"Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş gibi koca gönüllü sevgi ve rahmet anıtlarının ölümsüz nefesleriyle ıtırlanan Anadolu’nun çocukları olan bizler, ne yazık ki, o nefeslere ihanet ederek birbirimizi sevmek ve kucaklamakta en geri ülkelerden biri haline gelmiş bulunuyoruz."

İslam’ı, o engin gönüllü Anadolu erenlerinin nefesiyle hayata sokan ‘Türkmen yorumu’nu bırakıp kılıç, kin ve çıkar perdesinden algılayan Arap-Acem yorumlarıyla kavrama sürecini açtığımızdan beri din, hayatımızı rahmet unsuru olarak giremiyor; kin, dalaş, riya ve sömürü enerjisi olarak giriyor.

"Türkiye’de sevgisizliğin bir günah, bir zaaf olmaktan çıkıp bir din ve şehvet haline geldiğinin en şaşmaz göstergelerinden biri, belki de birincisi, insanların diri diri yakılabilmeleridir. Eğer bu ülkede, alemlerin rahmetli bir Rabbin gönderdiği ve alemlerin rahmeti bir Peygamber’in gösterdiği dinden eser olsaydı, minarelerinden yirmi dört saat ezan yükselen bir kentin ortasında diri diri insan yakılması yeri-göğü inletirdi. Ve bunun öncülüğünü dindarlar yapardı. "

"Merhamet ve adaletin öncü temsilcileri dindarlar olmalıdır. Nerede o, yaş bitkileri yakmayı bile merhametsizlik gören Muhammedi vicdan? Büyük bir acımasızlıkla Sivas’ta 38 insanı diri diri yakanlar bu ülkenin vatandaslaridir. Dahası, onları ‘din ve iman’ (haşa) adına savunan ve alkışlayanlar da bu ülkenin vatandaslaridir. Böyle bir ülkenin Allah’tan rahmet ve bereket beklemesi Allah ile alay etmek değil de nedir?

Yasar Nuri Ozturk