1990 yılında husule gelip 1997 yılında müştekinin şikayeti üzerine açılan soruşturma dosyası Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Mahkemeler arasında "yetkisizlik" ya da "görevsizlik" gerekçeleri ile birbirleri arasında gönderildikten sonra ancak yargıtayın ilamı üzerine ve 2000 yılında dava görülebilmeye başlıyor. Müşteki ve dosya kapsamında adı geçen yedi kişiden dördü soruşturmadan evvel ölmüştür. Biri de dava görüldüğü esnada ölmüş geriye son sağ iki şahıs var. dava hızla 2001 yılında sonuçlanıyor. Sağ kalmış her iki şahsa da 765 sayılı TCK doğrultusunda dörder yıl ağır hapis cezaları veriliyor. İtiraz yasal süreden sonra yapıldığı için hüküm 2004 yılında Yargıtaydan onanarak kesinleşmiş. Henüz infazlara başlanmadan 5237 sayılı TCK'nu yürürlüğe giriyor ve dosya üzerinden yapılan değerlendirme sonucu her iki hükümlünün cezaları üçer yıla düşürülüyor. Yapılan itiraz Yargıtayın, yeniden duruşmalı olarak değerlendirilmesi ilamı ile tekrar duruşmalar başlıyor ancak ortada hükümlülerin savunmanı avukattan başka kimse yok ve yine kısa sürede hükme bağlanan dava sonucu hükümlülerden birinin cezasına dokuz ay daha ceza ilave edilip diğerinin cezasını aynı bırakmakla sonuçlanıyor. Yapılan itiraz sonucu dosya hala Yargıtayda sıra beklemektedir.
Bu arada olayla ilgili sonradan ortaya çıkan tanık ve gelişen olaylar bulunmakta olup bunlarda itiraz dilekçesinde belirtilmiştir.
Sonuç olarak,
1) Yeni Kanuna göre dava zaman aşımı hiç göz önüne alınamaz mı?
2) Ceza zaman aşımı hangi zamandır.
3) yeniden yargılamadaki esas, önceki kesin hükmün sonucunu bozmaya etki etmeyip de sadece ceza hükmünün bozulması anlamında mıdır?