Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi…
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi…
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’ den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi…
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi…
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi…
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi…
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi… Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi…
Rahmetli Uğur Mumcu, bütün görüşlerine katılmasam da değer verdiğim bir gazteci/yazardı. Kitaplarından çok yararlandım.
Ama hala anlayamadığım bir şey var; askere gittiğinde asteğmen olmasını bizim ordumuz sakıncalı bulmuştu ve askerliğini "sakıncalı piyade" olarak yapmıştı.
Gerçekten Uğur Mumcu'da mı bir "sakınca" vardı, yoksa O'nu asteğmen yapmayanlarda mı bir "arıza" vardı?
Bizi bu konuda aydınlatacak arkadaşlara şimdiden teşekkürler.
Arıza 36 yıl önce 3 genci asanlarda var, devamında Uğur Mumcu'yu "sakıncalı piyade" yapanlarda var, Kenan Kainat'ın "asmayalım da besleyelim mi?" söyleminde ve eylemlerinde var.
Ama aynı ARIZA, her fırsatta ordu düşmanlığı yapanlarda, özellikle günümüzde rejimin bu önemli sigortasını yerinden çıkarmak için yanıp tutuşan, bu nedenle ha bire böyle ajitasyonlar çeken, ordu içerisine sızamadıklarından nifak yaratmaya, birlik ve bütünlük, emir ve komuta silsilesini bozmaya çalışan, genç subaylar rahatsız diyen, astsubaylarla subayları birbirine düşürmeye çalışan, neden erler şehit oluyor da rütbeliler şehit olmuyor diye sorabilen cemaatçı, tarikatçı muhteremlerle, onlara stepne olan entel dantel liboş 2. Cumhuriyetçi tayfasında daha fazla var.
''Sakınca'' ile ''arızanın'' temel ilkesi eskik. Yani mantık açısından bir yanıt için yetersiz veri ve tepki.
Buna rağmen sanırım bu sorunun yanıtını birileri bir forumda açıklamıştı.
Rahmetli Celal BAYAR da İstiklal SAvaşımızın çok güçlü kişiliklerinden birisiydi ama İdam ile yargılandı.
Acaba Bayar ''idamlık mıydı?'' yoksa onu yargılayanlar ''arızalı mı?''
Birimiz Rusya, birimiz Amerika, birimiz Türk, birimiz Osmanlı, birimiz Avrupa hayranıyız. Farklı fonksiyonlar varit kabul edilebilirse de mevcudumuz bunlardan ibaret. Haydi cemaatim hedefimiz Mekke, haydi halkım hedef Amerika, Avrupa, Rusya ya da Moğol diyarı. Çok seslilik güzel ve demokrasimizin gereği " haşa lafım yok". Çok seslilik ne zaman ki bölünmüşlük, kin, nefret ve düşmanlık doğuruyorsa ben o doğacak çocuğun önünde set olurum. Konuyla bağlantı kuramayanlar için küçük bir örnek vermek istiyorum. Sitemizin yine güncel-siyaset adlı alanına Yüz akımız Fettullah Gülen, Yüz akımız Alparslan Türkeş, Yüz akımız Menderes, Yüz akımız Che başıklı bir yazı eklense hararetli bir tartışma ortaya çıkacaktır. Fikir beyan etmekten öte, karşı tarafın fikrini nasıl çökertir nasıl aşağılarım düşüncesi hüküm sürecektir. Eleştiri yapmak, eleştiri almak onur vericidir. Dikkate alındığınızı, önemsendiğinizi gösterir. Ben de eleştirilerin tamamına, birbirleri arasında gidip gelişlerine bir eleştiri yapmak istedim. Her insanı anlamak, her insanı dinlemek, her insanı sevmek varken her insanı yaptığı yanlışlardan ötürü aşağılamak, doğru bildiğini ağzına tıkayarak susturmak nedendir? Saygı ve sevgilerimle..
Rahmetli Uğur Mumcu, bütün görüşlerine katılmasam da değer verdiğim bir gazteci/yazardı. Kitaplarından çok yararlandım.
Ama hala anlayamadığım bir şey var; askere gittiğinde asteğmen olmasını bizim ordumuz sakıncalı bulmuştu ve askerliğini "sakıncalı piyade" olarak yapmıştı.
Gerçekten Uğur Mumcu'da mı bir "sakınca" vardı, yoksa O'nu asteğmen yapmayanlarda mı bir "arıza" vardı?
Bizi bu konuda aydınlatacak arkadaşlara şimdiden teşekkürler.
Naçisane bir yanıt da bizden gelsin
Dilerseniz 40 ların Cadı Kazanı kitabının Sonuç bölümünden (1. Baskı;s.179-180)bir alıntılama yapalım. Kitap şu an elimde ve kendisinin 1991 de kendi imzaladığı bir kitaptan.. burdaki gülümseme hüzünlü bir gülümseme..
"40'lı yıllarda yaptığımız gezinti burada son buluyor. Bu gezide zaman zaman çok gerilere gittik; Birinci Dünya Savaşı yıllarına doğru uzanarak Kafkas cephelerini dolaştık;1940'ların ortalarından 1937 yılına dönüp Nazım Hikmet ile Şükrü Sökmensüer'in konuşmalarına kulak misafiri olduk.
Davaları,sorguları, işkenceleri yaşadık.
DTCF olaylarını izlerken de zaman zaman son yıllara doğru adımlar attık.
Belgeleri ile gördük; 2. Dünya Savaşı yıllarında Naziler, işbirlikçilerini bulmuşlar;bu işbirlikçilerine paraca da destek olmuşlar.
Cumhurbaşkanı İnönü, savaş yıllarında,Nazi Almanyası,Sovyetler abairliği ve İngiltere arasında savaş diplomasisi uygulamış.
Hitler orduları, Stalingrat'ta yenilince Irkçılık-Turancılık davasıı açmış;aynı yıllarda "44 Tevkifatı" ile "İleri Gençlik Birliği" davası ile sağ ve sol davalar arasında dengeyi sağlamıştı.
1944 TKP tutuklamaları bir yedeksubay öğrencisinin cebinden çıkan bildiri üzerine başlatılmış;bir süre sonra da hava kuvvetleri komutanlığında er olarak askerliğini yapmakta olan Atatürk ün akrabası Reşat Fuat Baraner tutuklanmıştı.
Dr. Şefik Hüsnü, 1944 tutuklanmasından kurtulmuştu. Reşat Fuat ve Zeki Baştımar, Dr. Şefik Hüsnünün adını vermemişlerdi.
1946 yılında çok partili yaşama adımımızı attığımız Dr. Şefik Hüsnü Doğaner in kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi de kısa bir süre sonra sıkıyönetim konutanlığınca kapatılıyor. Dr. Şefik Hüsnü ve arkadaşları da tutuklanıyordu.
Bu dönemde Yalta Konferansı sonrasında başlıyor.
Görülüyor ki; dış politika koşulları bu davalara da yansımıştı.
40'lı yılların ikinci yarısı soğuk savaş yıllarına rastlar.Türkiye çok partili yaşama bu soğuk savaş koşullarında hazırlandı. Çok partili yaşam bu iklimde yeşerdi.
Çok partili yaşamın hamuru soğuk savaş mayasıyla yoğruldu.1950-60 dönemi de ister istemez ,soğuk savaş yıllarıın izlerini taşıdı.
1946 da solcular tarafıdan da desteklenen DP,iktidara gelir gelmez, bu soğuk savaşın gereğini yaptı ve hemen TKP ile ilgili soruşturmaları başlattı. DP,aynı günlerde 141,142. maddelerindeki "cebir unsurunu" kaldırarak , maddelerin daha da antidemokratik biçimde uygulanmalarına ışık yakıyordu.
Bu soğuk savaş dönemi, DP hükümetini , milli emniyet görevlilerinin aylıklarının CIA tarafından ödenmesine izin verecek ölçüde işbirliğine itecekti.
Bu koşullarda oluşan bir demokrasinin, son 30 yılda 3 askeri müdahale ile karşılaşması ve her 3 yılına bir sıkıyönetim dönemi düşmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Kırklı yıllar,Türkiyede demokrasinin niçin bir türlü işlemediğini de kanıtlıyor.
DP nin iktidar adayı olduğu günlerde "müstakil demokratlar grubu "imnzasıyla yayınlanan "demokrat parti kurucuları bu davanın adamı değillerdir" başlıklı kitapçıkta sanki 1950-60 döneminde yaşananlar görülmüştü..."
&&&
Bu Uğur Mumcunun satırlarından alıntı..
Burada Neden sakıncalı piyade ?olduğu bence açık. Siz aykırı bir ses olur ve hiç kimsenin kabul edemeyeceği ve hatırlamaktan utanç duyacağı doğruları belgelerine dayandırarak da söylerseniz SAKINCALI olursunuz!
Yazıda ayrıca ülkemizde niçin demokrasinin yeterince işlemediğine ilişkin tespitler de yer alıyor.. Şimdi kalkıp ajite edip arkasından ağıtlar yakıp da off aman niye vurdular senii diye ağlamak boş.. Bilinmesi istenmeyenleri söylediği için katkedilen tek aydın tek korkusuz ses değildi çünkü. Hepsine....tümüne bakmak lazım.. bir Bahriye Üçok, bir Ahmet Taner Kışlalı, bir Turan Dursun, Çetin Emeç, Muammer Aksoy,Eşref Bitlis hatta Kubilay! bir Necip Hablemitoğlu..... ortak noktalarını siz biliyorsunuz.. Söylememe gerek yok..!
Arıza kimde ve nerde? Belli değil mi?
Site Yönetimine..Başlığı tekrar buraya getirdiğiniz için teşekkür ederim..
Kalemi Fikirleri
Ürkütü yobazı
Vatansızı
Susturamadılar
Onurlu yüreği
Dünyalık onursuzlar
Vatansızlar
Bir Kış günü
24 Ocak günü katletdiler
Susturduk sandılar
Susturamadılar
Güneş doğdu
Gecenin zifiri karanlığında
24 Ocak Yıl bilmem kaç
Hıçkırıklarla ağladım gene
Bırakıp gittiğin emanetlere bakınca
Güneş doğuyordu
Gecenin zifiri karanlığında
Bu günleri görüyordum
Senin ışığınla
Sen ölmedin yaşıyordun
Her 24 Ocak'da
Bugün UMAG'da bir söyleşiye katıldım. Onlarca kitabı, tüm yazıları. Ama kapıda 1978 de yazdığı bir yazı asılıydı. Ve o yazı bugünü anlatıyordu.
Mumcu'lar,Kışlalı'lar, Hablemitoğulları dostlarımdı, kardeşlerimdi, hepsinden önemlisi bu ülkeyi seven, yaşadığı topraklara sahip çıkan, demokrasiyi savunan 1 kilo nohuta satılmayan onurlu ve bilinçli bireylerdi.
Bugünleri yaşamadıkları için belki de şanslılardı. Katledenler şimdi nerede? Bizler bu utançla demokratik bir hukuk devletinde yaşıyor muyuz?
24 Ocak 1993'te öldürülen Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu ile 31 Ocak 1990'da öldürülen Prof. Dr. Muammer Aksoy'un ölüm yıl dönümlerini belirleyen 24-31 Ocak günleri arasındaki “Adalet ve Demokrasi Haftası” kapsamında anma etkinlikleri yapılacak.
“...Gazetecinin görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.”
Gazetecilik anlayışını 3 Mayıs 1992 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayınlanan bu satırlarla ifade eden Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu, bundan 14 yıl önce 24 Ocakta hain ellerin kurbanı olarak aramızdan ayrıldı. “Yürekli bir gazeteci, gerçekleri yazmaktan asla yılmayan bir kalem” olarak nitelendirilen Mumcu, katledilişinin 14. yılında düzenlenen etkinliklerle anılacak.
24 Ocak 1993'te öldürülen Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu ile 31 Ocak 1990'da öldürülen Prof. Dr. Muammer Aksoy'un ölüm yıl dönümlerini belirleyen 24-31 Ocak günleri arasındaki “Adalet ve Demokrasi Haftası” kapsamında anma etkinlikleri yapılacak.
1993 yılından bu yana düzenlenen hafta Ankara'da her yıl tüm demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla gerçekleştiriliyor. Uğur Mumcu'nun evinin önünde başlayan anma toplantıları, hafta boyunca söyleşi, açık oturum, dinleti ve sergilerle sürüyor.
YIL 1942, KIRŞEHİR...
Yıl 1942, 22 Ağustos... Uğur Mumcu, Kırşehir'de doğdu. Tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey ile Nadire Hanımın dört çocuğunun üçüncüsüydü.
1949-54 yılları arasında Ankara'da Ulus'taki Devrim İlkokulunda başladığı ilköğrenimini Bahçelievler'deki Ulubatlı Hasan İlkokulunda tamamladı. Ankara Cumhuriyet Ortaokulunu ve Ankara Deneme Lisesini “Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı. Mumcu, 1965 yılında hukuk fakültesini bitirdi ve Cemal Reşit Eyüpoğlu'nun yanında bir süre avukatlık yaptı.
Mumcu, 18 Haziran 1965'te “Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?” başlıklı makalesiyle Yön Dergisinde yazmaya başladı. 30 Haziran 1967'de “Kitap Toplatmak Anayasaya Aykırıdır” başlıklı yazısıyla Kim Dergisinde yazmaya başladı. 18 Ağustos'ta “Anayasaya Saygı” başlıklı yazısıyla Akşam Gazetesinde incelemeleri yayımlanmaya başladı.
1968'de dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. Yazılarına oradan devam etti. O yıl 25 Şubatta Akşam Gazetesindeki inceleme yazılarının sonuncusu yayımlandı. 1 Martta Kim Dergisindeki son yazısı, Londra'dan yolladığı “Yeter Artık Beyler” oldu. 25 Marttan itibaren aralıklarla Türk Solu Dergisinde yazmaya başladı.
Uğur Mumcu, 31 Ocak 1969 tarihinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı oldu. 15 Temmuzdan sonra incelemeleri, Milliyet Gazetesinde yayımlanmaya başladı. Asistan olduktan sonra, 13 Kasımda Ankara Barosu levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı.
Mumcu'nun 1970 yılında Ant Dergisi ile Cumhuriyet Gazetesinde makale ve incelemeleri yayımlandı. 24 Marttan itibaren Devrim Dergisinde yazmaya başladı.
1971 yılı, 12 Mart'ın ardından Mayıs ayında gözaltına alındı ve 1 ay sonra serbest bırakıldı.
ASKERLİĞE HAZIRLANIRKEN...
Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, “orduya hakaret ettiği” savıyla tutuklandı. Pek çok aydınla birlikte, Mamak Askeri Cezaevinde 1 yıla yakın kalan Uğur Mumcu, açılan davada 7 yıl hapse mahkum edildi, ancak kararın Yargıtay tarafından bozulmasının ardından serbest bırakıldı.
Mumcu, 10 Ekim 1972'de serbest bırakılmasının ardından hemen askere alındı. Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak, 25 Şubat'ta Yeni Ortam Gazetesinde “Anarşist!..” başlıklı yazısıyla başladı. 1975 yılında “Ayrılırken” başlıklı yazısıyla Yeni Ortam Gazetesinden ayrıldı. 18 Martta “Denklem” yazısıyla Cumhuriyet Gazetesindeki “Gözlem” başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda da Anka Ajansında çalışmaktaydı.
Ekim ayında, Anka Ajansında çalışırken Altan Öymen ile hazırladıkları, Yahya Demirel'in hayali mobilya ihracatını konu edinen, “Mobilya Dosyası” adlı kitap yayımlandı. Böylece “hayali ihracat” kavramı kamuoyunun gündemine girmiş oldu.
UZUN YOL ARKADAŞLIĞI...
Uğur Mumcu, 1976 yılının Mayıs ayında nişanlandığı Güldal Homan ile 19 Temmuzda evlendi. 1977 yılında oğlu Özgür, 1981'de kızı Özge dünyaya geldi.
1977 yılında Anka Ajansından ayrılarak Cumhuriyet Gazetesinin kadrolu yazarı oldu. “Sakıncalı Piyade” ve “Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı.
1979... Terörün yeniden tırmandığı, gencecik insanların sokak ortasında kurşunlandığı, kahvelere, evlere bombaların atıldığı bir ortamda, tarihin boş yere tekrar etmesini önlemek ve ders alınmasını sağlamak amacıyla, 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı “Çıkmaz Sokak” Temmuz ayında yayımlandı.
1980'li yıllar başlarken 70'li ve 60'lı yılları da incelediği, yenilmeyen gücün, halkın örgütlü gücü olduğunu anlattığı yazıları “Tüfek İcat Oldu” başlığı altında yayımlandı.
VE AĞCA...
Mehmet Ali Ağca ile ilgili uzun yıllar araştırma yapan Mumcu'nun 1982'de ”Ağca Dosyası” kitabı yayınlandı. Mumcu, 1983 yılının Şubat ayında Ağca ile ceza evinde röportaj yaptı. Bu röportajın NBC'de yayımlanmasını isteyen NBC yöneticilerine, hazırladığı röportajı o sırada kapalı olan gazetesi Cumhuriyet'ten başka bir yerde yayımlamayı düşünmediğini söyledi.
1984 yılının Mart ayında, ülkedeki olumsuzlukların dile getirildiği, yazar Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan Aydınlar Dilekçesi'nin hazırlanmasına katıldı.
Uzun ve yorucu bir araştırmanın ürünü olan “Papa-Mafya-Ağca” kitabı da aynı yılın Haziran ayında yayınlandı.
1985 yılında Roma'ya giden Mumcu'nun papa davasında uzman tanık olarak bilgisine başvuruldu.
Mumcu, 1987 yılında Milliyet Gazetesinden Örsan Öymen ile birlikte, Federal Almanya'da, eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan ile cemaati önünde görüştü. Bu görüşme, 10 Şubatta Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı. Mayıs ayında araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen “Rabıta” ve Kasımda da “12 Eylül Adaleti” kitapları yayınlandı.
1991 yılında onaylamadığı gelişmeler üzerine, 80 arkadaşı ile birlikte, Cumhuriyet Gazetesinden ayrıldı. Mumcu, 1992 yılında 1 Şubat-3 Mayıs tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazdı. Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı “Gazi Paşa'ya Suikast” adlı kitabı basıldı. 7 Mayısta Cumhuriyet Gazetesi'nde yapılan yönetim değişikliği üzerine yeniden gazetesine döndü.
Mumcu, “Hizbullah, PKK ve kontrgerilla” konularını irdeleyen makaleler yazdı. Öldürülmeden önce, “PKK ve Kürt sorunu” üzerinde çalışmalar yapmaktaydı.
Mumcu, 24 Ocak Pazar günü arabasına yerleştirilen bomba ile öldürüldü. Son yazısı “Zeyilname” oldu. Yaşamına pek çok ödülü de sığdıran Uğur Mumcu, ölümünün ardından da sayısız ödüle değer bulundu. Uğur Mumcu, yürekli, düşündüğünün arkasından giden, asla yılmayan bir savaşçı, bir aydın ve “gazeteci” kelimesinin içini dolduran özgür bir kalem idi. Aramızdan ayrılalı 14 yıl oldu. 24 Ocakta onu anmaya hazırlananlar, hep bir ağızdan ona kendi satırlarıyla seslenecek:
"Bir kişiye yapılan haksızlık,
bütün topluma karşı
işlenmiş bir suçtur.
Bu bilinci paylaşmak ve
bu sorumluluğu yerleştirmek
zorundayız.
Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci,
özgürlüğün de,
demokrasinin de
tek güvencesidir.
Bu güvence sağlanmadıkça,
demokrasinin temeline
tek bir taş bile konmuş olamaz.
Unutmayalım ki "cesur bir kez,
korkak bin kez ölür".
Önemli olan,
insanın böyle bir toplumda
"mezar taşı" gibi
suskunluk simgesi
olmamasıdır..."
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Clicking Here TLO lookup
02-05-2025, 13:42:01 in Askerlik Hukuku