Ben öncelikle size teşekkür etmek istiyorum bütün sorulara büyük bir sabırla ve son derece aydınlatıcı bilgilerle cevap vermeniz çok güzel saygılarımı sunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum .. tekrar teşekkürler.
benim problemim fazla karışık değil .... tamamen tazminatla ilgili ...
işverenimiz her sene iş ihalesine giriyor ve ihalyi yıllardır alıyordu ama ihale bitimi ve alınan yeni ihalenin başlaması arasında 10 - 15 günlük bir boşluk oluyor eski ihalenin bitiş tarihinde bize çıkış veriyor ve ertesi günü değişik bir iş yeri numarası üzerinden giriş yapıyor daha sonra yeni ihalenin geçerli olduğu gün tekrar çıkış ve giriş oluyor du daha sonra bu giriş ve çıkışlar her sene ihale bitiş ve başlangıcında aynen devam etti ...... sorunum çıkışları tamamen kendisi yapıyor biz her hangi bir çıkış belgesi imzalamıyorduk ama girişe imzalıyorduk iş yeri aynı isim aynı olduğu için çalışılan yer aynı firma ayını olduğu için bizlere her hangi bir kaybımız olmadığı söylendi ...... bu doğrumudur.
ve ayrıca ben 28 aydır bu şirkette çalışıyorum mayıs aynın 18. günü ihale bitiyor patron ihaleyi alamadı başka birisiyle çalışmaya başlıyoruz eski patrondan tazminat talep etme hakkımız varmıdır yani bu çıkışlar ve girişler sonucunda her hangi bir kaybımız olur mu veya hakkımız kaybolurmu ve en basit yoldan ben ihbar ve kıdem tazminatı hesabını nasıl yapabilirim ....tşk. ederim saygılarımla..
İşverenin yapmış olduğu giriş ve çıkışların (işveren ve işyeri değişmediği sürece) hiç bir sakıncası yoktur. İş akdiniz tazminatsız çıkmayı gerektirecek bir şekilde değil de noramal şekilde (tazminatlı) şekilde son bulursa tüm süreler toplanarak ihbar ve kıdem tazminatınız hesaplanır. İşvereniniz ihaleyi kaybettiğinde siz aynı işyerinde başka bir işverenle çalışmaya devam ederseniz ihbar ve kıdem tazminatınızdan son işveren sorumludur. Önceki işveren kendi dönemine ait tazminatları ödeyip de yeni işverenle başlarsanız iş akdi sıfırdan başlamış olur.
Ancak; sizin anlattıjklarınızdan sizin işvereninizin alt işveren (taşeron) olduğu gibi bir intiba edindim. Eğer sizin işvereniniz bir taşeron firma ise esasen sizin tüm haklarınızdan ayrıca asıl işveren olan ihaleye veren işveren de sorumludur. selamlar.
İşvereniniz ihaleyi kaybettiğinde siz aynı işyerinde başka bir işverenle çalışmaya devam ederseniz ihbar ve kıdem tazminatınızdan son işveren sorumludur.
Bu konuda, varsa yargı kararları ile birlikte biraz daha ayrıntılı bilgi verebilir misiniz?
Sayın yyln;
Biliyorsunuz, bazı işyerlerinde işler ihale ile taşeronlara (alt işverenlere) veriliyor. Örneğin; bir hastanenin temizlik işi ihale ile alt işverene verildiğinde bu alt işveren bir yıl sonra (veya ihale süresi bittiğinde) orayı bırakıp gidiyor ve aynı işçiler yeni gelen firmanın işçisi olarak işe devam ediyorlar. Bu şekilde bir kaç tane taşeron firmada çalışmış oluyorlar. Burada; işyerinin devri sözkonusudur ve devirle ilgili hükümler geçerlidir. Tabi ki işyerinin devri verdiğmiz örnekle sınırlı değildir. verdiğimiz örbek çok karşılaşılan bir örnektir. Ancak, işyeri satılarak, ya da kiraya verilerek de devredilebilir ve yine devirle ilgili hükümler uygulanır. Devreden işveren kendi dönemi ile ilgili hakları ödemiş ise sonrakine bir sorumluluk da kalmaz. Ama önceki ödememiş ise ve işçi de yeni işveren döneminde çalışmaya devam etmiş ise son işveren sorumludur.
Bu konu İş Yasası'nın 6. maddesinde düzenlenmiş olup, herhangi bir şerhli İş Kanunu kitabından 6. madde ile ilgili Yargıtay emsal kararını görmek mümkündür.
Sn: Abbas Bilgili,
Önerileriniz doğrultusunda İş Kanunun 6. maddesi ile ilgili emsal kararları araştıracağım.
Ancak, uygulamada ve şu anda elimin altında olmayan bazı yargı kararlarında, Hastane gibi bazı Kamu Kurum veya kuruluşlarında ihale ile iş alan temzilik, yemek gibi işlerin müteahhitleri, taşeron değil, asıl işveren olarak tanımlanmaktadır.
Öte yandan, temizlik işini alan müteahhitler taşeron olarak kabul edilecek olursa, önceki taşeronun işçiye karşı olan borçalarını sonraki taşeronun değil, asıl işveren olan Hastane, Kamu Kurumu vb. olması gerekmez mi?
Kısacası, bana burada, iş devrinin varlığını kanıtlayan durumlar hariç olmak üzere, eski işverenle yeni işveren arasında herhangi bir ilişkinin olmadığı, dolayısıyla eski işverenin borçalarından yenisi sorumlu olamazmış gibi geliyor. Ne dersiniz?
Selamlar...
Sn: Abbas Bilgili,
Önerileriniz doğrultusunda İş Kanunun 6. maddesi ile ilgili emsal kararları araştıracağım.
Ancak, uygulamada ve şu anda elimin altında olmayan bazı yargı kararlarında, Hastane gibi bazı Kamu Kurum veya kuruluşlarında ihale ile iş alan temzilik, yemek gibi işlerin müteahhitleri, taşeron değil, asıl işveren olarak tanımlanmaktadır.
Öte yandan, temizlik işini alan müteahhitler taşeron olarak kabul edilecek olursa, önceki taşeronun işçiye karşı olan borçalarını sonraki taşeronun değil, asıl işveren olan Hastane, Kamu Kurumu vb. olması gerekmez mi?
Kısacası, bana burada, iş devrinin varlığını kanıtlayan durumlar hariç olmak üzere, eski işverenle yeni işveren arasında herhangi bir ilişkinin olmadığı, dolayısıyla eski işverenin borçalarından yenisi sorumlu olamazmış gibi geliyor. Ne dersiniz?
Selamlar...
Sayın yyln;
Aslında öncelikle şunu belirtmekte yarar var; iş hukukunda son zamanlarda en tartışmalı konulardan birisi alt işveren (taşeron) konusudur. Bu konuda çok sık olarak seminerler ve yayınlar yapılmakta ben de bu karmaşık konuyla yakından ilgilenmekte ve hatta mümkün olursa bu konudaki dökümanlarımı bir kitap haline getirmeyi dahi düşünüyorum.
Taşeron konusu; ihale makamı ve anahtar teslimi iş ve işyerinin devri gibi konularla da yakından ilgili ve bazan da içiçe geçmiş olabiliyor.
Verdiğimiz hastane temizliği örneğinde; temzilik işinin anahtar teslimi iş olduğunu kabul eden yargıtay kararları olduğu gibi taşeron (alt işveren) olduğunu kabul eden kararlar da var. Bunların arasındaki önemli fark; taşeronda asıl işveren de taşeron işçilerinin haklarından sorumludur, anahtar teslimi işte ise işi veren esas işverenin anahtar teslimi işi yapan işverenin işçilerinden sorumlu olmamasıdır.
Ancak her ikisinde de işyeri devri vardır. Bunlardan hangisi olursa olsun; eğer işçinin işyeri değişmiyor ise ve önceki işveren de bir ödeme yapmamışsa en son işveren bu işçilerin haklarından sorumludur. Çünkü işyerini bir şekilde (ihale ile, taşeron olarak, kiralayarak, satın alarak vs.) devralmıştır ve işçi aynı işyerinde aynı işi yapmaya devam etmiştir.
Devirde son işveren sorumludur. Taşeronda son işverenle birlikte asıl işveren de müşterek sorumludur.
Bu arada mayıs ayının ödüllü üyesi olduğunuzdan sizi kutlarım. Selamlar.
Sn: Abbas Bilgili,
Konuya ışık tutan değerli görüşlerinizin büyük bir bölümüne katılıyorum.
Ancak, icraen satılan bir işyerinde devir söz konusu olmuyorsa, ihaleli işlerde de devir söz konusu olmayabilir diye düşünüyorum.
Çünkü, bir önceki ihaleyi alan işveren yükümlülüğünü yerine getirdikten sonra, açılan yeni ihale, işçi sayısı, iş alanı gibi bir öncekinden farklı bir iş olabileceği gibi, ihale konusu bir önceki ile aynı olsa bile, son ihaleyi kazanan müteahit işyerini eski müteahhitten değil, ihale makamından teslim alır. Hatta, eski müteahhit ile yeni müteahhit arasında, işyeri devirlerinde olduğu gibi anlaşma değil, çıkar çatışması olur. Ayrıca, ihaleye katılabilmek için, ihale konusu işin yürütebileceğine dair yeterlilik belgeleri aranması, yeni müteahhitin de aldığı ihaleyi yürütebilecek donanıma/işçiye sahip olduğunu gösterir. Başka bir deyişle, yeni müteahhitin, eski müteahhitten işyerini devralmasını zorunlu kılan bir husus da yoktur. Dolayısıyla, ihale ile iş alan iki müteahhit arasında hiç bir ilişki söz konusu olmayabilir.
Bu nedenle, eski müteaahite ait işyerinde çalışan işçilerin bir bölümünün yeni müteahhit tarafından alınan ihaleli işyerinde çalıştırmasının, mutlaka işyeri devri anlamına gelmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Öte yandan, niçin mayıs ayının ödüllü üyesi olduğumu veya böyle bir ödülü hak edip etmediğimi bilmemekle birlikte, beni bu ödüle layık gören herkese ve kutlamalarınız için size teşekkür ederim.
Selamlar...
Sayın yyln üyemiz, uzunca bir zamandır sitede gösterdiği gönüllü, vefalı ve düzgün çalışmaları ile iş hukuku forumunda hepimize birşeyler öğrettiği için ödüllendirilmiştir. Aslında bu ödülü vermekte geç bile kaldığımızı düşünüyorum. Her ne kadar hiç birimiz şahsen tanışmamış olsak da bizim için çok kıymetlisiniz. Bu vesile ile size sitemiz adına teşekkürlerimizi sunarız.
Aşağıdaki 2 karar tartışılan konuda bir fikir verir sanırım. Bu arada 10 ve 21. daireler arasında alt-üst işveren kavramı hakkında önemli görüş farklılığı bulunduğunu da belirtelim.
Ayrıca, her dava kendi somut delil ve olayları çerçevesinde farklı sonuçlara ulaşabileceğinden en azından şimdilik alt-üst işveren kavramı hakkında her olaya uygulanabilecek ve istikrar kazanmış bir görüşün olmadığı kanaatindeyim.
HG 00 Esas : 2001/9-814 Karar: 2001/000923 Tarih: 14.11.2001
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kırıkkale İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 2.11.2000 gün ve 405-584 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 10.4.2001 gün ve 2001/3715-6030 sayılı ilamı ile; (...Davacı işçi davalıya ait işyerinde onun işçisi olarak çalıştığı halde sanki işyerinde görülen işin bir bölümünün alt işverene verilmiş gibi muvazaalı işlem yapılarak kendisinin uygulanmakta olan toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmadığını ve iş akdine son verildiğini belirterek, sözleşme hükümlerinin de kendisine uygulanması sureti ile işçilik haklarının hüküm altına alınması istemiyle bu davayı açmıştır.
Davalı işveren ise; davacı ile aralarında hizmet ilişkisi bulunmadığını, davacının kendilerinden ihale ile iş alan firmanın işçisi olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece davacının gerçekte davalının işçisi olduğu, davalı ile dava dışı firma arasındaki ihalenin muvazaaya dayandığı kabul edilerek istek doğrultusunda hüküm kurulmuştur.
Bu açıklamalara göre uyuşmazlık, davalı ile dava dışı yüklenici arasında yapılan sözleşmenin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ve bunun sonucu olarak da davalının gerçek işveren olup olmadığı konularında toplanmaktadır.
Mahkeme kararında; "davacının, davalının asli ve sürekli işlerinde, davalının kadrolu işçileri ile birlikte çalıştığı, taşeron firmaların değiştikleri halde davacı işçinin çalışmasına devam ettiği, işçi alma ve işten çıkarma konularında asıl yetkinin davalıya ait olduğu ve firmalarının ciddi firmalar niteliğinde olmadıkları" belirtilmiştir.
Davalı kurum tarafından temizlik, tahmil-tahliye, yemekhane ve garsonluk gibi hizmetlerin ihale yolu ile müteahhit firmalara yaptırılması yönünde alınan karar gereğince ihale şartnamesi hazırlandığı ve bu şartnameye göre hizmet alım ihalesine çıkıldığı ve gerekli ilanların yapıldığı ve şartnamedeki hükümler kapsamında firma ile sözleşme imzalandığı görülmektedir.
Maliye Bakanlığının 10 Aralık 1998 gün ve 23549 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "Temizlik İhalelerinde Uygulanacak Esaslar" başlıklı tebliğinde, idarelerin yardımcı hizmetler sınıfına dahil personeli tarafından yerine getirilmesi gereken ve ilgili yıl bütçe kanunlarıyla ödenek konularak yaptırılması öngörülen hizmet yerlerinin ve tedavi kurumlarının temizlenmesi, o tesisatın bakımı ve işletilmesi işlerinin üçüncü şahıslara açıklık ve rekabet ilkeleri dahilinde ihale yoluyla gördürülmesinin mümkün olduğu belirtilmiş ve ayrıca idarelerin farklı uygulamalara yönelmelerini önlemek amacıyla asgari bir standardın oluşturulabilmesi için 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (f) bendinden alınan yetkiye dayalı olacak düzenleme esasları gösterilmiştir.
Davalı kurumun bu tebliğ esasları kapsamında düzenlediği şartname ile ihaleye çıktığı görülmekle şartname hükümlerinin irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir.
Şartnamede; gerçek ve tüzelkişi olarak ihaleye gireceklerden Ticaret ve Sanayi Odası ve Ticaret Sicil kayıtlarının istendiği, çalıştırılacak işçilerden %40 -%50''''sinin ihalenin yapılacağı tarihten önceki iki yıl içerisinde şartname konusu hizmetlerde çalıştırıldığına dair 4 aylık sigorta primleri bordrosu, bulundurulması gereken makinelerden en az %30''''unun ihaleye katılacak kişiye ait olduğunu gösteren faturalar ve bu makinelerin kayıtlı olduğunu gösteren demirbaş kayıt defteri aslı ve geri kalan kısmında işe başlama tarihinde hizmet verilecek yerde bulunduracağına ilişkin taahhütname, mali gücü gösterir belge Türk Standartlar Enstitüsü yeterlik belgesi ve hiçbir vergi borçları olmadığına ilişkin kayıtların ihaleye girecek firmalardan istendiği görülmektedir. Davalı kurum yukarıda belirtilen bilgi ve belgelerin ihaleyi alan firmalar tarafından kendilerine sunulduğunu beyan etmişler ancak aksi davacı tarafça ileri sürülmemiştir. Bu durumda davalı kurumun yapmış olduğu hizmet alım ihalesinin Bakanlar Kurulunca çıkarılan tip şartname hükümleri ile Sosyal Sigortalar Kurumu tebliğleri, Maliye Bakanlığının ihaleler konusundaki tamimlerine uygun olarak yapıldığının kabulü gerekmektedir.
Ayrıca şartnamenin 20/n maddesinde yer alan ve "işyeri disiplin ve nizamına uymayan işçilerin firmaya bildirileceği ve bildirimi takiben firmaca derhal değiştirilecektir..." şeklinde ki düzenleme ile şartnamenin 20/e fıkrasına göre " işçilerin özel kıyafeti olacaktır" şeklindeki belirleme işyerinin özelliği nedeniyle getirilmiş olup, bu hükümler davalının asıl işveren olduğunu kabule olanak vermemektedir.
Yine şartnamenin 20/c maddesinde ki, yüklenici firma personelin sevk ve idaresinden sorumlu bir yetkiliyi görevlendirecektir şeklindeki düzenlemede, işçilerin müteahhide bağlı bir müdürün emir ve talimatı altında hizmet vereceklerini ortaya koymakta olup, 20/k maddesindeki SSK mevzuatı ile her türlü işçi ve işveren hakkındaki mevzuata göre işçi alınması, işçi haklarının ödenmesi, işçi çıkarılması gibi konularda tüm sorumluluğun yükleniciye ait olduğu şeklindeki düzenleneme de asıl işverenin dava dışı bulunan yüklenici firmanın olduğu hususunu açıkça ortaya koymaktadır.
Mahkeme kararında, yapılan ihaleler ve ihale sonucu düzenlenen iş yapım sözleşmelerinin ve yüklenici tarafından düzenlenen işe giriş bildirgelerinin yasa ve mevzuata uygun olarak düzenlendiği kabul edilmekle beraber, ihaleyi alan firmaların ticaret sicilinde yazılı faaliyet alanlarının ihale konusu ile bağdaşmadığı, sermayelerinin çok düşük olduğu ve bu nedenle firmalar ile davalı arasında yapılan sözleşmelerin muvazaalı olduğu kabul edilmektedir.
Ancak, mahkemenin de kabul ettiği şekilde şartname ve sözleşmeler yasa ve diğer mevzuata uygun olarak düzenlenmiş olup yüklenici tarafından resmi makamlardan alınan belgelerin gerçek dışı oldukları iddia edilmediği gibi davalı kurum resmi makamlarca verilen kayıt ve belgeleri incelemek ve değerlendirmek suretiyle firmaları ihaleye kabul etmiştir. İhale mevzuatında sermaye miktarları ihaleye girememe hususunda bir ön şart olarak kabul edilmemektedir. İhaleye giren veya ihaleyi alan firmaların yasaların aradığı firma olabilme koşullarını taşımadıkları da iddia edilmemiştir. Yine firmalara verilen işler büyük sermaye birikimine ihtiyaç göstermeyen nitelikte işlerdir. Firmaların mali durumları davalı kurumu ilgilendirecek konulardan bulunmamaktadır. Çünkü gerekli teminatlar alınmak suretiyle iş verilmekte olup, davalı kurumun sorumluluğu ancak İş Yasasının 29. maddesinde gösterilen üç aylık ücretle sınırlıdır. Ayrıca davacı işçide şartnamenin 20. maddesinin (k) fıkrası gereğince hizmet alım sözleşmesi sona erdiğinde yüklenici ile birlikte işyerini terk edeceğini bilmektedir. Bu husus dahi davacının davalı kurum işçisi olmadığı olgusunu ortaya koymaktadır.
Bütün bu anlatımlar karşısında, davacı işçinin yasa ve mevzuata uygun olarak ihaleyi alan dava dışı firmanın işçisi olarak işyerinde işe başladığı, işe giriş bildirgesinin firmaca düzenlendiği ve bildirgenin davacı tarafından da imzalandığı, ihale yasalarının belirlediği koşullarla ihaleye giren firmanın mali sermayesinin tek başına muvazaalı ile işlemlerin kanıtı olamayacağı ve ayrıca davacı tarafça muvazaa iddiası da kanıtlanamadığından, davacı sözleşmeyle işe başlayan firmanın işçisi olmakla, sözleşme sonunda işyerinden ayrılmasından dolayı davalı kurumdan herhangi bir işçilik hakkı istemesi ve ihale suretiyle iş alan hizmet müteahhidi işçilerini kapsayan bir toplu iş sözleşmesinin de bulunmaması karşısında toplu iş sözleşmesinden de yararlanması mümkün olmadığından aksi düşüncelerle davacının isteklerini kabul eden mahkeme kararının bozulması gerekmiştir...) gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararında direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu''''nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyada ki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara göre 9.Hukuk Dairesinin bozma kararında açıklandığı gibi davalı işverenden ihale ile iş alan dava dışı işveren arasındaki ilişki iş sahibi-müteahhit arasında anahtar teslimi iş yapımı sözleşmesi olduğunu kabul etmek, davalı işverenin davacıya karşı sorumluluğunun 1475 sayılı Yasanın 29. maddesi ile sınırlı olduğunu benimsemek Hukuk Genel Kurulunca yerinde görülmemiştir.
Davalı işveren ile dava dışı işveren arasındaki sözleşme 1475 sayılı İş Yasasının 1/son, 506 sayılı yasanın 87. maddelerinde düzenlenen alt işverenlik (taşeronluk) sözleşmesi olup, bu sözleşme gereği davalı asıl işveren, dava dışı taşeron ise alt işverendir. Doktrinde de benimsendiği gibi alt işverenler (taşeronlar); bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde ve eklentilerinde iş alan ve işçilerini o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran, üstlendikleri işi ister asıl işverenin işyerinde, ister başka yerlerde yapıyor olsunlar, bu işlerde kendi adlarına işçi çalıştıran işveren sıfatına sahip olan kimselerdir. Aldıkları işleri asıl işverene ait işyerinde yapıyor olmaları halinde, bu yerler alt işverenler yönünden de işyeri anlamını taşımaktadır. Bu gibi durumlarda fiziki olarak tek olan yerler hukuki bakımdan hem asıl işverenin hem de alt işverenin işyeridir. Alt işverenle asıl işveren arasındaki ilişki; istisna, taşıma, kira ve vekalet akdine dayanabilir.
1475 Sayılı Yasanın açık düzenlemesine göre alt işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili ve iş kanunundan veya hizmet akdinden doğan yükümlülüklerinden asıl işveren de (dava konumuzda davalı) birlikte sorumludur. Asıl işverenin bu sorumluluğu alt işverenin sorumluluğu ile sınırlıdır.
Davacı taşeronluk sözleşmesinin muvazaalı olduğunu, bu nedenle hizmet akdinin davalı işverenle kurulduğunu iddia ederek, davalının taraf olduğu Toplu iş sözleşmesinden yararlandırılarak işçilik alacaklarını talep etmiş, mahkemece istek doğrultusunda hüküm kurulmuştur.
Özel Dairenin bozma kararında da açıklandığı gibi davalı asıl işverenle dava dışı alt işveren (taşeron) arasındaki sözleşmenin muvazaalı olduğunu kabul etmek mümkün değildir.
Davalıya ait işyeri genelde Milli Savunmanın Silah ve Mühimmat ihtiyaçlarını karşılayan ve stratejik öneme sahip binlerce işçinin çalıştığı Makine Kimya Endüstrisine bağlı bir işletme olup işlerin çoğunluğu kadrolu işçilere gördürülmekte ise de işyerinin çeşitli ünitelerinde çok sayıda değişik taşeronlara ihale suretiyle muhtelif işlerin verildiği ve taşeronlara ait işyerlerinde alt işveren işçilerinin çalıştırıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı bir kamu kuruluşudur. Hükümete bu kuruluşlarla ilgili olarak düzenleme yetkisi veren yasa ve kanun gücünde kararnameler gereği Bakanlar Kurulu ve Bakanlıklarca alınan kararlara göre düzenleme yapmak zorundadır. Bu cümleden olarak 27.5.1984 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17.4.1984 gün, 84/7958 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamındaki kuruluşların yapacağı hizmet ve taşıma işleri ihalelerinde uygulayacakları genel ve ortak esasları belirleyen tip şartname yayınlanmış, Maliye Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki 13.12.1983 gün ve 178 sayılı Kararname ve bu kararnamenin bazı maddelerini değiştiren 193 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile değişik 10/f maddesi, bakanlığa kamu istihdam politikasını düzenlemek, bu hususta tüm kamu kurum ve kuruluşları için düzenleme yapmak ve tedbirleri almak yetkisi verilmiş ve bu yetkilere dayanarak örnek ihale şartnameleri yayınlanmış, 15.10.1995 günlü Resmi Gazetede yayınlanan 12.10.1995 gün, 95/7375 sayılı Kararnamenin eki kararının 4. maddesinde Kamu İktisadi Teşekkülü ile bağlı ortaklıkların kadroları dondurulmuş, aynı kararın geçici 1. maddesine göre de Hazine Müsteşarlığı ile Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşleri alınarak taşeron aracılığı ile personel çalıştırılacağı öngörülmüştür.
Davalı gerek bu neden ve gerekse tekniğin ilerlemesi, görülen işin büyüklüğü ve işlerdeki uzmanlık gibi nedenlerle bazı işleri alt işverenlere vermek üzere anılan bu yasal düzenlemelere uygun olarak 2886 sayılı Yasaya göre ihale açmış, ihale sonucu en uygun teklifi veren lehine ihale gerçekleşmiştir.
İhaleyi üstlenen firmaların Ticaret Odalarına ve Vergi Dairelerine kayıtlı olduğu, ihaleye girme şartlarını taşıdıkları anlaşılmaktadır. İhaleye katılan şirketlerin bu işi yapıp yapamayacakları sorununa gelince; MK. 46. maddesi uyarınca Tüzel Kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış icabı olarak ancak insana has olanlardan muada, tüzel kişiliğin bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebileceği kabul edilmektedir. TK. md. 137''''de ise aynı formül benimsenerek şirketlerin "şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun içinde kalmak şartıyla bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilecekleri" belirtilmiştir. Uygulamada bir ticari işletmenin kendi ana sözleşmesinde belirtilen işletme mevzuuna doğrudan doğruya girmemekle beraber, o işletmenin ticari faaliyetini kolaylaştıran ticari iş ve ticari sözleşmelerin de o işletmenin mevzuu içinde bulunduğu benimsenmektedir.
İhaleye katılan işletmelerin sermayelerinin yasalarda öngörülen miktarlarda oldukları, bu iş için yetkili mercilerden alınma yeterlilik belgeleri bulunduğu ve ayrıca üstlendikleri işe göre büyük oranlarda teminat verdikleri anlaşıldığından bu husus başlı başına muvazaa''''ya kanıt olarak görülmemiştir.
Bilindiği gibi, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarına "muvazaa" denir. Muvazaanın çeşidi ne olursa olsun şu unsurların bulunması ve bunların gerçekleşmesi gerekir. Öncelikle tarafların muvazaalı işleri sırf üçüncü şahısları aldatmak için yaptıklarına ve bu anlaşmanın kendi aralarında hüküm ifade etmeyeceğini sözleşmeleri gerekir. Taraflar hukuki işlemi görünüşte yapmakta fakat görünüşteki bu sözleşmenin kendileri hakkında hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacağı hususunda anlaşmaktadırlar. BK. 18/1. maddesinde açıklandığı gibi taraflar üçüncü kişileri aldatmak kastıyla sözleşmedeki gerçek niyetlerini gizlemektedirler. Aldatma kastındaki amaç, tarafların harice karşı aldatıcı durum yaratmak hususundaki niyetleridir.
Somut olayda ihale, 2886 sayılı Yasa ve yukarıda anılan yasal düzenlemeler doğrultusunda herkese açık yapılmıştır. İşin özelliği itibariyle muvazaa''''nın kanıtlanması hususunda varsayımlar dışında somut delillerin getirilmesi gerekir.
Diğer taraftan davacıyı işe alan, ücretini, sosyal haklarını, sigorta primlerini ödeyen, kendi işyerinden işe giriş ve prim bildirgesi veren, ihaleyi alan dava dışı işverendir. Bu alt işverenlerin işçi temin eden kurumlarla karıştırılmaması gerekir. Davalı asıl işverenle ihale ile iş alan alt işveren arasında düzenlenen sözleşmeye ve eki şartnameye göre işe alınacak ve çalıştırılacak işçilerle ilgili işyerinin, işin ve işçilerin yasal haklarının güvencesini sağlamak için konulan maddelerdeki düzenlemeler asıl işverenin alt işverenle birlikte sorumluluğunun sonucu olup, alt işverenin, işverenlik yetkilerini ve sorumluluklarını ortadan kaldıran düzenlemeler değildir. Sözleşme ve eki şartnamedeki maddelerin bir çoğu kamu kuruluşlarında yaptırılacak işlerde çalışma şartlarına dair 94 sayılı Uluslar arası Çalışma Sözleşmesinin uygulanmasını sağlamak için 1.11.1988 gün ve 19975 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile tesbit edilen esaslara göre belirlendiği anlaşılmaktadır.
Alt işverenler değiştiği halde bir kısım işçilerin yeni alt işveren yanında çalışmalarını yasaklayan yasal düzenleme mevcut olmadığı gibi, böyle bir çalışma şeklinden hareketle alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olduğu kabul edilemez. Bir önceki alt işveren işçilerinin hizmet akitlerini sona erdirip işçilerin alacaklarını tasfiye ettikten sonra işyerini yeni alt işverene işçisiz olarak teslim etmişse herhangi bir sorun doğmayacaktır. Yeni alt işverenin, hizmet akidleri ve işçi alacakları bir önceki alt işverence tasfiye edilen işçileri yeni bir hizmet akdi ile işe almasını da muvazaa olarak değerlendirmek mümkün değildir. Eğer bir önceki alt işveren işçilerinin hizmet akitlerini sona erdirmeden işyerinden ayrılmış ve yeni alt işveren bu işçileri çalıştırmayı sürdürmüşse, alt işverenler arasında işyeri devri söz konusu olabileceğinden yeni alt işveren 1475 sayılı Yasanın 14/2 ve 53 maddeleri gereğince sorumlu olacaktır. Somut olayda birçok alt işverenler değiştiği halde çok uzun yıllardan beri aynı işyerinde çalışan işçilerin çalışmalarını sürdürdükleri de iddia edilip kanıtlanmadığına göre, yasalarla düzenlenen ve işverenler arasındaki işyeri devirlerinin muvazaaya dayalı olduğu sonucuna varılması doğru bulunmamıştır.
Alt işverene ihale ile verilen işin temizlik, tahmil, taşıma ve yemek işleri gibi yardımcı işler olması da zorunlu değildir. Çalışma hayatındaki ve teknolojideki hızlı değişim ve gelişmeler yeni çalışma türleri ve şartları yarattığı için bunun doğal sonucu olarak yardımcı işler dışındaki işlerinde alt işverenlere verilebileceği kabul edilmelidir. Özellikle gelişmiş ülkelerde bu uygulamalar yaygındır. Ülkemiz mevzuatına göre alt işverenin üstlenebileceği işler geçici nitelikte olabileceği gibi devamlılık gösteren işler de olabilir. Alt işverenin asıl işverene ait işyerinde asıl iş veya yardımcı iş niteliğinde her türlü işi üstlenmesini engelleyen yasal bir düzenleme yoktur. Bu nedenle alt işverene ihale ile verilen işin özelliğinden hareketle muvazaa değerlendirme yapılması doğru olmaz. Esasen dava konumuzda alt işverene verilen işlerin temizlik, tahmil, tahliye ve yemek gibi yardımcı işlerden olduğu da dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
İşin, asıl işverenin işyerinde yapılmış olması da muvazaa iddiasının kabulünün delili olamaz. Zira yukarıda da açıklandığı gibi taşeronların aldıkları işleri asıl işverene ait işyerinde yapıyor olmaları halinde, bu yerler alt işverenler yönünden de işyeri anlamını taşımaktadır. Bu gibi durumlarda fiziki olarak tek olan yerler hukuki bakımdan hem asıl işverenin, hem de alt işverenin işyeri sayılmaktadır.
Alt işveren (taşeron) işçilerinin asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden, asıl işverenle aralarında hizmet akdi bulunmadığı için yararlanmasının mümkün olmadığı Yargıtay''''ca kabul edilmektedir. Esasen anılan sözleşmeden taşeron işçileri yararlanabilecekleri kabul edilseydi dava konumuzda olduğu gibi muvazaa iddiasında bulunulmasına gerek kalmayacaktı.
Ayrıca davacının yararlanmak istediği asıl işveren davalının taraf olduğu TİS''''nin tarafı yetkili işçi sendikasının belirlenmesi safhasında taşeron işçileri ve bu arada davacı çalışan işçi sayısı içerisine alınmamıştır.
Açıklanan bu nedenlerle; davalı asıl işveren ile dava dışı alt işveren arasındaki taşeronluk sözleşmesinin geçerli olduğu, davacının dava dışı alt işverenin işçisi olup davalı işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlanmasının mümkün olmadığı, davalının sorumluluğunun 1475 sayılı Yasanın 1/son maddesi gereğince alt işverenin sorumluluğu ile sınırlı bulunduğu kabul edilerek, dava konusu alacaklarının mevcut olup olmadığı belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece önceki kararda direnilmesi yerinde görülmemiştir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 14.11.2001 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
-------------------
HD 09 Esas : 2001/014228 Karar: 2001/017344 Tarih: 06.11.2001
* MUVAZAA
* HİZMET ALIM SÖZLEŞMELERİ
* ALT İŞVEREN
İşletmenin iş gücü açığının hizmet alım sözleşmeleri yapılarak giderilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber işin bir bölümünün devri ya da belli bir işin gördürülmesi şeklinde gerçek bir ihaleden söz edilmesi olanağı da bulunmamaktadır ve davalı işverenin muvazaalı yoldan işçi istihdamını sağlamaya yönelik olduğu açık seçik ortadadır. Böyle olunca hizmet akdi ile çalıştırdığı iddia edilen işverenin alt işveren değil, davalı adına hareket eden bir kişi konumunda olduğu ve davalının da gerçek işveren sayılması gerektiğinin kabulü isabetlidir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporu, yapılan bazı hesaplamalar yönünden varsayıma dayalıdır. Bu bakımdan işçinin çalıştığı günler ile çalışma şeklinin belirlenebilmesi bakımından eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır.
(818 s. BK. m. 18) (1475 s. İş K. m. 1, 2, 3)
Taraflar arasındaki, TİS''''den kaynaklanan ücret farkı, sosyal yardım, yakacak yardımı, vardiya zammı alacağı, istihsal primi ile ikramiye alacağının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 6/11/2001 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti.Duruşma günü davalı adına Avukat A.Jale Bayındır ile karşı taraf adına Avukat Ümit Teoman geldiler.Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
YARGITAY KARARI
Davacı, gerçekte davalı İsdemir işçisi olduğu halde, muvazaalı olarak hazırlanan iş yapım sözleşmeleriyle iş alan taşeron firma işçisi gibi gösterildiğini, sendika üyeliğinin davalı işverene bildirilmesine rağmen toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmadığını ileri sürerek toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacak istekleriyle bu davayı açmıştır.
Davalı işveren ise, Kurumdan emekli olanların yerine kadro verilmediğini, bu sebeple gerekli yerlerden izinler alınarak işgücü açığının taşeron firmalardan hizmet alımı suretiyle karşılanmaya çalışıldığını, işçilere karşı sorumluluklarının 1475 Sayılı İş Kanununun 1/son maddesi çerçevesinde olduğunu, ancak tarafı olduğu toplu iş sözleşmesinden taşeron işçilerin yararlanmasının sözkonusu olamayacağını savunmuştur.
Mahkemece; ihale sözleşmeleriyle ekleri olan özel şartnameler getirilmiş, taşeron firmaların ticaret sicil kayıtlan ile vergi kayıtlan ilgili yerlerden sorulmuş, işyerinde keşif yapılarak bilirkişi raporları alınmış ve toplanan delillerin değerlendirilmesi sonucunda davacının gerçekde davalı İsdemir''''in işçisi olduğu ve taşeron ile muvazaalı olarak ihale sözleşmelerinin yapıldığı gerekçesiyle dava konusu isteklerin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre, davacı işçi, İsdemir''''in asli ve sürekli işlerinde kadrolu işçilerle birlikte yanyana çalışmaktadır. Esasen işletmenin tüm birimlerinde, emekli olan işçilerden dolayı işgücü ihtiyacının ortaya çıktığı ve bu sebeple de taşeron aracılığıyla çalıştırılan işçilerin işyerinin her biriminde görev aldıkları anlaşılmaktadır. 15.10.1995 gün ve 22434 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 12.10.1995 tarih ve 95/7375 sayılı kararnamenin eki mahiyetindeki Kararın 4. maddesinde kamu iktisadi teşebbüsleri ile bağlı ortaklıkların kadroları dondurulmuştur.Aynı kararın geçici 1. maddesine göre de Hazine Müsteşarlığı ile Devlet Personel Dairesi Başkanlığının uygun görüşleri alınarak taşeron aracılığıyla personel çalıştırılabileceği öngörülmüştür.Davalı işveren tarafından bu yönde gerekli izinlerin alındığı anlaşılmakta olup, işyerinin ihtiyacı olan işgücü açığının karşılanması için bu yola gidildiği de açıkça ortadadır.
Davalı İsdemir, açılacak olan ihaleyle çalıştırılacak işçilerin sayısını ve niteliklerini belirlemekte ve işçi ücretleri esas alınarak keşif bedelleri hazırlanmaktadır.İhaleye katılan firmalar %25 olan müteahhit karından indirim yapılmak suretiyle teklifte bulunmaktadırlar.Bu şekilde taşeron firmalar her yıl değiştiği halde işçiler ara vermeksizin çalışmayı sürdürmekte, ihaleyi kazanan hiçbir firma kendi işçileriyle gelmediği gibi ihale süresinin bitiminde de işçiler taşeron tarafından götürülmemektedirler.
Ticaret sicil kayıtlarından anlaşılacağı üzere, taşeron firmaların faaliyet alanları arasında demir çelik işi ile ilgili bir iştigal alanı bulunmamaktadır.Yine milyarlarca liralık ihaleler aldıkları halde sermayeleri çok düşük olup, vergi kayıtlarına göre de bazen çok az vergi verdikleri, bazen de hiç vergi tahakkukunun yapılmadığı anlaşılmaktadır.Bu firmaların kadrolarında daimi olarak demir çelik işinden anlayan yönetici konumunda kişilerin bulunmadığı da ortadadır.Nitekim davacı işçinin işyerindeki çalışmalarıyla ilgili kontrol işlemleri davalı İsdemir elemanlarınca yapılmakta, işyerinde müteahhitin bu işle görevlendirilen bir elemanı bulunmamaktadır.Özel şartnamenin 6. maddesinde de işin kontrolünün İsdemirce yapılacağı yazılıdır.
Her işveren gibi kamu kuruluşları da işyerinde görülen kimi işlerin veya işletmenin bir bölümünün başka işverenlere devredebilirler.Ancak böyle bir durumda, işçi çalıştıran işverenin, emir ve talimat verme hakkı tamamen kendisine aittir.Dosyada bulunan ihale sözleşmeleriyle eki mahiyetindeki özel şartname incelendiğinde, taşerona bağlı işçilerin işe alınması, çalıştırılmaları, izinlerinin verilmesi, görev yerlerinin değiştirilmesi ve işten çıkarılması gibi yetkilerin belli bir yöntem dahilinde İsdemir''''e ait olduğu anlaşılmaktadır.Yine gerektiğinde davalı işverence taşeron işçilerinin sayısının %30 oranında azaltılmasını isteyebileceği de, şartnamede yazılıdır.Anılan özel şartnamede yapılacak işlerle ilgili olarak malzemenin müteahhit tarafından temin edileceği, şayet bu yapılmazsa İsdemir''''ce verileceği yazılı olmakla birlikte; her iki taraf tanıkları da müteahhitin böyle bir malzeme getirmesine gerek olmadığını, davalı kuruluşun büyük bir entegre tesis olduğunu ve bulunan malzemelerin kullanıldığını açıklamışlardır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, mahkemece davalıya ait işyerinde keşif yapılmış alınan heyet raporuyla taşeron işçileri ile kadrolu işçilerin aynı ortamda birlikte çalıştıkları, bu çalışmaları kontrol eden müteahhit firma elemanının bulunmadığı, görevlendirmenin İsdemir''''in elemanlarınca yapıldığı işe ilk alınmada iş başvurusunun dahi davalıya yapıldığı, müteahhitin işçi alınması ve çıkarılması konularında hiçbir yetkilerinin bulunmadığı, bazı işçilerin davalı İsdemir''''ce kurs ve eğitime tabi tutulmuş oldukları tespit olunmuş, mahkemece duruşmada dinlenen taraf tanıkları da, bu olguları doğrulayan anlatımlarda bulunmuşlardır.
Bundan başka davalı tarafından düzenlenen çok sayıda iş bitirme belgesinde yapılan işin adı "işçilik hizmeti temini" olarak gösterilmiştir ki, yapılan bütün bu açıklamalara göre işletmenin işgücü açığının hizmet alım sözleşmeleri yapılarak giderilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.Bununla beraber işin bir bölümünün devri ya da belli bir işin gördürülmesi şeklinde gerçek bir ihaleden söz edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Yapılan bu uygulamanın, davalı işverenin muvazaalı yoldan işçi istihdamını sağlamaya yönelik olduğu açık seçik ortadadır.Böyle olunca hizmet akdi ile çalıştırdığı iddia edilen işverenin, alt işveren değil, davalı adına hareket eden bir kişi konumunda olduğu ve davalının da gerçek işveren sayılması gerektiği düşünülmelidir. Yerel mahkemece bu somut olayda davalının gerçek işveren olduğu, yapılan ihale sözleşmelerinin muvazaaya dayandığı sonucuna varılması isabetlidir.
Ne var ki; bilirkişinin hesap raporunu düzenlemesinden sonra, davalı tarafça bu rapora hesaplamalar yönünden ayrıntılı biçimde itirazda bulunulduğu halde, mahkemece bu konu üzerinde durulmuş değildir.Hükme esas alınan bilirkişi raporu, yapılan bazı hesaplamalar yönünden varsayıma dayalıdır.Bu bakımdan davacı işçinin çalıştığı günler ile çalışma şeklinin belirlenebilmesi bakımından bu konu ile ilgili işyeri defter ve kayıtlan getirtilmeli ve gerekirse bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle davalı vekilinin hesaplamalar yönünden rapora itirazları da değerlendirilerek, alacaklar belirlenmelidir.Mahkemece eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 97.500.000 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 06.11.2001 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY : Davalıya ait işyeri Ülkemizin en büyük entegre demir çelik işletmesi olup, 10 bin civarında işçi istihdam edildiği, işçilerin çoğunluğunun davalının kadrolu işçileri olduğu, işyerini çeşitli ünitelerin de çok sayıda değişik taşerona ihale suretiyle muhtelif işlerin verildiği taşeronlara ait işlerde de taşeron işçilerinin çalıştığı anlaşılmaktadır.
Davacı taşeronluk sözleşmelerinin muvazaalı olduğunu, bu nedenle hizmet aktinin davalı ile kurulduğunu iddia ederek davalının taraf olduğu TİS''''den yararlandırılarak işçilik alacaklarım talep etmiş mahkemece istek doğrultusunda hüküm kurulmuştur.
Davalı bir kamu kuruluşudur.Hükümetlere, bu kuruluşlarla ilgili olarak düzenleme yetkisi veren yasa ve kanun gücündeki kararnameler gereği, Bakanlar Kurulu ve bakanlıklarca alınan kararlara göre düzenleme yapmak zorundadır.Bu cümleden olarak 27.5.1984 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 17.4.1984 gün 84/7958 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamındaki kuruluşların yapacağı hizmet ve taşıma işleri ihalelerinde uygulayacakları genel ve ortak esasları belirleyen tip şartname yayınlanmış, Maliye Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki 31.12.1983 gün ve 178 sayılı kararname ve bu kararnamenin bazı maddelerini değiştiren 20.8.1993 gün ve 193 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile değişen 10/f maddesi bakanlığa kamu istihdam politikasını düzenlemek, bu hususlarda tüm kamu kurum ve kuruluşları için düzenlemeler yapmak ve tedbirleri almak yetkisi verilmiş, bu yetkilere dayanarak örnek ihale şartnameleri yayınlanmış, 15.10.1995 günlü Resmi Gazetede yayınlanan 12.10.1995 gün, 95/7375 sayılı kararnamenin eki kararının 4. maddesinde Kamu İktisadi Teşekkülü ile bağlı ortaklıkların kadroları dondurulmuş, aynı kararın geçici 1. maddesine göre de Hazine Müsteşarlığı ile Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşleri alınarak taşeron aracılığı ile personel çalıştırılacağı öngörülmüştür.
Davalı gerek bu neden ve gerekse tekniğin ilerlemesi, görülen işin büyüklüğü ve işlerdeki uzmanlık zorunlulukları gibi nedenlerle bazı işleri alt işverenlere vermek üzere anılan bu yasal düzenlemelere uygun olarak 2886 sayılı yasaya göre ihale açmış, ihale sonucu en uygun teklifi veren lehine ihale gerçekleşmiştir.
Yasal şekilde ihaleyi alan firma ile ilgili belgeler yeterli görülerek ihale gerçekleştirilmiştir.
İşi alan firmaların ticaret odalarına ve vergi dairelerine kayıtlı olduğu ihaleye girme şartlarını taşıdıkları anlaşılmaktadır.Firmaların ana sözleşmelerinden iştigal konularının çok geniş kapsamlı olduğu bilinen bir gerçektir.İhaleyi alan firmaların ana sözleşmeleri, ihale konusu işleri kapsamasa da Ticaret Kanunu düzenlemesine göre sözleşmeler ve yaptıkları işlemler geçerli sayılmaktadır.Firmaların kuruluş sermayeleri, yeterlilik belgeleri olduğu sürece sonuca etkili olmayıp, ihale edilecek işe göre çok büyük oranlarda teminatlar alınmaktadır.
Davacıyı işe alan, ücretini, sosyal haklarını, sigorta primlerim ödeyen, çalıştıran, kendi işyerinden işe giriş ve prim bildirgesi veren ihaleyi alan dava dışı alt işverendir.Bu alt işverenlerin işçi temin eden aracı kurumlarla karıştırılmaması gerekir.
Davalı asıl işveren 1475 sayılı yasanın 1/son maddesine göre işçi alacaklarından sorumludur, ancak sorumluluğu dava dışı alt işverenin sorumluluğu ile sınırlıdır.Davalı asıl işverenle ihale ile iş alan alt işveren arasında düzenlenen sözleşmeye ve ekli şartnameye göre işe alınacak ve çalıştırılacak işçilerle ilgili, işyerinin ve işin ve işçilerin yasal haklarının güvencesini sağlamak için konulan maddelerdeki düzenlemeler asıl işverenin alt işverenle birlikte sorumluluğunun sonucu olup alt işverenin işverenlik yetkilerini ve sorumluluklarını ortadan kaldıran düzenlemeler değildir. Sözleşme ve eki şartnamedeki maddelerin birçoğu kamu kuruluşlarında yaptırılacak işlerde çalışma şartlarına dair 94 sayılı Uluslar arası Çalışma Sözleşmesinin uygulanmasını sağlamak için 1.11.1988 gün ve 19975 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu ile tespit edilen esaslara göre belirlendiği anlaşılmaktadır.
İhale bedeli yapılacak işe göre belirlenmiştir.İşverenin ihale bedelini belirlemek için yaptığı analiz çalışmalarından hareketle ihalenin muvazaalı olduğu sonucuna varılamaz.
Alt işverenler (taşeronlar) değiştiği halde aynı işçilerin yeni alt işveren yanında çalışmalarını önleyen yasal bir düzenleme mevcut olmadığı gibi böyle bir çalışma şeklinden hareketle alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olduğu kabul edilemez.Bir önceki alt işveren, işçilerinin hizmet akitlerini sona erdirip işçilerin alacakları tasfiye ettikten sonra işyerini yeni alt işverene işçisiz olarak teslim etmişse sorun doğmayacaktır.Yeni alt işverenin, hizmet akitleri ve işçi alacakları bir önceki alt işverence tasfiye edilen işçileri yeni bir hizmet akdi ile işe almasını da muvazaa olarak değerlendirmek mümkün değildir.Eğer bir önceki alt işveren işçilerinin hizmet akitlerini sona erdirmeden işyerinden ayrılmış ve yeni alt işveren bu işçileri çalıştırmayı sürdürmüşse alt işverenler arasında işyeri devri söz konusu olduğundan yeni alt işveren 1475 sayılı Yasanın 14/2 ve 53 maddeleri gereğince sorumlu olduğu gibi, işyerinin devri aktif ve pasifleri ile birlikte ise Borçlar Kanununun 179. maddesi gereği de sorumluluğu söz konusudur.Yasalarla düzenlenen ve işverenler arasındaki işyeri devri müessesesini yok sayarak alt işverenle asıl işveren arasında ki sözleşmenin muvazaalı olduğu sonucuna varılması doğru bulunmamıştır.
Alt işverene ihale ile verilen işin temizlik, tahmil, taşıma ve yemek işleri gibi yardımcı işler olması da zorunlu değildir.Çalışma hayatında ki ve teknolojideki hızlı gelişmeler yeni çalışma türleri ve şartlan yaratmış, bunun sonucu yardımcı işler dışındaki işlerin de alt işverenlere verilebileceği kabul edilmektedir.Özellikle gelişmiş ülkelerde bu türlü uygulamalar yaygındır.Ülkemiz mevzuatına göre alt işverenin üstlenebileceği işler geçici nitelikte olabileceği, gibi devamlılık gösteren işlerde olabilir.Alt işverenin asıl işverene ait işyerinde asıl iş veya yardımcı iş niteliğinde her türlü işi üstlenmesini engelleyen yasal bir düzenlemede yoktur.Bu nedenle alt işverene ihale ile verilen işin özelliğinden hareketle muvazaa değerlendirmesi yapılması da yerinde görülmemiştir.
İşin asıl işverenin işyerinde yapılmış olması da muvazaa iddiasının kabulünün delili olamaz. Zira doktrinde de benimsendiği gibi alt işverenler (taşeronlar); bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde ve eklentilerinde iş alan ve işçilerini o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran, üstlendikleri işi ister asıl işverenin işyerinde, ister başka yerlerde yapıyor olsunlar bu işlerde kendi adlarına işçi çalıştıran ve bu nedenle işveren sıfatına sahip olan kimselerdir.Aldıkları işleri asıl işverene ait işyerinde yapıyor olmaları halinde, bu yerler alt işverenler yönünden de işyeri anlamını taşımaktadır.Bu gibi durumlarda fiziki olarak tek olan yerler hukuki bakımdan hem asıl işverenin hem de alt işverenin işyeridir.Asıl işverenle alt işveren arasında ki ilişki; istisna, taşıma, kira ve vekalet akdine dayanabilir.
Alt işveren (taşeron) işçilerinin asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden, asıl işverenle aralarında hizmet akdi bulunmadığı için yararlanmasının mümkün olmadığı Yargıtay''''ca istikrarlı şekilde kabul edilmektedir.Esasen anılan sözleşmeden taşeron işçileri yararlanabilecekleri kabul edilseydi dava konumuzda olduğu gibi muvazaa iddiasında bulunulmasına gerek kalmayacaktı.Davacının yararlanmak istediği asıl işveren davalının taraf olduğu TİS nin tarafı yetkili işçi sendikasının belirlenmesi safhasında taşeron işçileri ve bu arada davacı çalışan işçi sayısı içersine alınmamıştır. Taşeron işçileri yetki çoğunluk tespitinde nazara alınsaydı taraf işçi sendikasının yetki alabileceği şüpheli kalmaktadır.Yetki tespitinde taşeron işçisi sayılan ve nazara alınmayan bir işçinin asıl işverenin taraf olduğu TİS''''den taşeronluk sözleşmesinin muvazaalı olduğu gerekçesi ile yararlanmak istemesi ve yararlandırılması da büyük bir çelişkidir.
Dosya içerisine delil olarak sunulan aynı işyeri ile ilgili alt işverenin, davalı asıl işveren aleyhine taşeronluk sözleşmesinden doğan alacaklar ile ilgili olarak açtığı alacak davasında, mahalli mahkeme ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesince verilen kararda taşeronluk sözleşmesinin geçerli olduğunun kabul edilmesi gerçeği karşısında da dava konumuz taşeronluk sözleşmesinin muvazaalı olduğu kabul edilemez.
Tüm açıklanan bu nedenler ve dosya içeriğine göre taşeron sözleşmesinin muvazaalı olduğunu kabul etmek mümkün değildir.Davacı, taşeron, (alt işveren) işçisi olup davalı asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlanamaz.Davalı asıl işverenin sorumluluğu 1475 sayılı yasanın 1/son maddesi ile sınırlıdır.Kararın bu yönden de bozulması görüşünde olduğumdan daire çoğunluğu Onama kararına bu sebeple katılamıyorum.
KARŞI OY: Mahkeme, davalı ile taşeronlar arasında imzalanmış bulunan sözleşmelerin muvazaalı olduğu gibi, uygulamanın kanuna karşı hile teşkil ettiği ve bu sözleşmelerin geçersiz olduğunu kabul ederek davacı işçinin İSDEMİR işçisi olduğunu kabul etmek suretiyle işyerinde uygulanmakta olan Toplu İş Sözleşmesinden davacının faydalanması gerektiğine karar vermiştir.
Muvazaa; tarafların aralarında hukuki bir sonuç meydana getirecek bir muamele yapmak iradeleri bulunmadığı halde, üçüncü kişilere karşı ve onları aldatmak amacıyla yapmış göründükleri bir anlaşmadır. Bu tanımlamadan anlaşılacağı şekilde tarafların başkalarını aldatmak amacıyla yaptıkları zahiri, yani görünürdeki işlem kural olarak geçerlilik taşımadığı açıktır. Bu durumda davalı kurum ile taşeronların üçüncü kişileri aldatma amacıyla hareket edip etmediklerinin tartışılması gerekir. Bir kamu kuruluşu niteliği taşıyan davalı işverenin muvazaalı hareket ettiğini ileri sürmek mümkün değildir. Şöyle ki davalı işveren şirkete ait işyerinde onbine yakın işçinin çalıştığı ancak zaman içerisinde çeşitli nedenlerle bu sayının azaldığı, buna karşılık yapılacak işlerin devam ettiği ve bu işleri yapmak için kadrolu işçi alımının durdurulduğu, buna karşılık Bakanlar Kurulunun 12.10.1995 gün ve 1995/7375 sayılı kararnamenin eki kararının geçici 1. maddesinde Kamu İktisadi Teşekkülü ile bağlı ortaklıkların Hazine Müsteşarlığı ile Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşleri alınarak taşeron aracılığı ile personel çalıştırılabileceği kabul edildiği, davalının da gerekli izinleri almak suretiyle taşeron olarak adlandırılan kişi ve firmalarla ihale yönetimiyle anlaşmaya vardığı görülmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi muvazaa üçüncü kişileri aldatmak amacıyla yapılmış bir anlaşmadır. Ancak burada davalının üçüncü kişileri aldatmak gibi bir iradesi bulunmamaktadır. Ayriyeten yerden taşeronda bu amaçla anlaşmaya dahil olmamaktadır. Davalı işveren kuruluş işçi ihtiyacı nedeniyle ve Devletten aldığı emir ve talimatla bu şekilde sözleşmeler yapmak durumunda bırakılmıştır. O halde baştan itibaren davalı kuruluş muvazaalı hareket de bulunduğu şeklinde ithamda bulunmak gerçeklerle bağdaşmaz. Özelleştirme politikalarının sonucu işyerlerine kadrolu işçiler alınmamaktadır. Devlet bu yolu kapatıp, işlerin bir bölümünün başka işverenler ve onların işçileriyle yerine getirilmesini benimsemiş ve davalı da bu yöne gitmiştir. Davalı kurum işyerinde ki işlerin bir bölümünü taşeron işçileri ile yürütmeye başlamış ve bu amaçla 2886 sayılı yasaya göre ihale açmış ve en uygun teklif verene iş verilmiştir. Davalı kurum, gazete ilanları ile duyuru yapıp, firmaların daha önceki iş bitirim belgeleri, karnelerini talep etmiş ve kendilerinden teminat mektupları almıştır. Yine kurum firmaların vergi borcu olup olmadığını inceleme konusu da yapmıştır. İhalelerin yasalara aykırı olduğu da iddia edilmemektedir. Davalı kurum Devletten izin alarak ve ihale yasasına aynen uymak suretiyle işlem yapmasına karşılık muvazaa yaptığı ileri sürülmektedir. Yeniden tekrarlamak gerekirse, şartname ve sözleşmeler yasa ve diğer mevzuata uygun olarak düzenlenmiş olup, yüklenici tarafından resmi makamlardan alınan belgelerin gerçek dışı oldukları iddia edilmediği gibi, davalı kurum resmi makamlarca alınan kayıt ve belgeleri incelemek ve değerlendirmek suretiyle firmaları ihaleye kabul etmiştir. Firmalarının mali durumları davalı kurumu ilgilendirecek konulardan bulunmamaktadır. Çünkü gerekli teminatlar alınmak suretiyle iş verilmiştir. Nitekim Çalışma Genel Müdürlüğünün Özelleştirme İdaresi Başkanlığına gönderdiği 7.5.1999 gün ve 5320 sayılı yazıda "...İskenderun Demir ve Çelik AŞ. Genel Müdürlüğünün 1475 sayılı İş Kanununun 1 ve 29. maddelerinden doğan sorumluluğu gereğince, 1999 yılı işleri için düzenlenen sözleşmelerle getirdiği alt işverenlerin çalıştırdıkları işçilerin kanundan ve sözleşmelerden doğan her türlü alacakları ile kıdem tazminatı alacaklarını güvence altına almaya yönelik düzenlemeler de iş mevzuatı hükümlerine aykırılık bulunmamaktadır..." denilmekte olup. Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Bakanlığı taşeronlarla davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi olduğunu tesbit etmişdir. Konunun çalışan işçi yönünden de incelenmesi gerekir. İşçi taşeron ile hizmet sözleşmesi yapmakta olup, ücretleri bordro ile taşeronca ödenmekte, vizite ve izin kağıtları taşerona ait büroda tanzim edilmekte olup, işçi sigortalı işe giriş bildirgesini imzalarken taşeronun işçisi olduğunu bilerek kabul etmekte ve primleri taşeron tarafından yatırılmaktadır. İşyerinde taşeronun kontrol görevlilerinin bulunduğu da tanıklarca ifade edilmiştir. İşyerinde yeterli kadrolu işçi bulunmadığı için işin bir bölümünün taşeron ve onun işçileri tarafından yerine getirildiği anlaşılmaktadır. İşçiler taşeron işçileridir. Kurumla bir ilgileri bulunmamaktadır. Kurum Devletin üst makamlarından aldığı talimat ve izinle yasal işlemler yapmıştır. Kurumu muvazaalı işlemin tarafı sayarsak ona talimat veren makamları da bu işlemin kapsamı içerisine almak gibi kabul edilemeyecek bir durum ortaya çıkmaktadır. Ayrıca onanan mahkeme kararıyla binlerce işçi Devlet Kurumunun işçisi statüsüne sokulmakta olup, iş mahkemelerinin sonucu bu şekilde ortaya çıkacak bir karar vermek gibi yetkileri de bulunmamaktadır. Dairemizce bir başka kamu kurumu için verilmiş olan ve konusu bu davanın bir benzeri olan karar görüşümüz gibi bozulmuş olup, Hukuk Genel Kurulu da muvazaaya dayanan mahkeme direnme kararını bozmuştur. Yine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince verilen bir çok karar da davalı ile taşeronlar arasında ki sözleşmelerin geçerli bir sözleşme olduğu kabul edilerek taşeronla kurum arasında çıkan anlaşmazlıklar bu sözleşme hükümleri çerçevesinde çözüme kavuşturulmuş olup, bu durum dahi muvazaa iddiasının ne derecede dayanaktan yoksun olduğunu ortaya koymaktadır.
Tüm bu anlatımlar karşısında, taşeron sözleşmeleri yasal olup muvazaalı olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Davacı, alt işveren (taşeron) işçisi olup, davalının taraf olduğu Toplu İş Sözleşmesinden yararlanamaz. Bu nedenlerle yasalara ve gerçek durumla bağdaşmayan mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşündeyim.
™ Hukuki NET 2002-2022 - Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi ⚖️ olma özelliği ile gerek avukat, gerek diğer hukukçu arkadaş ve gerekse vatandaşlara ev sahipliği yapan, eğitim ve bilimsel alışveriş yapma amaçlı bir "Hukuk Rehberi" dir.
Davalar
Hukuki Net; sürekli yenilenen faydalı güncel içeriği ile zamanın hukuk dallarına göre kategorize edilmiş çeşitli mevzuat (Ceza kanunu, İş kanunu, Borçlar yasası gibi), emsal mahkeme kararları, yargıtay kararları, emsal danıştay ve anayasa mahkemesi kararları ile hukuksal makale, kanun, hukuki forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, meslektaş ilanları, avukatlar için kolay hesaplama araçları, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, benzer Yargıtay kararı ve Mahkemeler tarafından örnek davalar ile ilgili gerekçeli kararlar, * davası dilekçe örnekleri yasal haberler ve hukuk siteleri dizini 🕸 bulunan bir hukuk bilgi bankası sistemidir.
Avukatlar
Yararı nedir?
📝 Hukukçular için mesleki danışma (Üstad ve meslektaşlar arası paylaşım), dayanışma ve bakalorya fonksiyonu olan site; "Önleyici hukuk" veya "Dava hukuku" nedeni ile doğan veya yeni doğacak anlaşmazlıklar ile içtihat hukuku kaynağı olan Yargı ve Yargılamayı tartışmak, davalar ve ihtilaflar için yararlı çözüm yolları üretmek ve hukuksal konularda özellikle nerede, nasıl, neden soruları üzerinde soru cevap yorumlar, tartışma paylaşma yorumlama yöntemi ile sebep sonuç ilişkisi kurarak 💬, Mahkemelerin dava yükünü hafifletmeyi de amaçlayan suigeneris (kendine özgü) hukuk laboratuarı özellikleri bulunan bir hukuki kalkınma hedefli bilgi dağarcığıdır.
® Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret veya iş amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, bilgisayar programı firması, banka vb. kişi veya herhangi politik veyahut siyasi bir kuruluş tarafından desteklenmemekte, finans kaynağı reklam ve ekseriyetle site yönetimi olan Adalet sistemine adanmış bir servistir.
🆓 Hukuki.net halk için ücretsiz ve açık kaynak nitelikli bir hukuk sitesi olup, gayri resmi vatandaş bilgilendirme portalı işlevi görmektedir. Genel muhteviyat olarak kanun, yönetmelik, Emsal Anayasa mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kararı gibi hukuki mevzuat içermekle birlikte avukat ve uzman kişilere özel yorumlar da içeren sitenin tüm hakları saklı olup, 🕲 telif hakkı içeren içeriği izinsiz yayınlanamaz, kopyalanamaz. (Herhangi bir hususu sitene alıntı kuralları çerçevesinde kopyalamak için sitene ekle için izin bağlantısı.)
™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Borcumdan dolayi kardesimin evine...
05-09-2025, 04:34:26 in Borçlar Hukuku