-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
VE HATA YAPABİLİR..
evet hepimiz allahın kullarıyız ve evet o ne derse o olur ancak eşitsizliklere ve hakkımızın yenmesi sonucu doğan trajik durumlara kader diyebilmemiz için ilk önce elimizden geleni yapmış olmamız gerekir..
aynı prensibi yöneticilere uygularsak halkı madem bilimsel değerlendirmeler yapabilecek kadar eğitemiyoruz ve bunu başaramamızın nedeni gözlerini bağlkayan din korkusu, o zaman en azından yöneticinin elinden geleni yapıp yapmadığına baksın yani tevekkül müessesesinin işleyip işlemediğine baksın..en azından böyle başlayarak belki düşünmeye yönelirler ve en azından belki şunu hazmederler ki YÖNETİCİNİN FİİLLERİNE ŞÜPHEYLE BAKMAK DİNE ZARAR DEĞİLDİR....
insanlara ulaşabilmeniz için ilk önce sizi kendilerinden "bizden" şeklinde algılamaları gerekiyor..çünkü bu tür insanların kimliklerinde barındırdıkları en önemli belki tek aidiyet müslüman dindar olmak..belki bunu yaparken samimiyetinizi yitiriyorsunuz etik açıdan çok doğru gelmeyebilir ama bugüne kadar chp elitçiliği ecevit halkçılığı bile işe yaramamışsa bir de pragmatizmi denemek lazım..onları iktidarı kendi silahıyla vurmak lazım...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
birdahadüşün rumuzlu üyeden alıntı
ben bunu kişisel özelliklerle,-din adamı için-insanın salt insan olmaktan kaynaklanan zaafiyetleriyle,-siyaset adamları için- hırslarıyla ilişkilendiriyorum..din adamının yaptığını herhangi bire de yapabilir..
kişinin mensup olduğu mesleğin gerektirdiği gibi davranamaması din görevlilerine özgü bir durum değildir..
genelde yazarlar fiilin -yani cinsel istismar suçunun-üstünde durmuş ve bu her meslekten kişi tarafından yapılabilir denmiş fakat meslek ve sorumlulukları olarak ele alındığında din görevlisinin yaptığı ahlaksızlığa hukuk alanında danıştay saldırısı tekabül eder..
unutmayınız ki lanetlediğimiz danıştay saldırısını gerçekleştiren kişi maalesef bir avukattır..hatta bu hukuk dışı boyutu..hukuki bir zeminde yasama faaliyetleri çerçevesinde hukukun kazanımlarını baltalayan hukukçu milletvekilleri de mevcuttur malum..
ben eleştirdiğiniz,uyandırmaya çaılştığınız kişilere bu söylemlerle ulaşabileceğinize inanmıyorum gerçi siz de kitaptan örneklendirmeler yapmışsınız ama bu din görevlisi örneği amaca uygun değil bence...
konunun başında anlattığım diyalogdan sonra bu insanlara bişeyleri anlatabilmek için illa ki dinden yola çıkılması gerektiğini anladım ve hukuk devleti ilkesine demokrasiye dini temeller aramaya başladım :)
bütün bunlardan çıkarılan ve bizi "olması gereken"e yaklaştıran en önemli gerçek :İNSANIN HATA YAPABİLECEĞİ,KUSURLU OLABİLECEĞİdir..ve elbette ki bu HERKES kelimesine YÖNETİCİLER de dahildir..
Yani yöneticiler de hata yapabilirler ve bu yüzden DENETLENMELERİ GEREKİR..
denetim mekanizmasını içermeyen yönetim biçimleri iktidarın keyfiyetine yol açar ve her ne kadar yöneticinin allah korkusu sebebiyle adalete aykırı davranamayacağı gibi naif inançlar bulunsa da yönetici de ahlaksızlık yapan din görevlisi gibi,danıştay saldırısını düzenleyen avukat gibi bir İNSANDIR
Din adamları, dini bütün diye etrafa nispet yapanlar, bu alemin dini yeterlilik tespit mercileri!!! pek tabii insandır,,, bunda sorun yok. Sorun bunların kendilerini SPECİAL bişey sanmalarında.., gerçi bu da sorun olmazdı, insanın tabiatı işte şahsım dahil hepimiz özel'izdir de,,, ne hikmetse bir kısım ahali bu SPECİALİTE sanrı'sına ehemmiyet verirler, bunlar kendilerini bişey zannederken,,, bişey! oldukları tasdik edilir... İşte sorun/mesele/trajedi/paradoks ??? hangisi ise, yoksa hepsi birden mi? neyse..., bu yüzden vardır.., akabinde bu mesnetsiz sanrı,,, bir bakmışız cakalı şovenizme dönüşmüşüz.
Bundan sonrası doğru orantılı bir gelişim gösterir, caka arttıkça tasdik artar,,, gerçi sanrılı manrılı dedimse de, IQ'yu kastetmiyorum burda. Ortalama insan zekası bu işi çözer...
Danıştay'a AVUKAT saldırı yapmamıştır,,,
Danıştay binasında silahıyla eylem yapan ve İkinci Dairesi Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin'in öldüren, aralarında daire başkanı Mustafa Birden'in de yer aldığı dört üyeyi yaralayan A.Arslan adlı bir saldırgandır.
A.Arslan;
"Saldırgan, şaibeli bir kişilik. Silahlı sağ örgütlere, İslamcı örgütlere, kısmen mafyaya bulaşmış; Hizbullah davalarına girip çıkmış. Her halükârda laik sistemle sorunu olduğu anlaşılıyor. Saldırıyı Danıştay İkinci Dairesi'nin türban kararı nedeniyle gerçekleştirdiğini ve türban yasağının kalkması için yaptığını bağırıyor; yakalandığı sırada polisler arasındayken de..."Murat Yetkin(Radikal)
A.Arslan'ın Avukatı'nın savunmasında özetle;
"olay din ve vicdan özgürlüğünü ilgilendirdiğinden, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan, başörtüsünün hanımlar için farz bir ibadet olup olmadığı konusunda bilirkişi raporu alınması gerektiği, Çünkü, gerek Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayında ve gerekse Danıştay olayında bu raporun aydınlatıcı olacağı,,, Eğer başörtüsü ibadet ise Danıştay'a vaki saldırının terör sayılmayacağını belirterek ,,, şu tespitleri de aynen yapmıştır.
-Çünkü, terörde belirleyici olan amaçtır. İbadet amacı terör sayılamaz-
-Aslında başörtüsü yasağı, Türk ulusunu, bu ülke insanlarını, devleti değiştirmeye yönlendirmektedir.
Çünkü başörtüsü yasağı, Müslümanlar'ın kafasında, 'Devletin şeklini değiştirmedikçe, İslami nizamı kurmadıkça, dinimizi özel hayatımızda yaşayamayacağız. Hatta başörtümüze özgürlük bile alamayacağız' fikrini uyandırmaktadır. Başörtüsü yasağı Müslümanları silahlı militan saflarına itmektedir-...."
A.Arslan'ın AVUKAT olması 'her insan beşeri hatal yapabilir sıfatların, mesleklerin ne suçu var' mantığına (nerden aklınıza geldi onu da anlamadım, konuyla da alakalandıramadım ama) emsal olamaz,,, bilakis çürütücü delil olabilir.., zira A.Arslan bu saldırıyı yaparken, ya da bu saldırıya namzet olurken muvaffakiyetini 'avukatlığın imtiyazları'ndan istifade ederek temin etmiştir.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İmamlar tarihi'nden kesitler;
Osmanlı dünyasının toplumsal örgütlenmesinde çok önemli bir yeri
olan imamlar, topluma hizmet veren kadrolar içinde en geniş yeri işgal
etmektedir (Beydilli, 2001:1).
Tanzimat’a kadar imamların köyde ya da
kentte bir mahallede devleti temsil etmekte olduğu bilinmektedir. Özellikle
köylerde ahali üzerinde etkili olmalarından dolayı köy hayatının önde gelen
simaları ve dolayısıyla köy idaresinin nüfuzlu şahsiyetleri arasındadırlar.
İmamların tayinlerinde, genelde bu hizmeti yerine getirmek için yeterli dini
bilgiye ve iyi ahlaka sahip olma şartları aranmış, ancak eğitim durumları
her zaman göz önüne alınmamıştır (Beydilli, 2000:181). Bu nedenle
imamlık, özellikle köy gibi küçük yerleşim alanlarında ve kırsal kesimlerde
babadan oğula veya aile fertlerinden birine geçebilmekteydi.
Bu noktada,
imamlık vazifesinin babadan oğula devredilmesi geleneğinin geçerliliği, bu
iş için gerekli dini eğitimin aile içinde alındığı ve imamların çocuklarını
kendilerine halef olmak üzere yetiştirdikleri kanaatini uyandırmaktadır.
Beydilli’ye göre, bu eğitimin kalitesini ölçmek mümkün olmamakla
beraber, özellikle küçük yerleşim birimlerinde ve köylerde eğitimin yetersiz
kaldığı ve genelde, avama lazım olacak dini meseleler ve ilmihal bilgi
düzeyini pek aşmadığı anlaşılmaktadır (Beydilli, 2000:183)
İmamların vazifeleri din işleriyle kısıtlı değildir. Aynı zamanda
köylerdeki eğitim işleri de imamlar tarafından yürütülmektedir. Köylü
halkın, tarlada çalışacak işgücüne her zaman ihtiyacı olduğundan,
çocuklarını sıbyan mekteplerine göndermediği anlaşılmaktadır. Bu yüzden,
köyde caminin yanında ya da bir köşesinde yer alan sıbyan mekteplerine
çocukların devam edip etmediklerine nezaret etmek de onların görevleri
arasındadır (Beydilli, 2001). Osmanlı Devleti’nde Sultan II. Mahmut
döneminde yapılan yenileşme hareketlerinden birisi de eğitim alanında
yapılan yeniliklerdir. Buna göre, 1824 yılında yayınlanan bir fermanla
ilköğretim zorunlu hale getirilmiştir.
Sıbyan mekteplerinde imamlar, namaz vakitleri dışında, kız-erkek
tüm köy çocuklarına Elifba, Amme Cüzü, Türkçe Tecvid (harflerin ve
Kur’an’ın okunma biçimi), İlmihal (dini bilgiler) ve Kur’an-ı Kerim (iki
kez hatim ettirilecek şekilde) okutmaktaydılar (Akyüz, 2001:148).
İmamların ücretleri ise, köylü tarafından karşılanmaktaydı.
Örneğin
Balıkesir köylerinden Kamçılı Köyü temettüat kayıtlarından bu köyde
oturan Hacı Mehmet Efendi, köylü tarafından yıllık 30 kile buğday ücretle
köye imam tayin edildiği görülmektedir.
Günümüzde küçük de olsa değişikliklere uğramasına rağmen
varlığını sürdürmekte olan muhtarlık kurumu kuruluncaya kadar Osmanlı
köylerinde idari anlamda “köy imamı”, “köy kethüdası” bazen de
“ihtiyar” denilen şahıslar bulunmaktaydı. Bunlar köyü temsilen bazı
görevleri yaptıkları gibi, köylü ile devlet arasındaki irtibatı da sağlamaktaydılar. Klasik dönem Osmanlı kentlerinde ise mahalle düzeyinde aynı görevleri imamlar yerine getirmekteydi (Çadırcı, 1991:38)
İmamların köylerin idaresindeki ağırlıklı konumu Tanzimat devrine
kadar değişmeden kalmıştır. XIX. yüzyılın ilk yarısında II. Mahmut’un
başlattığı “merkezi bir devlet kurma” çalışmalarının köylerdeki en önemli
yansımalarından birisi de muhtarlık teşkilatının kurulması olmuştur.
İmamların gelen gidenlerin mürur tezkerelerini kontrolde ihmal ve yolsuzlukları görüldüğünden, her mahalleye ahalinin önde gelenlerinden evvel ve sânî olmak üzere ikişer muhtar tayin edilmiştir (Ahmet Lütfi Efendi, 1999:445;Ortaylı, 2000:108).
Bu da Osmanlı’da köy ve mahalle muhtarlıklarının kurulmasına
Tanzimat’tan önce başlandığını göstermektedir.
Muhtarlık teşkilatının Anadolu’da yaygınlaşmaya başlamasıyla
birlikte imamların yapmakta olduğu yönetimle ilgili işler de (nüfus
kayıtlarının tutulması, ölümlerin kanunun ön gördüğü zaman içinde
bildirmek kaydıyla ilmühaber vermek gibi) muhtarlara devredilmeye
başlanmıştır. Nihayetinde nikah işlerinin de ellerinden alınmasından sonra
“gassallık” hizmetiyle yetinmek zorunda bırakılmalarıyla imamların büyük
geçim sıkıntısı içine girdikleri ve imparatorluğun son dönemlerinde bu
husustaki merkeze yaptıkları şikayetlerin giderek arttığı tespit edilmektedir
(Beydilli, 2001:12).
XIX. yüzyıl Osmanlı köy hayatında imamların ve muhtarların
görevleri bunlarla da sınırlı değildir. Köyde o yıl içerisinde askere alınacak
gençleri tespit etme işinin de imamların veya muhtarların görevi olduğu
anlaşılmaktadır.
Bundan başka, köy ve mahalle imamlarının askerlik
hizmetinden muaf olmaları, 1826’dan itibaren kurulan yeni ordunun asker
temini ile ilgili olarak yapılan düzenlemelere kadar devam etmiştir. Bu
tarihten sonra halen görev yapan imamların askerlik yaşında olsalar dahi
askerlikten muaf olarak vazifelerine devamı öngörülürken; yeni atanacak
olanların tayinlerinde askerlik yaşını geçmiş olmaları şartı aranır hale
gelmiştir (Beydilli, 2001:67)
Temettüat kayıtlarından gözlemlediğimiz bir diğer husus da,
köylerde fakir, sabi, yetim, âmâ, divane, amelmânde, talebe, asker,
ihtiyar, dul kadın, divane olanlardan başka köy imamı, muhtarı, kiziri, ve
hatibinden de vergi alınmamasıdır.
U.Ü. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
Sosyal Bilimler Dergisi
Yıl: 8, Sayı: 13, 2007/2
Yakın Tarih'ten;
"İhtilâlin Mantığı"Ş.Süreyya Aydemir,
Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 1950 seçimlerinin hemen öncesi;
"Cahil köy imamı ile, o güne kadar beklediği ve hakkı olan saygıyı, ilgiyi jandarmadan, hükümet idarelerinden göremeyen, daima hakir görülen köy muhtarlarına, ihtiyar heyeti adamlarına, sokak ve siyaset çığırtkanlarına kadar bütün güçler, yeni seçimler için, Halk Partisi ve İsmet Paşa aleyhine seferber olmuşlardı. Yalnız o günlerin, o yılların değil, 27 yıllık bütün eski defterlerin hesapları ortaya dökülmektedir.
Hele köy, kasaba, şehir kahvelerinde, şaşılacak kadar konuşkan, becerikli, kandırıcı, halk yahut sokak hatipleri türemişti. Bunlara o günün halk liderleri de diyebiliriz. Yalnız kahvelerde, evlerde değil, pazarlarda, mitinglerde, otobüslerde, minibüslerde, yeni partinin müjdesi rüzgâr, hatta fırtına gibi esiyordu. Bu türeyen hatiplerin çoğu, galiba Pir Aşkına çalışıyorlardı. Ama yürüttükleri bu fırtına, belliydi ki tesirsiz kalmıyordu. Şu da çok dikkat çekiyordu ki, bu ortaya atılanların, bu hatipler, müjdeciler ordusunun beyanları, davetleri, halkın şuurundan, aklında ziyade hislerine, uyuşmuş, gerilere itilmiş alt duygularına, yani bilinç altınaydı.
Hatta bazen birtakım işaretler, birtakım esrarlı sözler, “Biraz bekleyin, neler göreceksiniz!” cinsinden müphem, dumanlı vaatler veya bilinmeyen geleceklerden haber verişler şeklindeydi. Hatta cemaatin yüzlerine derin derin bakışlarla uzun, esrarlı, manalı sükutlar, bu yeni usul halka yönelişin başarılı taktikleri arasındaydı. Artık, kendisine yukarıdan bakılışlara, beylik hitaplara doymuş, kentlerde, köylerde, yalnız karşılama ve uğurlama figüranları olarak kullanılmaktan bıkmış insanlar için, bu yeni halka yöneliş manalıydı, çekiciydi. Halk buna muhtaçtı.
Bu tür hatiplerden birini tanırdım, 1950 seçim öncesinin hareketli günleriydi. Civar köylüler tetikteydi. “Efendi, köycek Demirgırat olduk gâri … ” sözlerini hemen her geçenden dinlerdim. Ortada bir de “Cebelici Hoca” türemişti. Adı Zeynelabidin’di.
Tipik bir demagog ve usta bir propagandacıydı. Eski İstiklâl Mahkemeleri’nin topladığı, sindirdiği, din ticaretçilerinden biriydi.
Eğer ortada başka dinleyenler de varsa, daha da hızlı konuşurdu. Celâl Bayar’ın sarayına kolunu sallaya sallaya girermiş, Bayar uykuda bile olsa kapısını açar, odasına dalarmış. Menderes onu kapıda karşılar, kapılara kadar uğurlarmış, vb. …
Öyle sanıyorum ki, bütün bunlara köylüler de inanmazdı. Ama o, “Efendi, bunlara böyle konuşacaksın. Atatürk köylünün aklına hitap ederdi. Halbuki sen köylüye masallar anlatacaksın. O, masallara inanır … ” der dururdu.
İşte bu Zeynelabidin Hoca bir gün, yanında da birkaç köylüyle gelmiş. Beni odamda bulamayınca bahçeye dalmış. Ona dere boyunda yakalandım. Bir şehri zapteden fatih gibi mağrurdu, muzafferdi. Haberini müjdeledi:
“Hasanoğlu Köy Enstitüsü’nün işi bitti efendi! Aha, köylüleri topladım. Tepeye çıkardım. Söyleyin bakalım, dedim. Şu enstitü binalarının planı neye benziyor? Şu baştaki bina, şu yana doğru uzanan, sonra şu sağa, sola kıvrılan binalar? Onlar evvelâ bir şey anlamadılar. Ama sonra anlattım: Bu binaların dağılışı orak-çekiç biçimindedir dedim. Göreceksin, bu köylerden Halk Partisi bir tek oy alamaz.”
Söylenen deli saçmasıydı, ama kullanılan silah keskindi. Sonradan söylendiğine göre de, Halk Partisi’ne Hasanoğlan’da bir tek oy çıkmış. O da muhtarınmış. Muhtarın bayanı bile oyunu “Demirgırat”a vermiş.
O günler öyle günlerdi ki, Ticanî şeyhi geçinen Pilavoğlu’nun bizim köye gelip köy berberine kestirdiği sakalından, iki tarafta iki kişinin, aşırı bir hürmet ve âdeta ibadet eder gibi, dualar okuyarak uçlarında tuttukları ipek örtüye dökülen kıllar, civar köylere tel tel satılırdı.
Civardaki Karapürçek köyünde şunları anlattılar: Bir cuma günü Pilavoğlu, âdet olan gösterişli karşılamalar içinde köye gelir. Cemaati dere kenarında toplayıp cuma namazını kıldırır. Sonra halka sorar:
“Bu namazı nerede kıldık?”
“Dere boyunca kıldık efendi.”
“Hayır! Ama siz körsünüz, görmediniz. Biz namaza el bağlar bağlamaz, cemaatçe uçtuk. Kâbe’ye vardık. Ama siz cahiller, siz nadanlar, toptan cehennemlikler, bunu görmediniz. Çabuk tövbe, istiğfar edin!” vb…
Bunu bana anlatan komşu köylüleri tanırdım. Temiz, bozulmamış eski Oğuzlardı. Ama Yemen’de, Balkan Harbi’nde, seferberlikte, Anadolu Savaşı’nda hemen bütün genç çocuklarını şehit vermişlerdi. Hepsi de ona inanmışlardı:
“Efendi,” diyorlardı, “biz essahtan cahalız. Uçmuşuk, Kâbe’ye varmışık, hacı olmuşuk da haberimiz yok!”
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Yukarıda benim anlattığım tüm olayların faillerinin '' din adamı'' veya büyük ''dini yazar'' ve '' tesettürü yaratan'' kişi olmasının nedeni varılacak sonucun ''işte dindarlar böyle yapar '' olgusuna varmak değildir. Herkesimden gayri ahlaki ve gayri tabii tipler çıkar. Arsızı hırsızı sahtekarı tecavüzcüsü dolandırıcısı katili. Örneklemelerin buradan seçilmesinin amacı '' bunlara gösterilen tepkinin '' ışığı altında kadını yerleştirmeye çalıştıkları noktanın iyice tespitidir. Yoksa Onbaşının sapıklık yapmasıyla bir imamın sapıtıklık yapması arasında fark yoktur. Mide bulandırır öfkelenilir bir yaptırım istenir. Çoğu zamanda toplumda bir infial oluşur. Yazılarla bunlar neredeyse lanetlenir. Ama bu olaylarda böyle mi oldu ? İşte zurnanın zırt dediği nokta burasıdır aslında.
Abbas beyin örneklediği kışla tuvaletindeki taciz olayına tepki inanılmaz büyük olmuştur. İki erde öncelikle tutuklanmıştır. Sonra gelişen olaylar askeri yargıtayı ikiye bölmüştür ki askeriyede özellikle eşcinsel suçlarda muvazzaflar haricinde daima sorun çıkmaktadır. Kargaşa buradan doğmaktadır. TCK ile askeri hiyerarşinin en karşı karşıya geldiği olaydır bu aslında. Çünkü TCK da eşcinsellik diye bir suç dolayısıyla cezası yokken askeri hiyerarşide ve askeri disiplinde kabuledilemez bir durumdur. Subay/Astsubay ın bu durumu tespit edilirse TSK ile ilişiğinin kesilmesi temayülen olmaktadır. Ancak gene askeri hiyerarşi içerisinde bu kişiler arasında rütbe farkı varsa enteresan bir şekilde ''memuriyet görevinin kötüye kullanılması'' durumundan söz edilmektedir. Gazetelere yansıyan onbaşı/ er olayında bu ikileme düşülmüştür. Er onbaşının ''zorla/emirle ''' tacizde bulunduğunu söylemesi olayıdır . Ama neticede gerekli tepki çok sert verilmiştir.
Bundan daha acı olaylarda yaşanmıştır güzel yurdumda örneğin devlet koruması altına alınan ufak kız çocuklarına Çocuk Esirgeme Kurumunda Tecavüz ve taciz olaylarıyla sarsılmıştır Türkiye . Hele bu kişilerin asker, savcı, polis gibi resmi görevli olmaları yani çocuklardan birinci derecede sorumlu olmaları gereken kişiler olmaları infiali büyütmüştür. Askerler anında tutuklanmış polisler ve devlet görevlileri açığa aşınmış, diğer zanlılar tutuklanmış v.s v.s. daha ötesi toplumsal bir olaydan yani Linç ten korkulduğu için tutukevleri dahi başka illere alınmış dava yeri değiştirilmiştir.
İşte toplumsal infial ciddi toplumsal kınama tepki ve hata olduğu çok büyük kesimce kabul edilmesi bu örneklemelerin bu forum içersinde olmamasına yol açmıştır. Bu olaylar sayın Akedemik Sultan'ın dediği gibi çocuk istismarında ele alınabilir. Ancak burada örnekleme yaptığım çocuk istismarlarında ki temel sorun bunu yapan kişiler değil bazı çevrelerin bunu ele alış biçimi ve yaklaşımlarıdır. Dikkat edilirse forumun orta yerinde KADIN durmaktadır.
İşte size bu gözle ufak bir tur attırıp hiç değilse bu bölümü geçici olarak sonlandırmak istiyorum.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bu kadar kısa sürede peş peşe ortaya çıkan bu şaçma ötesi iğrenç olaylardan sonra özellikle kadınlarımızın ve bu yöndeki yazarlarımızdan ciddi tepki beklenirdi. Olması gereken buydu. Ama maalesef hiç öyle olmadı tam tersine kadına biçilen rol buymuşçasına algılanması için ''büyük!!!'' yazarlardan temkinli telkinler geldi.
Azıcık gelişmiş ve kendine öz saygısı olan bir yerde Tekbir giyim in sahibinin saçmalamaları olsaydı ki kendisi ;Hüseyin Gülme e destek olmak için bu saçmalamaları yapan birisidir; ertesi gün işlerinin çok kötü gittiğini bir Türban dahi satamadığını görürdü. Olması gereken aslında buydu. Tekbir giyimin tarihin karanlık sayfalarına katrışması... Adam kadınlara açıkça MAL demiş onlara öyle davranıp ikinci sınıf muamelesi yapılmasını savunmuş ama nedense destek görmüştür. İşte bizim KADINIMIZIN içler acısı hali aslında budur.
Bu durum sistematik olarak topluma ve özellikle kadınlara empoze edilmiş ve iki senedir de çok ciddi hayata geçirilmeye çalışılmıştır. İki ayaklı bir durum söz konusudur. İlki özellikle yılbaşlarında gördüğümüz başı açık mini etekli kadınlara yapılan İĞRENÇ ÖTESİ taciz aynı şekilde buna duyulan HOŞGÖRÜ etek giyen kızlara baskı ve hatta utanmadan bazı yerlerde polis dayağı müdür kovması ve nedense kızlara kötü davrananın MECZUP ilan edilerek asit dökmesine göz yumulmasıdır. İşin komiği bu kişiler nedense belirli bir partinin üyesi yada İRAN göçmeni çıkmaktadır. Yani sözde çok dindarlar... İnandıkları dinde yaptıklarının cezasını düşünmeyecek kadarda aymazlar... İstenilen açıktır . Kadınlar sinsin dışarı eğlenceye çıkmasın kapanmaya başlasın Nasıl olsa Çankaya'da ki AKP li 11. ve başbakan tersi konusunda konuşacak halkı kandıracaktır. Birinci ayak budur.... İkinci ayak ise kadının kapanmasından sonra DEĞERSİZLEŞMESİDİR. Kadın MAL dır. Erkeklere hizmet için yaratılmış AKLEN VE BEDENEN DUN YARATIKLARDIR. O yüzden tepki göstermeleri haklarını savunmaları eşit insan muamelesi görmek istemeleri düşünülemez. Bunuda nereden çıktığı belli olmayan dini hurafeler ile pompolamakta akla fikre mantığa uymayan her türlü acubeyi din böyle diye yutturmaya çalışmaktadırlar. Bundan dolayı 14 yaşında ufacık bir kız çocuğunun 78 yaşındaki bir adam tarafından taciz tecavüz edilmesini normal olarak kabul ettirmeye çalışmakta bu rezalete kulp takma yarışına girişmektedirler. Kadınlarımız sa TISSSSSS...
Büyük yazar ! Büyük yorumcu ! İslamın sesi Dilipak efendi arkadaşını çaktırmadan savunuyor. Diyor ki...
'' 14 Yaşında ki bir kadınla böyle bir şey yaşamak hoş olmamış. Ama tabiiki dini nikahları varsa bir şey diyemeyiz. O farklı yasal....'''
Ufacık kız çocuğu oluyor size kadın. Hoş değil demeye getiriyor ama İslama göre erkek İmam nikahı kıydımı anasının karnında ki kızı alabilir sanki o zaman olur diyor... Yani bu Medeni kanunun sorunu hatası Hüseyin abisi bu yüzden içeride yoksa imam çok kıy nikahı sıkılınca boşa başka bul... Biraz para geçtimi eline... Karısı kendinden 50 yaş küçük olabilir. Yahu diyelim ki bir iğrençlik oldu ve bir imam imam nikahı kıydı bunlara ( Medeni kanun beklesin azıcık .) Peki bu adam ne halt yemeye KAYNANASIYLADA YATMIŞ ? Nedense Dilipak buna yanıt vermemiş zaten de soranda olmamış.... Büyük düşünürün empoze ettiği düşünceyi algılıyorsunuz umarım EY KADINLAR Adam imam nikahını bastımı her haltı yer medeni kanun şimdilik engel....
M. Şevket Eygi de tesettürcüyü savunuyor çaktırmadan diyor ki...
'' Türkiye'de biliyorsunuz artık nikâhsız birleşmeler çok normal karşılanıyor. Nikâhsız bir erkekle bir hanım birlikte yaşıyor, bir çocukları oluyor, kaydettiriyorlar nüfusa, kimse kınamıyor. Nikâh ve erkekkadın birlikteliği konusunda artık bu kadar hoşgörülü bir toplumda çok istisnai bir vaka olarak birinin de iki veya üç hanım almasının üzerine gitmemek lazım.''
Nikahsız birlikte yaşamak ayrı bir konu ama evliyken başkasıyla olmak ALDATMADIR boşanma nedenidir. Evli bir erkeğin imam nikahıyla bir kaç kez daha evlenmeside ayrıca suçtur işte burayı atlıyıveriyor haklı çıkarmak için. Ve kadınlarımız gene susuyor....
Son bir iki önemli tespit daha yapıp bitiriyorum.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
ben her insanın hata yapabileceği çıkarımından çok "meslek" ve "mesleğin getirdiği sorumluluk" ilişkisini örneklendirmek amacıyla verdim A. Arslan örneğini..herkes için geçerli genel geçer değerlerin yanında bir de mesleğin mensuplarına yüklediği yükümlülükler vardır..cinsel istismar suçu genel geçer değerlere aykırıdır elbette ki kimse yapmamalıdır fakat imam dinin ve kitabın emirlerinin uygulanmasına yardımcı bir devlet görevlisi.. olağan hayat tecrübelerine göre kitabın içeriği ve ahlaki emirleri daha bi hazmetmiş hayata geçirmiş olması beklenir...ve dikkat ediniz commodorenin verdiği örneklerden birkaçında imam da mesleğinin kendine tanıdığı kolaylıktan yani kendisine mesleği sebebiyle duyulan güvenden faydalanmıştır..benzer şekilde hukuk eğitimi almış bir kişinin hukukun kazanımlarına herhangi birinden daha fazla sahip çıkması beklenirken böyle bir girişimde bulunuyor (din ve vicdan özgürlüğüne mevcut düzen de sahip çıkar ancak düzenin kendi kuralları içinde)
ben bu iki vakıa arasında bir benzerlik olduğunu düşünüyorum..aynı şekilde hukuk eğitimi almış milletvekillerinden beklenen duyarlılığı göstermemesi ile din görevlisi arasında da benzerlik kuruyorum..bu yüzden aklıma geldi..
hukuk eğitimi almak A.Arslan a engel olmamış
din eğitimi almak din görevlisine engel olmamış...ikisi de kişisel eğilimlerini hayata geçirmişlerdir..ve hatta belki de bu iki şahıs da mesleklerini seçerken özellikle eğilimlerini gerçekleştirmeye elverişli olduğu için bu meslekleri tercih etmişlerdir doğrudur belki..ancak yine de suç mesleğin değil.. kişinin karşı siyasi görüşte olan insanlara zulum yapmak için polis olması da polisliğin suçu değildir..
bunu ifade etmeye çalıştım..
şimdi diğer kısma geçelim..imama kendini özel hissettiren kendisine duyulan güven durum tespitlerimizde ihtilaf yok ve buna eğilimi olan insanlar mesleklerini kullanmaya devam edecekler..imamı değiştirmemizin bi yolu yok bana göre..fakat halka imamın da hata yapabileceğini anlatmak gerekir diyorum böylece imam da hareketlerinin gerektirdiği itibarı görsün..diğerlerinden fazla bir krediye sahip olmasın BUNU İMAM MAZUR GÖRÜLMEYE DEVAM ETSİN DİYE SÖYLEMEDİM aksine hata yapabilecek oldukları için herkesin denetlenmesi gerektiğini söylüyorum..imam olmak toplumsal tepkiden muafiyet sebebi oılmasın diyorum...itibar mesleğe değil hareketlere yönelmeli..siyasetçiye bakış açısı da aynı şekilde olsun..her Allah'ın adını ağzına alan yırtmasın sorumluluktan..çünkü hepsi insanlar hata yapabilirler ..imam tolere edilmediğini görünce bu kadar rahat olamasın artık ve toplumun göstereceği tepki onu engellesin...bunlara duyulan güvenin sebebi hepimizin yarası eğitimsizlik...ve biz birşeyleri kendi dilimizle anlatamıyorsak öyleyse nasıl kendini dindar sayan insanlar çıkarları doğrultusunda bizleri kitaba dayanarak kafir ilan ediyorlarsa biz de aynı şekilde onların gayrimeşru emellerini ve bize verdikleri zararları, BU ZARARLARIN KADER OLMADIĞINI, KADININ YERİNİN EV OLMADIĞINI, TÜRBANIN İMAN KRİTERİ OLMADIĞINI dine dayanarak açıklayalım..ki zaten comodore' nin anlattıkları da genelde bu yönde..dine biraz daha derinden girmek gerekiyor bence..çünkü din bilmediğimiz düşünülüyor ve sözlerimiz önemsenmiyor..
başını açmadan üniversiteye giren kız "bir yerde Allah'ın sözü bir yerde devletin yasakları..Allah'a mı ibadet edicem devlete mi?" diyor!hatta duyduğum kadarıyla tarikat yurtlarındaki kızlara türban davasının kendileri için en büyük sınav olduğu söyleniyormuş..ne yapabilirsiniz??
"büyük yazarlar"ın sözleri ne kadar etkili olacak?
tartışmada ilk açılan forumda odak konu kadın hakları farkındayım...fakat ilk önce bunu kadına anlatmanın etkili yolu nedir bunun üzerine düşünüyorum...veya kadına ulaşabilmek için önümüzdeki engel nedir bu engel nasıl aşılabilir? bunlar en az konuşmalarımızın içeriği kadar önemli çünkü böyle bir kız bu siteyi açıp yazılanı okuduğunda "bunlar din bilmiyor" diyor..hatta comodore siz de bir yerinde "biliyorum yine bi işe yaramayacak ama anlatayım" demişsiniz demek ki bu işe yaramıyor..kendi aramızda konuşmamız bişeyi değiştirmiyor!!!!!çözüm bulmak lazım yaa :(
sayın comodore tr1 zengin örneklemelerinizle bizi de zenginleştirdiniz..teşekkürler..tartışmaya devam edeceğiniz zamanı bekliyorum
saygılar..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alındı anlaşıldı ;
Araya bunu sıkıştırıp öyle devam etmemiz gerekiyor demek ki.... Aslında bu bile bir gelişme olduğunu kabul edelim. Değeri kendinde saklı okan denen üye hariç belirli noktaya güzel bir şey olan DÜZEYLİ gidiyoruz. Normalde ben bu tartışmanın bir kaç ileti sonrası olmasını bekliyordum ama önemli değil kör topal da olsa anlaşılarak gidildiği sürece sorun yoktur.
Aslında dikkat edildiğinde sayın birdahadüşün ile sayın cognis in dedikleri arasında bir ayrım yoktur. Ama eğitimin ve bilginin güzelliği cümle farkı üzerinde çelişkiye düşüp bir birlerine kabuledilebilir izah sunuyorlar. Gerçek demokrasinin bir ufacık ışıması işte budur.
Sayın cognis danıştaya saldıran kişinin mesleğinin avukat olmasını içine sindiremiyor benim gibi hatta sayın birdahadüşün gibi ona isyanını dile getiriyor. Aslında durumu açıklayan şu var bu tip kişiler için.
Bir ata sözü var Eğitim cehaleti alır eşeklik baki kalır der. Biliyorsunuz bu atasözünün asıl söylenimi uyaklıda ben onu severim ki anlamı o tam perçinliyor. Mektep cehaleti alır merkeplik baki kalır. İşte okul sayesinde eğitim görmüş kişilerin beklenmedik davranışlarını bu söz güzel ifade eder. Aslında biraz birleştirme atasözü bile olsa yani uydurulmuş gibi de olsa ben genelde şunu çok kullanırım. At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır; eğitim cehaleti alır ama eşeklik sana baki kalır. Kime uyarlarsan uyarla....
''hatta comodore siz de bir yerinde "biliyorum yine bi işe yaramayacak ama anlatayım" demişsiniz demek ki bu işe yaramıyor..kendi aramızda konuşmamız bişeyi değiştirmiyor!!!!!çözüm bulmak lazım yaa'' demişsiniz. Evet doğru ama ben yılmadan bu forumda bu sitede başka sitede başka nicklerle yazmaktan girdiğim ortamlarda anlatmaktan bıkmıyorum. Ben imam susturmuş adamım. Sen bilmiyorsun dedim imama hiç sakınmadan.... Çevremde çok kişi var sizin gibi bu olanlardan rahatsız '' Tansiyonum düşüyor uyuyamıyorum '' diyip duruyorlar Ne yapıyorsunuz ? Diyorum bakıyorlar. İşte bilenin en büyük hatası rahatsız oluyor ama konuşup anlatmıyor tepkisini kooymuyor. Eylemini hukuki mücadelesini verrmiyor . Sessiz çoğunluk bir işe yaramıyor. Bana diyorlarki Commodore çok sert yazıyorsun başın beleya girecek yazma !!! Peki bana der misiniz
SEN YANMASAN BEN YANMASAM BİZ YANMASAK NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA...
Tansiyonla bu iş olmaz.... Sistem belli çoğalın, fakir ve eğitimsiz olun 1 çeki kömür 5 kilo kuru bakliyata satın oyunuzu biz da vatanı satalım ohhhh gül gibi geçinir gideriz... Hazırda da Gül var zaten.....
İlk başlarda bir üye girdi gerçi sonra yok oldu . Bunlar provakötör askeri konularda da var astsubay ayaklarına giren din bezirganları orduyu bozmak karıştırmak için belkide beyni yıkanmış garip bir astsubaydır bilemem ama onlara yanıt vermekten de sakınmamak lazım. Anımsarsınız forumun başında çok geride kaldı nickinide unuttum dinimizde cart curt diyordu bir soru sordum yok... Dinimizde böyle diye başlayınca susarsak kaybederiz. Sadece benliğimizi değil vatanımızı kaybederiz. İnanın dinimizce diye başlayanların yüzde sekseni din bezirganı ve dini bilmiyor. Tıpkı şimdiki iktidar gibi... Teokrasi altında yaşanan bir demokrasi... İşte böyle olur.... Aslında organize olmak parti kurmak lazım ama o güç yok ....
Bizlere düşen her ortamda her yerde bildiğimiz doğruları anlatmak din adına yalan söyleyenleri açığa çıkarmaktır. Eğitimli olmanın getirdiği hoşgörüyü eğitimsiz din bezirganlarına çıkarcı hırsızlara vatan satıcılarına bırakmamak lazım. Kadınlara kadınlık haklarını öğretmek hak aramasını bilmelerini sağlamak lazım. Kadınlarda kadın olmalı tabiii.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bu konuda tartışmaya girmeden önce şunun altını açıkça çizelim. Ülkemizde dinini bilen gerçekten az kişi var. Hurafeler yanlış bilgiler ve çıkara uydurulmuş din ile daha açıkçası Allah ile insanların aldatıldığı kandırıldığı bir ortamdan kurtulmamız gerekir.
Bir forum vardı bu sitede '' 30 yıldır ateist olan Dr. Francis Collins Allah'a inanmaya başlamış'' Forum adı :30 yıldır ateisttim artık Tanrı’ya inanıyorum. Buraya bir üye ki eski bir üyedir erol kara demişki ''Aramış ki bulmuş. Ama şimdilik tanrıyı bulmuş. Allahı bulması için ömrü yeter inşaallah'' demiş. Gülmek istedim gülemedim. Ağlamak istedim ağlayamadım . Bir din bu kadar mı yanlış anlaşılabilir ? Hatta daha sonra açıklama yapmış
'' Tanrı için biz farklı bir dil demedik. Ancak tanrı yeryüzündeki putlara ve yeryüzündeki uydurulmuş dinlere mensup insanların inandıklar bir varlığın adıdıır. Oysaki Allah çok farklıdır. Ve Türkçedir. İlah kelimseinden kaynaklanmıştır.
İslam dininde Allah ismi, İlah, Allah ise belirlilik eki getirilmiş özel isimdir. İslam'da Allah'ın çeşitli sıfatlarından oluşan Allah'ın adları, Esmaül Hüsna yani Güzel İsimler mevcuttur. Modern zamanlarda İslami çevrelerde, Allah dışında ve bu Esmaül hüsnada olmayan sözcüklerin Allah sözcüğü yerine İslam'daki "Tanrı" kavramı için kullanılmasını rahatsızlık verici bulunduğu olmuştur.
İslamın dışındaki tüm din mensupları tanrı diyebilir bir Müslüman bunu diyemez.''
İşte garipliği açıklayan tümceler ki bu en basiti oluyor. İşin birde komik tarafı var. Değerli üye ilk iletisinde ''Aramış ki bulmuş. Ama şimdilik tanrıyı bulmuş. Allahı bulması için ömrü yeter inşaallah'' cümlesini çok ciddi yazmış. Hiç düşünmeye bile gerek görmemiş. Yahu adam yabancı muhtemel Türkçe de Arapçada bilmiyor. Bütük olasılıkla kendi dilnde konuştu 'god'' dedi, bizim tercümanlar böyle yapmış.... Bu basit mantığı kuramamış . Peki bu garibim Türk olaydı ve inanmaya başladım deseydi??? Emin olun ilk günden vaz geçerdi. Allah Tanrı Rab İlah kavgası olur mu ya ? Bizde olur !!! Neden bilinmiyorda ondan.... Gerçek inanan ne diyor biliyor musunuz ? Tek yaradana inanıyorsa ben Allah derim isterse o benim dilime ''süpürge'' olarak çevrilen bir şey desin önemli değil önemli olan inançtır kalptir ruhtur... Daha sonraki açıklaması ise daha beter.... Bu sadece görünen bir örnekti çok ta önemli değildi...
Benden size tavsiye din hakkında konuşanlara yani çok bilenlere !! İslamla diğer büyük dinler arasındaki temel farkları sorunuz birde neden namzda /cenaze namazında '' "Allah için namaza meyyit için duaya, er kişi (veya hatun kişi) niyetine uydum hazır olan imama" denir. bunu sorun. Yanıta göre devam edin. Hurafelerden şüphe ettiğinizde büyü ve islamı sorun bakalım ne diyecek ....
Bu kadar konudan çıkmak yeterli sanırım konumuza dönelim nerede kaldımsa bulayım bir....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın büyüğüm commodore1tr araya giriyorum kusura bakmazsanız konuyla ilğili Yaşar Nuri Öztürkün Allah ile aldatmak kitabını okudum komumuzla ilğilenen üyelere tavsiye ederim aynısını Kuran'dan belgelerle ve yapanları dünyalık insanları isimleriyle yazıyor. saygılarımla
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
hatta bu konuyu şu anda fox tv de anlatıyor.YAŞAR NURİ ÖZTEKİN
Muhtemelen YAŞAR NURİ ÖZTÜRK OLACAK.
YÖNETİM.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
yani gariptirki dunya varoldugundan beridir bilinen tarihle beraber sadece ortadoguya inmiştir peygamberler neden bir avrupaya ,çine hindistana amerikaya,rusyaya inmemiştir yani hep sorun burdamıdır her dönemde şark kurnazları olmustur bu dönemdede bunlar var şu an...işleri yolunda olanlar sadece çember sakallı kuru gıdacılar cemaatçılar ceplerinde dolar eur dindarlar ya butun memleket batmış bitmiş herkes ama herkes bitmiş bunlardan önce devlet borçluydu dısarıya şu an memleketin butun bankaları yabancılara satıldı butun insanlar kaldırımlarda kredi veridiler su an 70 milyonun hepsi borçlu aile birey çivi tel kalmadı ..ha kuru fasulyeyi bırak bunlar yag fabrikalarını almadan önce 5kg yag 11 ytl idi 3 ay öncesinde su an 25 ytl simit 400krş ögle yemegi allah bildigi yapsın diyelim gömün gitsin ölümğ bekliyoruz gibiyiz ölü topragı serpili memleketin uzerinde ölüm sessizligi sessiz çıglıklar gönderiyorum haykırarak
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
çok üzgünüm konuyu yine dağıtacağım galiba affınıza sığınarak :)
ilk iletim çok alakasız bir yerden bölünmüş iki ileti şeklinde olduğu için sayın cognis tarafından yanlış algılandı sanırım..aynı şeyi söylüyoruz..ben de ihtilaf yok derken bunu kastettim ama ben durum tespitinden sonra çözüm önerisi sundum..
hala inatla söylüyorum : SONUÇ VERECEK GİRİŞİMLERDE BULUNMA TARAFTARIYIM...
sayın commodoretr1..çabanız ne kadar takdire şayan..hiç susmadan konuşmak lazım..bilenin mücadele vermesi lazım..çok doğru..ben de "tansiyonum düşüyor"culara çok tepkiliyim..ancak konuşmamın başından beri üstünde durduğum şudur: ÖNEMLİ OLAN SADECE KONUŞMAK DEĞİL AYNI ZAMANDA ULAŞMAKTIR..
belki şöyle anlatabilirim..siz "esas" üzerinde duruyor aynı savı çeşitli örneklerle destekliyorsunuz..fakat esasta zaten sorun yok..biz sizi keyifle okuruz, farkında olduğumuz konular hakkında daha da derinleşiriz..peki bunların farkında olmayanlara nasıl ulaşacağız? kadınlara hakları anlatılmalı diyorsunuz peki nasıl?bırakın forum ortamını yüzyüze diyalog halindeyken bile etkili olmuyor..
bir sivil toplum örgütü faaliyetleri çevçevesinde yaşadığım şehrin köylerinde eğitim veriliyordu..köydeki kadınlara saatlerce "hun devletinde kadının yeri"nden itibaren kadının önemi anlatıldı..bununla ilgili resimli okunması kolay kitapçıklar dağıtıldı..kadına hakları bildirildi..medeni kanundan girilip ceza kanunundan çıkıldı..kadın panelden sonra "fırsatınız olsa okumak ister miydiniz?"sorusuna "ben bilmem beyim bilir" diye yanıt verdi !!!!!!(üstelik bu katıldıkları ilk panel de değildi)
anlatabiliyor muyum?çaresiz hissediyorum..farkındalık düzeyi yüksek olan bu forumun üyeleriyle "usul" tartışmak isterim..din üzerinden anlatmayı denemek, siyasi parti kurmak vs..odak bu olmalı diye düşünüyorum..çözümler ve çözümlerin hayata geçirilmesinde izlenecek yollar..ama bu forumu açan sizsiniz siz yönlendirirsiniz..belki bu başlı başına ayrı bir tartışma konusudur..başka bir forumda.....
bir daha girmeyeceğim araya..fakat keyifle takip edeceğim..saygılar herkese...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Aslında yeni bir konu açmak niyetiyde idim, sonra da bu konuya konumlandırmayı uygun buldum;
Ece Temelkuran yazmış;
Milliyet/23.05.2008
Yetersiz Silahlanmış Kadınlar
Kapıdan çıkıyordu. Akşam saat 10 civarı. Uzatılmış kapı önü konuşmamız sırasında çantasını açtı ağır ağır. İçinden bir şey çıkardı. Konuşmaya devam ederken çantasını kapattı. Siyah, küçük, silindir ‘şeyi’ elinde evirip çeviriyordu. Baktım, baktım anlamadım. Lafını kesip “Ne o elindeki?” dedim. Güldü:
“Eau de Pepper!”
“Neymiş o?” dedim. Cevap verdi:
“Yeni parfümüm. Türkiyeli kadınların yeni tercihi! Rakipsiz!”
Dalga geçiyordu, ama elinde tuttuğu “biber gazıydı”. Dedi ki:
“Artık böyle. Bunsuz sokağa çıkılmıyor. Çünkü güneş battıktan sonra sokağa çıkan, ‘kapalı’ olmayan kadınlar için av yasağı süresiz kalktı biliyorsun!”
Aylin Aslım, müzisyen.
Aylin Aslım, kızgın.
Memleketin haline kızgın.
Çoğumuz gibi.
Söz ‘yeni parfümünden’ açıldı ve kapı önü konuşması başka bir hikâyeyle devam etti.
Aylin, 7 Mayıs’ta İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi kampusunda bir konser vermiş. Kampusa pek de yakın olmayan bir camide ezan okununca emrivaki bir şekilde konserine ara verilmesi istenmiş. Gerekçe şöyle:
“Ara vermeyince taşlı-sopalı gruplar saldırıya geçiyor.”
Aylin önce sadece kendisinin zarar göreceğini düşünerek “Gelecekleri varsa görecekleri var. Ben şarkımı söylemeye devam ediyorum arkadaş!” demiş. Ezanı ve kimsenin ibadetini engellemeyecek bir mesafede olduklarını söylemiş. Ama organizasyonu yapanlar, öğrencilere saldırı olacağını söyleyince ara vermiş. Öğrencilerin “mahalle baskısı”nı daha o baskı fiili olarak oluşmadan kabullenmesine epey canı sıkılmış ve demiş ki:
“AKP’ye, bu baskılara boyun eğiyorsunuz! Yapmayın böyle.”
Konser sonrası, ekşi sözlük’te bu konuda yazılanların ilginç olduğunu söyledi, baktım. Hakikaten dünyanın en normal şeyiymiş gibi, sanki ezan sırasında bir konsere ara verilmezse konser alanına taşlı sopalı saldırı düzenleyenler haklılarmış gibi bir-iki yorum. “Fatih gibi bir semtte” böyle nasıl yapılırmış? Falan filan.
Yaşadığımız gerçeklik, tutucu çevrelerce gerçekleştirilen ve iktidar tarafından da desteklenen ama onun kontrolünden çoktan çıkmış yaygın bir insan hak ve özgürlükleri ihlalidir. Bu ihlal, yerleşikleşip meşrulaşarak öncelikle ve kesinlikle kadınları hedef almıştır. Bunun adı İslamofaşizmdir. Ne antidemokrat Kemalistlerin ne ‘tek başına demokrat AKP’nin dedikleri umurumda:
Bu, sokağın gerçeğidir. Kadınlar, bu ülkede, bu ülkenin sokaklarında sıfırlanmıştır.
İslamofaşizmi “eau de pepper”larla kaçıramıyoruz. Örtülü olmadığımız için, yanımızda bir erkek olmadığı anlarda ve bilhassa güneş batmışsa bizi ‘avlamak’ istiyorlar. Biz, en meşru av hayvanıyız.
Aylin, sokağa ‘silahsız’ çıkamıyor. Var mı gerisi?
Devam edelim, Aylin Asım ile;
Bu ülkenin erkeği kadınını sevmiyor.
Bu ülkenin erkeği, kadınına tecavüz etmeyi,
onu dövmeyi,
aşağılamayı seviyor.
Onun kıçını başını örtüp, ‘başını bağlayıp’ eve kapatmak,
doğurtmak,
sokaklarda meydan dayağı atıp sindirmek istiyor.
Görünmez olsun, yok olsun istiyor!
İnsan insanı anlamaya, tanımaya çalışarak büyüyor.
“Yaşadığın yer burası. Insanı da bu. Nedir? Nasıldır? Niyedir?” diye diye gelmiş miyim 30’lu yaşıma? Gelmişim.
“Ne anladın?” Lafı dolandıracak halim de kalmamış, vaktim de:
Sapkın ve ikiyüzlü bir millet miyiz biz?
Eğer bu topraklarda kadının sevildiği, adam yerine konduğu (ne? adam mı?!) bir zaman var idiyse de, bu ben doğmadan çok, gercekten çok uzun zaman önceydi herhalde.
Büyüdüğüm bu ülkede kadının gelip gelebileceği güya en yüksek mertebe anneliktir. Ama bütün Türk erkeklerinin koşulsuz saygı duydukları anaları, kavgada ettikleri en acayip, en ağır küfürlerin baş kahramanıdır.
Anasına bacısına laf edeni çok fena yapar Türk erkeği haa! Ama psikopat koca evinden hallice baba evine dönmek isteyen bacısı ‘bozuk mal’dır aynı zamanda, kezzapla silinmesi, bir şekilde yok edilmesi gereken ‘kara leke’dir…
Beyaz gelinlik, önünde secde edilesi masumiyetidir kadının; ama beyaz gelinlikli barış elçisi Pippa ‘aranan, kaşınan,yollu’ GAVUR kadındır bu topraklarda!
Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, hanginiz Pippa’nın gelişini okuduğunuzda ya da seyrettiğinizde, bu topraklardan sağ salim geçip gidebileceğini düşündünüz? Daha gazetede okur okumaz kötü bir his yerleşmişti içime, içten içe biliyordum iyi bitmeyeceğini hikayenin.
Hepimiz biliyorduk!
Hala utanıp sıkılmadan “Her yerde var sapık kötü adamlar” diyebiliyor musunuz?
Her yerde var evet, ama burda biraz daha mı fazla sanki???
Sanki artık daha mı kolay sokak ortasında kadın dövmek? “Kadına el kalkmaz” inceliği ne ara ve nereye kayboldu?
Kaç kız çocuğu ‘Dikkat et, çekiverirler bir kenara, beceriverirler’ korkusuyla büyütülmemiştir bu ülkede?
Kaç kız arkadaşında yatıya gönderilmiştir gönül rahatlığıyla, “mazallah sapık çıkar babası abisi falan; belli mi olur?”
En nihayetinde, kendi kızına/kızkardeşine, amca/teyze/komsu kızına, hatta bebeğine tecavüz EDEBİLECEK işkence edeBİLECEK, yahu otlaktaki hayvanıyla ‘milli’ olaBİLECEK adamların yaşadığı bir ülke değil midir burası?
Issız bir sokakta arkadan gelen ayak seslerini duyduğunda, cüzdanı telefonu kaptırmak değildir kadınların içine düşen ilk korku. Belli mi olur?
Kendi orta çağını yaşayan Ortadoğu’da bile kadına yönelik şiddet oranı en yüksek Türkiye’de!
Hala bilmeyen varsa: Her üç kadından biri şiddet görüyor bu ülkede!
Bu rakamlar elbette, sadece rapor edilen vakalar; edilmeyenler??? Aile içi tecavüz, taciz, dayak, her çesidinden şiddet oranı fezaya ulaşmış. Türkler, nihayet ve resmen, fezadayız yani!
Ali Ayşe’yi sevmiyor. Ali Ayşe’den nefret ediyor. Onu aşağılamayı, ezmeyi, ezikliğiyle alay etmeyi seviyor. Döve döve görünmez olsun, yok olsun istiyor. İyi geliyor bu ona, daha bi erkek oluyor, anlarsınız ya…
Yakın Gündem'den; 'Şu üç Çocuk Talimatı'nın da bu mevzuya ilavesi şart!!
Emre Daşar'ın kaleminden;
Tam da Kadınlar Günü vesilesiyle, başbakanın Uşak’ta yaptığı konuşmada, kadınların “Bir dertli kardeşi” olarak onlara en az üç çocuk doğurmalarını salık vermesi, gelişmişliği bu düzeyde olan bir ülkede şaka olamıyor maalesef. Gülüp geçemiyorsun yani.
Türkiye’deki ortalama varlığı sıfırın altında seyreden kadının, siyasetin tatlı okşamalarının terennüm edilerek de geçiştirileceği böyle bir günde “döl tutmaya” teşvik edilmesi, nerede hükümran olduğunu çok iyi bilen bir muktedire uygun düşüyor elbette. Hani, üzerinde iyi duruyor…
Başbakan bunu söylerken yalnızca “ümmetin çoğalmasını” aklından geçirmemiş olabilir hakikaten. Kadının yoksunluk sınırındaki hayatına dolanıp o hayatla lanetlenen ve o lanetle büyüyüp birer yetişkin olan çocukların, kendi zaviyesiyle malul iktidarları her daim erekte tutacağını da düşünmemiş olabilir o an için. İnanırım da buna. Lakin partisinde kadını vitrin tanziminde kullanılan bir aksesuar olarak gören başbakanın, bir Kadınlar Günü’nde kalabalığa yaptığı konuşmadan elimizde kalan bu mu olmalıydı Allah aşkına?
Başbakanın ve badem bıyıklı himayesinin kadına denk düştüğünü düşündüğü yerin, tüm o partisinin ve sözlerinin vitrinindeki şık duruşların dışında nereye tekabül ettiğini bilmek için keskin gözlem gücüne filan gerek yok aslında. Bu ülkede piştiyseniz, pişiyorsanız bilirsiniz.
Karısını döven AKP’li vekilden; 30 yaşında doktorasını bitirmiş eğitimli bir erkek iken, annesinin görüp beğendiği 15 yaşındaki, orta mektep talebesi bir çocuk-kadını “helali” yapan cumhurbaşkanından; Meclis’teki şimdi sebebini hatırlamadığım bir toplantıya eşleriyle birlikte gelen bıyıklıların, gazetecilerin mikrofon uzattığı eşlerini konuşturmamak için adeta sürükleyerek oradan kaçırmalarından; iktidar partisi vekillerinin neredeyse tamamının itinayla başörtülü eş seçmesinden, kadından önce başına bakmasından; AKP’nin kurucuları arasında yer alan ve başbakanın danışmanı Cüneyd Zapsu’nun, “Türbanını çıkar demek donunu çıkar demekten farksızdır!” özdeyişinden de öğrenilecek çok şey var kuşkusuz
Konuşmasında, muhtemelen aile planlamasından filan bahsedenleri kastederek, “Bunlar Türk milletinin kökünü kazımak istiyor” diyen başbakana şu söz söylense de, o gürültüde çıktığı otobüsün tepesine ulaşmıyor elbette:
“Dölü şelaleler gibi çağlayan bir milletin kökü yoksulluktan, eşitlik ve insanca yaşama yoksunluğundan kokmaya başladıysa ne yapmak gerekir sayın başbakan? Dölümüzü ne kadar daha yukarılara fışkırtırsak kurtuluruz karanlığımızdan?
Kadın ve erkek diye iki ayrı sözcük bile kullanmadan, insanına insanlığını inandırmış, sosyal devletin tavanına vurmuş ama nüfusu yaşlı ülkelerin ihtiyarlığına hayıflanmasıyla; böyle giderse 2030 yılında nüfusunun çoğu 60 yaşın üzerinde olacak bizim buraların, çalışan kadının çocuğunu emzirme saatlerini ve kreş hakkını bile elinden alan kapıdaki istihdam paketinin de arifesinde, gelecekteki muhtemel ihtiyarlığına hayıflanması arasında nasıl bir döl niteliği vardır Sayın Erdoğan?
Ulaşmıyor tabii… Balkonları çok yüksek onların, otobüslerinin başı arşa değecek. Bu sözler oralara ulaşmıyor. Araya, parazitleri ayırıp yok sayacak kadar bir mesafe muhakkak konuyor.
İnsan varsa başarı vardır diye temellendiriyor bu tavsiyesini başbakan. Bir ekonomide aslolanın insan olduğunu söylüyor.
Başbakanın sözüne doğruluk payı vererek doğurduklarından kıvanç duyan, üç ve fazlası için kendini cesaretlendirenlerden kaçı, kendisinin bulunduğu yerdeki başarının birkaç puanını da, dilediği vakit bozdurmak üzere kendi hanesine yazabiliyor? Kaçı, daha düşük ücretle daha fazla çalışmanın dışında piyasadan faydalanabiliyor?
Üç kuruşluk sosyal haklara bile gözünü dikecek kadar tenezzülünü düşüren bir iktidarın, milletin kökü kurumasın diye “beline kuvvet kurban olduğum” demesi, insanın aslında ne için “aslolan / lazım olan” olduğunu anlamaya yardımcı olmuyor mu?
Bütün bunları düşününce bu ülkenin istikbaline dair baktığınız ufuk mu bulanıyor, yoksa o ufka bakan gözlerinize mi bir perde iniyor?
Bir ülkenin muktedirleri azıcık olsun korkmuyorsa mevcut ve doğması muhtemel çocuklardan, her bakımdan; muktedire haklı bir korku salanlar da tek tek temizlendiyse zamanın birinde topraktan, elbette doğurun diyecektir başbakan. Korkmadan doğurun. Allah ne verdiyse…
Kamyon zaten dolaşıyor mahallede. Ardına üç koli fazla atarsın, budur yani…
Kimliğini taşıdığı milliyetin dölünün yürümesi için değil de, insanın kendisi, bizatihi insan olan yanları için mi insana değer vermesini bekliyordunuz siz bu memleketten?
Anlamadım! Pardon?!
Şimdi geldik kurufasulye'nin faydalarına;
Ümit Alan'ın kaleminden cümleler..,
ASPAVA’yı çoğu kişi bilir. Kimilerine göre Allah Sağlık Para Aşk Versin Amin, kimilerine göre ise Aşk’ın yerine afiyet veren bir kısaltma.
Ümit Deniz’in1950’lerde ünlü olan polisiye romanlarındaki Murat Davman karakterinin repliğinden gelen bu kısaltma, genellikle kebapçı ya da bakkal ismi olarak kullanıldığı için aşk kısmının zamanla afiyete dönüşmesi şaşırtıcı değil. Üstelik bu haliyle AKP’nin politikalarına da uyuyor.
İktidara geldiğinden bu yana istikrarlı bir şekilde neo-liberal politikaları dayatan AKP’nin bu tavrına istikrar diyenler oldu. İstikrar ilüzyonu kimi çevrelerde öyle kabul gördü ki, AKP’nin seçim kampanyasının bile kilit lafı oldu. Peki bu istikrarın sonuçları ne olacaktı? Bu istikrarın sonuçları işte yavaş yavaş etkisini gösteriyor; AKP’nin gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Sosyal devleti hızla budayan AKP’nin bunun yerine koyduğu şey; ASPAVA oldu. Bu neo-liberalizmin bize özgü bir sunumuydu.
Saf neo-liberalizmi dünyanın hiçbiryerinde bir formüle bağlamadan sunamazsınız. Türkiye’deki formül İslamcılık. Sosyal devletin yerine sadaka sisteminin konulması da bunun bir sonucu. Sağlığı ve parayı devletten beklemeyin, Allah verir demeye geliyor bu. Allah verir beklentisi de “sadaka” boyutlarında kimi dernek ve kuruluşlarca sağlanıyor. Bu dernek ve kuruluşların nasıl finanse edildiği aşikar.
Türkiye çalışma haklarıyla ilgili olarak AB standartlarının çok çok gerisinde. Buna karşılık AB ihale yasası ya da kapatma davasında gösterdiği hassasiyeti Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasa tasarısında göstermiş değil. Diğer yandan Türk-İş de ne meydanlarda ne de aktif mücadelenin içinde görülebiliyor. Anlaşılan onlar da bu sessizlikle ASPAVA’yı onaylıyor.
İşçisi, kamu çalışanı, esnafı, çiftçisi, emeklisi, yaşlısı, genci, ev kadını, öğrencisi 6 Nisan 2008 Pazar günü saat 14:00’te Kadıköy’de mitingte olacaklar. Bu miting ve benzerleri hem AKP’yi gerçekçi bir yerden yıpratmak, hem de bu yazının ana fikri olan ASPAVA’yı kırmak için büyük fırsat olacak. Diyorum ki, hazır Hatırla Sevgili dizisiyle bir şeyler yalan yanlış da olsa hatırlanmışken, kapatma davasıyla değişen gündemi yeniden lehimize çevirme fırsatı doğmuşken meydanlara çıkmak gerek. Meydanlar yeni bir dil kurmak, yeni sözler söylemek için en doğru yerler. AKP’yi zayıflatacak gerçekler ancak oralarda meydana çıkabilir. O halde bize dayatılan ASPAVA’yı AKP Sadaka Politikanla Ahımızı Vahımızı Alırsın’a çevirmek, taleplerimizi meydanlarda haykırmak gerek.
Uzun oldu farkındayım,,, okudukça da insanın ruhu daralıyor. Mu?? Olabilir))) Kafamız dağılsın, bir fıkra ekliyeyim, Çetin Altan'ın köşe yazılarda okumuştum,,,ki pc'mde copy paste marifetiyle saklarım yazılarının arasına serpiştirdiği fıkraları, yeri gelmişken buraya da copy paste edeyim bunlardan birini)))
''Ağır Ceza yargıcı, bir tecavüz davasını yürütürken; karşısındaki cüce sayılacak boyda, sıska, çelimsiz erkekle; boyu 1.85'i aşan, iri yarı mağdur kıza bakar.
Aklı pek yatmaz, sıska çelimsiz, cüce erkeğin böyle bir tecavüzü nasıl işleyebildiğine; olay yerinde keşif ve tatbikat yapılmasına karar verir.
Keşif günü dağ başındaki bir köye gidilir. Tecavüz olayının evin bahçesinde, tenha bir köşede gerçekleştiği iddia edilmektedir.
Yargıç, cücemsi oğlana:
- Anlat, der; nasıl oldu?
Sıska, çelimsiz genç, kızın neredeyse ancak yarı beline gelmektedir. Ama çaresiz, kızın yanına yaklaşıp anlatmaya çalışır:
- Bir biriketin üstüne çıktım, öyle oldu.
Cüceyi, bir biriketin üstüne çıkararak bir deneme yapmaya kalkarlar. Oğlan, yine ufacık cüce kalmaktadır iri yarı kızın yanında.
Yargıç, kaşlarını çatmaya başlar.
Bu kez, cücemsi erkek:
- 2 biriketin üstüne çıkmıştım, der.
2 biriket üst üste konup, bir deneme daha yapılır.
Yine olmaz.
Ufacık erkek, bu kez de:
- 3 biriketin üstüne çıkmıştım, der.
Kendisi, yeni bir denemede 3 biriketin üstüne çıkarılınca, pat diye yere düşer.
Yargıç artık iyice sinirlenmiştir:
- Hey buraya bak, sen adaletle dalga geçip kafa mı buluyorsun ha, diye bağırmaya başlar.
Bu sırada iri yarı kız, duyulur duyulmaz bir sesle ve yörenin şivesiyle:
- Accük de, der; ben çömeliverdim.
Seçim sandıklarıyla, her zaman durumdan yakınıp duran seçmenleri anımsatıyormuş gibi bir fıkra işte.
Galiba seçmenler de azıcı çömeliveriyorlar''
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Ana başlığın 'kadın' teması'na ithaf edilmiştir.
Hani hemcinslerime de kızmıyor değilim ama...,
Biraz da samimi olmak gerekiyor...(yazıyla da üç nokta)
Hadi samimi olalım,,,
Hadi günah çıkaralım,,,
Sn Commedore1tr'in (sadece bu mevzu için 'SİTE'de mevcut tüm iletileriyle) kalemi olsa idi elinde bir sürüsü çürüğe çıkar, şişelerce mürekkep tüketirdi, klavye biraz daha kullanışlıya en azından...,
ama bu elverişlilik ne zihinsel emeği, ne de 'SEN YANMASAN BEN YANMASAM BİZ YANMASAK NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA' türevli temin ettiği mekaniği hafife almaya, xlarge sosyal içerikli cümlelerle haklılıklar ya da karşıtlıklar ortaya koymaya yeterli olmaz.
Yani Sn Commedore1tr erkek haliyle kadınlarımızın içler acısı halini ortaya koymak için araştırır, okur, gözlemler ve tüm bu külliyatını da 'özet' çıkarır gibi sunmak yerine kendi beyin ve birikim süzgecinden geçirip kendi öznelliğini de katıp sunmak için çırpınıp didinirken..., biz kadın halimizle genel/feminist broşürler gibi/ezbere cümlelerle 'ya evet, hah öyle, şöyle de bir durum var'/bizce de öyle,,,msi cümlelerle sanki biraz üzerimize alınmıyor gibiyiz.
'SEN YANMASAN BEN YANMASAM BİZ YANMASAK NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA'
tüm bir bakış açısını ifade etse de; doğru bir önerme, net bir soru oysa,
Özelleştirilmeli!!!
ÖZ'eleştirilmeli!!!
Hiç kimseden çekmedim kadınlardan çektiğim kadar, naçizane ömrümde)))
Sanırım ilkin anne 'kadın'a dair negatif ayrımcılığı sergiler. Hani 'kızım da olsun istiyorum ama, illa oğlum olsun' dramatik bir arzu'dur. Üstelik iç sesimizin böyle bir ezberi, ya da genetik kodu vardır,,, ve tüm farkındalıklarımız bu iç sese? genetik koda? ne ise halen müdahale edememiş, sus artık bakayım sen diyememiştir.
Tüm cinsel sapkınlık paranoyalarımızı kız çocuklarımız üzerine geliştirir, kimimiz hayli felaket senaryolu, kimimiz hayli despot, kimimiz daha entellektüel söylemlerle amma illa onların beyinlerine de sağlıklı beslenme menüsünün protein/vitamin değerleri gibi olmazsa olmaz biçimde çocukluğundan itibaren yıllara sari bir yayılım içinde tohumlandırır, filizlendirir, meyvelerini de 'ahlaklı' lezzette hem yiyip, hem de eşe dosta ikram için almak isteriz.
Eğer ki illa sıfatına haiz erkek çocuğumuz da var ise; onun da gözünü açmak lazımdır, velhasıl şöyle tazesinden bir eksik eteğin eteğine düşüverip, tüm sermayesi heba oluverecektir. Oğullarımız hele ki yeni yetme'ye başladıklarında ah ne saf, ne temiz kalpli, ne de kandırılmaya müsaittirler.., ve şu kadın, kız milleti diye salınıp gezen 'hem cinslerimiz' aslında bir şeytandır...,
Ben kadınların, kendi makus talihlerini? pek de yenmek gayreti, amacı içinde olmadıklarını düşünüyorum,,, yukarıdaki kısa bir anekdot,,, yaşamın her anı, her mekanı, her türlü perspektifi içinde çoğaltılabilir.
Hayatın kendisini var'etme erkine sahip olmamız,,, hayatı yaşama biçimimizi de tümden resmetme erkini yine bize zimmetlemiştir.
Bu her çağda, her toplumda böyledir, geçerlidir... Bizim, yani kadınların,,, tamamen, topyekün bir biçimde dünyada 'kadın' olgusunun duruşuna dair
gerçekçi bir rahatsızlığımız yoktur. Hiçbir çağda olmamıştır. Bu yüzden kadın haklarına dair edinimler uzun yıllara sirayet eden mücadelelere sahne olmuş,,, bu mücadelelere karşı en sert muhalefet yine kadınlardan gelmiştir.
Ve kadınlar, erkeğin her yaşta sığındığı 'anne', seviştiği 'sevgili', kucakladığı 'kızı' olarak hep hayatlarının merkezinde bir yerde, ya tüm bunlarla, ya da herhangi biri olarak illa ki vardılar, anlamlıydılar... Bunların her biri, ya da herhangi biri için; erkekler çalıştılar, çabaladılar, yaşadılar, yaşattılar, öldüler, öldürdüler.., galiba biz kadınlar biraz da kendimize biçtiğimiz elbiseyi giyiyoruz(((
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
sn cognis
eğer yazılarınızda gönderme yapmak yerine üyelerin yazılarından açıkça alıntı yaparsanız üyeler de üstlerine alınma konusunda tereddüde düşmezler....hem daha nazik olur sanki!!!
eğer karşınızdakini hafife almıyor aksine ona saygı duyuyor sonuna kadar hak veriyorsanız ama değinmek istediğiniz başka bir konu da varsa hem karşı tarafa olan inancınızı belirtmek hem de diğer sorunuzu nazikçe sormak üzere "evet doğru, çok haklısınız, fakat….." kalıbını kullanırsınız.....
söylenenlerin bizzat sizinle ilgili sorunlar olduğunun farkında iseniz bunların üzerinde düşündüğünüzü, üstünüze alındığınızı "anlattıklarınızla derinleşiyoruz" cümlesiyle ifade edersiniz......
eğer hem sorunların hem de sorunların bilincinde bile olamayanların,kader deyip geçenlerin bilincindeyseniz ve sorunun ancak kollektif bilinçle aşılabileceğinin de farkındaysanız; kadın sorunları konulu tartışmada kendinizi "genel hedef kitle" içinde görürken sorunların bilincinde bile olamayanları "özel hedef kitle" addeder ve bildiklerinizi onlara da aktarmayı sorumluluk bilirsiniz...çünkü sadece sizin kendinizi değiştirmenizin yetmeyeceğini de bilirsiniz... bunun kaynağı entellik, feministlik ya da kendini sorundan soyutlayan “ben aştım bunları” anlayışı değil toplumsal duyarlılıktır!!!
eğer “yanma” olgusunun araştırıp yanlış gidenleri öğrenmenin ve hatta anlatmanın yanında bu yanlışların düzelmesinde bilfiil rol oynamayı da içerdiğini düşünüyorsanız, size anlatılanlarla yetinmeyip bu konuda da fikir sahibi ve fiilen çaba içinde olduğundan emin olduğunuz, “bu foruma dünyaca ileti yazan”lara bunları değiştirmenin yollarını sorarsınız uygulamak üzere….zira kadınlar olarak biliyoruz gece dışarı yalnız çıkınca neler oluyor,üçümüzden kaçı dayak yer fakat engelleyemiyoruz!!!
sorunlar yerine çözümleri konuşmadığımız daha doğrusu sorunları çözümleriyle birlikte konuşmadığımız sürece her gün yeni bir dramatik vaka keşfedip kadın dramlarına sadece ağlamayı “x-large” sosyal içerikli cümlelere tercih edeceğiz..daha korkuncu buna da “yanmak” diyeceğiz….
eğer eleştiri ve yorumlarınızda biraz daha insaflı ve düşünceli davranırsanız, en azından sizin dışınızdaki üyelere söylenenleri olduğundan farklı aksettirmezseniz bu daha iyi niyetli bir yaklaşım olur inanın.....kimseyi hafife alıyor değilim!!!!!!
saygılar...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
birdahadüşün rumuzlu üyeden alıntı
sn cognis
eğer yazılarınızda gönderme yapmak yerine üyelerin yazılarından açıkça alıntı yaparsanız üyeler de üstlerine alınma konusunda tereddüde düşmezler....hem daha nazik olur sanki!!!
gönderme yapıldığı zan'nedildi ise de bu iletilerde bilakis yapılmamıştır,, bundan dolayı da kime, nasıl gibi üst'e alınma hususunda tereddüt yaşanması pek tabiidir. Zira üst'e alınacak bir durum yoktur, tereddüt bundan hasıl olmuş olabilir...ama itiraf etmek gerekir ki iletiniz içeriğinden teredütü aştığınız, üzerinize bal gibi alındığınız sabit,,,
hem benim fikrim gelmiş'tir yazmışımdır, kimse ile alakalı değil,,, mevzuu ile alakalı,,, mevzuu'lar şahsiyetlere özel mevzuular değil üstelik...ilginç?? hayret?? şaşırdımmm.., inanın ki. Galiba burda şahısları temsil eden nick'ler,,, kendilerini mevzuular üstü bir yerde mi ne görüyorlar? Anlamadım ki,,, nazik konular bunlar))
Sizin birkaç ileti önceki iletiniz dikkatimi çekmişti, sizi de tereddüte düşürmeyecek bir biçimde fikirlerimi foruma eklemiştim,,, ama dikkat ederseniz yazdıklarınız ile kişiliğinizi hiç bağdaştırmadım..., siz de bağdaştırmayınız, daha nazik olur mu bilemem ama inanın daha etik olur.
Zamanla yüzgöz mü ne olunuyor ki?? anlamadım, siz bana 'balans ayarı' mı yapmaktasınız?? adap dersi mi vermektesiniz???
Burda kişiler yoktur, ben böyle bakarım, cümleleri okurum, fikri NASIL ANLADI isem,,,(anlamak da izafi bir eylem'dir zahir) ona göre üç beş cümle eklerim,,,
kişilerle derdim olmadığı gibi, fikirlerle de husumet geliştirmem,,, fikirler tartışılabilir, çekişebilir,,, hiç de hoşumuza gitmeyebilir,,, çok da hoşumuza gidebilir,,, fikirlerin öpüp okşanmaya ihtiyacı olmadığı gibi, katli de gerekmez.., biricik ihtiyaçları 'tahammül'dür.
Yani beğenirim, beğenmem o naçizane bana kalmış,,, izniniz olursa...
Ancak..., Son iletinizi fazla şahsi, haddi aşmış, adıma tesis edilmiş yargılarla bezeli, fazla kişiselleşmiş (ne alaka???) buldum.
Sinerji yapalım derken, anarşi çıkacak az daha???
"eğer “yanma” olgusunun araştırıp yanlış gidenleri öğrenmenin ve hatta anlatmanın yanında bu yanlışların düzelmesinde bilfiil rol oynamayı da içerdiğini düşünüyorsanız, size anlatılanlarla yetinmeyip bu konuda da fikir sahibi ve fiilen çaba içinde olduğundan emin olduğunuz, “bu foruma dünyaca ileti yazan”lara bunları değiştirmenin yollarını sorarsınız uygulamak üzere….zira kadınlar olarak biliyoruz gece dışarı yalnız çıkınca neler oluyor,üçümüzden kaçı dayak yer fakat engelleyemiyoruz!!!"
emredersiniz!!!! Sahi siz kimsiniz??? Ne düşündüğümü, ne düşünEmediğimi, hangi role soyunup, hangi rolü giyindiğimi nasıl, hangi cüretle takdir etmektesiniz? İlaveten bir de önşartla adres göstermektesiniz??? Uygulamak ya da uygulamamak üzere yol yordam soramaz mıyım? Bu adreslere müracaat edip yol yordam sormaz isem? durumum ne? yol'suz, yordam'sız, az nazik bir vaziyet mi bahtıma düşen??
Cümlelere biraz kıymet vermek lazım,,, cümleler iki kere konuşur... Bazen onları neden kurduğumuzu 'takkeyi önümüze koyup' düşünmemiz lazım. Kurmalı mıyız? Kurmamalı mıyız? Kurduk diyelim iç sesimizle,,, savurmalı mıyız? savurmamalı mıyız?? Zira savrulmuş cümleler aynı zaman da 'savruk' turlar.
YERİNDELİK başka bambaşka bir hal oysa,,, tavsiye ederim, ki artık size tavsiyelerde bulunmak gibi bir imkana kavuştum sayenizde,,,
HAMİŞ; Anlatım tarzım, yazı dilim hoşa gitmeyebilir,
ancak; dikkatliyimdir,
ancak; düşünerek yazarım,
ancak; çizgimi sabitlerim, asla kişilere işim olmaz, fikirleri istisna; fikirleri ile kişileri, kişilikleri tacize yeltenmem,,,
ve ancak jargon'umu ne lümpen, ne de adapsız diye kimse addedemez.
Bir de açıkça belirtilmedikçe genel söylemleri kendimle bağdaştırmam))) Kişi kendinden bilir işi, ondan olsa gerek,,, özele dair söylemlerimi tereddüte mahal bırakmayacak netlikte açıkça muhatabını belirterek yaparım.... böylece üzerime gerekeni alınır, gerekmeyeni alınmam))) Bunu da içtenlikle tavsiye ederim, lüzumsuz gerginliklere heba edilmeyecek kadar değerlidir her an'ımız...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sorun, genelleme yapılmasından kaynaklanıyor. Sn Cognis kadınların makus kaderini aslında yenmeye istekli olmadıklarını söylerken "bütün kadınlar" ın bu kapsama girercesine algılandığını bilerek konuşursa bunun bir genelleme olduğunu daha iyi anlayabilir. . Böyleleri elbette vardır hatta kadınlığını kullanarak birilerini etkilemeye çalışan ve ortalıkta şen kahkalar atarken civelek bir tarzla pohpohlanmasını bozan başka bir kadına bozuk atanları sanal ortamda da gördük biz:o Fakat arkadaşlar sorun genellemelerle aşılamaz.
Bakınız biz farkındalığı yüksek, belli bir sosyo-ekonomik düzeyde ve eğitimli kadınlar olarak oturduğumuz yerden ne kadar konuşursak konuşalım , kadının statüsündeki yükselme ancak toplumsal bakışın değişmesi ile mümkündür. Cinsiyete göre ayrımcılık ama pozitif ayrımcılık gerekiyor bazı konularda. Eşitlik istiyoruz demiyorum zira zaten doğa bize analık yetisini verirken cömert davranmış fakat sosyal anlamda bu bile ,bize yüklediği sorumluluklarla eşitlik bile bizi kurtarmaz. bizi erkekmiş gibi algılayarak verilen bir eşitlik yine kadının zararına olur.
Sn birdahadüşün, bu konuda kadınlara yönelik bilgilendirme -eğitim çalışmalarından ve bunlardan alınan düşük verimden bahsetmiş. Doğrudur. Buna benzer sonuçlarla uygulamalarda ben de karşılaştım ve bununla karşılaşmak için çok da ücra yerlere gitmemize bile gerek yok bakınız. Maalesef öyle.
Kadının toplumsal yerini hak ettiği noktaya getirmenin tek yolu, kadının kendisine bakış açısını değiştirmektir. Biz bunları eğitimli kadınlar olarak konuşurken, memleketimin her köşesinde kadınlar kadın olmanın sadece dişi özellikler taşımak ve doğurganlık olduğunu, bunun doğuştan ona böyle verildiğini düşünüyor ve de en önemlisi KENDİSİNE YAPILAN HER TÜR MUAMELEYİ HAKLI BULUYOR. Önce kendine insan olarak bakabilmek gerekiyor. Olay budur. Şiddeti ,istismarı, ikinci sınıf görülmeyi kendisine hak görebiliyor bazı kadınlar. Değiştirilmesi gereken budur ve bu bakış açısının değişmesi inanın çok zor. bu bir kültür değişimi gerektiriyor. dinin kadına bakışı da olumsuz. gelenekler tamamen kadının namusuna endeksli ve o nasıl bir namus anlayışıdır ki küçücük bir bakış ya da kadının bir şeyleri yapmış olduğu şüphesi ile bile kirlenebiliyor ve kanla temizleniyor. buna da töre deniyor.. !
kadının bulunduğu ortamda kadınlığını kullanması ve bundan dolayı da bulunduğu durumdan kurtulmak için çaba göstermek istemediğine ilişkin tespit çok ağır bir tespittir. bunu hayata geçiren kadınlar yok mudur? vardır elbet.. o bile kadınlığını bu şekilde kullanabileceğini ,işveli güzel bakımlı olmasının akıllı olmasından daha makbul olduğunu sizce nerden öğrendi? kadından beklentilerin bu yönde olmasından olmasın sakın???
cognis arkadaşımız demiş: "erkeklerden çekmedim kadınlardan çektiğim kadar diye . valla doğru gibi sanki:)) var işte aramızda böyle dediğiniz tiplerden..çıkıyor naapalım.. :o kadın gibi kadın olmayı da herkesten beklemiyoruz..nasıl ki adam gibi adam bulmak da zorsa ,kadın gibi kadın bulmak da zor galiba:rolleyes:
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Akademik Sultan rumuzlu üyeden alıntı
Bakınız biz farkındalığı yüksek, belli bir sosyo-ekonomik düzeyde ve eğitimli kadınlar olarak oturduğumuz yerden ne kadar konuşursak konuşalım , kadının statüsündeki yükselme ancak toplumsal bakışın değişmesi ile mümkündür.
Sn birdahadüşün, bu konuda kadınlara yönelik bilgilendirme -eğitim çalışmalarından ve bunlardan alınan düşük verimden bahsetmiş. Doğrudur. Buna benzer sonuçlarla uygulamalarda ben de karşılaştım ve bununla karşılaşmak için çok da ücra yerlere gitmemize bile gerek yok bakınız. Maalesef öyle.
Kadının toplumsal yerini hak ettiği noktaya getirmenin tek yolu, kadının kendisine bakış açısını değiştirmektir. Biz bunları eğitimli kadınlar olarak konuşurken, memleketimin her köşesinde kadınlar kadın olmanın sadece dişi özellikler taşımak ve doğurganlık olduğunu, bunun doğuştan ona böyle verildiğini düşünüyor ve de en önemlisi KENDİSİNE YAPILAN HER TÜR MUAMELEYİ HAKLI BULUYOR. Önce kendine insan olarak bakabilmek gerekiyor. Olay budur. Şiddeti ,istismarı, ikinci sınıf görülmeyi kendisine hak görebiliyor bazı kadınlar. Değiştirilmesi gereken budur ve bu bakış açısının değişmesi inanın çok zor. bu bir kültür değişimi gerektiriyor. dinin kadına bakışı da olumsuz. gelenekler tamamen kadının namusuna endeksli ve o nasıl bir namus anlayışıdır ki küçücük bir bakış ya da kadının bir şeyleri yapmış olduğu şüphesi ile bile kirlenebiliyor ve kanla temizleniyor. buna da töre deniyor.. !
kadının bulunduğu ortamda kadınlığını kullanması ve bundan dolayı da bulunduğu durumdan kurtulmak için çaba göstermek istemediğine ilişkin tespit çok ağır bir tespittir.
cognis arkadaşımız demiş: "erkeklerden çekmedim kadınlardan çektiğim kadar diye . valla doğru gibi sanki:)) var işte aramızda böyle dediğiniz tiplerden..çıkıyor naapalım.. :o kadın gibi kadın olmayı da herkesten beklemiyoruz..nasıl ki adam gibi adam bulmak da zorsa ,kadın gibi kadın bulmak da zor galiba:rolleyes:
Sn Akademik Sultan, tespitlerinize katılıyorum,,,
ancak hem tespitleri yaparken, hem de çözüme yönelik teoriler geliştirirken biraz daha gerçekçi olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Öncelikle TÖRE;
töre'nin kitabını yazmak, neden vardır? varlığını neden halihazırda korumuştur? vs. gibi soruların hepsini hepsini pas geçelim. Hatta bir nebze yazınsal skeçlendirelim,,, Bir kere töre erkek işi'dir diyebilir miyiz? Bu işte kadınların hiç mi parmağı yok? Misal, 'taze gelin'in bekaret mührünü isteyen kim'dir, sadece 'damat' mı? Kapının öbür yakasında bekleşenler bilakis 'kadın'lardır. Töre adına istisnai de olsa bu kadınlara sahte mühürler veren 'damat'lar dahi mevcuttur.
Kadınların; hemcinslerinin kaderini belirlemekten vazgeçtikleri zamanı düşlemek ütopya filan değil oysa. Sadece temini bugün mümkün değil. Bu yüzden 'kardelen'ler çok değerliler.
Ben kaynağa ulaşmamış, soruna şöyle iki elle dokunulmamış, uzaktan bir yerlerden, 'sonuca giden her yol mübahtır' tarzı özsaygıdan yoksun, dostlar alışverişte görsün, gündüz ahkam keselim de sahi akşam nerde dağıtıyoruz kişiliğine sahip 'toplumsal fayda eylemlerini' 'avuntu aktivite'leri olarak görüyor, hiç de dikkate almıyorum,,, gerçi onlarında çok umrundaydı :B (sözüm meclisten tamamen dışarı'dır, kimse üzerine alınmasın, kimseyi dikkate alarak söylemedim)
'Bir fikir adamı' bir tespitte bulunmuştu, tamamen katılıyorum,,, haklıydı.
Şöyle demişti,,, 'Bizler yekten misal 'anne' yazmadık. Bizler on, yüz, bin tane A yazdık önce, bir o kadar 'N', bir o kadar 'N' daha, bir o kadar 'E' yazdık. Sonra; bir o kadar 'AN' yazdık, bir o kadar 'NE' yazdık,,, on, yüz, bin 'A' yı yazarken çocuk aklımızdan hani hayaller fora zamanlarımız, milyon tane 'A' ile başlayan içinden 'A' geçen kelime türettik belki,,, yani biz TÜMEVARDIK, bütünledik, bir kelimeye ulaşmak için yola çıktık, bir sürü kelimeyle selamlaştık, söyleştik...
Osya şimdi,,, TÜMDENGELMEKTELER, küçülmekteler, parçalamakta, parçalanmaktalar küçücük beyinler. Düşünmek, yorumlamak, algılamak, üretmek böyle bir antremana tabii..'
Gerçekten de; bu ülkede 37 yıldır 'tümdengelin'mekte. Sanırım 'tümevaran' en son ilkokul sınıflarından birinde bende bulundum, şanslıydım)))
'Kardelen'ler tüme varacaklar,,, varlıkları bu yüzden çok önemli, değerli,,, korunmalı, vazgeçilmemeli, desteklenmeli...
Hep eğitim, eğitim diye bin türlü literatür üretilmiştir de; 'kardelen'ler 3-5 yıldır varedildiler???
Bulunduğu ortamı ve kadınlığını kullanan 'kadınları' ise bu konuya hiç dahil etmiyor, hatta eleştirmiyorum dahi. Zira bu bir tercihtir, insanın cinsiyetini araç haline getirmesi tamamen insani bir tercihtir. Hem toplumsal hayatı temsil eden kişilikler scalasında 'erotik işçilik', hem sektörel baz da 'estetik/dinamik bir enstruman' hem de sanat adına 'tematik/içerik' özelliğine sahiptir. (Erotik işçilik, mesleki anlamda kullanılmamıştır, kocasına tektaş aldırmak için kırıtan kadın, işe girmek için frikik veren kadın vs. her biri erotik işçilik icra eder bana göre) Kadının 'kadınlığını' kullanması üstelik ayıp değil, insan zaten sahip olduğu herşeyi kullanma/kullanmama tercihine de sahiptir.
Aslında temelde şunu demek istemiştim, kadınlar hayat üzerinde çok büyük bir etkiye, erke sahipler. Bunu da kullanıyorlar üstelik, ama farkında değiller. Öğretiler, ezberler, farkındalıklar birdenbire, parmağını şıklatırsın da değişir gibi değişmezler, değişemezler,,, ancak kadınlarda her ne kadar açıkça dile dökülmese de erkeği ve kadını kendilerinin şekillendirdiğini bilirler, bilmekteler. Bu husus cehalete havale edilemez.
Bu cümleden sonra Simone de Beauvoir'den alıntı yapayım biraz))
Gerek kadının erkeğe verdiği değerlerden, gerekse çocuğun somut üstünlüklerinden ötürü, kadınların çoğu erkek çocuğu yeğler.
"Harika şeydir erkek doğurmak" derler; kadın hep bir 'kahraman' doğurmak ister, kahramanlarsa hiç kuşkusuz erkeklerden çıkar.
Kadının oğlu insanları yöneten bir şef, bir asker, bir yaratıcı olacaktır;
yeryüzüne kendi istencinin damgasını vuracak,
anası da onunla birlikte ölümsüzlüğe erecektir,
kurmadığı evleri,
gidip gezmediği ülkeleri,
okumadığı kitapları anasına "O" verecektir.
Kadın, onun aracılığıyla sahip olacaktır dünyaya; tabiî, önce oğluna sahip olabilirse.
Tutumundaki çelişki de işte burdan gelmektedir.
Freud, ana-oğul ilişkisinin iki yönlülüğe en az yer bırakan ilişki olduğu görüşündedir,
oysa kadının analıkta erkek evladına takındığı tavır, sevgi ya da evliliktekinin aynıdır;
eğer sevgisinde ya da evliliğinde erkeklere düşman olmuşsa, çocuk biçimine girmiş erkeği boyunduruğu altına almaktan büyük bir zevk duyacaktır;
saldırgan özlemler besleyen erkeklik organıyla hiç çekinmeden alay edecek; kimi zaman da, uslu durmazsa kökünden kesileceğini söyleyerek korkutacaktır çocuğu.
Hattâ çok daha alçakgönüllü, çok daha barışçıl bir kadın olsa ve O'nu iyiden iyiye kendine mal edebilmek üzere, geleceğin kahramanı diye selâmlasa bile, yine de oğlunu kendi içkin gerçekliğine indirgemeye çalışır...
Kocasına çocuk, oğluna da bebek gibi davranır. Ananın oğlunu iğdiş etmek istediğini söylemek ve buna inanmak gereğinden fazla akılsal, gereğinden fazla basit bir kanıdır;
ananın düşü çok daha çelişiktir..., kadın oğlunun hem sınırsız olmasını, hem de avucunda durmasını, dünyaya diz çöktürürken, kendi önünde diz çökmesini ister.
Yumuşak başlı, boğazına düşkün, eliaçık, utangaç olmasını, belli bir yere yerleşmesini salık verir, spordan, arkadaşlıktan alıkoyar, kendine güvenmesini engeller, çünkü yalnız kendisinin olmasını arzulamaktadır;
ama oğlu, övünebileceği bir serüven adamı, bir şampiyon, üstün yetenekli bir insan olmadığı zaman da hayal kırıklığına uğrar.
Neyse ki, çoğu erkek çocuk bu boyunduruktan çabucak kurtulur; töreler ve toplum bu konuda kendisine yardımcıdır. Beri yandan, ana da buna sessizce boyuneğer; erkeğe kafa tutamayacağını bilmektedir. Acılı ana rolünü benimseyerek ya da kendisini yenenlerden birini doğurmuş olmanın övüncüyle avunur.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
hala inatla söylüyorum : SONUÇ VERECEK GİRİŞİMLERDE BULUNMA TARAFTARIYIM...
sayın commodoretr1..çabanız ne kadar takdire şayan..hiç susmadan konuşmak lazım..bilenin mücadele vermesi lazım..çok doğru..ben de "tansiyonum düşüyor"culara çok tepkiliyim..ancak konuşmamın başından beri üstünde durduğum şudur: ÖNEMLİ OLAN SADECE KONUŞMAK DEĞİL AYNI ZAMANDA ULAŞMAKTIR..
yazmıştım....
""""Hani hemcinslerime de kızmıyor değilim ama...,
Biraz da samimi olmak gerekiyor...(yazıyla da üç nokta)
Hadi samimi olalım,,,
Hadi günah çıkaralım,,,
Sn Commedore1tr'in (sadece bu mevzu için 'SİTE'de mevcut tüm iletileriyle) kalemi olsa idi elinde bir sürüsü çürüğe çıkar, şişelerce mürekkep tüketirdi, klavye biraz daha kullanışlıya en azından...,
ama bu elverişlilik ne zihinsel emeği, ne de 'SEN YANMASAN BEN YANMASAM BİZ YANMASAK NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA' türevli temin ettiği mekaniği hafife almaya, xlarge sosyal içerikli cümlelerle haklılıklar ya da karşıtlıklar ortaya koymaya yeterli olmaz.Yani Sn Commedore1tr erkek haliyle kadınlarımızın içler acısı halini ortaya koymak için araştırır, okur, gözlemler ve tüm bu külliyatını da 'özet' çıkarır gibi sunmak yerine kendi beyin ve birikim süzgecinden geçirip kendi öznelliğini de katıp sunmak için çırpınıp didinirken..., biz kadın halimizle genel/feminist broşürler gibi/ezbere cümlelerle 'ya evet, hah öyle, şöyle de bir durum var'/bizce de öyle,,,msi cümlelerle sanki biraz üzerimize alınmıyor gibiyiz.
'SEN YANMASAN BEN YANMASAM BİZ YANMASAK NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA'
tüm bir bakış açısını ifade etse de; doğru bir önerme, net bir soru oysa,
Özelleştirilmeli!!!"""
şeklinde devamını getirdiniz.....
bu durumda sanıyorum tereddüt kelimesini kinayeyle söylediğim net...
göndermelerin netliği kadar net..genelle ilgili yorumların yazımla örtüşen kısımları çok olursa anlarım ki laf bana... kendimi savunma ihtiyacı duydum..fikirlerinize tahammül edemediğimden değil yanlış anlamaları düzeltmek için...çünkü genel konulardaki düşüncelerinizi söylemekle kalmamış "hafife alma" gibi bir yakıştırma yapmışsınız......ben de hafife almadığımı ve neden kadın sorunlarından kesitler vermek yerine x-large gördüğünüz cümleler kullandığımı açıklamaya çalıştım..."kişi kendinden bilir işi" ağına düşmüş görünme pahasına:) size kendimi ifade etme gereği duydum...
kişiliğimle bağdaşan şekilde davranma gibi bir endişem olduğu için bunları incelikli laflarla açıklamak yerine direkt söylemeyi seçtim...bence böylesi daha "etik" ve daha "nazik"
en azından karşı taraf için ÖRTÜLÜ değil AÇIK cevap hakkı doğuyor böylece..belki nazikten ziyade ADİL olma adına bunu tercih ettim...siz buna yüz göz olmak deseniz de....
"eğer........., ..........sınız" lı cümlelerden ilkini ve sonuncusunu sizin yazılarınızda -şahsen bana söylememiş de olsanız!!- beni ilgilendiren kısımlar için söyledim....alıntı yapma ve hafife alma meseleleri..adap dersi değil rahatsızlığımı dile getirdim...geri kalan kısmında kendimi açıkladım...hafife almadığımı.....kendimi sorundan soyutlamadığımı.....yanmaktan ne anladığımı ..farkındasınız herhalde ki örneğin "anlattıklarınızla derinleşiyoruz" kısmını almamışsınız üstünüze....
daha netleştireyim :yanmakla ilgili kısımda bir karşıtlık yaratma arayışından çok yanmaktan bunu anladığım için çözüm diye yırtındığımı, sn commodoretr1 e karşıtlık yaratmaya çalışmadığımı bunun bir yanlış anlama olduğunu ifade ettim...yanmaktan sizin de bunu anlamanız gerekir yazmıyor orada ....bunlar da benim fikirlerim ...evet bana göre yanmak değişim için çaba harcamak demek ve eğer yanmaktan bunu anlıyorsanız çaba da harcarsınız..kimseye adap dersi vermiyorm ben...ezilen kadın örneği, hikayesi yazmadım hiç iletilerimde ...."belki sizin kriteriniz de bunları takip etmektir yanma adına ama ben bunu bunu anlıyorum o yüzden böyle yapıyorum" bunun açılımı...
pek oralı gözükmeseniz de çok değer verdiğim bilgiyi önemsemiyormuş gibi görülmek ve gösterilmek benim açımdan hoş değil...yüz göz olmak gibi bir hevesim yok...ben de o mesajınızı görene kadar hiç düşünmedim şahıslar üzerinden...ilk iletimle ilgili eleştirinize verdiğim yanıt örnektir ki ben düşünceleri somutlaştırmaya temellendirmeye çabalıyorum(ön yargısız bakınca anlaşılıyor sanırım)...kimseye de sözlerine dayanarak sormadan sorgulamadan bir "duruş" biçmiyorum...
bundan sonraki bütün yazılarım da böyle olacak......
saygılar.....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
""""""emredersiniz!!!! Sahi siz kimsiniz??? Ne düşündüğümü, ne düşünEmediğimi, hangi role soyunup, hangi rolü giyindiğimi nasıl, hangi cüretle takdir etmektesiniz? İlaveten bir de önşartla adres göstermektesiniz??? Uygulamak ya da uygulamamak üzere yol yordam soramaz mıyım? Bu adreslere müracaat edip yol yordam sormaz isem? durumum ne? yol'suz, yordam'sız, az nazik bir vaziyet mi bahtıma düşen?? """""""
bu kısmını atlamışım :)
...."belki sizin kriteriniz de bunları takip etmektir yanma adına ama ben bunu bunu anlıyorum o yüzden böyle yapıyorum" bunun açılımı...yani bu cümleyi kullanmış olmam bu söylediğinizi yapmadığımı gösterir anlamlı cümleler…kullandığım cümleleri genelleme de değil temellendirme de kullandım…”yanmanın tek yolu sn commodoretr1 e çözüm sormaktır” :) demedim ben yahu :)
her neyse… anlayan anlıyor umursamayan umursamasın.....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
""""""emredersiniz!!!! Sahi siz kimsiniz??? Ne düşündüğümü, ne düşünEmediğimi, hangi role soyunup, hangi rolü giyindiğimi nasıl, hangi cüretle takdir etmektesiniz? İlaveten bir de önşartla adres göstermektesiniz??? Uygulamak ya da uygulamamak üzere yol yordam soramaz mıyım? Bu adreslere müracaat edip yol yordam sormaz isem? durumum ne? yol'suz, yordam'sız, az nazik bir vaziyet mi bahtıma düşen?? """""""
bu kısmını atlamışım
...."belki sizin kriteriniz de bunları takip etmektir yanma adına ama ben bunu bunu anlıyorum o yüzden böyle yapıyorum" bunun açılımı...yani bu cümleyi kullanmış olmam bu söylediğinizi yapmadığımı gösterir anlamlı cümleler…kullandığım cümleleri genelleme de değil temellendirme de kullandım…”yanmanın tek yolu sn commodoretr1 e çözüm sormaktır” demedim ben yahu
her neyse… anlayan anlıyor umursamayan umursamasın.....
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Kartel Medyası arasındaki yerini alan Vatan Gazetesi, yayınladığı çıplaklılarla tatmin olmayarak, şimdi de başka gazetelerin reklam fotolarını röntgenlemeye başladı.Vatan, Milli Gazetede 'ANNE' lerin temsil edildiği fotoğrafta bacakların açık olmasını isteyen bu gazete, küstah davranışını bakın nasıl pişkinleştirdi...
HEM DE ANNELERE!!!
VATAN gazetesi anneler günü ile ilgili bir reklamın Milli Gazete'de usulünce ahlaka uygun bir şekilde düzenlenmesini hazmedemedi... Söz konusu gazete kendi grubunda da yayına giren reklam ile Milli Gazete reklamı arasındaki BACAK farkını görünce kalemi eline aldı!
Milli Gazetenin bu anneler günü reklamındaki açıklıkları gidermesine içerleyen çıplaklık düşkünü gazete, reklam fotosunda temsil edilenin ANNE olmasından bile utanmayarak, dolaylı yoldan ''NEREDE BUNLARIN BACAKLARI?'' sorusunu sorma cür'etini gösterdi...
Milli Gazetenin ahlaki davranışını sansür olarak niteleyen gazete, reklam olsun olmasın, gerçek olsun olmasın her durumda nasıl bir zihniyetin malı olduğunu ortaya koyarak, Annelerin temsil edildiği fotoğrafta bile çıplaklık ayrıntısı aradığını tüm kamuoyuna bu sayede bildirdi...
M.Fatih Gediman'ın Haberi (vakithaber)
http://www.ensonhaber.com/images/news/110035.jpg
http://www.ensonhaber.com/images/news/110036.jpg
http://www.vakithaber.com/haber.php?haber_id=1357
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
[QUOTE=birdahadüşün;186567...."belki sizin kriteriniz de bunları takip etmektir yanma adına ama ben bunu bunu anlıyorum o yüzden böyle yapıyorum" bunun açılımı...yani bu cümleyi kullanmış olmam bu söylediğinizi yapmadığımı gösterir anlamlı cümleler…kullandığım cümleleri genelleme de değil temellendirme de kullandım…”yanmanın tek yolu sn commodoretr1 e çözüm sormaktır” :) demedim ben yahu :).....[/QUOTE]
Sn birdahadüşün; samimiyet inanıyorum ki günahımı almaktasınız)) Tek bir ihlalim olmuş,,, o da iki kişi söyleşirken, üçüncü olmuşum, halt etmişim!!! de sizin sohbetinize müdahilliğim yoktu, sadece SEN YANMASAN BEN YANMASAM BİZ YANMASAK NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA' önermesini desteklemekteyim. Burda 'yanma' kelimesinin de mecazi olduğunun farkındayım,
[QUOTE=birdahadüşün;186567...."her neyse… anlayan anlıyor umursamayan umursamasın.....[/QUOTE]
kullanılıyor muyum ne???
'her neyse' derken haklısınız, ben de bu tavrınızı çözemedim.:D
Ama demek ki amaca hizmet etti,,, birilerine birşeyler anlatılmasına vesile olmuşum, ne mutlu bana)))))
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Yapmayın arkadaşlar:)" Bayanlar kendi aralarında geçinemezler" önermesini doğrular şekilde bir görüntü sergilemek hoş olmuyor burada.
Aslında bakın hepimiz aynı taraftayız. Önemli olan bunun nasıl değiştireleceği konusundaki en uygun yönteme ya da yöntemlere karar vermektir.
Kadının bilinçlenmesi için şu an kullanılan yöntemlerin çok da işe yaramadığı bir gerçek. Biz burda konuşurken sanki sadece havanda su döğmüş gibi hissediyorum kendimi, onun için de öyle uzun uzadıya tartışmalara pek fazla girmem ben. Önemli olan icraattir. İstediğimiz kadar kadınlar eziliyor ve hak ettikleri yeri alamıyor dersek diyelim, sonuçta uygulamaya yansıyacak küçük adımlar çok daha önemli ve değerlidir. Bunların ise göstermelik kadın dernekleri, kadının kurtuluşu derneği, papatya derneği :) gibi bir takım aslında ezilmediği ve hatta bazı kadınları kendisi ezdiği halde buralarda göstermelik sosyal etkinlik bağlamında yer alan kadınlarca yapılması da inanın çok komik oluyor.
Herkes elini taşın altına art niyetsiz ,dürüst,samimi bir şekilde koymalı ve ne yapabiliyoırsa yapmalı. Yakın çevremde bilinçlendirebildiğim sadece bir kadın bile bence onun yetiştirip de biçimlendirdiği çocuklarına yansıyacağı için değerlidir benim fikrimce. bizler bireysel olarak bunları yapabiliriz. devletin genel olarak yapması gerekenler ise defalarca konuşuldu ve söylendi. Bunu herkes biliyor..! Ğst düzeyde alınacak kararlarla olabilecek şeyler bunlar.
Onun için birbirimizi fazla yıpratmaya bence gerek yok. Şimdi ben de mi girsem bi ucundan..vay efendim siz aslımda şurda bir yerde şöyle demişsiniz diyerek:))) hiç gerek yok. Açık bir el her zaman yumruk halinde sıkılmış bir elden daha iyidir:rolleyes:
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Ben çok az bir şey diyip devam edecektim amma görülüyor ki konu karışmış derinleşmiş. Aynı görüşü paylaşanlar bile tam anlaşamamış . Demokrasinin güzel yanı bu olsa gerek. İyidir iyi biat toplumu olmaktansa ufak farklar arasında bile tartışmak ilerleme adına bir gelişmedir. Ama kırıcı olmamak en önemlisidir.
Ben şimdi yazacaklarımı gene yazamayacağım işin garibi nerede kaldım konu neydi gitgide oda karışıyor. Sanırım hala din iman arasında bir yerlerde sıkışmış durumdayız. Tabiiki orta yerinde kadın var. Tartışmada oradan çıkmış. O kadar çok doğru varki hangi birisinin esas alınacağına karar veremedim ben kişisel olarak. Aslında verdimde sadece beni bağlayacağı için açıkça yazmama gereğini hissediyorum.
Ben bölüm bölüm toparlamaları kendimce yaparak ilerleyecektim ama yer gelmişken kısaca bir görüş bildireyim. İlerledikçe zaten bunlarda toparlanacaktır.
Öncelikle kadınlara karşı yürütülen bu garip yok etme ikinci sınıf görme kavgasının ne gariptir ki en büyük aktörleri gene kadınlarımızdır. Eğitimsiz geri kalmış bir toplumun kadınları hurafeler ve garip batası törelerle birleşince bir garip yaşam girdabının içinde olmuş ve aslında başrolü oynamaktan asla geri durmamıştır. Gelin kaynana kavgasının temelinde de aslında bu vardır...
Elleri ayakları öpülesi annelerimiz birer kadındır ve eğer kız çocuğuna sahiplerse daha hatalar zincirine doğumla başlarlar.
Hiç bir anne kızını bir birey kendisine toplumuna faydalı bir insan olarak yetiştirmeyi düşünmez genelde. Erkek çocuk okuyup adam olacak çalışacaktır. Kız çocuk ise dooğduğu gün gelin olmak üzere programlanır tıpkı kendisinin programlandığı ve bir yaşa gelince çok kızdığı gibi. O çok kızdığı program kız çocuğu doğduğu gün devreye otomatikman girer. Cehalet düzeyine kadar '' Okuyupta ne yapacak kocaya varsın otursun evinin kadını olsun'' zihniyetiyle büyür. Bu kadın zaten ezilmeye programlı yetişmektedir de haberi yoktur...
İstisnaları olmakla birlikte kadınlarımızda evlenmek ister mümkünse zengin bir adamla varılacak en büyük hedef budur. Zengin itibarlı bir adam bul evlen bitsin... Bu bir çok sorunu birlikte getirir ve kötülüklerin gebeliğini yapar....
Daha doğuştan başlayan bu kızların ''edilgen'' yapısı tüm hayatlarını altüst ederken kendileride bir şekilde bu yönde baskı altına girerler. Fırsatını buldukları anda başka bir kadına bunun hissettirirler. Bir kadının kadına yaptığı kötülüğü bir erkek kadına zor yapar hatta yapamaz.
Kadın ve erkekleri birbirinden ayırın. Erkekler dünyasından futbolu çıkarın yaklaşık üç ay sonra erkeklerin yüzde doksanı kavgasız sohbete başlar. Geri kalan yüzde onsa zaten toplumumuzda olan bozuk tiplerdir. Kavgacı hırsız arsız it kopuk dediklerimizden.... Kadınlar dünyasında ise ne ekleyip çıkarırsanız farketmez bir gürültüdür gidecektir. Bir şekilde bir şey bulup gene kargaşa yaratılacaktır.
Kadınlarımızın bu gariplikten kurtulma yolu birey olmaları ve ciddi bir eğitimle olabilir . Bu uzun bir zaman ciddi bir uğraş gerektiren bir süreçtir. Ve maalesef günümüzde bu süreç tersine işlemektedir. Kadının tecavüzcüsüyle evlenmesinin kadın namusu ve onurunu kurtarmak olduğunu kabul eden bir zihniyette kadının ezilmemesi mümkün mü? Namussuz olan aşağılık olan ahlaksız olan büyük bir suç işlemiş olan bir insanın yaşam zevkini elinden almış olan o aşağılık tecavüzcünün çok ağır ceza ve başka yaptırımlarla karşılaşmadığı toplum aslında gelişmiş toplum olamaz. Tecavüze uğrayan bir kadının onuru neden zedelensin ki? Namusuna neden helal gelsin ki? Neden bir kızla yatıp kalkan erkeğin bu durum elinin kiri olurken kadın için namussuzluk olsun ki ? İşte bu soruların bütününe verilecek yanıt bir yere gidilmesini sağlayacak kapıyı açacaktır.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
'' Dişi köpek Kuyruk sallamazsa ; erkek köpek peşinden gitmezmiş...'' Ben bu deyimin ne olduğunu hep anlamaya çalışmışımdır. Ve bir şekilde bu deyimin erkekler tarafından çıkarıldığını düşünürdüm. Amma birgün okudum ki bu kadınları aşağılayan sözcükler birleşmesinden oluşan bu garip deyimin mucidi kadınlarmış. Hem cinsleri için söylemişler. Bu söz öyle bir söz ki erkek ne yaparsa yapsın haklı çıkaran bir söz ve eden bir kadın... Adam uşkuruna sahip olamamıştır ama suçlusu kadındır. Aldatılan kadınlarda buna sığınır. Diğer kadını suçlamak hem kendi gururunu okşar hem '' erkeğini'2korur düzen yürür. Şuç kadında ya affet kadını yok et devam et... Bir iki üç... Hiç demez ki kendi kendine '' Tüm suçlu kadınlarda bizimkini buluyor. Bu kadar suçlu kadın olamaz bizim herif suçlu vay adi...''' Kadınlarda suç çok... Ya min giymiştir. ya şuh kahkaha atmıştır ya baygın baygın bakmıştır... Say say bitmez erkek te öküz değil ya dayanamaz... Ama nedense tersi düşünülmez tersi dediğim erkek açısından tersi... Keendi karısı bunu yapamaz cinayet sebebidir !!!! Çarpıklıklarımız bitmez bitmez bitmez...
Erkek istediğiyle yatar yatar yatar evlenince eşinin bakite çıkması gerekir. Onunla yatan kızların ne olacağı belli değildir. Peki bir garip töre olarak gerdek gecesi çarşafı bekleyen neden kadınlardır ? Adamın kendi sorunu değil midir o evlendiği karısıyla... İşte bu batası töre cinayetleri getirir. Zaten bizim törelerin çoğu da batasıdır. Güzel iki töreye karşılık yanlış bin töre vah vah vah... Ve biz hala kabul etmeyiz eğitimsiz ve kötü olduğumuzu avuturuz palavralarla... Uygarlık fersah fersah uzakken bizden kandırırız kandimizi olmayan gerçeklerle... Tokat gibi yüzümüze çarpan gerçekleri bir iki sapık sapkın meczup diye geçiştiririz... Bazen süşünürüm acaba biz gerçekten ahlaklı bir toplummuyuz diye yanıtını net bulamam nedense... Kendi anası bacısı hariç tüm kızları kadınları potansiyel gören bir toplumun erkekleri ne kadar ahlak sahibi olabilir ki? Boş konuşmalar haricinde....
Olayın bizdeki garip din boyutuna hiç girmiyorum kadınlarımızın üzerindeki baskının nedeninden çünkü ona sıra gelmedi daha hele biraz ilerleyelim tarih içinde atlama zıplamalarımız azalsın türban konusuna değinip geçelim kısaca ondan sonra daha detaylı bakarız...Bu hususa...
Aslında kadınlarımızın kendi kendine sorması gereken ve yanıtını bulması gerekne soru basit. Niçin doğru düzgün kadına değer veren erkekler dururken en azından anlayışlı ve kadını eşdeğer görenler... Ya kendilerin kötü davranan bir MAÇO ararlar yada kendilerine hükmedecek kapatacak bir dini tip... Bu sorunun yanıtı düzgün bulunursa aslında çözüm kolay gelir...
Düşünün kadınlar arasındaki araştırmada ki en beğenilen iki erkeği...
Kadını yok sayan örtüp çocuk fabrikası gibi gören değer vermeyen RTE
Kadını döven ezen sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin diyen İBO
EE kadınlar nasıl kurtarılır dersiniz ????
Neyse bu kadar araya girmek yeter ben bir önceki konuyu azıcık toparlayıp tarihi sekmelerime döneyim...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Biliyorum ki bunu bitiremeyeceğim. Bir oraya Burada ki DİN
İMAN halihazırdaki iktidarın kendisine HAS kendisinin dikte etmeye çalıştığı bir DİN İMANdır. Gerçek dinle imanla ilgisi yoktur.
Tanrım!
Harika bir yazı
her harika kadar kafalara soru işareti çakabilen bir yazıda
sorumun kaynagı yukarıdaki alıntı..
Gerçek din nedir? iman nedir?
yanlıs anlamayın lutfen dininizi sogulamak dgil bu tabi merak etmiyrda degilim!
Fakat bu ulkede sizin dinsizlik dediginiz seyin o olmadıgı konusunda gorus bildirip muhalif olacak o kadar kisi var ki..
Bu durumda nicel dogruyu ararsak kesinlikle toplumun cogunlugunun benimsedigi gorus dogrudur ilkesi gecerki sanirim bu sansızlıgımız
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Aslında tam da şimdi,,, biraz şiir vakti...
Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
eritmeğe
çağırıyorum...
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana...
«Deeeert
çok,
hemdert
yok»
Yüreklerin
kulakları
sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karanlıklar
aydınlığa..
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
eritmeğe
çağırıyorum.....
1930 Mayıs
Nazım Hikmet Ran
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
kadınlar arası mücadele...
kadın kadının kurdudur....
bal gibi tanıyoruz belki kendimizi...bal gibi farkındayız kadın haklarını savunmayı bile paylaşmakta zorlanıyoruz..kendimizce samimi bulmadıklarımıza hemen bir yer ayarlıyoruz büyük saraylarda... hiç ezilmemişliği bir kıyafet olarak dikip giydiriyoruz bilmeden..kendi çabamız soylu başkasınınki değil...ilk önce samimiyetin ezik kadın söylemleriyle ispat edilmesi gerekir..BİLİNEN GERÇEKLER...
----
insanlar kadınlar ve erkekler olarak ayırdıktan sonra sıra alt ayrımlara geliyor..
.
benim gibi kadın-bizden olmayan kadın-kötü kadın-kızım-ezilen kadın-ezilmeyen kadın(?varsa)-hakkını savunan kadın-savunmayan kadın-savunamayan kadın-savunmaması gereken kadın(!):)...gibi.... bunlara duruma göre algıya göre yenileri de eklenebiliyor..bunlardan işimize gelenler haklarını savunduğumuz kadınlar oluyor…
aslında "hak" kelimesinin tamlayanı olan bir kelime duruma göre değişmemeli...kadından nüfus cüzdanının cinsiyet hanesinde kadın yazan herkes anlaşılmalı....ama maalesef ki kadın kavramı bu kadar değişken...özellikle kadının beynindeki yeri değişken...olaylar ve sizin bir kadının hayatındaki yeriniz değiştikçe sıfatınız da alır nasibini..
kimi olaylarda "kadın hakları"nın öznesi olabilmek, kadından sayılmak bile size ancak diğer kadınlar tarafından tanınabilecek ayrı bir hak gibi :)
bu değişkenlik yüzünden gerçekleştirilmesi bu kadar zor..bu yüzden özel yöntemleri gerektiriyor...bu konuda herkes hemfikir
ancak; eleştirenler tarafından bile istemdışı olarak yapılan bu sınıflandırmalar hiçbir şekilde bireysel ya da kollektif çabaların küçük görülmesini gerektirmez..bu artık kadına değil emeğe saygısızlık olur bana göre...
bireysel çabalar kadar örgütsel çabalar da değerli...ve hatta gerekli..
belli ki derneklerde çalışan samimiyetsiz kadınlarla karşılaşılmış..ben yine bunu kişisel eğilimlere bağlayacağım...o samimiyetsiz kadınlar sivil toplum örgütlerinin alay konusu olmasına sebep olmuşsa belki gerçekçi örgütler de kurulabilir..kişisel olarak uygulanan "daha nitelikli" çabaların bir örgüt çerçevesinde yürütülmesi daha çok kişinin kazanmanılmasını sağlayabilir...
yani din adamları din sömürüsü yapıyor diye dinden soğuyoruz,
iktidardakilere bakıp siyasetten soğuyoruz,
ezilmeyen kadın samimiyetsiz bir şekilde örgütte çalışıyor-ki samimiyetin kriteri nedir?- diye sivil toplum örgütlerinden soğuyoruz…
sonuç da pek iç açıcı olmuyor...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
^^Tt^^ rumuzlu üyeden alıntı
Tanrım!
Harika bir yazı
her harika kadar kafalara soru işareti çakabilen bir yazıda
sorumun kaynagı yukarıdaki alıntı..
Gerçek din nedir? iman nedir?
yanlıs anlamayın lutfen dininizi sogulamak dgil bu tabi merak etmiyrda degilim!
Fakat bu ulkede sizin dinsizlik dediginiz seyin o olmadıgı konusunda gorus bildirip muhalif olacak o kadar kisi var ki..
Bu durumda nicel dogruyu ararsak kesinlikle toplumun cogunlugunun benimsedigi gorus dogrudur ilkesi gecerki sanirim bu sansızlıgımız
Din ve iman ın ne olduğunu burada benim yazmam doğru olmaz . Bu konuda yetkin değilim. Ama en azından NE OLMADIĞINI belirtiyorum kısa kısa buradan artık ne çıkartıyorsanız o. Ama çok isterseniz size bir tarif verebilirim kalan din dir....
Dinimi sorgulamayın merak ta etmeyin. Ben yaşamım boyunca Başta İslam peygamberinin tüm yaşamında ki dinleri dahil olmak üzere kimsenin dinini merak etmedim. Onun takipçisi kontrolcüsü ceza/ mükafatlandırıcısı Allah olduğu için haddimi aşmadım. Aslında umrumda da olmadı kimsenin dini bu güne kadar benim...
Çoğunluk görüşünün ve isteğinin haklı olmadığını çoğu zaman tam tersine haksız olduğunu bilecek kadar yaşadım yaşıyorum. Bu ayrıntıları üst üste koyunca ortaya çıkan analiz çok güzel bir şekilde din ve imanın ne olduğunu gösteriyor bana.
Neyse iyice karıştı . Nerede kaldığımı bulup devam edeyim izninizle.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
iğrenç cinsel saldırılara ''islami klıf'' uydurma çabası ve bunu olağanlaştırarak topluma özellikle kadınımıza kabul ettirmek islam felsefesinde sanki bu varmış gibi bunu kullanmak ve halka empoze etmenin sonucu olarak toplumun kadına çocuk yaşta istismar ve şiddet in dinsel bir içerik olduğu yönünde uzlaşması istenmekte...
Ufacık çocuğa taciz /tecavüz eden sapık zihniyetli kişiler ''sevilen islam değerli şahsiyetleri '' olarak gösteriliyor. Kadın aşağılanıyor kadın kapatılıyor kadın yok ediliyor. Dinle hiç ilgisi olmayan sahte uygulamalar din gibi yutturuluyor. İnsanların en değer verdikleri duygu olan inanç olan dinde bu erezyon oldukça ne kadınımız kadın nede dinimiz çağdaş seviyesine gelir.
Bu çarpıklığı körüklemek isteyen bazı abuk gazeteler fizik,kimya,matematik, mantık, akıl, izan ,ahlak, namus ve aklınıza gelen tüm kavramlara aykırı yazılar yazmaktan geri durmadılar. Bunda iki esas ele aldılar.
1. Hz. Zekeriya bir gecede 1000 karısıyla yatıp hamile bırakmış. İşte kudret buymuş ... ( Ötesini yazacağım ayıp olacak...) Bunu yazan İlahiyat Profesörü Süleyman Uludağ, bir İslam âlimi. Vakit Gazetesi’nde İslami ahlak uzmanı Hüseyin Üzmez de bir İslam âlimi. İkisi yan yana, olur size ulema. Üstelik cevazı oybirliğiyle verirler, çünkü çok anlaşırlar: Biri teoride, öteki pratikte seri cima allamesi.Hüseyin Üzmez ana kız, erişkin sübyan, arkadaş torunu falan, ilmini pratikte götürüyor. Bulsa 1000 hatun Yoksa Süleyman Hoca’yı yalancı çıkarmaz.. Türkiyenin uleması bunlar... Neyse konuyu gene kaydırdım da diyeceğim o ki bu İlahiyat profesörünün hiç bir bilimsellikten haberi yok. Ne tarihi ne fiziki varsa yoksa Zekeriye'nın pipisi...
Şimdi bu Zekeriya peygamberli ilgili tam bir bilgi yok.Bazı kaynaklara göre MÖ 800 lerde bazılarına göreyse mö 50 lerde yaşamıştır. Kur'an ı baz almamız gerektiğine göre MÖ 50 ler daha mantıklı Çünkü Kur'an da Zekeriya peygamber'den Meryem in koruyucusu olarak söz edildiğine göre ve Meryem hz. İsa yı doğurduğuna göre o zamanlar daha mantıklı olması gerekiyor. Asıl mesleği marangozluk Ama her ahvalde ''islam'la'' uzaktan yakından ilgisi olmayan birisi. Öldürülen ilk Peygamber. Öldürülmesiyle ilgili çok rivayet var. Karısının adı Elizabeth ( Geri kalan 999 unu bilmiyorum. ) İşin çok ilginç yönü ise şimdi anlatacağım yer. Ben şimdi İlahiyat Profesörü Süleyman Uludağ'ı vakit te okuduktan sonra normal birisi olmadığım için taktım. Bu iş böyle olmamalı diye yukarıda kısacık bilgi verdiğim Hz. Zekeriya ile ilgili ( Özellikle uçkur konusunda ) en muhteşem bilgi Kur'an ı kerimde... Kur'an ın 19. suresinin adı Meryem. Bakınız Kur'an bu konuda ne demiş...
'' 1 - Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
2 - Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya olan rahmetini anmadır.
3 - Bir zamanlar o, Rabbine gizlice (içinden) yalvarmıştı.
4 - Şöyle demişti: "Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım(ın saçı) bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım."
5 - "Gerçekten ben, arkamdan yerime geçecek varislerden endişedeyim. Karım da kısır bulunuyor. Onun için katından bana bir çocuk ihsan et."
6 - "Ki bana da mirasçı olsun, Yakub ailesine de mirascı olsun. Rabbim, onu sen rızana kavuştur."
7 - (Allah şöyle buyurdu): "Ey Zekeriyya! Şüphesiz biz sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş yapmadık."
8 - Zekeriyya: "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?" dedi.
9 - (Allah yahut Cebrail ona şöyle) dedi: "Dediğin gibidir, (fakat) Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Nitekim bundan önce seni yarattım. Halbuki sen hiçbir şey değildin."
10 - Zekeriyya şöyle dedi: "Rabbim! Bana alâmet ver." Allah: "Senin alâmetin, sapasağlam olduğun halde, üç gün, üç gece insanlarla konuşamaz hale gelmendir." buyurdu.
11 - Nihayet (birgün konuşamayınca) mihrabdan kavmine karşı çıktı da onlara "Sabah ve akşam (Rabbinizi) tesbih edin" diye işaret etti.
12 - "Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl" (dedik) ve daha çocukken ona hikmet verdik.
13 - Hem de katımızdan bir merhamet ve (günahlardan) paklık verdik, o çok takva sahibi idi.
14 - Anne ve babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, zorba ve isyankâr değildi.
15 - Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği gün ona selam olsun.'' ve devam eder sure...
Şiğmdi açık ve net anlıyoruz ki :
1. HZ. ZEKERİYANIN TEK KARISI VARDIR.
2. KARISI KISIRDIR. ÇOCUKLARI OLMAMAKTADIR.
3.HZ. ZEKERİYA ÇOK YAŞLIDIR ARTIK ÇOCUK YAPAMYACAĞINI DOLAYISIYLA SOYUNUN DEVAM ETMEYECEĞİNİ DÜŞÜNMEKTEDİR.
4 ALLAH MUCİZESİNİ GÖZTERİR KISIR KARISI HAMİLE KALIR HZ YAHYA NIN BABASI OLUR. YANİ TEK ÇOCUĞU VARDIR.
Şimdi Kur'an dan anlaşılan bu, adamın yazdığı o !! Birisi ciddi yalan söylüyor acaba kim ??? Garip soru oldu değil mi? Yanıtı belli soru Ama millet vakit gazetesinin o şarlatan profesörünün yazısına inanıyor.... Kur'an ise nedense ilgilenilmiyor. İşte insanları dinle kandırmak kadını yok etmek budur böyle başlar... Bunlar Hüseyin Süleyman işi götürürler hem zevk i sefa hem ceplerini doldururlar gık dedin mi dinsizsin ....
Bir husus daha var burada garabet...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
O garabette 1000 kadının bir gecede aynı kişi tarafından hamile bırakılmasının fiziki yeterliliğinin olup olmamasıdır.
1927 de Türkiyede 1000 nüfusun altında 100 den fazla ilçe bulunuyordu. Milad kabul edilen 0 yılında ise tüm dünya nüfusunun 230 milyon olduğu tahmin ediliyor. Hendek savaşı 675 kişi arasında olmuştur....
Bu örneklemeleri çoğaltabilirim. Ama sadece adamın iddiasına göre hz. Zekeriya yattığı kadınları hendek savaşına soksa tarih değişirdi !!! Çok büyük olasılıkla Hz. Zekereya nın yaşadığı yerin nüfusu anca bin vardı o dönemde. Nerede sırf sadece 1000 kadın bir kişiye...
Hepimizin malumu bir kadının normal olarak hamile kalabilmesi için bir erkekle cinsel ilişkiye girmesi gerekir. Amaç sadece bu ise makina gibi bu ilişki yapılsa bile 5 dakika sürer. Diğer tüm fizyolokik koşulları bir kenara bırakırsak 1000 kadının yan yana yattığını ve hiç vakit kaybı olmadığını farz edersek 1000*5=5000 dakika eder. 5000/60=83,34 yani 83 saat 20 dakika buda 3 gün 11 saat 20 dakika eder ki hiç bir gece bu kadar uzun değildir !!!!
Sonra yapılan eylemin fizyolojik unsurlarını düşünecek olursak inanılmaz bir söylence ortaya çıkar ki benim bunu burada terbiye sınırları içerisinde anlatmaya sözcük bilgim yetersiz kalır. Abuk sabuk örneklemelere girerim ki hiç te güzel olmaz... Komedi olur. Onu da bu forumda yapmayayım...
Özetle bu sahtekar uçkur düşkünü alim bozuntusu her türlü fizik ve doğa kanunlarına aldırmadan '' Peygamber'' ve '' din '' maskesi altında yalan söylüyor. İşin daha acısı bu konuda tek doğru kaynak Kur'an tam da bu peygamber hakkında bilgi vermişken yapıyor bunu. Ya Kur'an ı bilmiyor yada önemsemiyor . Kendi çıkarı için her yolu deniyor. Neden bin kadının bir erkeğe mahkum olduğu ise satır arasında gizli... Kadınlar ikinci sınıftır maldır....
Cinsel rezalete dini alet edenler son derece aşağılık bir şekilde bizzat islam peygamberinide kullanıp bir rivayete göre onun 9 yaşındaki kızla evlendiğini bundan dolayı dinen caiz olduğunu söylüyorlar ki bu aşağılık duruma bir sözcük bulamıyorum.
Peygamberin hayatı maalesef çok net bilinmemektedir. Yaşadığı dönemde ha keze bilinmeyeni bol bir dönemdir. Dolayısıyla o günün şartlarını ve gerçekliğini bilmeden böyle bir konuda aşağılıkça yorum yapmak hiç doğru değildir. Kaldı ki bu şarlatan sapkınların hiçbirisi peygamber değildir !!!!
Kadınların artık bu gerçekleri çok net görerek din adına kendilerini sömürtmekten cinsel meta olarak kullandırmaktan vaz geçmeleri birbirlerini ikaz ederek çağdaşlaşma zamanları gelmişte geçmektedir. Kadınlar ikinci sınıf değildir. Ana eş kız kardeş sıfatlarıyla yanıbaşımızda bizle aynı olmalıdırlar. Fiziki doğal zayıflıkları ikinci sınıf olmalarından değil doğurgan sevecen olmalarındandır. Tarihte yolculuğumuza devam etmeden önce bu bölümü kendimce Aziz Nesin in şu şiiriyle bitirmek istiyorum...
Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün...
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
cümlelerimi 'kadınların' anlayamaması ne hazin!!!! yegane anlayanın ise 'bir erkek' olması trajikomik)))
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
cümlelerimi 'kadınların' anlayamaması ne hazin!!!! yegane anlayanın ise 'bir erkek' olması trajikomik)))
Bu nedir şimdi? Ne demektir? Hangi cümlelerinizi "kadınlar" anlamamış da "YEGANE" anlayanlar erkekmiş..???
Bırakın Allah aşkına!! Olaya kadınlar anlamaz, erkekler anlıyor gözüyle bakmaktan vazgeçin. Aslında bakış açısı yanlış..Ben KADINLAR-ERKEKLER olarak bile bakmıyorum bu olaylara konulara. İNSAN olarak bakıyorum..
Evet kadınlar sömürülmüştür. Bu genelleme bile yanlış buna BAZI kadınlar sömürülmüştür demek daha doğru. Ve bazı kadınlar da hemcinsini sömürmüş ve sömürmektedir. Olay kadın-erkek olayı değil. Olay insan olarak baktığınızda bir cinsin diğerine üstün sayılmasından kaynaklanan bir insan hakları sorunudur.
Hiç mi cahil erkek yok sanki memlekette de cahil! anlamaz kadınları konuşuyoruz burada??? Kadınlara kadın oldukları için değil insan oldukları için değer verilsin kafi.. İnsan olduğumuz hatırlansın..İnsan diye bakılsın. Kendi adıma şunu söylüyorum, sırf kadın olduğum için kendi adıma en ufak bir ayrıcalık dahi istemiyorum ve beklemiyorum..ÖNÜMDEN ÇEKİLSİNLER KAFİ..YA DA BİZ ÖNÜMÜZDEN ÇEKMESİNİ BİLİRİZ.. ne bu yaaaa!! kadınlar anlamıyor da yegane sadece bir tek erkek anlıyor:))) HAYRET Kİ NE HAYRET..valla sabah sabak kızdım..
Hııı bana yanıt yazacaksanız öyle uzunnn uzadıya yazılar yazmayın. az ve öz.. şöyle tam olarak ne demek istiyorsanız onu yazın ki yanıt alasınız. hiç sevmem dolambaçlı yollardan bir sürü laf kalabalığını.. az öz yazın ki ANLAYABİLELİM:)
beni bile patlattınız ya afferin size:)
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sağolasın Ali Rıza Güngör Bey
http://w10.gazetevatan.com/pics/yazarlar/142.jpg
Geçen hafta Kutlu Doğum Haftası’nın Hicri Takvim yerine Miladi Takvim kullanılarak Nisan ayında sabitlendiğini yazmış ve bunu İslam’da bir reform olarak nitelendirerek “Peygamberimizin doğum günü Miladi Takvim’e göre sabitlenebiliyorsa, örneğin Ramazan da sabitlenebilir mi?” diye sormuştum. Ardından da başta gazetemiz yazarlarından Süleyman Ateş olmak üzere, bu konuda dini bilgisi olanlardan cevap rica etmiştim.
Süleyman Ateş Bey, anladığım kadarıyla benim yazılarımı okumuyor. Herkesin her yazarı okuma zorunluluğu yok elbette. Bu nedenle bana bir cevap verme imkânı bulamamış.
Ama rastlantıya bakın ki, tam benim yazdığım sırada Ali Rıza Güngör adlı bir Vatan okuru Süleyman Ateş’le “Kutlu Doğum Haftası sabitlenebildiğine göre Kurban ve Ramazan Bayramı ile Ramazan ayı da sabitlenemez mi?” diye sormuş.
Süleyman Ateş Bey de gayet güzel bir cevap yazmış. Herhalde okumuşsunuzdur. İki nokta üzerinde durmuş.
Birincisi kutladığımız 4 kandilin de uydurma olduğunu açıklamış. Bir din âliminin “kutsal” sandığımız bu günler için “uydurma” tanımını kullanması ve hatta “Bunlara dini gün demek de aslında doğru değildir. Bir şeyin dini olması için ya Kurân’da veya Peygamber sünnetinde belirlenmiş olması gerekir. Bu kutlamaların ne Kurân’da ne de sünnette yeri vardır. Peygamberimiz dine sokulan uydurmaların sapıklık olduğunu söylemiştir” demesi de son derece önemli.
İkincisi ise Ramazan ayı, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı’nın Kuran ile sabit olduğunu ve değiştirilemeyeceğini söylüyor. Kanıtlamak için de Kuran’daki Bakara Suresi’nin 185- 197 ve 203’üncü ayetleri ile Fecr Suresi’nin 1 ve 2. ayetlerini gösteriyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesinden Kuran’ı Kerim’in mealini bulup ilgili ayetleri okudum. Ramazan ayı ve bayramlarla ilgili bir şey bulamadım. Tabii bu benim Kuran’ı anlamaktaki eksikliğimden kaynaklanabilir. Süleyman Ateş’in söylediği mutlaka doğrudur. Ama kafama takılan şu: “Bu günler Kuran’da sabittir ve değiştirilemez? Peki hangi takvime göre belirlenmiştir bu? Biz bu dini günleri Hicri Takvime göre kutlamıyor muyuz? Hicri Takvim İslamiyet’in doğmasından çok sonra Hazreti Muhammet’in Mekke’den Medine’ye göçü esas alınarak hazırlanmadı mı? Böyle bir takvim düzenlemesi Kuran’da yok ki”.
Tabii Süleyman Ateş Bey benim yazımı okumayacağı için yine Vatan okurlarından birinin bu soruları kendisine iletmesi gerek.
12/MAYIS/2008 CAN ATAKLI
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
İzmir'in Urla İlçesi'nde denize giren tesettürlü kadın ve genç kızlardan oluşan 48 kişilik gruptan 5 genç kız, yüzme bilmedikleri için boğularak yaşamını yitirdi. Büşra Kılınç ise son anda kurtarıldı.Piknik yapmak için İzmir `in Yeşilyurt semtinden Urla İlçesi `ne bağlı Zeytineli Köyü Böğürtlen Koyu`na gelen 6 genç kız, önceki gün saat 15:00`te el ele tutuşup denize girdi. Yüzme bilmeyen genç kızlar, dalgalara kapılarak açığa sürüklendiler. Dilek Doğan (16), Arife Teker (16), Mine Yardımcı (16), Havva Avcı (16) ve Meliha Baskın (17), arkadaşlarının gözü önünde boğulurken Büşra Kılınç (15), baygın halde kurtarılarak Urla Devlet Hastanesi `ne kaldırıldı. Yoğun bakıma alınan genç kızın hayati tehlikeyi atlattığı bildirildi.
Genç kızşarın, Eski İzmir semtindeki Yıkık Camii yanında yasadışı faaliyet gösteren Kuran ve meslek edindirme kursuna devam ettikleri öğrenildi.
Grubun başında Hacı Öğretmen dedikleri orta yaşlı bir hanım vardı. Denizde birden panik yaşandı. Bu hacı öğretmen erkeklerden yardım istemedi. Yardım edenlere engel oldu. Ama sonunda yardım edildi ona rağmen fakat çok geçti. `Koy, hafta sonları türbanlılarla dolup taşıyor. Başörtülü kadınlar kumsalda topluca namaz kılıyor. Türbanlılar, mahrem yerleri görünmesin diye erkeklerden yardım istemiyorlar.
Yada bir başkası gene günümüzden ....
Uluslararası Masörlük diplomasına sahip Türkan Özsu (24), gece yarısı kaldırıldığı hastanedeki doktor tarafından alkollü olduğu için muayene edilmedi. Özsu, olayı şöyle anlattı: “4 Nisan günü kuzenlerimle bir barda eğlendikten sonra evime gittim. İki bardak votka içmiştim. Uyuduktan kısa bir süre sonra rahatsızlandım. Sabah 05.00 sularında sancım artınca kuzenlerim Etlik Özel Lokman Hekim Hastanesi’ne götürdü. Türbanlı hemşireler hiç müdahale etmedi. Ardından gelen nöbetçi doktor ilk olarak ’Alkollü müsün?’ diye sordu. ’Evet’ yanıtını alınca da ’Prensiplerime aykırı. Alkollü hastaları muayene etmem’ diyerek odadan ayrıldı. Kuzenlerim hemen 100. Yıl Hastanesi’ne götürdü. Burada yapılan müdahalede ağır bir enfeksiyon geçirdiğim belirlendi.” Türbanlı hemşirelerde dokunmadılar...
Yada bir başkası alkolsüzünden...
Genç yanlışlıkla elini kesmiştir. Acil hastahaneye götürülür. Ancak acilde bulunan hemşire ve doktor yaralananın erkek oldğunu söylerler ve ''dinen dokunamayacaklarını'' belirterek kabul etmezler. Yaralı genç üçüncü hastahanede tedavi edilir bu yüksek din sahibi kişiler yüzündende üç ünite kan verilir gence yaşasın diye...
Bu üç olay ve daha niceleri 2000 li yılların Türkiyesinde yaşanıyor. İnanılmaz bir şekilde din dışı bir dindarlığa gidiyoruz. Güzel ülkemize yazık ediliyor. Çıkarcılar ceplerini doldururken ülkem karanlıklara vede acısı bölünmeye itiliyor. Ülkemin kadını ise bir paçavra gibi kullanılıyor bu uğurda... Peki hep böylemiydik biz ? Ne olursa olsun hastaya bakılmaz mı? Kadına yada erkeğe din gereği sağlık için bile dokunulmaz mı? Bakalım kısaca ...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
1915 in ortaları Çanakkale...
Cephede yaralanan askerler bir kısmı Mürefteye getirilir. Yaralıları halk ve sağlıkçılar karşılar kucaklarında taşıyarak tertemiz bir binaya taşırlar. Burası mürefte okuludur aslında. Ancak savaş nedeniyle subayların, yargıcın,savcının ve o çevredeki hastane doktorlarının eşlerinin çabası ve halkında desteği ile tertemiz pırıl pırıl bir sağlık ocağına dönüşmüştür...
Sağlıkçılar yaralıları yıkarlar traş ederler pansuman yaparlar. Tertemiz çamaşırlar giydirirler karınlarını doyurup yaralıları yerde serili sabun ve lavanta kokulu yataklara yatırırlar. Bu güzelliği bu muhteşem olayı yaratanlar yatağın , çarşafın ve yastık kılıflarının kenarına kırmızı iplikle isimlerini işlemişlerdi '' Mürefte Kadınları''
Sabah olunca erkenden bu '' mürefte kadınları'' sağlık ocağına üşüşür yaralılara bakarlardı. Hepsinin yüzleri açık dudaklarında gururlu bir gülümseme ile işe başlarlardı. Peçesiz örtüsüz yaralıları tek tek dolaşıp bir isteklerinin olup olmadığını sorarlar ufak tefek pansumanlarını yaparlardı. İşin ilginci hiç birisi doktor yada hemşire değildi...
Aynı yıllarda İstanbulda da kadınlar savaşta yaralanan askerlerimiz için seferber olmuş hatta cepheye giderek savaşmak dahi isteyenler çıkmıştı. Bu talep Enver Paşaya kadar gelmiş çok zor durumda kalmıştı. Sonunda gönüllü kadınların Hemşire olarak görev yapması kararlaştırılmıştı. O zaman ki Türk kadını namusun veya dinin peçede olmadığını anlamıştı....
1921 yılı su gibi akıyor Türkiye inanılmaz bir istiklal sevaşı veriyordu. Zaten yetersiz olan hastahaneler yaralı dolup taşıyor yaralılar kendi durumlarına bakmaksızın cepheye dönmek istiyordu. Hastahaneler genelde gönüllü hemşireler ile ayakta duruyor herkes canla başla çalışıyordu. Bir kadın hemşirenin erkek hastaya pansuman yaptığını gören akrabası tutucu bayan kadını bir yere çekip
''Na mahrem erkeğe dokunulur mu? Cehennemlik olursun ...'' diyordu...
Güleryüzlü hemşirenin yüzü soluyor gözleri çakmak çakmak oluyor ve
'' Ne cehenne mi ? Bunlar bizim vatanımız namusumuz dinimiz için savaşıyorlar , bunlar olmasa hangisi kalır ? Ne namusumuz ne dinimiz... Dinimizde böyle bir şey yok...'' diyor çekip gidiyordu...
Bu kadının adını bilmiyoruz ama bugün iktidar Cumhurbaşkanı ve başbakanının eşleri ''kadın ''olduklarını unutup... '' En doğal haklarıdır. Dinimizce öyleyse yapacak bir şey yok'' deme aczine düşüyorlardı. Ama ne hikmetse İslamda kadının konuşmadığını erkellerin işlerine karışmadıklarını hangi erkek olursa olsun ona saygılı olmak zorunda olduklarını unutuyorlardı... Garip bir islam anlayışları vardı vesselam...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Akademik Sultan rumuzlu üyeden alıntı
Bu nedir şimdi? Ne demektir? Hangi cümlelerinizi "kadınlar" anlamamış da "YEGANE" anlayanlar erkekmiş..???
ne bu yaaaa!! kadınlar anlamıyor da yegane sadece bir tek erkek anlıyor:))) HAYRET Kİ NE HAYRET..valla sabah sabak kızdım..
Hııı bana yanıt yazacaksanız öyle uzunnn uzadıya yazılar yazmayın. az ve öz.. şöyle tam olarak ne demek istiyorsanız onu yazın ki yanıt alasınız. hiç sevmem dolambaçlı yollardan bir sürü laf kalabalığını.. az öz yazın ki ANLAYABİLELİM
beni bile patlattınız ya afferin size
Ama üstüme baskı ve otorite kuruyorsunuz.:( Özgürlüğümü kısıtlıyorsunuz.:(
Diyelim ben böyle düşündüm,:mahcup: sizin neden hoşunuza gitmeli??? gitmemeli?? neden sinirleniyorsunuz?? Aslında cevap yazmayacaktım, çünkü sizin bu tavrınızı da anlamak mümkün değil.. Zira benim kişisel tespitim ('kadınların' anlayamaması ne hazin!!!! yegane anlayanın ise 'bir erkek' olması trajikomik))) şeklinde ve bu tespit de tamamen bu foruma yönelik. Yani bir genelleme değil, ya da hayat ile ilgili böylesi bir sonuç çıkarmış dahi olabilirim. Suç mu???? Taciz mi???
Alıntı kısmına yazınızdan almadığım bölümlerde açıkladığınız fikirlerinize ise saygı duyuyorum,,, gerçi katılmadığım birkaç husus da var ama, sukut geçiyorum.:) mecburen mecburiyetten,,,
Ben bu forumun,,, cezalısı mıyım??? anlamadım ki? Ne etsem 'uyarı' alıyorum,,,
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
Ama üstüme baskı ve otorite kuruyorsunuz.:( Özgürlüğümü kısıtlıyorsunuz.
Diyelim ben böyle düşündüm,:mahcup: sizin neden hoşunuza gitmeli??? gitmemeli?? neden sinirleniyorsunuz?? Aslında cevap yazmayacaktım, çünkü sizin bu tavrınızı da anlamak mümkün değil.. Zira benim kişisel tespitim ('kadınların' anlayamaması ne hazin!!!! yegane anlayanın ise 'bir erkek' olması trajikomik))) şeklinde ve bu tespit de tamamen bu foruma yönelik. Yani bir genelleme değil, ya da hayat ile ilgili böylesi bir sonuç çıkarmış dahi olabilirim. Suç mu???? Taciz mi???
Alıntı kısmına yazınızdan almadığım bölümlerde açıkladığınız fikirlerinize ise saygı duyuyorum,,, gerçi katılmadığım birkaç husus da var ama, sukut geçiyorum.:) mecburen mecburiyetten,,,
Ben bu forumun,,, cezalısı mıyım??? anlamadım ki? Ne etsem 'uyarı' alıyorum,,,
Susmayın efendim:) Sustukça sıra size gelecek..
Farkında değilsiniz ancak kadınları anlamazlıkla itham ediyorsunuz. Kendi kişisel çıkarımınız dahi olsa Bunun gerekçesini de vermeniz ve alacağınız tepkilere karşı da hazırlıklı olmanız gerekir. Zira hiç bir kadının kendisine ilişkin sorunlarda duyarsız olduğunu düşünmüyorum. Bazıları daha az, bazıları daha fazla. Anlama kapasitelerimiz)) ise birbirinden farklı olmakla birlikte erkeklerle kıyaslayarak kadınları anlamaz ilan etmek hoş değildir..Sizin yaptığınız bu idi, bundan dolayı tepki aldınız..
Özgürlüğünüze sınır getirmek benim haddime değildir. Sizin de benim özgürlüğüme aynı şekilde. Yasal çerçevede bunu kullanırız.. Sizden kısa ve öz yanıt istemem size baskı koyma değil aksine anlamamızı:) kolaylaştırma açısından gereklidir..
Bugün beni kızdırmaz hiç bir şey))) Valla çok keyifliyim..aslında şu yazılan cümle kolay yutulur bir şey değil ama, bu kadar yanıtı kafi buluyorum..