Nereye Götürülüyoruz?..

Gerçekten, toplum olarak nereye gidiyoruz? Daha doğrusu, yönetenlerimiz bizi nereye götürüyor?

Son günlerdeki olaylar ve yönetenlerimizin karar, işlem ve eylemleri karşısında bu sorunun yanıtı belirginleşiyor. Şöyle ki: Eğer, demokratik ve laik olduğu savlanan bir ülkede, siyasal iktidarı ele geçirmiş kadro, ulusal ve uluslararası yüksek yargı organlarının bilimsel kararlarına karşı çıkıp sorunu, din ulemalarının fetvalarıyla çözmeyi yeğliyorlarsa. Tarikat şeyhlerinin düşlerini yol gösterici olarak kabul edip, Başbakanlık katında işleme koyuyorlarsa.

Tanrı, Musa ve İsa peygamberler aracılığı ile içkinin kullarına haram olmadığını duyurduğu halde, 21. yüzyılın laik bir ülkesinde, haram ya da günah olduğu gerekçesiyle üst üste içki yasağı koyuyorlarsa.

Köyde kentte gördükleri her yeşil alana, bir fabrika ya da işyeri kurmak yerine, cami ya da mescit yapma girişiminde bulunuyorlarsa. Devlet yayın kurumu olan TRT'de 1400 yıl önce konmuş çağdışı kuralları geçerli kılmak ve insanlarımızı bu yolda koşullandırmak için her gün izlenceler (program) düzenliyorlarsa. Laik Cumhuriyetimizi yıkıp yerine, bir İslam devleti öneren yapıt sahiplerinin, uyarılara karşın Başbakanlık Müsteşarlığı gibi, bürokrasinin en üst katında görev yapmasına göz yumuluyorsa.

Yiyecek içeceklerimizin helal-haram ayrımına bağlı tutulması için girişimde bulunuyorlarsa. Başbakan ve kimi bakan eşlerinin, ortaçağ kalıntısı giysilerle başları bağlı biçimde, Türk kadınını temsil ettiğini savlıyorlar ve böyle bir savı, laik Cumhuriyetin yüce Meclisi'nin başkanı ileri sürüyorsa, başlıktaki sorunun yanıtı kuşkusuz, geriye ve karanlığa olacaktır. Artık anlaşılıyor ki, hukuka aykırı yasalardan yararlanarak yüzde 25 oy oranıyla iktidarı ele geçiren siyasal kadro, takıyyeyi falan bir kenara bırakıp özlemini çektikleri İslam devleti ereğine (hedef) çekinmeden, sakınmadan koşmaktadır.

Gerçekten, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kesin kararına karşın türban sorununun çözümü için din ulemasına danışmak ne demektir? Türkiyemizde din uleması adıyla bir kurum var mıdır? Sayın Başbakan, çoğu kez olduğu gibi, bu kez de din ulemasından kastının bilirkişi kurumu olduğunu söyleyerek bir dönüş yapmak zorunda kalmıştır, ama bilim adamları ya da en azından din bilginleri sözcükleri varken, neden lafzı ve ruhu ile dinsel niteliği olan din uleması deyimini kullanmıştır? Öyle anlaşılıyor ki, yiyecek maddelerinin helal, haram ayrımında da bir din uleması kurumuna gerek görülecek ve böylece ülkemizde bir ulema kurulu oluşturulacaktır.

''Olmaz Sayın Başbakan, yapamazsınız, yaptırmayız'' demek istiyorum ama, yüreklenemiyorum, gücüm, yetmiyor.
[u]Şundan ki, tüm bu olumsuzluklara karşın siyasal partilerimizin Meclis içinde laf üretmekten başka, halkımızda coşku yaratacak etkin bir muhalefet yapmadıkları, sendikalar ve öteki meslek kuruluşlarının demokratik haklarını gereği gibi kullanmadıkları, sivil toplum kuruluşlarımızın, siyasal iktidarın bu geriye gidişine karşın yasal özgürlük sınırları içinde, halka öncülük edemedikleri için, ''Yapamazsın Başbakan'' diyemiyorum.</u>

[u]Hele, en güçlü emperyalist devletlere karşı yürüttüğümüz bağımsızlık savaşımızın utku (zafer) sembolü olan, Atatürk - Kocatepe simgesinin, kahraman subaylarımızın göğsünden koparıp alınması yüreğimi acıtıyor, coşkum sönüyor. Sen de mi Brütüs, diyerek boynumu büküyor ve bu nedenle ''Yapamazsın Başbakan" diyemiyorum.</u>

[u]Ancak şuna dilim varıyor ve yüreğimin tüm gücüyle haykırıyorum:</u>

Sayın Başbakan, Güneydoğu'da kan gövdeyi götürüyor. Şehit cenazelerinde analar babalar gözyaşı döküyor. Karakollar yakılıyor. Sözde PKK bayraklı yürüyüşler düzenleniyor. Kimi il ve ilçelerde vali ve kaymakamlar yerine düzen belediye başkanlarının buyruklarıyla sağlanıyor. Askerimizi ancak şehit cenazesi taşırken, subaylarımızı cenaze törenlerinde ağlayan şehit analarını avuturken görüyoruz. Güvenlik görevlilerimiz ancak valilik ve kaymakamlık gibi kamu binalarını korumakla görevlendiriliyor.

Neden bu sessizlik, görmezlik ve siniklik? Yoksa, giderek başkaldırı haline dönüşen bu sakıncalı durumu önlemek için, AB'den buyruk ya da din ulemasından fetva mı bekliyorsunuz? Tarikat şeyhlerinin düşlerinden medet mi umuyorsunuz? Unutmayın ki bu devlet, çok büyük güçlüklere karşın yürek ve akıl gücüyle kuruldu. Ulema fetvaları, şeyh üfürükleriyle değil. Bırakın bu çağdışı kalmış molla yöntemlerini. Halka güvenin. Önü aydınlık olursa, zoru başarmakta ustadır o.

_________________________
H. Basri AKGİRAY