2003 yılında meydana gelmiş bir yaralanmalı trafik kazasına ilişkin sorum olacaktı.
Okul önündeki şeridi okul çıkış saatine denk gelmesi nedeniyle okul servisleri kapatmıştır. Burada karşılıklı akan bir trafik vardır. Tır şoförü bu keskin virajı dönebilmek için ve sağ şeridin tamamen servislerle dolu olması nedeniyle; sol şeride geçmiştir. Bu esnada karşı yönden hızlı bir şekilde gelen otomobil tırın arka kısmına çarpmıştır. Olayda otomobil yolcusu yaralanmış ve bu kişi 2 yıl sonra vefat etmiştir.
Tırın Mecburi Trafik Sigortası ve Kasko sigortası mevcuttur.
Bu durumda kazada maddi ve manevi tazminat için ilk önce tırı işleten şirkete karşı mı davayı açmalıyız. Yoksa öncelikle sigorta şirketlerine başvurup, eğer burada sonuç çıkmazsa; o ihtimalde mi şirkete karşı dava açmalıyız.
Ayrıca kazada yaralanan yolcu durumundaki müvekkilin, kazadan 2 yıl sonra vefat etmesi nedeniyle varisi olarak kalan ailesi sadece maddi tazminat mı ister yoksa onlarda manevi tazminat talep edebilir mi?
(Not: Tır şoförü 6/8 oranında, otomobil sürücüsü 2/8 oranında kusurludur.Fakat olay yeri yokuşlu bir mevkidir ve tır yokuştan yukarı çıkmakta, yaralanan müvekkilin içinde yolcu olarak bulunduğu otomobil ise yokuştan aşağı hızlıca inerek viraja girmiştir.)
Hukuki NET Güncel Haber
Konu av.ceyhan tarafından (16-11-2009 Saat 11:01:01 ) de değiştirilmiştir.
Sayın Ceyhan yaralamalı trafik kazalarında zaman aşımı süresi bildiğiniz gibi 5 yıldır. Fakat taraflar arasında bir taşıma sözleşmesi var ise - Örneğin otobüs yolcusu olup,biletli olması gibi - bu durumda zaman aşımı süresi 10 yıldır. Sizin bahsettiğiniz olayda zaman aşımı süresini kesecek bir müdahale söz konusu mudur? Zaman aşımı konusunda sorun yoksa elbette ilk önce sigorta şirketine başvurmalısınız. Alacağınız cevaptan hareketle mahkeme yoluna başvurabilrisiniz. Belki aşağıda yer verdiğim kararlar işinize yarayabilir.
T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2002/4-1022
Karar: 2002/1034
Karar Tarihi: 27.11.2002
ÖZET : Dava, trafik kazası sonucu davacının yaralanması nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin ek davadır.
Zamanaşımı; yasada belirlenen koşullar altında bir alacağa ilişkin dava hakkının, belli bir sürenin geçmesi sonucu düşmesidir. Zamanaşımına uğramış bir borç ödenebilir niteliğini yitirmemekte, ancak dava edilemeyen eksik bir borca dönüşmektedir. Eş deyişle, zamanaşımı borcu ortadan kaldırmaz, ancak borç yaptırım gücünden yoksun kalır. Yasa koyucu, Borçlar Kanunu'nun 125. ve devamı maddelerindeki genel zamanaşımı süresinden ayrılarak, haksız eylemler için Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinde zamanaşımı sürelerini özel olarak düzenlemiştir.
Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinin birinci fıkrasında, "zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttılaı tarihinden itibaren bir sene ve herhalde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz" hükmüne yer verildikten sonra; ikinci fıkrasında, tazminat isteminin ceza yasalarının daha uzun bir zamanaşımı süresine bağlı tuttuğu cezalandırılabilir bir eylemden ileri gelmesi halinde daha uzun olan ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı vurgulanmıştır. Madde metnine göre, gerek Borçlar Kanunu'nun 60/1. fıkrasında öngörülen zamanaşımı süresinin gerekse ceza kanunları gereğince öngörülen uzamış ceza zamanaşımı süresinin, zararı ve faili öğrenme tarihinden başlayacağında duraksama bulunmamaktadır.
Öğreti ve uygulamada kabul edilen genel kurala göre, zarar görenin zararı öğrenmesinden amaç, zararın mahiyeti ( kapsamı ) ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, davayı ciddi ve objektif şekilde desteklemeye ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olmasıdır. Eğer zararın kapsamını belirleyecek husus "gelişmekte olan bir durum" ise zamanaşımı bu gelişme sona ermedikçe işlemeye başlamaz.
Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşmaktadır. Zararın mahiyet ve şumülü anlaşılmadan mutlaka haksız eylem tarihinden itibaren dava açılması gerektiği yolundaki bir görüş, Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinin "zararı öğrenme" kavramına uygun düşmez.
Davacının olay nedeni ile oluşan zararı gelişen bir durum göstermektedir. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'nca düzenlenen 8.11.1999 tarihli raporda dahi davacının zararı kesin ve net olarak belirlenememiş, ancak zarar belli bir açıklığa kavuşmuştur. Görülüyor ki, davacının en son raporun alınmasından önce bir tazminat davası açması esasen mümkün değildir.
Bu durumda, davanın 8.11.1999 günlü son raporun alınmasından ve meslekte kazanma güç kaybının öğrenilmesinden sonra beş yıllık zamanaşımı süresi geçmeden, 10.8.2000 tarihinde açıldığı anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine karar verilmesi ve yerinde olmayan gerekçelerle direnilmesi isabetsizdir.
(818 S. K. m. 41, 60) (2918 S. K. m. 109) (765 S. K. m. 459, 102)
Dava: Taraflar arasındaki "maddi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 8.11.2000 gün ve 2000/593 E. - 692 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 24.9.2001 gün ve 2001/4157-8400 sayılı ilamı ile, ( ...Dava, trafik kazası sonucu davacının yaralanması nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin ek davadır.
Mahkemece olayın 21.1.1991 tarihinde meydana geldiği, gerek 2918 Sayılı Yasanın 109/2 gerekse Borçlar Kanununun 60/2 maddeleri uyarınca uzamış ( ceza ) zamanaşımının uygulanması gerektiği, davalının ceza mahkemesince Türk Ceza Kanununun 459/3 maddesi uyarınca cezalandırılması nedeniyle Türk Ceza Kanununun 102/4. maddesi gereği zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, olay tarihi ile dava tarihi arasında 9 yıl süre geçtiği gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Zamanaşımı süresinin başlaması için haksız eylemden zarar görenin hem "faili" hem de "zararı" öğrenmiş olması gerekir. ( BK. 60/1 ) Eğer zararın kapsamı gelişen bir durumdan ileri geliyorsa, gelişme sona ermeden önce zamanaşımı işlemeye başlamaz. Bedensel zararın gelişirn gösterdiği durumlarda da aynı ilke geçerlidir.
Davaya konu olayda, davacı vekili, kazadan doğan zararları ve beden gücü kaybının kesin olarak tespitinin yıllar süren tedaviden dolayı ancak 10.4.2000 tarihli bilirkişi raporuyla mümkün olabildiğini belirtmiştir. Dosyadaki Balıkesir SSK Hastanesi'nin 25.1.1991 günlü raporunda sol kalça sağ kapikol kırığı, sol humerus kırığı ve burun kırığının mevcut olduğu ve hayati tehlike geçirdiği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinin 11.10.1996 tarihli raporunda sol kolun humerus kemiğindeki kırık, ayrıca uyluk kemiği boyun kırığı nedeniyle ortopedik ameliyat olduğu, ancak sol uylukkemiği başında nekroz geliştiği ve L kalça ekleminde flexion 90 derece, abduksiyon 60 derece olmak üzere hareketlerinde kısıtlanma saptandığı, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 11.2.1998 günlü raporunda, sağ klavikula kırığının şifa bulduğu tespit edilerek davacının arızasının fonksiyonel araz bırakmadan iyileşmiş olduğundan sürekli maluliyet tayinine mahal olmadığına, iyileşme süresinin 3 aya kadar uzayabileceği yine Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'nun 8.11.1999 günlü raporunda, çektirilen grafilerin incelenmesinde sol kalçada ileri derecede aortroz görüldüğü, ileride total kalça protezi gerekeceği, % 27,2 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, ileride total kalça protezi uygulanması halinde yeniden değerlendirileceği belirtilmiştir.
Açıklanan şu maddi olguya göre olayda gelişen durumun bulunduğu, zararın son rapor tarihi olan 8.11.1999 tarihi itibariyle dahi netleşmediği, davanın ise 10.8.2000 tarihinde açıldığı dikkate alınarak tazminat kapsamının belirlenmesi gerekirken davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Dava, trafik kazası sonucu davacının yaralanması nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin ek davadır.
Davacı, 25.1.1991 tarihinde davalılardan Hüseyin'in diğer davalı Yakup'a ait araçla yaptığı trafik kazası sonucu hayati tehlike tevlit edecek şekilde yaralandığını ve maddi zarara neden olduğunu, kusur durumuna göre Balıkesir Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nin 1991/870 esas, 2000/314 karar sayılı dosyasında 34.125.000.- TL. maddi tazminatın hüküm altına alındığını; ancak, gerçek zararı ve beden gücü kaybını uzun yıllar süren tedavi sonucu ilk davada alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulunun 8.11.1999 tarihli maluliyet oranına ilişkin rapordan sonra düzenlenen 10.4.2000 tarihli hesap bilirkişi raporuyla öğrenebildiğini; bu nedenle bilirkişi raporunda % 27,2 maluliyet oranı ve davalının % 75 kusur durumuna göre hesaplanan 3.902.688.225 TL. maddi zarardan, ilk davada hükmedilen 34.125.000 TL.düşürüldükten sonra bakiye 3.868.563.225 TL maddi zararının tazminine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, trafik kazasının 25.1.1991 tarihinde meydana geldiğini, olay tarihinden itibaren TCK.'nun 102/4. maddesinde öngörülen beş yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan ek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemenin, "davalı Hüseyin aleyhine açılan kamu davası sonucu TCK.'nun 459/3. maddesi uyarınca cezalandırıldığı, buna göre fiilin TCK.'nun 102/4. maddesine göre beş yıllık zamanaşımına tabi olup, ek davanın olay tarihinden itibaren zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı" gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar, özel dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının trafik kazasından doğan gelişen zararının bulunup bulunmadığı, zamanaşımı süresinin başlangıcına, en son rapor tarihi 8.11.1999 ya da olay tarihi 25.1.1991 gününün mü esas alınması gerektiği noktalarındadır.
Öncelikli olarak, bir usul hukuku kavramı olan zamanaşımı olgusu üzerinde durulmalıdır.
Zamanaşımı; yasada belirlenen koşullar altında bir alacağa ilişkin dava hakkının, belli bir sürenin geçmesi sonucu düşmesidir. Zamanaşımına uğramış bir borç ödenebilir niteliğini yitirmemekte, ancak dava edilemeyen eksik bir borca dönüşmektedir. Eş deyişle, zamanaşımı borcu ortadan kaldırmaz, ancak borç yaptırım gücünden yoksun kalır.
Yasa koyucu, Borçlar Kanunu'nun 125. ve devamı maddelerindeki genel zamanaşımı süresinden ayrılarak, haksız eylemler için Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinde zamanaşımı sürelerini özel olarak düzenlemiştir.
Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinin birinci fıkrasında, "zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttılaı tarihinden itibaren bir sene ve herhalde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz" hükmüne yer verildikten sonra; ikinci fıkrasında, tazminat isteminin ceza yasalarının daha uzun bir zamanaşımı süresine bağlı tuttuğu cezalandırılabilir bir eylemden ileri gelmesi halinde daha uzun olan ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı vurgulanmıştır. Madde metnine göre, gerek Borçlar Kanunu'nun 60/1. fıkrasında öngörülen zamanaşımı süresinin gerekse ceza kanunları gereğince öngörülen uzamış ceza zamanaşımı süresinin, zararı ve faili öğrenme tarihinden başlayacağında duraksama bulunmamaktadır.
Bu noktada, "zararın öğrenildiği tarihin" belirlenmesinde yarar vardır.
Öğreti ve uygulamada kabul edilen genel kurala göre, zarar görenin zararı öğrenmesinden amaç, zararın mahiyeti ( kapsamı ) ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, davayı ciddi ve objektif şekilde desteklemeye ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olmasıdır. Eğer zararın kapsamını belirleyecek husus "gelişmekte olan bir durum" ise zamanaşımı bu gelişme sona ermedikçe işlemeye başlamaz.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, "gelişen durum" aynı olaya ilişkin olarak zaman içinde zararın artması veya yeni zararların doğması halidir. Bundan ayrı, zarar görenin kendi imkânlarıyla ya da başkasının yardımıyla zarar verici fiilin sonuçlarının gidişini ve kesinleşen durumu değerlendirebilmesi gerekir.
Özellikle, vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşmaktadır. Zararın mahiyet ve şumülü anlaşılmadan mutlaka haksız eylem tarihinden itibaren dava açılması gerektiği yolundaki bir görüş, Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinin "zararı öğrenme" kavramına uygun düşmez.
Nitekim, İsviçre Federal Mahkemesi kararları ve öğretide, vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararlarda zamanaşımı süresinin ancak kesin teşhisten, özellikle sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun öğrenilmesinden sonra işlemeye başlayacağı kabul edilmektedir. ( Prof. Dr. İsmet Sungurbey, Medeni Hukuk Sorunları, IV Cilt, İstanbul 1980, S: 415 vd. BGE "İsviçre Federal Mahkemesi Kararları, Resmi Külliyat" Cilt 89 11S: 415; BGE, 89 11 402 ).
Somut olayda, Balıkesir SSK Hastanesi'nin 25.1.1991 tarihli olay tarihi itibarıyla düzenlenen raporunda, davacının sol kalça sub kapikal kırığı, sol humerus kırığı, burun kırığı mevcut olup, hayati tehlikesinin bulunduğu belirtilmiş; ardından davacı 20.8.1991 gününde açtığı ilk davada, davalılardan Hüseyin'in kusurlu davranışlarıyla meydana gelen traiık olayı sonunda cismani zarara uğradığı, tedavi ve diğer harcamalarının devam ettiği, tedavisinin çok uzun süreceğini ileri sürmek suretiyle fazlaya ilişkin talep hakkını saklı tutarak, şimdilik kaydıyla 45.500.000 TL. maddi tazminat istemiştir. Bu davanın devamı sırasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı'nda 19.9.1996 günü muayene olmuş ve düzenlenen 11.10.1996 tarihli raporda, "sol kol humerus kemiğinde kırık ve uyluk kemiği boyun kırığı nedeniyle ortopedik ameliyat geçirdiği, ancak ( sol ) uyluk kemiği başında nekroz geliştiği" ve "kalça ekleminde flexion 90 derece, abduksiyon 60 derece olmak üzere hareketlerinde kısıtlanma saptandığı, maluliyet raporunun adli tabiblikçe verilmesinin uygun olduğu" belirtilmiştir. Nihayet davacı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu'na sevkedilmiş, 24.12.1997 günü yapılan muayenisinden sonra mahkemeden yeniden çektirilecek grafileri istenerek, 8.11.1999 tarihli son rapor düzenlenmiştir. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'nun raporunda, "sol kalçada ileri derecede aortroz görüldüğü, hali hazır durumu ile yaşına göre, % 27,2 ( yüzde yirmiyedi nokta iki ) oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, ileride total kalça protezi uygulanması halinde yeniden değerlendirileceği" mütalaa olunmuştur.
Şu hale göre, davacının olay nedeni ile oluşan zararı gelişen bir durum göstermektedir. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'nca düzenlenen 8.11.1999 tarihli raporda dahi davacının zararı kesin ve net olarak belirlenememiş, ancak zarar belli bir açıklığa kavuşmuştur. Görülüyor ki, davacının en son raporun alınmasından önce bir tazminat davası açması esasen mümkün değildir.
Bu durumda, davanın 8.11.1999 günlü son raporun alınmasından ve meslekte kazanma güç kaybının öğrenilmesinden sonra beş yıllık zamanaşımı süresi geçmeden, 10.8.2000 tarihinde açıldığı anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine karar verilmesi ve yerinde olmayan gerekçelerle direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.11.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi. (¤¤)
Av. Can DOĞANEL
Üye Kimliği
Av. Can DOĞANEL İsimli Üyeye Özel Mesaj Gönderin
Av. Can DOĞANEL İsimli Üyeye Email Gönderin
Av. Can DOĞANEL İsimli Üyenin Tüm Mesajları Arayın
Old 24-03-2008, 00:49 #3
Av.Armağan Konyalı
Varsayılan
Sayın Av.Can Doğanel'in gönderdiği karar yeterli ise de günümüzde tek kararla yetinilmediğinden aşağıdaki kararı da gönderiyorum. Karar özeti sorunuzun yanıtını oluşturmaktadır.
Saygılarımla
T.C.
YARGITAY
Dördüncü Hukuk Dairesi
E: 2003/10558
K: 2003/12734
T: 4.11.2003
TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT
ZAMANAŞIMI
ÖZET: Olay tarihinden itibaren 5 yıl, Adli Tıp Kurumunun daimi iş gücü kaybına ilişkin rapor tarihindenitibaren 1 yıllık süre geçtikten sonra verilen ıslah dilekçesi ile istenen zarar miktarının zamanaşımına uğradığının kabulü gerekir.
(1086 s. HUMK. m. 83, 87)
(818 s. BK. m. 60)
Davacı Muhammet vekili avukatı tarafından, davalılar Metin ve Ekrem aleyhine 5.4.1999 ve 25.3.2002 gününde verilen dilekçeler ile trafik kazası nedeniyle uğranılan zararın tazmininin istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; mahkemece davanın kabulüne dair verilen 27.1.2003 günlü kararın Yargıtay'da duruşmalı olarak incelenmesi davalı Metin vekili, duruşmasız olarak incelenmesi de davalı Ekrem, tarafından süresi içinde istenilmekle, tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, trafik kazası nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Davaya konu trafik kazası 21.7.1996 tarihinde meydana gelmiş olup, davacının kalıcı iş gücü kaybına ilişkin rapor 15.11.2000 tarihini taşımaktadır. Davacı 5.4.1999 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarınısaklı tutmuş, 25.3.2002 tarihlt ıslah dilekçesi ile bu saklı tutulan kısmın hüküm altına alınmasını istemiştir. Davalılar ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğradığını savunmuşlar, yerel mahkeme ıslah edilen dava, önceki davanın devamı olduğu yeni bir dava sayılamayacağı ve ilk dava ile ıslah dilekçesi arasında beş yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından zamanaşımı defi reddedilmiştir. fslah olarak adlandırılan dilekçe, HUMK'nun 83. ve devamı maddelerinde yer aldığı biçimde ve aynı yasanın 87. maddesindeki usule ait bütün işlemlerin değiştirilmesini öngördüğü halde, bu davaya konu ıslah dilekçesi ilk dava dilekçesinde istenen zararın geriye kalan bölümünün saklı tutu lmasından sonra fazla çıkan zararın istenmesini içermektedir. Davacı bu nitelikteki birolay için ayrı bir davaile de geriye ,kalan zararını isteyebilirdi. BLi hususda Anayasa Mahkemesi'nin HUMK'nun. 87. maddesinin son cümlesindeki "müddei ısla~ suretiyle müddeabihi ıslah edemez" hükmünün iptalinden sonra müddeabihin ıslah yoluyla istenmeside olanaklıkılınmıştır. Şu durumda Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra bu nitelikteki bir istem
,için ayrı bir dava açılıp, eldekiyle birleştirme yolunagidilmeyecek aynı dava içinde geriye kalan miktar istenebilecektir. Bunun içinde, yeni bir dava açılmış gibi, istem miktarını içeren dilekçe karşı tarafa tebliğ edilecek, harç yatırılacaktır. Böyle bir dilekçe ıslaholarak nitelendirilse bile, zamanaşımı ve hak düşürücü süre gibi hususları kesmeyecektir. Şu durumda bu içerikteki bir, dilekçenin, bu tür uyuşmazlıklarda başlı başına bir dava olarak kabulü gerekir. Islah dilekçesi ile istenen, daha önceki dava dışında kalan bir alacağı içermektedir. Bu bakımdan ilk dava ile davanın açılması, daha sonraki ıslah dilekçesindeki miktar için zamanaşımını kesmez. Bu nedenle yerel,mahkemenin gerekçesi doğru değildir. Öte yandan davacının yaralanması sonucu gelişen durumun en geç Adli Tıp Kurum'nun daimi işgücü kaybına ilişkin 15.11.2000 tarihli raporuna kadar devam ettiği, böylece davacının bu tarihten itibaren ancak bir yıllık sürede davasını açabileceği kabul edilmelidır. Borçlar Kanunu'nun 60. maddesindeki ceza zamanaşımı, olay tarihinden başlayarak ancak, gelişen bir durum olduğu sürece ve bu durumun devamı süresince işlemez. Gelişen durlim 15.11.2000 tarihinde sonuçlandığına, olay tarihinden itibaren 5 yıl, rapor tarihinden itibaren bir yıllık süre geçtikten sonra ıslah dilekçesi verilmiş, olduğuna göre, ıslah dilekçesi ile istenenzarar miktarının zamanaşımına uğradığıriın kabulü ile by kalem fsteme yönelik davanın reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü doğru görülmediğinden kararm bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalılar yararına (BOZULMASINA), diğer temyiz itirazlarının bozma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve te my iz eden davalı Metin vekili için takdir olunan 275.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın ,istek halinde geri verilmesine, 4.11.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Dava zamanaşımı yönünden engelleyici nedenler vardı. Müvekkillerimizin babası olan Müteveffa, iş arkadaşın arabasında işinden evine dönerken bu kazada mağdur olmuştur.
Konu av.ceyhan tarafından (16-11-2009 Saat 11:14:23 ) de değiştirilmiştir.
İsmail Bey, cevabınız için teşekkürler..
Fakat sorum zamanaşımı yönünden değil; taraf yönünden idi.
Davayı açmadan önce sigorta şirketine mi gitmek ve taleplerimizi onlara yöneltmek mi gerekir? yoksa direk kazaya sebebiyet veren tırın sahibi olan şirket aleyhine dava açmak mı gerekir.
Ayrıca bu kişinin olaydan 2 yıl sonra vefat etmiş olması maddi tazminatın hesaplanmasında ne gibi etkendir. Çünkü yaralanma ve sonuçları açısından adli tıptan rapor alma vs gibi durumlar imkansız hale gelmiştir.
Lütfen Sorumdaki tarih kısmını önemsemeyiniz.
Konu av.ceyhan tarafından (16-11-2009 Saat 11:17:10 ) de değiştirilmiştir.
Tır'ın zorunlu mali mesuliyet sigortacısına ihbar etmeniz gerekiyor. Eğer bu ihbarı yapmadan dava açarsanız temerrüde davanın tebliği tarihinde düşer. Bu sebeple eğer sigortaya daha önce müracatınız söz konusu olmadıysa vakit kaybetmeden müracat edin.
Müracata rağmen sigorta şirketi ödemede bulunmazsa gerek yaralılar için maddi manevi tazminat davasını, gerekse vefat eden kişinin mirasçıları için destekten yoksun kalma tazminatını hem tır şoförüne, hem tırın işleteniine, hem de sigorta şirketi aleyhine (teminat limiti dahilinde) açabilirsiniz. Üçünü de taraf gösterebilirsiniz.
Ancak sigorta şirketi limitleri dahilinde bir ödeme yaparsa artık onu davalı olarak göstermenize gerek yok. Tabii, ödediğinden fazlasından sorumlu olduğu kanaatindeyseniz yine de gösterebilirsiniz.
Cevabınız için tşkler ederim.
Peki şöyle bir farazi düşünürsek
Diyelim ki biz sigortaya başvurmadan direk şoför ve onun işleteni şirkete karşı dava açmış olsak;
Şirket, ''Önce sigortadan paranı talep edecektin, eğer sigorta zararını karşılamaz ise o takdir de benden talep edebilirsin.'' diyerek kendisine ve şoförüne karşı açılan tazminat davasının reddini talep edebilir mi.
Yoksa şirket, dava açıldıktan sonra şirket davayı sigortaya ihbar edince, kendisi sorumluluktan kurtulup, sigorta mı davalı konumuna geçer ?
Orada müşterek ve müteselsil sorumluluk var. Bu sebeple sigortaya başvur, alamazsan öyle gel diye davanın reddini talep etseler de bu taleplerinin kabul edilmemesi gerekir.
İşleten'in sigortaya ihbarıyla işleten sorumluluktan kurtulmaz.
Sigortanın teminat limiti bellidir zaten. Bu limitin üstünde bir zarar söz konusu olduğunda işleten ve sürücü her halukarda sorumlu olacaklardır.
Davayı sadece sürücü ve işletene karşı açmış olmanız şu saatte sigortaya başvurmanızı engellemez. Bilirkişinin düzenleyeceği raporda eğer zorunlu mali mesuliyet sigortasından yapılmış peşin sermaye değerli ödemeler varsa bunlar zarardan zaten düşüleceğinden, dava süresince de her zaman sigortaya başvurabilirsiniz.
Bi sorum daha olacaktı. Peki mağdur kazadan 2 yıl sonra vefaat ettiğine göre maddi zararları nasıl ispat edebiliriz. Örneğin geçen 2 yıllık süreç için işgücü kaybı vs durumlar mağdur hayatta olmadığından dava sırasında hastane raporu alınamayacaktır.
Sayın Ceyhan,
kazadan sonra 2 yıl geçtiğini söylüyorsunuz.
Ama siz bu durumda tazminat/alacak davası açma süresini de kaçırmışsınız.
zaman aşımını kesen bir durum söz konusu mu?
Sayın Ceyhan,
kazadan sonra 2 yıl geçtiğini söylüyorsunuz.
Ama siz bu durumda tazminat/alacak davası açma süresini de kaçırmışsınız.
zaman aşımını kesen bir durum söz konusu mu?
Evet o yönden problemimiz yoktur. Daha öncede belirttiğim gibi tarihi dikkate almayalım.
Bu kişi kazadan 2 sene sonra vefat ettiğine göre, iş gücü kaybı vs adli tıpca incelenemeyeceğine göre maddi tazminat nasıl hesaplanacaktır?
Merhaba,
Bir kamu kurumunda memur olarak çalışıyorum. 2004 yılında iş yerinin ihale ile taşıma yaptırdığı servis ile işe giderken servis kaza yaptı....
Ben bir trafik kazası gecirdim 03/09/2006 tarihinde kazayı size şöyle anlatayayım.kaza aşırı hızdan oluştu.ben aracta yolcu olarak bulunuyordum.davam...
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
go to this web-site
17-06-2025, 15:32:57 in Kredi Kartları ve Bankacılık Hukuku