+ Konuyu Yanıtla
1 / 4 Sayfa 1234 SonSon
1 den 10´e kadar toplam 31 ileti bulundu.

Konu: 12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi

12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Jun 2004
    Nerede
    Bursa, Türkiye.
    İletiler
    2.735
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı 12 Eylül

    Bu gün 12 eylül. Emekleyen demokrasimizn ayaklarının kırılarak tamamen yere serildiği gün. Bu günkü eğitim sisteminden, hukuk sistemine kadar yakındığımız pek çok şeyin başladığı gün. Bu günkü gaztedeki bir yazıyı paylaşmak istedim

    ÇOCUĞU ASTILAR

    Yıldırım Türker

    Bu yazıyı 12 Eylül dönemine tanık olmaya yaşı yetmeyenler okusun isterim. Genç arkadaşlarıma anlatmak istediklerim var.
    Bugün, lanetli bir yıldönümü. Mutsuzluğumuzun uzun hikâyesine buradan başlayabiliriz.

    Daha önce de mutlu değildik. Ama hevesimiz vardı. Mutluluktan çok hevese yazılırdık zaten. Şimdiki kadar sakar, şimdiki kadar umutluyduk. Ama o zamanlar umut diyegeldiğimiz, neredeyse bütün insanlığı kucaklayan bir rüyaydı. Güzeldi. Aşka benzer bir yanı vardı. Dünyanın tanımı farklıydı o zamanlar. Henüz koparılıp alınmamıştı bizden. Sanki dünya elimizin altındaydı da biz onu okşadıkça yepyeni bir dünya dönecekti aşkımızdan. O zamanlar kimse kimseyi romantik olmakla suçlamazdı. Sizin kadar genç, sizin kadar uyanıktık. Ne sizden az, ne sizden fazlaydık. Sadece sanki daha sık bakardık birbirimizin gözlerine. Bir de sanki şimdi sizin sıkıldığınız kadar sıkılmazdık. Dünyayla aşık dalaşına girmiştik ya.

    Şimdi neredeyse bir şakaymış gibi anılıyor ana-babalarının yaşadığı o korkunç dönem.

    Bir sabah, şimdi Marmaris'te yaşayan, Yener Süsoy'un 'Alaşehirli afacan' dediği, büyük medyamızın sevimli bir dede olarak yansıttığı Kenan Evren'in nefret dolu gevrek sesini duyduktan sonra kuruldu sizi okşamayı bilmeyen bu dünya. Şimdi mütekait paşa, "Artık 12 Eylül 1980'i unutmalıyız" diyor ya, siz unutuşun gölgesine doğdunuz zaten. Ana-babalarınızın, büyüklerinizin işkencecileri, katilleri yargılanmadığı gibi kendilerine yönelik saygıda kusur edenler hâlâ hedefte. Cunta paşası 25 yıl sonra çıkıp "Unutulacaaaak! Unut!" komutu verebiliyor. Belki de dünyadaki meslektaşlarının başına gelenler onu kaygılandırmaya başladı.

    Gökçe Fidan

    Bu lanetli yıldönümünde 12 Eylül'ün ilk kurbanlarından birini, "Gökçe Fidan"ı, Erdal Eren'i analım istiyorum.

    Erdal, siyasi inançları kuvvetli bir lise öğrencisidir. ODTÜ'lü Sinan Sümer, duvarlara slogan yazarken dönemin MHP'li bakanı Cengiz Gökçek'in koruması tarafından vurularak öldürülür. 2 Şubat 1980 günü, ölümünü protesto etmek için toplanan 2 bin kişi arasında Erdal da vardır. Gösterinin sonuna doğru silahlı bir inzibat timiyle göstericiler arasında çıkan çatışmada bir inzibat askeri vurularak ölür. Yakalanan Erdal'ın yanında silah olduğu için cinayet onun üstüne kalır. Oysa otopsi raporunda da askerin Erdal'ın bulunduğu tarafa koşarken sırtından vurulduğu belirlenmiştir. Ankara Merkez Komutanlığı'na götürülen Erdal şiddetli işkenceden geçirilir. Daha sonra, Orada gördüklerimi Emniyet'te bile görmedim" diyecektir. Sonra Mamak Askeri Hapishanesi'nde bir hücreye konulur. İdamla yargılanmaktadır. Mamak, vahşetin üslerindendir. Kullanılan işkence yöntemlerinin yaratıcılığı insanı derinden sarsar. Erdal, duruşmada, "Benim hakkımda peşin bir yargılama yapıldığı son derece açıktır. Nitekim benimle ilgili olayın ertesinde Genelkurmay Başkanı'nın 'Çoktandır idam olmuyor, bazı kişilerin idam edilmesi gerek' şeklinde demeç vermesi benimle ilgili idam kararıdır. Ve size de bu konuda ulaştırılan emirlerin açıkça dışa vurulmasıdır" der.

    Söz konusu Genelkurmay Başkanı, Kenan Evren'dir. Bir gazeteciyle yaptığı söyleşide, "Parlamentodan şimdiye kadar bir tek idam çıkmadı ki.. Davalar yavaş gidiyor, görevliler korkuyor, parlamento gecikiyor" demiştir.

    Askeri Erdal'ın öldürdüğü iddiası çok zayıftır, deliller yetersizdir. En önemlisi, Erdal, suç işlendiği tarihte henüz 17 yaşındadır. Erdal doğduğunda babası 1962 yılının Mart ayında doğmuş olan oğlunu okula erken gidebilmesi için 6 ay büyük yazdırmış. Nereden bilsin, olacakları.

    Yargıtay 3. Dairesi idam kararını 'yeterli delil olmadığı' gerekçesiyle iki kere üst üste bozar. Sonunda 20 Kasım günü toplanan Askeri Yargıtay Genel Kurulu, 3. Daire'nin ısrar kararını kaldırarak Sıkıyönetim Mahkemesi'nin Erdal'ın idamına ilişkin kararını onar. Bir tatbikat sırasında kendisine Erdal'ın idamı hakkında soru sorulduğunda Kenan Evren, şanlı tarihimize yazılan o ünlü cümleyi sarf edecektir: "Asmayalım da besleyelim mi?" 12 Eylül'ün ruhunu daha iyi açıklayan bir cümle bulamazsınız.

    Mahkeme Erdal'ı öldürülecek kadar yetişkin bulmuştur bir kere. Erdal'ın dış görünümü ve tahsil durumuna bakarak yaş durumunun tespitine ilişkin talebi reddeder.

    Erdal'ın duruşmalarda kendisine işkence yapıldığını belirtmesi de mahkeme başkanı tarafından "Bunların dava ile ilgisi yoktur" sözleriyle karşılanır.

    Şimdi bize sanki biraz yorgun, biraz küs ama hülyalı gözlerle siyah-beyaz fotoğraflardan bakan çocuk kısacık ömrünün son günlerini zulüm altında ruhunu karartmamaya çalışarak geçirdi. Bir gün onu almaya geldiler. Ceketini giyerken bir asker yardım etmek istedi. Erdal, 'Kendim giyerim' dedi. Kelepçe vurulmasını istemedi sadece. Son isteğini sordular. Sigara, dedi. Ailesine yazmış olduğu mektupları iç çamaşırının içinden çıkardı: "Cezaevinde yapılan (neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile" diyordu. Kız kardeşine, "Seni biraz kızdırdığımı yazıyorsun. Fena mı? Havalar iyice soğudu ama kızarsan üşümezsin. Ben burada üşüyünce (kızamadığım için)

    'Koşar adım' 'marş marş' eğitim yapıyorum" yazıyordu. Babasına, "Mektubunda bu acıya dayana-mayacağını söylüyorsun. Ben
    nice dayanılmayacak acılara dayanıldığına tanık oldum. Kaldı ki sen güçlü bir insansın. Kendini kapıp koyvermediğin sürece ve biraz da benim bakış açımla bakmaya çalışırsan böyle bir şey olmaz inancındayım" yazmıştı son mektubunda. Babası, dayanamadı. Oğlunun ince narin boynuna ilmeğin geçirilişinden sonra bir yıl içinde öldü. Anası Erdal'ı hâlâ rüyalarında 17 yaşındaki haliyle görüyor.

    Zamanının geldiğine karar verildikçe yapılan kimi anketlerde ordumuz milletin en güvendiği kurum çıkar. Şimdiye dek mutlaka farkına varmışsınızdır. Dilimizi gerçekten öğrenmek için her sözcüğün sırtında nasıl bir yükü olduğunu anlayacak kadar yaşamak gerek. En güvenilir demek, en korkulur anlamına geliyor. Maalesef henüz güven konağımızı korkudan uzak yere inşa edebilmiş değiliz. Bu görev de size düşüyor. Hayatımızın duvarlarını yıkabilmek için korkularımızla değil, vicdanımızla bakabilmeyi öğrenmeliyiz. Belki 12 Eylül'den geçmiş olanların ömrü vefa etmez bu cuntanın ve işbirlikçilerinin yargılandığını görmeye. Ama siz de unutmayın. Unutturmayın.

    Suskunluk ve bunaklık üstüne kurulacak bir barışın sahte olduğunu bir an olsun aklınızdan çıkarmayın. Unutmayalım. Erdal, bize bakıyor hâlâ.

    Yıldırım Türker



    Hukuki NET Güncel Haber

    12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi konulu yargıtay kararı ara
    12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Jun 2004
    Nerede
    ankara, Turks and Caicos Islnd.
    İletiler
    110
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    Gözlerim yaşararak bugün o günleri anımsadım. O günler, 3 bizden 3 onlardan diye düşünenlerin günüydü. O günler, vücudumuzun sol yanının dumura uğratılma sürecinin başlangıcıydı. Beynimiz de dahil.

    Beyinimizle ilgili yapılan ilginç bir araştırmayı aktaralım:

    Meslektaşları tarafından 'mutluluk araştırmalarının kralı' olarak bilinen Wisconsin Üniversitesi profesörü Richard Davidson, bir Budist rahip üzerinde araştırma yaparken enteresan sonuçlara ulaştı. Budist rahip meditasyon yaptığı sırada kafatasına bağlı elektrodlardan tuhaf sinyaller gelmeye başladı. Rahibin beyninin sol lopundan gelen sinyaller inanılmaz ölçülerdeydi. Davidson, mutluluğun sırrının beynin sol lobunda gizli olduğu sonucuna vardı.

    Bu konudaki araştırmalarını derinleştiren Davidson, mutluluğun sadece soyut bir hissiyata indirgenemeyeceği, işin aynı zamanda bir de fiziksel yanının bulunduğunu savunuyor. Beynin sol yanının mutluluk-huzr duygusu yaratması konusunda ise bir tavuk-yumurta döngüsü söz konusu. İnsanlar beyinlerinin sol lobu farklı olduğu için mi mutlu, yoksa mutluluk insanların sol lobunda mı kendini belli ediyor, meçhul.

    Konunun fiziksel hastalıklarla ilgili yanı ise oldukça şaşırtıcı. Yüksek mutluluk seviyelerinde oldukları belirlenen kişilerin vücudu, grip aşısı olanlara oranla yüzde 50 daha fazla antikor üretiyor! Davidson'a göre bu, 'çok büyük bir fark' ortaya çıkarıyor.
    Ama bu sol operasyonun etkileri çok çabuk ortaya çıktı. Sol yanımız aksamaya başlayınca bu sefer hep sağ yana yüklenildiği için sağ tarafımızda da dejenerasyonlar ve operasyonlar başladı.

    12 Eylül solcular için büyük bir kıyamet olmuşken, sağcılar için de küçük kıyamet uygulamaları başladı. Sağ gençlik liderlerinin de nasıl kullanılıp bir kenara atılmak istendiğini görmek için onların da 12 Eylül anılarını okumak lazım.
    Bu günün gençlerine bir örnek bu günkü Yeniçağ Gazetesinde İsrafil Kumbasar tarafından verilmiş.


    12 Eylül, ülküleri mi ezdi geçti?

    ARADAN tam 25 yıl geçti, ama 12 Eylül 1980 Askeri Harekatı''nın bıraktığı tahribatın izleri hala silinmiş değil!..
    Bir gece yarısı, Ankara sokaklarında tankların yürümeye başladığı duyulduğunda, bütün yurtta ''bayram havası'' esmeye başlamıştı!..
    Türk Silahlı Kuvvetleri''nin ''yönetime'' el koymasına en çok da ülkücüler sevinmişlerdi!..
    Nasıl sevinmesinler ki?..

    Komünist çeteler tarafından kan gölüne çevrilen Türkiye, Sovyet emperyalizmine ''peyk'' olmaktan kurtulacak, ülke ''huzur'' ve ''sükunete'' kavuşacak, millet arasında ''birlik'' ve ''beraberlik'' yeniden sağlanacaktı!..

    Oysa Amerikan Büyükelçiliği''nden Washington''a geçilen ''çok acil'' mesajda aynen şu ifade yeralıyordu:.
    "Bizim çocuklar harekete geçti!..."

    ''Okullar'' basılırken, ''fabrikalar'' işgal edilirken, ''işyerleri'' yağmalanırken, vilayetler, kasabalar, köyler ''kurtarılmış bölge'' ilan edilirken, vatan evlatları ''faşist'' diye sokak ortalarında kurşunlanırken hiçbir şey yapmayıp sadece ''şartların olgunlaşmasını'' bekleyen ''bizim çocuklar'', sahaya indiklerinde, memlekete sanki ''sihirli bir değnek'' değdi!..
    Bütün eylemler, adeta ''bıçakla kesilir'' gibi kendiliğinden durdu!..

    * * *

    Ülkücüler için değişen bir şey olmadı!..

    Komünist çetelere ''canlı hedef'' olmaktan kurtulduklarını zannettikleri bir anda, yakalarına bu sefer de ''bizim çocuklar'' yapışmıştı!..
    Sokaklarda göğüs göğüse ''vatan savunması'' yapan ülkücüler, ''memleketi Sovyet emperyalizmin kucağına oturtmak isteyen'' komünist çeteler ile ''aynı muameleye'' tabi tutuldular!..

    Gece yarısı kapılarına dayanan ''postallılar'' tarafından birer birer evlerinden toplanarak ''Taşmedreselere'' gönderildi!..
    ''C-5'' adı verilen ''özel sorgu odalarında'' üzerlerine isnat edilen suçları kabul etmeye zorlanan ülkücüler, ''Çinlilerin dahi akıllarına gelmeyecek'' işkencelerden geçirildiler!..

    ''Karıştır-barıştır'' mantığı ile komünist militanların kaldığı koğuşlara ''üçer-beşer'' yerleştirilen ülkücüler, ''fiziki'' işkencelerin yanısıra ''psikolojik'' işkencelere de maruz kaldılar!..

    Öyle ki şafak vakti ''dipçik darbeleri'' ile yataklarından uyandırılıyor, tek sıra halinde ''İstiklal marşı''nı söylemeye zorlanıyorlardı!..
    ''Suçsuz günahsız'' onlarca ülkücü, sırf komünist çeteler ile ''dengenin sağlanması'' uğruna ''darağaçlarına'' yollandı!..
    ''Cunta'' adaletine güvenmeyen ülkücüler ise çareyi yurtdışına ''sürgün'' gitmekte buldu!..

    * * *

    18 Nisan 1987 tarihinde sonuçlanan ''Büyük MHP Davası''nda rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş, 11 yıl ''ağır hapse'' mahkum edildi!..
    CIA''da görev yapan bir istihbarat elemanı, yıllar sonra biraraya geldiği ''bizim çocuklardan'' birisine aynen şöyle diyecekti:.
    "Türkiye''de o kadar ihtilaller yaptınız, ama iktidarı Türkeş''e teslim etmediniz!.."

    Çünkü Türkeş, Türkiye''de Gazi Mustafa Kemal Atatürk''ün ''tam bağımsızlık'' felsefesine uygun, ''cesur'', ''dinamik'' ve ''idealist'' bir gençlik yetiştiriyordu!..

    ''Kürdüyle'', ''lazıyla'', ''çerkeziyle'', ''abazasıyla'', ''çeçeniyle'', ''gürcüsüyle'' ''boşnakıyla'', ''arabıyla'' kendi etnik niteliklerinden sıyrılmış ''Türk-İslam ülküsü'' felsefesini benimsemiş, ''ülkücülük'' potasında buluşmuş bir gençlik!..

    ''Kendi küresel programına'' inanan, önce ''Türk birliğini'' sonra ''İslam birliğini'' kurmaya, nihayet ''bütün aleme nizam vermeye hazırlanan'' bir gençlik!..

    ''Bizim çocuklar'', zihinlerde yaptıkları ''onarılmaz'' tahribatlar ile bu ''gençliği'' yokettiler!..
    ''Türk milliyetçiliği'' yerine, ''Atatürk milliyetçiliği'' kavramını ikame etmeye çalıştılar!..
    ''Gereksiz'' yasaklar ile ''toplumsal ayrışmanın'' temellerini attılar!..

    * * *

    12 Eylül darbesinin memlekete en büyük hediyesi Turgut Özal oldu!..

    ''Bizim çocukların'' açtığı yolda, Türkiye''yi ''Küçük Amerika'' yapmak için kolları sıvayan Özal''ın uyguladığı ''bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler'' şeklinde özetlenebilecek ''liberal'' politikalar sayesinde ''toplumsal dejenerasyon'' büyük bir ivme kazandı!..
    Sinema salonlarının tamamı ''Hollywood'' yapımı filmlere açıldı, televizyon ekranları ''batı kültürünün'' taarruz üssü konumuna geldi!..
    ''Milli'' ve ''manevi'' değerler yerle yeksan oldu, ''iyi'' ve ''kötü'' olarak kabul gören bütün kavramlar ''karşıtları'' ile yer değiştirdi!..
    Turgut Özal gitti, yerine ''aynı misyonu'' üstlenen Tayyip Erdoğan geldi!..

    Dış politika ''Amerika''ya, iç politika ''Avrupa Birliği''ne, ekonomi ise ''IMF''ye teslim edildi!..

    Atatürk''ün ''memlekete sahip çıkmakla'' görevlendirdiği gençlik, artık olup bitenleri sadece ''balkondan'' seyretmekle yetiniyor!..
    Çünkü ''bizim çocuklar'', ''idealist'' gençlik yerine, ülke meselelerine ''kayıtsız'' kalan, ''tüketim çılgını'', ''marka düşkünü'', ''yabancı'' hayranı, ''kendi değerlerine'' düşman, ''geçmişini'' inkar eder, ''uçkur'' ve ''çıkar'' peşinde koşan ''12 Eylül ürünü'' bir gençlik yetiştirmeyi başardılar!..

    * * *

    Evet!..
    12 Eylül gecesi harekete geçen tanklar, aslında sadece ''ülkücü gençliği'' değil, aynı zamanda ''Türk devletinin'' ve ''Türk milletinin'' geleceğini de ezdi geçti!..
    ''Bizim çocuklar'', eserleriyle ne kadar övünseler azdır!.
    Velhasıl 12 Eylül soluyla sağıyla bir ülke gençliğini yok etti. Ragıb beyin alıntı yaptığı yazıdaki
    Daha önce de mutlu değildik. Ama hevesimiz vardı. Mutluluktan çok hevese yazılırdık zaten. Şimdiki kadar sakar, şimdiki kadar umutluyduk. Ama o zamanlar umut diyegeldiğimiz, neredeyse bütün insanlığı kucaklayan bir rüyaydı. Güzeldi. Aşka benzer bir yanı vardı. Dünyanın tanımı farklıydı
    o zamanlar. Henüz koparılıp alınmamıştı bizden. Sanki dünya elimizin altındaydı da biz onu okşadıkça yepyeni bir dünya dönecekti aşkımızdan. O zamanlar kimse kimseyi romantik olmakla suçlamazdı. Sizin kadar genç, sizin kadar uyanıktık. Ne sizden az, ne sizden fazlaydık. Sadece sanki daha sık bakardık birbirimizin gözlerine. Bir de sanki şimdi sizin sıkıldığınız kadar sıkılmazdık. Dünyayla aşık dalaşına girmiştik ya.
    deyişi daha bir hüzünlendirdi beni... Ya bu gün? diye sordum kendime, beynimin sol lobu hala çalışıyormuydu acaba?

    Okumak lazım,okumanız lazım ama bu yeni nesilden yana hiç mi hiç ümidim yok maalesef.. Oysa ki tarihini bilmeyen bir millet nasıl millet olabilir ki??

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Oct 2003
    Nerede
    Hatay, Türkiye.
    İletiler
    3.380
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı

    Bizim Gazete
    16.09.2002 Fikret İLKİZ ilkiz@mail.koc.net
    --------------------------------------------------------------------------------
    BİA (İstanbul) - Tarihi günler ulusların geleceğinde kilometre taşıdır. Salvador Allende 1970 yılında seçimle işbaşına gelmiş Şili'nin ilk Marksist başkanıydı. 11 Eylül 1973'de Moneda Başkanlık Sarayı'nı Kara Kuvvetleri Komutanı Pinochet bombaladı. Allende Başkanlık Sarayı'na saldıran askerlerle çatışırken öldürüldüğü sırada Augosto Pinochet'i henüz kimse tanımıyordu.

    Allende öldürüldü, faşist Pinochet işbaşına geldi. Hava, Donanma ve Ulusal Polis birlikleri komutanlarından cunta kurdu. Anayasayı yürürlükten kaldırdı. Siyasi partiler ve kitle örgütleri kapatıldı. Meclis feshedildi.

    Sonra ne oldu? Demokratik güçler ve sosyalistlerin ezilmesi için ülkede sürek avı başlatıldı. Üç yılda 130 bin kişi tutuklandı. Bir yıl içinde 30 bin kişi Öldürüldü. Cuntanın başı faşist diktatör Pinochet 1978 yılındaki seçimlerde demokrasiye döndüğünü ilan ederken zorla kendini Başkan seçtirdi. "Anayasa" yaptı. Halkoyuna sundu. Zorla kabul ettirdi.

    Şili halkı 11 Eylül 1973 tarihini unutmadı. Geçmiş acıların ve faili meçhul cinayetlerin hesabını sormak için mücadele etti. Analar çocukları için meydanlarda toplandı. Örgütlendi. Hesap sordu. Şili'de hiç kimse acıyı ve geçmişi unutmadan faşist diktatörün yargı önüne çıkması için umudunu yitirmedi. Diktatör tutuklandı. Serbest bırakıldı. Ama "yargı" yüzü gördü. Şili halkı geleceğini geçmiş tarihi ile hesaplaşarak oluşturmaya çalıştı. Faşist dönemin yaratıcılarından hesap sormayı sürdürüyor. Demokrasi ve hukuk devleti mücadelesinde yaşadığı faşizm yıllarının acılarını unutmuyor.

    12 Eylül 1980 tarihinde "Türkiye Cumhuriyetinin varlığına, bağımsızlığına ve rejimine yönelik fikri ve fiziki hain saldırıların olanca genişliği ve şiddetiyle süre geldiği bir ortamda milletimiz için başkaca bir çıkış yolu kalmadığı" gerekçesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri emir ve komuta zinciri içinde yönetime el koymuştu, 12 Eylül harekatını zorunlu kılan nedenler ve amaçları Milli Güvenlik Konseyi'nin 1 Numaralı bildirisi ve Konsey Başkanı'nın aynı gün radyo ve televizyonda yayınlanan konuşması ile kamuoyuna açıklanmıştı. Darbe Türkiye'ye duyurulduktan sonra Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, üyeler Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun işbaşı yaptı. Bugün bir çoğunun adını kimse anımsamıyor. Meclis ve kitle örgütleri ile sendikalar kapatıldı. Partiler yasaklandı. 16 siyasetçi Zincirbozan'da zorunlu ikamete götürüldü.

    Sonra ne oldu? 650 bin kişi gözaltına alındı. 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 98 binden fazla İnsan "örgüt üyesi" olmaktan suçlandı. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelere geçti, idam cezası verilen 50 kişi asıldı. 18 sol ve 8 sağ görüşlü 23 adli suçlu birisi Asala militanı olan kişi hakkındaki ölüm cezaları bu dönemde uygulandı. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. Gazeteler 300 gün süreyle yayın yapamadı, yayınlar yasaklandı. 30 ton gazete ve dergi imha edildi. 14 kişi açlık grevinde öldü. 3 bin 854 öğretmen, 120 üniversite öğretim görevlisi ve 47 yargıcın işine son verildi. Bugün kimse o günleri anımsamıyor ve kimse kimseye bu acılardan söz etmiyor. 12 Eylül hafızalardan siliniyor. Silinmek isleniyor.

    Danışma Meclisi kuruldu. 7 Kasım 1982 kabul tarihli 2709 sayılı Anayasa halk oylaması ile kabul edilerek yürürlüğe girdi. Anayasanın kabulü ile de Kenan Evren Cumhurbaşkanı oldu ve 1989 yılına kadar görev yaptı.

    Anayasanın geçici 15. maddesinin birinci fıkrasına göre 12 Eylül 1980 tarihinden ilk genel seçimler sonucu toplanacak TBMM Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar geçen süre içinde yasama ve yürütme yetkisini kullanarak yasa yapan MGK ve Danışma Meclisi'nin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali ve hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez. Yargı mercilerine başvuru yapılamaz. Hatta 3.10.2001 tarihine kadar Anayasada yapılan değişiklikle kaldırılan son fıkraya göre bu dönem içinde çıkarılan yasaların Anayasaya aykırılığı dahi iddia edilemezdi. İşte bu dönemde çıkarılan yasalardan birkaç örnek:

    2839 sayılı Milletvekili Seçimi Yasası, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası veya 1475 sayılı yasada değişiklik yapan Yasa, Grev ve Lokavt Yasası, Sendikalar Yasası... 650 yasa ve kanun hükmünde kararname bu dönemde çıkarıldı. Bu yasalar yürürlükte. Yani 12 Eylül döneminde yürürlüğe girmiş olan yasalar hala yürürlükte. Şikayet edilen yasalar 12 Eylül döneminde yapılmış ve yürürlüklerini hala sürdürüyor. Örneğin Seçim Yasası veya Siyasi Partiler Yasası değiştirilmemiş. Bir başka deyişle 12 Eylül döneminde kabul edilmiş olan "hukukî düzeni" değiştirmek istememişler. Şimdi şikayet ediyorlar. Neden?

    Geçmişi ile hesaplaşmamış ve geçmiş tarihinin acılarını dindirmek için acılara neden olan sorumluları yargı önüne çıkaramamış bir ülkede geleceğin demokratik hukuk devletini kurmak çok zor. 12 Eylül 1980 tarihini unutmamak gerekir. (NK/BB)

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Mar 2005
    Nerede
    New Zealand.
    İletiler
    153
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı 12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi

    11 Eylül gecesi İzmir'de evimdeyim.Üniversitede bütünlemeye kaldığım derslere hazırlanıyorum. Bir de Ankara'dan arkadaşım var evde misafirim, kız arkadaşını ziyarete gelmiş. Öğrenci dayanışması işte, birkaç gündür bizde kalıyor. Gazetelerde TRT de yine öğrenci olayları manşetten haber olmuş, uzun bir süre laflıyoruz. Sonra arkadaşım yatıyor ben de ders kitaplarına gömülüyorum. "ulan şu okul da bi bitseydi, hadi oğlum bi gayret..."

    Gecenin saat 3'ü. Megafondan bir ses yayılıyor, ama ne dediği de anlaşılmıyor. "Hasssttiiirrr lan gecenin bu saatinde karpuz kavun satanın ta anasını avradını" diye balkona seyirtiyorum. Annemin çiçek saksını karpuzcunun kafasına atmak geçiyor içimden. "nerde lan o i..karpuzcu" dememe kalmıyor caddede bir sürü askeri araç görüyorum. Megafon sesi bu araçların birisinden geliyor. (ordu yönetime el koymuştur. İkinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir ve ilh.)

    "Lan Rıdvan, Rıdvaaaannnnn kalk lan ihtilal oldu olm"

    Daha yatalı bir saat olmuş Rıdvan
    "ne ..ne var nooluyoooo laan manyak mısın"
    "lan vallahi doğru be ihtilal oldu lan kalk bak hıyar her yer asker kaynıyor"

    "sittir lan gecenin bu saatinde kafayı bulma benle..."

    Rıdvan da balkona seyirtiyor. Gördüklerine inanamıyor.

    "Ulaaan,ulaaannn sittiiiirrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr, şimdi boku yedik!!"

    Rıdvancım eliyle ağzını tutup tuvalete kendini zor atıyor. Sanki sevgili ülkemin yıllardır içinde büyüttüğü her türlü melaneti, pisliği, cinayetleri,ideolojileri,baskıları,işkenceleri kusuyor. Güler misiiiinn ağlar mısın?

    Bağırtıya öğürtüye annem ve babam uyanıyor. Meseleyi öğrenip "sonunda oldu" diyorlar...



    "Yüce Türk Milleti

    Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir.

    Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.

    Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.

    Aziz Türk Milleti:

    İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.

    Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.

    Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.

    Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.

    Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.

    Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05'den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.

    Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00'deki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenmelerini beklerim. "

    ( MGK 1 No.lu bildirisi, sonra bildiriler bildirileri izledi.....ve tabii Hasan Mutlucan!!! -Yine de şahlanııııyyooor eeefeeem, kolbaşınııııın yandım da kııııır aaatıııııı.)

    Yıllar sonra insanlar şu soruyu soracaklardı kendilerine:

    "Ne oldu da 12 Eylül sabahından itibaren akan kardeş kanı bıçak gibi kesildi???"

    Bu çok acıklı bir soruydu ve cevabı yıllar sonra geldi..

    "Olgunlaşmasını bekledik..."

    Bu arada, 50 bin kişi gözaltına alınmış, 250 bin kişi fişlenmiş, 20 bin kişi işkenceli sorgudan geçmişti.

    Ankara Karşıyaka Mezarlığında zamanın her iki cephesinin efsane isimleri de dahil 120 devrimci 50 ülkücü çoktan toprağa verilmişti.Mesela Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun (THKO) lideri ve öncülerinden 6 Mayıs 1972'de idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan ve 30 Mart 1972'de Kızıldere'de öldürülen Türkiye Halkın Kurtuluş Partisi- Cephesi'nin (THKP-C) lideri Mahir Çayan ve yine örgütün önemli isimlerinden Ulaş Bardakçı ile diğer örgüt mensuplarının bazılarının mezarları Karşıyaka'da. 12 Eylül öncesi çatışmalarda ölen Ertan Sarıhan, Sebahattin Kurt, Hakan Şenyuva, Kazım Özüdoğru, Hüdayi Arıkan, Sezai Ekinci gibi birçok sol örgüt mensubu ile ihtilalde idam edilen Erdal Eren, Necdet Adalı gibi isimler de burada yatıyor. (Ki Erdal Eren idam edildiğinde henüz 17 yaşındaydı...Ve yine yıllar sonra büyük bir pişkinlikle "NE VAR YANİ, ASMAYIP DA BESLESEMİYDİK, netekim??? DENİLEBİLMİŞTİR, tıpkı bu gün de" AL ANANI DA GİT" dendiği gibi...)

    İhtilalden sonra idam edilen ülkücü hareketin efsane isimleri Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan, Mustafa Pehlivanoğlu, 12 Eylül öncesinde solcuların öldürdüğü Yavuz Turhan, Murat Oğuz, Abdullah Gülbahar, Ali Keskin, Aytekin Güner, Ali Alper Demir, Bilal Şahin, Ercüment Yahnici (Şevket Bülent Yahnici'nin kardeşi), Hürcem Gülsoytırak, Hamza Uzgören, İlhami Balcı, İmdat Can, Lütfü Özdemir, Mustafa Güneş, Süleyman Tumay, Şahin Bingöl, Şükrü Tok, Ümit Kapucu, Yahya Gözütok, Yusuf Baş gibi birçok isim bu mezarlıkta yan yana yatıyorlar.

    12 Eylül döneminde ölüm cezası infaz edilenler şöyle:

    Necdet Adalı (sol görüşlü) 7 Ekim 1980 Ankara
    Mustafa Pehlivanoğlu (sağ görüşlü) 7 Ekim 1980 Ankara
    Serdar Soyergin (sol görüşlü) 25 Ekim 1980 Adana
    Erdal Eren (sol görüşlü) 13 Aralık 1980 Ankara
    Cevdet Karakaş (sağ görüşlü) 4 Haziran 1981 Elazığ
    Veysel Güney (sol görüşlü) 10 Haziran 1981 Gaziantep
    Ahmet Saner (sol görüşlü) 25 Haziran 1981 İstanbul
    Kadir Tandoğan (sol görüşlü) 25 Haziran 1981 İstanbul
    Mustafa Özenç (sol görüşlü) 20 Ağustos 1981 Adana
    İsmet Şahin (sağ görüşlü) 20 Ağustos 1981 İstanbul
    Seyit Konuk (sol görüşlü) 13 Mart 1982 İzmir
    İbrahim Ethem Coşkun (sol görüşlü) 13 Mart 1982 İzmir
    Necati Vardar (sol görüşlü) 13 Mart 1982 İzmir
    Fikri Arıkan (sağ görüşlü) 27 Mart 1982 Ankara
    Sabri Altay (adli suçlu) 23 Nisan 1982 Adapazarı
    Cengiz Baktemur (sağ görüşlü) 30 Nisan 1982 Elazığ
    Şahabettin Ovalı (adli suçlu) 12 Haziran 1982 Sinop
    Ednan Kavaklı (adli suçlu) 18 Haziran 1982 Ankara
    Ali Bülent Orkan (sağ görüşlü) 13 Ağustos 1982 Ankara
    Veli Acar (adli suçlu) 13 Ağustos 1982 Isparta
    Eşref Özcan (adli suçlu) 19 Ağustos 1982 Kayseri
    Halil Fevzi Uyguntürk (adi suçlu) 29 Aralık 1982 Afyon
    Kazım Ergun (adli suçlu) 29 Aralık 1982 Akşehir
    Muzaffer Öner (adli suçlu) 29 Aralık 1982 Amasya
    Adem Özkan (adli suçlu) 13 Ocak 1983 Balıkesir
    Hüseyin Çaylı (adli suçlu) 13 Ocak 1983 Afyon
    Osman Demiroğlu (adli suçlu) 13 Ocak 1983 Isparta
    Ahmet Mehmet Uluğbay (adli suçlu) 22 Ocak 1983 Akşehir
    Ali Aktaş (siyasi) 23 Ocak 1983 Adana
    Duran Bircan (adli suçlu) 23 Ocak 198 Denizli
    Levon Ekmekçiyan (Asala) 28 Ocak 1983 Ankara
    Ramazan Yukarıgöz (sol görüşlü) 29 Ocak 1983 İzmit
    Ömer Yazgan (sol görüşlü) 29 Ocak 1983 İzmit
    Erdoğan Yazgan (sol görüşlü) 29 Ocak 1983 İzmit
    Mehmet Kambur (sol görüşlü) 29 Ocak 1983 İzmit
    Ahmet Kerse (adli suçlu) 30 Ocak 1983 Gaziantep
    Rıdvan Karaköse (adli suçlu)
    5 Şubat 1983 Akşehir
    Cavit Karaköse (adli suçlu) 5 Şubat 1983 Akşehir
    Süleyman Karaköse (adli suçlu) 5 Şubat 1983 Akşehir
    Fatih Laçinligil (adli suçlu) 24 Şubat 1983 Keşan
    Faik Görünmez (adli suçlu) 24 Şubat 1983 Kilis
    Mustafa Başaran (adli suçlu) 30 Mart 1983 Edirne
    Hüseyin Üye (adli suçlu) 30 Mart 1983 Nazilli
    Şener Yiğit (adli suçlu) 20 Nisan 1983 Isparta
    Cafer Aksu Altıntaş (adli suçlu) 20 Nisan 1983 Ordu
    Abdülaziz Kılıç (adli suçlu) 26 Mayıs 1983 Edirne
    Halil Esendağ (sağ görüşlü) 5 Haziran 1983 İzmir
    Selçuk Duracık (sağ görüşlü) 5 Haziran 1983 İzmir
    İlyas Has (sol görüşlü) 6 Ekim 1984 İzmir
    Hıdır Aslan (sol görüşlü) 24 Ekim 1984 İzmir

    Bir süre için ülkede akan kanın, ortama hakim olan şiddetin sona ermesine sevinen insanlar durduk yerde neden gözaltına alındıklarını, 7 sülalerine kadar fişlendiklerini, yıllar sonra işe girmek için Devlet' e başvuranların neden refüze edildiklerini bir türlü anlayamayacak, bir türlü ayamayacaklardı. Bu aymazlık içinde şeffaf zarflarda "anayasaya 'evet- beyaz' ve 'hayır-mavi' oyu" nu "evet olarak kullanacaklardı. Dünya iyisi âkil insanlar üniversitelerden sakıncalı piyade ilan edilerek dışlanacaklar, NETEKİM her taraf at gözlüğü takarak dolaşan varlıklarla dolacaktı.

    MGK'nın 4 numaralı bildirisi şöyle:

    1. Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içerisinde ve emirle yerine getirme kararı almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuş olan Milli Güvenlik Konseyi :

    BAŞKAN : Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan EVREN
    ÜYE : Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin ERSİN
    ÜYE : Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin ŞAHİNKAYA
    ÜYE : Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat TÜMER
    ÜYE : Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat CELASUN'dan teşekkül etmiştir

    2. Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği'ne Orgeneral Haydar SALTIK atanmıştır.


    Kenan EVREN
    Orgeneral
    Genelkurmay ve Milli
    Güvenlik Konseyi Başkanı

    Bu kadro ülkeyi üç yıl yönettikten sonra - köprüyü sattırmam - bal gibi satarım tartışmaları arasında iktidarı ele geçiren " Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz - ben zengini severim -tak bakalım semra bi kaset de neşemizi bulalım-zihniyet ile bu güne kadar gelindi.

    Bu gelişin back-ground'u ise şöyle şekillendi.

    MGK'nın 7 numaralı bildirisi şöyle:

    1) Siyasi parti faaliyetleri yasaklanmıştır. Parti bina ve tesisleri sıkıyöne-tim ve garnizon komutanlıklarınca emniyet ve kontrol altına alınacaktır.

    2) Kamu düzeni ve genel asayiş gereği olarak DİSK, MİSK ve bunlara bağlı sendikaların faaliyetleri durdurulmuştur.

    Bu kuruluşların yöneticileri Türk Silahlı Kuvvetlerinin güvencesi altına alınmıştır.

    3) Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay hariç diğer bütün derneklerin faaliyetleri durdurulmuştur.

    4) Bu hafta sonu yapılacak bütün spor faaliyetleri yasaklanmıştır. Durum ve şartlara göre sıkıyönetim ve garnizon komutanlıklarınca spor faali-yetlerine bilahare izin verilecektir.

    5) Bankaların faaliyetleri ikinci bir emre kadar durdurulmuştur. Güvenlik-leri sıkıyönetim ve garnizon komutanlıklarınca sağlanacaktır.

    Kenan EVREN
    Orgeneral
    Genelkurmay ve Milli Güvenlik
    Konseyi Başkanı

    Bundan sonra 24 Ocak kararları yürürlüğe sokuldu. LAZ MARKS amcanın deyişiyle " AVRUPA'NIN HASTA ADAMİ" olarak geçen Türkiye artuk "AVRUPA'NIN PASTA ADAMİ" olmuş idi.

    gide gide geldik bu güne...

    Bakalım Abbas beyi nasıl osurtmuşlar bir de ondan dinleyelim dedik...



  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Jul 2004
    Nerede
    İstanbul, Türkiye.
    İletiler
    4.244
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı 12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi

    Darbenin sonuçları

    * 650.000 kişi göz altına alındı
    * 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
    * Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
    * 7 bin kişi için idam cezası istendi.
    * 517 kişiye idam cezası verildi.
    * Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).
    * İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
    * 71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
    * 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.
    * 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
    * 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
    * 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
    * 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
    * 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
    * 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
    * 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
    * 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
    * 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
    * 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
    * Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
    * 31 gazeteci cezaevine girdi.
    * 300 gazeteci saldırıya uğradı.
    * 3 gazeteci silahla öldürüldü.
    * Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
    * 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
    * 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
    * Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
    * 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
    * 14 kişi açlık grevinde öldü.
    * 16 kişi kaçarken vuruldu.
    * 95 kişi çatışmada öldü.
    * 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.
    * 43 kişinin intihar ettiği bildirildi.

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi

    Bayrak harekatı diye adlandırılsa bile silahla müdahaleye karşı olmak gerekir diye düşünüyorum. Ancak insafsızlık etmenin de pek hoş olmadığını değerlendiriyorum.
    Bir değerlendirme yaparken afaki davranmanın hiç düzgün sonuç vermeyeceğini düşünüyorum. En güzeli demokrasi içerisinde çözüm üretebilmenin başarılmasıdır. Demokrasi kimse seslendirmez ama insana insanca yaşam hakkı veren en önemlisi yaşama hakkını veren bir sistemdir. Yaşayacaksın insanca ve hür. İstediğin siyasi fikri insanca savunacaksın siyasi fikirleri sözlerinle tartışacaksın oylarınla da destekleyeceksin. Birilerini öldürüpp bir yerleri bombalayarak fikri tartışma olmayacağı gibi buna da her yerde TERÖR denilir.
    12 Eylül sonrası olmaması gereken bir çok şey olmuştur. yapılmaması gereken insan olarak utanılacak. Bunlardan ders te çıkarmak gerekir ama doğru dersleri. ''Darbe kötüdür '' demek çıkarılacak derslerin sonuncusudur. Mezuniyettir. İlk okula gitmeden üniversite diploması almak istemektir. Darbeye giden yolun darbeden kötü olduğunu görmemek hiç ders almamak demektir. Dabe olmasın ama ülkede siyasi istikrarda olmasın. Darbe olmasın ama ülkede kan gövdeyi götürsün. Darbe olmasın ama iktidar sahipleri rejim değişikliğini hayata geirsin. Darbe olmasın ama fidanlar öldürülüp dursun. darbe olmasın ama okullar hiç açılamasın. Darbe olmasın ama kurtarılmış bölgeler olsun. Darbe olmasın ama okulara cafelere molotoflu saldırılar olsun. arbe olmasın ama gece dışarı çıkama. Darbe olmasın okuyama yürüyeme oynayama sinemaya gideme çalışama bölünmüşlük yaşa... Bu dersin alınmasığını gösterir. Unutmamak gerekir darbeye karşı olmak demek DARBE NEDENLERİNE KARŞI OLMAK DEMEKTİR. Hiç bir nedeni ortadan kaldırmayıp beklerseniz hayatını piyangodan çıkacak paraya bağlayan insanlara dönersiniz. Onun için sonraki kötülükten korunmanın amacı o kötülüğe neden olan kötülüğü durdurmaktır. Bu bukadar zor anlaşılan bir olay olmamalı.
    Tayfun beyin yazısına göre 12 Eylülden sonra 859 kişi çeşitli nedenlerle ölmüş. Allah rahmet eylesin günahlarını affetsin taksiratlarını affetsin. Bunların tamamının 12 Eylül e bağlamanın da ne derece doğru olduğundan da emin değilim o ayrı örneğin 95 kişini çatışmada öldüğü 16 kişinin kaçarken vurulduğu 43 kişinin intiharının direk ilişkisi nedir bilemeyeceğim gibi işkence gibi insanlık suçunun işlenerek öldürüldüğü öne sürülen 171 kişinin de 12 Eylül e mal edilirken 12 Eylül öncesi karakollarda öldürülen 386 kişinin suçlusu ile son 10 senede işkence ile öldürüldüğü iddia edilen 86 kişinin ( Hatta teki çok yeni beyoğlunda oldu ) suçlusunun kim olduğunu merak etmekteyim. Yada ne yapıldığının. Kaldıki bir bütün olarak bile baksak 1977 1 Mayısında öldürülen 37 vatandaşın yaralanan 130 kişinin ,16 mart katliamının ,KahramanMaraş Emniyet müdürü Abdülkadir Aksu iken 19-26 aralık 78 te meydana gelen büyük olaylar sonucu ölen resmi 120 ( Gerçek 511)1076 yaralanan, 210 ev, 70 işyeri tahrip edildiği, Bir çok kadına tecavüz edildiği olayların , 78 de resmi olarak 680 ( gerçekte 1200 üstü ) ölenin 5 Temmuz da Çorumda 50 kişi öldürülmesinin ve daha bir sürü olayın anlatılmaması tarafsızlığa gölge düşürmektedir. Sırf maraş olaylarının bilançosu ölü yaralı ve vahamette tüm 12 Eylül sürecinden fazla olduğunu kabul etmeden yargı kurmak adil değildir.
    Kaldıki bilanço olarak verilen değerleri tam anlayamadım ben bir sürü kişi yargılanmış . iyide sonuç ? Yani bu kişiler yolda yürürken mi yargılanmış hiç mi suçlusu yokmuş o cinayetleri başkalarımı işlemiş Maraşta tecavüz edilen 96 kadın/kıza kim tecavüz etmiş? Bunlar yakalanıp yargılandıysa 12 eylül suçlumu oluyor ? Dolayısı ile değerlendirme külli yanlıştır. Sadece yerme amaçlıdır insafsızlıktır. İnsan merak ediyor bir tane de mi olsa suçlu yoktu ? Bunun da yanıtını bekliyorum Tayfun beyden....
    Tayfun beyin tüm yazdıklarından daha beterolanı vardır örneğin benim 12 Eylül e çok kızmama neden olan sırf bu bence çoğundan önemli en azından tam görünen olay vardır. Muallakta değil. Oda Ruhi Sudur. Ruhi Su 70 yaşındayken Kanser tedavisi için yurt dışına gönderilmemiş pasaport verilmemiştir. Bile bile ölmesine göz yumulmuştur. Bu olay hadi bir tane daha söyleyeyim Ölümsüz usta yazarımız Rıfat Ilgaz a 28 mayıs 1981 de yapılanlardır Gözleri bağlanıp zincirlenip sürüklenerek kastamonuda dolaştırılan yazara yapılan bu hareket yeter 12 Eylül e Zaten sonra serbest bırakılmış neyle suçlandığı anlaşılamamıştır. Bu iki örnek tayfun beyin afaki tüm örneklerinden (ki gazeteden alınmış) daha önemlidir bence. Ötekiler ise daima sorguya açıktır.
    Bundan dolayı diyeceğim şudur ki. demokrasiye karşı düdük çaldırmamak çaldıktan sonra dırdır konuşmaktan iyidir. Bunun içinde düdük çalma nedenleri belliyken bu nedenlerin oluşmasına izin vermemek gerekir Bunun yolu demokrasiye inanma fikirleri taşla sopayla silahla değil konuşarak tartışarak taşıma, demokrasi kazanımlarına cumhuriyet kazanımlarına yani temellere saldırmama saldırtılmasına mani olmaktan geçer. Darbeler kötüdür ama darbeye giden yolda kötüdür birbirinden ayrılmadan bakmak engellemek gerekir.
    Son bir dip not her ne kadar tüm toplumu bağlamasa da 12 Eylül le ilgili bir soruda hemde Kenan Evren i sordukları bir soruda Üniversitede okuyan genç kızımız ‘’ İsmi Kazım Astsubay’’ diyecek kadar önemlidir artık bu olay.

  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Sep 2007
    İletiler
    8
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Thumbs down Re: 12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi

    VE işin garibi Anayasanın geçici 15. maddesi taslakta da varlığını korumaktadır..
    Geçici 15. madde bilindiği üzere 12 eylul yönetiminin yargılanmasını engellemektedir..ve özgürlükçü,çoğulcu,insan haklarına saygılı bir anayasa taslağıymış..tabi bazı şeyleri herzamanki gibi göz ardı etmemiz şartıyla

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Aug 2007
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    104
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi

    Enis Rıza'nın Birgün gazetesindeki yazısından:

    12 Eylül döneminde Ermeni kadın kocasını ıspanak almaya gönderiyor. Adam ıspanağı alıp geri dönerken polisler adamı gerekçesiz içeri alıyorlar. İşkence, dayak ve iki yıl içeride kalıyor adam.

    "Hiçbir örgütle bağlantısı saptanamadığı" için serbest bırakılıyor. Fakat adam gitmek istemiyor, "Ispanağımı isterim" diye tutturuyor. "Def ol git" diye bağırıyorlar, adam gitmiyor. İlle de ıspanak. Sonunda manavdan alıp veriyorlar adama ıspanağı. Karısı soruyor niye ıspanak diye tutturduğunu. Adam şöyle diyor:

    "Ispanaktan başka geri alabileceğim hiçbir şey kalmamıştı!"

  10. #9
    Kayıt Tarihi
    Sep 2007
    Nerede
    tekirdağ
    İletiler
    1
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi

    ben darbenin sonuçlarını ve kenan evren gibilerini konusmak istemiyorum ama bu ülkede atatürkün 6 ilkesi tehlikye girdiginde ordu yapması gerekeni bana göre yapmalı.türkiye yi yabancılardan ithal sözlerle uyuttular bunca sene darbe olunca ekonomi geriye gidiyormus söler misinizi türkiyenin ekonomisi iyi mi suan.güya türkiye de her 10 yılda bir darbe yapılıyormus evet yapılır asala pkk irtica ideolojik bölücülük 10 yılda bir ülkenin piyasasına sürüliyorda ondan

  11. #10
    Kayıt Tarihi
    Oct 2003
    Nerede
    Hatay, Türkiye.
    İletiler
    3.380
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 12 Eylül Darbesi veya 1980 Darbesi

    Alıntı ilkine rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster
    Enis Rıza'nın Birgün gazetesindeki yazısından:

    12 Eylül döneminde Ermeni kadın kocasını ıspanak almaya gönderiyor. Adam ıspanağı alıp geri dönerken polisler adamı gerekçesiz içeri alıyorlar. İşkence, dayak ve iki yıl içeride kalıyor adam.

    "Hiçbir örgütle bağlantısı saptanamadığı" için serbest bırakılıyor. Fakat adam gitmek istemiyor, "Ispanağımı isterim" diye tutturuyor. "Def ol git" diye bağırıyorlar, adam gitmiyor. İlle de ıspanak. Sonunda manavdan alıp veriyorlar adama ıspanağı. Karısı soruyor niye ıspanak diye tutturduğunu. Adam şöyle diyor:

    "Ispanaktan başka geri alabileceğim hiçbir şey kalmamıştı!"
    Aşağıda yazdıklarımın,alıntı sahibi üyemiz ile bir ilgisi yoktur. Bahse konu zatın yazısı bu linktedir, aşağıda yazılanlar linkteki yazı çerçevesinde değerlendirilmelidir. http://www.birgun.net/index.php?sayf...&article=10477

    Söz konusu Birgün gazetesi olunca ihtiyatlı yaklaşmak gerekiyor. 12 Eylül fosillerinden olan ben hiç böyle bir hikaye duymamıştım, google da da bulamadım. Bu hikayenin kaynağını doğrusu merak ediyorum. Böylesi mini provokasyon senaryoları yazmak çok kolaydır.Zaten yazarı da bunun bir öykü olduğunu söylüyor ama acaba aynı zamanda 12 Eylülcüler bahaneyle TC vatandaşı Ermenilere de mi kötü davrandılar demek istiyor.Forumu açan arkadaşımız Tayfun bey hiç değilse istatistiki bir bilgi vermi, somut ve gerçek yani ama ya bu yazıdaki öykü neyin nesi? Yazarın makalesinde ayrıca Anadoludaki ritüellerin de 12 eylülcüler tarafından yok edildiğinden söz ediliyor. Merakmından soruyorum başka bir niyetim varsa namerdim. 1)Bu ıspanak hikayesi nerede oldu kimin başına geldi 2) Yok edilen etnik ritüeller nelerdi, etnik ritüelleri yok etmek bu kadar kolaymıydı,kolay olsaydı tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ardından tarikatlar ve kimi tarikatların içindeki ritüeller 80 yıl sonra nasıl ve neden hala uygulanabiliyor?

    İşte bizim sorunumuz da bu değil mi zaten, sorgulamadan,araştırmadan, üzerinde düşünmeden yazılanları söylenenleri doğru kabul etmek. Nitekim Ece Temelkuran hanımefendi de mal bulmuş mağribi gibi bu Ermeni hikayesine sarılmış bu günkü yazısında. Yani demem o deme ki, 12 Eylüle karşı çıkanların kimliklerine de, amaçlarına da dikkat etmek lazım.Darbeler hiçkimsenin benimseyeceği bir eylem olamaz, olmamalıdır.Ancak geçmişi böylesine eleştirenlerin asıl amacı Asker'i, Ordu'yu kötülemek, aşağılamak böylece toplum nazarındaki değerini küçültmektir. Bu günkü askeri yönetim anlayışı ile 12 Eylülcüleri aynı kefeye koymaya çalışmak kimse kusura bakmasın adiliğin, aşşağılıklığın daniskasıdır. Bence toplumdaki en büyük tehlike, aydın geçinen, ağzı laf yapan, bilgi birikimlerini toplumu dezenforme etmek suretiyle manipülasyona tabi tutmayı görev edinmiş bilinçli tarih, sosyoloji, iktisat, hukuk ve siyaset sözde bilimcilerinin ihanet eylemleridir.

+ Konuyu Yanıtla
1 / 4 Sayfa 1234 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

devlet bahçeli 80 darbesi

devlet bahceli 80 darbesi olanlar

1980 darbesini yasayanlar

80 de idam olanlarin ismi

sikeloton dibcik

Forum

Benzer Konular :

  1. YAŞ kararları ve 71 muhtırası, 12 Eylül darbesi ile 28 Şubat sürecinde 'idari' kararlarla TSK'dan atılanlara 'iade-i itibar yasası' Mecliste
    Bizler gibi Firar etmiş olan yüzlerce kişi bu yasadan yararlanabilecek mi? Teğmen Ali Kırca, Albay oluyor! YAŞ kararları ve 71 muhtırası, 12...
    Yazan: lualua81 Forum: Askeri Ceza Hukuku
    Yanıt: 19
    Son İleti: 04-05-2011, 10:59:25
  2. 12 Eylül Darbesi yargı yolunda - 'Zamanaşımı 2040’
    12 Eylül darbecilerine ve dönemin asker ve sivil bürokratlarına soruşturma açan Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir, soruşturmanın zamanaşımına...
    Yazan: Mehtap Deniz Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 0
    Son İleti: 08-04-2011, 21:54:55
  3. 12 Eylül 1980
    12 eylül 1980 de sıkıyönetim mahkemesinde yargılandım.sicil kaydımı almam için nereye müracat edecegim lütfen yardım.adli sicilde çıkmıyor.kimseden...
    Yazan: rft69 Forum: Askerlik Hukuku
    Yanıt: 5
    Son İleti: 14-02-2011, 18:55:23
  4. Euro'ya Yunanistan Darbesi
    Euro'ya Yunanistan Darbesi AB´nin (Avrupa Birliği) lokomotifleri Almanya ve Fransa´nın Yunanistan´a yardımda bulunmaması ve bu konudaki tutumları...
    Yazan: Erhan Yurdayuksel Forum: Hukuki.net Köşe Yazıları
    Yanıt: 2
    Son İleti: 06-04-2010, 01:48:17
  5. Ailemde kaynana darbesi
    s.a saygıdeğer üstadlar 5 yıllık evliyim kaynanamın sürekli evime daha doğrusu bana yaptığı baskılar sonucunda evimi terk etmek zorunda kaldım....
    Yazan: omeryok Forum: Aile Hukuku
    Yanıt: 1
    Son İleti: 07-08-2007, 12:54:45

İlgili Hukuk terimleri

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.