Kimi Kandırıyorsunuz? Salı, 30 Haziran 2009/Cumhuriyet


Ali Sirmen

Okurlarım bilirler, askeri mahkemelerden çok çektim. İçlerinde güvenilirleri yok demek istemiyorum. Ama ilke olarak askeri mahkemelerin alanlarının elden geldiğince dar tutulmasına taraftarım.

Son zamanlarda askeri mahkemelerin yetki alanları ve kompozisyonlarında da değişiklikler oldu.

Ama yine de, bunların sınırlarının çok dar tutulmasından yanayım. Gelgelelim tümden kaldırılmaları, asker kişilerin de, görevlerinden doğan suçlardan sivil mahkemelerde yargılanmaları gerektiğini de ileri sürecek değilim.

AKP iktidarının muhalefet partisinin hab-ı gafletlerinden (aymazlık uykularından) yararlanarak geçen hafta TBMM’den geçirdiği değişikliğin, yani darbe teşebbüsünde bulunanların asker kişiler de olsalar, sivil mahkemelerde yargılanmalarının, daha doğru ve demokratik olduğuna inanmakta, bu yüzden desteklemekteyim. Biçem konusunda da, ne olduğunu bizim çok iyi bildiğimiz, AKP’ye kanan şaşkın muhalefet konuşsun!

Bir kez daha yineleyeyim: Bu değişikliğin içeriğini destekliyorum.

Ama hemen belirteyim, AKP’nin niyetinin ne olduğunu da açıkça biliyor ve palavralara kanmıyor, bu suçların önümüzdeki günlerde daha demokratik, daha güvenilir mahkemelerde yargılanacaklarına ve adaletin daha iyi tecelli edeceğine inanmıyorum.

***

Darbe teşebbüsü siyasal bir suçtur. Burada esas olan, bunların bağımsız yargıda yargılanmalarıdır.

Yani mahkeme siyasi iktidar karşısında bağımsız olacak, kendini herhangi bir baskı altında hissetmeyecek, şu ya da bu nedenle yargı siyasallaşmış olmayacaktır.

Ancak bu takdirde, bu davaların sivil mahkemelerde görülmesinin demokratik bir anlamı olabilir.

Askeri mahkemelerin siyasal davaları görmelerinde ne gibi sakıncalar olduğunu sıkıyönetim dönemlerinde gördük, yaşadık. 12 Eylül’ün kerizmatik liderinin baskılarıyla, yargı konusu olan barış kavramını bile bilmeyen ve öğrenmekten de aciz olan heyetin bizi nasıl hukuka aykırı olarak üç yıldan fazla yatırdığını, nasıl bir hukuk skandalı ortaya çıktığını burada birçok kez anlattım.

Yargılandığım davadan sıkça söz ettiğim için özür dilerim. O dönemde ve 12 Mart’ta bunların çok daha ağırları, çok daha fecileri, cinayete varanları da oldu.

Ama ben en iyi kendimle ilgili dosyayı bildiğim için bunu örnek veriyorum.

Darbe teşebbüsünde bulunan asker kişilerin sivil mahkemelerde yargılanmalarının, bir nevi onları koruyan askeri mahkeme kalesinden çıkarılmaları sonucu doğuracağı söylenebilir.

Yukarıdaki iddianın koca bir yalan olduğunu tekrarlamaya gerek yok. Onların memurları da, yine kalkan ardındalar. Hele hele yasayı çıkaranların kendileri!..

Siyasallaşmaktan uzak ve bağımsız olabilirse bir anlam taşır sivil yargı.

Yoksa geçiş dönemlerinde askeri yargıda gördüğünüz bütün sakıncaları, normal denen dönemde sivil mahkemede de görebilirsiniz. Örnek mi istiyorsunuz? Alın size Ergenekon davası!

Yargıçların siyasallaştıklarını, kutuplaştıklarını, kendine göre ama yanlış gerekçelerle açıklamakla birlikte iktidar mensubu Zafer Üskül de kabul ediyor.

Hurşit Tolon’un tahliye kararını veren İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi yargıcı Necat Ede, baskı altında olduğunu söyleyerek çekiliyor.

Ergenekon davasını gören 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı Silivri duruşmalarında telefonlarının dinlendiğinden yakınan bir sanığa “Benim dinlenmediğim ne malum?” diyebiliyor. Bu durumda mahkemeler ne kadar bağımsız ve müdahaleden masun diyebilirsiniz ki?

Etkiden uzak bağımsız yargı olmadan davaları askeri mahkemeden sivil mahkemelere almaya çalışmanın bir anlamı yoktur.

Siyasal iktidarın baskısı ve sultası altındaki sivil yargı, askeri yargıdan daha adil bir sonuca varamaz.

AKP uyanıkları, muhalefeti kandırmışlar, bizi de kandırdıklarını mı sanıyorlar?