Kökten durum değişikliği nafaka indirim sebebi değil mi?
Merhaba değerli hukuk hocalarım...Öncelikle vereceğiniz cevap ya da cevaplar için teşekkür ederim...
Eşim daha önce boşanmış 2010 ylında ...Kendi bürosuna sahip olduğu için anlaşmalı olarak çocuksuz kadınla 1500 tl nafaka karşılığında boşanmış..Daha sonra bu kadının fevri ve saldırgan tutumu nedeniyle eşim mesleğini bırakmak zorunda kaldı ...biz 1,5 yıldır evliyiz ve eşim devlet memuru oldu...durumumuz çok değişti biz evlenirken eşim herşeyini boşandığı kadına bıraktığı için bana sadece borçlar kaldı...vergi..sgk..öğrenim kredisi vs...Ve bir oğlumuz var..biz nafaka indirimi davası açtık ama kadın hakime hanım davayı reddetti ve bizi 1500 tl nafakayı ödemeye devam kararı verdi..biz bütün belgeleri borçları maaş bodrosunu mahkemeye sunduk ama gerekçeli kararında karşı tarafın cevabının aynısından oluşan bir karar vardi ...Biz bir çok avukata sorduk ve herkes çok şaşkın neden böyle bir karar verdiğini anlamak zor ..eşimin eline geçen maaş net 2600 tl .biz 3 kişiyiz oda çocuksuz çalışabilir durumda ..ama çalışmayacağını bizim eşşek gibi çalışıp ona ödeyeceğimizi yüzümüze alay ederk söylüyor..ben de çalışmıyorum..ayrıca o kadın 300 tl yetim aylığıda aölıyor...bizim birikmiş ile beraber ona ödediğimiz tutar 1760 tl ...şimdi yargıtaya gidicez...acaba siz değerli hocalarım bana durumdan kurtulacağımız müjdesini verebilir mi?Çıkmazdayız böyle giderse ailem paramparça olucak..
Biz 3 kişi 700 tl
karşı taraf 1760 tl
Adalet bu mu ?
- - - Updated - - -
Eklemeyi unuttum hakime hanım gerekçeli kararında serbest avukatlık yaptığı zaman ile şimdiki evli , çocuklu borçlu ve memur maaşlıyla geçindiğimiz şimdi ki zaman arasında değişikliğin olduğunu kanaatine varmış
Cevap: Kökten durum değişikliği nafaka indirim sebebi değil mi ?
anlaşmalı boşanmada taraflar anlaşmaya uymak zorundadır ancak aradan geçen süre içinde taraflar arasında ekonomik dengesizlik olursa indirim söz konusu olabilir bu karar büyük ihtimal bozulur
Cevap: Kökten durum değişikliği nafaka indirim sebebi değil mi ?
abdulalim rumuzlu üyeden alıntı
anlaşmalı boşanmada taraflar anlaşmaya uymak zorundadır ancak aradan geçen süre içinde taraflar arasında ekonomik dengesizlik olursa indirim söz konusu olabilir bu karar büyük ihtimal bozulur
Teşekkür ederim değerli hocam ...deyim yerinde ise yüreğime su serptiniz..Asalak gibi ömür boyunca başkasının sırtından emeği ve alınterinden geçinmeyi planlayan ve çalışıp kendi ekmeğini kazanmak varken başkasının rızkına göz dikenleri anlamıyorum...hidayet diliyorum...esen kalın.
Cevap: Kökten durum değişikliği nafaka indirim sebebi değil mi ?
Son zamanlarda boşanmaların arttığı ve boşanan eşlerin yoksulluk nafakası peşine düştüğü adeta nafaka ile hayatını idame ettirmeyi meslek haline getirmiş olması gerçeği ile karşı karşıyayız.Bu konu toplumda emsaller teşkil ederek her geçen süre içerisinde katlanarak çoğalmakta olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum. Özellikle yabancı hukuklarda uygulamanın nasıl olduğunu internet sayesinde araştırmaya çalıştım. M.K.nun 175.m.sinin sosyal devlet ilkesine aykırı olduğu düşüncesindeyim.Malumunuz olmakla birlikte MK nun 175.m.sini önce hatırlatmak isterim:
“MADDE 175 - Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki 20-30 Yaşındaki gayet sağlıklı ve çalışabilecek durumdaki hiçbir kadın/erkek boşanma yüzünden yoksulluğa düşmez düşemez.Bu yanlış olgu ve uygulamalar neticesinde bu durum toplumda meşruiyet kazanmasına zemin hazırlamıştır..Bu durum gerek Anayasanın 49.Maddesine gerekse insan haklarına aykırı bir durum olduğu açıkça görülmektedir diye düşünüyorum.Diğer taraftan Boşanmadan kaynaklanan bir nafaka alacağının varlığının belli koşullar altında nafaka borçlusunun veya nafaka alacaklısının yaşamı boyunca sanki mülkiyet hakkıymış gibi sürekli olması hak düşürücü süre ve zaman aşımı kavramlarının kabul edildiği bir hukuk sisteminde adalet duygusunu da zedelemektedir. Tarihin hiçbir döneminde,hiç bir hukuk sistemi boşanan eşlerden biri yoksulluğa düşecek diye diğeri için ömür boyu sürebilecek yoksulluk nafakası yükümlülüğü öngörmemiştir.Dolayısı ile yoksulluk nafakasının süresiz uygulanmasının nedeni ahlaki ve sosyal gerçeklerle açıklanamaz.Yaptığım araştırmalar sonucunda bu hükümlerin İsviçre Medeni Kanunu’ndan ve Nafakaya dair uluslararası nitelikte sözleşmelerden iktibas edildiği kanaatine vardım
Örneğin İsviçre ve Amerika’daki eyaletlerin çoğunda boşanma davalarının %90'ının nafakaya karar verilmeden bitirildiğini, iki-üç yıl süren evliliklerin kısa süren evlilik sayıldığını ve nafaka kararı verilmediğini, süresiz nafakanın ancak evliliğin çok uzun sürmüş olması veya eşlerden birinin artık iş bulamayacak yaşta veya hasta olması gibi durumlarda verildiğini gördüm.
Yani bu durumda İsviçre medeni hukuku resepsiyon olarak iktibas edildiği kanaatim ağır bastı ancak takdir edersiniz ki bizim uygulamamızda bir gariplik olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.
Örnekle açıklamak gerekirse;
Bizde evlilik bir ay bile sürmüş olsa boşanma olduğu takdirde süresiz nafaka takdir edilebiliyor. Nafaka alacaklısı eş her yıl nafaka artırım talebinde bulunabilmekte Kaldı’ki nafaka alacaklısı zaman içerisinde iş bulabilmek ve tekrardan evlenmek adına hiçbir girişimde bulunmamış ve hatta lüzum görmeksizin nafaka peşine düşmüştür. Nafaka yükümlüsü ona "geçimini sağlamak için çaba gösterdin mi? Diye sorulduğunda ve hatta yerel mahkeme tarafından Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüklerinden istenilen ve hiçbir kayıdı’nın olmadığı salt belge ile belgelenmesine rağmen nafaka artırımı devam edebilmektedir.!?Oysa Anayasanın 49.Maddesi oldukça açık ve nettir.!! Anayasanın 49.Maddesini Hatırlayalım;”Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir” (Değişik: 3.10.2001-4709/19 md.) Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.) Hükmüne yer verilmişse de nafaka alacaklısının bu maddeyi ihlal etmesi yani nafaka alacaklısı çalışmak için hiçbir girişimde bulunmamış olması bir anlam ifade etmemektedir dolayısıyla da uygulamanın ne derece yanlışlık içerisinde olduğunun açık bir ifadesidir.. Anayasayı ihlal eden bir insan nafaka artırım talebi ile müracaat edebiliyor? Yorum sizin!! Böyle bir durumda eşitlik ilkesinden,İnsan Haklarından ve hakkaniyetten bahsetmek ne derece doğrudur.?
Peki; Türkiye'de kadının durumu malum da 20-30 yaşında gayet sağlıklı ve çalışabilecek durumdaki insanların her yıl nafaka artırım talebiyle müracaat etmesi normal midir? Nafaka yükümlüsü tekrar evlenmişse ve eşi çalışıyorsa eşinin maaşı nafaka yükümlüsüne gelir sayılırken ailesi ile yaşayan nafaka alacaklısının diğer bireylerinin geliri neden sayılmıyor?Oysa yargıda cinsiyet eşitliği ilkesi mevcutken?!!
Kira nafaka yükümlüsüne gider sayılırken banka kredisi ile aldığı evinin taksitleri neden gider sayılmıyor? Üstelik sen ev almışsın mali gücün artmış denilebilirken borç neden göz ardı ediliyor? Nafaka yükümlüsünün bankadan aldığı konut kredisini nafaka artışlarından, mahkeme masraflarından ve avukatlık ücretlerinden ötürü ödeyemeyip icra yolu ile satılarak nafaka yükümlüsünün mülk edinme hakkının elinden alınmasına ne demeli?
MADDE 35- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Nafaka alacaklısı kadın aleni açıkça korunurken nafaka yükümlüsünün yanında yaşayan kadın neden korunmuyor? Şöyle ki her nafaka artışı nafaka yükümlüsünün yanındaki kadının ve çocuklarının yaşam standardının düşmesi gerçeği neden göz ardı ediliyor. Böyle bir uygulama sonucunda sosyal devlet anlayışı, insan hakları, eşitlik ilkesi konusunda söz etmek ne derece doğrudur? Kendimizi bir an nafaka yükümlüsü sayarak elimizi vicdanımıza koyup düşünelim? Bitmeyen bir borç, ölene kadar taksit!Bitirebilene aşk olsun Her yıl açılan artırım davaları ve buna bağlı pariental alienation adında bir psikolojik bunalım, mahkeme masrafları mahkeme boyunca biriken nafaka ödemeleri ile avukatlık ücretleri diğer yanda sosyal devlet ve eşitlik ilkesi ile insan hakları !?
Çoğunlukla nafaka artırım taleplerinin ihtiyacın ötesinde boşandığı eşten intikam almak için açıldığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Buna bağlantılı olarak nafaka yükümlüsünün evinde çıkan huzursuzluklar geçim sıkıntısı strese bağlı işteki verimsizlik, toplum ilişkilerinin düzensizliği ile bunalım sonucunda son zamanlardaki şiddet ve basına yansıyan konular vurdumduymazlığın birer göstergesi değimlidir sizce? O zaman diyorum ki çalışabilecek genç yaştaki bir insanının birden fazla yoksulluk nafakasının artırılmasını talep etmesi daha belirgin ifade etmek gerekirse nafaka alacaklısının avukat tutacak güce sahip olduğu halde “yoksulluk nafakası” talebiyle mahkemeye müracaat etmesi ne derece doğrudur.
Çocuğun babayla olan ilişkisinin kesilmesi veya kesilmeye çalışılması çocuğa verilebilecek en büyük zarardır. Çocuk için baba ilk aşkıdır ve bundan mahrum etmek ilerde önlenmesi güç hatta imkânsız psikolojik rahatsızlıklara yol açtığı uzmanlarca vurgulanmaktadır. Bunun yanı sıra 9-10 yaşındaki bir çocuğun mahkemeye çağrılarak fikir alınması o yaştaki bir çocuğun mahkemeyle tanıştırılması çocuğun yüreğinde anlam veremediği bir kargaşaya çekilmesine zemin hazırlamayı nasıl bir insan haklarına bağlanabildiğini daha açık bir ifade ile babanın öz çocuğunu parayla görmeye çalışması yasanın açıklarla dolu olduğunu insanlar tarafından kendi doğrultularında kullanıldığının göstergesi değimlidir.. MK. nun 2.maddesine aykırı bir davranış olduğunu kabul etmemek mümkün mü? MADDE 2.-( Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.) Yasa maddesi görünüşte nafaka yükümlüsüne bazı şartların varlığı halinde bu mükellefiyetten kurtulma şansı veriyor görünmekte ise de aslında bu pek mümkün değildir. Özellikle nafaka yükümlüsü bordro karşılığı çalışan sabit gelirli kimse ise neredeyse bundan kaçınma ihtimali bulunmamaktadır.Diğer taraftan sabit geliri olmayan nafaka yükümlüsünden ise nafaka hemen hemen alınamıyor..Burada kadın korunamıyor?Oysa kadından sorumlu bakanlık kurduk ya!! Hani insan hakları hani eşitlik ilkesi! Bunun yanında nafaka yükümlüsü nafaka ödememek için sabit gelirden vazgeçiyor diğer deyişle sigorta dışı çalışıyor birde yeşil kart adlımı ki rahatlıkla alabiliyor hal böyle olduğunda bundan devletin ilgili kademeleri de zarar görüyor. Kaldı ki boşanan eşin boşandığı eski eşini takip etmesi, onun gelir getiren bir işte çalışıp çalışmadığını, başkası ile nikâhsız yaşayıp yaşamadığını ayrı yerlerde yaşıyorlarsa bilmesi mümkün değildir.
Sonuç ne oluyor? Boşanan eş boşandığı eşinin sosyal güvencesi olmaya devam etmiş oluyor. Nafaka yükümlüsü ikinci defa evlendiyse hem ailesinin hem de boşandığı eşinin geçimini sağlamaya çalışmış oluyor. Tabiî ki verimli bir çalışma olursa. Yani olan dürüst vatandaşa oluyor. Olan sabit gelirliye oluyor. Bu aşamada ne eşitlik ilkesi kalıyor nede sosyal devlet anlayışı nede insan hakları ne de hakkaniyet ilkesi.. Görülen o ki Yoksulluk nafakası ile ilgili maddeler ivedilikle günümüz şartlarına uyarlanmalı güncelleştirilmelidir... Kadından sorumlu bakanlık kuruyoruz ancak kadını ne kadar koruyabiliyoruz gerçeğine daha geniş pencereden bakmak gerekiyor. Nafaka yükümlüsüne bunu ödeyeceksin derken nasıl ödeyebileceği gerçeği nede daha objektif bakmak gerekiyor. Bir taraftan nafaka alacaklısı kadını korurken nafaka yükümlüsü ile yaşamaya çalışanında kadın diğerler ininde çocukları olduğunu unutmamak gerekiyor.Anayasanın 2.Maddesini Hatırlayalım; “Türkiye Cumhuriyeti insan haklarını esas alan adil, demokratik, laik, sosyal ve dünyadaki her türlü gelişmeye açık bir hukuk devletidir.”Nafaka yükümlüsü ile geçinmeye çalışan “kadının” hakkı neden bertaraf edilmekte..Resepsiyon ve Kodifikasyon kurumları arasındaki farklılık rahat bir şekilde neden bertaraf edilmektedir.? MADDE 176 (Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.) Hükmüne yer verilmişse de; Telekom’un özelleşmesi ile başka kamu ve kurumlara atanan personelin maaşlarının dondurulduğu bilinmektedir. Ancak nafaka yükümlüsünün maaşının dondurulmuş olduğunu ve başkaca gelirinin olmadığını belgelediği halde nafaka artışının son 4 yılda 3 kez artırılarak devam ettiği görülmektedir. Diğer yandan ilk eşinden olma ve babası ile yaşamaktan başka çaresi olmayan “Reşit Olmayan Yetim bir çocuğun ”annesinden aldığı yetim aylığını şu veya bu nedenle mahkemeye malzeme yapmaya çalışması ve mahkemeninse bunu araştırması yasa koyucunun yasayı ülkenin sosyal ve kültürel yaşam biçimine uyarlamadığının göstergesi değimlidir.?Yukarıda da belirttiğim gibi uygulamada bir şeylerin ters gittiği açıkça görülmektedir.
Kısacası sosyal devlet ilkesi, eşitlik ilkesi ve insan haklarını savunurken bu uygulamaların hem nafaka alacaklısını hem de nafaka yükümlüsünü ve birlikte yaşadıkları insanları ve hatta devletin çeşitli kademeleri ile toplumun sosyal ve kültürel yaşam biçimini de mağdur etmekte olduğunu toplumda emsaller teşkil ettiğini şiddet olaylarının çoğaldığını görmemezlikten gelmemek gerekmektedir. Vurgulayarak belirtmek gerekir ki,var olduğu toplumun sosyolojik koşullarının yasa yapım sürecinde yasa koyucuyu münhasıran belli yönde davranmaya zorladığı,sosyal bir gerçektir.Nitekim,eğer toplum denen sosyolojik olgunun,kültürel ve sosyal yaşam tarzına aykırı nitelikte icrai ve uygulanması yaptırıma bağlanmış kurallar yasa hükmü olarak kabul edilse, uygulanma imkanının güçleşmesi ve normların içselleştirilmesi engellenmiş olacaktır.Bugün,din sosyolojisi denen bir sosyal inceleme alanının olması bize dinin de yaşam biçimini etkileyen asli sosyal olgulardan biri olduğunu ortaya koyan bilimsel emaredir. Dolayısıyla,toplumun genel eğilimini yansıtan bir sosyal olgu olarak dinin,yasa yapım sürecini etkilemesi kaçınılmaz bir durumdur.,hukuki nitelikleri açısından birbirinden farklı olan resepsiyon ve kodifikasyon kurumları arasındaki anlamsal farklılığın göz ardı edildiğini maalesef ortaya koyuyor.
Resepsiyon deyimi, bir ülkenin sosyal ve kültürel normlarına göre şekillenmiş yasal hükümlerin, kendi toplum yapısını göz ardı etmeden aynen alınması ve yasal zemine kavuşturulması demek iken,
Kodifikasyon ise başka bir ülkenin kültürel normlarının etkili olduğu yasal hükümler ve kurumların, iktibas edilecek ülkenin sosyal ve kültürel yaşam biçimine uyarlanması şeklinde cereyan eden bir yasa yapım sürecini ifade ediyor. Olması gereken hukuk, yasa yapım sürecinde resepsiyon değil, kodifikasyon olgusunun hakim olmasını gerektiriyor. Yasaların büyük ölçüde ülkenin gelenek ve göreneklerinin hukuk çerçevesi altında yaptırıma bağlanan kurallar bütünü olarak tanımlanması mümkündür. Her ne kadar gelenek ve görenek ile yasal süreç arasındaki ilişki, mutlak olmasa da yasa koyucunun toplumsal normları süreçten dışlayarak yasa yapması sosyal gerçekliğe aykırı bir ifade olur. Şunu belirtmek isterim ki, yasa yapım sürecinde yasa koyucuları toplumsal nitelikte normlardan soyutlamak gerçekliğe aykırıdır, etkileşim mutlak nitelikte olmasa da uygulanabilir norm tesisinde etkin bir unsurdur. Ancak soyut açıdan yasa koyucunun bu kültürel normlarla çelişecek yasal tasarrufunda bulunması mümkündür. Nitekim münferit bazı vakalarda bize yasa koyucunun bu anlamda mutlak bağlı olmadığını gösteriyor..Olması gereken olgu,resepsiyon değil,kodifikasyon edilen yasal nitelikte kurumların ülkenin sosyal ve kültürel yaşam biçimine uyarlanmasıdır.
Bu husustaki yanlış algı toplumsal anlamda meşruiyet kazanmış görünmektedir. Yürürlükteki normları göz önüne aldığımızda, toplumsal ve kültürel normlardan ve uygulanabilir olmaktan uzak yasal hükümler azımsanacak boyutta olmadığını görmek gerektiği düşüncesindeyim.
Diğer taraftan takdir edersiniz ki hukuk normları adaleti tesis etmek açısından işlevsel uygulanmayınca bu soyut adalet fikri somutlaşmayınca hiçbir anlam ifade etmiyor. Ayrıca sistemin aktif süjelerinden biri olarak şunu göz ardı etmemek gerekir ki nihai adaleti tesis etmekle görevli hâkimlerimizin hukuk yargılamalarında normları kadın lehine yorumlama şeklinde tezahür eden yaklaşımı bir gerçektir. Hatta Kanada hâkimleri de mütemadi olarak bu tavrı gösterince yargılamalarda bu durumu pariental alienation adında bir psikolojik bunalımla yani literatüre geçmeye değer bir olgu olarak görülmüş ve hâkimlere yargılama cinsiyet eşitliğini bozmamaları telakki edilmişti. Bürokratik mekanizmaların ruhuna da işleyen bu durumun salt ülkemiz adalet mekanizmasına tahsis edilmemesini, karşılaştırmalı hukukta da oldukça geçerlilik ifade eden olumsuz bir durum olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum...
Sayın Yetkililer bu yanlış uygulamaların düzeltilmesi refah ve medenice Anayasa ve insan haklarına uygun hayatımızı idame ettirebilmek için sizce daha kaç kadının / erkeğin ölmesi ile boşandıktan sonra tekrar kurulan yuvaların yıkılması gerekiyor!!?
Cevap: Kökten durum değişikliği nafaka indirim sebebi değil mi ?
kim yazdıysa çok güzel yazmış agzına yüregine sağlık nafaka alan bayanlar bunu maaş gibi ömür boyu almakta ve haksız bir kazanç vezenginleşme meydana gelmektedir bunun için kesinlikle yasal düzenlme gereklmektedir devlet büyüklerimize konuyu aktarmak gerekmektedir
QUOTE=rpanatli;456923]Son zamanlarda boşanmaların arttığı ve boşanan eşlerin yoksulluk nafakası peşine düştüğü adeta nafaka ile hayatını idame ettirmeyi meslek haline getirmiş olması gerçeği ile karşı karşıyayız.Bu konu toplumda emsaller teşkil ederek her geçen süre içerisinde katlanarak çoğalmakta olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum. Özellikle yabancı hukuklarda uygulamanın nasıl olduğunu internet sayesinde araştırmaya çalıştım. M.K.nun 175.m.sinin sosyal devlet ilkesine aykırı olduğu düşüncesindeyim.Malumunuz olmakla birlikte MK nun 175.m.sini önce hatırlatmak isterim:
“MADDE 175 - Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki 20-30 Yaşındaki gayet sağlıklı ve çalışabilecek durumdaki hiçbir kadın/erkek boşanma yüzünden yoksulluğa düşmez düşemez.Bu yanlış olgu ve uygulamalar neticesinde bu durum toplumda meşruiyet kazanmasına zemin hazırlamıştır..Bu durum gerek Anayasanın 49.Maddesine gerekse insan haklarına aykırı bir durum olduğu açıkça görülmektedir diye düşünüyorum.Diğer taraftan Boşanmadan kaynaklanan bir nafaka alacağının varlığının belli koşullar altında nafaka borçlusunun veya nafaka alacaklısının yaşamı boyunca sanki mülkiyet hakkıymış gibi sürekli olması hak düşürücü süre ve zaman aşımı kavramlarının kabul edildiği bir hukuk sisteminde adalet duygusunu da zedelemektedir. Tarihin hiçbir döneminde,hiç bir hukuk sistemi boşanan eşlerden biri yoksulluğa düşecek diye diğeri için ömür boyu sürebilecek yoksulluk nafakası yükümlülüğü öngörmemiştir.Dolayısı ile yoksulluk nafakasının süresiz uygulanmasının nedeni ahlaki ve sosyal gerçeklerle açıklanamaz.Yaptığım araştırmalar sonucunda bu hükümlerin İsviçre Medeni Kanunu’ndan ve Nafakaya dair uluslararası nitelikte sözleşmelerden iktibas edildiği kanaatine vardım
Örneğin İsviçre ve Amerika’daki eyaletlerin çoğunda boşanma davalarının %90'ının nafakaya karar verilmeden bitirildiğini, iki-üç yıl süren evliliklerin kısa süren evlilik sayıldığını ve nafaka kararı verilmediğini, süresiz nafakanın ancak evliliğin çok uzun sürmüş olması veya eşlerden birinin artık iş bulamayacak yaşta veya hasta olması gibi durumlarda verildiğini gördüm.
Yani bu durumda İsviçre medeni hukuku resepsiyon olarak iktibas edildiği kanaatim ağır bastı ancak takdir edersiniz ki bizim uygulamamızda bir gariplik olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.
Örnekle açıklamak gerekirse;
Bizde evlilik bir ay bile sürmüş olsa boşanma olduğu takdirde süresiz nafaka takdir edilebiliyor. Nafaka alacaklısı eş her yıl nafaka artırım talebinde bulunabilmekte Kaldı’ki nafaka alacaklısı zaman içerisinde iş bulabilmek ve tekrardan evlenmek adına hiçbir girişimde bulunmamış ve hatta lüzum görmeksizin nafaka peşine düşmüştür. Nafaka yükümlüsü ona "geçimini sağlamak için çaba gösterdin mi? Diye sorulduğunda ve hatta yerel mahkeme tarafından Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüklerinden istenilen ve hiçbir kayıdı’nın olmadığı salt belge ile belgelenmesine rağmen nafaka artırımı devam edebilmektedir.!?Oysa Anayasanın 49.Maddesi oldukça açık ve nettir.!! Anayasanın 49.Maddesini Hatırlayalım;”Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir” (Değişik: 3.10.2001-4709/19 md.) Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.) Hükmüne yer verilmişse de nafaka alacaklısının bu maddeyi ihlal etmesi yani nafaka alacaklısı çalışmak için hiçbir girişimde bulunmamış olması bir anlam ifade etmemektedir dolayısıyla da uygulamanın ne derece yanlışlık içerisinde olduğunun açık bir ifadesidir.. Anayasayı ihlal eden bir insan nafaka artırım talebi ile müracaat edebiliyor? Yorum sizin!! Böyle bir durumda eşitlik ilkesinden,İnsan Haklarından ve hakkaniyetten bahsetmek ne derece doğrudur.?
Peki; Türkiye'de kadının durumu malum da 20-30 yaşında gayet sağlıklı ve çalışabilecek durumdaki insanların her yıl nafaka artırım talebiyle müracaat etmesi normal midir? Nafaka yükümlüsü tekrar evlenmişse ve eşi çalışıyorsa eşinin maaşı nafaka yükümlüsüne gelir sayılırken ailesi ile yaşayan nafaka alacaklısının diğer bireylerinin geliri neden sayılmıyor?Oysa yargıda cinsiyet eşitliği ilkesi mevcutken?!!
Kira nafaka yükümlüsüne gider sayılırken banka kredisi ile aldığı evinin taksitleri neden gider sayılmıyor? Üstelik sen ev almışsın mali gücün artmış denilebilirken borç neden göz ardı ediliyor? Nafaka yükümlüsünün bankadan aldığı konut kredisini nafaka artışlarından, mahkeme masraflarından ve avukatlık ücretlerinden ötürü ödeyemeyip icra yolu ile satılarak nafaka yükümlüsünün mülk edinme hakkının elinden alınmasına ne demeli?
MADDE 35- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Nafaka alacaklısı kadın aleni açıkça korunurken nafaka yükümlüsünün yanında yaşayan kadın neden korunmuyor? Şöyle ki her nafaka artışı nafaka yükümlüsünün yanındaki kadının ve çocuklarının yaşam standardının düşmesi gerçeği neden göz ardı ediliyor. Böyle bir uygulama sonucunda sosyal devlet anlayışı, insan hakları, eşitlik ilkesi konusunda söz etmek ne derece doğrudur? Kendimizi bir an nafaka yükümlüsü sayarak elimizi vicdanımıza koyup düşünelim? Bitmeyen bir borç, ölene kadar taksit!Bitirebilene aşk olsun Her yıl açılan artırım davaları ve buna bağlı pariental alienation adında bir psikolojik bunalım, mahkeme masrafları mahkeme boyunca biriken nafaka ödemeleri ile avukatlık ücretleri diğer yanda sosyal devlet ve eşitlik ilkesi ile insan hakları !?
Çoğunlukla nafaka artırım taleplerinin ihtiyacın ötesinde boşandığı eşten intikam almak için açıldığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Buna bağlantılı olarak nafaka yükümlüsünün evinde çıkan huzursuzluklar geçim sıkıntısı strese bağlı işteki verimsizlik, toplum ilişkilerinin düzensizliği ile bunalım sonucunda son zamanlardaki şiddet ve basına yansıyan konular vurdumduymazlığın birer göstergesi değimlidir sizce? O zaman diyorum ki çalışabilecek genç yaştaki bir insanının birden fazla yoksulluk nafakasının artırılmasını talep etmesi daha belirgin ifade etmek gerekirse nafaka alacaklısının avukat tutacak güce sahip olduğu halde “yoksulluk nafakası” talebiyle mahkemeye müracaat etmesi ne derece doğrudur.
Çocuğun babayla olan ilişkisinin kesilmesi veya kesilmeye çalışılması çocuğa verilebilecek en büyük zarardır. Çocuk için baba ilk aşkıdır ve bundan mahrum etmek ilerde önlenmesi güç hatta imkânsız psikolojik rahatsızlıklara yol açtığı uzmanlarca vurgulanmaktadır. Bunun yanı sıra 9-10 yaşındaki bir çocuğun mahkemeye çağrılarak fikir alınması o yaştaki bir çocuğun mahkemeyle tanıştırılması çocuğun yüreğinde anlam veremediği bir kargaşaya çekilmesine zemin hazırlamayı nasıl bir insan haklarına bağlanabildiğini daha açık bir ifade ile babanın öz çocuğunu parayla görmeye çalışması yasanın açıklarla dolu olduğunu insanlar tarafından kendi doğrultularında kullanıldığının göstergesi değimlidir.. MK. nun 2.maddesine aykırı bir davranış olduğunu kabul etmemek mümkün mü? MADDE 2.-( Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.) Yasa maddesi görünüşte nafaka yükümlüsüne bazı şartların varlığı halinde bu mükellefiyetten kurtulma şansı veriyor görünmekte ise de aslında bu pek mümkün değildir. Özellikle nafaka yükümlüsü bordro karşılığı çalışan sabit gelirli kimse ise neredeyse bundan kaçınma ihtimali bulunmamaktadır.Diğer taraftan sabit geliri olmayan nafaka yükümlüsünden ise nafaka hemen hemen alınamıyor..Burada kadın korunamıyor?Oysa kadından sorumlu bakanlık kurduk ya!! Hani insan hakları hani eşitlik ilkesi! Bunun yanında nafaka yükümlüsü nafaka ödememek için sabit gelirden vazgeçiyor diğer deyişle sigorta dışı çalışıyor birde yeşil kart adlımı ki rahatlıkla alabiliyor hal böyle olduğunda bundan devletin ilgili kademeleri de zarar görüyor. Kaldı ki boşanan eşin boşandığı eski eşini takip etmesi, onun gelir getiren bir işte çalışıp çalışmadığını, başkası ile nikâhsız yaşayıp yaşamadığını ayrı yerlerde yaşıyorlarsa bilmesi mümkün değildir.
Sonuç ne oluyor? Boşanan eş boşandığı eşinin sosyal güvencesi olmaya devam etmiş oluyor. Nafaka yükümlüsü ikinci defa evlendiyse hem ailesinin hem de boşandığı eşinin geçimini sağlamaya çalışmış oluyor. Tabiî ki verimli bir çalışma olursa. Yani olan dürüst vatandaşa oluyor. Olan sabit gelirliye oluyor. Bu aşamada ne eşitlik ilkesi kalıyor nede sosyal devlet anlayışı nede insan hakları ne de hakkaniyet ilkesi.. Görülen o ki Yoksulluk nafakası ile ilgili maddeler ivedilikle günümüz şartlarına uyarlanmalı güncelleştirilmelidir... Kadından sorumlu bakanlık kuruyoruz ancak kadını ne kadar koruyabiliyoruz gerçeğine daha geniş pencereden bakmak gerekiyor. Nafaka yükümlüsüne bunu ödeyeceksin derken nasıl ödeyebileceği gerçeği nede daha objektif bakmak gerekiyor. Bir taraftan nafaka alacaklısı kadını korurken nafaka yükümlüsü ile yaşamaya çalışanında kadın diğerler ininde çocukları olduğunu unutmamak gerekiyor.Anayasanın 2.Maddesini Hatırlayalım; “Türkiye Cumhuriyeti insan haklarını esas alan adil, demokratik, laik, sosyal ve dünyadaki her türlü gelişmeye açık bir hukuk devletidir.”Nafaka yükümlüsü ile geçinmeye çalışan “kadının” hakkı neden bertaraf edilmekte..Resepsiyon ve Kodifikasyon kurumları arasındaki farklılık rahat bir şekilde neden bertaraf edilmektedir.? MADDE 176 (Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.) Hükmüne yer verilmişse de; Telekom’un özelleşmesi ile başka kamu ve kurumlara atanan personelin maaşlarının dondurulduğu bilinmektedir. Ancak nafaka yükümlüsünün maaşının dondurulmuş olduğunu ve başkaca gelirinin olmadığını belgelediği halde nafaka artışının son 4 yılda 3 kez artırılarak devam ettiği görülmektedir. Diğer yandan ilk eşinden olma ve babası ile yaşamaktan başka çaresi olmayan “Reşit Olmayan Yetim bir çocuğun ”annesinden aldığı yetim aylığını şu veya bu nedenle mahkemeye malzeme yapmaya çalışması ve mahkemeninse bunu araştırması yasa koyucunun yasayı ülkenin sosyal ve kültürel yaşam biçimine uyarlamadığının göstergesi değimlidir.?Yukarıda da belirttiğim gibi uygulamada bir şeylerin ters gittiği açıkça görülmektedir.
Kısacası sosyal devlet ilkesi, eşitlik ilkesi ve insan haklarını savunurken bu uygulamaların hem nafaka alacaklısını hem de nafaka yükümlüsünü ve birlikte yaşadıkları insanları ve hatta devletin çeşitli kademeleri ile toplumun sosyal ve kültürel yaşam biçimini de mağdur etmekte olduğunu toplumda emsaller teşkil ettiğini şiddet olaylarının çoğaldığını görmemezlikten gelmemek gerekmektedir. Vurgulayarak belirtmek gerekir ki,var olduğu toplumun sosyolojik koşullarının yasa yapım sürecinde yasa koyucuyu münhasıran belli yönde davranmaya zorladığı,sosyal bir gerçektir.Nitekim,eğer toplum denen sosyolojik olgunun,kültürel ve sosyal yaşam tarzına aykırı nitelikte icrai ve uygulanması yaptırıma bağlanmış kurallar yasa hükmü olarak kabul edilse, uygulanma imkanının güçleşmesi ve normların içselleştirilmesi engellenmiş olacaktır.Bugün,din sosyolojisi denen bir sosyal inceleme alanının olması bize dinin de yaşam biçimini etkileyen asli sosyal olgulardan biri olduğunu ortaya koyan bilimsel emaredir. Dolayısıyla,toplumun genel eğilimini yansıtan bir sosyal olgu olarak dinin,yasa yapım sürecini etkilemesi kaçınılmaz bir durumdur.,hukuki nitelikleri açısından birbirinden farklı olan resepsiyon ve kodifikasyon kurumları arasındaki anlamsal farklılığın göz ardı edildiğini maalesef ortaya koyuyor.
Resepsiyon deyimi, bir ülkenin sosyal ve kültürel normlarına göre şekillenmiş yasal hükümlerin, kendi toplum yapısını göz ardı etmeden aynen alınması ve yasal zemine kavuşturulması demek iken,
Kodifikasyon ise başka bir ülkenin kültürel normlarının etkili olduğu yasal hükümler ve kurumların, iktibas edilecek ülkenin sosyal ve kültürel yaşam biçimine uyarlanması şeklinde cereyan eden bir yasa yapım sürecini ifade ediyor. Olması gereken hukuk, yasa yapım sürecinde resepsiyon değil, kodifikasyon olgusunun hakim olmasını gerektiriyor. Yasaların büyük ölçüde ülkenin gelenek ve göreneklerinin hukuk çerçevesi altında yaptırıma bağlanan kurallar bütünü olarak tanımlanması mümkündür. Her ne kadar gelenek ve görenek ile yasal süreç arasındaki ilişki, mutlak olmasa da yasa koyucunun toplumsal normları süreçten dışlayarak yasa yapması sosyal gerçekliğe aykırı bir ifade olur. Şunu belirtmek isterim ki, yasa yapım sürecinde yasa koyucuları toplumsal nitelikte normlardan soyutlamak gerçekliğe aykırıdır, etkileşim mutlak nitelikte olmasa da uygulanabilir norm tesisinde etkin bir unsurdur. Ancak soyut açıdan yasa koyucunun bu kültürel normlarla çelişecek yasal tasarrufunda bulunması mümkündür. Nitekim münferit bazı vakalarda bize yasa koyucunun bu anlamda mutlak bağlı olmadığını gösteriyor..Olması gereken olgu,resepsiyon değil,kodifikasyon edilen yasal nitelikte kurumların ülkenin sosyal ve kültürel yaşam biçimine uyarlanmasıdır.
Bu husustaki yanlış algı toplumsal anlamda meşruiyet kazanmış görünmektedir. Yürürlükteki normları göz önüne aldığımızda, toplumsal ve kültürel normlardan ve uygulanabilir olmaktan uzak yasal hükümler azımsanacak boyutta olmadığını görmek gerektiği düşüncesindeyim.
Diğer taraftan takdir edersiniz ki hukuk normları adaleti tesis etmek açısından işlevsel uygulanmayınca bu soyut adalet fikri somutlaşmayınca hiçbir anlam ifade etmiyor. Ayrıca sistemin aktif süjelerinden biri olarak şunu göz ardı etmemek gerekir ki nihai adaleti tesis etmekle görevli hâkimlerimizin hukuk yargılamalarında normları kadın lehine yorumlama şeklinde tezahür eden yaklaşımı bir gerçektir. Hatta Kanada hâkimleri de mütemadi olarak bu tavrı gösterince yargılamalarda bu durumu pariental alienation adında bir psikolojik bunalımla yani literatüre geçmeye değer bir olgu olarak görülmüş ve hâkimlere yargılama cinsiyet eşitliğini bozmamaları telakki edilmişti. Bürokratik mekanizmaların ruhuna da işleyen bu durumun salt ülkemiz adalet mekanizmasına tahsis edilmemesini, karşılaştırmalı hukukta da oldukça geçerlilik ifade eden olumsuz bir durum olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum...
Sayın Yetkililer bu yanlış uygulamaların düzeltilmesi refah ve medenice Anayasa ve insan haklarına uygun hayatımızı idame ettirebilmek için sizce daha kaç kadının / erkeğin ölmesi ile boşandıktan sonra tekrar kurulan yuvaların yıkılması gerekiyor!!?[/QUOTE]
,
nafaka indirim talebi,
nafaka indirim dilekçesi ne zaman sonuçlanır,
kokten durum degisikligi nafaka,
nafaka indirimi ile ilgili yargıtay kararları,
nafaka indirim davası,
yeni evlilik ve nafaka indirimi,
nafaka indirimi,
nafaka azaltimi davasi nezan sonuclanir,
nafaka indirimi davası,
nafaka alan cocuk yesil kart alirsa ne olur,
cocuk nafakasi indirimi,
Kurumların kökten değişikliğine ne denir,
nafaka artirimini onlemek,
nafaka indirım ,
kurumlarin kokten degisikligine ne denir,
nafaka arttrimi icin sebepler,
nafaka da indirim,
nafaka indirim davasi,
nafaka arttirim onlenebilir mi,
cocuk nafakasi yilda yuzfe kac artirilir,
nafakada degisiklik,
yeşil kart aktif değil mi,
yargitaya gore nafaka sebepleri,
nafakada son gelişmeler
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Wmic Windows Activation Key and...
03-05-2025, 14:36:12 in Aile Hukuku