+ Konuyu Yanıtla
1 den 10´e kadar toplam 10 ileti bulundu.

Konu: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

İdari Yargı Kararını kısmen uygulama Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    İletiler
    9
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    Saygıdeğer Hukuki net, İdare mahkemesinin vermiş olduğu lojman kararı;

    Dava dosyasının incelenmesinden ......... Müdürlüğü emrinde görev yapan davacı tarafından İmar iskân Devlet Lojmanında bulunan 4 blok 3 nolu dairenin kendisine talep edilmesi istemiyle davalı idareye başvurduğu ve başvurusunun .......... valiliğinin sayılı istemiyle reddi üzerine, anılan ret işleminin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

    Olayda davacının talep ettiği dairenin ...........'na görev tahsisli olarak 16.01.2001 gün ve 112 sayılı işlemle tahsis edildiği, bilahare davacının aynı unvanla 25.06.2004 tarihinde ............ başka bir atandığı ve burada görev yapmakta iken anılan dairede görev tahsisli olarak oturmaya devam ettiği, ancak ................. emrine davacının atanması üzerine bu dairenin kendisine görev tahsisli olarak tahsil edilmesi istemi üzerine, durumun .... Müdürlüğünce 12.09.2006 gün ve 14170 sayılı yazıyla sorulduğu ve ..... Bakanlığınca verilen 16.10.2006 gün ve 16147 sayılı cevapta Kamu Konutlan Yönetmeliği'nin 20.ve 33. maddeleri uyarınca işlem tesis edilmesi gerektiğinin bildirildiği görülmektedir.

    Her ne kadar ......... ne olarak atanmışsa da (Bu kurumda) görev yapan personelden kendisine görev tahsisli lojman verilecek kişiler arasında ........ uzmanları bulunmamaktadır.

    Bu durumda, davacının lojman talebinin reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

    Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine ...oybirliğiyle karar verildi.

    Kararı kısaltarak sonuç kısmını yazdım. Şimdi idare bu kararın 3 paragrafında bahsedilen kişiyi 30 gün içinde çıkartarak, mahkeme kararını yerine getirildiğini iddia etmektedir. Oysa 1 ve 2 paragrafta bahsedildiği üzere davanın açılma nedeni ve bakanlık görüşü hakkında yapılan işlemin hukuka aykırı olduğunu açıklamıştır. (Ne yapılacağını direkt söylememiştir. yerindelik kararı vermemiş) Şimdi bu durumda ben ne yapmalıyım.? İdare açıkca manevra yaparak lojmanımı gasp ediyor. Benim yapabileceklerim hususunda yardımlarınızı istirham ediyorum. İlginize teşekkürler..



    Hukuki NET Güncel Haber

    İdari Yargı Kararını kısmen uygulama konulu yargıtay kararı ara
    İdari Yargı Kararını kısmen uygulama konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Mar 2005
    Nerede
    Ankara
    İletiler
    1.080
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    Devlet bu lojmanların hepsini satsa, kendisi de kurtulur, siz de kurtulursunuz, mahkemeler de kurtulur.

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Apr 2008
    İletiler
    307
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    size lojmanı vermeleri lazım. karardan bu anlaşılıyor.

    boş tutmaları mümkün değil.

    size vermemeleri için tek yol yeni bir işlem tesisi.

    o da lojmanı sizden daha önce hakeden birine vermeleri olabilir.

    bu bile idare için sorun olablir.

    devamsızlıktan sınıfta kalma işleminin iptali üzerine okul 3 zayıfı olan öğrenci için ayrı sınav açıp sınıf geçmesini sağlayarak kararı yerine getirmiştir. bizzat takip ettiğim bu davada kararı uygulamal zor oldu. suç duyurusunda bulunacağımı söyleyince uyguladılar.

    bu konular biraz karışık. fakat mahkemeler vatandaşı ve çalışanı korur.

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    İletiler
    9
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    Cevabınız için teşekkürler.

    İdarenin kararı Uygulaması,
    Kararı uygulamaması,
    Bu durumda olduğu gibi kısmı uygulaması durumunda tam yargı davası açabilirmiyim.??

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Apr 2008
    İletiler
    307
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    bu konuda birçok içtihat mevcut . bu kararı uygulatmak için dava da açabilirsiniz.suç duyurusunda bulunabilir size zarar uğratan yetkilere menevi dahil tazminat davası da açabilirsiniz.

    T.C.
    DANIŞTAY
    6. DAİRE
    E. 2001/1396
    K. 2002/2298
    T. 16.4.2002
    • MANEVİ TAZMİNAT (İdarenin Yargı Kararını Yerine Getirmemesi Nedeniyle Hükmedilen - Tazminat Davasının Açıldığı Günden İtibaren Yasal Faiz Uygulanması Gereği)
    • İDARENİN YARGI KARARINI YERİNE GETİRMEMESİ (Aleyhine Hükmedilen Manevi Tazminat - Davanın Açıldığı Günden İtibaren Yasal Faiz Uygulanması Gereği)
    • YARGI KARARININ YERİNE GETİRİLMEMESİ (İdare Aleyhine Hükmedilen Manevi Tazminat - Davanın Açıldığı Günden İtibaren Yasal Faiz Uygulanması Gereği)
    • YASAL FAİZ (İdarenin Yargı Kararını Yerine Getirmemesi Nedeniyle Hükmedilen Manevi Tazminata Davanın Açıldığı Günden İtibaren Uygulanması Gereği)
    2709/m.138
    2577/m.28/3
    ÖZET : İdarelerin yargı kararlarının gereğini gecikmeksizin yerine getirmesi zorunludur ve yerine getirilmemesi durumunda ağır hizmet kusuru işlendiğinin kabulü gerekir. İdare aleyhine hükmedilen manevi tazminata, tazminat davasının açıldığı günden itibaren yasal faiz hükmedilmesi gerekir.

    İstemin Özeti : Antalya 2. İdare Mahkemesinin 1.11.2000 günlü, E:2000/980, K:2000/979 sayılı kararının manevi tazminata ilişkin bölümünün usul ve yasaya aykırı olduğu öne sürülerek taraflarca bozulması istenilmektedir.

    Davacının Savunmasının Özeti : Temyiz edilen kararın davanın manevi tazminata ilişkin bölümünün kısmen kabulüne ilişkin kısmında bozma nedenlerinden hiçbiri bulunmadığından usul ve kanuna uygun olan kararın anılan bölümünün onanması gerektiği savunulmaktadır.

    Davalıların Savunmalarının Özeti : Savunma verilmemiştir.

    Danıştay Tetkik Hakimi Leyla Kodakoğlu'nun Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının manevi tazminata ilişkin bölümünün bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    Danıştay Savcısı M.İclal Kutucu'nun Düşüncesi : Tarafların temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

    Açıklanan nedenlerle tarafların temyiz istemlerinin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

    Dava, davacının taşınmazına komşu, ..., ... Mahallesi, ... ada, ... parsel sayılı taşınmaz için verilen inşaat ruhsatının kesinleşen mahkeme kararları ile iptal edilmesine rağmen, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle zarara uğranıldığından bahisle, 1.000.000.000.-lira maddi, 1.000.000.000.-lira manevi tazminatın, idarenin işlem tesis etmesi gerektiği iddia edilen tarihten itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, davanın kısmen reddi, kısmen de kabulü yolunda verilen kararın 850.000.OOO.lira maddi tazminat isteminin kabulüne istemin bu meblağı açan bölümünün ise reddine ilişkin kısmının onanması, diğer bölümlerinin ise bozulması yolunda Danıştay Altıncı Dairesince verilen 26.4.2000 günlü, E:1999/1643, K:2000/2469 sayılı kararın bozmaya ilişkin bölümüne uyularak, dava konusu olayda manevi tazminatın koşulları bulunduğundan, davacının duyduğu elem ve sıkıntıların da dikkate alınması suretiyle takdiren 250.000.000.-lira tutarındaki manevi tazminatın davalı idarelerce davacıya ödenmesi gerektiği, diğer taraftan maddi tazminat için hesaplanacak faizin ise yerleşik yargı içtihatları gereğince dava açma tarihinden itibaren yasal faiz oranında ödenmesi genektiği, manevi tazminata ilişkin olarak ise faiz yürütülmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, maddi tazminat için dava açma tarihi olan 18.10.1996 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizin ve 250.000.000.-lira tutarındaki manevi tazminatın davalı idarelerce davacıya ödenmesine, manevi tazminat isteminin fazlası ile manevi tazminata yönelik faiz isteminin ise reddine karar verilmiş, bu kararın manevi tazminata ilişkin bölümü taraflarca temyiz edilmiştir.

    Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 138.maddesinde yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu kurala bağlanmıştır.

    Bu kural uyarınca, idarelerin yargı kararlarının gereğini gecikmeksizin yerine getirmesi zorunludur ve yerine getirilmemesi durumunda ağır hizmet kusuru işlendiğinin kabulü gerekir.

    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kararların Sonuçları" başlıklı 28. maddesinin 3. fıkrasında da, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği kuralı yer almaktadır.

    Manevi tazminat temelde gerçek bir tazmin aracı olmayıp doğrudan doğruya bir manevi tatmin aracıdır. Bir idari işlem veya eylem nedeniyle ızdırap duyan kişiye sadece tatmin aracı olan bir miktar para verilerek bu üzüntü ve sıkıntının tam olmasa bile bir miktar azaltılması temel amaçtır.

    Uyuşmazlık konusu olayda, davacı bağımsız bölüm, maliki olduğu binaya komşu parsel üzerine inşa edilen yapı nedeniyle huzurunun bozulduğunu, idarenin yargı kararını gereğini yerine getirmemesi nedeniyle 25 yıldır oturduğu daireyi terk ederek başka bir yere taşınmak zorunda kaldığını, yıllardır sürdürdüğü hukuk mücadelesi de dikkate alındığında çektiği acı ve sıkıntının kısmen de olsa karşılanması gerektiğini iddia etmektedir. Bu nedenle dava konusu olayda manevi taminatın koşulları bulunduğundan, davacının duyduğu elem ve sıkıntıların yargı kararının gereğinin yerine getirilmemiş olması nedeniyle halen devam ettiğinin de dikkate alınması suretiyle uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir. Davacı 18.10.1996 gününde açtığı bu davada, yargı kararının gereğinin yerine getirilmemiş olması nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabın karşılığı olarak 1.000.000.000.lira manevi tazminat istemiş, İdare mahkemesi kararında ise takdiren 250.000.000.lira manevi tazminat ödenmesine karar verilmiş ve bu miktara faiz de yürütülmemiştir.

    Doktrinde de kabul edildiği üzere, manevi tazminatın manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde ve tazminat olarak istenilen meblağın da gözönünde bulundurulması suretiyle saptanması zorunludur.

    Bu durumda, halen yargı kararının gereğinin yerine getirilmediği de dikkate alındığında 1.000.000.000.-lira manevi tazminat isteminin tamamının kabulüne karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.

    Ayrıca, yargılama sürecinin uzun sürmesi ve ülkemizde yaşanan yüksek enflasyon da dikkate alındığında, manevi tazminata da tazminat davasının açıldığı gün olan 18.10.1996 gününden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekmektedir.

    SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyize konu Antalya 2. İdare Mahkemesinin 1.11.2000 günlü, E:2000/980, K:2000/979 sayılı kararının manevi tazminata ilişkin kısmını BOZULMASINA, 4.240.000'er lira karar harcı ile fazladan yatırılan 3.160.000'er lira harcı temyiz isteminde bulunanlara iadesine, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 16.4.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    T.C.
    DANIŞTAY
    4. DAİRE
    E. 1994/3382
    K. 1995/1690
    T. 13.4.1995
    • YARGI KARARININ İDARE TARAFINDAN YERİNE GETİRİLMEMESİ ( Dava Açma Süresi )
    • DAVA AÇMA SÜRESİ ( İdarenin Yargı Kararlarını Yerine Getirmekten Kaçınması Halinde )
    2709/m.138
    2577/m.28,7
    ÖZET : Başkasının vergi borcu nedeniyle malları haczedilen kişinin haciz işleminin iptaline ilişkin kararın yerine getirilmesi için idareye başvurması durumunda başvuruya verilen olumsuz yanıt üzerine otuz gün içerisinde dava açılabilir.

    İstemin Özeti: Davacıya ait menkul mallar bir başkasının vergi borcundan dolayı haczedilmiştir. Bu haciz işlemine karşı açılan davada mahkemece haczin iptaline karar verilmiş, bu karar Danıştay`ın temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden geçerek kesinleşmiştir. Davacı haciz işleminin iptaline ilişkin karar üzerine idareye başvurarak zararının tazminini istemiş, altmış günlük sürede cevap verilmemesi üzerine idarenin iptal edilen işlemi nedeniyle doğduğunu iddia ettiği 153.663.440 lira zararının tazminine karar verilmesi dileğiyle dava açmıştır. İstanbul 2. Vergi Mahkemesi 18.1.1994 günlü ve E: 1993/1576, K: 1994/78 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 11 ve 12 nci maddeleri uyarınca davacının tam yargı davasına konu idari işleme karşı açtığı davanın vergi davası niteliğinde olduğu, tam yargı davası açmadan önce davacının idareye başvuru hakkı olmadığı, haciz işleminin iptaline ilişkin kararın düzeltilmesi isteminin reddi yolundaki kararın davacıya tebliğinden itibaren otuz günlük dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davanın reddi gerekeceği, ayrıca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 28 inci maddesinin 3 üncü fıkrası gereğince de yine karar düzeltme kararının idareye tebliğinden itibaren en geç altmış gün içinde idarenin karar gereği işlem tesis etmek zorunda bulunduğu, davacının bu sürenin bitiminden sonra otuz gün içinde de davayı açmamış olduğu gerekçesiyle davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Davacı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 11 inci maddesi uyarınca idareye başvuru haklarının bulunduğunu, zira burada vergi, resim ve harca itirazın söz konusu olmadığını, idareye başvuru süresi dikkate alındığında da davanın süresinde açılmış olduğunu ileri sürmekte, kararın bozulmasını istemektedir.

    Savunmanın Özeti: Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

    Danıştay Savcısı M.T.`nin Düşüncesi: uyuşmazlık davacı tarafından açılan tam yargı davasının süreaşımı yönünden reddine dair vergi mahkemesi kararının temyizine ilişkin bulunmaktadır.

    2577 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde; ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısiyle Danıştay`a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu hususdaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle tam yargı davası açabilecekleri; Bu halde de ilgililerin 11 nci maddesi uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.

    Davacının mükellef olmadığı başkasına ait vergi borcundan dolayı kendisine ait malların haczi üzerine açtığı iptal davası lehine sonuçlanmış; iptal kararına karşı yapılan temyiz ve karar düzeltme istemlerinin reddi üzerine en son kararın tebliğinden sonra idareye başvurarak tazminat istemiş, idarenin 60 günlük sürede cevap vermemesi üzerine zımni red tarihinden itibaren 60 günlük dava süresi içinde 24.5.1993 tarihinde tam yargı davası açmıştır.

    Vergi mükellefi olmayan, bir başkasının vergi borcundan dolayı uygulanan haciz işlemine karşı açılan dava iptal davası olup; bu davayı vergi uyuşmazlığı, başka bir anlatımla vergi tarh, tahakkuk ve tahsilinden doğma bir dava olarak nitelemek mümkün olmadığından, davacının iptal davasından sonra, yukarıda sözü edilen 12 nci maddenin yollama yaptığı 11 nci maddeye göre idareye başvurmasına bir engel bulunmamaktadır.

    Davacının sözü edilen 11 nci maddeye göre yaptığı başvuru sonucu isteminin zımni reddi sonucu açtığı tam yargı davası süresinde olduğundan, davayı süreaşımı yönünden reddeden vergi mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmediği cihetle temyiz isteminin kabulü ile vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    Tetkik Hakimi H.G.Y.`nin Düşüncesi: Haksız yere malları haczedilen ve bu haciz işlemine karşı açılan davada haczin kaldırılmasına karar verilen davacının bu kararın gereğinin yerine getirilmesi istemiyle idareye yaptığı başvuruya altmış günlük sürede cevap verilmemesi üzerine, otuz günlük süre içinde açtığı dava süresindedir. Çünkü İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 28 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında mahkeme kararının yerine getirilmemesi nedeniyle yapılacak başvurularda ilgililere herhangi bir süre öngörülmemiştir. Bu nedenle süre aşımı nedeniyle davayı reddeden mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    Türk Milleti Adına hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun "Kararların Sonuçları başlıklı 28 inci maddesinin 1 inci fıkrasında haciz veya ihtiyatı haciz uygulamaları ile ilgili vergi davalarında vergi mahkemelerince verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edileceği, 3 üncü fıkrasında ise Danıştay bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde de bulunmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği öngörülmüştür.

    Dosyadaki dava dilekçesinde bir başka şahsın borçlarından dolayı haksız yere davacıya ait malların haczedildiği, bu haciz işlemine karşı açılan davada mahkemece işlemin iptaline karar verildiği ve bu kararın Danıştayın temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden geçerek kesinleştiği belirtilmiştir. Davacı, mahkemenin bu kararı gereğince idareye başvurarak zararının tazminini istemiştir. Nitekim 22.2.1993 tarihli ihtarnamede de bu husus belirtilmiş ve kesinleşen vergi mahkemesi kararı uyarınca yapılan haciz işleminin iptal edildiği haksız ve hukuka aykırı olarak haczedilen malların aynen iadesi, olmadığı takdirde o günkü değerlerinin ödenmesi talep edilmiştir. Bu durumda davacının idareye yaptığı bu başvuru anılan Kanun`un 11 inci maddesinde düzenlenen ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem tesisi için yapılan bir başvuru niteliği taşımamaktadır. Buradaki başvuru, mahkemenin kararının yerine getirilmesi istemiyle yapılmış bir başvuru niteliğinde olup, buna ilişkin düzenleme 28 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yer almıştır.

    İdarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu ve bu kararları yerine getirmede gecikmemeleri gerektiği Anayasa`nın 138 inci maddesinde de ifade edilmiştir. İdare, aleyhine verilen iptal ve tazminat hükümlerini kendiliğinden yerine getirmek zorundadır. İdarenin mahkeme kararlarını yerine getirmekten kaçınması ne "idari işlem" ne de "idari eylem" olarak nitelendirilemeyeceğinden bu sebeple açılacak tazminat davalarında idari işlem ve eylemlere ilişkin olarak kanunda yer alan süreye ilişkin hükümlerin uygulanması mümkün görülmemektedir. İdarenin mahkeme kararlarını yerine getirmekten kaçınması veya icrada gecikmesi yolundaki davranışı süregelen bir tutumu ifade ettiğinden ve mahkeme kararı zamanın geçmesi ile önemini ve etkisini kaybetmeyeceğinden, bu halin doğurduğu zararların talep e dava edilmesini bir süreyle sınırlamak ta mümkün değildir. Mahkemelerin iptal kararlarının yerine getirilmesi için mevzuatımızda herhangi bir süre öngörülmemiştir. İptal kararı düzeltme veya yargılamanın yenilenmesi yolu ile kaldırılıncaya kadar, kanuni hakikati ifade ettiğinden ve hatta kanunun da üstünde bir kuvvete sahip olduğundan ne zaman olursa olsun idarece mutlaka uygulanması ve hukuka aykırılığın giderilmesi gerekir. Bu itibarla, iptal kararının yerine getirilmemesi hali ne kadar uzun süre devam ederse etsin bunun idare tarafından yerine getirilmesi sorumluluğu sona ermez. Bununla beraber, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 7 nci maddesinde, dava açma süresi, özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay`da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu belirtilmiştir. Kuşkusuz 28 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yargı kararına göre işlem tesis etmeyen veya eylemde bulunmayan idare aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat davaları da bu sürede açılmak gerekir. Önemli olan husus bu konuda dava süresinin ne zaman işlemeye başlayacağıdır. 7 nci maddenin ikinci fıkrasının a bendinde bu sürenin, genel olarak, yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı ifade edilmiştir. Yargı kararına göre işlem tesis etmeyen veya eylemde bulunmayan idareye tazminat talebiyle yapılacak başvuru bu sürenin hesabına esas olabilir. Dava süresi, bu başvurunun reddi ya da isteğin reddedilmiş sayılmasını gerektirecek idare davranışından itibaren hesaplanabilir. Bu çözüm İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun dava süresi ve başlangıcını düzenleyen hükümlerindeki anlayışa da uygun düşmektedir.

    Olayda başkasının borçlarından dolayı davacıya ait mallar haczedilmiş olup, bu haciz işlemine karşı açılan davada haciz işleminin iptaline karar verilmiştir. Yukarıda da değinildiği üzere bu iptal kararının yerine getirilmesinde herhangi bir süre söz konusu değildir. İdare bu kararı er ya da geç yerine getirmek zorundadır. Eğer ilgili idareye başvurarak kararın yerine getirilmesini ve bu nedenle doğan zararının tazminini istemişse, bu başvuru tarihi dava süresinin hesabına esas olabilir. İdarenin bu başvuruya olumsuz cevap vermesi halinde, dava süresi bu bildirimin ilgilisine tebliği tarihinden itibaren başlayacaktır. İdare altmış günlük sürede bir cevap vermez işlem de tesis etmezse başvuru reddedilmiş sayılacağından, altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde dava açılabilecektir. Davacının zararının tazminini içeren ihtarname 10.3.1993 de idarece tebellüğ edilmiş, altmış günlük sürede cevap verilmemesi üzerine otuz gün içinde dava açılmıştır. Bu bakımdan davanın süresinde açıldığı anlaşıldığından aksi yöndeki mahkeme kararı isabetli görülmemiştir.

    Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 2. Vergi Mahkemesi`nin 18.1.1994, günlü ve E: 1993/1576, K: 1994/78 sayılı kararının BOZULMASINA, 13.4.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.



    T.C.
    DANIŞTAY
    8. DAİRE
    E. 2005/2927
    K. 2006/1138
    T. 22.3.2006
    • BAKANLAR KURULU PRENSİP KARARI ( Altın Madenini Siyanür Liçi Yöntemiyle İşletme İzni Veren İşlem Kesinleşmiş Mahkeme Kararı İle İptal Edildiği Halde Yargı Kararlarının Uygulanamaz Hale Getirilmesi Sonucunu Doğuran Yeni İşlem Tesisi Hukuka Aykırı Olduğu )
    • KESİN VE YÜRÜTÜLEBİLİR İDARİ İŞLEM ( Bakanlar Kurulunca Çevre ve Orman Bakanlığının Yerine Geçilerek Yargı Kararının Uygulanamaz Hale Getirilmesi Sonucunu Yaratan Dava Konusu İşlemin Tesis Edilmesinde Yetki Yönünden Hukuka Uygunluk Bulunmadığı )
    • MAHKEME KARARLARININ DEĞİŞTİRİLMEDEN YERİNE GETİRİLMESİ GEREĞİ ( İptal Edildiği Halde Yargı Kararlarının Uygulanamaz Hale Getirilmesi Sonucunu Doğuran Yeni İşlem Tesisi Hukuka Aykırı Olduğu )
    • İDARENİN MAHKEME KARARLARINA UYMA ZORUNLULUĞU ( Bakanlar Kurulunca Çevre ve Orman Bakanlığının Yerine Geçilerek Yargı Kararının Uygulanamaz Hale Getirilmesi Sonucunu Yaratan Dava Konusu İşlemin Tesis Edilmesinde Yetki Yönünden Hukuka Uygunluk Bulunmadığı )
    2709/m.8,138
    2872/m.10
    ÖZET : Başbakan ve bakanlardan oluşan Bakanlar Kurulunun görevleri, Anayasada ve kanunlarda açıkça belirtilmiştir. Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerinin Anayasa'ya ve kanunlara dayanılarak kullanılması gerekir. Kanunda açıkça yetki verilmeyen bir konuda karar alınamaz ve düzenleme yapılamaz. Altın madenini siyanür liçi yöntemiyle işletme izni veren işlem, kesinleşmiş mahkeme kararı ile iptal edildiği halde, yargı kararlarının uygulanamaz hale getirilmesi sonucunu doğuran yeni işlem tesis edilmesi hukuka aykırıdır.

    2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme ( ÇED ) Raporuna göre Çevre Bakanlığı tarafından tesis edilen altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin idare mahkemesince iptaline ilişkin kararın Danıştay'ca onanarak kesinleşmesinden sonra, madenin işletilmesinin devamı yolunda alınan Bakanlar Kurulu prensip kararının, mahkeme kararlarının uygulanmasını engellediği, bağlayıcılığını ortadan kaldırdığı, kuvvetler ayrılığı ilkesini zedelediği, yetki ve sebep yönünden açık ve ağır bir şekilde hukuka aykırı olduğu öne sürülerek iptalinin talep edildiği davada, ÇED olumlu görüşünün yargı kararı ile iptal edilmesinden sonra 2872 sayılı Kanun ve ilgili Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca bu konuda yeniden işlem tesis etmeye Çevre ve Orman Bakanlığı yetkili olup bu konuda Bakanlar Kuruluna herhangi bir yetki verilmemiş olduğu anlaşıldığından, Bakanlar Kurulunca Çevre ve Orman Bakanlığı'nın yerine geçilerek yargı kararının uygulanamaz hale getirilmesi sonucunu yaratan dava konusu işlemin tesis edilmesinde yetki yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmalıdır.

    İstemin Özeti: Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca düzenlenen ÇED Raporu üzerine Çevre Bakanlığınca tesis edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin iptaline ilişkin idare mahkemesi kararının Danıştay'ca onanarak kesinleşmesinden sonra, anılan madenin işletilmesine devam edilmesi yolundaki 29.3.2002 günlü, 2002/4 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının; mahkeme kararlarının uygulanmasını engellediği ve bağlayıcılığını ortadan kaldırdığı, kuvvetler ayrılığı ilkesini ağır bir biçimde zedelediği, yargı kararının uygulanmaması esasını getiren bu kararın yetki ve sebep yönünden açık ve ağır bir şekilde hukuka aykırı olduğu öne sürülerek iptali istenilmektedir.

    Savunmanın Özeti: Dava konusu Bakanlar Kurulu prensip kararının hükümet politikası çerçevesinde alınmış bir siyasi karar olduğu, prensip kararlarını Cumhurbaşkanının imzalamasının gerekmediği, bu tür kararların genellikle bir kanunun çeşitli bakanlıklara yetki verdiği bir konuda dikkate alınacak esasları belirleyen veya milli güvenlik konularında alınan kararlar olduğundan icrai nitelik taşımadıkları, Bakanlar Kurulunun çeşitli konularda kabul ettiği kimi ilkeleri belirlemeleri ve sadece ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik açıklayıcı kararlar olmaları nedeniyle de yayımlanmadıkları, prensip kararlarıyla hükümetin çeşitli konulardaki temel siyaset ve ilkelerinin belirlendiği, bu nedenle dava konusu kararın o sürdürülebilir kalkınma prensibinin madencilik sektörüne ve ayrıca kamuoyunda son yıllarda tartışma konusu yapılan altın ve gümüş madenciliği alanına da uygulanması gereği doğrultusunda alınmış genel nitelikte ve yürütme-idare ilişkileri uyarınca, uygulayıcı idareleri yönlendirici, özellikte tavsiye ve prensip kararı özelliği taşıdığından idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir nitelikte bir işlem olmadığı; daha önce verilen mahkeme kararlarının uygulandığı, hiçbir faaliyete izin verilmediği, TÜBİTAK'dan alınan raporda, ilgili Danıştay kararında insan ve çevre sağlığını tehdit ettiği öne sürülen risklerin tümüyle giderildiği ya da kabul edilebilir sınırların çok altında kaldığı; tesisin mevcut özellikleriyle üretim teknolojisi ve sağlanmış olan çevresel koşullar açısından dünyada altın madenciliği için öngörülüp uygulanmakta olan en uygun teknoloji düzeyini ya da daha iyisini yansıttığı, tesisin ve aynı koşullarda benzerlerinin, çevreye uyumlu ve duyarlı birer iktisadi faaliyet olarak işletmeye geçirilmelerinin sürdürülebilir kalkınma kavramı çerçevesinde ülkemiz menfaatleri açısından uygun ve yararlı olacağı sonucuna varıldığının belirtildiği, denemelerde alınan sonuçların kabul edilebilir sınır değerlerin altında olduğu, olumsuz bir bulguya rastlanılmadığı, açıklanan tüm bu nedenlerle altın ve gümüş madeninin işletilmesinin devamına izin verildiği, dava konusu kararın yargı kararlarının uygulanmasını engelleyici, onları değiştirici nitelik taşımadığı, bu yere 28.07.2004 gününde ÇED olumlu belgesi verildiği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

    Danıştay Tetkik Hakimi İ.Ö.'nün Düşüncesi: İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madeni işletmeciliğine; taahhütname koşullarının yerine getirilmesi, işletme öncesinde, işletme sırasında ve işletme kapandıktan sonra firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir Valiliği'nin başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi, çevre mevzuatına uyulması, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işleminin yargı kararıyla iptal edilmesinden sonra, çevreye yapılacak olumsuz etkileri giderici ya da kabul edilebilir sınırlara çekici önlemler içeren değişiklikleri gösteren yeni bir ÇED Raporu veya ÇED Raporuna yeni önlemlerin ilave edilmesi suretiyle 2872 sayılı Yasa uyarınca yetkili olan Bakanlığa sunularak Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci yönünden bakanlık tarafından bir işlem tesis edilmeden Bakanlar Kurulunca ÇED olumlu görüşü işlemi mahkemece iptal edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madeninin işletilmesinin devamına izin verilmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu kararın iptali gerektiği düşünülmektedir.

    Danıştay Savcısı Ü.E.'nin Düşüncesi: Davacı İzmir Barosu Başkanlığı, İzmir İli, Bergama İlçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki sınırları içindeki Normandy ( Eurogold ) Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulunun 29.3.2002 tarihli prensip kararının iptalini istemektedir.

    Çevre Bakanlığınca Eurogold Madencilik A.Ş.'ye, İzmir Valiliğinin başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi kaydıyla altın madeni işletmeciliğine izin verilmesine ilişkin işlemin, insanın yaşama hakkını ve Devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemiyle altın madeni işletilmesine izin verilmesinde kamu yararına uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle iptaline ilişkin İzmir 1. İdare Mahkemesinin 13.5.1997 gün ve E: 1997/635, K: 1997/876 sayılı kararı Danıştay Altıncı Dairesince 1.4.1998 gün ve E: 1998/512, K:1998/1830 sayılı kararı ile onanmasından sonra, Bakanlar Kurulunca, TÜBİTAK'ın Ekim 1999 tarihli raporuna göre insan ve çevre sağlığını tehdit ettiği öne sürülen risklerin tümüyle giderildiği ya da kabul edilebilir limitlerin çok altına düştüğünün belirtildiği, siyanür liçi yönteminin 12 yıl içinde büyük gelişme gösterdiği gerekçeleriyle altın madeni tesislerinin ülke ekonomisine katkıları nedeniyle işletilmesine devam edilmesi yolunda dava konusu prensip kararının alındığı dosyanın incelenmesinden anlaşılmaktadır.

    Anayasanın 138. maddesinin 4. fıkrasında, "yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" hükmü yer almaktadır.

    Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı, daha önce İzmir İdare Mahkemesince, Çevre Bakanlığınca ÇED olumlu görüşüne göre altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni verilmesi yolunda tesis edilen işlem iptal edilmesine rağmen, altın madeninin işletilmesinin devamı konusunda ilgili ve yetkili idareleri işlem tesis etme hususunda bağlayıcı ve bu haliyle yargı kararının uygulanmasını engelleyici nitelikte bulunmaktadır.

    Kaldı ki, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve İlgili Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca Çevresel Etki Değerlendirme süreci içinde yeniden işlem tesis etmeye Çevre ve Orman Bakanlığı yetkili olup Bakanlar Kurulunun bu konuda bir yetkisi de bulunmamaktadır.

    Davalı idare savunmasında, Koza Altın İşletmeleri A.Ş.'nin ( Normandy Madencilik A.Ş. ) Çevre ve Orman Bakanlığına başvurduğunu, teknolojisini yenilediği için yeni teknolojiye dayanarak 27.8.2004 tarihinde yeni Çevresel Etki Değerlendirme olumlu belgesini aldığını belirtmekteyse de, bu gelişmeler davaya konu kararın hukuka aykırılığını kaldıracak nitelikte değildir.

    Yukarıda anılan Anayasa hükmüne aykırı olarak, kesinleşen yargı kararında belirtilen gerekçeler gözönünde tutularak Çevre Kanunu ve ilgili yönetmelik hükümlerine uygun yeni bir çevresel etki değerlendirme raporu olmaksızın ve yetkili Bakanlıkça gerekli işlemler tesis edilmeden bu konuda yetkisi bulunmayan Bakanlar Kurulunca altın madeninin işletilmesine izin verilmesine ilişkin dava konusu kararda hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

    Dava konusu Bakanlar Kurulu prensip kararının iptali gerekeceği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Hüküm veren Danıştay Altıncı ve Sekizinci Dairelerince 2575 sayılı Danıştay Kanununun ( Ek-1 ) maddesi uyarınca, duruşma için önceden belirlenen 22.03.2006 gününde, birlikte yapılan duruşmada, davacı vekilinin gelmediği görüldükten ve davalı idare temsilcisinin savunması ile Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra işin gereği görüşüldü:

    KARAR : Dava, Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca düzenlenen ÇED Raporu üzerine Çevre Bakanlığınca tesis edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin iptaline ilişkin idare mahkemesi kararının Danıştay'ca onanarak kesinleşmesinden sonra anılan madenin işletilmesine devam edilmesi yolundaki 29.3.2002 günlü, 2002/4 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

    İzmir, Bergama, Ovacık, Çamköy Mevkiinde bulunan altın madeni işletmeciliğine; taahhütname koşullarının yerine getirilmesi, işletme öncesinde, işletme sırasında ve işletme kapandıktan sonra firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir Valiliği'nin başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi, çevre mevzuatına uyulması, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işlemi, Danıştay Altıncı Dairesinin 13.5.1997 günlü, E: 1996/5274, K: 1997/2310 sayılı bozma kararına uyularak İzmir 1. İdare Mahkemesinin 15.10.1997 günlü, E: 1997/635, K: 1997/876 sayılı kararıyla "insanın yaşama hakkını ve Devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme ( ÇED ) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmadığı" gerekçesiyle iptal edilmiş; bu karar Danıştay Altıncı Dairesinin 1.4.1998 günlü, E: 1998/512, K:1998/1830 sayılı kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi de reddedilerek mahkeme kararı kesinleşmiştir.

    2709 sayılı TC Anayasasının 138. maddesinde: Yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları; bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyecekleri ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyecekleri kurala bağlanmıştır.

    2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesinde "Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler bir "Çevresel Etki Değerlendirme Raporu" hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler gözönünde bulundurularak çevre kirlenmesine sebep olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zararsız hale getirileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir." hükmü ile; yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 6. maddesinde; "Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek ve tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler için Çevresel Etki Değerlendirme Raporu, Ek-II'ye tabi projeler için proje tanıtım dosyası hazırlamak, ilgili makamlara sunmak ve projelerini verilen karara göre gerçekleştirmekle yükümlüdürler.

    Kamu kurum ve kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin isteyeceği her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler.

    Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelere hiçbir teşvik, onay ( Çevre düzeni plan tadilatı onayları dahil ), izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanmaz." hükmü yer almaktadır.

    Dava konusu Bakanlar Kurulu kararı, daha önce mahkeme kararlarıyla ÇED Raporu üzerine Çevre Bakanlığınca tesis edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin iptal edilmesi üzerine, anılan madenin işletilmesinin devamı konusunda ilgili ve yetkili idareleri işlem tesis etme hususunda bağlayıcı ve bu haliyle yargı kararlarının uygulanmasını engelleyici nitelik taşıyan, kesin ve yürütülebilir nitelikte bir idari işlemdir.

    Anayasa'nın 8. maddesinde, yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği hükme bağlanmıştır.

    Başbakan ve Bakanlardan oluşan Bakanlar Kurulunun görevleri Anayasa'da ve kanunlarda açıkça belirtilmiş bulunmaktadır. Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerinin Anayasa'ya ve kanunlara dayanılarak kullanılması gerektiği, kanunla açıkça yetki verilmeyen bir konuda karar alınamayacağı ve düzenleme yapılamayacağı açıktır.

    Dosyanın incelenmesinden; Çevre Kanunu uyarınca hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme ( ÇED ) Raporu'na göre Çevre Bakanlığınca incelenerek anılan yerde altın madeni işletmeciliğine izin verildiği, bu işlemin İdare Mahkemesince iptal edilerek kesinleşmesinden sonra anılan şirket tarafından Çevre Bakanlığı'na ve Başbakanlığa yapılan başvurularla gerekli önlemlerin alındığı belirtilmek suretiyle bu tesiste mevzuata ve hukuka uygun önlem alınıp alınmadığının saptanmasının istenildiği, TÜBİTAK tarafından hazırlanan rapor sonucunda 5.4.2000 tarihli Başbakanlık yazısı ile risk faktörlerinin proje ile ilgili olarak alınmış ilave önlemlerle ortadan kalktığı, bu nedenle ilgili bakanlıklarca konunun değerlendirilerek işlemin tekemmül ettirilmesi gereğinin bildirildiği, bu işlemin İzmir 1. İdare Mahkemesince 01.06.2001 tarihinde iptal edildiği ( kararın henüz kesinleşmediği ), bu yazı üzerine Orman Bakanlığınca verilen izinlerin uzatıldığı, Sağlık Bakanlığınca da 22.12.2002 tarihinde tesise 1 yıllık deneme izni verildiği, bu işleme karşı açılan davada İzmir 3. İdare Mahkemesince 10.1.2002 günlü, E: 2001/401 sayılı kararla yürütmenin durdurulmasına karar verildiği ve bu karar üzerine işletmenin çalışmasının durdurulduğu, daha sonra tesislerin ülke ekonomisine katkıları nedeniyle işletilmesine devam edilmesinin uygun görülmesi yolundaki dava konusu Bakanlar Kurulu prensip kararının alındığı anlaşılmaktadır.

    Altın ve gümüş madeni işletilmesine yönelik olan uyuşmazlığa konu işletme ile ilgili gerekli olan prosedür ve bu prosedürün tamamlanması aşamasında işlemleri tesis etme konusunda yetkili olan merciler ilgili Yasal mevzuatta belirlenmiş bulunmaktadır. Bu kapsamda, olayda işletmeye ilişkin olarak verilmiş bulunan ÇED olumlu görüşü yargı kararı ile iptal edilmiş bulunduğuna göre, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca bu konuda yeniden işlem tesis etmeye Çevre ve Orman Bakanlığı yetkili olup anılan mevzuat ile bu konuda Bakanlar Kuruluna herhangi bir yetki verilmemiş olması nedeniyle Bakanlar Kurulunca Çevre ve Orman Bakanlığı'nın yerine geçilerek yargı kararının uygulanamaz hale getirilmesi sonucunu yaratan dava konusu işleminin tesis edilmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık görülmemiştir.

    Davalı idare savunmasında, dava konusu tesis için yenilenen teknolojiye dayanılarak Çevre ve Orman Bakanlığınca 27.08.2004 gününde ÇED Olumlu Belgesinin verildiği belirtilmekte ise de; bu gelişme, tesis edildiği tarih itibari ile dava konusu kararın hukuka aykırılığını ortadan kaldıracak nitelikte değildir.

    SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının iptaline, 215.53.- YTL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 900.00.- YTL Avukatlık Ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 65.00.- YTL artan posta ücretinin isteği halinde davacıya iadesine 22.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
    Konu ibrahimayk tarafından (23-07-2008 Saat 17:31:38 ) de değiştirilmiştir.

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    İletiler
    9
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    Çok Teşekkür ederim. Elleriniz sağlık.

  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    İletiler
    9
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    İdare bu kararı eksik uyguladı. lojman tarafıma verildi. ancak görev tahsisi yapmadılar. Tahsis kararı almadılar. Bu durumda karar eksik uygulanmış oldu. Tam yargı davası açabilirmiyim ?

    Eksik uygulama değilse bile tazminat davası açma hakkım varmı?

    Cevaplarınız için Teşekkürler.

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Apr 2008
    İletiler
    327
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    Sanırım kararı kısaltıca anlamını yitirmiş....Çünkü bu idare mahkemesinin kararına neden olan davayı sizin açıp açmadığınız bile anlaşılamıyor...
    Lojmanların nasıl tahsis edileceği ve yapılacak sıralama, (görev tahsisli konutlar hariç) mevzuatta açıktır.

    1-Lojmanın tahsis edilmesine ilişkin görevin son bulması nedeni ile boşaltılmaması farklı,
    2-Bu boş lojmanın veya bir başka lojmanın birisine tahsis edilmesi farklı husustur.

    Siz görev tahsisli olarak lojmanda oturmak istiyorsannız. sizden başka kimse o lojmanda oturmaya hak sahibi değil mi, sadece siz mi varsınız...zira mahkeme aynı durumda bulunanlar arasında yapılacak şeçime karışamaz. bu anayasamız ve mevzuatamız ile yasaktır. Ayrıca tüm lojmanlar görev tahsisli olarak bazı konumda bulunanlara tahsis edilemez. Sıra tahsisli lojman hakkı olanlarında belli oranda hak sahibi olmaları gereklidir.
    Ayrıca adrese göre lojman talebi gibi bir husus mevzuatta yok...
    Eğer size lojman sıra esasına göre tahis edilecek ise, sizin sıranız ilk sıra mı...

    Eğer idare mahkemesinin kararı belirttiğiniz kararı ise, oldukça ilginç ve bence temyiz aşamasında bozulması mümkündür.

    siz kararın tamamını, sade şahıs ve kurum isimleri silerek açıklamanızda yer verirseniz, sanırım daha sağlıklı değerlendirme yapılabilir.

    Ayrıca açacağınız tazminat davasında ispat edeceğiniz maddi zararınız yoksa, kaybetmeniz mümkün. Zira her iptal kararı sonrasında tam yargı davası açmak mümkün ancak sonuç almak mümkün değildir.
    Konu önder71 tarafından (23-08-2008 Saat 21:47:40 ) de değiştirilmiştir.

  10. #9
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    İletiler
    9
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    sayın önder71; ilginiz için teşekkürler.

    Davayı elbette ben açtım. 65 lojmandan tek lojman görev tahsisli, ve bende tek kadroyum. Yani sıralamaya girenlerden ilgisi olan yok.Ayrıca eskiden tahsis kararı bulunduğundan lojmanın adresi belliidir. adrese göre bir tahsis değildir.belli olan bir lojmanın istenmesidir. Tahsise esas görevi de ben yapıyorum. Bence hiç bir sorun yok.
    burada söz konusu olan mahkeme kararında bahsedilen Talebimin yerine getirilmeyişidir. Yani talebim görev tahsisi olduğuna göre, "Tahsis edilmiştir" şeklinde bir ifade mevzuat dışıdır zaten.bu durumda mahkeme kararı etkisizleştirilmeye çalışılıyor.

    Ayrıca maddi zararım iki kez ev taşıma şeklindedir. bunu ispati mümkündür. Ancak bunu istememde söz konusu değil. yalnız manevi tazminat davası mutlaka açmak istiyorum.acmam halinde Danıştayca kara onanmasa ne olur onu merak ediyorum.?

  11. #10
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    İletiler
    9
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: İdari Yargı Kararını kısmen uygulama

    İdare Mahkemesinin lehime vermiş olduğu karardan sonra tazminat davası için Bölge idare mahkemesi kararını beklemelimiyim. yoksa hemen acılabilirmi? bu konu kafamı çok karıştırdı. Saygıdeğer Üyelerin yorumu nedir acaba?

+ Konuyu Yanıtla

Bu sayfada bulunan kavramlar:

idari yargı kararlarının eksik uygulanması

yargi kararının eksik uygulanması

mahkeme kararıni eksik uygulamak

content

Forum

Benzer Konular :

  1. Danıştay kısmen onama kısmen bozma kararına karşı, sadece kısmen onama kararına itiraz ederek Anayasa mahkemesine taşıyabilirmiyim?
    Merhaba sevgili arkadaşlar. Danıştaya temyize gittim. Danıştay kısmen onama kısmen bozma kararı aldı.Dosyayı ilk dereceye gönderdi. İlk derece bozma...
    Yazan: madenci1973 Forum: İdare Hukuku
    Yanıt: 0
    Son İleti: 07-09-2021, 10:28:42
  2. Medeni Yargı ile İdari Yargı Arasındaki Yargı Yolu ve Hüküm Uyuşmazlıkları [Kitap Fiyat bilgisi]
    Nagihan Tandoğan Özbayral - Seçkin - 2019 Ağustos - 55,00 TL Medeni Yargı ile İdari Yargı Arasındaki Yargı Yolu ve Hüküm Uyuşmazlıkları...
    Yazan: Hukuk Kitapçısı Forum: Hukuk Kitapları Tanıtımı
    Yanıt: 0
    Son İleti: 05-08-2019, 15:20:11
  3. İdari Yargı İçin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Uygulama Rehberi [Kitap Fiyat bilgisi]
    Hüseyin Bilgin - Adalet - 2017 Temmuz - 90,00 TL İdari Yargı İçin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Uygulama Rehberi hakkındaki işbu hukuki kitap...
    Yazan: Hukuk Kitapçısı Forum: Hukuk Kitapları Tanıtımı
    Yanıt: 0
    Son İleti: 18-07-2017, 16:50:04
  4. İdari Yargı Mevzuatı - (Anayasa - İdari Yargı) [Kitap Fiyat bilgisi]
    http://images.hepsiburada.net/assets/Kitap/200/Kitap_1903746.jpg ...
    Yazan: Hukuk Kitapçısı Forum: Hukuk Kitapları Tanıtımı
    Yanıt: 0
    Son İleti: 22-11-2012, 02:20:06
  5. İdari Tam Yargı Davasının Adli Yargı Tazminat Davasına Etkisi
    Müvekkilim yolcu taşımacılığı yapan bir firmadır.Sinyalizasyon hatası sonucu müvekkilim firmaya ait otobüs ölümle sonuçlanan trafik kazasına...
    Yazan: Av.Yılmaz Yalçın Forum: Borçlar Hukuku
    Yanıt: 3
    Son İleti: 18-03-2012, 20:12:34

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.