-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ergenekon davasında sanıkların ifadeleri ve savunmaları alınmaya başlandı.
Sanıklar haklarındaki iddialara cevap vermek yerine hakim ve savcılara sözlü saldırılarda bulunuyorlar, hakarete varan ifadelerde bulunuyorlar.
Eğer masumlarsa hakimler huzurunda savunmalarını yaparlar, hakimleri ikna etmeye çalışırlar. Hakimlere de hakarete varan ifadeler kullanmazlar.
Bir kimsenin masumiyetine dair elinde delili yoksa, mahkemeyi aynı bu şekilde provoke eder ve olay çıkarır.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
"Sanıklar savunmak yerine saldırıda bulunuyorlar" saptamanızın ne kadar boş ve havada olduğunu bir görebilseniz herşey daha kolay olacaktı. Ben savunmaları baştan sona izliyorum. Mesela Meşhur bombalar la ilgili savunma sizin ilginizi çekmedi galiba. Bu daha ilk savunma idi. Bomba işinin yani işin başının ne kadar hukuki dayanaksız olduğunu ben gördüm. Bombaların bulunmasına şaitlik eden, babası ihbar etti denilen şahsın ifadesi size ne kadar inandırıcı geldi? Hurşit Tolon un adli tıp a sevkine Sayın Savcımızın yaptığı çok hukuki itiraza mahkemenin verdiği yanıtı okuyabildiniz mi mesela. Sayın Savcımızın olaylara bakış açısını bu itiraz bile biraz anlatmıyor mu? Hukuk bütün kuralları ile vardır. Bazı kurallarını göz ardı edebilen bir zihniyete ben inanmıyorum. Sayın Mahkemenin Savcılığın bu hukuksuz itirazına verdiği hukuki yanıt sizi huzursuz etmedi mi? O zaman tüm olay ve davada bazı hukuki gerçeklerin göz ardı edildiğini de düşünürüm ki buna işaret eden pek çok emare savunmalar ile ortaya çıkmakta. Savcılık sadece iddia etmez. Şüphelinin yasal haklarını kollamak ve korumak da, gereğini yapmakta savcılığın görevi değilmidir?
Çömez dönmüyormuş. Bu ortamda dönmemesi kadar doğal ne var ki? Bende olsam olayları izler, konu dava aşamasına gelince olaylar netleşince dönerdim. Ben olsam gelir teslim olurdum iddianızın hiçbir anlamı yoktur. Çünkü siz aynı konumda değilsiniz. Aynı konumda ne yapacağınızı o gün yaşanınca öğrenebiliriz. Buna bizde "Bekara karı boşamak" diyorlar.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Sayın Sdt23,
Bilmediğiniz konularda neden fikir yürütüyor gibi alıntı yapıyorsunuz?
Ben Ulusal kanal savunucusu değilim, çok bildiğinizi zannettim.Bu dizide yayınlananları çürütecek kanıtlarınız varsa onları siz açıklayınız.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
[QUOTE=mkocagul;231238]
Tutuklu sanıklardan Muzaffer Tekin dün yapmaya başladığı savunmasına bugün kaldığı yerden devam etti.
Ergenekon’un tutuklu sanıklarından Muzaffer Tekin bugün yaptığı savunmasında Ergenekon İddianamesi’nin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi.
Tekin, hayatının hiç bir döneminde bırakın gayrı yasal bir yapılanma içinde olmayı, yasal bir yapılanma içinde dahi yer almadığını söyledi.
“LAKABIM KOD ADIM OLDU”
Aile içinde kendisine “zafer” diye hitap edildiğini belirten Tekin bunun iddianameye kod adı olarak konulduğunu söyledi.
Soruşturma Savcısı Zekeriya Öz’e yardımcı olmak amacıyla 2007 Eylül ayına kadar çok sayıda mektup yazdığını belirten Tekin, şunları söyledi:
“Savcının şahsına gönderdiğim mektuplar soruşturma gizliliği olmasına rağmen bizzat savcının eliyle yandaş medyaya servis edildiğini ve tahrif edilerek yayınlandığını gördükten sonra yazmaktan vazgeçtiğim gibi, daha önce gönderdiğim mektuplar için de büyük pişmanlık yaşadım.
17 aylık tutukluluk dönemimde suçsuz bir insana suç yapıştırma adına her türlü hukuksuzluk yapıldı. Göz altına alınan insanların bir kısmı ile şahsım aleyhine ifade vermeleri karşılığında pazarlıklar yapıldı. En temel hukuk kuralı, delilden şüpheliye gitmek yerine delil imal etmek yöntemi uygulandı. En büyük teessürüm bu senaryonun savcı Zekeriya Öz tarafından vizyona sokulmasıdır. İddianamelerinden şüpheli ve sanıklar için 3 bin yıl istenen sanıklardan 3-3.5 ayda aklanan insanların olması düşündürücüdür.”
“BOMBALARIN ÖRGÜT SİLAHI OLDUĞUNA DAİR DELİL YOK”
Tekin, Ergenekon İddianamesinde bombaların örgüt silahı olduğuna dair hiçbir ciddi delilin olmadığı gibi, bağlantı da kurulamadığını söyledi.
Danıştay şehidi, Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesindeki tek bir kişinin dahi davanın sanıkları arasında gösterilmediğini kaydeden Tekin, “Savcı iddianamede böyle bir bağlantıdan bahsetmediğine göre, nasıl olur da sanıklarla cenazelerde tepki arasında bir bağ oluşturarak bu eylemlerden ötürü sanıkları sorumlu tutabilir? AKP iktidarına her muhalif eylemin sözde Ergenekon Örgütü tarafından düzenlendiği söylenerek kolaylığa kaçılmaktadır” diye konuştu.
“İDDİA ÇOK SUÇ YOK”
Tekin, Ergenekon İddianamesi’nde çok sayıda iddia bulunduğunu; ama suç olmadığını belirterek, “Ancak suçlamalar kabına sığmayacak şekilde ölçüsüz ve hesapsızdır” dedi. Esas çetenin mahkemenin huzurunda bulunan kişilerden oluşmadığını iddia eden Tekin şunları söyledi:
“Ergenekon soruşturması ve davası toplumun gözlerine indirilmiş bir perdedir. Esas çeteler perdenin arkasında cirit atan, devletin yönetiminde ve tüm kurumlarında kadrolaşmış küreselci ve tarikatçı kadrolardır. Bizleri sizlerin önüne oradan buradan toplayarak getiren, suçu ve delilleri masa başında yaratan, ülkenin rejimini ve anayasal düzenini tasfiye eden esas bu büyük çetedir. Türkiye’nin bu akıl tutulmasından bir an önce çıkıp Ergenekon oyununu sona erdirmesi gerekecektir.”
Savcının iddianamesini “siyasi bir belge” olarak niteleyen Tekin, “Maalesef bu savcıların yaptıkları hukuk ihtilaline Anayasal Kurumların tamamı seyirci kalmaktadır” diye konuştu.
Tekin, Danıştay saldırısını düzenleyen Alparslan Aslan’ın ifadelerinin savcıların anlatımlarını tamamen yalanladığını iddia ederek savcıların ilgisiz beyanlardan cımbızla çektikleri sözcükleri bir araya getirerek kağıttan bir şato kurma yoluna gittiklerini ileri sürdü.
----
Tekin, savunmasında "sözde Ergenekon Örgütü soruşturmasında, bürosunda çıkan içi boş iki adet kalemlik olarak kullandığı el bombasının sözde örgüt silahı olarak değerlendirildiğini" belirterek şunları söyledi:
“Kalemlik olarak kullanılan el bombası dökümleri bana Danıştay soruşturmasıyla ilgili emniyetteki ifadem sırasında da sorulmuştu. Bu el bombalarının fünye ve tahrip maddelerinin iptal edildiğini, yalnızca süs malzemesi olarak kullanıldığını, emekli olurken hatıra olarak aldığımı ifade etmeme rağmen, iddianamede bu süs bombalarına sözde örgütün silahı olarak yer verilmesine anlam vermek mümkün değildir.
Her nedense iddianame savcıları Danıştay dosyasına bir bütünlük içerisinde bakmaktan imtina etmişler, işlerine gelen bölümleri parça parça alarak kendi tezlerine dayanak yapmak istemişlerdir. Erhan Timuroğlu’nun Danıştay soruşturmasındaki ifadeleri, olayı büyük ölçüde aydınlatırken, iddianamenin 413’üncü sayfasında çok ilgisiz kısımlarından küçük üç cümlenin aktarılması aslında gerçekleri gizlemek amacıyla iddianameyi hazırlayan İstanbul Savcılarının maksatlı bir karartma uyguladıklarını ortaya koymaktadır.”
Osman Yıldırım’a ‘verdirilen’ ifadelerin adeta daha önce çizilen mizansene uydurulduğunu iddia eden Tekin, şöyle devam etti:
“Çünkü, Osman Yıldırım’ın ifade verdiği dönemde Veli Küçük ile çekilen bir fotoğrafta bulunan kişinin Alparslan Arslan olmadığı meselesi aydınlanmamıştı. Bu kişinin Arslan olmadığı ortaya çıkınca savcı aylarca yayını yapılan bu fotoğrafı iddianameye koymaktan dahi imtina etmiştir.”
“HABLEMİTOLĞU’NU ÖLDÜRMESİ İÇİN 1 MİLYON DOLARLIK TEKLİF”
Osman Yıldırım’ın yapılan bir toplantıda Osman Gürbüz’ün Necip Hablemitoğlu’nu öldürmesi konusunda 1 milyon dolarlık teklifini reddetmesinin bir ‘garabet’ olduğunu savunan Tekin, “Çünkü 2002 yılında 1 milyon doları kabul etmeyen Yıldırım, 2006 yılında 500 bin doları kabul ederek Cumhuriyet Gazetesi’ni bombalama işini kabul ediyor. Buradaki beyanda normal hayat kurallarına uygun düşmemektedir” diye konuştu.
“Sözde örgütün gizliliğinden bahsedilmekte. Hiyerarşide yöneticilerle üyelerin birbirini tanımadığından bahsedilmektedir. Savcılar bu çelişmeyi nasıl izah edeceklerdir. Yanımda gezen korumam olduğu iddia edilen şahıs ile bir tek telefon konuşmamı acaba savcı bey delillendirebilir mi? Soruşturmanın son derece yüzeysel ve eksik yürütüldüğünü çalakalem alınan atfı cürüm içeren beyanlarla onlarca kişi mağdur edildi.”
Savcının Osman Yıldırım’ın beyanlarından başka ciddi bir delili olmadığını da iddia eden Tekin, şunları söyledi:
“Kaldı ki bu beyanlarla birlikte iddianamede belirttiği tüm deliller Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve söz konusu kişilerle sözde örgüt arasında hiçbir bağlantı olmadığına karar verilmiştir. Buna rağmen aynı delillerin iddianameye konularak bu defa, ek failler yoluyla Ankara’daki davanın İstanbul’a taşınmasında başarılı olunmuştur.”
BOMBALARIN BAĞLANTISI
“Savcılık; bomba bilgi merkezine gönderilen bilgiye göre Ümraniye’de bulunan MKE 169-5-85 kafile numaralı bomba ile Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan patlamamış el bombasının üzerine yazılı 173-9-85 numaralı el bombasının benzer olduğunun tespit edildiğini, Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombasıyla Cumhuriyet gazetesine atılan el bombasının Oktay Yıldırım ile maddi bağlantısının maddi delili bulunduğunu belirterek büyük bir hataya düşmüştür. Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombası 1985 yılının beşinci ayında 15 bin 260 adet olarak üretilmiş olup, MKE tarafından Kara Kuvvetlerine teslim edilmiştir, kafile numarası 169’dur. Oysa Cumhuriyet Gazetesine atılan bomba 1985 yılının dokuzuncu ayında üretilmiş olup, kafile numarası 173’tür. Kafile numaraları aynı olsa bile aynı kafileden bombaların kullandığı olayların aynı fail ya da failler tarafından işlendiği anlamına gelmez. Çünkü aynı kafileden binlerce bomba üretmekte ve çeşitli kurumlara MKE tarafından dağıtılmaktadır. Yani, Ümraniye’de ele geçirilen 27 adet el bombasıyla Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar arasında hiçbir maddi bağlantı bulunmamaktadır.”
HİÇ KİMSE GÖRMEK İSTEMEYEN BİRİ KADAR KÖR OLAMAZ!
Bu satırlar daha önce haberden alınarak konuya eklenmiştir. Bu ifadeleri okumayan aklını mantığını bir kenara koyan birileri savcılara saldırmak diye olayı basitleştirerek çarpıtmaktadır.
Biz mahkeme heyeti değiliz. BU yargılama halen yapılıyor. Görmek isteselerde istemeselerde gerçekler ortaya dökülüyor zaten. Tuncay Güney in MİT elemanı olduğunu, nedense hakkında bu kadar süre sonra soruşturma yapıldığı (Mahkemenin hukuki durumunu sormasından sonra) açıklandı. Sayın hanım efendi engin bilgi ve deneyimi ile şu Tuncay Güney konusunda da biraz ahkam kesse bizde aydınlansak diye düşünüyorum.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alper Görmüş'ün yazısı:
“Ergenekon, Tuncay Güney değil Veli Küçük’tür, tıpkı 9 Mart 1971’in Mahir Kaynak değil Cemal Madanoğlu olması gibi!”
9 Mart 1971’deki “ulusalcı-devrimci” (siz “Baasçı” diye okuyun) darbe girişiminin akim kalmasının ardından gerçekleştirilen 12 Mart 1971 darbesiyle ilgili gerçekler açığa çıkmaya başladığında ben politik olarak “tıfıl” bir üniversite öğrencisiydim.
9 Mart 1971’in ben ve benim gibi “sol sempatizanı” tıfılların gözündeki imajı MİT ajanı Mahir Kaynak üzerinden kuruluyordu ve bu nedenle bu imaj son derece olumluydu. 9 Mart’çıların ne yapmak istediğini tartışmıyorduk bile; mademki olay “alçak bir MİT ajanı” tarafından ortaya çıkarılmıştı, mademki muhbirlik dünyanın en alçak faaliyetiydi, o halde 9 Mart “iyi bir şey” olmalıydı.
Buna ilaveten 12 Mart’çıların 9 Mart’çıların ordu içindeki kolunu tasfiye etmekle yetinmeyip hem sivil hem asker kanadını işkencelerden geçirmesi, 9 Mart’ın gerçek anlamı üzerinde düşünebilmemizi neredeyse on yıllar boyunca engelledi. Türkiye solu, bu uzun yıllar boyunca 9 Mart’ın sembolik resmi olarak hep Mahir Kaynak’ı hatırladı; Cemal Madanoğlu’nu, Faruk Gürler’i, Muhsin Batur’u değil...
Şimdilerde benzer bir imaj operasyonunun Tuncay Güney üzerinden Ergenekon davasıyla ilgili olarak yürütülmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Zaman gazetesinden Mustafa Ünal, 30 kasım tarihli yazısının son paragrafında bu durumu gayet veciz bir biçimde ortaya koyuyordu (ki, göreceğiniz gibi, o paragraftan küçük bir değişiklikle ben de bir başlık türetmiş durumdayım): “Bugünlerde Ergenekon’u sulandırmak ve farklı yönlere çekmek isteyenler Güney’e sarılıyor. Oysa niyetleri ve ne yapmak istedikleri çok sırıtıyor. Ergenekon, Tuncay Güney değil Şener Eruygur’dur...”
Güney’in “MİT’ik adam”lığının anlamı?
Sabah gazetesi, Tuncay Güney’in MİT’le bağlantısını ortaya koyan belgeyi yayımladığında, aklıma hemen “Ergenekon’u sulandırmak ve farklı yönlere çekmek isteyenler”in basındaki temsilcileri geldi. İsterseniz bana “sen de amma safmışsın be kardeşim” deyin, itiraf ediyorum ki, bu meslektaşların kendilerini “açık pozisyon”a düşmüş gibi hissettiklerine vehmettim. Öyle ya, o âna kadar, kendilerinin deyişiyle “ne idüğü belirsiz bir adamın laflarıyla yürütülen operasyon ve dava” birden bire devletin en önemli istihbarat kurumunun “dava”sı haline gelivermişti işte.
Oysa bakın mesela Milliyet yazarı Melih Aşık buradan nasıl bir sonuç çıkarıyordu: “MİT’e Ergenekon’la ilgili belgeler ‘2002’de postayla 6 adet CD ve 2 sayfalık isimsiz mektup” olarak ulaşıyor. Demek ki o yıllarda da hizmetini sürdürüyor! Hiçbir ciddiyeti olmayan şemalarla, raporla devletin en hassas kurumunu yönlendiriyor. Devletin böyle adamlarla iş tutması insanı hüzünlendiriyor...”
Operasyonun ve davanın “isimsiz bir ihbar mektubu”na değil de MİT’in görevlendirdiği bir muhbire dayandığının ortaya çıkması bu davayı zayıflatır mı, güçlendirir mi? Hiç kuşkusuz güçlendirir. Fakat benim “açık pozisyon” tahminimin tersine, “sulandırma” heveslileri bu gerçeğin ortaya çıkmasından sonra, faaliyetlerini daha da hızlandırdılar. Bu zevattan ikisi, “Hahamın lüleleri” üzerinden gitmeyi tercih etmişti: Hürriyet’ten Bekir Coşkun, Milliyet’ten Ece Temelkuran...
Bekir Coşkun (29 kasım): “Ve bizim haham yüzünden Türkiye’nin yarısı hapiste, iyi mi?.. Generaller, profesörler, yazarlar, hukukçular...”
Ece Temelkuran: (28 kasım): “Her gördüğün lüleliyi haham zannetme. Zira bazı lüleliler MİT ajanı çıkabilir!”
Ece Temelkuran yazısında asıl olarak, gazetesinin muhabirlerinden İpek Yezdani’nin Tuncay Güney’in hahamlığının gerçek olmadığına dair haberini hatırlatarak Türk basınının “ağaca çıkmışlığı”yla dalga geçiyor. Güney’in hahamlık iddiasının neden şimdiye kadar sorgulanmadığı hakikaten bir zül sayılmalı basın için. Fakat Güney’le (dolayısıyla Ergenekon’la) ilgili çok önemli bir gelişmenin olduğu bir gün, bu gelişmeyi hiçbir şekilde yorumlamayıp espri denemelerine girişmek de hayli anlamlı bir tavır olarak göründü bana.
Şimdi, üç yazıdaki ortak duyguya (ortak rahatsızlığa) bakınca, ilk tespitimin (kendilerini “açık pozisyonda” hissetme) aslında doğru olduğunu yeniden düşünmeye başlıyorum. İlk şaşkınlıkla durumu kurtarmaya, kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar galiba...
Muhbiri beğenmemek!
Üç temsilcisini buraya aldığım bu zevatın bizim de inanmamızı istedikleri ortak propagandalarına göre, Tuncay Güney gibi bir adamın muhbirliğine asla güvenilemez! Milliyet, Güney’in güvenilmezliğini yalnız yazarlarıyla değil haber sayfalarıyla da kanıtlamaya çalışan gazetelerin başında geliyor. En son, 2001’de onu bizzat sorgulayan polis müdürlerinden Ahmet İhtiyaroğlu’nun izlenimlerini iki gün boyunca uzun uzun verdiler. İhtiyaroğlu’nun, Güney’e neden güvenmediğine ilişkin sözleri de kayda değer aslında: “Güney’in hem gay olması, hem genç hem de çok kolay anlatan olması sebebiyle kendisine inandırıcı gelmediğini...”
Fakat Milliyet’çiler, İhtiyaroğlu’nun “Tuncay Güney, Fethullah Gülen’le ilgili sorular karşısında terledi” tanıklığını epeyce inandırıcı bulmuş olacaklar ki, bunu seve seve başlığa çekmişler. (Bu arada Milliyet’e gene bir şeyler oluyor galiba... Ahmet İhtiyaroğlu haberinin hemen altındaki haberin başlığı ve spotu aynen şöyle: “Mahkemeden Savcı Öz’e sert yanıt / Savcı Öz, Tolon’un Adli Tıp’a sevkine itiraz etti. Mahkeme ‘hiçbir yasal dayanağı olmayan itirazın reddine’ dedi. Ben, bu haberi veren gazetelerden hiçbirinde böyle öforik bir ruh hali görmedim. Haberin iki ara başlığından biri de şöyleydi: “Mahkeme hukuk dersi verdi...” Hadi hayırlısı...)
Dikkat ediyor musunuz, bu iş biraz Darbe Günlükleri’ne benzemeye başladı... Nasıl ki orada “malzeme”nin içeriğine bakmayıp “kim sızdırdı, nasıl sızdırdı” makamından şarkılar söyleyen meslektaşlarımız vardı, bugün de Tuncay Güney’in bir yerlere sızıp toparladığı bilgilerin içeriğine bakmayıp “o zaten meczup” türküsünü söylemeyi tercih edenler var. Sanki adam oturup kendisi düzenlemiş bu belgeleri, sanki ortada fabrikasyon bir vaziyet var! Diyelim adam karakter zaafları olan güvenilmez biri; peki öyle biri bir yerden bilgi ve belge sızdırdığında o bilgi ve belgelere dudak bükmemiz mi gerekiyor?
Bu garip bakış açısına en nükteli cevabı Murat Belge vermişti:
“Böyle işlere bulaşan insanlar pek öyle ciddi ve güvenilir kişilikleriyle tanınmazlar. Ayrıca, bir de istihbaratı toplayacağı zevatın kişilik özelliklerini şöyle bir düşünelim. Her birinin birer Tuncay Güney davranış kalıbı sergilediği şimdiye kadarki durumlarından belli. Hemen ‘bu da bizden’ demişlerdir.”
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ben demokratik hukuk düzenine ve onun koruduğu laik düzene inanmış sade bir vatandaş olarak soruyorum. Yanıtlayacak ve aksini kanıtlayacak var mı?
Bunlar aldatmaca bilgiler mi? Kim kandırılıyor?
8 Aralık 2008 tarihinde Ulus Gazetesi'nde yayınlanan yazı
www.ulusgazetesi.com
DEMOKRASİ, HUKUK VE ERGENEKON (*)
Suay Karaman
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Sekreteri
Değerli dostlar, Atatürkçü Düşünce Derneği'nin düzenlediği panelde sizlerle buluştuk, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de adalet nasıl işliyor? Bunu açıklamadan önce Ergenekon olayına bir bakalım ama önce işe sağlık yönünden başlayalım:
Ergenekon'un kasası denilen Kuddusi Okkır, cezaevinde kanser oldu, tahliye edildi ve beş gün sonra öldü. Cenazesi belediye tarafından kaldırıldı.. Asuman Özdemir siroz oldu ve tahliye edildi, şimdi karaciğer nakli için bekliyor. Ferit İlsever de cezaevinden hasta çıktı ve ameliyat oldu... İlhan Selçuk 4 gün içeride kaldı, çıktıktan sonra ağır bir ameliyat geçirdi. Prof. Dr. Uçkun Geray, böbreklerinden rahatsızlanarak diyalize girmeye başladı. ADD Genel Başkanı Şener Eruygur, yüksek tansiyona bağlı düşme sonucunda komaya girdi. Yaklaşık bir ay yoğun bakımda kaldı ve halen hastanede yatıyor. Bunların dışında Hurşit Tolon'un da aralarında bulunduğu bazı tutukluların sağlık durumu bozuldu ancak tahliye edilmediler..
Bütün bunlar yaşanırken bazı gazetelerin manşetlerini hayretler içinde izledik: "Hapisten çıkmak için hastalanıyorlar." Dinci ve taraflı basın, onurlu bir hayat geçirmiş, emeklilik çağına gelmiş, onurlu insanların hapiste öldürülmesinden adeta zevk alıyor. Adına "Ergenekon" denilen soruşturmada, ilgili-ilgisiz şekilde adı geçen birçok kişi hakkında, bırakın davanın sonuçlanmasını, daha dava başlamadan ağır şekilde suçlayıcı yayınlar yapıldı ve halen yapılmaktadır. Üstelik ADD Genel Başkanı Sayın Eruygur hakkında, tutuklandığı günden beri bir iddianame bile yok ortada... Hapisle cezalandırılmalarını ne adına savunabilirsiniz? Düzmece darbe günlükleri adına mı? Yoksa anti emperyalizm temelinde, Kemalist düşünceyi savunan insanların bir araya gelerek otuz gün içinde üç büyük kentte on milyonun üzerinde insanın katılımıyla yapılan Cumhuriyet mitinglerinin intikamı mı alınmak isteniyor?
Yaklaşık on üç ay sonra Ergenekon soruşturmasının 2455 sayfa ve 442 klasör olmak üzere yaklaşık 200 bin sayfadan oluşan iddianamesi hazırlandı ve 14 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin tarafından açıklandı. Başsavcının şu sözleri çok tartışılacaktır: "Bugüne kadar yapılan haberlerin çok büyük bölümü yalandır, kafa karıştırmaktadır. Bu yayınlardan dolayı çok üzgünüm.. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'e ait olduğu ileri sürülen 'Darbe Günlükleri' bu iddianamede yer almamıştır. Ek iddianamede de yer almayacaktır."
Başsavcı ne kadar üzülürse üzülsün, işbirlikçi medya aynı seviyesizlikle, aynı bayağılıkla ve aynı çarpıtmacılıkla, yine bildiğini okuyor. Aylardır iktidarın işbirlikçisi olan medyada bu günlükler üzerinden yapılan suçlamalar, haksızca saldırılar ve soruşturmanın gizliliği ilkesini ayaklar altına alanlar hakkında yasal işlem başlatılamadı. Başsavcı, en yetkili kişi olarak bu aşağılık çarpıtmaların ve bu ahlaksızlığın gereğini yapamadı. Hukuk bir gün herkese gerekecektir; hukuku ayaklar altına alanlara da, hukuktan sapanlara da. Herkesin bunu çok iyi analiz etmesi gerekir. Şimdi Ergenekon olayında neler yaşandı onlara bakalım:
Patlak Ampul, Musa'nın Çocukları, Musa'nın Gülü gibi kitapların yazarı Ergün Poyraz, 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce tutuklandı.. 22 Temmuz seçimlerinde elektronik hile yapıldığını ilk açıklayan Doç. Dr. Ümit Sayın tutuklandı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı AKP hakkında "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu" gerekçesiyle 14 Mart 2008 tarihinde dava açtı...
Aylardır unuttukları Ergenekon soruşturmasında 21 Mart 2008 tarihinde İlhan Selçuk, Doğu Perinçek, Ferit İlsever, Kemal Alemdaroğlu'nun da içinde bulunduğu 12 kişi gözaltına alındı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 1 Temmuz 2008 tarihinde AKP hakkında yaptığı suçlamaları Anayasa Mahkemesi'nde sözlü olarak anlattı...
Aynı günün sabahında ADD Genel Başkanı Şener Eruygur, emekli orgeneral Hurşit Tolon, Mustafa Balbay ve ATO Başkanı Sinan Aygün gözaltına alındı... Böylece Ergenekon bir anda kapatma davasının önüne geçti.
Temmuz ayı içinde AKP'nin kapatma davası görüşülürken, 23 Temmuz 2008 tarihinde aralarında Prof. Dr. Uçkun Geray'ın da bulunduğu 26 kişi gözaltına alındı.
17 Eylül 2008 tarihinde Almanya Deniz Feneri davasında sanıklar dolandırıcılık suçundan mahkûm oldu. Alman savcılığı bu olay için yüzyılın soygunu demişti.
Bir gün sonra 18 Eylül 2008 tarihinde hırsızların mahkûm olduğu, Alman hâkimin isimlerini de vererek "asıl failler Türkiye'de" dediği gazete manşetlerine taşındığı gün Ergenekon'da yeni gözaltılar gerçekleşti... Beş teğmen, bir askeri öğrenci ve sanatçı Nurseli İdiz gözaltına alındı...
İzleyen günlerde RTÜK Başkanı Aykut Zahid Akman'ın ve Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman'ın Deniz Feneri ile ilişkileri manşetlerden inmedi. Kooperatif dolandırıcılığı, evrakta sahtecilik, Armada iş merkezinden tatlı paylar, mal bildiriminde sahtekarlık ve daha neler neler...
23 Eylül 2008 tarihinde Ergenekon soruşturmasında bu kez Tuncay Özkan, Gürbüz Çapan ve Adil Serdar Saçan gözaltına alındı. Son olarak Ergenekon davasının başladığı 20 Ekim 2008 tarihinden önce ve sonra da gene gözaltına almalar yaşandı.
Bu tarihlere bakınca aklımıza ne geliyor, bir düşünelim? Ergenekon operasyonları hangi 'çok önemli' ve de AKP'yi çok fazla rahatsız edecek olayların peşinde gidiyor.. İsimlere iyi bakalım; ortak özellikleri Türkiye'nin karanlığa sürüklenmesine karşı çıkan, yurtsever, emperyalizm karşıtı ve üzerlerinde en ufak leke bulunmayan onurlu insanlar olmaları...
Hangisinin üzerinde hırsızlıktan, yolsuzluktan açılmış bir dava var? Hangisi dolandırıcılık, kalpazanlık, tehdit gibi suçlamalarla karşı karşıya kalmış? Hangisi orman alanına tecavüz etmiş, sahte fatura kesmiş? Hangisi dindaşını, yurttaşını, zavallı işçileri soymakla suçlanmış? Hiçbirisi evet hiçbirisi..
Şimdi Türkiye'de adaletin nasıl işlediğini açıklayabiliriz. Bunu beş kelime ile anlatmak gerekirse; Ergenekon, ama Deniz Fenerine konma! Ergenekon'da iyi olan, Deniz Fenerinde kötü olamaz. Orada yapılan yargısız infaza göz yumanlar, kendileri hakkında yapılan yargısız infaza kapı açmış olurlar. "Hukuk bir gün herkese lazım olur" derken söylenen budur. İşte Ergenekon olayında yaşananlar özetle bu şekilde gelişti.
Bu arada iddianame okundukça ortaya çıkan saçma ve komik olayları anlamakta herkes zorlanmaktadır. Halen devam eden yargılamada da birçok yanlış uygulamanın yapıldığı görülmektedir ve "adil yargılanma" ilkesine uyulmamaktadır.
Siyasal ve ekonomik mafya ile ulusalcılığın iç içe olduğu yönünde bir izlenim uyandırmak gibi bir görevi olan Ergenekon operasyonu, emperyalist güçler tarafından planlanmış ve Türkiye'deki uzantılarına yaptırılmıştır.
Sayın Başbakan, "ben Ergenekon davasının savcısıyım" dediğine göre bu dava siyasi bir davadır. Ergenekon, devletin Cumhuriyetçi geleneklerini hedef almış bir sivil darbedir. Türk Silahlı Kuvvetlerine, Cumhuriyet kurumlarına ve ulusal güçlere karşı yapılan bir sivil darbedir. CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal da başbakana karşılık "ben Ergenekon davasının avukatıyım" diyerek, hükümetin yaptığı sivil darbeye karşı çıkmış ve ulusalcıların yanında olmuştur.
Buna benzer süreç, ülkemizde daha önce de yaşandı; 12 Mart muhtırasının öncesinde "darbe yapacaklar" denilerek emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu, Tümgeneral Celil Gürkan'ın yanı sıra bazı genç subaylar ile zamanın iktidarına karşı olan İlhami Soysal, İlhan Selçuk gibi gazetecileri, yazarları ve bazı bilim insanlarını göz altına aldılar. Daha sonra Ziverbey Köşkünde sorgulamalar, işkenceler ve suçlamalar sürüp gitti. Ancak zaten hayal ürünü olan bu senaryoların sonucunda dava düştü ve tutuklananlar serbest bırakıldı.
Ergenekon adı verilen bu soruşturma ve yapılan tutuklamalar emperyalist güçlerin Türkiye'de yapmaya çalıştıkları oyunun yeni bir parçasıdır. Emperyalist güçler 1919 yılında da, işbirlikçi dincilerle anlaşarak Mustafa Kemal'e karşı fetva çıkarmışlardı. Emperyalist güçlerle anlaşan dünkü şeriatçılar, Mustafa Kemal'e ve ulusalcılığa karşı hain saldırılarda bulunmuşlardı.
Bugün yaşananlar da yine Atatürk'e ve ulusalcılığa karşı, emperyalist güçlerin planladığı saldırıların bir devamıdır. Bu yapılanlara başta ordu direnç gösteriyor. Cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik, sosyal bir hukuk devletini ve demokrasiyi savunan ulusalcı olarak adlandırılan çok geniş bir kesim direnç gösteriyor. Devlet kurumlarında, üniversitelerde, sendikalarda, iş çevrelerinde, köyde, kentte, sokaklarda, alanlarda 85 yıldır oluşmuş cumhuriyet ilkelerini benimseyen, laik bir yaşam tarzı var. Bütün bunlar ulusalcılara destek veriyorlar ve hep bir ağızdan sesleniyorlar: Ne ABD ne AB, tam bağımsız Türkiye..
Ülkemizde yaşanan tüm bu olumsuzluklar siyasi iktidarın sivil darbe girişiminden kaynaklanmaktadır. Ancak bugünkü durum ne kadar kötü olursa olsun, Atatürk'ün kurduğu laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza dek yaşatmak için, tüm ulusalcı demokratik kitle örgütlerinin, ulusalcı siyasi partilerin ve halkımızın güçlerini birleştirmeleri gerekmektedir. Demokrasinin işlemesini istiyorsak, tüm kurum ve kuruluşların laik cumhuriyette, ulusal kimlikte bütünleşmesi gerekmektedir. Örgütlü olmak, bilinçli hareket etmek, ülkemizde yaşanan sivil darbe girişimini sona erdirecek ve aydınlığa ulaşmamızı sağlayacaktır.
Mustafa Kemal; "söz konusu vatansa, gerisi teferruattır" demişti. Bizler teferruatlarda boğuşurken, vatanımız elden gidecek. Bizlere, bizlerden başka yardım edecek kimse yok, artık Selanik'ten yeni bir Hareket Ordusu'nun gelmesini ya da Samsun'a çıkacak yeni bir Mustafa Kemal'i beklemenin anlamı yoktur.
Bu salonu dolduran değerli Atatürkçüler, cumhuriyetçiler, biz kimiz? Biz, Atatürk'ün kurduğu bu cumhuriyetin bekçileriyiz, bizler Atatürk'ün gençleriyiz.. Evet Mustafa Kemal Atatürk dün emperyalizme karşı zaferler kazandı. Atatürk'ün çocukları, torunları, Atatürk'ün gençleri el ele vererek, bugün de, yarın da, daima emperyalizme karşı zaferler kazanacaklardır.
Örgütsüz toplumların yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bu yüzden dağınık ulusal güçlerin, tüm demokratik kitle örgütlerinin toparlanarak, birlikte hareket etmesi, ülkemizin bu sıkıntıları aşmasını kolaylaştıracaktır. Çünkü bu örgütlü eylem, Atatürk'ün aydınlığında tam bağımsız Türkiye yolunda ilerlememize olanak sağlayacaktır. Çünkü bu örgütlü bilinç, yarım bırakılan Kemalist Devrimlerin sürdürülmesine olanak sağlayacaktır.. Çünkü bu örgütlü eylem, laik cumhuriyetimizin korunmasını sağlayacaktır. Unutmayalım ki, karanlıklar aydınlığa, aydınlıklar mutluluğa, örgütlü toplumların özverili ve bilinçli gayretleriyle ulaşacaktır...
Sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyor ve teşekkür ediyorum.
Ulus Gazetesi, 8 Aralık 2008.
(*) : Atatürkçü Düşünce Derneği'nin 29 Kasım 2008 Cumartesi günü düzenlediği "Demokrasi, Hukuk ve Ergenekon" adlı panel konuşması.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Phantom of law rumuzlu üyeden alıntı
"Sanıklar savunmak yerine saldırıda bulunuyorlar" saptamanızın ne kadar boş ve havada olduğunu bir görebilseniz herşey daha kolay olacaktı. Ben savunmaları baştan sona izliyorum. Mesela Meşhur bombalar la ilgili savunma sizin ilginizi çekmedi galiba. Bu daha ilk savunma idi. Bomba işinin yani işin başının ne kadar hukuki dayanaksız olduğunu ben gördüm. Bombaların bulunmasına şaitlik eden, babası ihbar etti denilen şahsın ifadesi size ne kadar inandırıcı geldi? Hurşit Tolon un adli tıp a sevkine Sayın Savcımızın yaptığı çok hukuki itiraza mahkemenin verdiği yanıtı okuyabildiniz mi mesela. Sayın Savcımızın olaylara bakış açısını bu itiraz bile biraz anlatmıyor mu? Hukuk bütün kuralları ile vardır. Bazı kurallarını göz ardı edebilen bir zihniyete ben inanmıyorum. Sayın Mahkemenin Savcılığın bu hukuksuz itirazına verdiği hukuki yanıt sizi huzursuz etmedi mi? O zaman tüm olay ve davada bazı hukuki gerçeklerin göz ardı edildiğini de düşünürüm ki buna işaret eden pek çok emare savunmalar ile ortaya çıkmakta. Savcılık sadece iddia etmez. Şüphelinin yasal haklarını kollamak ve korumak da, gereğini yapmakta savcılığın görevi değilmidir?
Çömez dönmüyormuş. Bu ortamda dönmemesi kadar doğal ne var ki? Bende olsam olayları izler, konu dava aşamasına gelince olaylar netleşince dönerdim. Ben olsam gelir teslim olurdum iddianızın hiçbir anlamı yoktur. Çünkü siz aynı konumda değilsiniz. Aynı konumda ne yapacağınızı o gün yaşanınca öğrenebiliriz. Buna bizde "Bekara karı boşamak" diyorlar.
Bilinen malum birilerinden alıntılar yapmak bence kaçamaktır. Ben kendi aklım ve kendi vicdanım ile sorguluyorum. Saçma sapan hiçbir mantığı ve maddi dayanağı olmayan bir saptama yazacaksınız sonrada biryerlerden alıntılayarak başka yerlere gideceksiniz. Aynı konu dilekçe başlığı ile başka bir forum izleyicisi tarafından da kaleme alınmıştır. Ne dersiniz bu davanın savcısı hukuk kurallarını dilediği gibi çarpıtmamakta mı sizce? Mahkemeye yaptığı itiraz ortada. Alıntıları başkalarının fikirlerini boşverin. Kendi vicdanınız ne diyor ondan bahsedin.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
COMMODORE 1 TR adlı üyenin başka konusu:
Bir Dilekçe Örneği Daha
Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 144’üncü maddesinde hâkim ve savcıların denetimini ;
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 6’ncı maddesinde; hâkim ve savcılar hakkında denetim, inceleme, soruşturma ve kovuşturmanın bu Kanuna göre yapılacağı, altıncı kısmında ise disiplin cezaları ve görevden uzaklaştırma usulü,
2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesinde ise; Ceza İşleri Genel Müdürlüğümüzün görevlerini düzenleyerek Müdürlüğünüze vermiştir.
Bu bağlamda Türkiye'de görev yapan savcıların denetimi ve cezalandırılması öncelikle sizin sonra da Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun ve Adalet Bakanlığı'nın direk sorumluluğundadır.
Kamuoyunda Ergenekon soruşturması diye adlandırılan saçma sapan ucu bucağı belli olmayan vede git gide çıkmaza gireceği belli olan soruşturma savcısı Zekeriya Öz hukuk dışı eyleme yol açmaktadır.
Uzun süre bekledim haberin gazete ve televizyonlarda yayınlanması üzerine bir yalanlama gelecek mi diye. Çünkü inanamadım. Ancak hiç bir yalanlama gelmemesi olayın doğru olduğu anlamına gelmektedir. Bu ise çok ciddi bir suça yol açmaktadır. Hukukun üstünlüğüne inanan birisi olarak savcının hukuk dışı taleplerinin yasal konumlarda değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyim.
Olay özetle şudur.
Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları yerleşkesinde tutuklu olan emekli Orgeneral Tolon’un avukatları, müvekkillerinin tansiyon ve aşırı kilo kaybı sorununun olduğunu belirterek, mahkemeden tahliye talebinde bulunması, Nöbetçi İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 14 Ekim 2008 tarihli kararda, tahliye talebinin “Adli Tıp’tan rapor alınarak söz konusu itiraz dilekçesindeki eksiklikler giderildikten sonra bir bütün olarak değerlendirilmesi” gerektiğini belirtmesi üzerine Cumhuriyet Savcısı sıfatına haiz Zekeriya Öz'ün bu karara ''TCK ve CMK’da tahliye sebepleri açıkça yazılmıştır. Burada hastalık sebebiyle tahliye olgusu bulunmamaktadır” diyerek Adli Tıp Kurumu’ndan bu yönde bir karar alınamayacağını savunarak Tolon’un tutukluğunun devamı yönünde karar verilmesini'' istemiştir.
Bu talep üzerine mahkeme 20 Kasım 2008 de tarihe geçecek bir hukuk dersi verirken suç duyurusunun da temelini teşkil etmektedir. Bu kararda
''Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 16. maddesinde hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi konusu açıkça düzenlenmiş, 81. maddede infazı engelleyecek hastalık halinde kurum hekimi veya görevli hekimin bu hususu yönetime bildireceği hükmü yer almıştır” dedi.
Kararda, bu düzenlemenin hükümlülere ilişkin olduğunu, aynı yasanın 116. maddesine göre tutuklulara da uygulanacağı yönünde hüküm bulunduğuna dikkat çekilerek, “Yukarıda bahsedilen kanun maddelerindeki düzenlemelere göre, iddia makamının itirazında ikinci paragrafta belirttiği hususların söz konusu yasal düzenlemeler yok sayılarak talep edilmiş olduğu anlaşılmakla, yasal hiçbir dayanağı olmayan bu yöndeki itirazın reddine karar vermek gerekmiştir” denildi.
Kararda hâkimin tutuklamadaki takdir yetkisini, tahliye hususunda da kullanabileceği belirtilerek, “Hâkim bu kararı verirken, takdir hakkını kullanmada yazılı hukuk kuralları, hak ve adalet duygusu ve vicdani kanaati ile hareket etmek durumundadır. Gerekirse tutukluyu dinleyebilir ve gelen raporların doğruluğu için tutukluyu Adli Tıp Kurumu’na sevk edebilir” ifadesi yer aldı.
Bu kararda özellikle ''iddia makamının itirazında ikinci paragrafta belirttiği hususların söz konusu yasal düzenlemeler yok sayılarak talep edilmiş olduğu anlaşılmakla, yasal hiçbir dayanağı olmayan bu yöndeki itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.'' Cümlesi savcının suçunun sabir olmasını gerektirmektedir.
Ülkemiz kanunları özellikle Ceza kanunu ve bunları düzenleyen kanunları okuma yazma bilmeyen yani UMNİ olan kişilere bile '' Kanunları bilmemek mazeret teşkil etmez'' derken BİZZAT KANUNLARI UYGULAYICI VE SAVUNUCUSU KONUMUNDA BİLİNEN KİŞİLERİN BU TİP HATALARI YAPMASININ HİÇ AFFEDİLMEMESİ GEREKTİĞİ İZLENİMİNİ DOĞURMAKTADIR.
Bahse konu savcı KANUNLARI BİLMEDİĞİNİ AÇIKÇA İLAN ETTİĞİ GİBİ İNCELEMEDEN YAPTIĞI İTİRAZLA MEMURİYET GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANMIŞ HAKİMLİK GÖREVİNİ YERİNE GETİREMEMİŞTİR. Nereden ve kimden talimat aldığı belli olmadan hazırladığı akla zarar ve içinden çıkılamaz hale gelmekte olduğu açık olan iddianamesinde de külli hukuk hataları, diğer yetkili kurumları yok sayması, hukuku ayaklar altına alması, daha da önemlisi İNSAN HAKLARI kanunlarını bile açıkça ihlal ettiği açıktır. İddianamede yer alan isimler ve isnat olan suçlar dışında özel yaşamın açıkça ihlali, hiç bir pornoda bile bulunamayacak bir ters ilişki tarifi yanı sıra hiç bir hukuki kaynaktan güç almadan kişilerin yaşamına müdahale etmesi affedilemez bir suçtur.
Kuddusi Okkır ın da ölümünden direk sorumlu olan bahse konu savcının hukuku bilmemesi görevini ve yetkisini kötüye kullanması suçları sabit olduğundan hakkında kanuni işlemlerin yapılmasını ...
____Sayın Hanımefendi buyrun bu açık sabit hukuksuzluğa yada hukuk bilmezliğe yanıt bekliyorum.______________
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
hukuk ve adalet rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Sdt23,
Bilmediğiniz konularda neden fikir yürütüyor gibi alıntı yapıyorsunuz?
Ben Ulusal kanal savunucusu değilim, çok bildiğinizi zannettim.Bu dizide yayınlananları çürütecek kanıtlarınız varsa onları siz açıklayınız.
"Ergenekon Gladyosu" dizisinden hangi iddiaları savunduğunuzu madde madde yazarsanız bunlar hakkında görüşlerimi yazarım.
Hiç bir şeyi toptan kabul veya ret yapmak adetim değildir.
İddia sahibi iddiasını ortaya koyar, delillerini sunar, ona göre değerlendirmemi yaparım.
Sizin ortaya koyduğunuz somut birşey yok ki tartışalım.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Phantom of law rumuzlu üyeden alıntı
buyrun bu açık sabit hukuksuzluğa yada hukuk bilmezliğe yanıt bekliyorum.
Ergenekon sanıklarının suçlu olup olmadıkları ayrı konu, gözaltı ve tutukluluk sürelerinde karşı karşıya oldukları muamele ayrı konu.
Elbette ki, suçu ispatlanana kadar herkes masum sayılır. Ancak savcılığın elinde sanıkların suçlu olduğuna dair kuvvetli deliller olduğu için tutuklu yargılanmalarına karar verildi. Davanın en kısa sürede ve adil bir şekilde sonuçlanması ve suçluların cezalandırılması hepimizin ortak temennisi olmalı. Sanıkların mahkeme sürecini provoke edecek eylemleri olmasa dava daha da hızlı ilerleyeceğini de unutmamalı.
"Şu sanık haksız yere tutuklandı." diyebilecek biri var mı? Savcının görevi diğer tutuklu sanıklar hakkındaki iddianameyi de hızla tamamlayıp açıklamak olmalı.
Bu sanıklara sunulan cezaevi şartlarının iyi olmadığını iddia etmek bence haksızlık olur. Abdullah Öcalan'dan sonra en iyi cezaevi koşulları Ergenekon sanıklarına sunuluyor.
En son Doğu Perinçek ile ilgili çıkan şu haber de bunun bir diğer ispatı:
http://www.aksam.com.tr/haberpop.asp?a=137735,3
Şener Eruygur'un cezaevindeyken komaya girmesine neden olan olay ciddi bir şekilde araştırılmalıdır. Gerçeğin aydınlatılmasını herkesten çok istiyorum.
Ancak "Cezaevi koşulları yüzünden sağlıkları bozuldu." veya "Sağlık durumları elverişsiz olduğu için tahliye edilmelidirler." savlarını doğru bulmuyorum.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ergenekon tüm başkanlarını yitirdi
İddianamede, örgütün kendi amaçları uğruna halkı isyana teşvik için kurdurduğu üç derneğin genel başkanlarından ikisi Ergenekon’dan tutuklanmıştı. VKGB Başkanı da ‘sahtecilik’ten tutuklanınca Ergenekon tüm başkanlarını yitirdi.
Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi (VKGB) Genel Başkanı Taner Ünal, sahtecilik ve yankesicilik iddiasıyla 8 aydır aranırken önceki gün yakalanarak tutuklandı ama bu Ergenekon soruşturması içinde önemli adım oldu. Taner Ünal’ın ve VKGB’nin adı Ergenekon İddianaemesinde, terör örgütü ile bağlantılı 3 dernekten biri olarak gösteriliyor.
‘BİR NUMARA’ YÖNLENDİRİYOR
ERGENEKON iddianamesinde VKGB için ‘Açık kimliği tespit edilemeyen ve örgüt mensuplarınca ‘1 NUMARA’ olarak adlandırılan kişi tarafından yönlendirilen Taner ÜNAL ve arkadaşlarının, halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı isyana tahrik ettiklerine dair kuvvetli şüphe bulunduğu yönünde tespitlerde bulunulmuştur’ deniliyor.
VKGB’nin kuruluşunda Ergenekon sanıkları Muzaffer Tekin, Fikri Karadağ, Mehmet Zekeriya Öztürk, Kuddusi Okkır’ın önayak oldukları belirtilen Ergenekon iddianamesinde, derneğin çok kısa bir sürede Ergenekon örgütünün amaçları doğrultusunda bir suç merkezi haline geldiği vurgulanıyor. VKGB’nin Ergenekon’un gizli amaçları ve stratejisi doğrultusunda faaliyet yaptığını açıkça gösterdiği anlatılıyor.
ÜÇ BAŞKAN DA TUTUKLANDI
VKGB, Kuvvai Milliye ve Kuvayi Milliye 1919 ile birlikte, Ergenekon’un ‘halkı hükümete karşı kışkırtmak’ için kullandığı üç dernekten biri olarak Ergenekon iddianamesinde yer alıyor. Kuvvai Milliye 1919 Derneği Başkanı Fikri Karadağ ve Kuvai Milliye Derneği Başkanı Bekir Öztürk halen Ergenekon sanığı olarak tutuklu bulunuyor. Taner Ünal’ın da sahtecilikten tutuklanmasının ardından Ergenekon terör örgütü güdümündeki derneklerin hepsinin genel başkanları tutuklanmış oldu.
star gazetesi
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
sayın Sdt23,
Siz, tutuklamalar öncesi başlayan işin uzmanları tarafından açıklamaların yer aldığı o video dizisini izlediyseniz ve topyeküne karşı iseniz,hangilerine karşı hangilerinden yana olduğunuzu yazabilirsiniz.Ben bilemem.
Kim doğru,kim yanlış? Yaratılan bu kaotik ortamdan nasıl bir yarar çıkar?
Akşam gazetesinden verdiğiniz link te anlayışınıza ayrı bir tartışma konusu olabilir.
Evrensel hukuk kuralları da görüşünüzle çatışabilir, yanılmış olabilir ve der ki bir masumun hürriyetinden yoksun bırakılmasına bin suçlunun serbest kalması evladır.
Onlar yanlış siz doğru düşünüyor musunuz?
Bu konuda anlatılmak istenen sanırım sizin anladıklarınızdan başka birşey.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Sayın SDT 23
Yanıt verdiğiniz soru bu değildi. Konuyu çarpıtarak, başka yerlere götürerek lütfen yazmayın.
Hurşit Tolon un sağlık durumunun tutukluluğuna engel olup olmadığının incelenmesi için adli tıp kurumuna sevki gerekmiştir.
Sayın Savcımız bu sevk olayına ve tahliye talebine; TCK ve CMK’da tahliye sebepleri açıkça yazılmıştır. Burada hastalık sebebiyle tahliye olgusu bulunmamaktadır” diyerek Adli Tıp Kurumu’ndan bu yönde bir karar alınamayacağını savunarak Tolon’un tutukluğunun devamı yönünde karar verilmesini'' istemiştir.
Sayın Görevli Mahkeme ise;
'Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 16. maddesinde hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi konusu açıkça düzenlenmiş, 81. maddede infazı engelleyecek hastalık halinde kurum hekimi veya görevli hekimin bu hususu yönetime bildireceği hükmü yer almıştır” dedi.
Kararda, bu düzenlemenin hükümlülere ilişkin olduğunu, aynı yasanın 116. maddesine göre tutuklulara da uygulanacağı yönünde hüküm bulunduğuna dikkat çekilerek, “Yukarıda bahsedilen kanun maddelerindeki düzenlemelere göre, iddia makamının itirazında ikinci paragrafta belirttiği hususların söz konusu yasal düzenlemeler yok sayılarak talep edilmiş olduğu anlaşılmakla, yasal hiçbir dayanağı olmayan bu yöndeki itirazın reddine karar vermek gerekmiştir” demiştir.
BU soruşturmayı yöneten savcının bazı hukuk kurallarını ve yasa hükümlerini görmezden gelme hakkı varmıdır? Bu durum sizin adalet kavramınıza ne kadar uymaktadır. Diğer hukuki değerlendirmelerde yine açık yasa hükümlerinin göz ardı edilmediğine nasıl ikna olacağız?
Bu davada haksız tutuklananlar olmadığını iddia etmektesiniz. Bunu şu an söylemek ve yazabilmek kadar saçma ve dayanaksız bir iddia olamaz. Bu yargılama sonunda kimlerin haksız tutuklandığını, kimlerin bu nedenle ne tazminatlar alacağını yaşayarak hep beraber göreceğiz.
Siz kendinizi hangi makam yada merci yerine koyarak bu hiçbir dayanağı olmayan garip ön yargılı saptamayı yazıyorsunuz? Tutuklamanın niçin yapılacağını anlatan CMK hükümlerine bir daha bakın okuyun sonra hangisi haklı tekrar yazar konuşursunuz. Tutuklama bir ceza değildir. Bir tedbirdir. Evrensel hukukta tutuksuz yargılamak esastır. Çünkü aksi hükmen sabit oluncaya kadar herkes suçsuzdur. 20 ay süren bir tutuklama esasen hükümsüz ceza vermek demektir ve insan haklarına aykırıdır. Bu konuda verilmiş AİHM kararlarına bir göz atın. Kopyala yapıştır yapın, alıntı yapın o zaman anlayacaksınız. Google a bu konuyu bir aratın bakalım neler bulacaksınız. Ceza evinin rahat olduğunu yazabilecek kadar kusura bakmayın ama bunu gizlemeden açıkça yazacağım saçmalamışsınız. O ceza evine dilerim hiç düşmezsiniz. Adım kadar eminim ki avukat değilsiniz. İş için dahi ceza evine girmediğinize ben eminim. Kuddusi Okkır günah ve ayıbı yafta gibi asılı dururken bu yazdıklarınız nasıl garip duruyor bilemezsiniz.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
“Ergenekon Kovuşturması” nı anlamayanlar için…
Vurasl Savaş Onursal Yargıtay C.Başsavcısı
Gecen ay yayınlanan; “Hukuk (!) ile Aldatmak " adlı eserimde;"Ergenekon Kavuşturması"nın Kemalizm'in tasfiye ve Ulus Devleti’mizin paramparça edilişinin önünü iyice açmak için, CIA ve MOSSAD güdümünde. Emniyet Teşkilatı’mızda ve Yargı’da oluşturulan “Fethullahçı Yapılanma’nın birlikte yürttükleri bir operasyon olduğunu açıklığa kavuşturmaya çalıştım.
Son 15 gün içinde, bu belirlemenin haklılığını ortaya çıkaran önemli açıklamalar yapıldı İşte bunlardan bazıları:
1- Önceki Başbakanlarımızdan Mesut Yılmaz, 1996 yılında partisinin Başbakanlık Divan üyelerine “Devlet, 8 yıl önce MİT’e alternatif Emniyet içinde bir oluşum yarattı…
Bunlar çok büyük bir örgüt ama ben korkmuyorum” demişti.
Mesut Yılmaz, bu sözlerine açıklık getirmek için şu açıklamayı yaptı:”1996’da işaret ettiğim bu yapı, Mehmet Eymür’ün başkanlığındaki ‘Kontr Terör Merkezi’idi .MİT içndeki yasadışı yapılanma bugün Emniyet’e kaydı Emniyette yalnızca Hükümet’e değil, Fethullah’a çalışan bir yapılanma var.
2- 29.11.2008 günlü Sabah Gazetesi’nde, Tuncay Güney’in “Kod adı İpek” olan bir MİT elamanı olduğunu iddia edilmesi üzerine; MİT tarafından yapılan açıklamanın içeriğinde şu vurgular yer alıyordu: a) 1994 yılında kurulan Kontr Terör Merkezi kuruluşu ve işleyişi tartışmalı bir birimdi ve 1997’de sorumluları ile birlikte Kuruluş Şeması’ndan çıkarıldı. B) MİT’in kayıtlı bir haber elemanı olmayan Tuncay Güney, MİT tarafından izlemeye alınan kuşkulu bir şahıştı.
MİT’te yılarca çalışan Mahir Kaynak, 30.11.2008 tarihli Sabah Gazetesi’nde, Şirin Sever’in “Tuncay Güney, Mehmet Eymür’ün başında bulunduğu Kontr Terör Merkezi’in elemanı mıydı?”sorusunu, Evet öyle görünüyor” diye cevapladıktan sonra, şu açıklamalar da bulunuyordu:
“Tuncay Güney’in arkasındaki güç Ergenekon davasına müdahale ediyor, yönlendirmeye çalışıyor! Bu meselenin… kendi istedikleri gibi şekillenmesini istiyorlar esas itibarıyla…Tuncay Güney’e soralım; bugün yaşadığı müreffeh, güvenli hayatı kime borçlusun? Onu görenler anlatıyor;korumalarıyla, lüks cipleriyle geziyor, 300 dolarlık yemekler yediriyor…
3- Oray Eğin, Süleyman Demirel’in yakınlarına durmaksızın “Bu iş Türklerin işi olamaz, tek başlarına bu işin altından kalkamazlar, bu ciddi organizasyon işi, mutlaka bir yabancı parmağı var” dediği yazdı.
(Akşam Gazetesi /2.12.2008)
Fehmi Koru da, daha önce “Ergenekon Kovuşturması’nın Washinton’da Bush Erdoğan görüşmesinde kararlaştırıldığını yazmıştı.
Geçenlerde Ankara’da yapılan Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu’nun 60. toplantısında Onur Öymen, Joost Lagendijk’e “Daha iddianame yayımlanmadan Ergenekon’u destekleye ifadelere yer verdiniz… İçinde ne olduğunu bilmeden kesin ifadelerle desteklediniz” dedi. Aldığı cevap çok ilginçti: “Biz dava açılmadan bu işi biliyorduk…”
(Melih Aşık, Milliyet Gazetesi / 29.11.2008)
Ergenekon Kovuşturması’nda yabancı parmağı olduğunun bundan güzel delili olur mu?
4- Tuncay Güney, 4.02.1999 günü 10 yıllık ABD vizesi almasına rağmen, çok sonra 200 yıllı Temmuz ayında(herhalde hazırlanan tertipler için eğitilmek üzere), 9 günlüğüne ABD götürülüyor; 1 Mart 2001 günü gözaltına alındığında, Ergenekon İddianamesi’ne dayanarak yapılan meşhur “Mülakat” ını verdikten sonra, 2001 yılı Temmuz ayında, anlaşılan temelli olarak ABD’ye (Orada Kanada’ya) götürülüyor.
28.11.2008 tarihli Hürriyet Gazetesi, Tuncay Güney’in bazı ititaflarına yer veriyor:
“Fethullahçıların Erbil’deki Kolejinin kapanmasını önlemek için PKK’ya 15 bin dolar Verdim…Büyük Birlik Partisi’nin kuruluşu için Fethullah Gülen’in verdiği para destesini Muhsin Yazıcıoğlu’na teslim ettim.”
5- “Ben Tanrı’nın ajanıyım Ve Tanrı’nın İsrail’ine inanıyorum” diyen ( Vatan Gazetesi / Perihan Mağden şunları yazıyor (Radikal Gazetesi / 2.12.2008): “Tuncay Güney, ESASINDA ailece Yahudi oldukları halde, mecburen Müslümanlığa geçmiş göründüklerini idia ediyor BACK TO YPUR ROOTS projesi olarak da takdim ediyor Yahudiliğini…”
İsrail lehine casusluk yaptığı addiasıyla, Şubat/2008’de Mısır’da tutuklanan Muhammed El Attar’ın ifadesinde adı geçtiği için CIA’ye bağlı bir ekip, Toronto’da Tuncay Güney’in evine baskın yaptı.
Baskında CIA ekibinin başında sarışın güzel bir kadın vardı.
Güney’e kimliğini gösteryor ve ilk söylediği şu oluyordu: “MOSSAD’a çalıştığınızı biliyoruz.”
Arkadaşlarıyla oturan Güney’i ayrı bir odaya alan CIA ajanı kadının, sadece Atar ile ilgili olarak sorgulamak istediği Tuncay Güney, İngilizce bilmiyordu (Vatan Gazetesi/29.11.2008
Bu davada tutuklu sanıklarından çoğu hakkındaki deliller de ortada… Bundan sonra benim ağzımdan hiç kimse “yargıya güveniyorum” sözcüklerini duyamayacak.
Sözcü Gazetesi: Salı 9 ARALIK 2008( Sayfa 4) Maskeleri Düşüyor Vural Savaş
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
http://www.aksam.com.tr/haberpop.asp?a=137735,3
Alıntı yaptığınız ve kanıt diye sunduğunuz Aynı aile saadetini ve sağlığı sizin için dilemiyorum Sayın Sdt 23.
Dilerim böyle bir fotoğraf ve anı sizin albümünüzde hiç yer almaz. Ama oraya (cezaevine) bir defa olsun girip çıkmanızı canı gönülden diliyorum. (Ziyaret için ) Sonra izlenimlerinizi bu yanıtımı alıntılayarak burada yazarsınız.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Davası henüz başlamış olan bir olay hakkında konuşmak istemiyorum ama bu forumuda takip ediyorum. Okuduğum bazı yazılar canımı sıkmıyor desem yalan olur. Ortada bir fikir varsa bana zıt olsa bile canım sıkılmaz. Ancak güdümlü bir şekilde kendi fikirleri olmayan kişilerin yönlendirme ile yazdıkları yazıların daha beter şekilde hiç anlamayanlar tarafından burada çok önemliymiş gibi sunulması ve savunulması canımı sıkan noktadır.
Feto cu Zaman ile AKP resmi yayın organı örtülü terör örgütü savunucusu Star gazetelerinin( Kendileri gazete dedikleri için diyorum yoksa bunlar gazete filan değil.) belli kalemşörlerinin kendilerine dikte edilen yazılarını okumak hoşuma gitmiyor. Bilgi olmadığı gibi fikir de yorum da olmaması sadece sanki herşey bitmiş gibi karar vermelerini hazmedemiyorum. Hele hele bir şeyler yazıp sonra bu yazıyı ekleyenlere sinir olmaya başladım. Atalarımız bir şey demiş ve doğru demiş YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN.
Şimdi kendi yazısında ben böyleyim demek için
Alıntı:
Ergenekon sanıklarının suçlu olup olmadıkları ayrı konu, gözaltı ve tutukluluk sürelerinde karşı karşıya oldukları muamele ayrı konu. Elbette ki, suçu ispatlanana kadar herkes masum sayılır.
diyeceksiniz. Sonra asıl fikrinizi savunan paçavra gazetenin aynı konumdaki yazarının
Alıntı:
Taner Ünal’ın da sahtecilikten tutuklanmasının ardından Ergenekon terör örgütü güdümündeki derneklerin hepsinin genel başkanları tutuklanmış oldu.
Yazısını ciddiymiş gibi gündeme getireceksiniz. Bu en basit şekliyle dürüstlükten uzak bir iki yüzlülüktür. Hani maç yorumcuları müthiş laf etmiş gibi bu maçın üç ihtimali var derler ya onun gibi. Yani sonuç ne olursa olsun haklı çıkacaktır bu yorumcu. Binde bir maç yarım kalır onda da bu üçlü sonuçtan birisi sonuç masa da belirlenir.
Bu güzide üyemizde aynı taktiği uyguluyor. Alt alta iki iletisi tam ters görüş savunuyor. Suç ispatına kadar suçsuzsayılır diyen kişi '' ergenekon terör örgütü'' olduğunu peşinen kabullenmiş. Ancak üsteki yazı SÖZDE HUKUKA saygı ... Hani yerseniz. Şimdi hemen diyecektir ki üsteki benim kendi fikrim alttaki ise birisinin yorumu bundan beni neden sorumlu tutuyorsunuz ? İlkbakışta doğru gibi... Ama çok ucuz. Kendi savunduğun değerle ( Dikkat ediniz fikir değil değer. Ki bu değer HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜDÜR.) taman tabana zıt peşin hükümlü bir yazıyı çok önemliymiş gibi eklerseniz aslında sizin fikrinizin o olduğunu ifşa etmiş olursunuz. Çünkü kişi kendi temel kabul ettiği kavramlara aykırı bir değeri kendisini desteklemek için eklemez kullanmaz.
Gerçi bu güzide üyemiz ya zaman ya star yada ekşi sözlük diye resmi olmayan bilgi kaynaklarına çok itibar edip onların fikirlerine sarılıyor. Sorun dürüstçe bunun kabul edilmeyişidir. Bundan dolayıda ortaya çok sık iki yüzlülük çıkıyor.
Taraf gazetesinin tarafsız akademisyeni !! Alper görmüş ün müthiş yazısından açıklama alıyor bu değerli yazar diyor ki
Alıntı:
“Bugünlerde Ergenekon’u sulandırmak ve farklı yönlere çekmek isteyenler Güney’e sarılıyor. Oysa niyetleri ve ne yapmak istedikleri çok sırıtıyor. Ergenekon, Tuncay Güney değil Şener Eruygur’dur...”
Alper Görmüş Nokta dergisinde darbe günlüklerini yazan ve noktanın canına ot tıkayan bir isim. Gerçi verdiği beyanları dikkatle okuduğunuzda darbeyi kimin yapacağı kimin karşı olduğu kimin kimi dışladığı tam anlaşılamıyor. Zekeriya öz cd yi almış ( kendisinin asla görmediği bir raporla dosyada da olmayan bir sonuçla ) bu yazının paşanın pc sinden çıktığı kanıtlandığını söylüyor... Ama birisi yahu paşanın pc sinin karekterikleri incelenmeden nasıl oluyor diyince ben bilmem diyor... Bu kadar ulvi ... 3000 sayfa darbe günlüklerini de paşa yakmış !! bunu bir arkadaşı tesadüfen görmüş kanıtlıymış arkadaşı sayesinde !! Sanırsın ki adam paşa değil de mahalle fırıncısı !! Neyse bu apayrı bir konu konuyu dağıtmayalım.
Ergenekon Şener Ereygur'dur demek çok ama çok iddialı bir sözdür. Bu en basitinden Ergenekon un bir terör örgürü olarak bir aaya gelen malum kişilerin kabulü ile Eruygur'un direk suçlu ilan edilmesinden başka bir şey değildir... Hani bu iletileri alan kızımız Tarafsız ve adalete saygılı ya !! O bağlamda..
Ancak bir çok gerçeğin gözardı edilmesi var bu akla zarar yazıda. Gerçi iddianame daha da akla zarar ama olsun varsın.
Dünyanın hiç bir ülkesinde ama hiç bir ülkesinde emekli bir orgeneral suç üstü durumu olmadığı sürece tutuklanmaz. Tutuklanamaz. Bunun hukuklada ilgisi yoktur. Çünkü bir kişi orgeneral nasıl oluyor sistemde bellidir. dolayısı ile sistem orgeneralin tutuklanmasına izin vermez. Veren sistemlerde de gerçek hukuk yoktur. Bir suçu varsa yargılanır ve eğer hüküm giyerse hapse girer bu budur. Bir bizde ne olduğu belli olmayan bir suçtan böyle tutuklama olmuştur ki bu demokrasinin de hukukun da katlidir.
Emekli bir orgeneralden söz edecek kişiler iki kere düşünmelidir. Çünkü hayatının en az 50 senesini devlette geçirmiş üst düzey subaydan bahsedilmektedir. Asker arkadaşından değil... Bir orduyu yıpratmanın zayıflatmanın en güzel yöntemidir bunlar. Ulus devletin bağımsızlığın ülke bütünlüğü ve güveninin tehlikeye girmesine giden yolun başlangıcı budur. Ve bu dış destekli yapılmaktadır. Hem fikren hem maili olarak.
Ergenekon davası aslında AKP PKK ve bunlardan çıkar uman malum dış güçlerin desteklediği bir ulus devleti yok etmek için atılan adımdan başka bir şey değildir. Bir araya getirilen kişilerin ortak özelliği çok ciddi kamu oyu yaratıcıları olmaları Atatürk çü ve Yurtsever olmalarıdır. Ancak ortaya ne idüğü belirsiz bir kaç kişi katılarak işin içinden çıkılmaz ve acaba senaryosu yaratılmaktadır. Gerçekten benim bile merak ettiğim konuların tamamı çıkmaz hale getirilmiştir. Bu dava korku ve sindirme davasıdır. AKP nin dinci faşist eylemlerinin başlangıcından başka bir şey değildir. Bu arada AKP nin dinciliğinin asla islam olmadığı gerçek gözler tarafından görülmekteysede çıkar karşılığı göz boyanmaktadır.
Ancak bu yapı kendi üzerlerine çökecektir. RTE altında kalmam sanmasına karşın ilk gümbürtüye gidecek olan kişidir. İpi gitgide çekilmektedir hemde destekçisi dış güçler tarafından. Kaldıki söylediği her şeyin yalan olduğuda ortaya çıkmaktadır.
İddianame ciddi okunduğunda harika bir safsata olmaktan öteye geçemeyeceği anlaşılacaktır. Gitgide de bu ortaya çıkmaktadır.
Tuncay güney denilen ne olduğu belirsiz kişi çin en iyi tahmin bir zamanlar MİT tarafından KULLANILMIŞ olabileceğidir. Çünkü bu kadar zevzek bir ajan yada istihbaratçıyı tarih yazmamıştır. Aslında görüntü çok açık ve nettir önemli olan bunun ne zaman anlaşılacağıdır. Korkum ise bu anlaşılma yolunda ilerlenirken gereğinden fazla hukuk dışına çıkılmış olmasıdır.
Alıntı:
Abdullah Öcalan'dan sonra en iyi cezaevi koşulları Ergenekon sanıklarına sunuluyor.
Bu garip örnek durumun vehametini göstermeye yeterlidir.
Yahu konuşturmayın beni...
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Sayın Mehmet Emin Sezen,
Konu ile doğrudan ilişkili uzman eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yapmış kişinin açıklamaları karşısında yorum yapamam. Ancak Demokratik hukuk devletinin gereği yargı bağımsızlığı konusunda bu ifadelerin açıkca ortaya koyduğu erozyona karşı "ne yapılmalı, kimler yapmalı" konusunda bu tartışmanın yürütülmesinin, önem verilmesi gereken kavramlar ve anlayış açısından daha yapıcı olacağına inanıyorum.
Sayın phantom of love, gerçekçi, doğru saptamalarınızla yaptığınız göndermeye aynen katılıyor, akşam gazetesindeki fotoğrafa özlem duyanlara, o fotoğrafı kanıt diye sunanlara, onu yaşarsa, düşüncelerinin yanlışlığından vazgeçirebileceğini düşünüyorum.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
1919'daki AKP tarifi
SAİM Yazgat'tan gelen bir not:
Mustafa Balbay'ın köşesinde geçen 30 Mayıs'ta 'Suud-İngiliz Kraliyeti'nin Buluşması' başlıklı yazısında okumuştum aşağıdaki satırları: "Turgut Özakman ustanın Atatürk Kronolojisi kitabının 93. sayfasında yer alan bir rapora göre; 1919'da Türkiye'de nasıl bir yönetim gerektiğini tasarlayan İngilizlerin rapor yazma yetkisindeki tercümanı A. Ryanbakın ne diyor: 'Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gerçek ideali 'din'miş gibi davranacak, çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.'
Çok AKP tarifi duydum, bundan güzelini okumadım!"
5 Ekim 2008 Hürriyet G.Z.T
http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/42b.jpg
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Türk hukuk sisteminin de -en azından kâğıt üstünde- dahil olduğu çağdaş Batı hukukunun atası, antik çağ Roma hukukudur. Roma yargı tarihinin en ünlü, çünkü hukuk terminolojisine temel bir kavram kazandıran davası da, Sextus Roscius davasıdır.
MÖ 81 yılında Roma’nın Forum meydanında halka açık görülen ve zamanın uygulamasına aykırı biçimde iki değil, üç celsede biten davanın çıkış noktası, günümüz siyasal entrikalarını, yolsuzluk dosyalarını aratmayacak, hatta daha bile karışık bir cinayettir.
Roma Tiranı (diktatör) Silla, bir iç savaştan sonra iktidarı ele geçireli birkaç ay olmuştur.
Ameria eyaletinin en zengin toprak ağası, 13 çiftlik sahibi ve Roma senatosunun etkin ve yetkin soylularından Metelli ailesinin siyasal finansörü Sextus Roscius, bir gece sabaha karşı “kerhane” semti Subure’de ölü bulunur. Kılıç yarası, cinayete kurban gittiğini açıkça göstermektedir. Maktulün, bir süre önce “işten anlamıyor” diye mirasından mahrum ettiği, okumasız yazmasız, tarlalarda yatıp kalkan oğlu Genç Roscius, gerekçesi çok belli cinayet sanığı olarak tutuklanır.
Genç Roscius’un kendisini mirasından mahrum eden babasını intikam için öldürdüğü o kadar açıktır ki, dava başlamadan bitmiş sayılmakta ve “baba katli”ni en ağır suç sayan Roma hukukuna göre cezası, Genç Roscius’un, aç bir köpek, bir maymun, bir horoz ve bir yılanla aynı torbaya sokulup Tiber Nehri’ne atılması olacaktır.
***
Soylu Metelli ailesi, ölen velinimetleri Sextus Roscius’un hatırasına, yine de bir avukat tutmak ister cinayetle suçlanan oğluna. Ama hiçbir avukat, yitirileceği kesin, üstelik Roma’nın yıldız savcısı Erucius’un iddia makamını temsil ettiği davayı üstlenmek istemez. Biri hariç: Gencecik, deneyimsiz avukat Çiçero (Ciceron)...
Açlıktan nefesi kokan Çiçero, tarihe altın harflerle yazdıracağı hitabet zekâsını ilk kez Forum’da gösterebileceği bu davaya can havlinin verdiği bir kararlılıkla sarılır.
Dava başladığı an, hukuk terminilojisine iki bin yıl sonra bile kullanılacak formülü icat eder: “Cui bono?”
“İşlenen suç kime yaradı?” anlamına gelen sorgulama üzerine kurduğu savunmasında, maktul Roscius Sextus’un ölümünün, oğluna hiçbir çıkar sağlamadığını, buna karşın Tiran Silla’nın “iç oğlanı” Yunan asıllı (dolayısıyla Roma’da sevilmeyen) Krizogonus’a, maktulün yeğeni Kapiton ve Magnus isimli çavuşa yaradığını kanıtlar.
Maktulün ölümünden sonra satışa çıkarılan 13 çiftliği, ancak Tiran Silla’ya çok yakın birinin yapabileceği “sahte evrak” düzenlemesiyle yok pahasına Krizogonus’a satılmış, o da nedense (!) üç çiftliği de Kapiton ve Magnus’a hibe etmiştir.
Dava sonunda, Genç Sextus “kanıt yetersizliğinden” serbest bırakılır. Gerçek suçlu oldukları çok belli Krizogonus, Kapiton ve Magnus “kanıt yetersizliğinden” mahkûm edilemez. Ama Roma halkının öfkesi yüzünden ortadan kaybolmak zorunda kalırlar.
Çiçero’yu iki bin yıl sonra okutulan “siyasal edebiyat” referansı kılan parlak kariyerin ilk adımı olan bu dava, 1991 yılında Steven Saylor’un bir romanına ve 2005 yılında BBC’nin Discovery Channel ile birlikte hazırladığı “Sextus Davası” adlı bir hukuk belgeseline konu olmuştur.
***
Dün Türkiye’nin “en önemli” davasına sahne olan “en büyük” alanı, Silivri Ceza ve İnfaz Kampüsü(!)nü seyrederken, düşündüm: Roma hukukunun en ünlü davası, 2089 yıl önce Roma Forum meydanında halka açık yapılabilmişti. Ramazan aylarında bin kişilik iftar çadırları kurulan Türkiye’de ise “en önemli dava” için çadır bile düşünülmemiş, zaten düşünülen mekâna da bırakın halkı, sanık aileleri bile alınamamıştı. Acaba bu kargaşada, birinin aklına “Cui Bono?” diye sormak gelir miydi? Oysa Türkiye’de her zamankinden çok ihtiyacımız var bu hukuk terminolojisine.
Ergenekon’da suç varsa, kimin işine yarıyor?
Yoksa, yine kimin işine yarıyor?
Yanıt aynı ve aynı adresi gösteriyorsa, çok vahim.
Mine G. Kırıkkanat
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Paçavra dediği gazetelere pek itibar etmeyen sayın commodore1tr, onun uslubunu kullanmam halinde "karanlık" diye nitelendireceğim yayın organlarında yazanları da sorgulamadan doğru kabul ediyor.
Benim gibi iddianın içeriğine itiraz etmek yerine, iddia sahibine itiraz ediyor.
Falanca söylüyorsa doğrudur, filanca söylüyorsa yanlıştır şeklindeki bir düşünce pek de sağlıklı sayılmaz.
Mazrufu değil zarfı tartıştmaya açtığı sürece sayın commodore1tr ile anlaşabilmemiz mümkün değil.
En son yine bu "Karanlık" dergideki iddialara dayanarak savcı Zekeriya Öz'ün "ilk görev yerim Mutki" dediğini iddia etmiş, ardından Zekeriya Öz'ün bu yöndeki beyanatının olmadığını, bu ifadenin sadece bir gazetecinin eksik araştırmasında "ilk görev yeri Mutki" diye geçtiğini ortaya koyduğumda aksini ispat adına bir şey söylememiş ve sessizliği tercih etmişti.
(Zekeriya Öz'ün bu yönde beyanatı varsa, bunun olduğunun ispatı mümkündür, ama yoksa olmadığının ispatı mümkün değildir, çünkü bütün hayatının, en azından son birkaç yılının saniye saniye kayda alınmış olmasını gerektirir. Bu yüzden ispat yükü iddia sahibine düşer.)
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Taraf gazetesinin tarafsız akademisyeni !! Alper görmüş ün müthiş yazısından açıklama alıyor bu değerli yazar diyor ki
Alper Görmüş Nokta dergisinde darbe günlüklerini yazan ve noktanın canına ot tıkayan bir isim. Gerçi verdiği beyanları dikkatle okuduğunuzda darbeyi kimin yapacağı kimin karşı olduğu kimin kimi dışladığı tam anlaşılamıyor. Zekeriya öz cd yi almış ( kendisinin asla görmediği bir raporla dosyada da olmayan bir sonuçla ) bu yazının paşanın pc sinden çıktığı kanıtlandığını söylüyor... Ama birisi yahu paşanın pc sinin karekterikleri incelenmeden nasıl oluyor diyince ben bilmem diyor... Bu kadar ulvi ... 3000 sayfa darbe günlüklerini de paşa yakmış !! bunu bir arkadaşı tesadüfen görmüş kanıtlıymış arkadaşı sayesinde !! Sanırsın ki adam paşa değil de mahalle fırıncısı !! Neyse bu apayrı bir konu konuyu dağıtmayalım.
Evet konuyu dağıtmayalım ama "Darbe Günlükleri" ile ilgili sayın commodore1tr'ın anlattıkları bana Kurban ile ilgili bir fıkrayı hatırlattı:
İmam camide vaaz veriyormuş, kulakları ağır işiten biri vaazdan sonra imama yaklaşmış ve sormuş:
"Hocam anlattığın nasıldı? Şöyle mi? Hz. Nuh'un çocuğu olmadı. O da Allah’a yalvardı: Yarabbi, bana bir kız çocuğu bahşedersen, onu sana kurban ederim dedi. Allah’da ona bir kız çocuğu verdi.
Kız 12 yaşına gelince kızı kurban etmek için yatırdı. Tam o sırada gökyüzünden Azrail Aleyhisselam kucağında bir keçi ile yere indi ve H.Nuh’a, “ Dur, kızı kesme bunu kurban et, Allah yolladı “ dedi ve keçiyi uzattı."
"Ben bunun neresini düzelteyim. Nuh değil İbrahim, kız değil oğlan, Azrail değil Cebrail, Keçi değil Koç. Anladım, diye dinlemişsin; ama bakıyorum ki anlattıklarımın hiç biri sana ya ulaşmamış, ya da bambaşka bir şekilde ulaşmış!…"
Alper Görmüş Darbe Günlükleri'ni önce bastırıp klasörler halinde savcılığa getiriyor. Savcı bunları elektronik ortamda istiyor. Bastırılan "Darbe Günlükleri" de daha sonra Alper Görmüş tarafından fırında yakılıyor. Yani yakan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı değil, Alper Görmüş. Yakılan CD değil, kağıda yazılı olanlar. Kopyası CD veya DVD olarak hem Görmüş'te hem savcılıkta var.
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Ergenekon Şener Ereygur'dur demek çok ama çok iddialı bir sözdür. Bu en basitinden Ergenekon un bir terör örgürü olarak bir aaya gelen malum kişilerin kabulü ile Eruygur'un direk suçlu ilan edilmesinden başka bir şey değildir... Hani bu iletileri alan kızımız Tarafsız ve adalete saygılı ya !! O bağlamda..
Teşbihte hata olmaz. Ben bu konuda yazacak olsaydım, "Ergenekon Tuncay Güney değil, Veli Küçük'tür." derdim. O başlıkla söylenmek istenen "Tuncay Güney'i değil, davada sanık olarak yargılananları tartışalım idi. Nasıl ki, 9 mart olayı için bazı çevrelerce Cemal Madanoğlu, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk unutturulup Mahir Kaynak hatırlara getirilir, burada da Veli Küçük ve ekibi unutturulup Tuncay Güney üzerinden bir tartışma yürütmek yanlış olur. Bu en hafif tabiriyle bir saptırma harekatıdır.
"Bir orgeneral tutuklanamaz" ifadesine hiç girmeyeyim. 1984 romanındaki "Bazıları daha eşittir." sözünü hatırlattı.
Kanunun suç saydığı fiiller bellidir. Vatandaş Ahmet Bey ya da dağdaki çoban bu fiil nedeniyle tutuklanabiliyorsa, orgeneral de tutuklanabilmeli, başbakan da, Aydın Doğan da.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
Roma hukukunun en ünlü davası, 2089 yıl önce Roma Forum meydanında halka açık yapılabilmişti. Ramazan aylarında bin kişilik iftar çadırları kurulan Türkiye’de ise “en önemli dava” için çadır bile düşünülmemiş, zaten düşünülen mekâna da bırakın halkı, sanık aileleri bile alınamamıştı. Acaba bu kargaşada, birinin aklına “Cui Bono?” diye sormak gelir miydi? Oysa Türkiye’de her zamankinden çok ihtiyacımız var bu hukuk terminolojisine.
İçerideki birkaç sanık bile kargaşa çıkararak davayı provoke ederken bu davanın Atatürk Olimpiyat Stadı'nda yapılması halinde neler olabileceğini tahmin edemiyor mu, sayın Kırıkkanat?
İlk günkü organizasyon hatasından kaynaklanan kargaşayı bir yana bırakacak olursak sanık yakınlarının alınmaması iddiası koca bir yalandır.
"Sanıklardan Behiç Gürcihan, duruşmada gazeteci nişanlısı Sibel Yüksek’e evlenme teklifinde bulundu." gibi haberler birkaç hafta önce çarşaf çarşaf yayınlandığı halde Mine Kırıkkanat halkı balık hafızalı zannedip böyle dezenformasyonlar yapabilir, tabii:
http://www.milliyet.com.tr/Guncel/Ha...ilik%20teklifi
(Taha Akyol ile Hasan Cemal'in Milliyet'te yazması onu paçavra yapar mı, sayın commodore1tr? Bu haber bütün basın organlarında çıktı, sizin güvendiğiniz bir yerden de bulunabilir.)
Ayrıca bu davaya batıdaki örneklerinde olduğu gibi kamera alınmaması ve temsili çizimlerle yetinilmesi doğaldır. Düşünsenize mahkemenin canlı yayında verildiğini. Sanıklar tam bir şov yapardı.
Ben asıl gelecek haftayı bekliyorum merakla.
Sayın Veli Küçük'ün 10 yıldır beklenen ifadesi alınacak, eğer bir aksilik olmazsa.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Sayın sdt23;
Kusura bakmazsanız minik bir konu için araya gireceğim. "Bazıları daha eşit" sözü, George Orwel'in "1984" isimli romanında değil, "Hayvan Çiftliği" isimli eserinde geçiyor diye biliyorum. Hacmi küçük, ama özü itibariyle müthiş büyük bir roman olan bu kitabı bazıları isminden dolayı çocuk romanı zannediyor. Çiftlikte yönetimi ele geçiren domuzlar üzerinden totaliter yönetimlerin çok güzel bir eleştirisi var. Bu açıklamayı sizi eleştirmek için değil, hem bir yanılgıyı düzeltmek, hem de ilgilenenlere bu değerli yazarın anılan romanlarını anımsatmak istedim.
Saygılar.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın sdt23;
Kusura bakmazsanız minik bir konu için araya gireceğim. "Bazıları daha eşit" sözü, George Orwel'in "1984" isimli romanında değil, "Hayvan Çiftliği" isimli eserinde geçiyor diye biliyorum. Hacmi küçük, ama özü itibariyle müthiş büyük bir roman olan bu kitabı bazıları isminden dolayı çocuk romanı zannediyor. Çiftlikte yönetimi ele geçiren domuzlar üzerinden totaliter yönetimlerin çok güzel bir eleştirisi var. Bu açıklamayı sizi eleştirmek için değil, hem bir yanılgıyı düzeltmek, hem de ilgilenenlere bu değerli yazarın anılan romanlarını anımsatmak istedim.
Saygılar.
Haklısınız. İkisini de seneler önce yaklaşık aynı zamanda okuduğum için aklımda yanlış kalmış olmalı.
Yazmadan önce ekşi sözlükten kontrol etseydim, bu hataya düşmezdim. :o
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp...daha%20esittir
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Sayın sdt23,
Google da her aradığınızın doğru olmadığı gibi ekşisözlük de sizi yanıltabilir, bence kaynak değişikliğine gitseniz pek yerinde olur, bakın kaynağı internet olanlar sonra zor durumda kalabiliyorlar :
http://www.haber7.com/haber/20081106...sina-geldi.php
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Abbas Bey....... Haklısınız.....
Bir de orson Welles'in I know what it is to be young diye bir şarkısı ile Cem Karaca'nın 1 Mayıs diye bir şarkısı vardı.... İkisinide yıllar yıllar önce dinlediğim için (yaklaşık aynı zamanda ) aklımda yanlış kalmış olmalı... bir de yıllar yıllar önce dinlediğim diyince aklıma geldi by Edgar Allan Poe'nin Annabel Lee isimli şiiri vardı '' ıt was many and many a year ago..'' diye başlardı Türkçesi yaklaşık yıllar önce diye çevrilebilir... Bu şiiride yıllar yıllar önce yaklaşık aynı zamanlarda okuduğum için aklımda yanlış kalmış olmalı...
E ben bunları dinlerken Ekşi sözcük saçmalığıda yoktu bakamadım.... Mehmet Ali bey.... Pardon Abbas beyyyyyy yardım edin... bir devleti, bir milleti, bir topluluğu, bir eyaleti dil, din, ırk ayrımı yapmadan toplulukları kendi çatısı altında toplayan ve bu grupları temsil eden kutsal bir değer olan kumaştan olan ve ulusal marşla göndere çekilip indirilen nesneyi KAŞKOL SANDIM EKŞİ SÖZLÜK YAZMIYOR... NE OLUR YARDIM EDİN NEDİR BU?
Yok yok ekşi sözlükten link verecek kadar daha aklımı yemedim... Özrü kabahatinden büyük olsa buna denir sanırım... Bizde yanıt yazıyoruz hayatı ekşi sözlükle sınırlı olanlara... Allah onlara akıl biza sabır versin... Amin...
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Savunma yapmıyor savcılara saldırıyorlar diyebilen bir mantık sadece bir bölümünü örnek olarak alıntıladığım Muzaffer Tekinİn savunması ile ilgilenmiyor. Çünkü takke düşecek kel görünecek.
Ergenekon davasının baş mimarı Sayın savcının hukuksuzluğu ortaya somut olarak konacak yine tıss. Çevir kazı yanmasın, başka yerlerden kopyala yapıştır. Konu değişsin, başka yerlere gidelim.
Ergenekon iddianamesini de yakın zamanda okuduğunuz başka senaryolar ile karıştırmış olmayasınız?
http://sozluk.sourtimes.org/Default.asp?
Ekşi sözlükten kontrol edip tekrar yanıtlayın isterseniz.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Çok Sayın SDT 23
Tuncay Güney hakkındaki bilgi birikiminiz içinde ekşi sözlük ün katkıs varmı acaba?
Oradan bir araştırma yaptınız mı bu arkadaşımız hakkında.
Sadece merak işte.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Şaka bir yana sayın sdt23 ,
Sabır diye bir şey vardır vede sabır taşı. Sizin karşınızda sabır taşı olsa çatlardı. AKP yi sevmek onun koyu taraftarı militanı olmak demek gerizekalılıkta onlarla yarışmak demek olmamalı... Beğenmediğiniz uslubuma azıcık yaklaşan KENDİ FİKRİNİZ olan bir yazı yazınız ki bir değer ifade edebilesiniz.
O paçavra dediğim gazeteleri özellikle Zaman ve taraf gazetesi ilk okuduğum gazetelerdir. Peşinden star gelir sonra ne kadar akla zarar gazete varsa onlara göz atarım. Bunlara neden paçavra dediğime hergün bir kere daha hak veririm hemde ekşi tatlı veya acı sözlüğe bakmadan... Ha ben biraz eski kafalıyımdır gazetelerin o mürekkep kokusunu duymak isterim o yüzden bilgisayardan okumam çevire çevire koklaya koklaya okurum gazeteleri... Mürekkep yalamak deyimini kırkı aşan yaşımla yerine getiririm...
Şamil Tayyar isimli besleme basının dolduruş yazarının tv programına telefonla katılıp onu yerin dibine resmen ismimle sokmaktan da çekinmem ben o satılık kanalda reklama gitmekte bulur çareyi kıpkırmızı bir suratla Şamil efendi bakarken ekrana... Onun yardımcısı İstanbul yazarı olacak dandiğin adını bile yazmıyorum...
Bakın sdt23 hanımefendi hazretleri eksi sözlük müdavimi zat....
Sizin partinin en tepedeki yani çankaya ya çıkardıkları 11. dahil hepsiyle istedikleri an istedikleri kanalda istedikleri konuda hazırlıksız tartışmaya hazırım... Onlardan bier kişi göster bana hemde benle !!! Bırak daha üst düzeyi... Bu iş insanların inançlarını fakirliklerini sömürmeye benzemez.. Bilgi ve fikir işidir sizin pek önemsemediğiniz...
Abukluktan öteye gitmeyen yazılarınzı siteye koymadan önce bir kez daha okuyun hele hele benle ilgiliyse sizin ne haddinize
Alıntı:
Benim gibi iddianın içeriğine itiraz etmek yerine, iddia sahibine itiraz ediyor.
demek !!!
Bu ne yalandır ? Bu ne kepazeliktir ? Bu ne gerçekdışı sahtekarlıktır? Beni azıcık tanıyan bu cümleye OHA der. Bu ne aymazlık bu ne gözü kara yobazlıktır?
Ben daha başlangıçtan beri iddianamenin saçma sapan akla zarar deli saçması bir siyasi düzmece olduğunu bu yüzden bazı gerçek suçlularında kurtulacağını söylüyorum. Daha ileri giderke eğer okuduğunuzu anlama yeteneğiniz varsa diyordum ki ta en başta '' bu davanın konusu olan el bombaları tam bir muammaadır.İddia ediyorum ki duruşma başarken kimse bu bombaları bulamayacak söz edemeyecek !'' Ne zaman demişim ? duruşmalar başlamadan çok çok önce hani her şeyi dayandırdıkları el bombaları hakkında hatta ileri gidip demişim ki '' Çatıya un serer gibi bomba serilir mi salak mı bunlar bu bombaları merak ediyorum sanırım kimse hesabını veremeyecek '' Geldiğimiz noktada ne oldu ? El bombalarının ilginç bir biçimde imha edildiği ortaya çıktı !!! En önemli herkesin tutuklanmasına yol açan delil yok ??? (tıpkı şimdi nüfus kayıtlarının imha edilmesinin emri gibi)
Bu sitede iddianame aleyhine benim kadar yazı yazan olduğunu sanmıyorum. Sizin ciddi itirazınızı ise okumadım. Dokunmalardan başka... İstersenizistediğiniz ortamda karşılıklı tartışırız bunu... Siz kesin iddianameyi savunan ve hükmü veren kişilikler arasındasınız bunu kabul edin sonra konuşun. Muhtemel hukuk ve hak konusunda bu davada en son bu sitede konuşacak kişisiniz... Ha ben iddia sahibinede giydirdim evet az bile yaptım... Sizin bilmediğiniz daha neler dedim ben ona... Ah bir bilsen !!!
Hukuku az da olsa bildiğinizi görüyorum. Ancak boyunuzdan büyük işlerede kalkışıyorsunuz. Suküt yani susma kabul anlamına gelmez hukukta halk arasındakinin aksine kabul etmemedir. Zekeriya Öz isimli savcının ilk görev yeri ile ilgili tartışmayı ben açmadım ! Ben de kapamadım ! Size yanıt vermedim çünkü önemsemedim. Kanal yedi de eski savcı AVCI'nın olduğu bir programda bizzat Avcı ilk görev yeri benim yanım ve Mukti dir dedi ve Öz bu programa katılarak evet İlk savcım Avcı'dır ilk onla çalıştım dedi... Ben bunu kulaklarımla duydum. O ara hiç önemsemedim. Avcı isimli şahsı sevmediğim kişiliğini bildiğim için '' Onun yanında yetişen savcı ahanda böyle abuk olur '' dedim. Çok büyük olasılıkla '' ilk görev yerim MUKTİ'' buradan çıktı işin enteresanı siz hariç kendisinden bile yalanlama gelmedi !!!! Kendisi böyle bir pot kırdığını kabul ediyor ama ekşi sözlüklü boş savunucusu asla!!! Yaşın madalyayı kaldırmaz !!! Neyse uzun oldu Arkası aşağıda....
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Anlattığınız fıkranın doğrusunun ben size anlatmıştım. Ama sizin Nuh u seçmeniz ilginç !!Allahın sopası yok gibi bir şey Tufan gemi bin yaşına kadar yaşaması ikinci adem denmesi üç oğlunun olması oğullarının ona inanmaması gibi efsanelerin odağı bir kişilik seçmeniz bunun kanıtı...
Ama anlattığınız fıkra ve aslında gerçeği sizin için anlatılmaktadır satın sdt23 yada her ne iseniz... Sizin için... Laga luga yapacağınıza okuyup inceleseydiniz dangıl dungul konuşmazdınız belki hayatın ekşi sözlükten ibaret olmadığını anlardınız....
Bu arada ekşi sözlüğe kesinlikle karşı değilim onu değerli okuyuculara bildireyim. Şifreniz size '''şeyiniz'' olarak gelen bir site... Aslında doğru kişiler yazdıkça çok iyi bir site olacağına kuşkda yok... Çaylak acami gibi enteresan kategorileri var eleştirmek bize bana yakışmaz en azından yetkilileri direk adminestörlük önermişken... Red etme nedenim bir çok katılım maddesini sileceğim ve ayıracak vaktimin pek olmamasıdır. Neticede google ın Ülkemle ilgili madde yaratıcısıyım... Çok dağılmanın anlamı yok...
Darbe günlüklerini ciddi okumadan cuppadanak atlamayın sayın sdt23 ; Bahse konu amiralin deniz lisesine girişinden emekli olana kadar ki gnlükleri özel ve darbe günlükleri diye genel bir olaydan söz eden muhteşem yazar bunu kanıtlayamamıştır. Kaldıki bir kişinin askeri liseden emekliliğe kadar olan anılarını izinsiz ele geçirmek ( Varsa tabiiki böyle bir şey ) suçtur. Daha önemlisi iddia edilen çıktıların ilgili amiralin pc sinden olmadığıda kanıtlanmıştır. Lise anılarını yazacak pc olmamasıda doğaldır. Eğer ciddi okuma zahmetine girseydiniz kişinin iddialarında kendisiyle çelişip durduğunu görecektiniz. Tek örnek kendisine soruyorlar
''darbeye en karşı duran kim ?''
yanıtı
'' çok üzgün olan hattaseksen darbesi olmamalıydı diyen kişi yani Deniz Kuvvetleri Komutanı....'''
Hoppala darbe günlükleri onun değil mi? Karşı olduğu darbenin günlüğünü tutmuş !! işin garibi darbeye en karşı paşa bu sonra hava kuvvetleri komutanı amma ne hikmetse Genel kurmay başkanı devre dışı bırakılmaya ve devre dışı bırakılmaya çalışılıyor !!! Neden darbeye karşı da ondan !! EE hani deniz ve Hava kuvvetleri karşıydı ??? Neden yanlız kalmış ki ?
O gün bugün bu soruların yanıtı yok... Kendisi kimin parası ile beslendiği pek belli olan Taraf gazetesinde yani benim Paçavra azetelerimden birinde.. Ve işin ilginci ben sdt23 ten daha ciddi okuyorum bu paçavrayı....
Külahımı koydum sen artık ona anlat sdt23 namlı hanım.... ama bıktım artık... bıktım... ya bilgili ol yada sus... Hani yaz gelince dağ başlarındaki karlar erir ve büyük bir SEDA ile önündeki tüm TAŞTAN nesneleri ovaya sürükler sonra sessizleşir ya öyle olun susun...
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Sdt23 rumuzlu bayan, tuncay güney gibi ileri derece psikopatlar, beyni yıkanmışlar kimilerinin malı olur, geçirdiği devrimlerle yeryüzünde benzeri olmayan bir tarih yazmış Türkiye Cumhuriyeti'nin kazanımlarını kullanmaya kalkarlar, o kazanımlarla bağımsız yaşadığının bile farkına varmadan kullanılırlar.
Sözünü ettiğiniz balık-alık hafızalar için gerçek geçmişi unutmalarıdır. Geçmişi unutanlar geleceğe ahkam kesemez,hükmedemez. Yanlış yerde kullanmışsınız.
Farkı sorarsanız bizi kullanamıyorlar,kullanamazlar.
Fark şudur ki; 14 yaşında kıza tecavüz edip,"içimdeki şeytan yaptı ben şerefli bir adamım" diyen şerefsizlerin, kurdukları düzende, basın yolunu da kullanarak halkın cehaletinden yararlananları, halkı dolandırarak gazete çıkaran,TV kanalı kuranları, o gazeteleri, yazarlarını ve birilerini daha iddianame yokken içeri tıkarken, birilerini bu suçla bile salanları lanetler, savunmaz.
Bu pisliklerin ortada kaldığı, çözümlenmediği kılını kıpırdatmayan yönetimde, Ergenekon adıyla ortaya atılmış, yargısız infazlara da tepkisini koyar. Bu davanın tarihimize bir kara leke sürmesine izin verilmeyecek.
İkiz kuleler bile gizlenemedi. Az sonra, çok yakında yazılan, yollama senaryo değişecek. Hala farkedemediniz mi?
Bir kadın olarak bu ülkede bunları yazabiliyorsanız, Cumhuriyetin kazanımlarına borçlusunuz. Cumhuriyetimizin demokratik laik düzenini beğenmiyorsanız, Cezayir'e gidiniz.
Bundan böyle hiçbir yazınıza yanıt vermeyeceğim.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Öncelikle şu açıklamayı yapmalıyım:
1. Bu forumlarda yaptığım alıntıları elbette ki bir mantık süzgecinden geçiriyorum. Yapılan alıntılardan bir tek "Sedat Peker'in eşinin hamile olduğu" yalanlandı. Bu haber de Referans gazetesi gibi saygın gazetelerde de çıkmıştı.
2. Benim hafızam yanılttığı için veya yanlış ifade kullandığım için yazdığım yanlış şeyler de oldu. Bunları da uyarılar üzerine düzelttim. En son "Bazı (hayvanlar) daha eşittir." ifadesi gibi. Veya Levent Ersöz hakkında tutuklama emri değil arama emrinin oluşu gibi.
Ancak bana yönelik öfkeli eleştirilerin çoğu ana fikir nedeniyle değil, kullandığım yanlış bir ifade nedeniyle oluyor. Ben "bir emekli orgeneralin tutuklanamayacağı" şeklindeki bir düşünceyi sorgularken, paragraflar benim
konuyla doğrudan ilgisi olmayan bilgi yanlışım üzerine yazılıyor.
Veli Küçük yerine Tuncay Güney'i gündeme getiren zihniyet, bir emekli orgeneralin tutuklanamayacağını tartışmak yerine bir sözün kaynağı olarak yanlış romanın verilmesini uzun uzun tartışabiliyor.
Ben herkesin hukuk önünde eşit olduğuna inanırım. Fikir özgürlüğü konusunda daha serbestlik tanınırken diğer bütün suçlar için dokunulmazlıkların kalkmasına taraftarım.
Eminim sayın commodore1tr da milletvekili ve bakan dokunulmazlıklarından şikayet eden pek çok yazı yazmıştır. Hal böyleyken bir orgeneralin hem de emekli orgeneralin tutuklanamayacağını öne sürmesi ne yaman bir çelişkidir.
Milletvekili, bakan, cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, vali, belediye başkanı, bürokrat, asker her kim olursa olsun gerektiğinde yargı önüne çıkarılabilmelidir.
Susurluk kazası olduğunda sayın commodore1tr ışıklarını yakıp söndürmemiş miydi? O yanıp sönen ışıklara rağmen 10 yıl boyunca Veli Küçük'ün ifadesi dahi alınamadı. Fikri Sağlar da mı AK Partili veya Fethullahçı? Onun ve diğer Susurluk komisyonu üyelerinin canlarını tehlikeye atarak (Bedri İncetahtacı'nın şüpheli ölümünü unutmamalı) bu konuyu aydınlatma çabalarının kimler tarafından nasıl engellendiğini Fikri Sağlar'ın ağzından bir dinleyin hiç olmazsa.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Sayın sdt23'ün George Orwel'den alıntıladığı sözün kaynağını yanlış belirtmesi üzerine yazdığım küçük düzeltme notunun bu kadar gürültü koparacağını tahmin etmemiştim. Bukadar büyütülecek bir yanlışlık değil. Aynı yazarın bir başka romanında geçmiş olması çok da önemli değil, önemli olan sözün doğru yerde kullanılıp kullanılmadığı.
Sayın sdt23, bu sözü paşaların tutuklanıp tutuklanmayacağı tartışması üzerinden yürütlen tartışmada "hukuk önünde eşitlik" kavramı çerçevesinde kullandığına göre, kullanılan yer uygundur. Aslında buradaki "eşitlik" kavramının sadece paşalarla sınırlı olacak şekilde değil, tüm ayrıcalıklı kişiler çerçevesinde tartışılmasında yarar var. Bizim hukuk sistemimizde ayrıcalıklı alanlar ve ayrıcalıklı olanlar vardır ve bunların asgariye indirilmesi gerekir. Dokunulmazlıklar, YAŞ kararları, hakimler ve savcılar yüksek kurulu kararları, memur yargılanmasındaki ayrıcalıklar gibi konular bunlardan ilk akla gelenlerdir.
Burada eleştirilebilecek nokta sanırım sayın sdt23'ü, ekşi sözlüğü kaynak olarak kullanmasıdır. Çünkü ekşi sözlük ve bu bağlamda internet bilgileri çok sağlam bilgiler olmayabilmektedir. Bunun çok sayıda örneği var. İnternet, bilgiye kolay ulaşma anlamında çok yararlıdır, ancak internetten edinilen bilgilerin başka kaynaklardan test edilmeden kullanılması önemli hatalara yol açabilmektedir.
Eleştirileri biçimsel yanlışlıklar üzerinden değil, esas (öz) üzerinden yapmak ve kırıcı olmadan, seviyeli (düzeyli) yapmak sanırım hepimize yakışan bir davranış olur.
Saygılar.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
7 Aralık 2008 http://www.hurriyet.com.tr/images/siyah_ok.jpg Enis BERBEROĞLU
http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/6b.jpg
2 polisin yanıtı
ANKARA BUGÜN köşeyi iki adet cevaba ayırdım.
Bir tanesi, bu köşede çıkan ve Ergenekon zanlısı Adil Serdar Saçan'ın adının karıştığı makaleye itiraz. Diğeri, Ankara mahreçli haber üzerine Emrullah Uslu'nun kısaltmak zorunda kaldığım uzun yanıtı.
* * *
Adil Serdar Saçan, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nden yolladığı mektupta, sorgulama tutanaklarını ayrı bir depoda sakladığı iddialarını yalanlıyor.
İfadeleriyle Ergenekon soruşturmasını yönlendiren Tuncay Güney'in sorgusuyla ilgili şu bilgiyi veriyor: "Ben Tuncay Güney'i hayatımda görmedim. Sorgusuna girmedim. Sorgulayan Emniyet Amiri Ahmet İhtiyaroğlu yaşadıklarını bir dilekçeyle savcılara iletti. Ergenekon soruşturmasını yürütürken sizin de adınızın geçtiği belge Tuncay Güney'in evinde bulunmuştur. (MİT'in dört kez Başbakanlık ve Genelkurmay'a yolladığı dosyadan söz ediliyor. EB) Bu belgeye itibar etmediğimden ve şüpheli bulduğumdan o zaman sizi gözaltına almayıp soruşturmayı, doğruları ortaya çıkartmak amaçlı yürütebilmek için projeli çalışma izni aldık. Ben Tuncay Güney'i organize suç örgütü oluşturmaktan Adliye'ye sevk ettim. Halen o davada yargılanmaktadır. Ayrıca bu belgeleri hazırlayan F tipi örgütlenmeyi açığa çıkartmak amacıyla aynı yılın Temmuz ayında Emniyet içindeki Fethullahçı örgütlenme başta olmak üzere tüm Fethullahçı örgütlenmelerin ortaya çıkartılması amacıyla projeli çalışma izni aldım."
* * *
Ankara Bürosu'nun tecrübeli ve başarılı İçişleri muhabiri Soner Gürel, halen ABD'de doktora çalışmasını yürüten emniyet görevlisi Emrullah Uslu'nun 2003'ten bu yana sağlık raporu yollayarak Türkiye'ye dönmediğini yazdı.
Uslu bana yolladığı elektronik postada, geçirdiği kaza sonucunda 2007 yılından itibaren sağlık raporu yolladığını kaydetti, gerekçesini ücretsiz izin talebinin karşılanmamasına bağladı.
Uslu, yazısında, 2007 yılında Nokta Dergisi'nde Andıç belgesinin yayınlanması olayına isminin karıştırılmasından dolayı duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Gerisini, Uslu'nun kaleminden okuyalım: "Özetleyecek olursak;
1) Birtakım gazeteciler Genelkurmay Başkanlığı tarafından açılan soruşturma kapsamında adımın olduğunu iddia etmişlerdir.
2) Ne bu konuda, ne de başka herhangi bir konuda TSK'yı yıpratıcı eylem içinde olmadığımı, yolsuzluk.com, denizcilersitesi.com, Nokta dergisi veya herhangi bir medya organı ile irtibatım olmadığını beyan ederim.
3) Eğer bana düşen bir şey varsa, her türlü yardıma açığım, her türlü soruyu açık yüreklilikle cevaplarım.
4) Bu eylemi yapan grup veya kişi ile hiçbir şekilde, hiçbir zaman bilerek temasım olmadı.
5) Bu alçakça eylemden medyada çıkan olaylar üzerine haberim olduğunu bilmenizi istiyorum.
6) Adımı gazetecilere fısıldayan kimselerin de soruşturma kapsamına alınıp bu iftiranın önlenmesi için yardımlarınızı bekliyorum.
7) TSK, Genelkurmay Askeri Savcılığı veya Washington Askeri Ataşeliği'nde, adımın karıştığı iddia edilen "andıç sızdırma" konusunda soruşturma var mıydı? Sonucu ne oldu? Açıklama yapmasını bekliyorum. Açıklama gelmezse basın mensuplarından TSK İletişim Dairesi'ne bu soruyu sormalarını bekliyorum."
* * *
İlk günlerinde Ergenekon'u neden yazmadığımı merak edenler vardı... Ben de sabırsızlıklarını anlamamakta zorlanıyordum. Gün oldu, devran döndü onların diyecekleri çabuk tükendi, hatta iddiaların büyük bölümünün balon olduğu ortaya çıktı. Ama bakın bugün herkes doğruları konuşmaya başladı... Ve bana sorarsanız Ergenekon asıl şimdi başladı.
M.E.Sezen:Merak edenlere Tolga Tanış New York ve Tornonto'da araştırıp yazdı. Türkiye'yi karıştıran adamın sırrı.Hürriyet'te 7/Aralık/2008
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Phantom of law rumuzlu üyeden alıntı
Savunma yapmıyor savcılara saldırıyorlar diyebilen bir mantık sadece bir bölümünü örnek olarak alıntıladığım Muzaffer Tekinİn savunması ile ilgilenmiyor. Çünkü takke düşecek kel görünecek.
Benim mesajlarımın yayınlanması zaman alıyor. Bu arada bana cevaben birkaç farklı mesaj yazılmış olabiliyor. Hepsine yetişmem mümkün değil.
Tamam, Muzaffer Tekin'i tartışalım. Konuyu dağıtmadan bir yere odaklanalım. Var mısınız?
Biraz araştırma yapıp hafızamı tazeledim.
Muzaffer Tekin, Danıştay saldırısının tetikçisi olan Alpaslan Arslan'ı azmettirmekle suçlanıyordu. Polis onu ararken göğsünden bıçaklanmış halde bulundu ve hastaneye kaldırıldı. İntihara kalkıştığı söylendi.
Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Başkanı Taner Ünal ifadesinde onun Danıştay saldırısının azmettiricilerinden olduğunu söyledi. Muzaffer Tekin ile Alpaslan Arslan arasında pek çok telefon görüşmesi yapıldığı anlaşıldı. Arslan'ın aynı zamanda Tekin'in ağabeyinin şirketinin avukatı olduğu anlaşıldı.
Taner Ünal, Danıştay saldırısının arkasında Muzaffer Tekin ve arkadaşlarının olduğunu; ancak eylemi gerçekleştiren Tekin ve arkadaşlarının olayı kendi üzerlerine yıkmak istediklerini öne sürmüştü.
Şimdi de Muzaffer Tekin ve Kuvayı Milliye Derneği Başkanı Fikri Karadağ'ın sağ kolu Hüseyin Görüm'ün Ankara Terörle Mücadele Şubesi'nde verdiği ifadeler ortaya çıktı. Muzaffer Tekin, verdiği ifadeyle kendisini Danıştay saldırısının arkasındaki isim olarak gösteren Taner Ünal'ı VKGB'nin tüzüğü ile vurdu. Söz konusu derneğin İstanbul'da yapılan kuruluş toplantısına katıldığını ve Hüseyin Görüm ile birlikte Taner Ünal'la burada tanıştığını anlatan Muzaffer Tekin, ifadesinde, "Alparslan Arslan'ı bu toplantıda gördüm.
Toplantı sırasında emekli Kurmay Albay Fikri Karadağ'ın da bulunduğunu anlatan Tekin, VKGB Derneği'nin tüzüğünde 'gerektiğinde milis güçler kurulur' ibaresinin bulunduğunu söyledi. Tekin, "Tüzüğü inceledim. 'Gerektiğinde milis güçler kurulur' diye ibare vardı. Tedirgin oldum. Tüzüğün onanıp onanmadığını sordum. 'Onandı' dediler." diye anlattı.
Muzaffer Tekin sertlik yanlısı, hırslı bir asker olarak tanınıyor. Askerlikten atıldıktan sonra pek tekin olmayan işlere karıştığı anlaşılıyor. Mesela KKTC-TMT bağlantısı nedeniyle Muzaffer Tekin'in adı sauna çetesi olayında da adı geçiyor.
Muzaffer Tekin'in mahkemedeki ifadesi 68 sayfa. Alıntı yaptığınız kısım bunun küçük bir kısmı. Alıntı yaptığınız yerde yayınlanmayan kısmında ise kendisini suçlayan diğer Ergenekon sanıklarına yönelttiği suçlamalar var.
Hüseyin Görüm - Fikri Karadağ - Taner Ünal ve Muzaffer Tekin.
Olaylar bu isimler etrafında dönüyor. Bu kişiler birbirini suçluyor. İfadelerin ne kadarı doğru ne kadarı yanlış çözemedim. Ama bu kişilerin birbirleriyle yüzleştirilmeleri sonucunda gerçeğin ortaya çıkacağına inanıyorum.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Muzaffer Tekin hakkında hafızamızı tazelemeye devam edelim:
Tekin, cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel`in sorusu üzerine Danıştay saldırganı Alparslan Arslan`la 3-4 defa görüştüğünü söyledi. Savcının, Arslan`la 31 kez görüşme yapıldığının kayıtlarda yer aldığını hatırlatması üzerine Tekin, `Doğrudur, görüşmüşümdür.` dedi.
Cumhuriyet Savcısı`nın `Hiçbir sivil yapılanma içinde yer almadığınızı söylediniz. Ancak hâkim, savcılara verilecek seminerle ilgili Hukukçular Birliği tarafından hazırlanan belgede yetkili olarak imzanız bulunuyor.` demesi üzerine Tekin, `Topluma faydalı olduğuna inandığım şeylere münferit olarak destek verdim.` dedi. Danıştay saldırısından sonra intihar anında kullandığı bıçağın kime ait olduğu sorulunca Tekin, bıçağın nerede olduğunu bilmediğini söyledi.
Tekin`in savunmasını Cumhuriyet`in avukatları çürüttü
Cumhuriyet Gazetesi müdahil avukatlardan Bülent Utku, `Alparslan Arslan`ın bombaları nereden aldığı netleşmedi. Biz Cumhuriyet Gazetesi`ne atılan bombalarla Muzaffer Tekin`de ele geçen el bombalarının benzerlik göstermesi nedeniyle dilekçe verdik. Daha sonradan Ümraniye ve Eskişehir`de bulunan el bombalarının da benzerlik gösterdiği açıklandı. Sizin işyerinizde bulunan el bombalarını bize tanımlayabilir misiniz?` şeklindeki sorusu üzerine Tekin, orduda el bombalarının öğrenilmesi ve öğretilmesi en zor malzemeler olduğunu anlattı. Kendisinde bulunan el bombalarının eğitim yardımcı malzeme sınıfında olduğunu iddia eden ve hakikisine çok yakın parçalarla el bombası eğitimi verdiklerini belirten Tekin, `Bu işi gerçek bombalarla yapmayız.` diye konuştu.
Taarruz ve eğitim amaçlı el bombaları arasındaki farkı anlatmasından sonra müdahil avukatları Muzaffer Tekin`in işyerinde bulunan el bombalarının tapa numaralarını araştırdıklarını açıkladı. Buna göre Tekin`in iddia ettiği eğitim amaçlı el bombalarının tapa numarası ile kendi işyerinde bulunan el bombalarına ait tapa numaralarının farklı olduğunu belirten avukatlar bu konuyla ilgili yaptıkları internet çalışmasını mahkemeye delil olarak sundu. Cumhuriyet Gazetesi müdahil avukatlarından Bülent Utku, Danıştay saldırısından önce 29 Nisan 2006 ile 12 Mayıs 2006 tarihleri arasında Veli Küçük, Zekeriya Öztürk, Fikri Karadağ, Muzaffer Tekin ve Danıştay sanığı Oktay Yıldırım`ın telefon bilgilerinin incelenmesini istedi. Utku, baz istasyonu incelemesiyle bu şahısların bir araya gelip gelmediğinin tespit edilebileceğini söyledi.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Bu da Ergenekon sanıklarından Zekeriya Öztürk'ün Muzaffer Tekin hakkında verdiği ifade:
Ergenekon terör örgütü sanıklarından Zekeriya Öztürk, savcıya verdiği ifadede, Danıştay saldırısının azmettiricisi Muzaffer Tekin`in intiharını inandırıcı bulmadığını söylemiş.
Saldırının ardından aranan Muzaffer Tekin`i sakladıklarını anlatan Öztürk, dört gün sonra kalbine bıçak saplayarak intihar girişiminde bulunduğu söylenen Tekin için şunları söylemiş: `Kendisinin saklanması için benim bir arkadaşımın evini ayarladık. İlk gece orada kaldı, ikinci gece başka bir evde kaldı. Üçüncü geceyi geçirmek üzere Mahmut Öztürk`ün Beykoz`daki evine götürdük... Ertesi sabah 09.00-10.00 sularında Yurdakul Çağman adlı şahsın bana telefon açması ile Muzaffer`in kendini yaraladığını öğrendim ve villaya gittim... Eve ulaştığımda Muzaffer Tekin evin üst katında sırtını duvara yaslamış, ayaklarını uzatmış vaziyette oturuyordu. Vücudunda kurumuş kan lekeleri vardı, temizlenmiş bir bölgeydi, açık ama kanamayan bir yarası vardı. Şuuru açıktı, bilinci yerindeydi... Bunu görünce ben, `Bunu yapmaya hakkın yok. Başına bir şey gelse, bizden bilecekler, biz zan altında kalacağız.` dedim... Muzaffer Tekin`in yarasını kontrol ettim. 2 cm. genişliğinde, 1,5-2 mm. derinliğinde dudak şeklinde kesik gibi bir şeydi, yaralanmaya benzemiyordu.` Zekeriya Öztürk`ün ifadelerinde, Danıştay saldırısının yapıldığı günün akşamı Muzaffer Tekin`le birlikte Fenerbahçe Orduevi`nde yemek yedikleri ve yemeğe Rafet Aslan ve İsmail Paker`in de katıldığı bilgisi yer alıyor. Danıştay saldırısının yapıldığı akşam evi aranan Muzaffer Tekin, Zekeriya Öztürk`ten, kendisini saklamalarını istemiş: `Biraz korkuyordu, `Şimdi ben teslim olursam beni içeride tutarlar ve kötü muamele yaparlar, şeref ve haysiyetim lekelenir.` dedi. Teslim olmak istemediğini ve birkaç gün bekleyip ortalık netleşince gidip ifade vereceğini söyledi. Israrla kendisine yardım etmemizi, saklamamızı söyledi.`
İfadelerine bakılırsa, Muzaffer Tekin`in sözde intiharını basına haber veren kişi de Zekeriya Öztürk. Bundan kısa bir süre sonra gözaltına alındığını ifade eden Öztürk, serbest bırakıldıktan sonra silahını almak üzere gittiği savcılıkta Muzaffer Tekin ile İşçi Partisi`nin avukatı Osman Aydın Şahin`i yan yana görünce, `Tekin`in kendi fikriyatıma uymayan biri olduğunu gördüm ve bundan sonra görüşmeme kararı verdim.` sözleriyle, onunla irtibatını sonlandırdığını belirtmiş.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Bu da Ergenekon sanıklarından Zekeriya Öztürk'ün Muzaffer Tekin hakkında verdiği ifade:
Ergenekon terör örgütü sanıklarından Zekeriya Öztürk, savcıya verdiği ifadede, Danıştay saldırısının azmettiricisi Muzaffer Tekin`in intiharını inandırıcı bulmadığını söylemiş.
Saldırının ardından aranan Muzaffer Tekin`i sakladıklarını anlatan Öztürk, dört gün sonra kalbine bıçak saplayarak intihar girişiminde bulunduğu söylenen Tekin için şunları söylemiş: `Kendisinin saklanması için benim bir arkadaşımın evini ayarladık. İlk gece orada kaldı, ikinci gece başka bir evde kaldı. Üçüncü geceyi geçirmek üzere Mahmut Öztürk`ün Beykoz`daki evine götürdük... Ertesi sabah 09.00-10.00 sularında Yurdakul Çağman adlı şahsın bana telefon açması ile Muzaffer`in kendini yaraladığını öğrendim ve villaya gittim... Eve ulaştığımda Muzaffer Tekin evin üst katında sırtını duvara yaslamış, ayaklarını uzatmış vaziyette oturuyordu. Vücudunda kurumuş kan lekeleri vardı, temizlenmiş bir bölgeydi, açık ama kanamayan bir yarası vardı. Şuuru açıktı, bilinci yerindeydi... Bunu görünce ben, `Bunu yapmaya hakkın yok. Başına bir şey gelse, bizden bilecekler, biz zan altında kalacağız.` dedim... Muzaffer Tekin`in yarasını kontrol ettim. 2 cm. genişliğinde, 1,5-2 mm. derinliğinde dudak şeklinde kesik gibi bir şeydi, yaralanmaya benzemiyordu.` Zekeriya Öztürk`ün ifadelerinde, Danıştay saldırısının yapıldığı günün akşamı Muzaffer Tekin`le birlikte Fenerbahçe Orduevi`nde yemek yedikleri ve yemeğe Rafet Aslan ve İsmail Paker`in de katıldığı bilgisi yer alıyor. Danıştay saldırısının yapıldığı akşam evi aranan Muzaffer Tekin, Zekeriya Öztürk`ten, kendisini saklamalarını istemiş: `Biraz korkuyordu, `Şimdi ben teslim olursam beni içeride tutarlar ve kötü muamele yaparlar, şeref ve haysiyetim lekelenir.` dedi. Teslim olmak istemediğini ve birkaç gün bekleyip ortalık netleşince gidip ifade vereceğini söyledi. Israrla kendisine yardım etmemizi, saklamamızı söyledi.`
İfadelerine bakılırsa, Muzaffer Tekin`in sözde intiharını basına haber veren kişi de Zekeriya Öztürk. Bundan kısa bir süre sonra gözaltına alındığını ifade eden Öztürk, serbest bırakıldıktan sonra silahını almak üzere gittiği savcılıkta Muzaffer Tekin ile İşçi Partisi`nin avukatı Osman Aydın Şahin`i yan yana görünce, `Tekin`in kendi fikriyatıma uymayan biri olduğunu gördüm ve bundan sonra görüşmeme kararı verdim.` sözleriyle, onunla irtibatını sonlandırdığını belirtmiş.
Son yanıttan başlayalım isterseniz. BU ifade ile Muzaffer Tekin in suçlanacağı bir yön bulamadım. Her nsanın yaşayabileceği endişeler dışında bana yanlış gelen çok fazla şey yok. Daha ilginci siz bizat sanıkların savunma yapmayıp saldırdığını yazdınız. Muzaffer Tekin doğru yada yalan söylüyordur bunu şu an bilmek mümkün değil ama 68 sayfalık iafdesinde bence çok somut inanılır bilgiler var. BUnlardan sadece minik bir bölümünü biraz kolaya kaçarak bir başka üyenin yanıtından alıntılamıştım.
Şİmdi ifadesinden size başka soru işareti gördüğüm ve inandırıcı bulduğum bölümleride kısmen aktaracağım.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Tekin, savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in, “Danıştay saldırısı davası sanıklarından Alparslan Arslan ile ilişkilerini” sorması üzerine Arslan ile 3-4 kez görüştüğünü, ancak olay tarihinden 1,5 yıl öncesine kadar hiç görüşmesi olmadığını söyledi. Pekgüzel’in, “Yanlış anlamadıysam 3-4 kere yüz yüze görüştünüz, ayrıca telefon görüşmeleriniz var” sözlerine Tekin, “Doğrudur, görüşmüşümdür. Kandil ve bayramlarda mesaj atmışızdır” yanıtını verdi.
Savcı Pekgüzel’in, kayıtlara göre 31 adet telefon görüşmeleri bulunduğunu, son görüşmeyi 16 Kasım 2005’te, olaylardan 6 ay kadar önce yaptıklarını belirtmesi üzerine de Tekin, “Kesinlikle irtibatım yok, niye gizleyeyim” dedi.Bu arada söz alan Cumhuriyet Gazetesi avukatı Bülent Utku, Ankara’daki davada Alpaslan Arslan’ın bombaları kimden aldığı yönünde netleşme olmadığını ifade ederek, bu davaya 1 Mart 2007’de soruşturmanın genişletilmesi için dilekçe verdiklerini anımsattı.
Utku, Muzaffer Tekin’in tutuklu iken 21 Temmuz 2008’de Cumhuriyet Gazetesi’ne bir açıklama gönderdiğini ve iş yerinde bulunan bombalara ilişkin, “Tuzla Piyade Okulu’nda eğitime yardımcı malzeme olarak verilen, patlayıcı özelliği olmayan” ifadesini kullandığını belirtti. Bunun üzerine Tekin, bombanın, öğretilmesi riskli bir patlayıcı madde olduğunu ve eğitim alanında her zaman gerçek bomba kullanılmadığını söyledi.
Utku da internetten edindiği bilgilere göre, eğitim bombalarının renk ve tapa numaralarının farklı olduğunu dile getirerek, Tekin’den iş yerinde elde edilen bombaların renklerini sordu. Tekin de bu iki bombanın renklerinin yeşil veya siyah olduğunu söyledi.
Avukat Utku bunun üzerine, “Bunu size hatıra olarak mı verdiler, siz mi aldınız?” diye sordu.
Tekin de bunları kendisinden sonra bölüğünde görev yapan bir üsteğmenin bürosuna getirdiğini anlattı.
Avukat Utku’nun, “Daha sonra üzerinde fünye bulunmadığı ifade edilen bu bombalara fünye yerleştirilmesi ne kadar zaman alır?” sorusu üzerine Tekin, “Fünye konulsa dahi bunlar etkin olmaz. Tahrip maddesi bulunması gerekir” dedi.
Tekin, elde hazır malzeme olması halinde bunun fünye ve tahrip maddesinin 10 dakikada bombaya yerleştirilebileceğini anlattı.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Tutuklu sanık emekli yüzbaşı Tekin, "Kan içip, kızılcık şerbeti içtim diyen babasının ölümünü benden gizleyen 34 günlük eşim en büyük yaşam nedenlerimden biridir. Deniz Feneri davasında sanık olmadım. Ergenekon soruşturmasında sanık olmamdan gurur duyuyorum. Dışarıda beynimin kelepçeli olmasından da burada beynimin hür olması huzur veriyor. Önünüzdeki dava dosyası bilinmeyen bir denklemden doğmuşsa, çözümü çok kolay. Bu dava sizin adalet kılıcınızın bir darbesini bekliyor. Ali Yiğit'i dinlerken asrındavası olarak denen iddianamenin ne kadar trajikomik olduğunu gördüm. İddianamede kin, öfke, para, iftira, porno, biraz darbe, birazda cinayet söylentilerimin olduğunu gördüm. 23 yıl önce askeri mahkemede yargılandım ve aklandım. Görevime geriye iade edildim ve bir onursuzluk yapmadım. O günden sonra etrafımdaki sevgi halkaları genişledi. Yaşamım boyunca şerefli kalmaktan hiç ödün vermedim. 2 yıl önce Danıştay saldırısının kilit ismi oldum. Türkiye'de bu zamana kadar kimseye böyle bir ,iftira atılmamıştı.Danıştay olayında emekli olmama rağmen asker kimliğim gündeme getirildi. Ondan ötürü canıma kıymaya karar verdim. Bu sorgudan kaçış diye nitelendiren onurlu insanların davranışlarını onursuzlar anlayamaz diye cevaplandırıyorum. Danıştay saldırısının ardından Ergenekon soruşturması süresincede bana yönelik taraflı yayınlar yer aldı. Açık ve net olarak söylüyorum Ümraniye'de ele geçirilen el bombaları ile ilgim yoktur. Bombalarla aylarca aynı evde yaşayan Ali Yiğit'in emniyette verdiği zorla ifade ile buradayım.
TEKİN’İN İNTİHAR GİRİŞİMİ
Akşam saatlerinde ise eşinin aradığını ve polislerin evi bastığını söylediğini belirten Tekin, o zaman da çevresindekilere “Beni bu olayın içine, Türkiye Cumhuriyeti’nde kimse sokamaz. Bir cümle basında ismim çıksın, bunu taşımam canıma kıyarım” dediğini aktardı.
Ertesi gün bir televizyon kanalında, olayda adının geçtiğini gördüğünü ifade eden Tekin, “(Bu çok büyük bir çuval hadisesi. Ben bu çuvalı başıma geçirmeyeceğim) dedim. Bu intihar olayı öyle gerçekleşti. Sustalı bıçağımı Kelime-i Şehadet getirerek iki kez kalbime sokup çıkardım” dedi.
Bir soru üzerine Tekin, kendisine kimsenin “Albay” diye hitap etmediğini, bazı arkadaşlarının “Paşam” dediğini, ancak bunun bir emir-komuta ilişkisi olmadığını anlattı.
AVUKATININ SAVUNMASINDAN
13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon duruşmasında Muzaffer Tekin'in Avukatı Engin Çelikkadıgil, savunmasını tamamladı. Avukat Çelikkadıgil, müvekkilinin tutuksuz yargılanmasını istedi.
İddianame eklerinde birçok gizli belgenin bulunduğunu, savcıların bu belgeleri internetten yayınladığını öne süren Avukat Çelikkadıgil, savcılar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Davada Mehmet Eymür ve Tuncay Güney'in niçin ifadesinin alınmadığını soran Çelikkadıgil, "Her nedense bunların ifadesine başvurulamıyor. Mehmet Eymür'ün çağırılarak bilgisine başvurulduğu söyleniyor ama bilgiye başvurma diye birşey yok yasalarda." diye konuştu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un Cemil Çiçek'e yaptığı öne sürülen şakayı hatırlatan Çelikkadıgil, "Ama biz burada gülemiyoruz. Çünkü müvekkilimin Kıbrıs'tan kalan içi boş el bombaları adli emanette tutuluyor ve bu bombalar suç sayılıyor. Bu nedenle müvekkilim tutuklu. İddianamenin kasten uzatılarak mahkemenin anlamaması amaçlanmıştır. Kamuoyunun yanıltılması amaçlanmıştır. İddianamede geçen tüm silahların dökümanını çıkardık; 21 adet tabanca ve 7 adet tüfek yer alıyor. Güneydoğu'da Karadeniz'de evleri arasanız yüzlerce silah bulunur. Savcılar Karadeniz'e gitse 30 tane çete çıkartır." şeklinde konuştu.
Mahkemeye, Muzaffer Tekin'in 8-9 defa yurt dışına gittiğine dair belgelerin sunulduğunu söyleyen Avukat Engin Çelikkadıgil, bu belgelerden birinin 2008 yılı Nisan ayına ait olduğunu savunarak, "'Müvekkilim 2007beri tutuklu. Bunu kimse sorgulamıyor." dedi.
Sayın SDT 23
Sizin alıntı yaptığınız bazı bölümlerin tarafınızca cımbızlandığını görüyorum ve üzülüyorum. Bir kelimeyi çıkartılınca anlam nasıl değişiyor değil mi? Telefon görüşmeleri kısmında fazlası ile amacı çok açık çarpıtma yapmışsınız. Neden olduğu gibi yazmayıp ayıklayıp size uygun hale getirmeye çalışıyorsunuz?
Amaç tartışmak ise beni kandırabilecek haliniz yok. O zaman okuyanları mı kandıracaksınız. BU saygın forumu okuyanların sizden daha araştırmacı olduğunu görüyorum ben.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Phantom of law rumuzlu üyeden alıntı
Sayın SDT 23
Sizin alıntı yaptığınız bazı bölümlerin tarafınızca cımbızlandığını görüyorum ve üzülüyorum. Bir kelimeyi çıkartılınca anlam nasıl değişiyor değil mi? Telefon görüşmeleri kısmında fazlası ile amacı çok açık çarpıtma yapmışsınız. Neden olduğu gibi yazmayıp ayıklayıp size uygun hale getirmeye çalışıyorsunuz?
Amaç tartışmak ise beni kandırabilecek haliniz yok. O zaman okuyanları mı kandıracaksınız. BU saygın forumu okuyanların sizden daha araştırmacı olduğunu görüyorum ben.
Sayın phantom of law:
Benim bazı bölümleri cımbızlamam söz konusu değil.
Nasıl ki sizin ilk alıntıladığınız Muzaffer Tekin ifadesini siz cımbızlamadıysanız,
(bugünkü değil daha önce alıntıladığınız kaynak) okuduğunuz kaynakta o şekilde yer alıyorsa, benim alıntıladığım kaynaklarda da bu şekilde yer alıyordu.
Aslında dikkat ederseniz sizin bugünkü alıntılarınızla benim bugünkü alıntılarım daha öncesinde olmayan resmin eksik parçalarını tamamlıyor.
Mesela Cumhuriyet gazetesi avukatı Utku'nun sorduğu sorularla ilgili bir kısım da sizin alıntınızda yok. Bunu "cımbızlayan" da siz değilsiniz, sizin bu haberi aldığınız kaynak. Sizin kaynağınızda açıkça geçmeyen ve benim de o kısmı almayı unutttuğum kısım önemli. Şöyle diyor:
"Avukatlar, Tekin'in ofisinde yapılan aramalarda ele geçirilen el bombalarının 'eğitim ve süs amaçlı' olmadığını ispatladı. Eğitim ile taarruzlarda kullanılan el bombalarının 'tapa numaraları'nın farklı olması gerektiğine dikkat çeken avukatlar, Tekin'in ofisinde bulunanların taarruz amaçlı el bombası olduğunu açıkladı. "
Esas soru şu olmalı. Alparslan Aslan ile Muzaffer Tekin Danıştay saldırısından 6 ay öncesine kadar 31 kez telefon görüşmesi yaparak ne konuşmuşlardır? Bunun dışında yüz yüze görüşmeleri olmuş mudur? Başkalarının üzerine kayıtlı telefonlardan başka görüşmeleri olmuş mudur?
Vatansever Güçler Birliği Başkanı Taner Ünal'ın iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Muzaffer Tekin hakkında arama emri çıktıktan sonra masumsa neden saklanma ihtiyacı duymuştur? Onu saklayanlar neden saklamıştır? Sonrasındaki şüpheli intihar girişimi (?) onu susturmaya yönelik bir eylem midir? Yoksa kendisinin planladığı göstermelik bir intihar girişimi midir?
Ergenekon soruşturması sırasında dezenformasyona yönelik pek çok bilgi ortalıkta dolaşıyor. Sanıkların da ortaya attığı birbirini suçlayan gerçek dışı beyanları olabilir. Savcılık iddia makamıdır, iddiaları ortaya koyar. Bu iddialardan doğru olmayanlar mahkeme sürecinde elenecektir.
Ama birkaç iddia yanlış çıktı diye Muzaffer Tekin'in sütten çıkmış ak kaşık olduğunu söylemeyeceksiniz, değil mi?