+ Konuyu Yanıtla
2 / 3 Sayfa İlkİlk 123 SonSon
11 den 20´e kadar toplam 21 ileti bulundu.

Konu: Tarih ve Çerkez Ethem Gerçeği

Tarih ve Çerkez Ethem Gerçeği Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #11
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı İnsanlık

    İNSANLIK

    İnsan, Allah tarafından yaratılan en yüce varlıktır. Düşünen ve ona göre hareket etmesini bilen donanımlara sahip olması onu diğer canlılardan farklı kılmıştır. Fakat günümüz insanları nedense yardım etme güdülerini kaybetmiş. Hem de yarın öbürgün o duruma düşebileceği ihtimalini unutarak..

    Şimdi size gerçekleşmiş bir kıssayı alıntı yaparak sunmak istiyorum. Lütfen her kelimesini dikkatlice okuyalım. Ben şahsen çok etkilendim. Çıkaracağımız dersler çok önemli! Belki sizlerde etkileneceksiniz ama bu etki, kıssayı okuyanların yararına olacaktır.

    Alıntı:Musa Aleyhisselâmın ümmeti:

    - Ya Musa! Rabbimizi yemeğe davet ediyoruz. Buyursun bir gün misafirimiz olsun. Nemiz varsa ikram etmeye hazırız, dediklerinde Musa Aleyhisselâm, onları azarladı.

    «Nasıl olur, Allah (haşa) yemekten, içmekten ve mekândan münezzehtir» diyerek bir daha böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemelerini tenbihledi. Fakat Musa Kelîmullah Turu Sina'ya çıkıp, bazı münasaatta bulunmak istediğinde, Allah tarafından şöyle nida olundu:

    - «Ya Musa neden kullarımın davetini bana getirip söylemiyorsun?»

    Musa Aleyhisselâm:

    «Ya Rabbi, böyle daveti size gelip söylemekten haya ederim. Nasıl olur, Zatı Ulûhiyetiniz onların söylediklerinden beridir» dedi.

    Allah (c.c.):

    «Söyle kullarıma, onların davetine Cuma akşamı geleceğim» buyurdu.
    Musa Aleyhisselâm gelip kavmini durumdan haberdar etti, hazırlığa başlandı, koyunlar, sığırlar kesildi. Mümkün olduğu kadar mükellef bir yemek sofrası hazırlandı. Çünkü misafir gelecek olan ne bir vali, ne bir padişah, ne bir başka yaratıktı. Kâinatın yaratıcısı misafir olarak gelecekti. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, akşam üstü uzak yollardan geldiği belli; yorgun argın, üstü-başı birbirine karışmış bir ihtiyar gelip:

    «Ya Musa! Uzak yollardan geldim, açım, bana bir miktar yemek verin de karnımı doyurayım» dedi.

    Hz. Musa:

    - Acele etme, hele şu testiyi al da biraz su getir bakalım. Senin de bir katkın bulunsun. Biraz sonra Allah (c.c.) gelecek, dedi.
    Tabii adam daha fazla diretmeden çekip gitti. Yatsı vakti oldu, beklenen misafir halâ gelmedi. Sabah oluncaya kadar beklediler, halâ gelen giden yoktu. Neyse ümidi kestiler. Hz. Musa taaccüp içinde idi.

    İkinci gün Hz. Musa Tur'a gidip:

    - Ya Rabbi, mahcup oldum, ümmetim:
    «Ya Sen bizi kandırdın, ya Allah sözünde durmadı» diyorlar dediğinde, şöyle hitap olundu:

    - Geldim ya Musa, geldim. Açım dedim, beni suya gönderdin, bir lokma ekmek bile vermedin. Beni ne sen, ne kavmin ağırladı.» Bunun üzerine

    Hazreti Musa Kelîmullah:

    - Ya Rabbi bir ihtiyar geldi sadece, o da bir kuldu, Allah değildi. Bu nasıl olur? dediğinde Cenabı Allah:

    - «İşte ben o kulum ile beraberdim. Onu doyursa idiniz, beni doyurmuş olacaktınız. Çünkü ben ne semalara, ne yerlere sığarım, ben ancak aciz bir kulumun kalbine sığarım. Ben o kulumla beraber gelmiştim. Onu aç olarak geri göndermekle, beni geri göndermiş oldunuz» buyurdu.
    Demek ki, Allah için yapılan her şey, bizzat Allah'ın kendisine yapılmış gibi olmakta, Allah o kimseden razı olmaktadır.

    Size bir de başımdan geçen olayı anlatayım:

    Daha iki gün öncesine kadar Kartal'da trenden inerken yaşlı bir teyze gördüm. Güçlükle yürüyordu. Elinde ağır bir yük vardı. Bir Allah'ın kulu çıkıp yardım etmedi. Ben işim ne deyip dayanamadım yardım ettim. Gideceği yere kadar götürdüm. Minibüse bindirip gönderdim. Yaşlı kadın o kadar mutlu olmuştu ki gidene dek arkamdan sürekli dua etmişti. O iyilik bile o kadına yetmişti belki de.. Şimdi kimbilir ne yapıyordur.

    Toplumum kanayan yarası; yardıma muhtaç insanlarımıza bir nebze tampon yapabilmek için insan olmak çok zor olmasa gerek.. Kendimize saygımız yok bari insanlığımıza saygımız olsun.

    Unutmadan şunu da söyleyeyim:

    Yükselerek çıktığımız her basamakta uğradığımız kişilere de iyi davranıp kibirlenmeden el uzatmak geleceğimizin ve insanlığımızın teminatıdır. Çünkü aniden düştüğümüzde bizi yerden kaldırabilecek şahıslar yine o insanlardır.

    27.12.2007

    MEHMET AKGÜL



    Hukuki NET Güncel Haber

    Tarih ve Çerkez Ethem Gerçeği konulu yargıtay kararı ara
    Tarih ve Çerkez Ethem Gerçeği konulu hukuk haber

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #12
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Aşk

    AŞK

    Aşk talih gibidir. Sen kaçtıkça o kovalar. Tıpkı Barış'ın dediği gibi.. Ben talihin peşindeyim, talih benden kaçar gider. Gerçi burada kastettiğim aşk değil ama olaya bu açıdan yaklaşmak istedim. "Allah insanı çift yaratır ömür boyu aratır" derler. Aşk eğer mükememmel bir duygu ise neden o mükemmelliği tamamlayacak gene mükemmel biri karşımıza çıkmaz. Aşk bize burada çelişki yaşatmıyor mu?

    Kim inanır sana ey aşk!

    Mesela siz sevmediğiniz veya sevdiğinizi zannettiğiniz birine seni seviyorum diyebilir misiniz? Bu lafı söylemek bu kadar ucuz mu? Bence aşk kanun gibidir, bıçak gibidir. Boynun kıldan ince olur karşısında..

    Keseer gider.

    Peki evli olan için durum farklı mı? Bence hayır.. Evli çiftler şu kelimeleri kullansa araları nasıl olurdu hiç düşündünüz mü? O zaman düşünelim. Mesela örnek verelim: Seven insan "senin hatan" yerine "özür dilerim" diyendir. veya "neredesin" yerine "ben buradayım" diyendir. Sizce kaç çift bu kadar anlayışlı olabilir?

    Böyle olmak için de, illa evli de olmak gerekmiyor değil mi?

    Birde kalp yarası var ki o da yarayı kanatmaktan vazgeçmeyenler içindir. Kanatmaktan vazgeçmedikçe yaşadıklarınızdan asla ders alamazsınız. Bu yüzden hatalar ders almak içindir. İnsanlar sevdiklerinden ayrıldıklarında illa ki acı çekerler. Sevdiğin seni terkettiğinde daha büyük acı verir.

    Ama aşkını itiraf edemeyenler için bu acı daha da büyüktür değil mi?

    Olaya birde hiç dönmeyecekler için yaklaşırsak; onunda pek bir farkı yoktur şimdiye kadar ki anlattıklarımdan.. Yani en büyük kaybın onun için harcadığın zamanlardır. Senin aşkını hak etmeyen, bil ki 5-10 sene sonra da hak etmeyecektir.

    Bırak gitsin.

    Sen görevini yaptın.

    Yapmayanlar düşünsün.

    29.07.2007

    MEHMET AKGÜL

  4. #13
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Hayat Ne Garip!

    HAYAT NE GARİP

    Uçan kuştan medet umar hale geldik. İyi geçinmenin yanı sıra tartışmasını da unuttuk. Hele ki şehitlerimizle sarsıldığımız şu hassas günlerde bu biraz daha hortladı. Neyse konu sapmasın.

    İki gün önce radyoda spikerin birini dinliyordum. Bir dinleyici mesaj atmış ve mesajda da şu ifadelere yer vermişti: "Dün haber geldi abim evleniyormuş apar topar kalktım İstanbul'a gidiyorum." Güldüm, çok güldüm. Buyur işte, al bir de burdan yak. Ne abiler var değil mi? Gelde bu adamı yontup topluma kazandırma... O kadar gülmüştüm ki o an iş yorgunluğumu bile atmıştım. Kulaklıkla dinlediğim için gülmelerimi garipseyip deli diyenler olmuştur illa ki... Gelde anlat derdini...

    Buradaki tespitim pekala Mehmet Gödekli'nin de dediği gibi şöyle olabilir: "insan isteklerinin, farklılaşması, evrimsel bir süreç anlatmak için kullanılan bir terim değildir. Yalnızca aynı olan hayvani dürtülerin akıl yontusundan geçirilerek bastırılması ve toplumsal yani insancıl davranışlar şeklinde gerçekleşmesinden söz ediyorum. Farklılaşan arzu ve beklentiler bu noktadan itibaren kendisini psikolojik davranışlarla ortaya koyacaktır."

    Örneğin bir aslana halkadan geçmesi için bir et veya file dans etmesi için fıstık verilmesi olayı gibi... Peki sizce bunlar hayvanlar tarafından sergilenen birer yetenek mi? Hayvanlara yiyecek vermediğiniz zaman yeteneklerini sergileyebilirler mi? Aç ayı oynamaz misali bir yorum getirebilir miyiz? Aslında bu insanlar içinde geçerlidir. Yani insan çalışmasının ve emeğinin karşılığında belli bir ücret ister. Tek farkı hayvanların bir artistik hareket sergilemeden önce peşin bir istekte bulunmasıdır. Yiyecek varsa icraatta var. İnsanda bu durum önce iş sonra para.. Ne garip değil mi? Şimdi bu durum bazılarına saçma gelecek, belki gülecekler ama gerçeğin ta kendisi bu... İşte ben o zamanda o insanlara şu cümleyi söylemeyi esirgemem: İnsanlarla hayvanlar arasındaki farkın tecrübe olduğunu, yani insanlar tecrübe kazanabilir mahiyette olduğunu pekala söyleyebilirim. Fakat gene Mehmet Gödekli'nin de dediği gibi: "Tecrübe hiç bir zaman aklın bir alt kümesi değildir." Yani bana göre tecrübe edinmek için akla; akıl içinde düşünme yetileri olması gerekir.

    Aslında bu konu içinde çok şeyler yazmak isterdim ama okunmaya değecek kısalıkta bir yazı olmaz diye düşünüyorum. Neyse umarım hayat ne garip demeyeceğimiz günler geçiririz. Hiç değilse şu hassas günlerimizde... Sataşmadan, incitmeden, laflarla oynayıp iğnelemeden...

    Nice Mutlu Günlere...

    12.10.2007

    MEHMET AKGÜL

  5. #14
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Özlem

    ÖZLEM

    Özlem kavramı yüzyıllar boyunca filozofların esin kaynağı olmuş, hatta üzerine kitaplar, şiirler ve kompozisyonlar yazılmıştır. Bende yazımı yazarken sanat ve sanatçıdan mutlaka faydalanır, yorumumu ona göre yaparım.

    Özlem iyi midir kötü müdür? Tartışma boyutu ne denli büyük olabilir. Hangi aşklara kadir ya da insanları hangi sürprizlere zorlar. Kastım şu: hani insanlar sevdiklerini özler de onlara ufak bir sürprizde bulunup ani şekilde karşılarına çıkarlar ya işte o misal..

    Önce "gözden ırak olan gönülden de ırak olur" atasözüne değinelim. Sizce bu atasözü özlem kavramı ile çelişmiyor mu? Dilerseniz bu konu üzerine yorum yapan birinin düşüncelerini buraya aktarayım:

    "Pek de doğru olmayan önerme.. Eğer doğru olsaydı özlemek diye bir fiil olmazdı. Önermenin aksine, sevdiğimiz kişiler uzakta oldukları zaman daha çok acı çekeriz. Onu görememenin getirdiği duygu seli içinde her an onu düşünerek daha da çok özleriz. Gözden ırak olma süresi arttıkça, onu ne kadar sevdiğimizi anlamamız da artar. Bu yüzden doktor tavsiyesi mümkün mertebe gönülden uzaklaşamayacak kişilerin, göz önünden de pek ayrılmamasıdır."

    Olaya bir de şu açıdan baktığımızda birçok insan sevmeyi özlemekle bir tutuyor. Yani sevmekten korkan özlemeye cesaret edemiyor. Mesela siz hergün beraber olduğunuz kişiyle mi daha iyi anlaşırsınız yoksa arada bir görüştüğünüz kişiyle mi? Hergün beraber olma kısmını yaşamım boyunca bir kez yaşadım. O da kendi hesabıma değil.. Çalıştığım eski işyerinde iki gencin beraberliği yaşamım boyunca lanse edebileceğim örnek olabilir mesela.. Tabi sonunda genç kızın iyiki de evlenmemişim, yoksa gençliğim harap olacaktı dediğini hatırlıyorum. Demek ki: buradan çıkarılacak sonuç: özlem ve aşk başlı başlına ayrılmaz kavramlar.. Birbirleri için yaratılmışlar. Sevgisiz özlem olmaz. Bu olayla ilgili bir başkası tarafından yapılan son yorumu da ekleyip örneklendirmek isterim:

    "İlişkinin ayrılığa nasıl baktığına göre yorumu değişecek olan sözdür. İlişki günlük ilişki yani sadece bir yerlerde bir şeyler yapmak mesela dışarı çıkmak için varsa yani kişi değil de önemli olan eylemse; evet doğru gözden ıraksa sevgili gönülden de ırak olur ama ilişkide eylem değil de kişi ise önemli olan o zaman gözden ırak olması gönülden ırak olması için yeterli değildir. Zira ayrılık aradaki alevi daha da güçlendirecektir. "

    Bu atasözü ile özlem kavramı arasındaki farkı anlamak için yaşamak gerekir mi bilmem ama yaşayanlar illa ki vardır. Fakat bana sevmek mi özlemek mi diye sorsalar ikisi içinde hayır demezdim. Dediğim gibi sevgi olmazsa özlemde olmaz.

    31.10.2007

    MEHMET AKGÜL

  6. #15
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Hayatın Anlamı

    HAYATIN ANLAMI

    Hayat bazen çekilmez bazende monotondur. Monoton yürüyen hayatlar iyi de olsa sıkıcı geçer. Bazı insanlar hep iyi şeyler yaşamıştır. Herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmamış ve hayatın gerçek yüzüyle tanışmamıştır. Herkesi kendi gibi iyi bilen insanlar kötü bir olayla karşılaştıklarında hayal kırıklığına uğrarlar. Bazende hiç ummadıkları taşın başlarını yaracağını geç de olsa anlarlar. Mesela bir insan tutunacağı dalın zamanla kırılmayacağına garanti verebilir mi? Yani o dalı hayat olarak düşünürsek demek istedim. Evet zamanla kırılır. İşte sizde o dala tutunurken ağırlık verirsiniz. O dal yani hayat ağırlığı kaldıramaz. Demek istediğim hayata ağırlık verdiğinizde kırılmalar olacaktır. Önemli olan o kırılma noktalarından en az hasarla kurtulmak.. Şimdi olaya bu açıdan baktığımzda hayat mı bize ağır gelir yoksa biz mi hayata ağırlık veririz? Bizim ağırlık verdiğimiz kesin.. Peki neden bazı insanlar hayat bana ağır geliyor diyebiliyor. Hayat sizin nerenize asılıyor? Bir çelişki yok mu sizce?

    Haa bana diyeceksinizki o dalın kırılmaması için neler yapmalıyız? Buna da şu cevabı verebilirim: yapacaklarınızla o dalı yeşertebilirsiniz; hatta sağlamlaştırabilirsiniz. Bu da başarının sürekli olmasından geçer. Fakat yaptıklarınız hayatta sizi yıldırıyorsa unutmayın ki o dal sizi taşıyamaz hale gelecektir. Eğer çok yükseklerdeyseniz büyük hasarlar alabilirsiniz. Çünkü yükseklerdeki insanlar genelde gururlu ve asil düşünürler. Örneğin çok zengin bir iş adamının yapmış olduğu işte iflasa uğrayıp intihar etmesi gibi.. O yüzden siz siz olun ne kadar yukarılarda olursanız olun asla düşmeyeceğinizin garantisini vermeyin. Çünkü düştüğünüzde iş işten geçmiş olacaktır.

    Sonuçta biz bir insanız ve hayatta hatalar hep olacaktır. Hata yaptığımızda düzeltmek en az hasarla kurtulmamızı sağlar. Belki zaman kaybı olur ama üzüleceğinize bence o hatayı düzeltmeye çalışırsanız en azından birşeylerle uğraşmayı ve en zor anınızda yaratıcı olmayı öğrenirsiniz.

    29.07.2007

    MEHMET AKGÜL

  7. #16
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Ömür Üç Günlük

    ÖMÜR ÜÇ GÜNLÜK

    İnsanlar doğar, büyür ve ölür. Nasıl doğdumuzu anlayamayız bile.. Hatta büyüyüp geliştiğimizi de.. Hep aynı boyda olduğumuzu zannederiz. Şöyle bir etrafımıza baktığımızda birçok şeyin değiştiğini hatta küçüldüğünü farkederiz. Halbuki büyüyen biz olmuşuzdur. Değişen birşey yoktur. Koca kapılarda üç kişi oturup sığdığımız arkadaşlarımızla şimdi tek başına otursak birer kapı daha isterdik eminim.. Ne kadar büyümüşsün dediklerinde ciddiye almadığımız zamanlar da olmuştur. Gülüp geçmişizdir hatta boş laflardan ibaret olduğunu düşünmüşüzdür. İşte bu büyüdüğümüz kanısını bize farkettirmeyen neden olmuştur hep...

    Gençlik derken ömür geçer çağının en güzel yıllarına elveda dersin. Orta yaşlar kapıyı kırarcasına içeri girer ve aniden ellerin havada teslimsin bi kere.. Yapacak birşey yok belki.. Kimbilir tedirgin oluruz ömrün yarısı geçip gitti, yıllar nasıl da elimizin arasından kayıp gitti diye... Hayat devam ediyor diyesimiz gelir o anda.. Karşı karşıya gelmişizdir artık hayatın görünmeyen yüzüyle.. Artık çok geç.. Ne yazık ki kaçış yok zamanın akışından..

    Otuz beş yaş psikolojisini bir şiirle ne güzel dile getirmişti Cahit Sıtkı Tarancı:

    Alıntı:

    35 YAŞ

    Yaş otuz beş yolun yarısı eder.
    Dante gibi ortasındayız ömrün.
    Delikanlı çağımızdaki cevher,
    Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
    Gözünün yaşına bakmadan gider.

    Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var
    Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz
    Ya gözler altındaki mor halkalar
    Neden öyle düşman görünürsünüz,
    Yıllar yılı dost bildiğim aynalar

    Zamanla nasıl değişiyor insan!
    Hangi resmime baksam ben değilim.
    Nerde o günler, o şevk, o heyecan
    Bu güler yüzlü adam ben değilim;
    Yalandır kaygısız olduğum yalan.

    Hayâl meyâl şeylerden ilk aşkımız;
    Hatırası bile yabancı gelir.
    Hayata beraber başladığımız
    Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir,
    Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

    Gökyüzünün başka rengi de varmış!
    Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
    Su insanı boğar, ateş yakarmış!
    Her doğan günün bir dert olduğunu,
    İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

    Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
    Her yıl biraz daha benimsediğim.
    Ne dönüp duruyor havada kuşlar
    Nerden çıktı bu cenaze Ölen kim
    Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.

    Neylersin ölüm herkesin başında,
    Uyudun uyanamadın olacak.
    Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında
    Bir namazlık saltanatın olacak,
    Taht misâli o musalla taşında.
    O duygular içinde olan birini hem bir yazıyla hemde şiirle harmanlamak istedim. En azından o duygulara ortak olmak açısından.. İyi de oldu bence.. Cahit Sıtkı ne güzel anlatmış şiirde otuz beş yaş psikolojisini... Yaşamadım fakat o yaşa geldiğimde şu yazdıklarımı tekrar bir gözden geçireceğimden emin olunası bir düşünceye kapılıyorum. Tabi o zamana kadar yüzümüze kaç çizgi daha siner o da meçhul..

    Hep şunu düşünmüşümdür. Hayat bir şişeye benzer. İçindeki sıvı şişenin şekline göre inceden kalına doğru çabuk biter, tıpkı gençlik gibi... Öbür bölümü şişenin kalın kısmı yani yaşlılık gibi azar azar biter. Artık ölüm şişenin dibindedir. Ne zaman dibe düşersek işte o zaman üç günlük ömür bitecektir. Üç günlük dünyada gerek var mı kalp kırmaya derler ya işte o misal...

    Dibe çabuk düşmemek umuduyla..

    Mutlu Günler..

    12.10.2007

    MEHMET AKGÜL

  8. #17
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Eğitim

    EĞİTİM

    Birazda eğitim üzerinde düşüncelerimi paylaşmak isterim sizlerle..

    Günümüzde devlet okulları bu konuda en vazgeçilmez konumda diyebiliriz. Neden mi? Çünkü özel okullar altından kalkılamayacak ücretlerle velilerin başını döndürüyor. Artık sağda solda her yerde harıl harıl öğrenci velisi arıyorlar. ÖSS'de derece yapanların çoğu özel okullardan çıkmaktadır. (maalesef ülkemizde böyle)Bu da başarılı oldukları kanısını uyandırıyor bizde.. Peki başarılı olmak ve biraz olsun bilgi sahibi olmak için özel okullara bu kadar para vermeye değer mi? Devlet okullarından neden tek tük derece yapan öğrenciler çıkıyor anlamıyorum. Öğretmenlerimizde mi sorun var? Sorunun öğretmenlerde olduğu ülkemizde geleceğe ne kadar güvenle bakabiliriz o da ayrı bir dert..

    Malum ülkemiz reklama düşkün topluluklardan kurulu.. Mesela: okullarda kayıt dönemi yaklaşırken mutlaka reklamlar, seminerler yapılır hatta afişler asılır, bunlar en basit örnekler... Yok efendim en iddialı okul biziz numarası alıp afra tafra yapanlar, onu alma beni al diyerek göz boyayanlar vs...

    Mesela üniversiteye girişte, yerleşen öğrenciye göre yapılan listeler çok yanlış..! Çünkü, bazı okullar bunu bildikleri için tabela okullar kurup çok az öğrenci mezun ederek onları da iyi kötü demeden tümüyle üniversiteye yerleştirip, "Bakın işte yüzde 100 başarı" diyorlar. Bu sizi yanıltmamalı.. Peki velilerimiz bu konuda bilinçli mi sizce? Bence hayır.. Özel okullar pahalı olmasa emin olun çocuklarını oraya verecekler. İmkansızlıktan dolayıdır ki devlet okullarına veriyorlar.

    Dershanelerde payını almıyor değil.. Sırf ortalama başarısı yüksek olsun diye iyi kötü öğrencileri bile adı sanı duyulmamış üniversitelere yerleşmeleri için tercih tavsiyelerinde bulunuyorlar. Öğrenciler iyi kötü kazandığı zamanda dersheneler çıkıp yüzde doksan başarılardan bahsediyorlar. Sakın bu tuzağa düşmeyin. Velilerimiz bu konuda ne kadar bilinçli bilmiyorum ama sadece gelecek eğitim ve öğretim yılında bunu göreceğiz demekle yetinebilirim.

    Esnaf olanlar iyi bilir. Kimse malını kötülemez. Eğitimde de durum böyle.. Telkinlere, ilanlara ve de atıp tutanlara değilde kendi sağduyunuza güvenin.. Sonuçta sizin çocuklarınızın geleceği..

    Eğitim önemli..

    Lütfen yabana atmayalım.

    30.07.2007

    MEHMET AKGÜL

  9. #18
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Medeni Cesareti Kırmak

    MEDENİ CESARETİ KIRMAK

    İsmi lazım değil değerli bir şairimiz marşımızın bir mısrasında medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar ifadelerine yer vermiştir. Peki burada kastettiği acaba neydi? Bazen düşünmekten kendimi alamıyorum. Gerçi her kelimeden de bir anlam çıkararak paranoyak duygulara kapılmak ne denli doğru olur bilinmez. O zaman bu mısrayı yazan şair hangi duygularla ve neyi kastederek yazmıştır. Medeniyeti neden tek dişi kalmış canavara benzetmiştir. Buna kaç kişi kafa yorar bilmiyorumki.. Günümüz gençleri bazen kolay olanı seçmiyor değil.. En ufak bir soruda kafasını meşgul etmek yerine internette, ilgili bilgi tarama motoruna başvururlar.

    Aslında konumuz medeni cesaret ama medeniyetle ne alakası var demeyin. Çoğu insanlar arasında medeniyet; görgülü ve bilgili kişilere denir. Neden buna ahlak dahil değil? Medeniyetsiz kalmış cahillerde vardır onlarda payını alır bu kelimeden ama boynu bükük ayrılarak..

    Peki cahillik nasıl birşey? Ben cahilliğin üç unusuru olduğunu düşünmüşümdür hep..

    *Doğru ile yanlışı ayıramamak
    *Haklı ile haksızı ayıramamak
    *Düşünmeden ne söylediğini bilememek

    Yani buradaki mantalitem cahillik illa okumak ya da bilgisiz kalmak değildir. Nice insanlar var okumuş üniversite seviyesine kadar gelmiş ama kendinden aşağı statüdeki insanların kalbini kırmaktan öteye geçememiş. Sorsan o insanlara hakikat ile doğrunun arasındaki farkı tanımlayamaz bile..

    Ne diyecek peki? Hakikat gerçek; doğruya ise herkes tarafından kabul edilen gerçekler mi? Ya da objeler mi? O zaman ikisi arasında fark yok. Bizim yapmamız gereken tanımda normalde birbirlerinden farklı anlamları barındırması gerekmiyor mu?

    Neyse konu dağılmasın. Biraz toparlayalım. Benim asıl anlatmak istediğimi başımdan geçen bir örnekle perçinlemek isterim.

    2-3 gün önceydi. Beşiktaş'a gitmek üzere vapura bindim. Teras katına çıktım. Elimde cep telefonu kandil mesajları gönderen arkadaşlara cevap veriyordum. O sırada bir beyefendinin piposunu çakmakla yakmaya çalışırken gördüm. Bayağı dikkatimi çekmişti. Daha garibi birkaç dakika sonra bir gencin piposunu içen adamdan çakmağını istediğini fakat adamın vermek istemediğini farkettim. Gencin halini görmeliydiniz. Elinde sigarayla öylece kala kaldı. Halbuki o genç, adamda çakmak olduğunu biliyordu. Beşiktaş'a gidene kadar sigarasını yakmadı. Belki de sigara içmek için keyfi yoktu. Belki de medeni cesareti kırılmıştı. Bu olayı düşünüyorumda o adam o gence çakmağı neden vermedi. Acaba çocuk olduğunu mu düşündü? Yoksa asıl cahilliği o adam mı yaptı?

    22.07.2007

    MEHMET AKGÜL

  10. #19
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Önyargılar

    ÖNYARGILAR

    Bazen anlamadan etmeden birtakım insanları kısa yoldan yargılamaya çalışırız. Kısayoldan diyorum çünkü anlamak istediğimiz gibi anlarız.

    Önyargı tanımına pek uymuyor ama günümüzde bunun örnekleri çok ve adı konulamaz bir sihri var. Önyargı genellikle ya çok samimi ya da yeni oluşmuş arkadaşlıklar arasında ortaya çıkar. Güven ve sadakatin azaldığı durumlarda da kendini belli eder. Ya da en ufak bir şüphe anında...

    Mesela çok samimi iki kız arkadaşın arası sizce neden açılır? Birçok sebep olabilir. Bunlardan belli başlı olanlarını kabadan örnek verecek olursak: birincisi kompleksten, ikincisi arkadaşının erkek arkadaşına olan gizli hayranlığından olabilir. Şaşılacak birşey belki ama bu anlattıklarım hala var ve olmaya da devam edecektir.

    Peki önyargı kimlerde mevcut? Ya da insanları önyargıya sürükleyen psikolojik olgu nedir? Bu sorulara cevap bulalım. Öncelikle ikinci soru uzmanlık alanım değil fakat sadece yorum getirecek olursam "şüphe" diyebilirim. Demek ki önyargı kaynağının psikolojik durumu şüphe... İnsan neden şüphe eder? Güvenmezse... O zaman sağlam arkadaşlıklar sizce ne kadar mümkün? İlk sorunun cevabına gelelim:
    Önyargı kimlerde mevcut demiştik? Şüpheyi doğuranlar ve ondan şüphe eden kişilikler... Şüpheyi doğuranlar dedim; bu daha çok yeni arkadaşlıklarda kendini gösterir. Yani bir nevi güvensizlik... Güveni sağlamak zaman alır fakat onu kaybetmek inanın anlıktır. İşte bu önyargı sayesinde doruğa çıkar.

    Öyle arkadaşlıklar var ki birbirlerinin elleri senelerdir ceplerinde olur ama birgün o ellerden biri cepten çıkınca özellikle samimi arkadaşlıklar arasında yanlış anlaşılmalara neden olur. Bu tabi ki bir önyargı değil ama bu tür olaylar biriktikçe bir yerde patlak verir. İşte o patlama önyargıyı meydana getirir. Bu durum bizimde başımıza gelebilir. Kurtulması ve aklanılması zor bir durum... Haklı olduğunu ispatlayabilirsen eskisinden daha bir saygınlık görürsün. İnsan böyle durumlarda susarak da haklı olduğunu belirtebilir. Fakat bunu bile haksız olduğunuz yönünde algılayan insanlar da mutlaka olacaktır. İşte asıl o insanlar önyargı kurbanı olanlardır.

    İnsanlar garip.. Bazen oyuncağı gibi gördükleri bir topluluğu o kadar ciddiye alırlar ki zamanın neredeyse büyük bir çoğunluğunu harcamaktan geri kalmazlar. Demek istediğim önyargı konusunda anlattıklarım kadar sinsi olmayalım. Çünkü daha kötüsü olamaz. En azından düşüncelerim böyle..

    Katılsanızda katılmasanızda önyargı böyle birşey..

    Kısaca kötü birşey..

    Hemde çok kötü..

    11.11.2007

    MEHMET AKGÜL

  11. #20
    Kayıt Tarihi
    Jan 2010
    Nerede
    İstanbul
    İletiler
    33
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Exclamation Düşünmek

    DÜŞÜNMEK

    Düşünmek, insana mahsus bir özellik olmasının yanında kafa yormak gibi birşeydir. Yani çoğu insanların yapmadığı gibi.. Düşünce özgürlüğü konusunda da maalesef insanoğlu sınıfta kalmış durumda.. O zaman düşünmek üzerine birtakım tespitlerde bulunalım.

    Mesela: kendi dileğimizi evrenin dileği yapmak sizce mümkün mü? Yani illa kendi doğrularımızı başkalarına kabul ettirsek düşünce özgürlüğü sizce sağlanır mı? Bu tabi ki imkansız.. Her insan aynı düşüncelere sahip değildir. Zaten öyle olsa sorun kalmaz değil mi? En önemlisi böyle birşey yapmaya kalkışsak tepki almamız kaçınılmazdır. İnsanoğlu düşünmek konusunda sizce ne kadar hassas? Peki sıradışı düşüncelere sahip olan, fikir çatışmasına düştüğü insanlara karşı ne kadar saygılı olabilir? Demek ki kendi doğrularımızı kabul ettirmek tabiatın düzenine set çekmek demektir. Bu belki de geleceğe gidip yapmış olduğun hataları gördükten sonra yapmamaya çalışmak gibi birşey.. Belki alaka kurulamayabilir ama benzerlik var değil mi?

    Birde şu düşünce vardır. Yani erkekler ağlamaz düşüncesi.. Bunu 10 kişiye de sorsanız belki ikisi erkekler ağlar diyebilir. Çünkü bu kalıplaşmış bir düşünce... O zaman çoğunluğun düşüncesine göre doğru mu kabul edilmeli sizce?

    Birde Morris Blondel'in Mevlana hakkındaki düşüncesi:
    Mevlana'nın mesut olduğuna herkes inanır. Ama onun saadeti nerede, ne zaman ve hangi zaferle başlamış ve ne zaman bitmiştir? Bunu kimse bilemez. Zira onun saadeti sonsuzluğun çerçevesine kazınmıştı; başlangıcı da sonu da yoktu. Çünkü o, sonsuzlukla beraber mesuttu. Sonu olan saadet, gerçek saadet olur mu? O, olsa olsa yakın bir bedbahtlığın başlangıcı olabilir.

    Düşünce konusunda da şu yorumu yapmıştır:
    "Düşünceye gelince o da bir harekettir. Hareketlerimizin içselleşmesi ve iç yaşayışımızın sonsuzluğuna sığınması halidir."
    Yapmış olduğu tanım bence çok yerinde.. Bunu şu örnekle açıklarsak daha iyi anlaşılabilir: mesela bir futbolcu veya bir dövüşçü yapacağı hamleyi anlık olarak önce beyninde canlanırır. Sonra uygulamaya çalışır. Bazı pozisyonlar vardır: nasıl yaptığını anlayamaz; hatta hatırlayamaz. İşte düşünceyi bir hareket olarak ele alan Morris Blondel hareketin içselleşmesini düşünce olarak tanımlamıştır.

    Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki gerçek düşünce tasavvurdur, yani düşüncedir ve var olmak düşünmek demektir.

    Bu konu hakkında daha çok şeyler yazmak isterdim fakat bu kadarıyla sınırlı kalsam daha iyi..

    04.10.2007

    MEHMET AKGÜL

+ Konuyu Yanıtla
2 / 3 Sayfa İlkİlk 123 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

çerkez ethem hain mi kahraman mı

çerkes ethem gerçekleri

çerkez ethem soyu

çerkez ethemin yaşayan akrabalari

cerkez ethem gercekleri

cerkez ethem gercegi

cerkez etemiborclari

derin tarih ve çerkez ethem

cerkez etemin soyu

cerkes ethem gercegi

çerkes ethem gerçeği

cerkez ethemin anilari ahmet seyrek

çerkes ethem hain mi kahraman mı

ÇERKES ETHEM GERÇEKTE HAİNMİYDİcerkez ethemin tahsili rutbesi kardeslericerkez ethem akibetiçerkez ethem nerede öldüçerkes ethemin torunucerkez ethemin cocuklariçerkez ethemi kim öldürdüethem dede olayi bilimsel aciklamasicrkez ethemi kim vurduacilan son arsivlerde cerkez etemin furumu nedirgercek tarih-cerkez ethem kimdircerkez ethem kimleri oldurdu
Forum

Benzer Konular :

  1. Hukuk Başlangıcı (Ender Ethem Atay) [Kitap Fiyat bilgisi]
    Ender Ethem Atay - Gazi - 2013 Kasım - 22,50 TL Hukuk Başlangıcı (Ender Ethem Atay) hakkındaki işbu hukuki kitap Hukuk Market tarafından...
    Yazan: Hukuk Kitapçısı Forum: Hukuk Kitapları Tanıtımı
    Yanıt: 0
    Son İleti: 25-11-2013, 23:50:07
  2. Noterden istifamı gönderdiğim tarih mi,işverene tebliğ edildiği tarih mi geçerlidir?
    Merhaba; 5 aydır çalıştığım işimden memnun olmadığımdan istifa etmeye karar verdim. İhbar süresinini de göz önüne alarak, 27.02.2012'de notere...
    Yazan: ozgurivgen Forum: Bireysel İş Hukuku
    Yanıt: 2
    Son İleti: 06-03-2012, 16:57:22
  3. Medimarka Verdiğim Tarih mi Onların Servise Gönderdiği Tarih mi
    Bir çok kişide aynı sorun var ... Telefonumu Mediamarka Garanti Kapsamında Verdim Ama Bir Çok Kişi 30 İş Günün Mediamarkın Servise Gönderdiği...
    Yazan: omerozcan95 Forum: Tüketici Hakları
    Yanıt: 1
    Son İleti: 28-09-2010, 02:32:03
  4. Türkiye gerçeği mi?
    slm arkadaşlar ben şöyle bir şey duydum hakimler kademe kademe sınıflandırılmış yani 1.sınıf hakim-2.sınıf hakim-3.sınıf hakim........................
    Yazan: ahhmetsefer Forum: Hukuki Görüş ve Yorum
    Yanıt: 6
    Son İleti: 19-06-2008, 17:53:00
  5. Hayatın gerçeği
    Ne zaman sonbahar gelse, sarı sarı yapraklar düşse dalından vesürüklense rüzgarın önünde bir yaprak. Ne kadar ısıtırsa ısıtsın dağları, ovaları...
    Yazan: commodore1tr Forum: Yaşam - Sohbet - Forum Oyunları
    Yanıt: 0
    Son İleti: 23-02-2006, 15:31:09

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.