[u]Tehlike Kapımızda...</u>

Daver DARENDE Emekli Diplomat

Cumhuriyetimize yönelik, laiklik karşıtı, çağdışı akımların hızla yoğunlaştığı günümüzde, İlhan Selçuk 'un 28 Şubat 1996 günü Cumhuriyet'teki köşesinde yer alan ''Bizim bugünkü gericilerimiz geçen yüzyılın ilerici padişahlarından da gericidir'' sözlerine nasıl katılmazsınız.

Ülkemizdeki çok partili yaşam, ne yazık ki Batı ölçülerindeki demokratik düzene bir türlü ayak uyduramadı. Bunda dini siyasete alet ederek ikili oynayan politikacıların da önemli katkıları oldu.

Halkımızı emek harcamadan kolay para kazanma öğütleriyle yıllarca oyalayanlar, bu kez de ülkemizde Anadolu Müslümanlığından farklı, şeriatı çağrıştıran bir düzeni yerleştirmenin hazırlığı içindedirler. Toplumumuz için düşünülen bu yeni yapılanmanın ''ılımlı'' olmayacağı, Türkiye'nin yavaş da olsa bir din devletine dönüştürülmesinin amaçlandığı belli olmuştur. Bilinçli olarak topluma ''yeni bir yaşam'' biçimini yerleştirmeye çalışanlarla, kadını ikinci sınıf insan sayarak köleleştirenlerle, dini pazarlayanlarla Avrupa Birliği'nin düzenine nasıl uyum sağlayacağız? Cemaat hocalarının, tarikatların öğretileriyle çağdaş düzeye nasıl ulaşacağız?

Halkımızı tembelliğe, uyuşukluğa alıştıran akıl dışı öğretiler bireye doğruymuş gibi gösterilmeye başlandı. Ezikliği, tembelliği, uyuşukluğu ortadan kaldıracak her yeni atılım ustalıkla engellendi. Yarım yüzyıldır ülkemizin kaderine egemen olan güçler toplumumuzun bilinçlenmesini, çağımıza ayak uydurmasını istemediler. Sorgulayan, akıl ve bilim yolunda ilerleyen bir toplum onlar için en büyük tehlike idi. Yurttaşlık bilincini ve sorumluğunu zamana yayarak yok etmeye çalışanlar, ne acıdır ki sonunda ''yan gelip yatan'' , ''hurafelere inanan'' bir toplum yaratarak gündemi değiştirmek başarısını gösterdiler. Dinci kadrolaşmanın ve bağnazlığın her çeşidinin yayılmakta olduğunu görmek istemeyenler geniş halk kitleleri üzerine bir sis perdesi çekme çabası içindedirler.

Çağımızın en etkili aracı olan televizyonlar çoğu kez iktidarların sözcülüğünü yaparak yanlı yayınlarla halkımızı eğitmek yerine tembelliğe alıştırmak yolunu seçtiler. Holdinglerin denetimindeki bu yayın kurumlarında boy gösteren konuşmacıların Türkiye'nin laiklikten uzaklaşarak bir din devletine dönüşmekte olduğuna ilişkin tek bir söz söylediklerini hiç duydunuz mu?

Egemen güçler, televizyonlar ve basın aracılığıyla toplumu ayakta tutan kimi değerleri acımasızca unutturarak günümüzdeki yeni akımın oluşmasını, çağdışı bir düzenin yerleşmesini sağladılar. Bu yayınları izledikçe, insanın aklına ''yan gelip yatarak'', ''dini pazarlayarak'' mı ''Avrupa Birliği'ne gireceğiz?'' sorularını sormak geliyor. Bilgi ve görgülerini kendi çıkarları için ustalıkla kullanan sözde aydınlar, duyarlı konular gündeme geldiğinde neden seslerini çıkarmazlar? Oysa kimsenin söylemediklerini söylemek de aydın olmanın ölçüsüdür.

Eğitimsizlik, cehalet, bilgisizlik, tembellik ve en önemlisi, toplumun dinselleştirilerek hurafelere boyun eğmesi nasıl önlenecek? Yaklaşmakta olan tehlikenin önüne geçemediğimiz sürece ''yan gelip yatma'' ve ''hurafelere inanma'' dönemi sona ermeyecek ve biz ''Beş dönüm bostan yat aşağı Osman'' atasözünü hatırlamaya devam edeceğiz.