünde atlama yapıp yapmadığına, çeviri hatalarını tashih edip etmediğine dikkat edilmelidir.
Altı: Müstensihler ve mütercimler eliyle hikâyeye sonradan eklenen pasajlardaki uyumsuzluk sorunu ya giderilmeli, ya da bu bölümler hikâyeden titiz bir çalışmayla çıkarılmalıdır.
Yedi: Söz konusu bölümler hikâyeden çıkarılmışsa bunların hikâyenin aslına dâhil olmadığı, sonradan eklendiği, eklenme sebep ve amaçlarıyla birlikte hikâyeye dâhil olanlara izah edilmelidir.
Sekiz: Bu çalışma, hikâye kişilerinin karakterleri üzerinde değişik zamanlarda yapılan oynamalarda, tahrip ve tahriplerde daha bir dikkatle yapılmalıdır.
Dokuz: Alına çevrilen/döndürülen hikâyenin anlatılma işlemi, yaşanmışlığa uygun bir dille bir anlatıcı kadro tarafından, coğrafi ve beşeri koşullar dikkate alınarak en anlaşılabilir şekilde yeniden anlatılmalıdır.
On: Hikâyede yeri olup da, bizim başka hikâyemiz var, bu hikâyeyi dinlemek istemiyoruz diyenlere, ellerindeki hikâyenin kimlerin kaleminden çıktığı onları hikâyesiz bırakmayacak bir açıklıkla gösterilmeli, bu iş yapılırken kimsenin onuru rencide edilmemelidir.
Bu numaralandırma işi uzar; uzun sözün hülasası bir hikâyemiz vardır ve içinde yaşadığımız dünya hikâyedeki hikmetin yeniden filizlenmesini, eskisinden daha güzel yeni hikâyeler yazmak/yaşamak için zorunlu kılmaktadır.
Yalnızca hikâyeci olarak bizim değil, dünyanın önünde bulunan iki seçenek vardır. Ya kendi hikâyemizi sahipleneceğiz yahut sayfalarında kanın gövdeyi götürdüğü, insan onurunun üretim/tüketim hegemonyasına teslim olduğu diğer hikâyeyi kabulleneceğiz… Seçenek de, seçmek fiilinin bütün anlamı da, aklıselim de kendi hikâyemizi seçmemiz yönündedir.
Türkiye bir hikâyesi olduğunu hatırladı, bundan sonraki süreç daha dikkatli olmayı gerektiriyor…
Mehmet AYCI
2008-12-17 08:29:05
Herkes kendi adına özür dilesin. Özür dilemiyorum. Özür dileyenler için de iyi düşünmüyorum.