İki kardeş vardır, birisi uysal, sorumluluklarını bilen, ebeveynlerini fikren ve bedenen çok fazla yormayan, derslerine çalışan, yalan söylemeyen, yemek seçmeyen, sağlıklı,,,
diğeri tam aksi yaramazlığa ve oyuna düşkün, ne zaman ne yaptığı hiç kestiremeyen, yalan söyleyen, derslerine kendiliğinden hiç çalışmayan, yemek seçen, terleyen, üstünü ıslatan, sık sık hastalanan vs. vs.
Bu aile de maddi ve manevi imkanların bu iki çocuğa eşit dağılımını hiç de kolay iş değil,,,hem de tuhaf bir paradoks ile,,,yaramaz çocuk her zaman daha fazla ilgi, alaka, emek, maliyet istifadecisi oluverir. Nihayetinde o da evlattır, atsan atılmaz, satsan satılmaz.., aileye kazandırılması gerekir,,,hele bir de şu şeytan tüyü ne ise ondan varsa, inadına sevimlidir, dikkat çeker, dillidir, insanın ağzından girer burnundan çıkar,,,kıymetlidir...Anne babası eşe dosta güle oynaya bir sürü çocukluk hatırası anlatırlar,,,Uysal olan ise kendi kendine arada büyüyüp gider, çok fazla uğraştırmadan,,,en fazla 'O bizi hiç üzmedi' denilir, geçiştirilir...


İşte bu 'uysal çocuk'ların emsali,
Türkiye'de kendi halinde yaşayan garip bir vatandaş profili var.
Bu vatandaşlar;
kimseyi dövmüyor, yaralamıyor, öldürmüyor,
kimsenin malına, canına, ırzına tecavüz etmiyor,
vergisini ödüyor,
evini bedelini ödediği tapulu arazisine yapıyor,
elektrik, su gibi ihtiyaçları için abone oluyor, faturasını ödüyor, ödeyemez ise elektriği, suyu kesiliyor, açtırmak için ceza ödüyor, gecikme için faiz ödüyor,
banka kredisi kullanıyor, kullanabilmek için malını ipotek ediyor, kefil buluyor, garanti sunuyor, kerhen ödeyemez ise verdiği teminatlarla cebren ödüyor,
vergi mükellefiyetini tescilliyor, beyannamesini veriyor, vergi kanunlarında yazan süre ve zamanlarda aksatmadan ne yapıp ne yapıp vergi borcunu ödüyor,
sosyal güvenlik kuruluşlarına bugünü ve geleceği için ödemesi kanunen belirlenmiş tüm primlerini de ödüyor,
hastanelerden gerektiğinde sağlık hizmetinden istifade etme ihtimalinin bedelini de her ay aksatmadan (üstelik devleti kendiliğinden bu bedeli azaltmaksızın bedele karşılık verdiği hizmeti keyfe keder azaltsa, bu hizmetin bir kısmını fiilen ödemeye mecbur bıraksa dahi) devletine ödüyor,
trafik cezalarını, telefon faturalarını vs. vs. ödüyor, ödüyor, ödüyor....

Legal ve insani mükellefiyetlerini taşıyan ile taşımayan arasındaki farkı farkettiren BİRŞEYLER olmalı...
Ödevlerini devlete ve diğer vatandaşlara karşı yerine getirenlerin bundan bir edinimleri olmalı,

Ama tam bir fiyasko, paradoks,,,
Ülkemde 'af'fedilir kriterler taşıyan vatandaşlık gibi istisnai vatandaşlık var,
Bir de öyle böyle bir sebeple 'af'fedilme zemini yaratmayan kesim var,
Bu iki kesimin tam ortasında bu ayrımı inatla belirleyen 'devlet' var,

Soru????
Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır mı?

Cevap???
T.C Anayasası
V. Devletin temel amaç ve görevleri
MADDE 5. – Devletin temel amaç ve görevleri,
Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak;
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

X. Kanun önünde eşitlik
MADDE 10. – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek: 7.5.2004-5170/1 md.)Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

istisnalar...,
BİLUMUM AF YASALARI,,,envai muhteviyatta ve kapsamda TBMM tarafından vatandaşın hizmetine sunulurlar...