Açığa alma; tutuklama gibi, soruşturma geçiren kamu görevlileri hakkında yasal koşulların bulunması halinde, ifa edilen görevin selameti açısından zorunlu ise uygulanabilen bir emniyet tedbiri olup, tamamen yasal bir müessesedir.
Gündemdeki açığa alınmalar; Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup iki general ve bir amiral'e ilişkin ve de bir ilk olduğu için, kamuoyunda dikkat çekmiş ve tartışmalara neden olmuştur.
Üç generalin açığa alınmalarının yasal dayanağı, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasasının 65. maddesidir.
TSK Personel Yasasının 65/1-a maddesinde ; “Haklarında........5 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren bir cürümden.........dolayı kamu davası açılanlar, mensup oldukları bakanlıklarca açığa çıkarılabilirler.” hükmü yer almakta olup, ilgili bakanlar, üç generali açığa alırlarken bu yasa maddesine dayanmışlardır.
Bu itibarla, açığa alma işlemi, görünürde ve şeklen yasal bir işlemdir.
Ancak, hukuk devletlerinde, bir işlemin şeklen yasal bir işlem olması, her zaman, o işlemin aynı zamanda hukuki olduğu anlamına gelemez.
İşlem, şeklen bir yasa maddesine uygun da olsa, amacı itibariyle, hukuka aykırı bir işlemin varlığı söz konusu olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti, bir yasa devleti değil, bir hukuk devletidir.
Hukuk devletlerinde, yasaya uygunluk ve hukuka uygunluk ayrımı daima yapılmalıdır. Özellikle, idareye tanınan ve hukuki denetime tabi olan bir taktir yetkisinin kullanımında, hukuk devleti ilkesi önem kazanmaktadır.
İşlemin dayanağı olan TSK Personel Yasasının 65/1-a maddesi, açığa alma konusunda ilgili bakanlara taktir yetkisi tanımakla birlikte, yasal koşulları mevcut olsa dahi, ilgili bakanlar, haklarında kamu davası açılmış bulunan generalleri açığa alma konusunda bağlayıcı tutulmamışlardır.
Hukuk diliyle ifade etmek gerekirse, koşulların mevcut olması halinde, artık ilgili bakanın açığa almaktan başka bir alternatifinin bulunmadığı bir bağlı yetki söz konusu değildir.
Bu nedenledir ki, açığa alınan üç generalin de sanık oldukları Balyoz Darbe Planı davasının açılmasından bu yana uzun bir zamanın geçmesine, bu generallerin terfileri Ağustos 2010 Askeri Şurasında tartışılarak, haklarında yakalama kararları bulunduğu için terfilerinin askıya alınmasına rağmen, ilgili bakanlar, TSK Personel Yasasının 65/1-a maddesindeki açığa alma taktir yetkilerini kullanıp, bu üç generali o tarihlerde açığa alma gereğini duymamışlardır.
Yani, açığa alma da, tutuklama gibi bir emniyet tedbiri olduğundan, her sanığın mutlak surette tutuklu yargılanmayacağı gibi, bu üç generalimiz de, haklarında açılan kamu davalarına rağmen, zorunlu görülmemiş olacak ki, uzun bir süre açığa alınmamışlardır.
Kaldı ki, bugün (24.11.2010) açığa alındıklarını öğrendiğimiz bu üç generalimiz dışında, haklarında kamu davası açılan bir çok general ve amiral bulunmakta olup, onların açığa alınmalarına gerek duyulmamıştır.
Öyleyse, bu üç generalimiz, aradan geçen uzun zamana rağmen, bugün niçin açığa alınmışlardır sorusuna, ilgili bakanlar; makul, inandırıcı ve kamu vicdanını tatmin eden haklı bir cevap vermek zorundadırlar.
Bilinen gerçek şudur;
Yaptıkları itiraz üzerine, 2010 Yüksek Askeri Şurası öncesinde haklarında çıkarılan yakalama kararları geriye dönük olarak kaldırılan bu üç generalimiz, bu şekilde terfi etme hakkına kavuşmuşlar ve terfi ettirilmeme işleminin iptali için başvurdukları Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin verdiği yürütmeyi durdurma kararını, iki aylık zorunlu ve yasal süre içinde infaz etmemek amacıyla, hiçbir kamu yararı bulunmadığı halde, taktir yetkilerini kötüye kullanarak, bu üç general hakkında açığa alma işlemini tesis etmişlerdir.
Bu itibarla, bağlayıcı olan mahkeme kararını infaz etmemek için, kanuna karşı hile anlamına gelecek şekilde, üç generalimizin açığa alınmalarına ilişkin olarak tesis edilen işlem, görünürde ve şeklen yasal bir işlem sayılsa da, asla hukuka uygun bir işlem olarak kabul edilemez.
Yaptığı açıklamalardan, planlayıcıları arasında AKP Genel Başkanı Sayın ERDOĞAN'ın da bulunduğu anlaşılan, üç generalin açığa alınmaları işlemi; tamamen siyasi olup, AKP iktidarının hukuk devleti ve özgürlük anlayışının ilkelliğini de gözler önüne sermiştir.24.11.2010
Güner YİĞİTBAŞI ( Emekli Savcı )
VIII - AÇIĞA ÇIKARILAN, TUTUKLANAN VEYA FİRAR VE İZİN TECAVÜZÜNDE BULUNAN, CEZASI İNFAZ EDİLMEKTE OLAN SUBAYLAR HAKKINDA YAPILACAK İŞLEM:
Madde 65 - Açığa alınan veya tutuklanan subay ve askeri memurlar hakkında aşağıdaki esaslara göre işlem yapılır:
a) (Değişik bent: 26/03/1982 - 2642/10 md.) Haklarında ölüm veya ağır hapis cezasını gerektiren veya yüz kızartıcı bir suçtan ya da taksirli suçlar hariç olmak üzere 5 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren bir cürümden veya emre itaatsizlikte ısrar, üste veya amire fiilen taarruz, üste veya amire hakaret, mukavemet suçlarından dolayı kamu davası açılanlar mensup oldukları bakanlıklarca açığa çıkarılabilirler.
Ancak, emre itaatsizlikte ısrar, üste veya amire fiilen taarruz, üste veya amire hakaret, mukavemet suçlarında; nezdinde mahkeme kurulan kıta komutanı veya kurum amiri tarafından fiilin işleniş şekli, niteliği ve disiplini ihlal derecesi bakımından açığa alınmayı gerektirip gerektirmediği hakkında bir görüş bildirilmişse bu görüş de dikkate alınır.
b) (Değişik bent: 26/03/1982 - 2642/10 md.) (a) bendi gereğince açığa çıkarılanlar yapmakta oldukları görevden alıkonulurlar ve kendilerine başka görev verilmez.
İlgili bakanlar,açığa alma konusunda bağlayıcı tutulmamış olabilirler,ama yetkileri var ve bunu yaptılar...
Neden sadece o 3 general diye soruluyor hükümete...Neden diğerleri değil de o 3 ü?
O halde şuna cevap verin,normalde hiçbirinin terfi ettirilmemesi gerekirken,neden diğerleri terfi ettirilmedi,''o 3 ü hariç?''
Şura üyeleri de bunun cevabını versin bize...
Şura üyeleri takdir hakkını mı kullandı?
Şura üyelerinin takdir hakkı varsa,siyasi otoritenin hayli hayli vardır,belki onlar da takdir hakkını kullanarak sadece o 3 ünü açığa almışlardır.Gayet normal bir durum.Zaten ilgili kanun maddesi ''açığa çıkarılabilirler'' diyor,''açığa çıkarılmalıdırlar'' değil...Hükümetin her yaptığından komplo teorileri üretmekten sıkılmadınız mı?
Herşeyi bırakın,olay zaten baştan hukuka aykırı...Biliyorsunuz,şura nın terfi kararları yargıya kapalıdır.O halde AYİM kim oluyor da yürütmeyi durdurma kararı alıyor?AYİM Anayasadan daha üstün de bizim mi haberimiz yok?Buna da cevap verin...
Yıllardır bu ülkede askeri vesayet mevcut.Bu sayede üst rütbeliler istediğkleri her şeyi yapıyor,her yaptıkları haklı görülüyor,hiçbir şekilde denetlenmiyorlar.O kadar ki,çağdaş ve medeni bir ülke olarak adlandırılan bu ülkede,genelkurmay başkanı kuvvet komutanlarını da arkasına alarak basın toplantısı düzenleyip hükümete ve medyaya gözdağı vermeye cesaret edebiliyor.Generaller hükümetin kararına saygı göstermeyerek,''anayasaya aykırı'' olduğu halde gidip AYİM e başvurabiliyor.Ama artık değil.Halk özgürlük ve istikrar istiyor,darbe ve işkence değil...Düzen değişiyor,herkes yerini bilecek,herkes işini yapacak.Bir asker kalkıp da hükümetin kararlarını eleştirmeyecek,baş kaldırmayacak.Burası Afrika ülkesi değil...
Lütfen herkes siyasi görüşünü,sağını solunu bırakıp mantıklı düşünsün.Atatürk'ün gelinmesini istediği çağdaş medeniyetler seviyesinde çift başlı yargıya,emri altında olmasına rağmen devlet yöneticilerine saygı göstermeyen bir silahlı kuvvetlere,devlet içinde başka bir devlete yer yok.Eğer şu ana dek olduğu gibi silahlı kuvvetler ''sorgusuz sualsiz ne yaparsa yapsın haklıdır'' zihniyeti ile kabul edilip meydan onlara bırakılırsa,darbelerin de kanunsuzlukların da ardı arkası kesilmez,bu ülke bir arpa boyu yol katedemez.Geçmiş acaba hiç mi ders vermedi bizlere???
İlgili bakanlar,açığa alma konusunda bağlayıcı tutulmamış olabilirler,ama yetkileri var ve bunu yaptılar...
Neden sadece o 3 general diye soruluyor hükümete...Neden diğerleri değil de o 3 ü?
O halde şuna cevap verin,normalde hiçbirinin terfi ettirilmemesi gerekirken,neden diğerleri terfi ettirilmedi,''o 3 ü hariç?''
Şura üyeleri de bunun cevabını versin bize...
Şura üyeleri takdir hakkını mı kullandı?
Şura üyelerinin takdir hakkı varsa,siyasi otoritenin hayli hayli vardır,belki onlar da takdir hakkını kullanarak sadece o 3 ünü açığa almışlardır.Gayet normal bir durum.Zaten ilgili kanun maddesi ''açığa çıkarılabilirler'' diyor,''açığa çıkarılmalıdırlar'' değil...Hükümetin her yaptığından komplo teorileri üretmekten sıkılmadınız mı?
Herşeyi bırakın,olay zaten baştan hukuka aykırı...Biliyorsunuz,şura nın terfi kararları yargıya kapalıdır.O halde AYİM kim oluyor da yürütmeyi durdurma kararı alıyor?AYİM Anayasadan daha üstün de bizim mi haberimiz yok?Buna da cevap verin...
Yıllardır bu ülkede askeri vesayet mevcut.Bu sayede üst rütbeliler istediğkleri her şeyi yapıyor,her yaptıkları haklı görülüyor,hiçbir şekilde denetlenmiyorlar.O kadar ki,çağdaş ve medeni bir ülke olarak adlandırılan bu ülkede,genelkurmay başkanı kuvvet komutanlarını da arkasına alarak basın toplantısı düzenleyip hükümete ve medyaya gözdağı vermeye cesaret edebiliyor.Generaller hükümetin kararına saygı göstermeyerek,''anayasaya aykırı'' olduğu halde gidip AYİM e başvurabiliyor.Ama artık değil.Halk özgürlük ve istikrar istiyor,darbe ve işkence değil...Düzen değişiyor,herkes yerini bilecek,herkes işini yapacak.Bir asker kalkıp da hükümetin kararlarını eleştirmeyecek,baş kaldırmayacak.Burası Afrika ülkesi değil...
Lütfen herkes siyasi görüşünü,sağını solunu bırakıp mantıklı düşünsün.Atatürk'ün gelinmesini istediği çağdaş medeniyetler seviyesinde çift başlı yargıya,emri altında olmasına rağmen devlet yöneticilerine saygı göstermeyen bir silahlı kuvvetlere,devlet içinde başka bir devlete yer yok.Eğer şu ana dek olduğu gibi silahlı kuvvetler ''sorgusuz sualsiz ne yaparsa yapsın haklıdır'' zihniyeti ile kabul edilip meydan onlara bırakılırsa,darbelerin de kanunsuzlukların da ardı arkası kesilmez,bu ülke bir arpa boyu yol katedemez.Geçmiş acaba hiç mi ders vermedi bizlere???
İradeli,güçlü,kararlı ve korkmayan bir siyasi güce alışık değil bizim insanımız.Olayın içeriğine fazla girmeyeceğim,ancak bu ülkede bir bakanın nasıl olurda general görevden aldığını anlayamamakta halkımız.Bakanın o yetkisinin olduğunu bile yeni öğrenenler var.
Yani sayın yağanuğur,daha aramızda ülkeyi kendilerinin seçtiği,yani halkın seçtiği siyasi iradenin,TBMM'sinin,Bakanlar Kurulunun yönettiğini kavrayamayanlar var.Ama mevcut irade,objektif olarak yetkisini kullanınca halince alışılagelmişin dışında bir durum söz konusu oluyor.Belkide doğru kullanılan bir yetki,önce yapılamadığı için olay yaratıyor.Durum bu.
Sinan Meydan ( İÇİŞLERİ BAKANI ONU DA GÖREVDEN ALMIŞTI)
-icisleri-bakani-onu-da-gorevden-almisti-2611101200_l.jpg
24 Kasım 2010 tarihinde gazetelerde ve televizyonlarda şöyle bir haber gördük:
“Son YAŞ toplantısında terfi ettirilmeyen ve Askeri Yüksek İdari Mahkemesi'ne (AYİM) başvurarak yürütmeyi durdurma kararı aldıran Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu, Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu Hükümet tarafından görevden alındı.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay Cumhuriyet tarihi boyunca bir ilke imza atarak, yetkisini kullanıp, Balyoz'da ve fişleme olaylarında adı geçen Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu'nu görevden aldı.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ise Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu'nun görevlerinden alındığını açıkladı.”
MENDERES DE KOMUTANLARI GÖREVDEN ALMIŞTI
29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilan edilmesinden 88 yıl sonra “ikinci kez”, generaller hükümet tarafından (İçişleri Bakanınca) görevden alındı. Basında iddia edildiği gibi bu olay, Cumhuriyet tarihinde bir “ilk” değildi. llk olay, Adnan Menderes döneminde yaşanmıştı.
Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra, darbe yapma hazırlığı içinde oldukları iddia edilen, 16 general ve 150 albayın orduyla ilişkileri kesilmişti. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, bir albay aracılığıyla kendisine ulaşan “darbe hazırlıkları” yönündeki bilgi sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı da ikna ederek 16 general ve 150 albayı emekliye sevk etmişti. Menderes tarafından emekliye sevk edilenler arasında Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Gürman ile Genelkurmay İkinci Başkanı, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları ile üç ordu komutanı vardı.
91 YIL ÖNCE, O DA HÜKÜMET TARAFINDAN GÖREVDEN ALINMIŞTI
Yakın tarihimizde, hükümet tarafından generallerin görevden alınmasına yönelik son karar (Son olayı ve Menderes’in görevden almalarını saymazsak) günümüzden 92 yıl önce alınmıştı. Kaderin garip cilvesine bakın ki, 91 yıl önce (1919’da) dönemin Hükümeti ve İçişleri Bakanı tarafından görevden alınan o generaller arasında, 4 yıl sonra Cumhuriyeti kuracak olan Mustafa Kemal de vardı. En başından alalım… ORDUYU ETKİSİZLEŞTİRMEK İSTEYEN BİR HÜKÜMET
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın “ordular dağıtılacak”, “silahlara el konulacak” maddesi gereği harekete geçen İtilaf devletleri, İstanbul Hükümeti’ni ve Padişah Vahdettin’i de kontrol altına alarak, Osmanlı ordusunun başarılı generallerini “sudan bahanelerle” görevden aldırıp tutuklamaya başlamışlardır. Irak Cephesi Komutanlarından Ali İhsan Paşa ve Kafkas Cephesi Komutanlarından Yakup Şevki Paşa, İngilizlerce tutuklanarak Malta’ya sürgün edilmiştir. Sonraki dönemde de Osmanlı Genelkurmay’ında “İtilaf devletlerine güçlük çıkaracak” ne kadar “gözü pek” general varsa hepsi görevinden alınmış veya tutuklanmıştır. Fevzi Paşa, İsmet Paşa, Cemal Paşa, Cevat Paşa görevden alınan komutanlardan bazılarıdır.
Padişah Vahdettin, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra, 5 Kasım 1918’de, “İngilizleri memnun etme politikası gereği” ordunun onda dokuzunun terhis edilerek erlerin memleketlerine gönderilmesine ilişkin kararnameyi, hiç itiraz etmeden, imzalamıştır.(1)
Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Hükümeti, Osmanlı ordusundaki, Fevzi Paşa, Cevat Paşa, Cemal Paşa gibi “ulusalcı generalleri”, işbirlikçi Süleyman Şefik Paşa aracılığıyla tasfiye etmiştir. Damat Ferit, Kuvâ-yı Mıllîye'ye karşı istenilen şekilde hareket etmediğine kanaat getirdiği Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı görevinden alarak, 13 Ağustos 1919'da bu göreve, “Kuvâ-yı Millîye'nin hakkından ben gelirim.” diyen emekli Ferik Süleyman Şefik Paşayı getirmiştir. 14 Ağustos 1919 tarihinde Harbiye Nezareti makamına oturan Süleyman Şefik Paşa, Vahdettin’in Kuvayı Milliye’yi “ezmek” için kurduğu Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu)’nin başına geçmekle kalmamış, Türk ordusunun kalbur üstü birçok kumandanını topyekûn görevden almıştır. Bununla da yetinmeyerek, kolordu kumandanlarının "Kolordu ahz-ı asker" başkanlıkları ile şifreli muhaberede bulunmalarını yasaklamıştır. Fakat kolordu kumandanları bu emri dinlemediği gibi, 28 Ağustos'ta azledilen 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın yerine tayin edilen Mirliva Ahmet Hulusi Paşa’ya baskı yaparak bu görevi kabul etmesini engellemişlerdir.
Damat Ferit, İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Webb'e aralarında Ahmet İzzet, Mustafa Kemal, Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşaların da bulunduğu gizli bir liste vererek; "siyasî düşmanlarım" diye nitelediği bu kişilerin tutuklanarak Malta'ya sürgün edilmelerini istemiştir. Yani bir başbakan, en güzide komutanları “siyasi düşmanları” olarak adlandırabilmiştir. Damat Ferit, bununla da yetinmeyerek, 24 Ağustos 1920 tarihinde çıkarmış olduğu “Tashih-i Rüteb-i Askeriyye Kararnamesi”ne dayanarak, 30 Ağustos 1920'de Müşir Ahmet İzzet, Ali Rıza ve Salih Paşaların rütbelerini ferikliğe indirmiştir. Ancak, daha sonra, Tevfik Paşa’nın son sadareti sırasında, 30 Ekim 1920 tarihli irade üzerine, 22 Kasım 1920'de bu üç güzide askerin rütbeleri yeniden iade edilmiştir.
Damat Ferit Hükümeti, orduyu o kadar yıpratmıştır, ki İngilizler ellerini kollarını sallayarak Türk generalleri etkisiz hale getirmişlerdir. İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne, 17 Şubat 1919 tarihinde İngiliz Hükümeti’nde gönderdiği bir raporda “9. Ordu Komutanı Yakup Şevki’yi attırdım, yardımcısı Ali Rıfat Bey’i yakalattım. Batum Tümen Komutanı Mürsel Bey’i tutuklattım…” diye övünmüştür.
Vahdettin’in Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi, ordunun tasfiye edildiği o günlerde, üstelik İzmir’in işgalinden 15 gün sonra, “ORDUNUN GÖREVİ ORUÇ TUTMAKTIR!” diye bir açıklama yapmıştır.(2)
Şeyhülislamın bu açıklamasından üç ay sonra Alemdar gazetesinde çıkan bir yazıda: “ORDUNUN BEŞ VAKİT NAMAZDA PADİŞAH’A DUADAN GAYRI BİRŞEY BİLMEMESİ LAZIMDIR” denilmiştir. (3)
İstanbul Müftüsü Dürrizade de, 11 Nisan 1920’de yayınladığı bir fetvada: “ULUSALCI PAŞALARIN ÖLDÜRÜLMELERİNİN DİNEN CAİZ OLDUĞUNU” ve “KUVAYI MİLLİYE’YE KARŞI MÜCADELE EDERKEN ÖLENLERİN ŞEHİT, KALANLARIN GAZİ OLACAĞINI” bildirmiştir.(4)
MİLLİ GÜÇLERİ TASFİYE EDEN BİR HÜKÜMET
İçişleri Bakanı Ali Kemal, 26 Haziran 1919’da yayınladığı bir genelgeyle, “Valilerin, komutanların verdikleri emirlere uymamasını, bu emirlere uyanların şiddetle cezalandırılacağını” bildirmiştir.
Damat Ferit’in isteğiyle 30 kadar “vatansever” mutasarrıf ve kaymakam azledilmiş ya da istifa etmiş sayılmıştır. Bunların yerine, 54 kadar “işbirlikçi” yeni mutasarrıf ve kaymakam tayin edilmiştir.
Damat Ferit, kendisine muhalif olan çevreleri sindirmek amacıyla teşkil ettirdiği Divân-ı Harplerle, eski İttihad ve Terakki kabinelerinde görev almış birçok devlet adamını mahkemeye sevk etmiştir.
Damat Ferit Hükümeti, ayrıca Anadolu’ya Tahkik Heyetleri göndermiştir. Heyetlerin amacı, “taşrada huzur ve asayişi bozabilecek bazı ahval ve hadisat ve muamelatın meydana gelmekte olması sebebiyle, soruşturmalarda bulunup rapor vermek ve acil işleri telgrafla bildirmekti”. Bunun anlamı açıktı: Genellikle merkeze itaatkar olan mülkiye teşkilatına karşılık, “askerî teşkilatta” merkeze karşı bir baş kaldırma durumu vardı ve bu gibi şahıslar hizaya getirilecekti! Fakat Amasya Genelgesi yayınlandıktan ve Erzurum Kongresi toplandıktan sonra, bu gibi kararları uygulamaya koymak hiç de kolay değildi. Nitekim kabine üyelerinden bazıları, örneğin Ahmet İzzet Paşa, bu heyetlerde görev almayı reddetmişlerdir.
Damat Ferit Hükümeti’nin çarpıcı icraatlarından biri de, Anadolu’ya İngiliz kontrol subaylarının atanmasını kabul etmesidir. Milli mücadele yıllarında nerdeyse bütün Anadolu şehirlerinden bir İngiliz Kontrol Subayı vardır.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’YI YOK ETMEK İSTEYEN BİR HÜKÜMET
İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdetin, “İngilizlere yaranma politikası” gereği bu alçakça girişimlerde bulunurken, Anadolu’da “kelle koltukta” vatan ve hürriyet mücadelesi ve Mustafa Kemal Paşa çok büyük sıkıntılar çekmiştir.
İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthrope’un, 21 Nisan 1919 tarihinde Harbiye Nazırlığı’na verdiği, “Anadolu’daki karışıkların derhal önlenmesi, Türklerin elindeki silahların toplanması, direniş düşüncesinin etkisizleştirilmesi” biçiminde isteklerin yer aldığı nota üzerine 9. Ordu Müfettişi (sonra 3.Ordu) olarak Samsun’a gönderilen Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya ayak basar basmaz, Havza ve Amasya Genelgelerini yayınlamış ve kendisine verilen görevinin tam tersine, açıkça “halkı direnişe çağırmıştır”. Mustafa Kemal, Anadolu’ya çıkıp kafasındaki “kurtuluş planını” uygulamaya koyar koymaz, İngilizler, İstanbul Hükümeti Başbakanı Damat Ferit ve Padişah Vahdettin’den Mustafa Kemal’i derhal İstanbul’a geri çağırmalarını istemişlerdir. Bu doğrultuda hemen harekete geçen Damat Ferit ve Padişah Vahdettin, birkaç defa Mustafa Kemal’i İstanbul’a geri çağırmışlar, ancak Mustafa Kemal, bütün bu çağrılara olumsuz cevap vererek, “Sine-i millette bir ferdi mücahit gibi” mücadelesini sürdüreceğini bildirerek istifa etmiştir. (7/8 Temmuz 1919). Bunun üzerine Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlik görevine son vermiştir. (8 Temmuz 1919).
Hükümet, 23 Haziran 1919 tarihli kararı ile, “çağrıldığı halde gelmediği” ve "halkı hükümete karşı tahrike teşebbüs ettiği" gerekçesiyle, Mustafa Kemal Paşa’yı azlederek yerine Bahriye Nazırı Hurşit Paşa’nın tayin edilmesine ve Mustafa Kemal Paşa’nın bundan sonra yapacağı “tebligat ve iş'arların resmî sıfatının kalmadığını” ilgili vilayetlere bildirilmesine karar vermiştir.
İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey, Sivas’a gönderdiği 29 Haziran 1919 tarihli şifre telgrafla, Mustafa Kemal Paşa’nın "suret-i kat'iyyede" azledilmiş olduğunun (görevden alındığının) bilinmesini tebliğ etmiştir. 9 Temmuz 1919'da gönderdiği bir başka telgrafla da, “Samsun'a çıkarılan İngiliz işgal kuvvetleri için mümessiller nezdinde gerekli teşebbüsatın yapıldığını, bunun İngilizlerce bir işgal olarak kabul edilmemesi gerektiği cevabı alındığını” belirterek, “azledilmiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın hareket ve tertiplerine iştirak ve muvafakat edilmemesini, Harbiye Nezareti’nce de kumandanlara bu yolda talimat verilmiş olduğunu” bildirmiştir. Aynı şekilde, 9 Temmuz 1919 tarihinde Diyarbekir vilayetine çekilen şifre telgrafla Mustafa Kemal Paşa’nın “azledilmiş” ve harekatının “merdud”, verdiği “emirlerin reddi” gerektiği vurgulanarak, “Erzurum Kongresi'nden maksadın ne olduğuna dair, acele bilgi verilmesi” istenmiştir.
Gelişmelerden son derece endişeye düşmüş olduğu anlaşılan Damat Ferit Hükümeti, "Müdafaa-i Millîye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri”nin çalışmalarına asla yardımcı olunmayacağını ilan etmiştir. Mustafa Kemal Paşa kastedilerek, “bazı ordu müfettişlerine verilen yetkilerin, memleketin selamet ve asayişinin sağlanmasına ait tedbirleri almak olduğu” hatırlatılarak, direniş gösteren komutanlara karşı mülkî ve askerî kuvvetlerin birleşmesi gerektiği belirtilmiştir.
İç işleri Bakanlığı, 17 Temmuz'da Van ve 21 Temmuz'da da Bitlis, Hüdavendigar, Ankara ve Sivas vilayetleriyle Karasi Mutasarrıflığına gönderdiği şifre talimatlarla “lazım gelenlerin ikaz edilmesini ve etkili tedbirlerin alınmasını” istemiştir.
Damat Ferit Hükümeti, İçişleri Bakanı Adil imzasıyla 29 ve 30 Temmuz 1919 tarihiyle hemen tüm vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiği şifre telgrafla, Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in yakalanarak derhal İstanbul'a gönderilmelerini istemiştir.
İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdettin’in bilgisi ve isteği dahilinde İstanbul Müftüsü Dürrizade Abdullah Efendi’nin yayınladığı bir fetva ile, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının (Karabekir hariç) idam edilmelerinin “dinen caiz” olduğu bildirilmiştir. Bu “hıyanet fetvaları” Anadolu’ya İngiliz uçaklarınca atılmıştır. (11 Nisan 1920). İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdettin’in bilgisi dahilinde toplanan Divanı Harp (Kürt Mustafa Divanı) Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını (Karabekir hariç) gıyaben idama mahkum etmiştir. (11 Mayıs 1920).
Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın nişanları, madalyaları ve fahri yaverlik rütbesi elinden alınmıştır.
DEJAVU
30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Anadolu’da yaşanlar “dejavu” misali bugünün Türkiye’sinde yaşananlara benzemektedir.
Şöyle ki:
O günkü Hükümet, Türkiye’deki “milli güçlerden” rahatsız olarak bu güçleri tasfiye ederken, örneğin Anadolu’daki yerel yöneticilerin “milli” olanlarını “gayri milli” olanlarla değiştirirken; bugünkü Hükümet de “ulusalcı güçlerden” rahatsız olarak, bu güçleri tasfiye etmekte ve bu doğrultuda kadrolaşmaktadır.
O günkü Hükümet, “ulusalcı güçleri” tasfiye etme sürecinde İngilizlerden destek ve yardım görürken; bugünkü Hükümet de “ulusalcı güçleri tasfiye ederken” ABD’den ve AB’den destek ve yardım görmektedir.
O günkü Hükümet, yargıyı kontrol altına alarak “göstermelik yargılamalarla” bütün “vatansever” güçleri asker-sivil “suçlu” diye damgalayarak Bekirağa zindanlarına ve Malta Adası’na tıkarken, bugünkü Hükümet de yargıyı ele geçirerek, “bütün ulusalcı güçleri” asker-sivil “suçlu” diye damgalayarak Silivri’ye tıkmaktadır.
O günkü Hükümet, İngiliz kışkırtması ve baskısıyla Anadolu’da bir Kürt ve Ermeni devleti kurulmasına onay verirken, bugünkü Hükümet de ABD kışkırtması ve baskısı altında, Anadolu’da bir Kürt devleti kurulması çalışmalarına seyirci kalmaktadır.
O günkü Hükümet, Anadolu’da İngiliz “kontrol subayları” bulundurmasına izin verirken, bugünkü Hükümet de Anadolu’da “ABD gözlemcileri” bulunmasına, Türkiye’ye füze kalkanı konulmasına izin vermektedir.
O gün, “işbirlikçi”, “milli harekete karşı”, Hükümetin kontrolünde bir Mütareke basını varken; bugün yine “işbirlikçi”, “ulusal yapıya karşı”, Hükümetin kontrolünde bir Yandaş basın vardır.
O günkü Hükümet, “milli güçleri” etkisiz kılmak için “dinden” yararlanırken, bugünkü Hükümet de “ulusal güçleri” tasfiye ederken “dinden” yararlanmaktadır.
Ve
O günkü Hükümet, İngiltere’nin baskısı ve isteğiyle “orduyu tasfiye” ederken; bugünkü Hükümet de ABD baskısı ve isteğiyle “orduyu tasfiye” etmektedir.
TARİH ÇARKI:
23 Haziran 1919: Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Ali Kemal, Mustafa Kemal Paşa'yı görevden almıştır!
23 Kasım 2010: Tayyip Erdoğan Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Tümgeneral Halil Helvacıoğlu’nu görevden almıştır! 1919 Mütareke basınına göre Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları “suçluydu” ve bu “azil” doğru bir karardı.
2010 Yandaş basınına göre Halil Helvacıoğlu Paşa ve arkadaşları“suçluydu” ve “görevden alınması” doğru bir karardır. İnsan bu tabloya bakınca “tarih çarkının” dönmeye devam ettiğini ve tarihin gerçekten de tekerrürden (tekrardan) ibaret olduğunu düşünmeden kendini alamıyor doğrusu…. Sinan Meydan
Odatv.com http://www.sinanmeydancom.tr.gg/-Oe-...6%23350%3B.htm Dipnotlar:
(1)Tarih Vesikaları Dergisi, 3387, Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S.29, Belge, 745.
(2)Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı’nda İkili İktidar, s.71.
(3)Alemdar, 27 Ağustos 1919.
(4)Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıralarım, s.79. Kaynaklar:
Sinan Meydan, Atatürk’ün Gizli Kurtuluş Palanları, “Parola Nuh”, İstanbul, 2009.
Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, İstanbul, 2010.
Sinan Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, İstanbul, 2009.
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı’nda İkili İktidar, İstanbul, 2000.
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Ankara, 1984.
Türk İstiklal Harbi Dergisi.
Tayyib Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, Ankara 1959.
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri.
Selahaddin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, Ankara 1973.
Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul, 1983
Ali Fuat Cebesoy, Millf Mücadele Hatıraları, İstanbul 1953
Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, Ankara 1973
Atatürk, Nutuk, Kültür Bakanlığı Yayınları, C.I, İstanbul 1975.
Aslında bu konuyu burada tartışmak niyetinde değilim Abbas Bey bir iki satır yazsaydı ona yazardım ama şimdilik belirli anımsatmalar yapayım sadece ;
Cumhuriyet tarihinde ilk kez ilk kez diye şişirilip duran bu olaya bazı gerçekten bilgili kişilerim nasıl düştüğüne şaşırıyorum.Cumhuriyet tarihibi iyi bilenler bilir ki Kurtuluş savaşı sırasında iki (Ki teki Garp Cephesi Komutanı Fevzi paşa (Çakmak değil)) 1923 ten bu günede 2+2 diyebileceğimiz açığa alınmalar olmuştur.
1954-60 arasını iyi bilmek gerekir diye düşünüyorum.....
Amma yakın tarihimize baktığımızda (1900) sonrası böylesine garip görevden alma ikinci kez yaşanmaktadır. İlki 23 Haziran 1919 Damat Ferit Paşa hükümeti tarafından (Orada da içişleri bakanı Ali Kemal kullanılmıştı.) Mustafa Kemal (ATATÜRK) görevden alımıştı. ( O zamanki gazetelere bakarsak bu azil gayet normal ve gerekliydi tartışmak bile gereksizdi. Tartışmak ülkenin bekası için iyi değildi Mustafa Kemal Derhal Tutuklanıp İstanbul'a getirilip yargılanmalıydı. Yargılamayıda İngiliz ağırlıklı bir heyet yapmalıydı...) İkincisi ise RTE hükümeti tarafından görevden alınanlardı. ( Bu günkü yandaş medya ya görede bu açığa almalar gayet normal hukuka uygun ve gerekliydi tartışmak gereksizdi. Ülkenin demokratikleşmesi için bu kesin şarttı... 1919 dan tek farkı tekinde içişleri bakanının inisiyatifi kullanması 2010 da RTE nin emrini yerine getirmekti... )
Ha gerisini yazmak gerekirse sonra yazarız.
Konu commodore1tr tarafından (28-11-2010 Saat 18:49:43 ) de değiştirilmiştir.
Üç askerin açığa alınması konusunda, askeri savunan arkadaşların Atatürk'ü ne zaman imdada çağıracaklarını merak ediyorum.
Çok gecikmedi ve konuyu Atatürk'a bağlamayı başardılar.
Bizde, Atatürk'ü referans göstererek kendi görüş ve eylemlerini meşrulaştırmak bir hastalıklı zihniyettir.
Bunların davranışı, kaçak gecekondusu yıkılmasın diye gecekondunun duvarına Atatürk ve bayrak asmasına benziyor.
Kardeşim, Atatürk resmi ve bayrak senin gecekondunun kaçak olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Bizim ulusalcılar da kafalarında oluşturdukları "zihinsel gecekonduları" yıktırmamak için hemen Atatürk'e sığınıyorlar.
İdeolojik önyargılarımız, herşeyin önünde..
İdeolojik şablonları kıramadığımız süresince bu hastalıklı düşünce devam edip gidecek..
Bu açığa almaların ne Atatürk'le ne Menderes dönemi uygulamları ile ilgisi var.
O mantıkla bakılırsa, sadece Menderes dönemi tasfiyeleri değil; 1960 darbesini yapanların hem askerler, hem üniversite hocaları ve hem de yargı mensupları konusunda yaptıkları tasfiyeyi hatırlatırız adama..
Askerle açığa alınmaz diye bir şey yok.
Askerin dokunulmazlığı mı var?
Siviller nasıl alınıyorsa onlar da alınacak.
Bugüne kadar askerin dokunulmazlığı vardı..
Bundan sonra gerekiyorsa donukunulacak.
Bu hükümetin en önemli başarısı; askerin siyasete müdahalesini büyük ölçüde önelemiş olmasıdır.
Bu durum, demokrasimiz açısından çok önemli bir gelişmedir.
Asker vesayetinde demokrasi olmaz.
Bu vesayetin kalkması gerekiyordu, kalkmaya başlamıştır.
Daha yapılması gerekenler var..
Örneğin, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) denilen mahkemenin de tasfiye edilmesi gerekir.
Dünyanın hiç bir ülkesinde böyle bir mahkeme yok..
Bizde neden var; askerler öyle istemiş, olmuş..
Askeri hakimler kendilerinden daha üst rütbedekiler hakkında karar verecekler ve bunun adı da tarafsız ve bağımsız yargı olacak..
Bu bağımsızlığa kim inanır.
Ben inanmam.
Zaten bizim keskin ulusalcılardan başka kimse inanmıyor.
Bütün dünya inanmıyor, ama bizimkiler inanıyor.
Siviller hata yaptığında nasıl hesap soruluyorsa, askerlerden de sorulmalı.
Siviller nasıl açığa alınıyorsa, askerler de alınmalı..
"Aciga Alinma" Konusu TSK Personel Kanununda Gayet Acik Bir Sekilde Yaziyor..
Generaller Hakkinda Olumlu Yada Olumsuz Idari Islemler Ceza Yargilamasi Sonunda Nasil Olsa Tesis Edilecek Burda Bana Göre En Önemli Ve Can Alici Husus; Askeri Yüksek Idare Mahkemesi Bir Mahkeme Gibimi Davranacak Yoksa Idare Gibimi..
Hic Detayina Girmek Istemiyorum Konunun, Benim Ilgilendigim Kismi Gündeme Gelen Bu Konuyla Askeri Idari Yargisinin Verecegi Sinav..Gerci Savciligin Yürütmenin Durdurulmasi Istemini Göz Önüne Alirsak Umutsuz Bir Beklenti Olacak Ama..Hele Bir Karar Ciksin Yine Degerlendiririz..
Üç askerin açığa alınması konusunda, askeri savunan arkadaşların Atatürk'ü ne zaman imdada çağıracaklarını merak ediyorum.
Çok gecikmedi ve konuyu Atatürk'a bağlamayı başardılar.
Bizde, Atatürk'ü referans göstererek kendi görüş ve eylemlerini meşrulaştırmak bir hastalıklı zihniyettir.
Bunların davranışı, kaçak gecekondusu yıkılmasın diye gecekondunun duvarına Atatürk ve bayrak asmasına benziyor.
Kardeşim, Atatürk resmi ve bayrak senin gecekondunun kaçak olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Bizim ulusalcılar da kafalarında oluşturdukları "zihinsel gecekonduları" yıktırmamak için hemen Atatürk'e sığınıyorlar.
İdeolojik önyargılarımız, herşeyin önünde..
İdeolojik şablonları kıramadığımız süresince bu hastalıklı düşünce devam edip gidecek..
Bu açığa almaların ne Atatürk'le ne Menderes dönemi uygulamları ile ilgisi var.
O mantıkla bakılırsa, sadece Menderes dönemi tasfiyeleri değil; 1960 darbesini yapanların hem askerler, hem üniversite hocaları ve hem de yargı mensupları konusunda yaptıkları tasfiyeyi hatırlatırız adama..
Askerle açığa alınmaz diye bir şey yok.
Askerin dokunulmazlığı mı var?
Siviller nasıl alınıyorsa onlar da alınacak.
Bugüne kadar askerin dokunulmazlığı vardı..
Bundan sonra gerekiyorsa donukunulacak.
Bu hükümetin en önemli başarısı; askerin siyasete müdahalesini büyük ölçüde önelemiş olmasıdır.
Bu durum, demokrasimiz açısından çok önemli bir gelişmedir.
Asker vesayetinde demokrasi olmaz.
Bu vesayetin kalkması gerekiyordu, kalkmaya başlamıştır.
Daha yapılması gerekenler var..
Örneğin, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) denilen mahkemenin de tasfiye edilmesi gerekir.
Dünyanın hiç bir ülkesinde böyle bir mahkeme yok..
Bizde neden var; askerler öyle istemiş, olmuş..
Askeri hakimler kendilerinden daha üst rütbedekiler hakkında karar verecekler ve bunun adı da tarafsız ve bağımsız yargı olacak..
Bu bağımsızlığa kim inanır.
Ben inanmam.
Zaten bizim keskin ulusalcılardan başka kimse inanmıyor.
Bütün dünya inanmıyor, ama bizimkiler inanıyor.
Siviller hata yaptığında nasıl hesap soruluyorsa, askerlerden de sorulmalı.
Siviller nasıl açığa alınıyorsa, askerler de alınmalı..
Abbas Abi neredesin Allahaşkına? Bir daha böyle gecikme ayıp oluyor....
Gerçi çok ciddi bir form düşüklüğü hissettim yazınızda... Bu hükümeti savunmak size bile zor gelmeye başladı anladığım kadarıyla... ee vicdan var tabii... dayanamıyor... Eskiden yazılarınızda daha çok hukuk guguk filan derdiniz sizde artık boş ver hukuka uydurma hukuk (moda deyimi ile çakma) işe yarıyor... EEE üç kişiyle kanun çıkartılan ülkede bunlar normal.... Şimdi siz bir madde yumurtlanmasını beklersiniz olur demek için kapı gibi 184 toplanma 134 yeter oyu aransın değil mi?... Neyse bunlar başka konu... sıkmayayım canınızı gerçek hukuk ile...
Yazınızın yarısına geldiğimde ''Bunu Abbas Abi'mi yazmış''diye başa dönüp cidden tekrar baktım... Hani ilgisiz kişilerin yazısını okumayalım siz diye.... Bazılarıyla çok yakınlaşmış anlatımınız aman dikkat... Hani okumadığımız tipler vardır ya arada durur yazı öylesine yazılmış... sanki o okumadığım yazılardan birisi gibi geldi bana dikkat.....
Neyse bu kadar yazıdan sonra derdimizi anlatmaya başlamayalım çorbaya döndürmeyelim iletileri... Aşağıda anlatalım bunu burada sonlandıralım...
Sorunun iyi anlaşılması açısından olayı anlatacağım.İş arıyordum ve bir kırtasiyede işe başlamak için gerekli evrakları topladım işe başlamadan önce...
Ben bir kamu kurumunda müdür olarak görev yapmaktayım.Siyasi nedenlerden dolayı asıl kadrom başka bir ilde olmak üzere geçici görevle başka bir ilde...
Gazetelerde göremedim.İnsan Hakları Mahkemesi APO'nun yeniden yargılanmasını mı istedi.Birde Şu Hırvatistanla ilgili General Kriteri nedir.Bilen var...
Yazan: Av.Ali Sinkay Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
go to this web-site
17-06-2025, 15:32:57 in Kredi Kartları ve Bankacılık Hukuku