CÜNEYT ARCAYÜREK

Aczin Kanıtları

Amerika, Fener Patriği Bartholomeos 'u uluslararası din lideri ekümenik olarak tanımlıyor.

82 yıl önce bu sorunu Lozan'da çözen Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü hükümeti Amerika'nın bu tutumuna tepki gösteremiyor.

PKK bir parti kurdu, adı Demokratik Çözüm Partisi. Kerkük bürosuna bayrak çekti, bayrağın indirilmesi için girişimler başlayacağını anlayınca büronun çevresini silahlı adamlarıyla kuşattı.

Büyük Türkiye'nin kendinden menkul tanımlara göre kudretli hükümetinin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 'e bayrak konusu sorulduğunda sudan bir yanıt verdi:

''PKK'nin Irak'taki her türlü faaliyetini çok yakından takip ediyoruz. Bunlarla ilgili hassasiyetimizi Iraklı yetkililer ve ABD'lilerle paylaşıyoruz.''

Bayrağı indirin diyebilme gücünü gösterebildik mi? Hayır!

Üstelik PKK'nin Irak'ta siyasal amaçlı bürolar açması yeni bir gelişme, bir olay değil. İki ay önce Onur Öymen PKK bürolarının varlığını açıklamış; hükümetten tık sesi alamamıştı.

****

Bağdat hükümetinin İçişleri Bakanı, -bizimkilere- Kuzey Irak'ta egemen güç olarak Kürt aşiretlerini gösterdi. Dışişleri Bakanı'mız bayrak olayını çözmesi için kendi topraklarında otorite kurmaktan aciz Irak hükümetine başvurduğumuzu söylüyor.

Kürt aşiretleri (ve PKK) ile çatışmak istemeyen ABD, ''hassasiyetimizi'' paylaşmakla yetiniyor.

Son günlerde gelişen sadece bu iki olay, hükümetin ne denli acz içinde olduğunu kanıtlıyor.

Ortadoğu'da hemen hiçbir şey yapamaz, sözünü dinletemez duruma sürüklendik. AB'deki son gelişmeler de iç açıcı değil. Kıbrıs'ı tanımadığımızı yazıyla yineleyen bir deklarasyon açıkladık.

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi; 17 Aralık günü yapılan hatalar, bugün Fransa Başbakanı Villepin 'in ''Türkiye'nin Kıbrıs'ı tanımaması halinde, AB ile müzakerelerin düşünülemeyeceğini'' irdeleyen söylemlerine ulaştı. Yunanistan, tabii Güney Kıbrıs, Fransa'ya katıldı, Alman sağ partilerinden aynı sesler geliyor. Avusturya'nın koroya katılması olası.

AB temsilcileri 18 Ağustos'ta karşı deklarasyon için toplanıyor. 1-2 Eylül'de AB Dışişleri Bakanları müzakere çerçeve belgesini görüşürken Kıbrıs'ı tanımamız konusunu ele alacak.

Çerçeve belgesi daha sonra AB Konseyi'ne geliyor. Bu toplantılarda kararlar -Onur Öymen'e göre- ittifakla alınıyor.

****

Medyamız ve hükümetimiz AB Komisyonu'nun Villepin'in çıkışını onaylamayan açıklamasına yer veriyor ama komisyonun sözcüsü Amadeu Altafaj Tardio 'nun -gelişmeleri dikkate alarak- 3 Ekim'de müzakerelerin başlamaması olasılığını içeren soruya verdiği yanıtı aktarmıyor. Sözcü, ''Elbette bundan endişe duyuyoruz, böyle bir siyasal risk var'' diyor.

Dışişleri Bakanı Gül rahat mı rahat; diyor ki ''3 Ekim'de müzakerelerin başlamaması için bir neden yok. Zira Türkiye Kopenhag kriterlerini yerine getirmiştir''

Bakan, Kopenhag ölçütleri arasında 17 Aralık'ta önümüze sürülen ek protokolü imzalamak, Kıbrıs'ı tanımak veya tanımamak gibi bir koşulun bulunmadığını unutmuş görünüyor.

İktidar olmak galiba bellek zafiyetine neden oluyor.

Yoksa, bu sıcakta?..


MUSTAFA BALBAY

The PKK!

Terör örgütü PKK Irak'taki kar-maşanın bir parçası olarak adım adım güçlendiriliyor. Bir maşa işleviyle neleri kaldırıp neleri kaldıramayacağını zamanla göreceğiz.

Önce Irak'ın genel fotoğrafına bakalım...

Anayasanın hazırlanış çalışmaları kötü gidiyor. 15 Ağustos'ta tamamlanması beklenen anayasa için ek süre istenebilir. Anayasada temel referansın İsam olarak alınması Irak'taki rejim tartışmalarını da beraberinde getirecek. Bunun yanında Kürtlerin sürekli harita çizip komisyona vermesi önümüzdeki dönem yaşanacak karmaşanın bir başka habercisi. Irak haritasının etrafını lastikleyen Kürtler, istedikleri yerden çekip istedikleri yerden bırakıyorlar.

Anayasanın halka sunulması aşamasında ciddi bir direniş endişesi var. Bugünkü görünümle yeni Irak devleti Kürt-Şii ittifakından oluşacak. Kendisini ikincil hisseden Sünni Arapların ve Türkmenlerin endişeleri devam ediyor.

ABD'nin Irak'ı yeniden yapılandırmak için Mart 2003'te yaptığı takvim artık tarihe karıştı. Bunu Bush yönetimi de kabul ediyor. Ancak yeni bir takvim yapmakta da zorlandığı görülüyor.

****

Türkiye'nin yakından ilgilendiği kuzeydeki duruma gelince...

Terör örgütü elemanlarının büyük diliminin Türkiye- Irak sınırında ikamet ettiği biliniyor. Son gelen haberler de, başta kuzeydeki yerleşim yerleri olmak üzere terör örgütünün yerel adlarla bölgede bürolar açtığı yönünde. Türkmenlerin iddiasına göre, bu tür 30 kadar büro var.

PKK, benzer büroları yine değişik adlar altında Bağdat'ta da açmıştı. Hem de Amerikan karargâhlarına birkaç yüz adımlık uzaklıkta.

Ortada Aziz Nesin 'lik bir durum var. ABD her seferinde ''PKK terör örgütüdür'' demeci veriyor. Terör örgütü Kuzey Irak'ta büro açınca ''Ben görmedim, başka bir ad altında açmışsa bilemem'' diyor. Son olarak ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Tom Casey kendisine yöneltilen ''PKK Kerkük'te büro açtı, ne diyorsunuz'' sorusuna şu yanıtı verdi:

''Ben o haberleri görmedim.''

Amerikalı sözcüler, Türkiye'deki gazetelerde manşet olan, yabancı ajansların da geçtiği ''ABD bir ay içinde terör örgütüne yönelik çok ciddi adım atacak. Türkiye'ye söz verildi'' haberleri sorulduğunda da şu yanıtı vermişlerdi:

''Bizde böyle bir bilgi yok.''

Ee, artık bizim de başka sorumuz yok.

****

Felaket tellallığı olarak algılanmasın ama, görünen gerçek şu:

Irak'ta Türkiye için ciddi tehlikeler oluşturacak gelişmeler yaşanıyor. Türkiye bu gidişe kayıtsız kalamayacak. Bir şeyler yapma gereği hissedecek. Bu, Irak'a kısa süreli bir giriş-çıkışla göz dağı vermek olabilir...

Dün Washington'da terör örgütü ve uzantılarıyla ilgili üçlü toplantı başlayacaktı. Bugüne kaldı. Yarın sona erecek. Türkiye, Irak ve ABD'nin teknik düzeydeki bu toplantısından ne yazık ki bir beklentimiz yok! ABD, işine gelince terör örgütü konusunda taraf oluyor, gelmeyince olmuyor.

Bu kez ev sahipliği yaparak taraf görünüyor!

Hangi taraf?

Bu konuda Türkiye kamuoyunda oluşan şüpheyi Amerikalı meslektaşlarımız da daha sık dile getirmeye başladılar.

PKK son dönemde uzaktan kumandalı eylemler yapıyor.

Yoksa çok uzaktan kumandalı olmasın!


Ümit Özdağ










Türkiye, Kuzey Irak'ta ne yapabilir?









Türkiye tehlikeli bir sürecin içerisinde. Emekli Albay Hüseyin Mümtaz PKK'nın Gümüşhane/Torul'a baskın yaptığını, Şebinkarahisar'da mayın döşediğini söyledikten sonra soruyor: 'Karadeniz'e ne kaldı?' (Hüseyin Mümtaz'ın değerlendirmelerine önümüzdeki günlerde tekrar değineceğim.) Öte yandan Trabzon'da futbol maçında halk pankart açarak, 'Askerimizi geri verin, bizi dağa çıkarmayı' diyor. Bir akademisyen televiyonlarda kaçırılan eri geri almanın yolunun 'bir DEHAP il başkanını kaçırarak takas etmek' olduğunu söylüyor. PKK'nın Türkiye'nin gündemini bu kadar ağırlaştıran eylemlerini ise Kuzey Irak olmadan yapması mümkün değil.

Başbakan, Türkiye'nin Kuzey Irak'taki PKK kamplarına yönelik müdahale hakkının olduğu söylüyor. Kamuoyu, Türkiye Kuzey Irak'a müdahale etmemeli etmemeli tartışmasını yapıyor. Güler Kömürcü, bu satırların yazarı, Hasan Celal Güzel ve daha birçok konuyu bilen insan ise Kuzey Irak'a askeri müdahalenin bir sonuç getirmeyeceğini ileri sürüyor. Çünkü, PKK Genelkurmay verilerine göre Türkiye-Irak sınırına dağılmış durumda. Kandil Dağı'nda ciddi bir PKK kampı yok. Bu durumda yapılacak askeri harekatın bir askeri sonucu olması mümkün değil. Aslında Kuzey Irak'a gerçekten milli düşünce ve duygularla askeri harekat arzu edenlerin birçoğu, PKK'dan çok 'ABD'ye rağmen' Kuzey Irak'a girmenin bir anlamda 'Süleymaniye Saldırısının' rövanşı olacağını düşünüyor.

Şu aşamada Türkiye için önemli olan ise milli güvenliğini en az risk, en az maliyet ve karşı tarafa en yüksek maliyet ile sağlamak olmalı. Bundan dolayı, Kuzey Irak'a yönelik politikamız bu bölgenin candamarı olan Habur sınır kapısı üzerinde olmalı. Yılda en az 400 milyon dolar ile kurulmaya çalışılan Kürt devletini finanse eden bu kapı kapatılarak, gerek PKK gerek ise Kerkük konusunda Türkiye'nin menfaatlerini tehdit eden Kuzey Irak ağır bir baskı altına alınmalı.

Kuzey Irak Kürtlerine Türk firmalarının verdiği bütün distribütörlükler iptal edilmelidir. Bu bazı işadamlarımızın hoşuna gitmeyebilir. Ancak bugün üç kuruş kazanacağım diye körlük ederlerse yarın o kadar çok şey kaybederler ki, kendileri bile şaşırırlar kaybettiklerine.

Yapılabilecek olanlar sadece bununla mı sınırlı? Hayır tabii ki değil. Türkiye'nin Kuzey Irak'ta askeri sonuçlar alması için muhakkak açık bir askeri operasyon yapması da gerekmiyor. Hatta Kuzey Irak'ta bulunan 5000 Türk askerinin de harekete geçmesine gerek yok. Ancak nasıl PKK, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye sızıyor ise Türkiye'den Kuzey Irak'a sızacak 'unsurlarla' veya Bağdat veya Suriye sınırından Irak'a girecek elemanlarla yapılabilecek çok şey var.

PKK'ya karşı Kuzey Irak'ta örtülü bir savaş verilmelidir. Zaho, Erbil, Dohuk, Süleymaniye ve Kerkük'te hatta Bağdat'ta PKK'ya ait binalar havaya uçurulabilir. PKK'nın yönetici siyasi kent kadroları öldürülebilir. PKK'ya alt yapı hazırlayan Kuzey Iraklı unsurlara karşı değişik içerikli cezalandırma yollarına gidilebilir. Üstelik bütün bunların yapılması durumunda hiç kimse Türkiye'yi suçlayamaz.

Dün Kerkük'te PKK'nın açtığı büro tartışmaları yapılıyor basınımızda. Ankara'nın Washington'dan bu büronun kapatılmasını isteyeceği söyleniyor. Türkiye için hüzün verici bir durum. Oysa olması gereken ortada. Hiçbir resmi tepki göstermeye gerek yok. Kerkük'teki binayı havaya uçurursunuz ve susarsınız.

Şu anda Güneydoğu Anadolu'da birçok il arasında gece seyahatleri yapılamıyor. Neden? Çünkü Barzani buna izin veriyor ve destekliyor da onun için. Aynı şekilde Kuzey Irak yolları da güvensiz hale getirilebilir. Üstelik Irak gibi iç savaşın devam ettiği bir ülkede bunu yapmak çok daha kolaydır. Özetle Türkiye'nin güvenliğini sağlamak için yapılabilecek o kadar çok şey var ki. Ancak yapabilmek için 15 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Bandırma Vapuru'na binebilecek yüreğe sahip olmak gerekiyor. AKP hükümetinden Bandırma Vapuru'na binecek çıkar mıydı?