Narsist kişilik bozukluğu yaşayanlar kendileri bu durumun farkına varmazlar ve genellikle depresyon şikayetiyle hekime giderler!
Egosu yüksek olan kişiler nasıl bir duygu dünyasına sahiptirler? Bu kişiler dünyada neden kendilerini tek ve biricik olarak görürler? Çok çalışkan ama rekabetçi, sürekli övgüyle beslenen, eleştirilere karşı aşırı duyarlı olan bu kişiler dünyada dost bulamayan insanlardır. Başkalarına empati yapamayan, acıyamayan, yardımdan nefret eden, karşısındaki kişileri her zaman ezen ve küçük düşüren bu kişileri ve özelliklerini tanımak ister misiniz? Evet diyorsanız Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Oğuz Tan'ın konuyla ilgili açılımlarını sunuyoruz..
-Narsisistik nedir?
Narsisist kendisini fazla beğenen, üstün gören, hep takdir ve ilgi bekleyen, imtiyazlı olduğuna inanan, özel muamele bekleyen kişidir.
Narsisist kişiliğin altında, paradoksal olarak, derin bir kendine güvensizlik yatar. Nitekim bu kişiler çok alıngan, eleştiriye oldukça tahammülsüz insanlardır. Şuuraltı bu kendine güvensizliği bir nevî bastırarak kendini aşırı beğenen insanı üretir. Narsisistler ayrıca empati kuramayan, başkalarının duygularını anlayamayan kişilerdir. Kendine güvensizlikle başkalarını anlayamama birleşince, narsisistik kişilik gelişir.
-Narsisist davranışların eğitim ile bağlantısı var mıdır?
Narsisistler övgüyle beslendikleri için, çok çalışırlar. Dolayısıyla hayatta başarı kazanma, iyi bir yere gelme ihtimalleri yüksektir. Başarı, kendini beğenmişliklerini iyice besler, böylece narsisistin yakın çevresiyle ilişkisi iyice bozulur. Parlak bir statüsü olan, ama yalnız bir insan vardır tepelerde bir yerde. Çalışkan olmayan, başarı kazanamayan narsisistlerin de hayatları kötüdür, çünkü çok ihtiyaç duydukları övgüyü bir türlü elde edemezler.
-Elitist davranışların narsistik kişilik ile bağlantısı var mı?
Narsisistler elitist davranışa eğilimlidirler. Statüsü yüksek arkadaşlar edinmek, iyi yerlere gitmek, iyi arabalara binmek isterler. İnsanları ezmekten çekinmezler, kendileri en üstün oldukları için, başkalarını ezmek doğal davranışlarıdır.
-Narsisist eğilimler ilk olarak kişide ne zaman fark edilir?
İzleri ergenlik, hatta çocukluk yıllarına kadar uzanabilir, ama asıl 18 yaşından sonra belirgin hale gelir.
-Narsistik eğilimleri fark edilenler kendini bundan alıkoyabilirler mi?
Narsisistler, genellikle narsisist olduklarını fark etmezler; söyleseniz de kabul etmezler; kabul etseler bile kolay kolay değiştiremezler.
-Gösteri sanatlarıyla ilgili olan kişilerin egolarının gelişmişlikleri ile narsisizmin ne gibi bir bağlantısı vardır?
Beğenilmek, övülmek, alkış almak, en parlak-en güzel-en yakışıklı-en başarılı olmak isterler, zaten böyle olduklarına da inanırlar. Bu yüzden seçtikleri mesleklerin göz önünde olması normaldir. Zaten narsisizm, zeka ve çalışkanlık ile birleştiğinde çok çarpıcı eserler çıkabilir.
-Peki ego yüksek olmazsa sanat olur muydu?
Her sanatçı narsisist değildir. Ama narsisistler alkışnı bol olduğu sanatlara eğilimlidirler. Başarı da narsisizmi besler.
-Narsisist duyguların yüksek olduğu diğer meslek dalları hangileridir?
Narsisistler genellikle göz önünde olacakları meslekleri seçerler. Meslekleri ne olursa olsun, göz önüne çıkmaya, sıyrılmaya, başkalarından üstün olmaya çalışırlar.
-Politikacıların da narsisist olduklarını söyleyebilir miyiz?
Her politikacı elbette narsisist değildir. Fakat politikanın narsisistler için cazip bir alan olduğunu söyleyebiliriz. ABD'de yaşayan politik psikiyatri uzmanı Kıbrıslı Vamık Volkan, vaktiyle Türkiye'de yasaklanan Atatürk biyografisinde, Cumhuriyet'in kurucusunun 'yapıcı narsisist' olduğunu söylemiştir.
-Narsisismi yüksek bir politikacının ülkesine vereceği zarar neler olabilir?
Yapıcı narsisistin örneği Atatürk ise, yıkıcı narsisistin örneği Hitler'dir.
-Narsisist kişiler duygularını nasıl beslerler?
Övgü bekleyerek ve başkalarını ezerek...
-Narsisist kişiler çevresine zarar verirler mi?
Önemli özelliklerinden biri empati eksikliğidir. Başkalarının duygularını anlayamazlar. Zaten başkalarını önemsemezler. Başkaları, ancak kendilerini övmek, onaylamak için vardır. Bu yüzden yakın ilişkileri; evlilik ve yakın dostlukları sürdüremezler. Fedakarlığı hep başkalarından beklerler, çünkü onlar uğruna her türlü fedakarlığın yapılacağı insanlardır. Vermezler, alırlar. Aşkta bile, beğenilmek için vardırlar. Başkalarının hakkını çiğnemekten çekinmezler, hatta hak çiğnediklerinin farkına bile varmazlar, zaten her şeyin kendi hakları olduğuna inanırlar. Çıkarcıdırlar.
-Narsisist kişilerin içlerinde doyuramadıkları bir boşluktan söz edebilir miyiz?
Hayatta sürekli onaylanmak, sürekli beğenilmek mümkün değildir. Bu yüzden narsisistin beklentileri, hayatla bağdaşmaz. Ne kadar yükseğe çıksalar, daha yüksektekini kıskanırlar. Evet, doyurulamayan bir boşluk vardır içlerinde.
-Narsisistlerin gerçek dostları var mıdır?
Narsisistleri terk etmeyen insanlar, sadece bağımlı kişilerdir. Bağımlı bir eş veya arkadaş, siz ona ne yaparsanız yapın sizi terk edemez, hatta kızmayasınız diye size fikrini bile söyleyemez. Bir narsisist ile bir bağımlı arkadaş veya karı-koca olduklarında, narsisist bağımlıyı o kadar ezer ki ve bağımlı o kadar kendini ezdirir ki, ortaya utanç verici manzaralar çıkabilir. İnsanları sömürürler, kendi çıkarları için kullanırlar.
-Narsisistler neden ikinci adam olmaya razı olamazlar?
Hep en üstün, en kabiliyetli, en başarılı, en güzel, en parlak olarak kendilerini gördükleri için.
-Narsisistik bir kişilik bozukluğu mudur?
Evet, bir kişilik bozukluğudur.
-Narsisistik davranışlarda öğrenilmişliğin hiç payı yok mudur?
Genetik etkenlerin de, çocukluk ve ergenlikte yaşanan olayların da, anne-baba tutumlarının da, kardeş ve sosyal çevre ilişkilerinin de payı vardır.
-Narsisistler savunmacı kişilikler midir?
Tenkit kabul etmeyen, tenkit etmeseniz bile sizi yanlış anlayıp kırılan, küsen insanlardır. Bu anlamda savunmacıdırlar.
-Narsisist olmayan kişilerde de narsisistik savunmalar yapmazlar mı?
Hepimiz narsisistik savunmalar yaparız. Çünkü hepimiz kendimizi iyi görmek isteriz. Ama narsisistlerin problemi kendilerini iyiden de öte imtiyazlı görmek ve başkalarına değer vermemektir.
-Narsisistik savunmalar nelerdir?
'Boyum kısa, ama aklım uzun' narsisistik savunmalara tipik bir örnektir. Veya 'Kıroyum, ama para bende.'
-Narsisistler kendilerini sanırım iyi sunuyorlar, anlatımları, satışları iyi değil mi?
Çoğunun sahnesi iyidir.
-Narsisistlerde vefa duygusu görülür mü?
Vefa, narsisist için İstanbul'da bir semt adıdır.
-Acıma hissi ne kadardır bu kişilerde?
Empati kuramadıkları için, acıma duyguları zayıftır. Acıma gösterseler bile, yüzeyseldir, derin değildir.
-Yardım etmeyi, sosyal sorumluluklarda yer almayı pek tercih etmiyorlar herhalde?
Yardım ve sosyal sorumluluk, narsisist için, iyi bir gösteri alanıdır. 'Sağ elin verdiğini sol el bilmesin' türü yardım anlayışı narsisistin kitabında yazmaz.
-Yaptırdığı her hayır işine kendi ismi ve ailesinin ismini verenlerde bu duygu azda olsa var galiba?
Yad edilmeyi istemek, mutlaka narsisist olmak anlamına gelmez. Ama narsisistler her türlü hayır işini hayran edinmek için yaparlar.
-Size göre dünyanın gördüğü en büyük narsisistler kimlerdir?
Dünyadaki herkesi tanımadığım için bu soruya cevap veremem. Ama kendi kendini imparator ilan eden Napoleon, kendisine müthiş inancı olan Hitler gibiler sayılabilir.
-Hangi durumlarda narsisistik davranışlar hoş görülebilir?
Çalışkan ve zeki narsisistler, çok önemli işler başarırlar. Siyaset, sanat ve bilimde değerli eserler verirler. Ama bunların bile yakın çevreleriyle ilişkileri pek iyi değildir.
-Narsisistlerin evlilikleri nasıldır?
Almak, ama vermemek esasına dayalıdır. Eşlerini sömürürler. Anlamazlar, ama anlaşılmadıklarını düşünürler.
-Narsisistlerin etkin olduğu iş yerlerinde kişileri neler bekler?
Narsistlerin yetenekli gösterileri yüzünden kendine güven kaybı, değersizlik duygusu. Eleştirilmek, aşağılanmak, ağzıyla kuş tutsa yaranamamak…
-Kendisinin narsisit olduğunu fark eden kişi ne yapmalıdır?
Narsisist olduğunu fark eden kişi genellikle narsisist değildir.
-Narsistiklerin tedavi edilmesi gerekir mi? Ya da bu kişilikler tedaviyi kabul eder mi?
'Ben narsisistim' diye diye tedaviye gelmezler. Genellikle depresyon yüzünden başvururlar. Çünkü narsisistler sık hayal kırıklığı yaşarlar. Çünkü hep sevilme, övülme beklentilerinin hayat boyu devamlı karşılanması mümkün değildir.
Toplumda en yakinimizdakiler,yoneticiler v.b kisilerde gorulen davranis bozukluklari son zamanlarda normal davranismis gibi yansitilmakta.Oysaki bu davranislarin birçok nedenleri var.
Ben burada sadece bir konuya deginmeye çalistim..
Narsist Nedir?
Arastirma/16.02.2009
Sigmund freud narkissos adli mitolojik kisilikten etkilenerek narsisizm terimini kullanan ilk kisidir.
Narsistler baskalarinin halk ve gereksinimlerini goz onune almadan kendilerini one cikarmaya ve her seyi istedikleri gibi yonlendirmek icin baskalarindan yararlanmaya calisirlar.
Gercek disi guc, para, basari, guzellik ya da ideal ask fantazileri gelistirirler. Hic bir zaman doymazlar.
Bunun snucunda kendine onem verme duygusunun yerini depresyon ve degersizlik duygulari alir.
Cunku sergiledikleri bu ustunluk tavirlari derin bir guvensizligi gizler.
Duygusal ve cinsel iliskileri cok yogun ve doyurucu gorunmesine ragmen, kendi mutlulugundan cok karsi tarafin ona hayranlik duymasi, ve memnun kalmasini onemsedikleri icin, hic bir zaman tatmin olamazlar.
Baska insanlarin dusuncelerini onemsemiyor gibi gorunseler de, aslinda bu onlar icin en onemli seydir.
Istedikleri en onemli sey kendilerine hayranlik duyan, ilgilenen insanlardir, ve bunun icin hep kisiliklerinden odun verirler, ve gercek olmayan, balon ustun imgelerinin arkasina gizlenirler.
Narsisizm bir hastaliktan ote bir dramdir.
Narsistler toplumda suca yatkin kisiliklerdir..
Nobel ödüllü Profesör Nash'in şizofreni ile mücadelesini anlatan film Oscar Ödülü kazanınca, bu hastalık yeniden gündeme geldi. Toplumdan 'deli' diye dışlanan şizofrenler, bilgi eksikliği kurbanı
Dört dalda Oscar kazanan, 'A Beautiful Mind' (Akıl Oyunları) adlı film, kahramanı Nash'ın mücadelesi şizofreni hastalarının sorunlarına ışık tutuyor. Bu illet, bilim adamından sanatçıya, doktordan avukata kadar birçok insanı pençesine alabiliyor. Dünyada 60 milyon, Türkiye'de de 600 bin şizofren var. Şizofreni hakkındaki yanlış bilgiler, hastaların yaşamını kabusa dönüştürüyor. Son yıllarda tedavide sağlanan gelişmeler ise hastaların yüzünü güldürüyor. İlaçlar ile şizofreni kontrol altına alınabiliyor. Günümüzde şifayı cinci hocaların yaptığı büyülerde arayanların varlığı ise mücadeleyi olumsuz yönde etkiliyor. Bu arada birçok şizofren, 'deli' diye dışlanırım korkusu ile doktora gitmekten çekiniyor. Hastalık en çok 'düşüncede bozukluk' şikayeti ile ortaya çıkıyor. Şizofrenler, gerçekte olmayan ses ve görüntüleri algılıyorlar.
Hastalığı tanımıyoruz
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Özkan, Ortaçağ'da şizofreni hastalarının 'Deli' ya da 'Büyücü' damgası yiyip toplumdan soyutlandığını belirterek filmin hastaların mücadelesini ortaya koyduğunu söyledi. Hastalığın her toplumda her kültürde ortaya çıkabildiğini belirten Özkan, 'Depresyonda sosyal-kültürel faktörler daha çok rol oynar. Şizofrenide ise çevresel faktörlerin etkisi daha azdır. Hastalık sinsice ilerleyebilir. Beyinde kimyasal değişiklik görülür.' dedi.
Yanlış inanışlar
Şizofreninin ortaya çıkmasında büyülerin etkisine halen inanıldığına dikkat çeken Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü: '17 yıl önce tıp fakültesi öğrencilerini kapsayan bir araştırma yaptım. Öğrencilerin yüzde 30'u hastalığın ortaya çıkmasında büyünün, cadıların, tabiatüstü güçlerin rolü olduğunu düşünüyordu. Ailesinde şizofreni hastası olanların hastalığa yaklaşımı tıp fakültesi öğrencilerinden daha bilimsel olabiliyor.'
Toplumdan uzaklaşıyor
Hastalarda en önemli değişikliğin toplumdan uzaklaşma olduğunu ifade eden Özkan, belirtileri şöyle anlatıyor: 'Kişinin dünyayı algılamasında, duygulanımında değişiklik, davranış ve düşüncesinde bozukluk ortaya çıkar. İnisiyatif ve idari işlev bozulur. Çevreye olan ilgisi sığlaşır.'
Beyin rahatsızlığı
Hastalık, beyindeki hücre sistemleri arasında iletişimin bozulmasından kaynaklanıyor. Şizofreninin bir beyin hastalığı olduğuna dikkati çeken İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alp Üçok, 'Şizofreni, epilepsi, multipl skleroz gibi bir beyin hastalığıdır. Tedavi edilebilir bir hastalık olmakla beraber bütün kronik hastalıklar (Şeker hastalığı, astım, romatizma) gibi alevlenme ve yatışma dönemleri gösterir. Hastaların önemli bir kısmında hastalık tamamen ortadan kalkmayabilir. Bu durum da kişinin çalışmasını, çevresindekilerle iletişim kurmasını, bağımsız bir yaşam sürmesini çok güçleştirir.'
Hastalığın 15-25 yaş aralarında ortaya çıktığını kaydeden Üçok, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Orta yaşlarda başlaması da mümkündür. Hastalık ne kadar erken başlarsa kişilik üzerindeki harabiyet o kadar fazla oluyor, normal bir yaşam sürme şansı azalıyor.'
Prof. Dr. Alp Üçok, son yirmi yılda yapılan araştırmalarda şizofreninin nedenleri hakkında önemli bulgular elde edildiğini belirterek hastalığın ortaya çıkmasında rol oynayan başlıca etkenleri sıraladı:
Kalıtımsal nedenler
Beyindeki yapısal değişikliklerin rolü
Beyindeki kimyasal maddelerin rolü
Bu erken belirtilere dikkat
İsteksizlik, odasından dışarı çıkmama
Arkadaş çevresinden uzaklaşma
Garip uğraşılar edinme
Çevresindeki olayları, konuşmaları üzerine alınma ve özel anlam çıkarma
Duygularını ifade etmede gerileme ya da uygunsuz şekilde ifade etme (Kendi kendine gülme)
Temizliğine ve giyimine dikkat etmeme
Dikkat dağınıklığı, algılamada zorlanma
Okul başarısında nedensiz bir gerileme
Arkadaş ve öğretmenlerin dikkatini çeken davranış değişikliği
Doğru bilinen yanlışlar
Şizofrenler tehlikeli ve saldırgandır
Çalışamazlar
Tembeldirler
Ne zaman ne yapacakları belli olmaz
Her söyledikleri saçmadır
Mahalledeki şizofrenler çocuklarımıza zarar verebilir
Sanıldığından daha da tehlikelidirler
Hastalıkla ilgili hatalı düşünceler
Şizofrenini sebebi fazla mastürbasyon yapmaktır
Hastalığın tedavisi yoktur
Anne babanın hatalı tutumu
Karakter zayıflığı ve iradesizlikten dolayı ortaya çıkar (Hastalar yeterince çaba gösterseydi bu durumun üstesinden gelebilirdi.)
Hastalık ömür boyunca giderek ağırlaşır
Çifte ödüllü hasta
Toplumda her 100 kişiden birinin şizofren olduğu biliniyor. Bu yüz kişiden biri var ki dünyaca tanınmış Profesör John Forbes Nash... 30 yıl hastalıkla mücadele eden Nash, 1994 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'ne layık görüldü. 66 yaşında olan ve çalışmalarına halen devam eden Nash'ın hastalıkla mücadelesi sinemaya uyarlanınca şizofrenlerin zorlu yaşamı yeniden gündeme geldi. Toplumda yaygın olan yanlış kanılardan biri, hastaların bazen normal yaşam süren, bazen de birden tehlikeli bir caniye dönüşen kişiler olarak hayal edilmesi.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden Albay Prof. Dr. Uzbay başkanlığındaki ekip, beyinden fazla miktarda salgılanan bir kimyasalın şizofreniye yol açtığını belirledi
Türk bilim adamları, kesin tedavisi olmayan ve her yüz kişide bir görülen şizofreniye, beyinden fazla miktarda salgılanan “agmatin” adlı kimyasalın neden olduğunu kanıtladı.
Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Albay Prof. Dr. Tayfun Uzbay başkanlığında, Doç. Dr. Gökhan Göktalay, uzman Dr. Hakan Kayır ile uzman Dr. Murat Yıldırım’dan oluşan ekip, yüksek dozda agmatin verilen farelerde şizofreninin modellendiğini ve hastalığın tedavisinde kullanılan mevcut ilaçların bu modelde hiçbir şekilde iyileşmeyi sağlamadığını belirledi.
Araştırmacılar, ABD’de tarım alanında kullanılan üç maddenin yeni bir tedavi yöntemi olarak şizofrenide kullanılabileceğini ortaya koydu.
Bilim adamları, tıp literatürüne giren ve patent alan beş yıllık araştırma kapsamında, şizofreniye neden olduğu saptanan maddenin kanda tahlil edilip edilemeyeceğine ilişkin yeni bir çalışmaya da imza attı.
Şizofreni tanı ve tedavisinde çığır açacak olan buluşa ilaç firmalarının da ilgi göstererek klinik araştırmalar için kaynak aktarması, altyapısı uygun araştırma merkezlerinde klinik öncesi ve sonrası faz çalışmalarının yapılması gerekiyor.
21 Ocak’ta patent verildi
GATA Ocak 2009 Haber Bülteni’nde, çalışmanın TÜBİTAK destekli olduğu, patent alınmasının ardından araştırma sonuçlarının European Neuropsychopparmacology ve Journol of Psychopharmacology isimli dergilerde yayına kabul edildiği belirtildi.
TPE Başkanı Başkanı Prof. Dr. Habip Asan, Uzbay ve ekibinin 31 Ekim 2007’de “Şizofreni Tedavisi İçin Yeni Bir Farmasotik Bileşik” başlıklı başvuru yaptıklarını belirterek, patentin 21 Ocak 2009’da yayımlanan Resmi Patent Bülteninde ilan edildiğini bildirdi. Çalışmaya Avusturya Patent Enstitüsünden de “uluslararası incelemeli patent” verildi.
Grup: Paranoid Kişilik Bozukluğu, Şizoid Kişilik Bozukluğu, Şizotipal Kişilik Bozukluğu''''ndan oluşan guruptur.
Grup: Antisosyal Kişilik Bozukluğu, Borderline Kişilik Bozukluğu, Histeriyonik Kişilik Bozukluğu ve Narsistik Kişilik Bozukluğu''''ndan oluşan gruptur.
Grup: Çekingen Kişilik Bozukluğu, Bağımlı Kişilik Bozukluğu ve Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğundan oluşan gruptur.
Kişilik bozuklukları genellikle hangi sebeplerle ilgilidir?
Prof. Dr. Arif Verimli: Kişilik bozuklukları şu sebeplerle ilgilidir:
- Çocuklukta oluşan ve yerleşen mizaç unsurları
- Merkezi sinir sistemi bozuklukları
- Anne ve babanın çocuk yetiştirirken sergiledikleri tutum
- Kültürel faktörler
- Fiziksel çevre
- Beyin hastalıkları
- Biyolojik Faktörler
- Psikoanalitik Faktörler (Bilinçaltı faktörler)
Paranoid Kişilik Bozukluğu nasıl bir kişilik bozukluğudur?
Ortada tam ve geçerli bir kanıt bulunmaksızın, herhangi bir gerçekçi temel bulunmaksızın, kişinin aldatıldığından, takip edildiğinden, kullanıldığından, kendisine zarar verildiğinden veya zarar verilmek istediğinden aşırı derece kuşkulanması olarak tanımlanabilir. Çevresindekilerin samimiyetinden, bağlılığından ve güvenilirliğinden emin değildir. Sıradan olay ve durumlardan kendisine karşı bir aşağılanma, küçük düşürülme veya gözdağı verilmesi gibi anlamlar çıkarır. Sürekli kin besler. Görmezden gelinmeyi bağışlamaz. Yeterli ve gerçek bir kanıt olmaksızın eşinin/partnerinin sadakatinden sürekli şüpheler duyar. Karşısındakinin sözlerinden kendince anlamlar çıkararak hiçbir sebep yokken öfkeyle saldırıya geçebilir. Bu kişiler patolojik olarak kıskançtırlar. Güvensiz, şüpheci, tedirgin ve gergindirler. Genellikle soğuk ve ciddidirler.
Paranoid Kişilik Bozukluğu nasıl tedavi edilir?
Genellikle bütün kişilik bozukluklarının tedavisinde kullanılan en temel ve birincil yöntem Psikoterapidir. Farmakoterapi (İlaç tedavisi) ikincil tedavi olarak yararlıdır.
Paranoid hastalar başkalarına karşı çok güvensiz olduğundan sır vermekten inanılmaz çekinirler. Bu sebeple terapide güvenlerini sağlamak çok önemlidir. Grup terapisi paranoid bozuklukta uygun değildir. Bireysel görüşmeler şeklinde uygulanan profesyonel psikoterapiler başarılı sonuçlar verir. Psikoterapiye ilaç tedavisi ile destek verilerek tedavi devam ettirilir.
Şizoid Kişilik Bozukluğu nasıl tanımlanabilir?
Şizoid Kişilik Bozukluğu teşhisi, yaşam boyunca sosyal çekingenlik gösteren hastalara konur. İnsan ilişkilerinde donuk, kısıtlı, içe dönük, tuhaf, kapalı, izole ve yalnızdırlar. Yakın ilişkilere girmez ve girmekten zevk almazlar. Genellikle gün boyu tek bir konuya odaklanır ve o konuya takılarak başka hiçbir etkinliğe katılmaz. Sırdaşları ve arkadaşları yoktur. Cinsel etkinlikleri ya hiç yok ya da çok azdır. Ne övülmekten ne yerilmekten etkilenmez. Duygusal tepkisizlik, soğukluk, ilgisizlik, tekdüze duygulanım, yaşamdan kopukluk hakimdir. Sessiz, uzak, güncellikten habersiz, kimseyle yarışmayan, pasif kişilerdir. Hiç evlenmeyebilirler. Kendileriyle ilgili projelerden çok, evren, din, felsefe, açlık, astronomi, zooloji... Gibi konularda tuhaf projeler üretirler.
Şizoid Kişilik Bozukluğu nasıl tedavi edilir?
Prof. Dr. Arif Verimli: Şizoid Kişilik bozukluğunun temeli erken çocukluk dönemidir. Genellikle tedavisi Paranoid Kişilik Bozukluğuyla aynıdır. Ancak Şizoid Kişilik bozukluğunda Grup terapisi de kullanılabilir. Gruba alışınca grup arkadaşlarını önemser ve izolasyondan uzaklaşabilir.
Şizotipal Kişilik Bozukluğu nasıl bir kişilik bozukluğudur?
Hastalar aşırı derecede tuhaf ve gerçekliğe yabancılaşmışlardır. Büyüsel inanış ve düşünceler, garip fikirler, batıl inançlara tutulma, gaipten sesler ve kişilerle görüşmeler ve mesajlar aldığına inanma, telepati ve altıncı his saplantısı, imkansız düşler kurarak bunlar üzerinde sürekli düşünme şeklinde tanımlanabilir. Kişinin duygu, düşünce ve davranışlar birbirinden bağımsızlaşarak savrulur. Düşünsel ve içsel özel güçlerinin olduğuna inanırlar. Konuşmaları net değildir ve yorum gerektirir. Yakın ilişkilere girerken rahatsızlık duyma veya zorlanma ortaya çıkar. Kişilerarası ilişkileri bozulur. Bilişsel algıları çarpıklaşır. Arkaik (ilkel) fikirler öne sürer. Derin dünya, derin evren kavramlarını irdeler.
Şizotipal Bozukluğun tedavisiyle ilgili bilgi verebilir misiniz?
Psikoterapide Psikiyatrist hastanın akıldışı ve sıra dışı inanışlarını, büyü ve benzeri saplantılarını, batıl inançlarını gülünç bulmamalı ve yargılayıcı olmamalıdır. Ancak bu şekilde hasta kazanılabilir. Zaman içerisinde terapiye uyumlandırılan hasta gerçeklerle tanışır. Edindiği inanışları terk eder. İlaç tedavide etkin ve yardımcıdır.
Paranoid, Şizoid ve Şizotipal Kişilik Bozukluklarının toplumlarda görülme oranı nedir? Kadın ve erkeklerde görülme oranı farklı mıdır?
Paranoid Kişilik Bozukluğunun toplumlarda görülme oranı % 2''''dir. Paranoid Bozukluk erkeklerde kadınlarda oranla daha fazla görülmektedir. Ailevi temelleri bulunmaktadır. Yapılan bir araştırma azınlıklar ve göçmenler üzerinde daha yaygın olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Şizoid Kişilik Bozukluğunun yaygınlığı tam olarak bilinmemekle birlikte genel popülasyonun % 7''''sini etkilediği söylenebilir. Erkeklerde 2 kat oranla daha fazladır. Şizotipal Kişilik Bozukluğu görülme oranı % 3''''tür. Kadın ve erkek arasındaki oransal fark bilinmemektedir.
Antisosyal Kişilik Bozukluğunun ayırıcı tanı ölçütleri nelerdir? Antisosyal Kişilik Bozukluğu nasıl tarif edilebilir?
Antisosyal Kişilik Bozukluğu, halk arasında "psikopat" diye tarif edilen kişilerin gösterdikleri davranış bozukluklarıyla tanımlanabilen bir kişilik bozukluğudur. Bir bireyin 15 yaşından itibaren sürdürdüğü, başkalarının haklarını yok sayma ve başkalarının haklarına saldırma şeklinde gelişen kişilik bozukluğudur. Suça ve tutuklanmaya yönelik davranışları devam ettirme, yasalara ve toplum kurallarına başkaldırı, zevk için veya kendi çıkarı için huzur bozma, saldırganlık, sorumsuzluk, vicdan duygusunun yokluğu, yetersizliği, başkalarına zarar vererek zevk aldığında dahi kendini haklı çıkaracak bir model oluşturma şeklinde gelişen bir bozukluktur. Bu kişiler gergin, huzursuz, öfkeli, umursamaz, acımasız, bencil ve sadistiktik. Başkalarına zarar verdikleri gibi kendi bedenlerine de kesici ve delici aletlerle izler bırakırlar. Alkol ve madde kullanımı bu grupta yüksektir.
Borderline Kişilik Bozukluğu için tanı ölçütleri nelerdir?
Benlik algısı ve duygulanımda tutarsızlık, belirgin dürtüsellik, otomatik ve ölçüsüz çabalar gösterme, bir şeyi ve ya kişiyi gözünde aşırı büyütme ve göklere çıkarma ve yerin dibine batırma tarzında gidip gelen tutarsız kişilerarası ilişkiler, para harcama, cinsellik, madde kullanımı ve çılgınca araba kullanma gibi sonu zarar veren dürtülerin en az ikisini şiddetle yapma, yineleyen intihar davranışları, çevresindekilere kendini öldürmekle ilgili gözdağı verme, boşlukta olma, öfke, hırçınlık, kavgacılık, hiddet ve kimi zaman paranoid düşünceler taşıyan kişiler için borderline diyebiliriz.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu ve Borderline Kişilik Bozukluğu arasındaki fark nedir?
Borderline en basit anlatımla kadının antisosyalidir. Çünkü kadınlarda erkeklerden 3 kat daha fazla görülür. Bu iki kişilik bozukluğu birbirlerine çok benzer ayırt etmek zordur. Antisosyal Kişilik Bozukluğu ise erkeklerde 3 kat daha fazla görülür.
Narsistik Kişilik Bozukluğu nasıl bir kişilik bozukluğudur?
Hasta kendisinin çok önemli olduğu duygusunu taşımaktadır. Başarılarını ve özelliklerini anlatır, üstünlük duygusu, grandiyözite, empati kuramama, kendini diğer insanlardan daha üstün ve özel görme, başarı, zeka, akıl, üstünlük gibi konulara kafa yorma, kendini çok sevme, kendine göre, kendi için ve kendi yararına düşünen, kıskanç, kendi çıkarları için başkalarını kullanan, aşırı bencil ve benmerkezci, özel ve eşi benzeri bulunmaz birisi olduğunu savunan, beğenilmek için her şeyi sergileyen, üstün kişi ve kurumlarla ilişkiler kurmayı hak ettiğini savunan kişilerdir. Sevgi, saygı, empati, anlayış ve duygusallık hayatlarında pek yer kaplamaz. Bu bozukluğun yapısı kronik olup tedavisi son derece zordur. Psikiyatristin telkinlerine yatkın değillerdir. Çünkü bir başkasının doğrusunu kabul etmeyi güçsüzlük sayarlar. Tedavisi oldukça güçtür. Bu kişiler aslında yapılarından pek de mutsuz değillerdir. Ancak çevresindekiler için son derece zor bir yapıları vardır.
Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğunun tanı kriterleri nelerdir?
Hastalar, yapılan iş ve ya etkinliğin geneline ve asıl amacına değil ayrıntılarına takılırlar. Aşırı derecede katı, sabit, kuralcı, değişmez, düzenli ve rahatsız edecek derecede titizdirler. Kurallar, listeler, sıralamalar, ayrıntılar hayatlarını yönlendirir. Cimri, mükemmeliyetçi, katı ölçü ve sınırlarda yaşayan, belli hareketleri belli zamanlarda ve belli şekilde asla şaşmaksızın yapar, yapmadıkları zaman rahatsız olur ve ya bu durumu uğursuz bulurlar. Eski ve değersiz şeyleri dahi atmazlar. Resmidirler ve mizah duyarlılıkları yoktur. Onlara göre hayat ya siyah ya beyazdır. Tekrarcıdırlar, kurallarının bozulmasında toleransları yoktur. Eleştiricidirler. Titizlikleri günde 35 - 40 kere el yıkamaya gidecek kadar rahatsız edicidir.
Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu nasıl bir tedaviyle düzeltilebilir?
Hastalık kişiyi ve yakınlarını mutsuz edecek, yaşamı zorlaştıracak ve keyifsizleştirecek hale geldiğinde hasta tedavi almayı genellikle kendisi talep eder ve psikoterapi süreci içerisinde de son derece uyumludur. Anksiyete ve paniği yüksek hastalarda ilaç tedavisi destekleyicidir.
Çekingen Kişilik Bozukluğu nasıl tarif edilebilir?
Hastalar eleştirilmekten, beğenilmemekten yoğun bir korku duyduğu için kişilerarası ilişkilerden kaçınırlar. Kendisini yetersiz bulan, tercih edilmeyen, çekiciliği olmayan, herhangi bir özelliği olmayan, yeteneksiz, beceriksiz olarak tanımlarlar. Yeni birisiyle tanıştıklarında hemen ketlenirler. Mahçup düşme korkuları çok yoğundur. Yalnız kalmayı tercih eder ve sevildiğinden emin olmadıkça asla kişiler arası ilişkilere yanaşmazlar.
Bütün bu kişilik bozukluklarına eklenebilecek başka türlü kişilik bozuklukları da var mıdır?
Elbette. Kişilik Bozuklukları son derece geniş ve son derece önemli bir konudur. Kişilik Bozuklukları kavramı psikiyatrinin en önemli araştırma alanlarından biridir. Bilim ve araştırmalar ilerledikçe yeni tanımlanan kişilik bozuklukları alanımıza katılmaktadır. Benim şu ana kadar anlattığım kişilik bozukluklarına eklemek istediğim bir iki tane kişilik bozuklukları var. Bunları da kısaca şöyle anlatabiliriz:
Bağımlı Kişilik Bozukluğu; Bu kişiler başkalarından destek ve öğüt almadan karar veremez, adım atamaz ve iş yapamazlar. Kendilerini yetersiz, ayakları üzerinde duramayacak, kendi bakımlarını sağlayamayacak kadar yetersiz hisseder ve başkalarının bakım ve desteğini alabilmek için her türlü şeyi yapabilecek kadar ileriye gidebilirler.
Pasif-Agresif Kişilik Bozukluğu; Bu kişiler rutin sosyal ve mesleki işlerini yürütürken pasif bir direnç gösterir ve işleri bilerek ağırdan alırlar. Çünkü onlara göre, eğer başkaları önlerini kapamasaydı daha başarılı olurlardı. Her zaman takdir edilmemekten ve yanlış anlaşılmaktan yakınırlar. Kişisel şanssızlıklarını abartılı biçimde dile getirirler, mutsuz, huysuz, gücenmiş ve tartışmacıdır. Otoriteyi küçük görür ve otoritenin kendisine yaptığı eleştirileri mantıksız bulur.
Sadomazoistik Kişilik Bozukluğu; Bu kişilerde sadizm(başkalarına acı vermekten zevk alma) ve mazoizm(kendisine acı vermekten zevk alma) aynı anda görülür. Kendilerine ve başkalarına ve başka canlılara zarar vermekten, işkence yapmaktan acı vermekten inanılmaz zevk alır ve cinsel doyuma ulaşırlar. Karmaşık, kompleks, son derece zor tedavi edilebilen vicdan duygusunun yok olduğu, insanlık ve doğruluğun ve insan haklarının muhakeme edilmediği bir kişilik bozukluğudur. Başkalarıyla alay etmekten ve küçük düşürmekten de zevk aldıkları gibi kendileriyle de sert, kaba, küçük düşürürcesine konuşulması hoşlarına gider.
(Hurriyet)
Korku sırasında kişide çarpıntı, tansiyonda değişiklikler, yüzde kızarma, nefes darlığı boğazda düğümlenme, boğulma hissi, yutma güçlüğü, bulantı, kusma, karın ağrısı, terleme , titreme, sıcak basması, baş dönmesi görülür.
Korku sadece çocuklara özgü müdür? Yetişkin korkularını görmezden gelmek mümkün müdür? Korkusuz insan var mıdır? Korkusuz görünen kişiler gerçekte korkularını iyi bastırabilen kişiler midir? Korkunun bir gerçekliği var mıdır? Korkuda mantık aranır mı? Korku öğrenilmiş bir davranış olabilir mi? Korkan kişi ne gibi tepkiler verir? Korkuya hangi psikiyatrik tablolar eşlik eder? Yetişkin korkuları nelerdir ve nasıl baş edilir? Bu başka soruları NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi'nden Uzman Psikolog Elif Kandaz ile konuştuk.
-Korku nedir?
Belirli dışarıdan ya da içeriden gelen uyaranlara karşı gösterilen duygusal tepkidir. Günlük hayatımızda huzursuzluk halinden panik duygusuna kadar kişiye özel olarak değişen korku dereceleri yaşarız.
- Kuşku ile korkuyu akraba sayabilir mi?
Kuşku; bir durumla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten dolayı ortaya çıkan bir duygudur, korkuyla ilişkisi ancak bilinmezlik sebebiyle kişide ortaya çıkabilecek olumsuz duygular sonucu verilen tepkiler olabilir.
- Korku ile güvensizlik duygusu arasında sebep sonuç ilişkisi var mıdır?
Güvenilemeyen durumlarda korkudan ziyade kuşku daha fazla görülür. Ancak belirsizlik sebebiyle bir korku duygusunun oluşması da mümkündür.
- Korku çeşitleri nelerdir?
Patolojik korkular dediğimiz fobiler vardır, burada durum biraz daha farklıdır, aslında korkulmaması gereken bir durum ya da olay karşısında korku duygusu vardır, bunları genel olarak üç başlıkta ele alabiliriz: Beklenmedik bir biçimde ortaya çıkabilecek bir panik benzeri belirtilerin ortaya çıkması durumunda yardım sağlanamayacağı ya da kaçmanın zor olduğu yerlerde bulunmaktan korkmayı içeren agorafobi, yılan , uçakla seyahat etme , yükseklik gibi özgül bir nesne ya da durumun varlığı ya da böyle bir durumla karşılaşacak olma beklentisi ile başlayan, aşırı ya da anlamsız, belirgin, sürekli olarak korkma durumunu içeren özgül fobiler ve tanımadık kişilerin yanında ya da toplumsal bir eylemi gerçekleştirmesi gerektiği durumlarda aşağılanma ayıplanma korkusunun içeren sosyal fobi.
- Yetişkin korkuları ile çocuk ergen döneminde yaşanan korkuların temel farkı nedir?
Yetişkinler korkularını daha kolay kontrol edebilirken çocukların soyut düşünme yeteneği yetişkinlerle eşit düzeyde olmadığından daha farklı olduğundan daha abartılı biçimde anlamlandırabilirler, korktuklarını gösterme yöntemleri açısından farklılıklar olabilir, ergenlerde ise durum biraz daha farklıdır, ergenler yetişkinlik ve çocukluk dönemlerinin arasında bir dönem olması sebebiyle daha korkusuzca davranmaya çalıştıklarını gözlemlemekteyiz. Ancak geçiş dönemi olduğundan abartılı algılama ve abartılı tepkilerde gözlemlememiz mümkün olmaktadır.
- Korkunun temeli ne zaman atılır?
Korkular her yaşta başlayabilmekle birlikte özellikle fobik korkular çocukluk çağında başlamaktadır. Bunun dışında, deprem gibi yaşanan travmatik bir olayın ardından da korkular başlayabilir.
- Çocukluk döneminde yaşanan korkular doğru yaklaşılmazsa yetişkinliğe taşınır mı?
Evet. Erken müdahale edilmediği takdirde ya da ailelerin istedikleri bir şeyi çocuklarına yaptırnak için bilerek korkutmaları yetişkinlik döneminde başka korkulara yol açabilmektedir.
- Korkunun mantığı var mıdır?
Korkmak korkmamak kadar doğal bir duygudur, insanlığın varlığıyla başlayan çoğu zaman insanın hayatını kurtaran bir duygudur, dolayısıyla tabiî ki mantığı vardır ancak mantığı olmayan korkular da vardır o tür korkulara patolojik korkular yani fobiler adını veriyoruz.
- Hangi korkular hayatı sıkıntıya sokar?
Fobik türdeki her korku, korkusu sebebiyle kendine yönelmesi ve kaçınma davranışlarının ortaya çıkması sonucunda insan hayatını sıkıntıya sokar, işlevselliğini düşürür, sosyal ilişkilerini etkiler, kendisine olan inancını etkiler, dolayısıyla sıkıntılı bir süreç kaçınılmaz olur.
- Korkunun oluşma mekanizması nedir?
Buna yönelik çok fazla kuram olmakla birlikte bilişsel davranışçı açıdan değerlendirmesini yapmak istiyorum. Korkular öğrenilmiş bir süreç olarak kabul edilir, örneğin fiziksel şiddete uğrayan bir çocuk canı acıdığında dayağın can yakan bir durum olduğunu öğrenir ve dayaktan korkmaya başlar, ya da depremde evi yıkılan bir kişi herhangi bir eve girmekten korku duyabilir, bu nokta da korkunun nedeni olayın kendisi değil, bu olayın kişi tarafından nasıl yorumlanmasıyla ilgili olduğu ortaya çıkmaktadır.
- Beyin ile korku ilişkisi nasıldır?
Beynin korkuyla ilişkili kısmı amigdala çekirdeğidir, korku anında amigdala çekirdeğinin aktivasyonunda işlev artışı görülür.
- Korku ile kişilik bağlantıları söz konusu mudur?
Kaygılı, bağımlı, çekingen ya da takıntılı kişiliklerin, diğerlerine oranla daha fazla korku tepkisi gösterdiği gözlenmiştir.
- Yetişkinlerde gelecek korkusu giderek artıyor diyebilir miyiz?
Böyle bir genellemeye gitmek doğru olmamakla birlikte, ekonomik durumla bağlantılı olarak özellikle bu kriz döneminde geleceğe yönelik olarak beklentilerin karşılanmayacağına dair inanç zayıflamakta ve belirgin bir kaygı yaratmaktadır, aynı zamanda ebeveynlerde çocuklarının geleceğine yönelik kaygıların da daha fazla görüldüğü gözleniyor. Uyuşturucunun, gelişigüzel ilişkilerin yaşanması vb gibi durumlarda ki artış, ailelerin korkularını arttırmaktadır.
-Günümüz insanları sanırım sorumluluk konusunda da korku yaşıyorlar?
Evlilikten kaçışlar, sorumluluk alamamak gibi davranışlar görülebiliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sorumluluk duygusu çok erken yaşlarda verilmesi ve pekiştirilmesi gereken bir duygudur, aksi takdirde sorumluluk duygusu yetişkinlikte verilmeye kalkıldığında bu çok zor olmaktadır. Bütün bunların yanında ekonomik özgürlüğün artmış olması, cinsel partnerin kolay bulunuyor olması gibi sosyal durumların günümüzde sık görülüyor olmasıyla evliliği cezbeden özellikler yitirilmiş olmaktadır ne yazık ki…
- Cinsel korkularda sanırım ülkemizde az değil… Bu korku vajinismusa sebep oluyor mu?
Özellikle katı cinsel eğitim verilmiş kadınlarda vajinismus görülme olasılığı çok yüksek, bunun yanında cinselliğin bir erkeklik simgesi şeklinde erkek çocuklarına öğretilmesi sonucunda erkekler de de performans kaygısına bağlı olarak erekte olamama ya da erken boşalma sorunları görülmektedir.
- Evlilikte aldatılma korkusu da önemli yetişkin korkularından… Burada yaşanan kişinin kendine olan güvensizliği mi, yoksa eşine olan güvensizliği mi?
Bu durum, geçmiş yaşantılara, kişinin öğrenmelerine göre değişebilir. Daha önce aldatılıp bu durumu travmatik bir şekilde yaşamışsa bu kişinin tekrar aynı durumu yaşayacağına dair korkular geliştirmesi muhtemeldir. Bu kendisine ya da başkasına güvenle ilişkisinden ziyade olayı yorumlamasına bağlıdır. Ancak bunun dışında herhangi böyle bir yaşantısı olmamış kişinin daha önce hiç aldatılmamasına rağmen korkusu varsa bu kişinin kendisine olan güvensizliğinden söz edebiliriz ancak direk buna bağlıdır diyemeyiz.
-Başaramama, sonuca ulaşamama, tek başına bir işin üstesinden gelememe korkusu da yaygın mı?
Bu durumu kaygı olarak adlandırabiliriz, genel olarak durumları olumsuz algılama ve olumsuz sonuçlar doğacağına yönelik beklentiler geliştirme, özetle bardağın boş tarafını görmek şeklinde değerlendirebiliriz. Bu durum özgüven eksikliği olan kişilerde ya da kaygılı, takıntılı kişilerde daha yaygın biçimde görülür.
- Bu kişiler risk alamadıklarından büyük organizasyonlarda sanırım yer alamıyorlar?
Genelde yer alamıyorlar ancak küçük sorumluluklar alabilirler. Böylece kendilerine olan güvenleri yavaş yavaş gelişim gösterebilir.
-İleri yaşlarda yeti kaygı korkusu da yaşanıyor mu?
Yaşanabilir ancak bunları evrensel korkular şeklinde değil patolojik korkular başlığı altında alabiliriz, daha çok yaygın anksiyete bozukluğu olabilir.
- Boş ev sendromu da sanırım önemli… Çocukların evlenerek evden ayrılmaları ya da başka nedenlerle evden uzak yaşamaları ebeveynler tarafından önemli bir korku nedeni?
Bu da daha çok bağımlı, kaygılı kişiliklerde gördüğümüz bir sendrom. Neticede kendileri de bir zamanlar ailelerinin evlerinden ayrılıp şimdiki evlerinde yaşamaya başladılar bu doğal bir süreç ve bu şekilde yorumlanmadığında bu tip sendromların yaşandığını görüyoruz.
- Burada temel faktör yalnızlık korkusu mu?
Yalnızlık korkusu olabilir, çocukların evden ayrılmalarıyla birlikte bu kadınların çoğunda aynı zamanda menopoz dönemine denk geldiğinden annelikten çıkmış olma duygusunu da beraberinde getirebiliyor. Bir kadın için annelik duygusu çok önemli bir duygudur ve bu süreçte çocukların evden ayrılmış olması kadında işe yaramazlık duygusunu ortaya çıkartabilmekte ve depresif belirtilere yol açmaktadır. Erkekler bu durumu daha olası biçimde karşılamaktadır.
- Hastalık korkusu da var mı yetişkin korkuları arasında?
Hastalık korkusu da aynı şekilde fobik bir durum olarak ele alınabilir.
- Korku ile seyreden başka psikiyatrik bozukluklar var mıdır?
Obsesif kompulsif bozukluk, kirlenmekten, hastalık, mikrop bulaşmasından korkma gibi ya da travmatik bir yaşantının ardından aynı şeyleri yaşamaktan korkma dediğimiz travma sonrası stres bozukluğu, panik atak gibi bozuklukları sayabiliriz.
- Korku ne gibi fiziksel belirtilere sahiptir?
Korku sırasında; çarpıntı, tansiyonda değişiklikler, soluk renk ya da yüzde kızarma, nefes darlığı hava açlığı, boğazda düğümlenme, boğulma hissi, yutma güçlüğü, bulantı, kusma, karın ağrısı, terleme , titreme, sıcak basması, baş dönmesi görülebilir.
- Korku tedavi edilir mi?
Korku kesinlikle tedavi edilebilir, ilaç tedavisi ve psikoterapi yöntemleri, stres yönetimi teknikleriyle korkunun tedavisi yapılmaktadır.
Narsist kişilerin başkalarının ihtiyaçlarını, arzularını, yeteneklerini, isteklerini görme kabiliyetleri gelişmemiştir. Bu sebeple empati yoksunluğu onları sevenlere acı çektirir. Çünkü onları sevenler kimliksiz olmak zorundadırlar.
Ben merkezci narsistleri seven pek çok eş veya kişi onların kendilerini sevmeme nedenini araştırırlar, ancak bulamazlar. Kusurları kendilerinde ararlar. Böyle narsistlerin sevgilileri hayatlarını mahvederler. Büyük çapkınların, büyük politikacıların önemli kısmı narsisttir. Bir şeye ihtiyaçları olduğu zaman empatiye sahipmiş gibi davranır ve rol yaparlar. Etkileyici, çarpıcı, rol yapıcı davranışlarını çoğu zaman farkında olmadan gerçekleştirirler. Alçakgönüllü rolü oynarken bile egolarını parlatmaktadırlar. İkiyüzlülükten farklı yönleri, bu davranışları kişiliklerinin gereği olarak yapmalarıdır.
Sürekli övünürler
İnsanları etkileme, göz boyama konusunda çok başarılıdırlar. Karşı taraftaki kişinin neyi duymak istediğini çok iyi fark ederler. Hayranlık duygusu uyandırıncaya kadar işe devam ederler. İleri narsistler hayranlık duygusu uyandırdığı kişiyi artık yok sayar, küçümser.
Kendilerini övmekten utanmazlar. Zeki narsistler gizli övünmeyi çok yaparlar. Toplantılarda soru sorarken en az konuşmacı kadar çok şey bildiklerini göstererek yorumlar yaparlar. Kendisiyle dalga geçiyor rolü bile oynayabilirler—eğer alkış getirecekse.
Ünlü kişileri etkilediklerini sözleri arasına sıkıştırırlar. Çevre tarafından akıllı ve yetenekli olarak bilinirler. İlk tanışmalarda çok etkileyicidirler; uzun beraberlikte bencil ve çıkarcı yapıları nedeniyle kendilerinden nefret ettirirler. Fakat elde ettikleri güç, para ve şöhretle insanları kendilerine bağlarlar.
Çok çalışırlar
En büyük korkuları sıradan olmak olduğu için ve kendilerini üstün görmeye devam etmek amacıyla, başarılı olmak zorundadırlar. Çalışıp zafer kutlamak en büyük doyumlarıdır. Çoğu işkoliktir, ne istediğini bilir ve amacına kilitlenir. Amerikan kapitalizmi, üretkenliği ve üretimi arttırmak için bu kişilik özelliğini teşvik ediyor.
Adil değildirler
Kendilerini özel olarak gördüklerinden, herkes için geçerli kuralların kendileri için geçerli olmadığına inanırlar. Eğitimli olmayan narsistlere sıra beklemek, kuyruğa girmek, çevrelerini temiz bırakmak zor gelir, trafikte öne geçmek zevk verir. Kuralları ustaca atlatmak, insanları enayi yerine koymak, başkalarını kullanmak onlara keyif verir. Böyle davranışları başkalarına anlatmak ise onlar için ayrı bir zevktir.
Yarışmacıdırlar
Narsistik özellikteki kişiler rekabeti severler. İhtiraslı ve doyumsuz yapıları nedeniyle hep ölesiye mücadele ederler. Hiyerarşiyi çok iyi bilirler. Giyimleri, kullandıkları arabalar, kiminle birlikte göründükleri, yaşadıkları yerler tesadüfî seçimler değildir. Bir şeyi sevgi için yapmayı, âşık olmayı aptalca görürler. Güç ve statü takıntıları nedeniyle, kazanmak için ellerinden ne gelirse yaparlar. Hile ve yalan, amaca ulaşmak için gerekirse kullanılacaktır. Fakat balonları söndüğünde narsistik yaralanma yaşarlar. Düşünmeden yaşamlarına son vermeye karar verebilirler. Çünkü kendilerine göre yaşam sebepleri ortadan kalkmıştır. İyi yarışmacıdırlar, ama kaybetmeyi bilmedikleri için mutlu olamazlar.
Eleştiriye tahammülsüzdürler
Hatâ yapmaktan çok korktukları için, hatâlarının söylenmesini hemen kişiselleştirirler. En basit eleştiriyi kişiliklerine yapılmış bir müdahale, onlara atılan bir ok gibi görürler.
Kendi hatâları konusunda objektif davranabilme becerisi kazanamadıkları için, eleştiride ısrar ederseniz sizi suçlamaya başlayacaktır. Sizin yanıldığınızı ispat etme çabası ilk yapacağı şeydir. Eğer haklıysanız sizi küçük düşürerek tatmin olma yolunu seçecektir.
Narsistik kişi ile ilişki kurmak zorunda iseniz, kararlı ve tutarlı olmalısınız. Ne istediğinizi tam olarak bilmelisiniz. Pazarlık yapmadan karar vermemelisiniz. Böyle insanlarla sağlamcı iş yapmak, bedeli peşin almak gerekir, yoksa çok incinirsiniz.
Narsistler Yardım sevmezler
Narsist kişilerin, kendi çıkarlarının söz konusu olmadığı bir şeyi yaptıkları pek görülmüş değildir. İnsanların çıkarları onların çıkarları ile çatışmadıkça çok uyumlu çalışırlar.
En büyük tutkuları ve fantezileri dünyanın en akıllı, en yetenekli, en iyisi olduklarına inanmalarıdır. Yardım ederken kendi isimlerinin geçmesi, heykellerinin dikilmesi, şirketlerinin başında adlarının yazması paradokslarıdır. Kendilerine iyi dedirttirmek için yardım ederler. Bu nedenle gizli yardımı onlara yaptıramazsınız. Bu tarz yardımlar bunların egolarını cilâlar. Kimliklerini belirtmeyen yardıma onları zorlamak ego eğitimleri için gereklidir.
Aşağıdakilerden en az beşinin varlığı ile erişkinliğin erken dönemleri de başlayan, üstünlük hisleri, beğenilme ihtiyacı ve kendini başkasının yerine koyamayıp, insanlara uygun yaklaşımlarda bulunamama ile seyreden bir rahatsızlıktır.
Temel Narsisizm Özellikleri
1. Kendilerinin önemine ilişkin büyüklük duyguları taşırlar, başarı ve yeteneklerini abartırlar.
2. Kendilerini özel ve önemli görürler, hep saygı görmeyi beklerler.
3. Hayal dünyalarında güç, başarı, şöhret, para, güzellik ve aşk ön plandadır.
4. Övgü ile beslenirler, iltifat edilmesi için ortam hazırlarlar.
5. Eleştiriye aşırı duyarlıdırlar. Eleştiriye, iyi amaçlı eleştiri bile olsa, aşağılanmış olma, öfke ve utanç duyguları ile tepki verirler.
6. Menfaatçidirler. Kişiler arası ilişkileri kendi çıkarlarına kullanırlar. Kendi amaçlarına ulaşmak için hile ve aldatmayı normal kabul ederler.
7. Kendilerinin ancak özel kişiler tarafından anlaşılabilecek kadar özel olduklarını düşünürler.
8. Empati yapamazlar. Başkalarının ne hissettiğini anlayamaz ve hissedemezler. Arkadaşı hasta olup randevuya gelemezse kızar, şaşırır, onu anlayamazlar.
9. Kin, öfke, kıskançlık duyguları fazladır. Acıma, affetme gibi duyguları kendi çıkarlarına göre hisseder ve kullanırlar.
10. Hak duygusu hep kendilerine yöneliktir. Hak kazandığı, kayırılması gerektiği, sırada beklememesi gerektiği, hep kendisine ayrıcalık yapılması gerektiği beklentisi içindedirler.
11. Büyük ideallerine kavuştuklarında gerçek kişilikleri daha çok ortaya çıkar. Her masada farklı konuşmak, durumlara göre ilkeleri değiştirmek, yaşam felsefeleridir.
Narsist kişileri tesbit testi
1- Büyük, ünlü ve zengin olma hayalleri vardır. Bu hayaller gerçekleşmiş gibi davranır.
2- Kendisini önemli bir kişi görür. Gerçekte de akıllı ve yeteneklidir.
3- Bu insan yaşıtlarından daha fazla şey başarmıştır.
4- Başkalarını kolayca karalar.
5- Başkalarının kusurları ile ilgilenmek hoşuna gider.
6- İsteği yapılmayınca sinirlenir, bunun gerekçesini önemsemez.
7- Kendi hatalarının farkına varmaz.
8- Hatasını kabul etmek zorunda kalırsa kolayca depresyona girer, abartılı duygular yaşar.
9- Kendinden daha iyi tanınan ve bilinen insanların hiç de o kadar büyük olmadıklarını söylemeye çalışır.
10- Amacına ulaşmak için başkalarını kullanmanın yolunu bulur.
11- Her şeyi kategorize ederek kendisi için en önemliye öncelik verir.
12- Görüştüğü, yaşadığı kişilerde çok seçicidir
13- Giyim ve kullandığı arabada özel olduğunu hissettirir
14- Başkalarından bir çıkarı olmadıkça onların duygularına, düşüncelerine aldırmaz
15- Sorumluluklarına sahip çıkması istendiğinde kendisini baskı altında hisseder
16- Kendisini özel hissettiği için kuralların kendilerine göre düzenlenmesini ister
17- Bir toplantıda soru sorarken konuşmacıdan fazla bildiğini göstererek yorumlar yapar
18- Sık sık yanlış anlaşıldığından yakınır
19- Sık sık kendisine haksızlık yapıldığından söz eder
20- İnsanlar, başarılarını sever fakat kişiliklerini sevmez
21- Rekabeti, yarışmayı severler fakat kaybetmeye tahammülsüzdür
Şizofreni hastaları neler yaşıyor. Evlilik hayatları nasıl oluyor, tedavisi nasıl? İşte cevapları.
Kurallara uyumsuzluğu, temayülleri hiçe sayması, görüntüsünün dağınıklığı ile dikkat çeken şizofrenler gerçeklerden kopuyorlar.
Bilim beynin birçok kimyasal madde içerdiğini söylüyor. Şizofreni hastalığında işte bunların arasındaki dengenin bozulması sözkonusudur. Uzmanlar şizofrenide sıklıkla hastalığın belirgin bir stresten sonra başladığını belirtiyorlar. Askerlik, hamilelik ve doğum bu stres etkenlerinden bazıları… Kişinin gerçeklikten kopması olarak tarif edilen şizofrenide içsel dünya ile dış dünya arasındaki ayırımın yeterince yapılamadığından hareket ederek bu konuları Memory CenterNöropsikiyatri Merkezi'nden Konsültasyon Liyezon Psikiyatri Uzmanı prof. Dr. Kemal Arıkan ile görüştük.
-Şizofreni hastalığı nedir? Nasıl anlatırsınız?
Şizofreni, özetle kişinin gerçeklikten kopmasıdır. Örneğin, herkesin kendisine zarar vereceğini düşünen bir kişi gerçekçi bir tutum içinde değildir. Biraz daha detaylara bakılırsa; şizofrenide içsel dünya ile dış dünya arasındaki ayrımın yeterince yapılamadığı görülür. Mesela, kişi kendi düşüncelerini dış dünyadan gelen bir ses gibi algılayabilir.
- Diğer psikiyatrik hastalıklardan ayıran özellikler nelerdir?
Kişide işlevsellikte ileri derecede bir yıkımla giden şizofreni duyguları, düşünceleri ve davranışları ve bunlar arasıdaki ahengi bir ipi kopmuş bir tesbih gibi parçalar. Dağıtır.
-Şizofreni ne zaman tam olarak tanımlandı?
Binsekizyüzlü yılların sonu, bindokuzyüzlü yılların başında Alman psikiyatrist E. Kreapelin tarafından erken bunama olarak tanımlanmıştır. Ardından İsviçreli psikiyatrist E Bleuler tarafından şizofreni ismi kullanılmıştır.
-Kişinin duygu ve davranışlarında ne gibi bozukluklar görülüyor?
Duygular küntleşmektedir. Garipleşmektedir. En doğal üzüntüler hissedilememektedir. Mesela en yakınını kaybeden bir şizofren her hangi bir tepki vermezken, kedisini kaybettiğinde kara yaslara batabilmektedir. Davranışlar ise tümüyle tuhaflaşmıştır. Kendine bakamaz haldedir. Saçı başı dağılmıştır. Cemiyet hayatının gerektirdiği bir takım kurallara uyum zorlaşmıştır. Kişi hep kendisiyle meşguldür. Sosyal hayatın gerektirdirği başkalarını da kaale almak hususunda ciddi bir yetersizlik ve daha doğrusu isteksizlik içindedir.
- Şizofreni hastalarının çevrelerinden uzaklaşmalarının tam olarak nedeni nedir?
Az evvel ifade ettiğim gibi iç dünyasına dönen şizofren, çevreye herhangi bir yatırımda bulunanamamaktadır.
- Şizofreni ilk işaretlerini ne zaman veriyor?
Şizofrenide ilk işaretler çok değişik şekillerde olabiliyor. Bedenle fazla uğraşı, bir takım yersiz alınganlıklar, duygusal tepkilerdeki tuhaflık vb olabilmektedir.
- Şizofrenide pozitif ve negatif semptomlar neler?
Pozitif semptomlar hezeyanlar ve halüsinasyonlara verilen isimdir. Negatif semptomlar ise sosyal izolasyon ve bilişsel işlevlerdeki yıkıma dair semptomlara verilen addır.
- Bu belirtiler aileye neler düşündürtmeli, neler yaptırmalı?
Bir şizofrenin hezeyan ve halüsinasyonlarının gerçekliği onlar için su götürmez birer gerçektir. Dolayısıyla bunları tartışmak yersiz ve yararsızdır. Negatif semptomlar ise hastalığın yıkıcı etkisinin birer soncudurlar. Hastayı zorla sosyalleştirmeye çalışmak başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
- Sıklık ve yaygınlık konusunda mevcut veriler neler söylüyor?
Hastalık toplumun her kesiminde ve dünyanın her ucunda eşit dağılmakta ve görülme sıklığı yüzde bir civarlarında olmaktadır.
- Kalıtım durumu etkin mi şizofreni de?
Şizofrenide kalıtımın yeri olduğuna dair güçlü ipuçları vardır. Bunlardan birisi eş yumurta ikizlerinde yapılan gözlemlerdir. Sıradan insanlarda % 1 olan olasılık, eş yumurta ikizlerinden birisi hasta ise diğeri için % 85 olabilmektedir. Ancak, hangi gen veya genlerin süreçte rol aldığı henüz bilinememektedir. Dolayısıyla çocuk doğmadan önce veya hastalık öncesinde risk tayini henüz mümkün değildir.
- Hastalık öncesine göre kişilikte ne gibi değişiklikler gözleniyor?
Kişilik aşırı narsisist bir şekil almaktadır. Şizofren kişi kendisinden başka hiçbir kişiye yatırım yapmamaktadır. Hatta tipik narsisistik kişilik bozukluğunda olduğu gibi başkalarını aşağılamak vb bulgular dahi yoktur. Zira başkalarına olan yatırım tümüyle kendine yönelmiştir.
- Şizofreni süregen bir hastalık mı?
Ne yazık ki büyük ölçüde evet… Sadece % 3 lük bir grup belirgin şekilde toparlanabilmekte, geriye kalan % 97 hastada kronik bir şeyir izlenmektedir.
- Aileler bu durumu nasıl karşılıyorlar?
Tabi ki büyük bir üzüntü içinde oluyorlar. Aslında ailenin genel kültür ve inançlarına göre tepkiler değişiyor. Sosyo kültürel düzey düştükçe konduramamak en sık rastlanan dışa vurum oluyor. Yükseldikçe daha gerçekçi bir yönelim saptanabiliyor. Burada inançta önemli rol oynuyor. İnancında bağnaz olanlar bunun bir günahın kefareti olduğunu düşünebiliyor, ama samimi olanlar kaderle ilişkilendirip olayı büyük bir olgunlukla karşılayabiliyor.
- Tedaviden beklenti hangi seviyede olmalı bu durumda?
Tedaviden beklenti pozitif semptomların kontrol altına alınması ve negatif semtomların azalması şeklinde olmalıdır.
- Bu hastalığa genetik dışında etki eden diğer faktörler nelerdir?
Şizofreni de her psikiyatrik hastalık gibi biyopsikososyal bağlamda ele alınması gereken bir haldir. Günümüzdeki anlayışa göre, genetik faktör esastır. Diğer faktörler ise tetikleyicidir.
- Biyokimyasal açıdan şizofreniyi değerlendirir misiniz?
Beyin birçok kimyasal madde içermektedir. Şizofrenide bunların arasındaki denge bozulmaktadır. Özellikle dopamin adı verilen kimyasal madde deki değişimler sorumlu tutlmaktadır.
- Psikososyal etkenler nelerdir?
Şizofrenide sıklıkla hastalığın belirgin bir stresten sonra başladığını gözleriz. Askerlik gibi, hamilelik ve doğum gibi… Gerçi hiç bir strese mazruz kalmadan sinsice başlayan şizofreni olgularının sıklığı da göz ardı edilemez.
- Psikiyatri hastalığı için beyin hastalıklarıdır deniyor. Şizofreni hastalığında beyinde ters işleyen nedir?
Şizofreni gerçekten bir beyin hastalığıdır. Yukarıda temas ettiğim gibi moleküler düzeyde anormallikler olabilmektedir. Hatta bazı araştırmacılar anatomik ve histolojik patolojileri de varlığını iddia edebilmektedirler.
- Şizofrenin risk etkenleri nelerdir?
En büyük risk genetik yatkınlıktır. Uzun süreli duyusal izolasyonun da yani ses, görüntü vb duyusal uyaranlardan mahrumiyetin de şizofreni benzeri bir tabloya yol açabileceği söylenmektedir.
- Damgalanma en çok bu hastalıkta yaşanıyor? Neden böyle?
Damgalanma sosyal kurallara ve temayüllere, görüntülere aykırı her durum için geçerli sosyolojik bir fenomendir. Şiofrenlerin kurallara uyumsuzluğu, temayülleri hiçe sayması ve görüntüsünün absürdlüğü göz önüne alınırsa damgalanmaya en çok maruz kalan kesim olmaları anlaşılır bir hal olmaktadır.
- Şizofreni yaşayan kişide algı ne durumda?
Algılar genelde bozuktur. İşitsel, görsel, tensel ve kokuya ilişkin bir çok halüsinasyon olabilmektedir.
- Şizofrenide görülen hezeyanlar daha çok hangi yönde oluyor?
Her türlü hezeyana rastlayabiliyoruz ama en sık rastlananlar paranoid içerikli olabiliyor. Birileri tarafından takip edildiği, düşüncelerinin okunduğu, fikirlerinin yayınlandığı vb hezeyanlar sıklıkla ortaya çıkıyor.
- Alınganlık ve zarar görme duyguları daha mı baskın bu hastalıkta?
Evet.
- Birde sanırım çok dağınık olabiliyorlar. Uygunsuz giyinme görülebiliyor. Çorapsız ve ayakkabısız soğukta dolaşabiliyorlar. Buradaki mekanizma nedir?
Kendi iç dünyaları ile o kadar çok meşguldürler ki, ne giydiklerinin ne de başka bir dış ortama ilişkin kuralın farkında değildirler.
- Konuşmaları nasıl seyrediyor? Düzensizlik ve dalgalanma bir işaret sayılabilir mi?
Şizofrenik konuşma birçok özellik içerir. Genelde çağrışımlar dağınık, kopuk ve teğetseldir.
-Toplumda neden bu hastalara suç potansiyeli olarak bakılıyor? Bu yanlış bir algı değil mi hocam?
Kesinlikle yanlış bir algıdır. Yukarıda da ifade ettiğim gibi şizofrenik bir hastanın kimsenin "üç koyununda beş keçisinde" gözü yoktur ki suç işlesin. Bazan taşkınlıkları olabilir o da hezeyanlarının etkisiyle gerçekleşir. Söz konusu taşkınlıkların görülme oranı ise sıradan insanlardan fazla değildir.
- Sokaklarda rastladığımız ve çoğunlukla sevip sahip çıktığımız meczuplarla bir yakınlık kurulabilir mi?
Genel olarak evet.
- Metafizik düşünce ve felsefe gibi alanları aşırı merakları var deniyor? Bu nereden kaynaklanıyor?
Dağılmış düşüncelerine bir düzen verme, olaylar arasında spontan kurulamayan bağlantının zorlama bir şekilde kurulmaya çalışılması olabilir.
- Yaşamdan zevk alamama, duygulanımda eksiklik sık görülüyor mu?
Şizofrenide depresyon ilginç bir konudur. Genellikle pozitif semptomlar yatıştıktan sonra ortaya çıkar. İntihar eğilimini de beraberinde getirir. Ama onun dışında yaşamadan zevk alamamak şizofreni için karakteristik bir bulgu değildir.
- Ortak paylaşımların olumlu etkisi var mı? Örneğin bu alanda kurulan derneklerin yararı oluyor mu bu hastalara?
Hem de çok. Sevilesi insanlardır şizofrenler. Rahmetli büyük hoca Ayhan Songar şizofrenler için, kendisi ölüm döşeğindeyken ona oyuncak emzik getiren bir şizofren hastasının arkasından "her türlü insani duyguları var ama nasıl ifade edeceklerini bilemezler" demişti. Dolayısıyla şizofrenileri toplumla kaynaştırmaya çalışmak çağdaş bir tutum olsa gerekir.
- Evlilikleri nasıldır? Anne ve babalık görevlerini yapabilirler mi?
Eğer tedaviye uyum gösteriyorlarsa, ve yanıt veriyorlarsa neden olmasın..
- Hastalığın teşhisi sırasında hangi tetkik ve tekniklerden yararlanıyorsunuz?
Bir takım bedensel hastalıkların şizofreni benzeri bir tabloya yol açtığı bilinmektedir. Dolayısıyla ilk hastalık başladığında o nedenle detaylı incelemer gerekir. Sonraki dönemlerde ise kendi bedensel hastalıklarını ifade etmekte güçlük çektirkleri için aynı şey yapılmalıdır. Bu arada CEEG ve MR ayırıcı tanıda özel bir önem taşır.
-Tedavisi nasıl yapılıyor?
Günümüzde şizofreni tedavisi için ciddi etkili ilaçlar vardır. Her hastaya uygun ilaç ve doz saptanması gerçekleştikten sonra sonuçlar gerçekten yüz güldürücüdür. Ayrıca, akut dönemde EKT'nin yerini de unutmamak gerekir.
-Bu konuda ne gibi yeni görüşler vardır?
Tedaviye ilişkin çabalar daha çok negatif semptomlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Pozitif semtomların yatışması hususunda ise ciddi yol kat edilmiştir.
Giderek artış gösteren aşırı şüphecilik ilişki sorunlarına neden olup kişiyi yalnızlaştırıyor. Obsesyon, paranoya ve depresyon gibi hastalıkların eşlik ettiği şüphecilikte kıskançlık türü şüphecilik öne çıkıyor.
Kişiyi nefes alamaz hale getiren ve sosyal yaşamı dağıtan şüphecilik ilişkileri de dinamitleyen bir özelliğe sahip. Özgüven azlığı yaşayan kişilerde görüldüğü gibi kendini aşırı beğenen ve eleştiriye kapalı kişilerde de sık rastlanıyor. Patron olması halinde çalışanlarına cehennem hayatı yaşatan şüpheci kişilikler sürekli zarar göreceği düşüncesi ile yaşarlar. Bu kişiler hayata nasıl bakarlar, nasıl davranırlar, şüpheciliğin türleri nelerdir gibi soruları Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Arıkan cevapladı.
-Şüphecilik nedir, tarifler misiniz?
Olayların geri planında birtakım görünenin dışında başka şeylerin olduğuna dair inançtır.
- Şüpheciliği hafif ve ağır şüphecilik olarak tasnif edebilir miyiz?
Evet. Normalde insan doğası gereği şüphecidir. Şüpheci olmasa bilimsel doğrular kendini yenileyemez dolayısıyla da bilimsel olmaktan çıkarlardı. O düzey ve amaçtaki bir şüphecilik gerekli ve yararlıdır. Ama, amaçsız her şeyin altında bir bit yeniği aramak zararlı olsa gerekir. Ağır şüpheciliğe paranoya adı verilir.
-Ne zaman literatüre girdi bu kavram?
İlk defa Kahlbaum tarafından bu kelime kullanılmıştır. Ama bunu bir hastalık olarak dile getiren kişi ünlü Alman psikiyatrisit Kreapelindir (1912).
- Şüphecilik alanları farklı mıdır?
Psikiyatride genelde dört tür şüphecilik tanımlanır. Kıskançlıkta kişi aldatıldığına dair yoğun bir şüphe içindedir. Büyüklenmeci türde kişi büyük iddiaları, örneğin buluşları olduğu inancını taşır ve başkalarının kendisine engel teşkil ettiğine dair bir kuşku taşır. Bedensel şüphecilikte kişi örneğin bedenin bir takım parazitlerin olduğu inancındadır. Bir erotomaik şüphecilik vardır ki orada kişi bir takım ünlü şahsiyetlerin kendilerine aşık olduğu inancındadırlar.
- Mesela takip ediliyor, kendisine zarar verilecek, aldatılıyor şüphesi ile hastalık bulaşması, başka hastalıkların olduğu ve gizlice seviliyor gibi şüpheler aynı katagoride değerlendirilebilir mi?
Yukarda ifade ettiğim gibi farklı alt gruplardır ama kategori olarak hepsi de paranoid bozukluk kapsamında ele alınır.
-Şüphenin marazi olması için süre ve mantık dışı mı olması gerekiyor?
Evet. Ayrıca kişinin işlevselliğini de etkiliyor olması gerekiyor.
- Aşırı şüphecilikte özgüven eksikliğinin etkisi var mıdır?
Yakından ilişkisi vardır. Bir araştırmada öz güven eksikliği ile paranoid bozukluk arasında ilişki saptanmış, aynı araştırmada öz güven sorunu olmadığı halde ortaya çıkan paranoid durumların bir takım beyni etkileyen organik hastalıklardan kaynaklandığı belirlenmiştir.
- Bu hastalık şizofreniye kadar gitme seyri gösterir mi?
Paranoid bozukluktan şizofreniye geçiş pek mutat değildir.
- Şüphe kıskacında olanların aile birliğini bozacak ne gibi davranışları olmaktadır?
Eşinin sürekli olarak kendisini aldattığı yönünde itham etmeleri ve aşırı kontrolcü tutumları ile aile birlikteliğinde olmazsa olmaz bir değer olan karşılıklı güven zemini büyük hasara uğramaktadır.
- Şüphe düzeyi yüksek olanlar iyi patronluk ve yöneticilik yapabilirler mi?
Eğer şüpheleri işle ilgili değilse evet yapabilirler.
- Aşırı şüpheci birisinin karar mevkisinde, ülke idaresinde olmasının ne gibi faturaları olur?
Aşırı şüpheci bir lider etrafındakilere hareket alanı tanımaz. Bol sorumluluk yükler ama ona uygun ölçüde yetki vermez. Ayrıca çevresindekileri yeterince teşvik etmeyen bir idareci üstüne üstlük olur olmaz suçlamalara da yönelirse iş verimliği ve memnuniyeti ister istemez düşer.
- Şüpheciliğin dul olanlarla, kadınlarda daha yüksek olmasını neye bağlıyorsunuz?
Gerçekten bu yönde bulgular vardır. Bildiğim kadarıyla sosyal destek sistemlerinin adı geçen koşullarda yetersiz olması ile konu açıklanmaya çalışılmaktadır.
- Düşük eğitimli ve sosyoekonomik düzeyi düşük kişilerde daha fazla olduğu bilgisini doğrular mısınız?
Doğrudur. Yine sosyal destek sistemlerinin ve olması gereken ekonomik güvencenin yetersizliği burada da rol oynamaktadır diye düşünülmektedir.
- Grandioz denilen kendini çok beğenen empatisiz kişilerde de oluyor mu?
Grandiyöz ve empatisiz kişiler düşman bir dünyada yaşadıklarına ve kendilerinin sahip oldukları yeteneklerin hep kıskanıldığına inanmaktadırlar. Bu da ister istemez paraoid düşüncelere kimi zaman da paranoid bozukluk düzeyinde marazi hallere sebep olabilmektedir.
- Hocam somatik şüphe yaşayanların davranışları nasıldır, neler yaparlar, hayatları nasıl geçer?
Sürekli olarak bedenleriyle ilgili hastalık şüpheleri taşırlar. Acı verici bir durumdur. Eğer hekimler o ihtimali hesaba katmazlarsa ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek bir takım tıbbi girişimlere maruz kalabilirler.
- Kötülük görme, takip edilme, herkesi düşman görme şüphelerinin modern yaşamda artışının sebepleri neler olabilir?
İnsan ilişklerinin yetersiz olması, sanal ilişkilerin ağırlık kazanmaya başlaması, hukuk ve ekonomik sistemin karşılıklı güveni değil de güvensizliği esas alması gibi faktörler ilk akla gelen noktalardır. Diğer yandan ekonomik açıdan gelir dengesindeki büyük uçurumun da insanların bir birine sevmek yerine kıskanmalarını ön plana getiriyor olabilir kanısındayım.
- Aşırı şüphecilik yaşanlarda algılama kusuru var mı?
Tabi ki. Diğerlerinin yaptığı en basit eleştiriyi bile kendilerine karşı yapılmış bir hakaret olarak algılayabilirler. Ancak, eğer fizyolojik anlamıyla algılama kusurundan söz ediyorsanız, paranoid bozuklukta illüzyon ve halüsinasyonlara rastlanmaz.
- Beyinlerinde normal kişilere göre ne gibi farklılıklar vardır?
Paranid bozukluk aslında nadir rastlanan bir durumdur. On binde 2-3 gibi. Popülasyon az olunca üzerinde yapılan araştırmalar da görece kısıtlı olmaktadır. Bu güne dek yapılan araştırmalarda o grupta her hangi bir spesifik merkez sinir sistemi patolojisi saptanmamıştır.
- Ruhsal hastalıklar sınıflandırmasında aşırı ve mantıksız şüphecilik nasıl sınıflandırılıyor? Hangi gruba giriyor?
Paranid bozukluk grubuna giriyor.
- Şüphecilik nedeniyle sanrı yaşayanların hayatı nasıl etkileniyor?
Sürekli olarak şüphelerini teyit etme çabası içinde oluyorlar. O nedenle defalarca idari ve hukuki yollara başvuruyorlar. Bu durum onların damgalanmasında sebep oluyor. En önemli sorun da bu oluyor.
- Şüpheciliği aşırı yaşayanları ikna çalışması yararlı mı beyhude mi?
Beyhudedir.
- Paranoid bozukluk yaşayanlar tehlikeli olabilirler mi?
Sıradan insanlardan daha fazla tehlikeli değildirler.
- Sürekli haklarının yenildiğini düşünerek dilekçeler yazan, adli makamları meşgul eden kişiler bunlardan mı çıkıyor?
Genellikle evet.
- Eşlik eden psikolojik sorunlar var mı?
Obsesyon, paranoya ve depresyon akraba fenomenler oldukları için paranid bozukluğu olanlarda adını verdiğim durumlara rastlanabiliyor.
- Kronik seyirli midir?
Maalesef evet.
- Erken dönem teşhisin tedaviye etkisi oluyor mu?
Ne yazık ki hayır.
- Bu kişilerin tedaviden kaçması ya da tedaviyi retti görülüyor mu?
İç görüleri olmadığı için hastalıklarını kabul etmiyorlar ve tedaviye pek yanaşmıyorlar.
- Tedavisi nasıldır?
Antipsikotikler ve psikoterapi yardımıyla paranoid düşünceler bir ölçüye kadar demarke edilebiliyor. Yani paranoya geçmiyor ama dile getirilmiyor.
-Psikoterapiye uygun mudurlar?
İç görü kazanmaları için psikoterapötik destek almalarında yarar vardır. Orada verilmesi gereken temel mesaj “düşüncelerinize katılmakta güçlük çekiyorum. Ama o düşüncelerden dolayı size olan saygımda her hangi bir azalma söz konusu değildir” olmalıdır.
,
narsist erkek tedavisi,
narsist koca,
narsist bir koca,
psikopat kocayla nasıl mücadele ederim ,
bencil kocaya nasıl davranmalı,
psikopata nasıl davranmalıyız,
narsist kişiye nasıl davranmalı,
narsist kisilere nasil davranilmali,
narsist insanlara nasıl davranılmalı,
antisosyal kişilik bozukluğu olanlara nasıl davranılmalı,
narsist insana nasıl davranmalı,
narsist intihar,
egosu yüksek erkeğe nasıl davranmalı,
narsist birine nasıl davranmalı,
narsistik kişilik bozukluğu olanlara nasıl davranılmalı
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Wmic Windows Activation Key and...
03-05-2025, 14:36:12 in Aile Hukuku