+ Konuyu Yanıtla
1 den 9´e kadar toplam 9 ileti bulundu.
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Aug 2006
    Nerede
    Antalya, Alanya, TÜRKİYE
    İletiler
    204
    Dilekçeler Sözleşmeler
    1
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi)

    BİR BAŞKA ERGENEKON...
    SONER YALÇIN
    sonery@hurriyet.com.tr
    Başka Ergenekon'u yazdım kimse üzerine alınmasın!
    Ergenekon duruşması başladı. Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan gibi renkli devrimlere sahne olan ülkelerde de birer "Ergenekon Davası" olduğunu biliyor muydunuz?

    Bu ülkelerde de siyasi parti liderleri, askerler, kanaat önderleri, gazeteciler bir gece sabaha karşı gözaltına alınıp tutuklandı. Ardından yandaş medyanın yayınları başladı: Bunlar darbeci! Sahi, gerçekte bu ülkelerde neler olmuştu? Gelin bir komşu ülkede yaşananlarla başlayalım.

    TARİH, 6 Eylül 2006.

    Saat, 05.00.

    Adalet Partisi, Muhafazakar Parti, Cumhuriyetçi Parti ve Anti-Soros Hareketi üyesi 30 kişi, eşzamanlı operasyonla gözaltına alındı. Evlerdeki bilgisayarlara, kitaplara, defterlere, paralara el konuldu. Gözaltına alınanlar arasında, eski askerler de vardı.

    Suçlama: Devlete karşı komplo ve hükümeti darbeyle alaşağı etmekti.

    Başta Soros destekli Rustavi-2 televizyonu olmak üzere, Başkan Mihail Saakaşvili'ye yakın yandaş medya olayı hep aynı cümleyle verdi: Darbeciler yakalandı!

    Cumhuriyetçi Parti Lideri D. Berdzeneşvili, operasyonun muhalefeti sindirmek amaçlı olduğunu söyledi.

    Bu arada gözaltılar sürdü. 12 Eylül'de Cumhuriyetçi Parti yöneticilerinden, kamuoyu tarafından çok sevilen Goga Odzeli gözaltına alındı. Bir suç örgütü liderinin evinin inşaatıyla ilişkisi hakkında sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. Toplumu etkileyen kanat önderleriyle gerçekten pis işlere karışmış çetecilerle işbirliği içinde gösterilmek isteniyordu.

    Rustavi-2 televizyonu, Odzeli serbest bırakılmasına rağmen, onu yeraltı dünyasıyla ilişkili göstermeye devam etti. Ayrıca, Adalet Partisi üyelerinin darbe planlarını itiraf ettiklerine ilişkin sorgu tutanakları yayınlandı. İddialara göre, Adalet Partisi ve Anti-Soros üyeleri, silahlı ayaklanma için "plan" yapmışlardı: Meclis önünde yapacakları büyük mitinge, emirlerindeki bazı adamları tarafından ateş açılacak ve çıkacak kargaşadan yararlanıp yönetime el koyacaklardı!

    Darbe yapacağı iddia edilen partilerin toplam oyları yüzde 1-2'yi geçmiyordu. Ancak kamuoyunu etkilemede güçlüydüler. Polis operasyonuyla bu etki ortadan kaldırılmak isteniyordu sanki.

    İşte 1 numara

    Saakaşvili yandaşı medya, darbecilerin lideri olduğunu iddia ettiği "Bir Numara"nın peşine düştü. Çabuk da buldular: Gürcistan'ın eski İç Güvenlik Bakanı: İgor Giorgadze!

    56 yaşındaki eski Bakan Giorgadze, kamuoyu tarafından sevilen bir isimdi. Babası Sovyet savaş gazisi ve Gürcistan Komünist Partisi lideriydi.

    İlginçtir; "Bir Numara" Giorgadze'nin adı daha önce eski devlet başkanı Eduard Şevardnadze'ye karşı bombalı suikast düzenlenmesi olayında geçmişti! Bu biraz kafaları karıştırıyordu. Çünkü darbeci oldukları nedeniyle tutuklananlar arasında, Şevardnadzeciler ile Şevardnadze'ye suikast düzenlemekle suçlananlar vardı. Bu düşman tarafların nasıl bir araya gelip darbe planladıkları anlaşılamadı!

    Sonunda Gürcistan'ın "Ergenekoncuları" yargı önüne çıktı.

    Dava kapalı oturum usulü gerçekleştirildi. Görüntü alınmasına bile izin verilmedi.

    Başından beri iddiaları ve işbirliğini reddeden 12 kişi çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Sanık avukatlarından L. Barcella, "İddianamenin delilleri tutarlı değildi ve lehte delillerimizi de görmezden geldiler. Bunu kimsenin görmesini istemiyorlar ki, mahkeme salonunu kapattılar. Sonra da en yüksek cezayı verdiler" dedi.

    En yüksek ceza 8.5 yıldı. Verilen cezalar ve yargılama usulü bugün halen tartışılıyor.

    Diyeceksiniz ki, "Eee bu yazdıklarınız bize yabancı değil. Siz bize bunların arkasında neler dönüyor onu yazın". Haklısınız...

    Oyunun başlangıcı

    Tarih, 31 Mart 1991.

    Gürcistan bağımsızlığını ilan etti.

    Hayatı boyunca Sovyetler Birliği'ne muhalif olmuş Zviad Gamsahurdia devlet başkanı oldu. Ancak gerek iktisadi zorluklar, gerekse iç karışıklar sonucu kısa süre sonra görevinden istifa etmek zorunda bırakıldı.

    Rusya'nın desteğiyle Sovyetler Birliği'nin eski Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze, 1992 yılı Ekim ayında Gürcistan devlet başkanlığı koltuğuna oturdu.

    Şevardnadze'nin lakabı "gümüş tilki"ydi; ilk başlarda Batı yanlısı gözüktü. Ona en çok inananların başında, dünyanın en büyük spekülatörlerinden George Soros geliyordu.

    Soros, Şevardnadze'yi, IMF'nin istediği yapısal reformları hızla gerçekleştirecek, serbest piyasaya inanan bir lider olarak görüyordu.

    Soros, -aynı Turgut Özal'ın bir dönem yaptığı gibi- Şevardnadze'nin ülkenin komünist geçmişiyle hiçbir bağı olmayan yurtdışındaki genç Gürcü "beyinleri" çağırıp onlarla çalışmasını önerdi. Önerilen isimlerden biri de Manhattan'da bir hukuk bürosunda çalışan avukat Mihail Saakaşvili idi. Saakaşvili, Adalet Bakanı yapıldı.

    Soros 1994 yılında "Açık Toplum"un Tiflis şubesini kurdu. Ve hemen Gürcistan Genç Avukatlar Birliği gibi sivil toplum kuruluşlarına ve medyaya para akıtmaya başladı.

    Amerikan'ın prensi

    Şevardnadze deneyimli bir Sovyet yöneticiydi; kabinesinde genç "beyinlere" hep aynı uyarıyı yaptı: "Bölgemiz etnik ve dini farklılıklardan dolayı bir dinamit kutusuna benzer; aman dikkat."

    Ancak ülke ekonomisi kötü sinyaller verdi; elektrikler sürekli kesildi; yiyecek bulunamadı ve suç şebekeleri her geçen gün büyüdü. Rüşvet, toplumu hızla yozlaştırdı. Yetmezmiş gibi Güney Osetya sınırındaki çatışmalar da durmak bilmedi. Abhazya bağımsızlığını ilan etti.

    Soros destekli "genç beyinler", Şevardnadze'den acil radikal kararlar almasını istediler. "Gümüş tilki", Batı'nın dayattığı "sömürgeci kararları" almadı; aksine Rusya'ya yaklaştı. Ve ipler koptu.

    Soros destekli Rustavi-2 televizyonu, Şevardnadze aleyhinde yayınlara başladı. Şevardnadze, Rustavi-2'yi kapatmak istedi. Televizyonun da istediği buydu zaten. Kanal bu kararı, "Eski günlere dönüş" diye gösterip muhalifleri sokağa döktü.

    Şevardnadze geri adım attı. Ama bu hareketiyle o güne kadar güçsüz olan muhalefeti birleştirdi.

    Bu muhalefetin bir lidere ihtiyacı vardı.

    Ve Soros, Gürcistan'ı kurtaracak lideri açıkladı: Saakaşvili!

    Sihirli sözcükler

    ABD'deki Demokrat Parti'nin uluslararası kanadı "Ulusal Demokrat Enstitü"sü (NDI), Saakaşvili liderliğindeki bir grubu, Şubat 2002'de Amerika'ya götürdü.

    Saakaşvili, Beyaz Saray'a kabul edildi. Soros ile tanıştırıldı. Saakaşvili aynı yıl haziran ayında, Soros'un mali destek verdiği Central European University'de düzenlenen bir törenle, uluslararası açık toplum ödülünü bizzat Soros'un elinden aldı.

    Aynı günlerde ABD, Gürcistan'a yeni büyükelçisini gönderdi: R. Miles. Yeni büyükelçi Belgrad'dan geliyordu ve diplomasi dünyasında "Sırbistan'daki renkli devrimi gerçekleştiren büyükelçi" diye tanınıyordu. Geldiği gün Rustavi-2 televizyonuna çıkıp sihirli sözcükleri sıraladı: "Demokrasi", "insan hakları", "açık-şeffaf toplum" vs.

    Keza yine Sırbistan'daki renkli devrimin "mucitlerinden"; Soros destekli "Özgürlük Enstitüsü" kurucusu G. Bokeria da Belgrad'dan Tiflis'e geldi.

    Bitmedi. Sırbistan'daki renkli devrimin mimarlarından M. Blagojevic gibi, Soros destekli CeSID (Özgür Seçimler ve Demokrasi İçin Yurttaş Girişimi) üyeleri de Gürcistan'a gittiler. Tiflis'in yolunu tutanlar arasında, Soros tarafından finanse edilen ve 2000 yılında Miloseviç karşıtı gösterileri düzenleyen Sırp öğrenci grubu Otpor'un kurucusu A. Maric, S. Popovic, S. Djinovic de vardı. Görevleri "seçim gözlemciliği" yapmaktı! Gerçek amaçları Soros'un Özgürlük Enstitüsü tarafından Tiflis'te kurulan gençlik örgütü Kmara'yı eğitmekti.

    O günlerde "taraf"ını açıkça belli eden, Soros destekli bir gazete de yayın hayatına sokuldu: 24 Saat.

    Anti-Soros hareketi

    Çok ayrıntıya girmeyeyim:

    2 Kasım 2003 seçimlerinden sonra seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle Tiflis karıştı. Rustavi-2 TV, 24 Saat gibi medya araçları düğmeye bastı; Kmara adlı gençlik örgütü, halkı sokaklara döktü. Televizyona çıkan Amerikan Büyükelçisi R. Miles seçimi sahtekárlık olarak niteledi.

    Saakaşvili taraftarlarının eylemleri dünya televizyonlarındaydı. CNN harekete isim bile buldu: Gül Devrimi.

    O sıcak günlerde Şevardnadze'nin, Gürcistan'ı karıştırdığı iddiasıyla suçladığı Soros ile ilgili demeçlerini kimse dünyaya duyurmadı nedense.

    Gösteriler günlerce sürdü. Şevardnadze istifa etmek zorunda kaldı. Yapılan yeni seçimler sonucu 4 Ocak 2004'te Saakaşvili devlet başkanı oldu.

    Soros, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'yla ortaklaşa, Kapasite İnşa Ödeneği aracılığıyla Saakaşvili hükümetine bağlı memurların maaşlarını ödedi! Eklemeliyim, Gürcistan Ekonomi Bakanı K. Bendukidzade, Soros'un iş ortağıydı!

    Bu arada:

    Soros'un ülkeyi yıkıma sürüklediğini söyleyen Gürcü muhalifler "Anti-Soros Hareketi" adlı ulusal bir cephe örgütü kurdular. Ama Soros'a ve Saakaşvili'ye muhalefet etmenin bedeli vardı; "darbeci" damgası yiyip tutuklandılar. Ve işte Gürcistan'ın "Ergenekon"u böyle doğdu.

    Anti-Soros örgütü gibi muhaliflerini güç kullanarak sindirmeye çalışan Saakaşvili sonra ne yaptı; Güney Osetya'ya saldırdı! Neyse artık bu kadar ayrıntıya girmeyelim.

    Gelelim Ukrayna'nın "Ergenekon"una!..

    Bir, iki, üç daha fazla 'Erge-neo-con'

    "DOLAR sihirbazı" Soros, 1998'de Slovakya'da, 1999'da Hırvatistan'da, 2000'de Sırbistan'da ve 2003 yılında Gürcistan'da yaptığının bir benzerini Ukrayna'da da yapmak istiyordu.

    Tarih, 8 Aralık 1991.

    Ukrayna bağımsız oldu. İlk devlet başkanı Leonid Kravchuk idi. Üç yıl sonra koltuğunu Leonid Kuchma'ya bıraktı.

    Kuchma, her ne kadar sıkı bir özelleştirme taraftarı olsa da dümenini sonradan Rusya'ya doğru kırdı.

    İktidarda kaldığı 10 yıl boyunca ülkeyi yozlaştıran Kuchma'ya hiç sesini çıkarmayan ABD, Ukrayna'nın Rusya'ya yaklaşması üzerine politika değişikliğine gitti. Kuchma'yı "istenmeyen adam" ilan etti. Yerine düşündükleri isim, Batı yanlısı, bankacı Viktor Yuşçenko idi.

    Ve o bildik "siyasi pazarlama" yöntemi sahneye kondu: Hani şimdi ismini herkesin bildiği Cumhuriyetçiler'in başkan adayı Senatör McCain'in o günlerde yönettiği Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü (IRI), Yuşçenko'yu Washington'a çağırdı. Ukrayna'nın "yeni prensi" bir dizi görüşme yaptı.

    Ardından Washington Times yazdı: Yuşçenko, Ukrayna için tek umuttur.

    Ukrayna'da hareketli günler başladı.

    Sırbistan'ın Otpor, Gürcistan'ın Kmara adlı Soros destekli gençlik örgütü bu kez Ukrayna'da "Pora" adıyla kuruldu. Pora'nın lideri V. Kaskıv zaten Soros çalışanıydı. Bu arada Kaskıv, Beyaz Rusya muhalefetine de danışmanlık yapıyordu!

    Sırbistan'da B92 radyosunun, Gürcistan'da Rustavi-2 televizyonunun rolü, Ukrayna'da Kanal 5 adlı TV'ye verildi.

    Soros'un Açık Toplum Enstitüsü'nün Ukrayna'daki ayağının adı; Uluslararası Rönesans Vakfı idi. Keza Soros'un "Özgürlükler Evi" de Kiev'de görev başındaydı.

    Sırbistan deneyimini yaşamış M. Markovic, ABD tarafından finanse edilen Kiev'deki "Znayu" adlı yeni bir sivil toplum kuruluşunun başına getirildi.

    Bu arada fazla ayrıntılarla kafanızı karıştırmak istemiyorum. Ancak bu tür sivil toplum kuruluşlarına sadece Soros ve ABD'nin "sponsor" olduğunu düşünmeyiniz. Örneğin, Sırbistan ve Gürcistan'daki renkli devrimlerde görev almış, Milenkovic, Maric, Markovic gibi "profesyonel devrimcilere" Ukrayna'ya gitmeleri için, İngiltere'nin Westminster Demokrasi Vakfı para verdi. Alman Marshall fonu da hep devredeydi.

    Bir bilgi daha vermeliyim: Renkli devrimlere sahne olan ülkelerin hepsinde seçim öncesi kamuoyu anketi yayınlama "numarası" vardı. Ukrayna'dan örnek vereyim: Eski Sovyet Cumhuriyetleri'ndeki Batı yanlılarını destekleyen Amerikan Demokrasi İçin Ulusal Bağış (NED), Soros'un Rönesans Vakfı ve doğrudan ABD Dışişleri Bakanlığı'na çalışan Avrasya Vakfı'nın finanse ettiği Demokratik İnisiyatifler Vakfı, Ukrayna'da sürekli kamuoyu anketleri yaptı. İnandırıcılık açısından tek kamuoyu araştırma şirketi olmazdı. Amerika'nın para verdiği Ukraynalı Seçmenler Komitesi adlı bir kuruluş daha vardı. Her ikisinin anket sonuçları aşağı yukarı benzerdi. Anketlerde hep Yuşçenko önde gösteriliyordu.

    Diğer ülkelerde olanlar Ukrayna'da hayata geçirildi: Sandıktan, anketlerin tersi sonuç çıkınca "sebep belli" diyorlardı: "Seçimlere hile karıştırıldı!" Ve halkı sokağa döküyorlardı.

    21 Kasım 2004 Ukrayna seçimlerinde de "hile" karışmıştı! Çünkü sandık sonuçları anketleri doğrulamamıştı!

    Düğmeye basıldı: Uluslararası TV'ler ve ulusal Kanal 5 canlı yayına geçti; gençlik örgütü Pora, halkı sokağa döktü, seçimler iptal edildi. Seçimler sonra yenilendi ve Ukrayna'da "turuncu devrim" gerçekleşti.

    Soros'un Ukrayna'daki Açık Toplum Enstitüsü'nün yöneticisi B. Tarasyuk dışişleri bakanı oldu. Keza enstitünün yönetim kurulu üyesi Y. Mostova'nın eşi A. Gritsenko da Savunma Bakanı yapıldı. Pora'nın Başkanı, Soros'un çalışkan elemanı Kaskiv de devlet başkanı Yuşçenko'nun danışmanıydı artık. Diğer "turuncu devrimciler" ya milletvekili oldular ya bürokrat ya da işadamı.

    Ha unutmayayım; hani Yuşçenko'nun zehirlendiği, yüzünün sürekli değiştiği, zayıfladığı ve kısa süre sonra öleceği şeklinde bizde de bolca haberler çıkmıştı; hatırladınız mı? Yuşçenko yaşıyor ve hálá Ukrayna'nın devlet başkanı. Şimdi ne mi yapıyor; anti-Sorosçu muhaliflerini, darbe yapacakları ve başta gazeteci R. Gongadze'yi öldürdükleri iddiasıyla tutuklayıp cezaevine koyuyor!

    Ve Ukrayna da kendi "Ergenekoncularını" konuşup tartışıyor.

    Sırbistan'ı ve diğerlerini ayrıca yazmaya gerek var mı; oyun hep aynı oyun!



    Hukuki NET Güncel Haber

    Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi) konulu yargıtay kararı ara
    Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi) konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    İstanbul / Beyoğlu
    İletiler
    3.411
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi)

    Otpor ve Kmara'ya bizim memlekette hangi oluşum tekabül ediyor, tahmini olan var mı?

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Nov 2007
    İletiler
    5.000
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi)

    O Ergenekonlar ile bu Ergenekon'un benzerlikleri var mı bilemeyeceğim.
    Aradaki fark ne, biliyorum?

    Bu ülkelerin "Ergenekoncu"ları olarak bilinen kişilere karşı olan gruplar halkı sokağa döküyordu.

    Ülkemizde ise halkı sokağa dökenler Ergenekoncular ve onları savunanlar.

    Ergenekon'un kanunsuz örgütlenmesiyle mücadele edenler ve Ergenekon'un bütün kirli yanlarının ortaya çıkmasını isteyen kamuoyu ise sokaklara dökülmekten yana değil. Huzur ve barış istiyor. Sessiz çoğunluğu oluşturuyor ülkemizde.

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Oct 2005
    Nerede
    Turkey.
    İletiler
    515
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi)

    Alıntı sdt23 rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster

    Ülkemizde ise halkı sokağa dökenler Ergenekoncular ve onları savunanlar.
    Ne alaka??

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    Nerede
    içanadolu
    İletiler
    366
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi)

    Bizde 2007 de seçimlere hile karıştığı kanıtlandı,YSK standart sapmayı saptırmaz diye,demokratik hukuk anlayışından saparak verdiği kararla yenilemeye ihtiyaç duymadı, oysa 2 saatte geçmişi bozuk bilgisayar şirketi tarafından programlanan elektronik sonuçlar ne kadar doğru söylüyordu? Bu % 47 oy şaibeli değil de nedir?

    Benzer uygulama ile Yunanistan'da yapılan seçimler iptal edildi.

    Bir önceki seçimde, AKP iktidar oluverirken, Siirt'teki seçim standart sapmayı saptırıyordu ki, Erdoğan milletvekili ve başbakan oluversin diye yenilendi!

    6 Kasım 2008

    Bekir COŞKUN
    bcoskun@hurriyet.com.tr

    İki eşek...


    ABD seçimlerinin en hoşuma giden yanı bu oldu:

    Kazananların amblemi; eşek...

    Birçok hoşluk var aslında; Beyaz Saray’da bir siyah... Babası keçi çobanı, büyükannesi İngilizlerin aşçısı...

    Amerikalılar aynı otobüse binmedikleri, aynı lokantaya girmedikleri zencilerden birisini başkan yaptılar, bu çok keyif verici.

    Bush’tan kurtuldu dünya.

    Obama ağladı, demek ki gözyaşları var...

    Ama en hoşuma giden şey:

    Eşek kazandı...

    *

    Hemen altındaki habere gözüm kayıyor:

    Bizim siyasetçimiz; Meclis’te fiske atmakta...

    Bir ayağı havada, onu yere basmadan öbür ayağı ile de fiske atmaya kalktığı için (ki biz buna eşzamanlı çifte fiske diyoruz) kıçüstü düşmekte...

    Partilileri bu durumlarda verilmesi gereken desteği vermişler, yirmi kadar el fiske atanın yere yaklaşmakta olan kıçını tutmuş...

    Niye?..

    Kıçüstü oturmasın diye...

    O ise hazır desteği bulmuşken, fiskelerini otomatiğe bağlamış, havada bisiklet çevirir gibi fiske üstüne fiske atıyor.

    (.........)

    Derdi; Deniz Feneri rezilliğinin iktidardaki henüz bilinen (çünkü henüz bilinmeyen de var) uzantısı RTÜK Başkanı Zahid Akman’a, muhalefetin "Ahlaksızlığa sahip çıkmayın" diyerek itiraz etmesi.

    Fiskeci buna kızmış.

    İşte:

    Sağ ayağını kaldırdı, 45 dereceye getirdi, üç kez kendi ekseninde döndü, ayağı yerine arka nahiyesi muhalefetin önüne denk gelmesin diye göz ucu ile kontrolünü yaptı...

    Ve ikişerden, peş peşe altı fiske attı...

    *

    Ah demokrasi...

    Sen insanların işisin...

    İnsan olanın, faziletli olanın, namuslu olanın, ahlaklı olanın, görgülü olanın, adam gibi adamların...

    Sen terbiyesin...

    Yoksa elin eşeği kazanır, dünyayı yönetir, gıpta ile bakarız da... Amblemi fener, nur, ışık, ampul olanlarımızın eşekliği düşer bize...

    İki eşeğin hikáyesidir bu...

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Nov 2006
    Nerede
    izmir
    İletiler
    2.371
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi)

    18 Ocak 2009 Soner YALÇIN

    Darbeyi sadece askerler mi yapar

    TSK son yıllarda bazı çevreler tarafından neden yıpratılıyor?

    Türkiye'nin en güvenilir kurumuna karşı yapılan bu sistematik psikolojik savaşın amacı nedir? TSK bir karşı darbenin saldırılarına mı maruzdur? Kimdir bu neo-darbeciler ve ne istemektedirler?

    BASINDAKİ bazı meslektaşlar benzer cümleleri yazıp duruyor:

    "Askerler, AKP'ye karşı darbe yapacaktı!"

    Ve arkasından 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül askeri darbelerini örnek gösteriyorlar.

    Yazmıyorlar ama meseleyi, 1876'da Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden, 1913 Babıáli baskınına kadar götürebiliriz.

    Peki, darbeyi sadece askerler mi yapar?

    Örneğin, polisler yapamaz mı?

    Ya da Sırbistan, Gürcistan ve Ukrayna'da gördüğümüz gibi "renkli-sivil darbeler" olamaz mı?

    Tabii ki olur.

    O halde, işin özünde yanlış bir tartışma yürütülmüyor mu?

    Aslında darbeyi kimin yapacağından çok, darbenin neden yapılacağı üzerinde durmamız gerekmiyor mu?

    Örneğin, bu topraklardaki darbeler hep iç dinamiklerle mi hareket etmiştir?

    1876 darbesinin arkasında İngilizler yok mudur?

    1913 Babıáli baskınının arkasında Almanlar olduğu gibi.

    12 Eylül'ü "bizim oğlanlara" yaptıranların Amerikalılar olduğunu bilmeyenimiz yok herhalde.

    O halde, ezberlenmiş kavramlarla konuşmayı bırakıp, darbeyi kimin neden yapacağına daha geniş açıdan bakmakta yarar var.

    'Elbise' meselesi

    Bakınız...

    Soğuk savaş bitene kadar Türkiye'nin iç ve dış politikası belliydi.

    ABD-NATO-AB; Kemalizm'den, TSK gibi Cumhuriyet kurumlarından memnundu.

    Ortak düşman ise belliydi; komünistler.

    Bu nedenle NATO dahilinde kurulan Gladio da, Türkiye'deki yerli sivil işbirlikçileriyle solculara karşı elinden geleni yaptı. Provokasyonlar, suikastlar düzenledi. Yetmedi, askeri darbe yaptı!

    Buraya kadar sanıyorum kimsenin bir itirazı yoktur.

    Sonra ne olduysa Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla başladı.

    Kemalizm "out", ılımlı İslam "in" oluverdi!

    ABD, Türkiye'ye "yeni bir elbise" giydirmek istedi.

    Başta TSK olmak üzere Cumhuriyetçi kurumlar bu "elbiseye" girmedi/girmek istemedi.

    Eee ne olacaktı?

    Eee'si yoktu, öyle ya da böyle o "elbise" giyilecekti!

    İyi ama eskiden Amerika isteyince askeri darbe yapılıyor ve zorla da olsa "elbise" giydiriliyordu.

    Oysa şimdi, dün elbisenin giyilmesine aracı olan TSK, bu kez yeni "elbiseyi" giymek istemiyordu. Örneğin, fazla "kapalı" buluyor, başörtüsüne mesafeli duruyordu! Ayrıca beline silah takıp komşularının evine girmek de istemiyordu.

    Siz ABD olsanız ne yaparsınız?

    Hemen Türkiye'de o "elbiseyi" giymeyi çok istekli cemaatlerle, kurumlarla işbirliği yaparsınız. Yetmedi parti kurarsanız!

    Ve bu işbirliği sayesinde "elbiseyi" giymeyenleri tasfiye edersiniz.

    Peki, bu tasfiyeyi nasıl yaparsınız?

    Hitler'in sağ kolu J. Goebbels, Nazilerin Propaganda Bakanı'ydı. Yalanlarını kamuoyuna kabul ettirmekte çok ustaydı. Yalanını kabul ettirmekte o kadar başarılıydı ki, bugün hálá Batı üniversitelerinde onun "Büyük Yalan" olarak bilinen tekniği ders olarak okutulmaktadır.

    Evet, tasfiye için "büyük yalana" başvurursunuz.

    Yoksa Türkiye tarihinin en önemli soruşturması neden çarşaf çarşaf gazetelere, TV'lere servis yapılsın?

    Torumtay'ın istifası dönemeç

    Tarih 3 Aralık 1990.

    Yer Ankara.

    Genelkurmay'dayız. Harekát Daire Başkanı Korgeneral (rahmetli) Doğan Beyazıt, basın mensuplarına "Özel Harp Dairesi" hakkında brifing veriyor.

    Brifing esnasında Güneri Cıvaoğlu'nun çağrı cihazına bir mesaj düştü. Ve Cıvaoğlu söz alarak, Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay'ın az önce istifa ettiğini duyurdu.

    Peki, Orgeneral Torumtay niye istifa etmişti?

    Hayır, bu istifanın Gladio tartışmalarıyla hiçbir ilgisi yoktu. Torumtay, Turgut Özal (dolayısıyla ABD) ile Körfez politikaları konusunda anlaşamamıştı.

    Ve bu istifa ile askerler, siyasal iktidarlarla uzlaşmadıkları zaman koltuğu bırakıp gitme olgunluğuna ulaştıklarını göstermişti. İlkti.

    Bu aynı zamanda darbeler döneminin kapandığını da gösteriyordu.

    Ve 20 yıllık süreçte Torumtay'dan sonra nice genelkurmay başkanları gelip geçti. Ve hiçbiri ABD'nin Ortadoğu politikalarına sıcak bakmadı. Mehmetçiği petrol kuyularına bekçi yapmak istemedi. Ama bunun kararını da hep TBMM'ye bıraktı. Bunları gördük, yaşadık.

    Bu askerlerin darbe yapacağını ısrarla yazıyorlar. Aslında tercüme ediyorlar. Kimden mi?

    1 Mart tezkeresi

    2003'e dönelim. Amerika'nın Irak işgalinin mimarlarından Paul Wolfowitz, 6 Mayıs 2003'te CNN Türk'te Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar'ın sorularını yanıtladı. Konu, Amerika'nın Irak işgali için Türkiye üzerinden kuzey cephesinin açılmasını sağlayacak 1 Mart tezkeresinin reddi ve Amerika'nın bundan duyduğu derin rahatsızlık.

    Bakın Wolfowitz, tezkerenin reddinden kimi sorumlu tuttu:

    Wolfowitz: Ve Türkiye'de bize destek olacağını düşündüğümüz, aramızdaki ittifakın çok önemli geleneksel destekçisi kurumlardan aradığımız desteği bulamadık.

    Soru: Hangileri özellikle?

    Wolfowitz: Tahmin ediyorum ki biliyorsunuz hangilerini kastettiğimi, ama örneğin ordu... Ordu, hangi nedenle olursa olsun, o önemli ve de oynamaları gereken liderlik konumuna tam olarak sahip çıkamadı...

    Soru: Ordunun liderlik görevi tam olarak nedir?

    Wolfowitz: Ben siyasi açıdan bahsetmiyorum. Şunu kastediyorum: Türkiye'nin ulusal çıkarları ve ulusal stratejilere bakacak olursanız, özellikle sizin sisteminizde geçerli olan şu: Ordunun söylemesi gereken bir şey vardı. "Amerika'yı desteklemek Türkiye'nin çıkarınadır" demeliydi. Benim gözlemim şu oldu: Yapması gereken ya da sonuçta fark yaratacak şekilde güçlü ifade edemedi kendini. (Radikal, 7.5.2003)

    Devam edelim.

    Bu kez tarih 19 Nisan 2003. New York Times'ta "Savaşan Bir Ulus" başlıklı bir yazı yayınlandı. Sözünü ettikleri ulus Türkiye. Yazar Alan Cowell, yazısına, "Tek bir kuşun dahi atılmadan Türk ordusunda çok pahalı bir savaş yaşandı" diye başladı. 1 Mart tezkeresi reddedildiğinde Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'tü. Ancak New York Times, faturayı Özkök'e kesmedi. Şöyle yazdı:

    "Generali yıllardır tanıyan bir Türk analizcisine göre 63 yaşındaki Hilmi Özkök, 'Bu ülkeyi ordunun yönettiğine dair izlenimi güçlendirmemek için büyük özen gösteriyor'...

    Ama General Özkök'ün Avrupa yanlısı duruşu onu, ordunun siyasal ve ekonomik gücünün azalması konusunda temkinli davranan bazı kıdemli subaylarla karşı karşıya getiriyor. Daha net konuşmak gerekirse, gene bazı analizcilerin söylediğine göre, General Özkök'ün selefi Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman gibi bazı generaller, General Özkök'ün Amerika Birleşik Devletleri'yle bu denli işbirliği içinde olmaması gerektiğini savunuyorlar."

    Yani: Amerika'nın derdi, ordunun siyasete karışmasıyla "demokrasinin zedelenecek" olması değildi. Amerika'nın derdi, Türk ordusunda bazı kesimlerin Amerika'yla kayıtsız şartsız işbirliğine onay vermemesi.

    Son olarak, yazının bir başka bölümünü aktaralım:

    "Dahası, bazı ordu uzmanları, söz konusu krizin, ordunun en üst kademeli kumandanları arasında uzun süredir devam eden bir tartışmayla keskinleştiğine inanıyor. Batı tarafından kabul görme arzusu taşıyanlarla, ki bu arzu Ankara'nın Avrupa Birliği'ne katılma isteğinde de somutlaşıyor, ulusu Avrupa ve ABD'den uzaklaştırarak, Rusya ve Çin gibi yeni müttefikler aramaya itecek daha derin bir ulusalcılığı benimseyenler arasındaki tartışma bu."

    Gördünüz mü meselenin özünü?

    'Türkiye'yi Kazanmak'

    Amerika'nın dış siyasetini belirlemede en önemli kurumlardan biri olan Brookings Enstitüsü geçen yıl "Winning Turkey" (Türkiye'yi Kazanmak) diye bir kitap çıkardı.

    Ortadoğu uzmanı ve Başkan Obama'nın danışmanlarından Philip H. Gordon, kitabında Türkiye'de askeri bir darbe sonrasında neler olacağını şöyle kestirdi:

    (Bu kitaba, Brookings Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Ömer Taşpınar'ın da katkıları oldu. Taşpınar arada Radikal, Zaman ve Sabah gazetelerinde makale yazıyor.)

    "Türkiye'de askeri hükümet, Ankara'nın 10 yıl önce başlattığı Avrupa Birliği'ne katılma amacından vazgeçerek başvurusunu geri çeker; NATO üyeliğini askıya alır; Amerika'nın Türkiye topraklarındaki askeri üslerini kullanmasını yasaklar ve bundan böyle daha bağımsız bir dış siyaset izleyeceğini açıklayarak Rusya, Çin ve İran'la daha yakın diplomatik, ekonomik ve enerji bağları kuracağını ilan eder ve bunlara ek olarak, Kuzey Irak'ı karşısına alır."

    Psikolojik savaşın merkezinin neresi olduğu belli değil mi?

    Komutanlar sürekli "Artık askeri darbeler dönemi bitti" diye açıklamalarda bulunsa da, Amerikan neo-conları (ve Türkiye'deki takipçileri) bir o kadar Genelkurmay'ın darbe yapacağını yazıyor!

    O halde sormak zorundayız:

    Türkiye'de "ABD elbisesini" giymek isteyenler, askeri darbe yalanını ortaya atıp Cumhuriyetçi kadrolara karşı büyük bir tasfiye operasyonuna girişmiş olamaz mı?

    Sizin darbeden salt anladığınız, sabaha karşı yönetime el konulması, bildiri okunması, tankların yürümesi gibi soğuk savaş dönemi müdahaleleri mi?

    Arenada aslanların önüne atılır gibi, saygın isimler, adı şaibeli kişilerle birlikte kamuoyunun önüne çıkarılmıyor mu?

    Yıpratma taktiklerinin yapıldığı ortada değil mi?

    İlginçtir, bu kara propaganda hep "Askerler darbe yapacak" sözleriyle aynı anda yapılıyor.

    Peki, bu nasıl oldu da, "Asker darbe yapacak" sözleriyle yıpratma kampanyaları yan yana durdu?

    Bunlar psikolojik savaşın hep bir merkezden yürütüldüğünü göstermiyor mu?

    Ve bu gerçekten Türkiye'nin son yıllarda gördüğü -hakkını vermek gerekiyor- en başarılı psikolojik savaş yöntemiyle yapılmıyor mu?

    Hálá soruyor musunuz, "Bu kirli savaşın arkasında kimler var" diye...

    Baykal ne demek istiyor?

    CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, son Ergenekon gözaltılarından sonra yaşananları Hitler dönemine benzetti.

    Sanıyorum Hitler dönemini en iyi anlatan kitaplardan biri, William L. Shirer'in üç ciltlik "Nazi İmparatorluğu" adlı eseridir.

    Baykal'ın bu benzetmesinin ne kadar gerçekçi olup olmadığının bilinmesi için kitabı okumanızı tavsiye ederim.

    Sadece bu nedenle değil...

    Türkiye'de kafalar karıştırılıyor. Sanılıyor ki darbeyi sadece askerler yapar!

    İşte size Hitler örneği:

    Almanya'da Weimar Cumhuriyeti'ni kim yıktı:

    Adolf Hitler.

    Hitler'in kurduğu cumhuriyetin adı neydi:

    Demokratik Cumhuriyet.

    Hitler'in parlamento darbesiyle kurduğu bu cumhuriyetin silah gücü neydi: Polisler.

    Hitler'in diktatör olmak istediğini anlamayıp ona "yetki kanunu" veren kimlerdi: Merkez sağ partiler.

    Hitler'i diktatör yapacak yasalara ve uygulamalara mecliste karşı çıkan kimdi: 88 sosyal demokrat milletvekili.

    Hitler'in arkasındaki meclis gücü neydi:

    441 milletvekili.

    Hitler'e karşı çıkan basının ve muhalefetin başına ne geldi:

    Hepsi cezaevine tıkıldı.

    Hitler'in Reichstag yangını gibi provokasyonlarla kandırıp ele geçirdiği son kurum neresiydi:

    Alman Ordusu.

    CHP Lideri Baykal, son dönemde yaşadıklarımızı Hitler dönemine benzeterek bunları mı anımsatmak istiyor acaba?

    Bütün bunlar tesadüf mü?

    Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Başkanı olacağı dönemde dedesinin mezarının Kudüs'te olduğu yazılarak Yahudi olduğu söylentileri çıkarıldı. İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı olmadan önce Kudüs'teki Ağlama Duvarı önündeki fotoğrafları sızdırıldı. Amaç aynıydı. Örnekler çok. TSK'yı terör örgütü PKK karşısında aciz göstermek için ellerinden geleni yaptılar. Yetmedi, Tuğgeneral Münir Erten'in Kuzey Irak harekátına ilişkin makamında yaptığı görüşmeyi dinleyen gizli kulaklar, bunu bile basına servis yaptılar.

    Türk Gladio'sunun İslamcı ayağı

    Gladio, soğuk savaş döneminde doğdu. Deniliyor ki, "Soğuk savaş döneminin sona ermesiyle Avrupa'da Gladiolar açığa çıktı; bir tek Türkiye'de üzerine gidilmedi". Gerçekten öyle mi? Ergenekon operasyonu, Türk Gladio'sunu ortaya çıkarmayı mı hedefliyor? Meselenin bir başka yönü gözlerden kaçırılmıyor mu?

    DENİLİYOR ki, Ergenekon soruşturmasıyla Türkiye'de Gladio açığa çıkarılıyor.

    Keşke.

    Keşke Susurluk'ta sonuna kadar gidilebilse; eski başbakanlar, eski genelkurmay başkanları, emniyet müdürleri, polisler yargı önüne çıkarılabilse.

    Gerçekten Ergenekon soruşturması, Gladio sırrını çözebilir mi?

    Zor görünüyor. Anlatayım.

    Ancak öncelikle bir yanlışı düzelteyim:

    Gladio, İtalya dışında hiçbir yerde aslında pek ortaya çıkarılmadı.

    Soğuk savaş dönemi bitimiyle esen ılık rüzgárlar sonucu "dönemin bittiğini" vurgulamak için, Gladio'nun bittiği/bitirildiği propagandaları yapıldı.

    Aslında yapılan sadece, "adı şuydu-buydu" türü yüzeysel açıklamalardı. Arkası -birazcık İtalya dışında- pek gelmedi. Orada da bir yere gelindi ve hemen durduruldu.

    Bu sebeple Avrupa'da hálá "Bizi kandırdınız" diye haberler/yorumlar yapılmaktadır. Bu konuda sayısız kitap çıkarılmıştır.

    Yine de iyimserliğimizi koruyalım.

    Ve hadi diyelim ki Ergenekon soruşturmasıyla Türkiye'de Gladio ortaya çıkarılıyor.

    Peki, kim bu Türk Gladio'su?

    Yandaş medya için Gladio; askerlerden, ulusalcı/milliyetçilerden ve bazı solculardan oluşmakta.

    Hadi askerleri biliyoruz; NATO konsepti/stratejisi gereği özel harp yapılandırılmasına gidildi.

    Yine biliyoruz ki bu yarı militer güç, zamanla siyasetin aracı haline getirildi. Darbeleri meşrulaştırma çalışmalarında kullanıldı vs.

    Bunlar biliniyor. Fakat Gladio konusunda pek bilinmeyenler de var.

    Örneğin, bazı yazarlar ısrarla "sol Gladio"dan bahsediyor. Bilgiye dayalı değil yazdıkları; tahmin ediyorlar!

    Kimileri, fırsat bu fırsat deyip olayı kişisel intikama dönüştürmüş durumda.

    Benim üzerinde asıl durmak istediğim konu bu değil.

    İki nokta gözden özellikle kaçırılmak isteniyor.

    PKK ve Gladio ilişkisi üzerinde de duruluyor; ama nedense Barzanici Kürtlerin Gladio ile teması var mı sorusu hiç dile getirilmiyor? Neden?

    İkinci nokta:

    Yandaş medya Gladio'nun "İslamcı ayağıyla" neden ilgilenmiyor? Gladio'nun İslamcı kadrosu hiç hatırlanmak istenmiyor.

    Solcularla kimler savaştı; Dolmabahçe önlerinde olduğu gibi genç devrimcileri kimler bıçakladı? Maraş'ta, Çorum'da "Aleviler camiye bomba attılar" provokasyonlarına kimler ortak oldu?

    Antikomünist yapılanmalar olan, MTTB, İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneği'nde Gladio mensupları yok muydu sanıyorsunuz?

    Örneğin, Komünizmle Mücadele Derneği kurucusu bir cemaat liderinin bugün CIA ile çok yakın olması kafalarda sorular doğmasına neden olmuyor mu?

    Bakınız elinizde bilgi belge olmadan yayın yaparsanız, konu karanlık olayları açığa çıkarmaktan öteye taşınır; mesele bulanır. Komplo teorileri havada uçuşur.

    Sonra birileri çıkıp, "CIA gölgesindeki Gladiocu cemaat, ulusalcı sol ve sağı tasfiye ediyor" deyiverir!

    O çok bildik tavırlarla ahkám kesmeyi bırakıp sadece bildiğini ortaya çıkarmalıdır.

    Örneğin:

    Yandaş medya -nedense yıllar sonra- madem merak duymaya başladı bu işlere, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu cinayetleri; Gazi Mahallesi, Madımak yangını provokasyonlarıyla başlasın. Dikkat ediniz, bu kanlı olayların hepsi soğuk savaşın bittiği 1990 yılıyla başladı. Tesadüf mü?

    Meraklılarsa, İslami Hareket Örgütü'nü kimlerin, neden kurduğunu araştırsınlar. Aksi halde yapılanlar tıpkı Susurluk'ta olduğu gibi kafaları karıştırmaktan öteye gitmez.

    Demem o ki, meselelere ne intikamcı duygularla, ne de at gözlüğüyle bakılsın.



  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Oct 2008
    İletiler
    406
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi)

    hülasa-ı ergenokon

    iyi bir komedyen düşünün
    mesela cem yılmaz ne bileyim metin akpınar gibi.
    adam lar ne yapsa gülünüyor.
    ne söyleseler millet kırılıp geçiyor.

    yaw ben bu esprilerden bir fazlasını yapsamada kimse bana gülmüyor bu nedir bu?
    pisikolojik şartlanma
    beyin algısı o adamı görür görmez gülmeye odaklanıyor.
    yani o adama gülünecek yolu yok!

    adamın biri şöhretli bir pilot.
    uçağa biniyorsun kim var kop pitte
    o pilot
    minik çarpıntıların var dı hani!
    borumu
    bilmem kaç bin fitte uçacaksın .
    ama adamın adını duyar duymaz yarım şişe viski içmiş gibi birden sakinleşiyorsun....

    adam şöhretli bir profösör.
    doğru sözlülüğü dillere destan.......

    adam sanki hiç yanlış yapmıyor.
    davranışları bir nizam içinde
    kelimeler bile ağzından çıkarken asker gibi dimdik çıkıyor..

    işte o profösörlerden biri böyle bir algı içinde kendinden emin dün akşam bir tv de spikerin sorusunu cevaplıyor.

    aman efendim
    kurallar çiğnenmek için vardır....
    hukukta bu defalığına çiğnensin ziyanı yok .
    önemli olan demokrasi nin yerleşmesi değilmi?
    ve ağzı açık herkes dinliyor ve ardından koca bir alkış kopuyor.
    bu ne bu!
    algıya bak yuh!

    nasılda çirkin sözler bükülüp bu prof un ağzında doğrultulmuş.
    ama böyle işte
    işte hayat!...........

    ayazoglum

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Nov 2006
    Nerede
    izmir
    İletiler
    2.371
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi)

    18 Ekim 2009 Soner YALÇIN





    Kürt Açılımı’nın Leyla Zana’nın evliliğiyle ne ilgisi var?

    “Kürt Açılımı” mektuplaşma sürecinde, yani flört evresinde.

    Flörtün sonu ne olacak göreceğiz! Benim yazı konum ise bazı Kürt evlilikleri.
    Mehdi Zana, Mehmed Uzun, Canip Yıldırım, Musa Anter, Şivan Perver gibi sosyalist Kürt aydınlarının evlilikleriyle, son dönemde dinci şeyhlere, toprak ağalarına, gerici yönetimlere methiye düzülmesi arasında nasıl bir ilişki olduğunu irdelemek istiyorum. Evet işin sırrı evlilikte...

    BİR dönemdir kafamda yer eden bir soruyu sizinle paylaşmak istiyorum: Kürt toplumu neden entelektüel birikim yaratamadı?
    “Açılım” sürecini yaşadığımız bugünlerde bu soru çok önemlidir.
    Çünkü entelektüel birikimin yaratılamaması çözümsüzlük kaynağıdır.
    Bugün ne yazık ki bazı DTP’lilerin sözleri ve tavırları bunun göstergesidir. Yeni düşünsel oluşumlar yaratamayanlar, “mahalli dili” aşamayan milliyetçi tavırlarla, sorunu içinden çıkılmaz hale getiriyor.
    Bu durum “Kürt kimliğinin” oluşumuna da zarar veriyor.
    Ve...
    Bu nedenle aşiret yapısını aşamıyorlar.
    Bu nedenle feodal dinci ilişkileri sürekli yüceltiyorlar. Bugün “Kemalist Cumhuriyet’i gerici” bulan bazı Kürt aydınlarının, toprak ağalarına, dinci şeyhlere-şıhlara övgüler düzmesinin sebebi nedir?
    Bu nedenle kurtuluşu Batı hegemonyasında arıyorlar. Bugün “Türkiye’yi emperyalist” gören bazı Kürt aydınlarının, İsrail’in, ABD’nin himayesi altına girme istekleri nasıl açıklanabilir?
    “Kürt milliyetçiliği” yanıtı tek başına pek ikna edici değildir.
    En iyisi bu soruyu somut bir örnekle biraz açayım...
    Sosyalist Kürtlerin evlilikleri
    Üç Kürt aydınının; Mehdi Zana, Canip Yıldırım ve Mehmet Uzun’un hayatından minik bir kesit sunayım:
    Sosyalist Mehdi Zana, 1963’te Türkiye İşçi Partisi’nin Diyarbakır kuruluşunda öncü rol aldı. Silvan İlçe Başkanlığı yaptı. Doğu Mitingleri’nin organizasyonunda görev aldı. 12 Mart 1971 darbesinde cezaevine atıldı. 1977’de Diyarbakır’dan bağımsız belediye başkanı oldu.
    Böylesine donanımlı sosyalist bilinçte biri kiminle evlendi; dayısının 14 yaşındaki kızı Leyla Zana’yla! Aralarında 21 yaş fark vardı!..
    Sosyalist Canip Yıldırım, Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Fransa’da master yaptı. Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluşunda yer aldı. Cezaevinde bile papyon takan Canip Yıldırım kiminle evlendi; dayısının kızı Selma’yla!
    Sosyalist Mehmed Uzun, 1977’de zorunlu olarak Türkiye’den ayrılıp göç dönemi yaşadı. Yıllarca İsveç Yazarlar Birliği üyeliği yaptı. Uluslararası Pen Kulüp’te çalıştı. Romanlar yazdı. Uzun yıllar Avrupa’da yaşayan Mehmed Uzun kiminle evlendi dersiniz; amcasının kızı Zozan’la! Aralarında 20 yaş fark vardı...
    Sayının üç kişiyle sınırlı olduğunu düşünmeyiniz.
    Liste kabarık... Sosyalist Şivan Perver akrabası Gülistan ile dünya evine girdi. Vs. vs...
    Sosyalist Musa Anter akraba evliliği yapmadı. Ama bakın “Hatıralarım-1” kitabında evliliğe bakışını nasıl yazıyor: “İstiyordum ki evleneceğim hanımın ailesi Kürt kökenli olsun; örf ve âdetlerimize uysun.”
    Sosyalist Musa Anter bu nedenle İslamcı-yazar Abdurrahim Rahmi Zapsu’nun Avusturya Saint George Okulu’nda okuyan kızı Ayşe Hale ile evlendi!
    Tıp doktoru, Sağlık Bakanı, Kürt aydını Yusuf Azizoğlu ölen amcasının eşiyle evlendi.
    Bucak Aşireti’nin en “okumuşu”; İstanbul Üniversitesi ve Belçika’da hukuk tahsili gören Mustafa Remzi Bucak amcasının kızı Zehra ile evlendi.
    Uzatmayayım...
    Sebep Kürt milliyetçiliği mi?
    Anlatmak-vurgulamak istediğim bölgedeki akraba evlilikleri değil. Geçen hafta toprağa verilen Şeyh Said’in torunu Abdulmelik Fırat’ın amcasının kızıyla evlenmesi gibi örnekler konumuz dışı.
    Benim anlamadığım; sosyalist bilince sahip, Avrupa görmüş, önemli üniversitelerde okumuş insanların bile bu feodal/gerici kültüre boyun eğip akraba evliliği yapmalarıdır!
    Bakınız sayı bir-iki kişiyle sınırlı değildir. Çoktur.
    Burada “Niye” sorusu önemlidir. Niye bu tür evlilikler yaptılar, yapıyorlar?
    Bu soru bugün yaşadığımız süreci anlamamıza yardım edecektir.
    Çünkü...
    Bu evlilikler sonucu mudur ki, bugün Kürt aydınları bölgedeki gerici/feodal yapıya hiçbir itiraz/eleştiri getirmemektedir?
    Örneğin...
    Kuzey Irak’ta bir erkeğin dört kadını almasına izin veren yasayı onaylayan Mesut Barzani’ye niye hiçbir Kürt aydını karşı çıkmamaktadır?
    Sebep sadece Kürt milliyetçiliği ile açıklanabilir mi?
    Kavramsal tartışmalara girerek kafa karışıklığı yaratmak istemem ama, tarihsel sürece baktığınızda milliyetçilik ilerici bir düşünce olarak doğmuştur. Anımsayınız ki feodalizmi tasfiye etmiştir. Kürt aydını bu noktadan daha geridedir.
    Bölgedeki feodalizmle iç içedir; birbirini beslemektedirler.
    Baksanıza...
    Bölgenin dini şeyhlerini “uçurtmak” için adeta birbirleriyle yarışıyorlar!
    Toprak ağalarına methiyeler düzüyorlar. Kürt derebeylerine kahraman gözüyle bakıyorlar.
    Aydınlanmacı Cumhuriyet’e düşman yapıp, Kuzey Irak’taki gerici/feodal yönetimi elleri kızarırcasına alkışlıyorlar.
    Tüm bunların sebebi nedir? Tartışmamız gereken budur. Bunlar konuşulmadan “açılım” olmaz.
    Şaşırtıcı gelebilir ama bunun üzerine kafa yoran tek kişi İmralı’daki Abdullah Öcalan’dır!
    Kürt aydını ise ucuz bir popülizmin peşinde koşup durmaktadır.
    Bu halleri Engels’in “İnsanlar yaşadıkları gibi düşünürler” tezini; Marks’ın “Sosyal ilişkiler iktisadi ilişkileri belirler” tezini doğrulamaktadır.
    Israrla sormalıyız: Akraba evliliği yapan sosyalistler bu nedenle mi; bugün toprak reformunu hiç ağızlarına almıyorlar?
    Özgürleşme sorunu
    Görünen o ki; Kürt aydını kendi rönesansına koşmuyor; ortaçağını güçlendirmeye çalışıyor.
    Temmuz Devrimi’nden Cumhuriyet Devrimi’ne kadar tüm modernist kazanımları kötülemelerinin başka türlü açıklaması olamaz.
    Soğuk Savaş döneminde dondurulan-gericileştirilen ilerici Kemalist Cumhuriyet sürecini, Kürt aydınının daha da geriye döndürmek için değil, aksine ileriye taşımak için mücadele vermesi gerekiyor.
    Ama ne yazık ki Kürtler umudunu; dinci şeyhlere/şıhlara, toprak ağalarına, köhnemiş düzeni sürdürmek isteyen siyaset bezirgânlarına ve emperyalist güçlere bağlamış görünüyor.
    Şeyhlerle, ağalarla bir toplum özgürleşebilir mi?
    Böyle ilericilik, sosyalistlik, çağdaşlık olur mu?
    Diğer yanda kendilerinden yana “taraf” olanlara çok inanmaktadırlar.
    Sadece şu soruyu sormamaları bile olayın uluslararası karanlık boyutunu göstermektedir:
    Türk Solu’nu ulusalcılıkla/milliyetçilikle suçlayanlar; şeyh uçuran, toprak ağalarına boyun eğen, Batı’nın himayesini isteyen Kürt Solu’nu niye yüceltiyorlar?
    Ne ilginç değil mi bu “taraf” yazarları en büyük desteği dinci çevrelerden görmektedir.
    Bilinmelidir ki, Türkler ve Kürtler her türlü gericilikle mücadele ederek kardeşliklerini koruyabilir ve özgürleşebilirler.
    Bunun ilk adımı ise, dil ile düğümlenenin diş ile çözümlenemeyeceğine olan inançtır...


    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12716362.asp

  10. #9
    Kayıt Tarihi
    Nov 2006
    Nerede
    izmir
    İletiler
    2.371
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Cevap: Bir Başka Ergenekon / Soner Yalçın (Hürriyet Gazetesi)

    ASLA UMUTSUZLUĞU DEĞİL!.. Tarih : 11.04.2010

    BEN ADI TÜRK OLAN MİLLETİN ASKERİYİM.
    VİCDANIMIZI YASTIK YAPAR YATARIZ AMA YASTIĞIMIZIN ALTINA DA NUTUK KOYARIZ...


    13.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına

    Sayın Başkan, Saygıdeğer Heyet;

    Atatürk’ten, yarattığı devrimlerden koparılmak istenen koşullarda yaşıyoruz,yaşatılıyoruz.

    Mustafa kemal düşüncesi en tehlikeli biçimde sorgulanıp zehirlenmektedir. İnsanlık tarihinde olağanüstü bir uygarlık devrimi gerçekleştirmiş kişiyi yıkmak isteyenlerin amacına hizmet edilmektedir.

    Telefon tapelerimde , tarihi yaşayan,yaratan ve yazan ebedi önderimizin eseri TC Kuruluş Destanı

    Nutuk, daha uygar bir geleceği güvenceye almak için Ata’mın Afet İnan’a yazdırdığı Medeni bilgiler, ülkemizin tapusu Lozan’ı konu edinen ve ülkenin birliğini amaç güden cümleler suç unsuru olarak görülerek kalın ve büyük puntolarla işaretlenmiştir.

    Nutuk'u ancak, Mustafa kemal’in ışığından ruhları kamaşan yarasalar,

    Medeni bilgileri ancak medeniyet düşmanı ahlak tarantulalaları,

    Lozan'ı ancak garip ihtirasların bulandırdığı karışık beyinler suç unsuru olarak görebilir.

    BUNU YAPANLAR TÜRK MİLLETİNİN KUTSALLARINI,

    ÜZERİNDEN DESTURSUZ GEÇİLEBİLECEK BİR KÖPRÜ MÜ SANDILAR
    ???

    Mustafa Kemal bu gibileri şöyle tarif ediyor :

    AKLI EREN, MEMLEKETİNİ SEVEN, HAKİKATİ GÖREN KİMSELERDEN DÜŞMAN ÇIKMAZ. İÇİMİZDENBÖYLELERİ ÇIKARSA ONLAR YA AKLI ERMEYEN CAHİLLER YA MEMLEKETİNİ SEVMEYEN KÖTÜLER YA DA HAKİKATİ GÖRMEYEN KÖRLERDİR!

    Vatanın bütün ümit ve istiklalini bağladığı gençliğin neyi görmesini istemiyorlar.

    Orada terör yok. "Ya istiklal, ya ölüm var

    "TEMEL İLKE TÜRK ULUSUNUN HAYSİYETLİ VE ONURLU BİR ULUS OLARAK YAŞAMASIDIR. BU TEMEL ANCAK TAM BAĞIMSIZLIĞA SAHİP OLMAKLA ELDE EDİLEBİLİR. NE DENLİ ZENGİN VE GÖNENÇLİ OLURSA OLSUN, BAĞIMSIZLIKTAN YOKSUN BİR ULUS, UYGARLIK KARŞISINDA UŞAK OLMAK MEVKİİNDEN YÜKSEK BİR İŞLEME LAYIK OLAMAZ "

    Orada terör yok. Türk Bağımsızlık Savaşının hangi koşullar ve çetin güçlükler içinde kazanıldığı ve eseri gençliğe emaneti var. Gençliği en elverişsiz koşullarda dahi eyleme çağıran yüreklendirme kamçısı Gençliğe hitabe var.

    O Gençliğe Hitabe ki onda uygarlık bağımsızlık ve özgürlük uğruna sonsuza dek sürecek uğraşların ve savaşların şu tükenmez buyruğu var.

    "BUGÜN ULAŞTIĞIMIZ SONUÇ, YÜZYILLARDAN BERİ ÇEKİLEN ULUSAL YIKIMLARIN YARATTIĞI UYANIKLIĞIN VE BU SEVGİLİ YURDUN HER KÖŞESİNİ SULAYAN KANLARIN KARŞILIĞIDIR. BU NETİCEYİ TÜRK GENÇLİĞİNE EMANET EDİYORUM.

    EY TÜRK GENÇLİĞİ,

    BİRİNCİ VAZİFEN TÜRK İSTİKLALİNİ, TÜRK CUMHURİYETİNİ İLALEBET MUHAFAZA VE MÜDAFA ETMEKTİR, MEVCUDİYETİNİN VE İSTİKBALİNİN YEGANE TEMELİ BUDUR."

    Nutukta Darbe yok! Kültür devrmi,bağımsızlaşma, çağdaşlaşma, demokratikleşme var.

    Sayın Başkan,Saygıdeğer Heyet,

    Mustafa kemal sevgimiz, çizgimiz bize zehir edilmeye çalışılıyor.
    Çok Net İfade ediyorum.

    Bunları buraya suç unsuru olarak koyanların görevleri beni bununla suçlayıp hapis yatırmaksa benim görevim hapis yatmaktır.

    Onların görevi beni öldürmekse o zaman benim ki de bu uğurda ölmektir. Hem de gözümü bile kırpmadan.

    Bu düşüncede olanlar sürgüne gönderiliyorsa, benim görevim umutsuzluğa kapılmadan yola çıkmaktır.

    Nutuk, Medeni bilgiler, Lozan Hasdal'da serbestse ben orada olacağım.

    [B]Vicdanımızı yastık yapar yatarız ama yastığımızın altına da Nutuk koyarız.

    Mustafa kemal’in asil devletinde bunları suç kabul eden herkese sesleniyorum:
    Zincire vursanız ellerimi ve ayaklarımı tehdit edebilirsiniz.

    Boynunu vurduracağım derseniz boynumu tehdit edersiniz.

    Avukatını tutuklarım derseniz savunmamı tehdit edersiniz.

    Hapiste çürüyeceksin derseniz tehdit ettiğiniz şu zavallı bedenimdir.

    20 ay yattım 120 bin ay yatsam ne olur ? Ömrüm zindanda bitse ne olur ?

    Adam olan yeminine sadık kalır. Ben askerlik yeminime sadık olarak bu dünyadan göçeceğim.

    Beni, benliğimi, ruhumu hiçbir şekilde tehdit edemezsiniz.

    Bunlardan biri için bile korkuya kapılacak olursam işte o zaman tehdit edilen gerçekten ben olurum.
    S

    Vatanını, ulusunu sevmiş olmanın bedelini ödeyen insanların ne ilkiyiz ne de sonuncusu

    Sayın Başkan,Saygıdeğer Heyet,
    .
    Ancak unutulmasın ki biz burada olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyüklüğünden birşey kaybetmez. Vatan sağ oldukça elbet bu mevkilere, makamlara gelip bu görevleri ifa edecek vatan evlatları bulunur.

    Üç tane alırsınız, her sene Harbiye den bin tanesi mezun olur.

    Türk Silahlı Kuvvetleri mahkeme salonlarına sığmaz !

    Ben adı TÜRK olan milletin askeriyim.

    Biz Türk askerleri karşımızda ölüm, elimiz vicdanımızda,

    torunlarımızın yarın inceleyeceği tarihe ait mesuliyetler gözümüzün önünde ,

    yolumuzu Mustafa kemal in Türkiye Cumhuriyeti için yaşam nöbeti tutan sözleri ve direktifleri çerçevesinde çiziyoruz.

    Herkes bilsin ki, bizler burada nöbetteyiz.

    Mustafa Kemal Atatürk için her koşulda, her zamanda ve mekanda siper olacağız. O yükseklerdedir ama bacakları halen duyarlıdır. Yere değdirmese de bizim gibi şerefli Türk Subaylarının, şerefli Türk aydınlarının başlarına bas basa, omuzlarına basa basa ileri atacak adımlarını, yürüyecek! O bu topraklarda hiç kaybetmedi, yine kazanacak !

    Sayın Başkan, Saygıdeğer Heyet,

    Türk Milleti adına karar veren heyetinizden Nutuk’u suç sayan bu iddianameyi tarihin çöplüğüne atmanızı talep ediyorum.
    Mehmet Ali Çelebi

    Tutuklu Kr. Plt. Teğmen.





    Adresi:

    Plt.Teğmen: Mehmet Ali ÇELEBİ

    3.kolordu Komutanlığı.Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevi. B.Blok. HASDAL-İSTANBUL

    http://www.anafor.org/haber_detay.asp?id=3843&uyeid=75

+ Konuyu Yanıtla

Bu sayfada bulunan kavramlar:

Benzer Konular :

  1. Temel hak ve hürriyet kavramı
    TEMEL HAK VE HÜRRİYET KAVRAMI VE TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN SINIFLANDIRILMASI VE SINIRLANDIRILMASI I. TEMEL HAK VE HÜRRİYET KAVRAMI ‘’Temel...
    Yazan: Atakan Karataş Forum: Anayasa Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 11-07-2015, 16:54:23
  2. Okul gazetesi için
    Biz tekirdağda bir okul için okul gazetesi çıkarıcaz ama bütün ilçeyle ilgili genel bir gazete olmasını istiyoruz. bu yüzden dışarıdan cuzi bir rakam...
    Yazan: akobeko Forum: Vergi Hukuku
    Yanıt: 2
    Son İleti: 14-09-2013, 14:56:53
  3. Hürriyet Aleyhinde İşlenen Suçlar kitabı
    Yargıtay'ın seçkin emsal kararlarına yer verilen ve oldukça geniş yorumlarla açıklanan 'Hürriyet Aleyhinde İşlenen Suçlar' isimli bu kitapta yorum...
    Yazan: Hukuk Kitapçısı Forum: Hukuk Kitapları Tanıtımı
    Yanıt: 0
    Son İleti: 29-09-2010, 18:00:01
  4. 1 Yıldan Önce Ünlülerin (sureyya Yalcın *onder Bekensır-emre Ergani*sebnem*bulent Ersoy Tek Celsede Boşanması
    Bız Nıye Boşanamıyoruz Da Onlar Tek Celsede Bosanabılıyor
    Yazan: ceremaslan Forum: Aile Hukuku
    Yanıt: 21
    Son İleti: 28-10-2009, 20:21:32
  5. Soner Yalçın-İslamcılara Bir Alışveriş Teklifi
    İSLAMCILARA BİR ALIŞVERİŞ TEKLİFİ google_protectAndRun("render_ads.js::google_render_ad", google_handleError, google_rend ...
    Yazan: milo Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 5
    Son İleti: 24-07-2009, 20:49:51

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.