+ Konuyu Yanıtla
1 / 2 Sayfa 12 SonSon
1 den 10´e kadar toplam 19 ileti bulundu.

Konu: Keser döner sap döner

Keser döner sap döner Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Sep 2004
    Nerede
    istanbul, Türkiye.
    İletiler
    765
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Keser döner sap döner

    Nihayet bazılarının akılları başlarına gelmeye başladı. Derin işler, ilişkiler Batı'dan Doğu'ya doğru dönüp, Batı'daki Doğu'nun etkinliği artmaya başlayınca söylemler de değişmeye başladı.

    İzleyip görelim.



    Hukuki NET Güncel Haber

    Keser döner sap döner konulu yargıtay kararı ara
    Keser döner sap döner konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Sep 2007
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    196
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Keser döner sap döner

    Gün gelir devran döner

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Sep 2004
    Nerede
    istanbul, Türkiye.
    İletiler
    765
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Keser döner sap döner



    Ortaçağ katliamı


    MARDİN vahşetine geleceğim ama, ilkin Ortaçağ'a ilişkin bazı şeyler söyleyeceğim.

    Söz konusu döneme "karanlık" damgasını vuran Batılı sıfatı reddediyorum.


    Önce "aydınlanmacı", sonra Marksist lûgat tarafından kolektif hafızaya şırınga edilen bu ifade gerçekle bağdaşmıyor. Çünkü o Ortaçağ da insanlığa sonsuz şeyler kazandırdı.

    Dolayısıyla, Roma'nın yıkılışından Bizans'ın fethine dek sürmüş olan devri "Ortaçağ karanlığı" diye kestirip atmak, yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyen civcive benziyor.

    Ancaak!

    ***

    ANCAĞI şu ki, tamam Ortaçağ asla tû kaka edilemez ama, ters yönde de, aynı Ortaçağı kutsallaştıran ve fetişleştiren şimdiki şımarık yaklaşımlar asla onaylanamaz.

    Bunu söylerken, eyvah ki eyvah, hala badiresinden geçmekte olduğumuz şu meşûm ve şu melûn "postmodern zamanlar"ın modaya dönüştürdüğü "trend"i kastediyorum.

    Öyle ya, rasyonel akılcığı ve mantıkçılığı dışladığı oranda 476-1453 arasını baş tácı eden o postmodern ahmaklık, yeni yetme bir "Ortaçağ budalalığı" da icát etti.

    Nitekim, dayak düşmanı "new age" züppeliğinden, irrasyonalite ürünü Kelt efsaneleri hayranlığına, káh televizyonun uzay şövalyesi dizileri, káh radyonun laçka müzik notaları, káh da vitrinin havai "gişe" kitapları, içimizi dışımızı Ortaçağ kılıyor. Gınağı geldi.

    Oysa yeter ve hop dedik!

    ***

    EVET hop dedik, çünkü tamam Ortaçağ karanlığa indirgenemez ama, bir uçtan diğer uca sıçrayarak, söz konusu Ortaçağ asla nostaljik bir "ışıltılar dönemi" olarak da sunulamaz.

    Ve kim ki bunun tersini vaaz ediyordur, bu takdirde ceremesini çekmeye mahkûmdur.

    Örneğin, niçin Hitler'in Töton şövalyelere, Stalin'in de korkunç İvan'lara dönmek ihtiyacı hissettiğini hatırlayarak, en rezil totalitarizmlerle gerdeğe girmeye hazır olmalıdır.

    Veya çok daha günceli, çoluk çocuk demeden önceki gece Mardin'in Bilge köyünde infaz edilen o korkunç katliamın ya maktûlu, ya da katili olmayı daha baştan kabullenmelidir!

    ***

    ÖYLEDİR, zira ister kan davası güdenler; isterse de PKK veya başka bir çete tarafından gerçekleştirilsin, yukarıdaki olay tam anlamıyla "Ortaçağ vahşeti" oluşturuyor.

    Diğer bir deyişle, Mardin dehşeti, bireysel ve pozitif hukuk yerine kolektif ve "kávmi hukuk"un uygulandığı en ilkel, en anakronik ve en gaddar zihniyetin izdüşümünü yansıtıyor.

    Hatta, cezayı son tahlilde bin düşünüp bir konuşan derebeyinin verdiği göz önüne alınırsa, kıyam, aynı Ortaçağ'ın "feodal hukuk"undan bile daha geri bir nitelik taşıyor.

    Kan, aşiret, klan yahut akrabalık husumetlerine uzanan ve masumların toplu infazıyla noktalanan Bilge Köy katliamı, tıpkı çok uzak bir geçmişte Holanda Frizlerinin yine "toplu öc" alınana dek kendi maktûllerinin kadavralarını ağaçta kurutması; veya, eski Fransız epik destanı "Roland Şarkısı"nın, "karşı taraftan" otuz akrabanın ipte sallandırıldığını övgüyle zikretmesi gibi, Ortaçağ'ın gerçekten en k-a-r-a-n-l-ı-k kabusu olarak ölüm saçıyor.

    ***

    OYSA hiç şüphesiz, velev ki kısmi enkázları duruyor olsun, Mardin dahil günümüz Türkiye'si ekonomik açıdan ne Ortaçağ ülkesi, ne de feodal olarak tanımlanabilir. Asla!

    Peki nasıl oluyor da, kapitalist sistem altında dahi "kavim hukuku" hortlayabiliyor?

    Nasıl oluyor da, adalet sisteminin ve mahkemelerin iyi kötü ve hanidir işlediği o Türkiye'de hala "kan davası" güdülebiliyor? İş dehşet toplu katliamlara kadar varabiliyor?

    Bunun tek bir cevabı var:

    İktisadi ilişkilerdeki modernleşme beyin ilişkilerini de hemencecik modernleştirmeye yetmiyor ve "Ortaçağ karanlığı" kadar sürmese bile, "ışık"a varış çok, çok zaman alıyor.

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Sep 2004
    Nerede
    istanbul, Türkiye.
    İletiler
    765
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Keser döner sap döner

    Siyaseten doğru olmadan Kürtler ve Mardin


    DOĞRU, "kör" kelimesi ezelden beri "ayıp" addedilirdi. Bana hep öyle öğretildi.

    Zahir bu sözcük "kör müsün be adam" veya "körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz" gibisinden mecázi ifadeler yarattığından, "ámá" deyimi çok daha terbiyeli sayılırdı.


    Fakat dikkat, artık onu da kullanmaz olduk. "Ámá"nın da pabucu dama atıldı.

    Malûm, şimdi "görme engelli" diyoruz.

    ***

    HOŞ, bu tabiri de öylesine dil pelesengi ettik ki, "sakat" kelimesi haniyse unutuldu.

    Nitekim, metro asansörünün tabelasında "yürüme engelliler için" yazıyor.

    Televizyon da sağır-dilsiz alfabesini "işitme engelliler için" diye takdim ediyor.

    Neden mi?

    ***

    ŞUNDAN ki, dünya gidişatına ayak uydurarak artık "siyaseten doğru" davranıyoruz.

    Dolayısıyla da, aynı hal ve oluş tarzının "edep sözlüğü"yle (!) konuşuyoruz.

    Başka bir deyişle, kökeni Anglo-Sakson lisanlara uzanan ve "kitabına uygun" ya da "mahsuru yok" diye tercüme edebileceğimiz o "politically correct" lûgati kullanıyoruz.

    "Ayıp kaçmasın" ve "öteki incinmesin" oyununu oynuyoruz.

    Varsın bu sahte yaklaşım buram buram riya koksun! Varsın dilin barındırdığı kolektif hafıza uçup gitsin! Bilhassa da, varsın nesnel olgular ve doğrular hasır altı edilmiş olsun!

    Artık kimse bizi "ayırımcılık"la suçlayamaz ya, zevahiri kurtarmış sayılırız.

    Nitekim, şimdi yalnız "sakat" yerine "engelli" demekle yetinmiyoruz.

    "Çingene" kelimesini de dağarcığımızdan sildik. "Roman" diye genelliyoruz.

    O halde, hangi haddini bilmez "ırkçı" (!) kaotik bir ortamı tanımlamak için "Çingene çalar, Kürt oynar" metaforunu kullanmak gafletine düştü, derhal katli váciptir!

    ***

    HAYIR, ben böylesine riyakar bir oyunda yoğum. Paso!

    "Siyaseten doğru" olacağım ve sütten çıkmış ak kaşık kalacağım diye, Frenklerin deyimiyle "kediye kedi demekten" ürkecek, utanacak, korkacak değilim.

    Dolayısıyla da, tabii ki son Mardin katliamının bir K-ü-r-t s-o-r-u-n-u'ndan kaynaklandığını ısrarla ve tekrarla vurgulamaktan çekinmeyeceğim.

    Ama yukarıdaki olgu Türkiye'nin genel Kürt sorunundan farklıdır. Etno-sosyolojiktir.

    Yani, bizzat Kürtlerin iç bünyesindeki çok vahim bir yaradan cerahat toplamaktadır.

    Daha dobra söylersem de, Kürtler kendilerine çeki düzen vermekle yükümlüdür.

    Ortadoğu Ortaçağı'nın o dehşet töre ve zihniyetlerinden arınmaları gerekmektedir.

    Yurttaşı oldukları ülke kadar burjuvalaşmak zorundadırlar. Zamanı çoktan gelmiştir.

    Hele hele, hálá hüküm süren ve son örneği Bilge köyü dehşetine yansıyan kavimsel zaafı Güneydoğu'nun geri kalmışlığıyla açıklamaya kalkışmak, ancak züğürt tesellidir.

    ***

    ZÜĞÜRT tesellisidir, zira minare kılıfa sığmıyor. Daniska bir kandırmaca oluşturuyor.

    Nitekim, hem aynı seviyedeki "Türk bölgeleri"nde böylesine vahşetlerin yaşanmıyor olması; hem de çoktan kente göçmüş bazı Kürtlerin dahi yukarıdaki "töresel gelenekleri" (!) sürdürmeye devam etmesi, bam teline dokunan "etnik özelliği" ispatlamaya yetiyor.

    Kaldı ki, kanlı PKK yöntemlerinden feodal "Apo" tapınmalarına, bizzat "Kürt hareketi" aynı töresel geleneklerin, dolayısıyla Ortaçağ ideolojilerinin uzantısını yansıtıyor.

    Yani, o "Kürt hareketi" modern milliyetçiliğe özenirken dahi, yaşadığı Türkiye'nin modernitesinden kat be geri bir zeminden besleniyor. Uzlaşıyor, okşuyor ve yüceltiyor.

    Ve ben Kürtlerin kimlik tescilini tabii ki hep sahipleneceğim ama, "siyaseten doğru" kalmak riyakarlığıyla, tüm bu köhneliklerin de "Kürt" olduğunu söylemekten caymayacağım.

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Sep 2004
    Nerede
    istanbul, Türkiye.
    İletiler
    765
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Keser döner sap döner



    Hangi ırkçılık


    YUNANCADAN inen "otokton" ve "allokton" kelimeleri pek bilgiçtir. Lügatliktir.

    Bunlar Batı ülkelerinde dahi sokaktaki adamın, marketteki kasiyerin, taksideki şoförün kolay anlayacağı terimler değildir. Hele hele, zırt pırt dil pelesengi edeceği şeyler hiç değildir. Basitleştirirsek de, ilki "yerli kökenli"; diğeri ise tersine, "yabancı asıllı" demektir.

    ***

    AMA yukarıdaki kitabiliğe ve elitizme rağmen, özellikle ikinci deyim, başta Fransa, Hollanda ve Belçika olmak üzere, Avrupa'da epey zamandır hiç durmadan kullanılır oldu. Varsa "allokton", yoksa "allokton", artık Homeros dilinin bu tábirinden geçilmiyor. Radyoyu çeviyorsunuz, "allokton katilin yakalanmasından sonra" diye başlıyor.

    Televizyonu zappingliyorsunuz, "alloktan gençlerin sorunları" diye devam ediyor.

    Sanki kulak aşinası olduğumuz Avustralya Aborijenleri kastediliyor ama, hiç de değil!

    ***

    DEĞİL, çünkü buradaki "allokton" terimiyle kastedilen şey yabancı göçmenlerdir.

    Ezici çoğunluğu káh o ülkede doğmuş, káh ora yurttaşlığına geçmiş muhacirlerdir.

    Nitekim, onlar ki AB pasaportuna sahiptirler, asli memleketlerindeki tatilden dönerken bu afilerini teşhir ederek, vizeliler kuyruğunda bekleyen esas soydaşlarına yukarıdan bakarlar.

    Yani, Almanyalı Türkler, Fransalı Mağribiler, Hollandalı Çinliler, vs. falandırlar.

    ***

    FAKAT, özellikle aynı Mağribilerin adli "vukuat" paydası, sayılarıyla yüzde bin; az söyledim, belki yüzde onbin ters orantılı olarak, yerli ahalininkinden kat be kat fazladır. Öyle ki, meselá, domuz etinin zaten kaldırıldığı Belçika hapishanelerinde gardiyanlar şimdi Arapçayı çata pata; daha doğrusu, Berberilerin Timázi dilini paralamaya başlamışlardır.

    Artı, o yerli kökenli sokaktaki adam, o marketteki kasiyer, o taksideki şoför hemen mutlaka söz konusu "vukuat"lardan birisintanığı, çoğu defa da nesnesi olmuştur. Ya kopil bir it yolda kadının çantasını kapmıştır; ya hergele diğer bir it kama gösterip kızın külotunu indirmiştir; ya da esrarkeş başka bir it piştov çekip taksi mesaisini çalmıştır.

    Tabii, öz kerimem dahil, dişi cinsiyetten aynı "otokton"ların bile bazı mahallelerde, sözlü veya fiziki tecavüze uğramamak için "hicáp" örtünmeyi tercih ettiklerini geçiyorum.

    ***

    NE var ki, bütün bunların adını koyamazsınız. Koyarsanız, ağzınıza biber sürerler!

    Ez kaza öznelerin milli ve kavmi kökenine değindiğiniz takdirde, yer gök "ırkçılık yapıyorsun"; "Batımerkezci davranıyorsun"; "zenofobya üretiyorsun" diye ayaklanıverir.

    Dolayısıyla da, üçüncü kuşağı bile orada doğmuş göçmenlerin, kendilerine sunulan tüm inayetli devlet imkánlarına rağmen neden yaşadıkları toplumlarla uyum sağlamayı; niçin köylü, göçebe ve feodal örf, adet ve törelerini terk etmeyi red-det-tik-le-ri-ni soramazsınız. Sorarsanız, yine "ırkçı", yine "Batı merkezci", yine "zenofob" damgası yersiniz.

    O halde de, işin kolayına ve suya sabuna dokunmayan yanına kaçarsınız.

    ***

    YANİ, perşembe günü Mardin katliamından ve onun "Kürt sorunu" boyutundan söz ederken değindiğim şu "kitabına uygun" ve "siyaseten doğru" lügati kullanır mısınız.

    Sonsuz riyakár ve sonsuz sahtekar davranarak, láfı ağzınızda yuvarlayıp, Batı ülkelerindeki binbir melánete imza atan o göçmen suçluları "allokton" diye tanımlarsınız. Zevahiri kurtarırsınız ama, aynı "allokton"ların bütün geri yanlarıyla uzlaştığınız ve, "eh, onların adeti ve tıyneti budur, n'apalım" gibisinden gizli bir küçümseme takındığınız için, aslında gerçek ırkçılığı körükleyen tüm dürtülerin değirmenine kova kova su taşırsınız.

    Son Mardin vahşetiyle, kimlik adiyetini tavizsiz savunduğum ve savunacağım Kürtlük arasındaki ilişkiyi açıkça vurguladığım için bana "ırkçı" (!) demeye cüret edenlere duyurulur.

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Sep 2004
    Nerede
    istanbul, Türkiye.
    İletiler
    765
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Keser döner sap döner

    Kürtler ve modernler (I)


    MARDİN vahşeti sonrası yazdığım yazıda facianın hem "etno-sosyolojik" boyutunu vurgulamam, hem de Kürtlerin "kendilerine çeki düzen vermesi" gerektiğini kaydetmem, çok mesnetsiz, çok sorumsuz ve çok tutarsız saldırı ve eleştirilerin hedefi olmama yol açtı.

    Bir patırtıdır koptu ki, ağzıma zehir zakkum biber sürülmediği kaldı.

    Hadi, "genç subaylar rahatsız" "Cumhuriyet"indekini kaale almayalım ama, "NTV"de Ruşen Çakır, "Taraf"ta Rasim Ozan Kütahyalı veya "Radikal"de Yıldırım Türker gibi, kısmen fikir paylaştığım yazarlar dahi endazenin topuzunu kaçırdılar.

    Dilin kemiği yok, ne "ırkçılık"ımı, ne "faşistlik"imi, ne "seçkincilik"imi bıraktılar.

    Ben ki sıkıya geldiğinde tükürdüğünü yalayan çapsızlardan değilimdir, nokta be nokta yazdığımın arkasında duruyorum ve de bunları yiyip yutarak altında kalacağım sanılmasın!

    ***

    İLKİN, üzerine titrediğim entelektüel namus ve insani etik açısından sanılmasın!

    Çünkü, en önce, el insaf! Şahsıma yönelik herzeleri duyan da sanacak ki, sanki bu satırlar yazarı ilk kez 1969'da katıldığı "Devrimci Doğu Kültür Ocakları" toplantısından beri etnik sorun hakkında hiç aralıksız kafa yormamıştır ve de resmi ideoloji tarafından daima inkár edilmiş olan Kürt kimlik aidiyetini tam kırk senedir, yine hiç tavizsiz sahiplenmemiştir.

    Yahut, son tahlilde Cemal Gürsel'in "vahşi Kürtler haddinizi bilin, yoksa tepenize ineriz" söylemine varacak bir yaklaşımı daha kibarca ve daha sincice dile getirmiştir.

    Ve şaka gibi, sanki "bölücü" (!) suçlamasıyla hakkında davalar açılmamıştır ve yine hakkında, belki binlerce "vatan haini" veya "Kürt muhibbi" küfürnamesi döktürülmemiştir.***

    ANCAK, "egzantirizm" veya "put kırıcılık" peşinde koştuğundandeğil, hem nesnel bir olgu oluşturduğunu saptadığından; hem de "siyaseten doğru" riyasıyla uzlaşmadığından, o aynı kişi aynı Kürtlerin "etno-sosyolojik" sorunu çözümlemek ve "kendilerine çeki düzen vermek" zorunda olduğunu söylediği an, işte birden "ırkçı" (!) ve "faşist" (!) ilán ediliyor.

    Yukarıdaki çok tehlikeli ve çok netameli iki kelimeye etimolojik, felsefi ve siyasi bab'da daha sonra geleceğim ama, en önce şunu hatırlatayım: Boşboğazlığın da bir sınırı var!

    Tehlikeli ve netameli olduğu ölçüde sonsuz ucuz ve sonsuz kolay olan bu iki sözcüğü telaffuz etmeden; hele hele benim gibi bir insana yöneltmeden önce, bin düşünmek gerekir.

    Hop dedik, yoksa Houston Chamberlain'le, Adolf Hitler'le, Nihál Atsız'la, Afet İnan'la veya Mustafa Muğlalı'yla bir akrabalığım falan vardı da, ben mi şimdi duyuyorum?

    ***

    KALDI
    ki, evet, Kürtlerin "kávmi sorunlar" yaşamakta olduğunu ve "kendilerine çeki düzen vermeleri" gerektiğini vurgulamak hakkıvebilhassa yü-küm-lü-lü-ğü, tabii ki Kürtlerden sonra ama, diğer herkesten kesinkes önce, bana ve benim gibilerine aittir.

    Yani, inkarcılığa karşı aynı Kürtleri tavizsiz sahiplenmiş olanların üzerine vazifedir.

    Bunu bizler, Kürtlerin kadim ve dürüst dostları ifade etmesse, kim ifade edecek?

    Yiğitliğe afáki bir "ırkçılık" boku sürdürmeyeceğiz ve tepeden baktığı varsayılan bir "paternalizm" suçlamasından utanacağız diye, her etnisite gibi Kürtlerin de sahip olduğu bazı vahim zaafları eğer biz dobra dobra söylemezsek; artı, eğer Türk hissiyattan çoğunluğun şimdilik "yiyip yuttuğu" gizli duyarlılıkları dile getirmezsek, giderek meydan kime kalacak?

    Şüphesiz, o yiyip yutulanın "kusulacağı" anı kollayan gerçek ırkçılara ve faşistlere!

    Dolayısıyla, aynı çoğunluğun aynı saklı duyguları unutur ve küçümsersek, fırsatını yakaladıkları takdirde yukarıdakilerinin becereceği haltlara suç ortağı sayılmayacak mıyız?

    "Siyaseten doğru" kalmak riyakarlığıyla Kürtlerin "ilkel" (!) yönleriyle uzlaşırsak, bu defa da Türklerdeki "ilkel" (!) yönlerin keskinleşmesine çanak tutmayacak mıyız?

    Konuyu yarın "geleneksel toplum-modernite toplumu" bağlamında ele alacağım.

  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Sep 2004
    Nerede
    istanbul, Türkiye.
    İletiler
    765
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Keser döner sap döner



    Bizim mahalleye sığın Hadi'ciğim

    ZAMAN zaman içimden şöyle tuhaf ve fantezi sorular uçuşmaya başlar. Kendine "liberal" diyen birini, bir kitle gazetesinin başına genel yayın yönetmeni yapsalar, onların yapacağı ilk iş acaba ne olurdu?

    Hadi somutlaştırayım.

    Mesela Hadi Uluengin'i, Hürriyet'in genel yayın yönetmeni yapsalar?

    Bu soru ilk defa, Murat Belge Radikal gazetesinden ayrılırken aklıma düştü.Ayrılış gerekçesini anlatırken, aynı gazetede yazdığı bazı yazarlara tahammül edemediğini söylemişti.

    O günden beri düşünüyorum.

    Acaba "tahammül", "hoşgörü" arzusunu ayrılık gerekçesi olarak, hem de övünerek anlatabiliyorsa, bunun manası nedir?

    O kişileri, Hürriyet gibi bir gazeteye genel yayın yönetmeni yapsalar, acaba ilk gün, yazarların yarısının işine son mu verirdi?

    * * *

    Dün Hürriyet'te Oya Baydar ile Ahmet Altan arasındaki polemiği okurken, bu soru yine aklıma geldi.

    Tabii, 20. yüzyılın en büyük filozoflarından Ortega Y. Gasset'nin o muhteşem sözü de.

    Kendisine, halk yığınlarının, hatta "avam"ın okuduğu bir gazetede nasıl olup da yazmayı kabul ettiği sorulduğu zaman verdiği şu muhteşem cevap:

    "Çünkü bu gazete bana, kamu meydanında bir aristokrat olarak gezme imkánı veriyor."

    Oysa kendi Taraf'ını seçen aydınlarımız, nedense, sadece kendi copycat'lerinden oluşan bir mahallede yaşamayı tercih ediyorlar.Cemaat mahalleleri sakindir, zapturapt altındadır...

    Sokakta top oynayıp cam kıran tek haylaz çocuğa rastlamazsınız.

    O yüzden bir gün balkonunuza bir top düştüğü, camınız kırıldığı zaman, huysuz bir yaşlı gibi, hemen o topu kesip geri atmaya kalkıyorsunuz.

    Oya Baydar'ın başına gelen de bundan ibarettir.

    Gülsüz dikensiz bir Ergenekon ütopyasında, aniden haylaz bir top.

    Hemen kesip atacaksın, yoksa başkalarına örnek olur.

    Burası bizim mahalle, burada bizim fikrimiz okunur.

    * * *

    Böyle durumlarda, o mahallenin haylaz bazı çocuklarına sahip çıkmak da bize düşüyor.

    Mesela Hadi Uluengin'e.

    Ne dedi, ne günah işledi?

    "Töre cinayetleri, Mardin usulü katliamlar, bir Kürt meselesidir."

    Kürtler, mazlum ya...

    Ezilmiş, kırılmış, hakları gasp edilmiş ya.

    Onlara ait hiçbir kötü alışkanlık görülmemeli.

    Çünkü eyvah...

    Bütün bir paradigma kırıldı, efsane çöktü, putlar kırıldı.

    Teori tarumar.

    * * *

    Kendisi için demokratik haklar talep eden bir etnisiteden, demokratik davranış beklemenin zamanı mı şimdi?

    Var mı böyle bir ayıp, mahallenin huzurunu bozmak...

    Hele hele bu "içimizden biri", yani mahallenin adabına, muaşeretine biat etmiş bir arkadaştan gelmişse, ne yapacaksınız?

    Anında linç.

    Hadi Uluengin'in ne ırkçılığı kaldı, ne barbarlığı.

    Görüyor musunuz, o mahallenin yeni mazlumunu savunmak yine bize düştü.

    Yani öteki bütün mahallelerin haylaz çocuklarına.

    Açık açık yazıyorum.

    Evet Hadi'ciğim, yüzde yüz haklısın.

    Töre cinayetleri "B-i-r K-ü-r-t m-e-s-e-l-e-s-i-d-i-r."

    Ben bunu daha iki yıl önce yazdım ve Kürt kesiminde epey çarmıha gerildim.

    Ama ne oldu, sonradan bazı Kürt kuruluşlarında bile, "Evet bunda doğruluk payı var" diye özeleştiriler yapıldı.

    Töre cinayeti yüzde yüz bir Kürt meselesidir.

    Ama Türkiye'nin sorunudur.

    Bu ülkede birlikte yaşıyorsak, yaşamak istiyorsak, elbette, Türkiye'nin sorunudur.

    Ama bu sosyolojik tespiti yapmaktan da hiç çekinmemeli, adını koymalıyız.

    Nasıl ki, "vendetta" bir zamanlar Sicilya'nın sorunu idiyse, töre cinayetleri de, Türkiye'nin güneydoğusundan ülke sathına yayılan bir sorundur.

    Asıl, "Kürtlerin böyle bir sorunu olamaz" demek ırkçılıktır.

    O yüzden tavsiyem, "Bizim mahalleye sığın Hadi'ciğim."

    Emin ol, buralardaki hoşgörü iklimi, hiçbir cemaatte göremeyeceğin kadar keyifli ve yaratıcıdır.

    Hiç çekinme, istediğin kaleye şut çek.

    Top hangi balkona düşerse düşsün, kesmeden geri atarlar.

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Sep 2004
    Nerede
    istanbul, Türkiye.
    İletiler
    765
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Keser döner sap döner

    Ertuğrul ÖZKÖK



    Kürtler üstün bir ırk mı

    AKLI başında insanların tavırlarını hayretle izliyorum. Meğer bu ülkede bir insana "ırkçı" damgası vurmak ne kadar kolaymış.

    Alt tarafı beş harflik bir kelime.

    "Irkçı..."


    Yani "vatan haini" demekten bile kısa.

    "Ali Kemal", "İngiliz muhibbi", "mütareke basını" kadar kolaymış.

    Veya "Dönek..." kadar.

    Yazılarına çok değer verdiğim insanlar bile, "Töre cinayeti Kürt sorunudur" dediğim için Hadi Uluengin’den sonra bana da anında "ırkçı" tabelasını astılar.

    Ben bu tür etiketçiliğin bazı yazarlarla birlikte yok olup gittiğini sanıyordum.

    Meğer bu virüs hálá içimizde duruyormuş.

    * * *

    Umurumda değil. Varsın söylesinler.

    Ben ısrarlıyım.

    "Töre cinayetleri Kürt sorunudur."

    Ama aynı zamanda Türkiye’nin sorunudur.

    Allah aşkına bir olaya sosyolojik teşhis koymak ne zamandan beri "ırkçılık" oluyor.

    Son 5 yılda Avrupa’nın iki büyük devlet başkanı ile özel sohbetlerimiz oldu.

    Her ikisi de bize, "töre cinayetlerinin Türklerin çok önemli bir sorunu olduğunu" söyledi.

    Ben de kendilerine "Bunun Türkiye’nin bir sorunu olduğunu, ama esas itibarıyla Güneydoğu’nun ve Kürtlerin sorunu olduğunu" söyledim.

    Yani Batı’da birileri çıkıp, "Töre cinayeti Türk sorunudur" dediği zaman kimse çıkıp bu ırkçılıktır demiyor.

    Kürt sorunu deyince kıyamet kopuyor.

    Niye...

    Yoksa Kürtlerle ilgili bir "üstün ırk" faraziyesi var da biz mi bilmiyoruz.

    * * *

    Gerçek acıtıcıdır.

    Kimse kusura bakmasın, Kürtleri inciteceğim diye, bu sorunun sosyolojik olarak adını koymaktan vazgeçmem.

    25 yıllık gazetecilik hayatım bana bu kadarcık cesur olmayı, meydan okumayı öğretti.

    Bütün meslektaşlarıma da aynı cesaret ve cüreti tavsiye ederim.

    Ne yazık ki aydın kesimimizin bir bölümüne aşırıcı cemaatçi yaklaşımlar habis bir hastalık gibi yerleşti.

    Ergenekon davasında da aynı hatalar yapılıyor.

    Bu davanın yürütülüşünde çok vahim hukuk hataları yapıldığı söylendiği an etiket hazır:

    "Ergenekoncu", "Ergenekon lobisi".

    Başlarda Ergenekon davasına büyük bir demokratikleşme hamlesi olarak bakan kesimlerde bile, olayın giderek hukuki yargılamadan çıkıp, bir zihniyet yargılaması haline dönüştüğü endişe ve eleştirileri var.

    Zihniyet yargılamaları ise ancak totaliter rejilerde, faşist idarelerde görülen bir sözde hukuk biçimidir.

    Ona hukuk da denmez. Dense dense, "iktidarın baskı aracı" denilebilir.

    Demokrasilerde "Kol kırılır yen içinde kalır" zihniyetinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

    Toplumsal sorunlarda teşhisi sağlam yapmazsanız, tedavi de zorlaşır.

    O nedenle, sırtımıza "ırkçı" etiketini bu kadar kolaylıkla yapıştıran arkadaşlardan rica ediyorum.

    Madem bizim teşhisimize "ırkçı" diyorsunuz, oturup siz teşhis koyun.

    Elinizde töre cinayetlerinin mağdurları, kurbanları ve failleri hakkında, bizi haksız çıkaracak sosyolojik veriler varsa, getirin tartışalım.

    * * *

    Yoksa, bu ırkçı lafı çok ağır kaçtı.

    O etiketi sırtımdan çıkarıp, sizin anlınıza yapıştırsam, ben ne kadar haklı olursam, siz de ancak o kadar haklı olabilirsiniz.

    Bizler, "vatan hainliği", "Ali Kemal’lik" gibi yaftalardan iğreniyorsak, ırkçılık etiketini kullanırken, hiç olmazsa biraz daha insaflı olmalıyız.

    (*) Bu konuda iyi bir araştırma için bkz: Münih Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Aydın Fındıkçı’nın araştırması. Teşhisi şu: "Araştırmalar açıkça gösteriyor ki, töre cinayetleri Kürt kültürünün bir parçası ve yazılı olmayan yasasıdır." Bana ırkçı diyen arkadaşlara şunu da söyleyeyim. Türklerin de, işkence ve darbecilik gibi sorunları vardı. Şimdi yargılanıyor. İster misiniz şimdi bir de ulusalcılardan "ırkçı" damgası yiyelim.

    14 Mayıs 2009

  10. #9
    Kayıt Tarihi
    Sep 2004
    Nerede
    istanbul, Türkiye.
    İletiler
    765
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Keser döner sap döner

    Cüneyt ÜLSEVER
    culsever@hurriyet.com.tr



    Kürt meselesi nereye payidar?

    DÜNKÜ yazımda allanan pullanan Murat Karayılan söyleşisinde yeni hiçbir fikrin olmadığını, Karayılan tarafından "Demokratik Özerk Kürdistan" olarak takdim edilen görüşün Apo tarafından en azından açıkça 2005 yılından beri "demokratik cumhuriyet" adı altında ilan edildiğini, hatta o tarihlerde Başbakan tarafından da telaffuz edildiğinde Başbakan’ın Apo’dan "aferin" aldığını belgeleri ile yazdım. (Hürriyet-bir internet sitesinden alıntı- Apo’nun avukatları Ömer Güneş, İbrahim Bilmez ve Zeynel Değirmenci anlatıyor: "Öcalan: Bağımsızlık istemiyoruz" -6.12.2005)

    Karayılan ne derse desin, üzerlerinde kendileri de iyi çalışmadıkları için, karmaşık bir ifadeyle ifade ettikleri "demokratik cumhuriyet", iki eşit milletin kurduğu cumhuriyetin aynı çatı altında ama iki ayrı kimlik olarak demokratik haklarını kullanmasıdır.

    Bu talep de bal gibi federasyondur.

    * * *

    PKK açısından herhangi bir yeni söylem yokken, neden aniden ortaya "Kürt meselesi" bir kez daha atılmıştır. Soru budur!

    Ben cevabımı nisan ayında, ABD Başkanı Obama Türkiye’yi ziyaret ederken, önceden vermiştim. ("Nazik Garson Obama". Hürriyet-9.04.2009)

    "i) Dünya petrol rezervinin % 10.6’sını barındıran Irak’ın ABD denetiminde bir yönetim altında ’toprak bütünlüğü’nün korunmasına Türkiye büyük katkı yapamaz mı?

    ii) Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Irak enerji kaynaklarının (petrol+doğal gaz) % 20’sini stoklarken Kuzey Irak’ın esenliğine, petrolün dünyaya ihracına Türkiye yardımcı olamaz mı?"

    Obama’nın Türkiye ziyaretinde aklıma takılan bazı sorular bunlardı.

    Ancak, yine o yazıda bu görevleri ifa etmek için Türkiye’yi bekleyen edimleri de sıralamıştım:

    "Bu görevleri layıkıyla ifa etmek için Türkiye’nin, a) kendi tarihi ile yüzleşmesi, b) öncelikle kendi Kürt’ünü kazanması" gerekir (Hürriyet-ibid)

    * * *

    29 Mart
    seçimleri hem Türkiye’ye, hem ABD’ye göstermiştir ki Türkiye’nin kendi Kürt’ünü kazanması, "PKK ile pazarlık"tangeçer!

    Benim buraya kadar yaptığım analize hiçbir itirazım yok.

    Beni rahatsız eden; ABD ile "yeni dönemde" yeni bir hevesle, Irak’ta yeni bir işbirliğine girecek Türkiye’nin "PKK pazarlığında" neler vermeye hazır olduğuna dair hiçbir ipucunun/hazırlığın olmadığına dair edindiğim kanaattir.

    i) Türkiye, Irak’ta ABD ile işbirliği karşısında ne alacak?

    ii) Bu uğurda PKK’ya ne verecek?

    Ben bu soruların cevabı oluşmadıkça ve kamuoyuna hazmettirilmedikçe AKP’nin "Kürt meselesi"nin çözümünde bilmem kaçıncı defa yan çizmesinden korkarım. Maazallah, ne vereceğimizi-ne alacağımızı bilmeden girişilen bir "pazarlık" bir kez daha hüsranla biterse, 24 Nisan’da ilk yarasını alan "Obamania" bu kez Obama’nın sukut-u hayale uğraması ile 2. yarasını alabilir.

    * * *

    "PKK yeni tavizlere açık"
    veya "ABD isterse PKK’nın kolunu büker" varsayımları ile hayra yorulan rüyalar görmek, bu rüyaları Cumhurbaşkanı’na terennüm ettirmek çok tehlikeli bir oyundur.

    TSK zımni de olsa, "Bu kez ben varım" diyor. PKK 99’dan beri ne talep ettiğini tekrar ediyor, ABD "PKK ile arayı düzelt" diyor. PKK, TSK ve ABD aynı minvalde "Kürt meselesi cemaatler ile çözülmüyor" diyorlar. Bunlar hepsi açıkça anlaşılıyor. Peki hükümet ne diyor? PKK’ya (Kürtlere değil) bazı tavizler verecek mi? Verecekse bu tavizler nelerdir?

    Bu soruların halen karanlıkta kalan cevaplarını çok merak ediyorum.



    14 Mayıs 2009

  11. #10
    Kayıt Tarihi
    Sep 2004
    Nerede
    istanbul, Türkiye.
    İletiler
    765
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Keser döner sap döner

    Hadi ULUENGİN
    huluengin@hurriyet.com.tr



    Kürtler ve modernler (II)

    ASLINA bakarsanız, Mardin vahşetindeki "etno-sosyolojik" boyuta değinmemden ve Kürt aidiyetten yurttaşları da kendilerine "çekidüzen vermeye" çağırmamdan sonra bana yöneltilen suçlamalar, "modernizm"le "post-modernizm" arasındaki çelişkiye odaklanıyor.

    Çünkü benim ana rotam birincisini, eleştirenlerinki ise ikincisini izliyor.

    ***

    PEKİ de, "modern" ne demektir? "Yeni" demektir. Ne azı, ne fazlası var, o kadar!

    Ancak, "modernite", "modernizm", "modernist" veya benim sütun başlığımı oluşturan "modern zamanlar" gibi deyimleri kullandığımız takdirde, anlam cidden değişir.

    Daha doğrusu, "yeni"nin yanına felsefi, beşeri, siyasi ve estetik boyutlar eklenmiş olur.

    Başka bir deyişle, buradaki "modern", girizgahı 17. yüzyıl ortalarında yaptıktan sonra esas virajı Amerikan ve Fransız devrimleriyle dönmüş olan "aydınlanma çağı"yla bütünleşir.

    Ve bu, aslında bir insanlık projesini tanımlar. Hedef o insanlığı ’öz-gür-leş-tir-mek’tir.

    Üstelik, Jürgen Habermas’ın saptamasıyla, tasarı henüz "bitmemiş bir projedir"!

    ***

    MALÛM, yukarıdaki "modernite" veya "modern zamanlar" epey bir süredir bodoslamadan saldırıya uğruyor. Bombardımana tutuluyor. Kör satırla kıtır kıtır kesiliyor.

    Yamalı ağaçtan sap kullansa bile, infazı gerçekleştiren "cellát" da esas itibariyle, "sonrası" anlamına gelen "post" eki takılarak, "post-modernizm" diye isimlendiriliyor.

    Yani "post-modern" deyimi satır aralarında, kendisinin "modern"i aştığı çağrışımını yapıyor. Böyle bir zehaba kapılıyor. "Işıltılı düşünce"nin ruhuna Fatiha okumaya kalkıyor.

    Peki de, gerçekten öyle mi?

    Zaten "bitmemiş proje" can çekişe çekişe mezar çukurunu mu boylayacak?

    Asla, ve bu keháneti buyuran müneccimbaşına, af buyurun, ancak popomla gülerim.

    ***

    İMDİİ, sonra değineceğim zaaflarına rağmen "modern zamanlar"ın ve dolayısıyla "aydınlanma düşüncesi"nin "öz"ünü tavizsiz savunan birisi olarak şunu tabii ki biliyorum:

    Her yeninin başka bir "yeni"si, yani moderni vardır. Zaman içinde mutlaka olacaktır.

    Ne var ki, bu kuralın kendisi dahi "modern"dir, çünkü felsefi, beşeri, siyasi ve estetik anlamdaki "modernite" zaten yenilenme diyalektiği üzerine inşa edilmiştir.

    ***

    OYSA, o "modern"i gömmek vehmine kapılan "post-modern" budalalık başka bir "yeni" falan sunmuyor. Tam tersine, aslında en "eski"yi ve en "geri"yi sahipleniyor.

    Önce, bazı haklı eleştirilerden yola çıkarak, "modern zamanlar" öncesine ve gayri mantikiliğe uzanan her türlü irrasyonale cevaz veriyo. "Kutsal"ı sorgulamaktan ödü kopuyor.

    Daha berbatı, buradan hareket ettiği içindir ki, "geleneksel topluma saygı" ve "müdahaleden muafiyete özgürlük" adı altında, yine modernite öncesi insan camialarında hüküm süren kavmi, etnik veya sosyolojik bilûmum töre, adet ve i-l-k-e-l-l-i-k’lerle uzlaşıyor.

    Çünkü, her şeyi izafi kılan o "post-modernite" aslında "ilkel" terimini de reddediyor.

    ***

    EVET hem reddediyor, hem de "etno-sosyolojik" ilkelliği vurguladım diye beni suçlamasındaki gibi, mazide de geleneksele tapınmış o en "anti-modernist" Vico’lara, Herder’lere, Spengler’lere özenerek, kelime telaffuzunu dahi "günah" ve "suç" addediyor.

    Zaten de çelişki "modern eskiler"le "post-modern yeniler" arasında yaşanmıyor.

    Aksine, tekrar aynı maziye, 17. asır Fransa’sındaki "Kádim-Cedid" tartışmasına dönülmüş oluyor ki, buradaki "kádim" köhneyi, şimdinin "post-modern" gericileri; "cedid" dinamiği ise tıpkı o gün olduğu gibi bugün de, "modern" kalan dönüşümcüler temsil ediyor.

    Cumartesi günü konuyu "faşizm" ve "ırkçılık" boyutunda ele alacağım.



    14 Mayıs 2009

+ Konuyu Yanıtla
1 / 2 Sayfa 12 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

keser oynar sap degisir

Forum

Benzer Konular :

  1. Sanman kİ sefadan semah-i rah ederİm,dÖner dÖner bakarim kuy-İ yare ah ederİm.
    Birkaç ay önce, İtalya'nın önemli liman kentlerinden Napoli'deki bir akrabamızı ziyaret etmek ve biraz tatil yapmak amacıyla bu şehre gittik.İlk kez...
    Yazan: bartelmi diaz Forum: Yaşam - Sohbet - Forum Oyunları
    Yanıt: 11
    Son İleti: 31-05-2013, 00:36:37
  2. Döner sermaye
    iyi günler eşim ssk hastanesinde (yeni mevzuata göre devlet hastanesinde)hemşire olarak görev yapmaktadır.eşimin kanser teşhisi ile sol memesi...
    Yazan: yohh2005 Forum: Sosyal Güvenlik Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 16-07-2008, 08:12:21
  3. Dava terse döner mi?
    Savcılığa şikayetim sonucu cinsel taciz davası açıldı ve uzun süredir devam ediyor..Sorum şu:Ben davayı kaybedersem aceba karşı taraf benden...
    Yazan: m&n Forum: Ceza Hukuku
    Yanıt: 4
    Son İleti: 05-03-2008, 14:55:25
  4. Ah yanar döner a acaipsin
    Tufan TÜRENÇ tturenc@hurriyet.com.tr http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/39b.jpg Karanlığa göz kırpan modacı MODACI...
    Yazan: arıza Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 2
    Son İleti: 07-01-2008, 16:55:40
  5. Döner Sermaya haczi
    merhaba maaşımda ve döner sermaye gelirlerimde haciz var. nafakanın maaşımın tamamının alıyor..döner sermaye gelrileride başka borca tamamı olacak...
    Yazan: klmakn Forum: İcra ve İflas Hukuku
    Yanıt: 4
    Son İleti: 11-04-2007, 22:12:44

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.