Başbakan kürsüye çıkmış, en yüksek perdeden ortalığı çınlatırken, belki kalabalığın içindeki biri öbürüne, ‘Bak’ diyordu, ‘boyuna posuna kurban, dünyaya kafa tutar benim Başbakanım’

Ya da diğeri bir başkasına, ‘Çok imanlıdır, tam Müslümandır, eşi de zaten başörtülü’ mü diyordu kim bilir?

Ötekisi, ‘Allah razı olsun ondan evimizin ne kömürü eksik, ne bulguru’ diyordu herhalde.
Ya da kalabalığın içinde bir diğeri, ‘Kasımpaşalıdır haa, baksana endama’ diye iç geçiriyordu.

Öbürü hemen ekleyerek, ‘Halk için ölür ölür!’ diye yere göğe koyamıyordu.
‘Bir şiir okur ki, ağlamadan duramazsın’ diyen var mıydı, bilmiyorum.
Ya da, ‘Ramazanda da her eve iftarlık gönderiyorlar haberiniz olsun’ diye uyaran oldu mu diğerlerini ondan da haberim yok.

Tek bildiğim, belli ki Tokat’taki o mitingde avaz avaz bağırarak propaganda yapan Başbakan’ı dinleyen AKP’linin olmadığı(!)
Ve bunun da bizzat Erdoğan’ın ve onun geldiği siyasi geleneğin Türkiye’ye armağan ettiği bir gerçek olduğu.
Demokrasimizin gerçek seviyesinin o olayla resmedildiği…

Ne oldu Tokat’ta?
Başbakan, kürsüde konuşuyor. Belli ki sahne önceden planlanmış, halka, Başbakan ne derse evet deyin denmiş (Sekiz yıllık Türkiye özeti). Başbakan sahneden esip gürlüyor, seçmenlerine soruyor onlar da avazı çıktığı kadar ‘Eveeeet’ diye bağırıyor.

Konuşmasının bir yerinde sözü ‘CEHAPE’ye getiriyor Erdoğan ve CHP’nin türban kararını Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğünü hatırlattıktan sonra soruyor, ‘Şimdi bu CHP genel başkanı başörtüsü sorununu biz çözeriz diyor. İnanıyor musunuuuuuuuz????’
Miting meydanını dolduran halk avazı çıktığı kadar bağırıyor: ‘Eveeeeeeeeeeeeet!!!!!!!!!!!!!!!!’

Başbakan bir an olduğu yerde kalakalıyor, yüzünde telaşlı bir gülümseme, ama zeki adam, karşısındaki kalabalığı o kadar iyi tanıyor ki, derhal soruyu tersten soruyor: ‘İnanmıyorsunuz değil miiii?’

Kalabalık nihayet doğru ‘Evet’i tutturuyor.

Alın size bin makalede anlatılamayacak Türkiye gerçeği.
Daha doğrusu AKP’nin Türkiye’ye dayattığı gerçek.
Demokrasi, demokrasi diye her gün iktidara yalakalık yapan o tayfa, AKP’nin ülkeyi ne hale getirdiğini görür mü hiç sanmıyorum. Ama referandum gibi ülkenin kaderini etkileyecek bir konuda bırakın muhalefeti, oy verdiği kendi partisinin liderinin bile ne dediğiyle ilgilenmeyen bir halkın sorumlusu onlardır. Cehaleti sömüren siyaset anlayışına arka çıkan kim varsa, Tokat’ta yaşanan komedinin sorumlusu da odur.
En başta, kürsüde lafı nasıl kıvıracağını düşünen Başbakan tabi, onu saymıyoruz bile.
Ve bu manzara, AKP’nin Türkiye’ye yaptığı en büyük kötülüktür, bunu özellikle belirtelim.
Çok bilinen o söz şöyledir: ‘Demokrasilerde bir seçmenin cehaleti bütün halkın güvenliği için tehlikedir’ der John F. Kennedy. Türkiye, sekiz yıldır, cehaleti besleyen ve cehaletten beslenen bir parti tarafından yönetiliyor. Tokat mitingi bize bunu bir kez daha gösterdi işte.

Ve gelin görün ki, demokrasinin en büyük düşmanı cehalet ülke üzerinde kara bir bulut gibi dolaşırken, AKP ve onun yandaşları televizyon televizyon, gazete gazete Türkiye'nin ne kadar da demokratik bir ülke olma yolunda yürüdüğünü anlatıp duruyorlar.
Oysa gerçek demokrasi, eğitim meselesidir…
Demokrasi, sorumluluk gerektirir…
Demokrasi, özgür aklı gerektirir…
Kürsüden konuşan kendi parti liderinin dahi ne dediğiyle ilgilenmeyen ama ona körü körüne biat eden insanların ülkesinde demokrasi memokrasi olmaz!

Başbakan ve AKP’lilere, bizim yıllardır anlatmak istediğimizi otuz saniyelik bir görüntüyle anlattıkları için teşekkür ediyoruz.
Son kez söyleyelim, cehaletin egemen olduğu bir halk kitlesi ve o cehaleti sömürerek varlığını sürdüren bir iktidarın hüküm sürdüğü bir ülkede gerçek demokrasiden bahsedilebilir miymiş?
‘Eveeeeeeeeeeeeeeeeet!!!!!!!!!!!’
….
Bahsedilemezmiş diyorsunuz değil mi?
‘Eveeeeeeeeeeeeeeeeet!!!!!!!!!!!’

Taylan ÖZBAY