DEĞERLİ FORUM ÜYELERİ VE MİSAFİRLER BİRAZ UZUNCA OLAN ALTTAKİ YAZIYI OKUYARAK YORUMLARINIZ YAZINIZ.

EĞİTİM Mİ?EHLİLEŞTİRME Mİ?

Ders kitaplarını tek tek inceleyip sözcükleri sayan 'meraklı profesör' Ali Baykal, kitapların itaatkâr nesiller yetiştirmeye kodlandığını ortaya koyuyor. Anlaşılan, sorgusuz ve coşkusuz bir nesil geliyor


2005-06-11


ŞULE ÇİZMECİ (Arşivi)

'Meraklı profesör' Ali Baykal, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yazarlarının elinden çıkma, halen ilköğretim ve ortaöğretimde okutulan 190 ders kitabını tek tek bilgisayardan geçirmiş; bu kitaplarda yer alan 829 bin 259 cümle ile 6 milyon 885 bin 725 sözcüğü pösteki sayar gibi saymış. Sonra da elindeki verilerden yola çıkarak bir makale döşenmiş. Makalenin haliyle ciddi bir başlığı var: Türkiye'de Okutulan İlköğretim ve Lise Ders Kitaplarından Sayısal Veriler. Ama içeriği, 'Düzene uygun kafalar nasıl yaratılır?' sorusuna açıklık getiriyor.
Prof. Dr. Ali Baykal, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nin sıra dışı bir öğretim üyesi. "Ders kitapları gerekli mi? Aslında bunu tartışmak gerekli. Ben yıllardır öğrencilerime ders kitabı vermiyorum, bunu hem onlara, hem de bana yapılmış büyük bir haksızlık olarak görüyorum. Çünkü bu hem onları, hem de beni kısıtlayan bir durum," diyebilen bir akademisyenin, MEB kitaplarına yaklaşımını merak ettik. "Neden sözcükleri taradınız?" diye soruyoruz Baykal'a, o da "Nasıl maddenin yapı taşı atomsa, düşünmenin en temel birimi de sözcük," diyor.

Kul mu, birey mi?
Baykal, her ideolojinin kendi ölçütlerine göre 'makbul vatandaş' yetiştirmeyi amaçladığını söylüyor. Bunun için de eğitim sistemi devreye giriyor. Yetiştirilmek istenen insan, kul mu olacak, birey mi? Savaşcı mı olacak, barışçı mı? Bilimin aydınlığına mı yönelecek, dogmanın karanlığına mı? Var olmak için mi çabalayacak, varlıklı olmak için mi? Yarışmaya dayanıklı, dayanışmaya yatkın olabilecek mi? Duygusallığa düşmeden duyarlı kalabilecek mi? İşte bu noktada ders kitaplarının rolü nedir? Söz Baykal'da: "Makbul vatandaş, çeşitli dönemlerde değişik biçimlerde tezahür ediyor. Almanya'da 'Nazi', Sovyetlerde 'yoldaş', ABD'de 'girişimci-tüketici', Nikaragua'da 'Sandinista', Afganistan'da 'Taliban' olarak... Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal hedefi ise 'laik, devrimci, halkçı, devletçi, milliyetçi ve cumhuriyetçi' vatanseverler olarak saptanmıştı. T.C.'nin evrensel eğitim hedefi, 'Yurtta ve dünyada barış' için yaşayan, yaşamda bilimi 'en gerçek önder' olarak seçen bireylerdir. Sokaktaki en sade yurttaştan en üstteki cumhurbaşkanına kadar herkesin 'fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür' olmalıdır."


Cengâverler ve müminler
O halde MEB yazarları hangi sözcükleri daha çok kullanıyor, öğrencilerin bilinçaltları nasıl biçimlendiriliyor? T.C.'ye uygun makbul vatandaşlar yetiştirmekle görevli MEB yazarlarının aslında işi zor olmalı. Mevcut kalıpların dışına çıkmaları mevzubahis değil. Sözcüklerini kılı kırk yararak seçecekler, asla standart uslübun dışına çıkmayacaklar. Onlar, toplumsal bilinçaltımızın yaratıcıları!
Baykal, bir madenci gibi, MEB yazarlarının elinden çıkma, makbul vatandaşın bilinçaltını oluşturacak sözcük tünellerinde uzun bir yolculuk yapmış ve ortaya mini bir sözlük çıkarmış. Türk, peygamberimiz, padişah, bakan, savaş, fetih, bomba, mermi, kahramanlık, ölmek ve şehit gibi sözcükler, bu sözlüğün en etkili elemanları... Resmi söylem, laiklikten dem vuruyor ama ders kitaplarında adım başı 'peygamberimiz', 'dinimiz' gibi ifadelere rastlanıyor; barıştan söz ediliyor, ama cengâverliği ve savaşı çağrıştıran top, mermi, tüfek, tabanca gibi sözcükler hücuma geçiyor; bilime atıfta bulunuluyor ama bilim adamlarının adlarına teğet geçiliyor.


Gün 36 saat olabilir mi?
Milli Eğitim Bakanları ve eğitimciler sık sık 'sorgulayıcı eğitim'den söz ediyorlar. Peki, bu konuda neler yaplıyor? Ders kitaplarında bunun bir yansıması var mı? Baykal, ders kitaplarında soru işaretlerinin ne kadar kullanıldığını ve bu soru cümlelerinin niteliğini araştırmış. "Mesela 'Ay nasıl tutulur' değil ama 'Dünya tutulur mu?' diye sorarsanız, bu sorgulayıcı eğitimin bir parçasıdır. Gün kaç saattir denildiğinde, hemen 24 saat, dersiniz. Halbuki insanlar kabul etmiş bir günün 24 saat olduğunu, istenirse 36 saatlik bir gün de tasarlanabilir. Bu tip sorgulayacı sorular yok. Bırakın sorgulayacı soruları, soru cümlesi oranı bile yüzde 5. Bu oran yüksek olmalıydı, çünkü, soru kışkırtıcıdır."
Sadece soru cümlelerini değil, ünlem cümleleri ile kipleri de saymış Baykal. "Ünlem, bir çoşku, bir hayret ifadesidir. Duygusal tonu yüksektir. Sıkıcı bir eğitim istemiyorsanız, ünlem işaretlerinin de çok olmasını beklersiniz ama biz göremedik. Kipleri saydığımızda ise ders kitaplarının bir öğüt verme aracı olduğunu gördük. Kitaplarda sürekli akıl veriliyor; 'Şu şöyle yapılmalı, bu böyle yapılmalı,' diye. Halbuki insanların keşfetmesini sağlamak çok daha güzel ve değerli."
MEB, durmadan müfredatta değişiklik yapıyor, ama asıl değiştirilmesi gereken dayatmacı eğitim zihniyeti değil mi?..


Post meraklısıyız!
Ders kitaplarında meslek ya da unvan belirten sözcüklerin kullanımı arasında önemli bir ayrışma var mı? Baykal, 176 meslek ve 64 unvan belirten toplam 240 sözcüğün kullanım sıklıklarını saptamış. Ortaya çıkan tabloyu şöyle değerlendiriyor:
"MEB kitapları, unvan ve rütbelerden geçilmiyor! Krallar, kraliçeler, padişahlar, sultanlar, bakanlar, müdürler, başkanlar; hamallara, muslukçulara, yorgancılara, kebapçılara hatta ve hatta yargıçlara, mühendislere, hekimlere fark atıyor. Tabloya şöyle bir göz atalım: Sultan (3505), bey (3356), imparator (2836), bakan (2547), başkan (1998), sanatçı (1698), çiftçi (517), mühendis (461), hekim (353), gazeteci (288), bankacı (108), aşçı (81), mobilyacı (24), kameraman (18), balerin (14), kunduracı (12), kuaför (8), proleter (5), kimyager (2), kasiyer (0). Bu kadar çok imparator, kral, şah ve padişahın 19 tarih, 12 sosyal bilgiler kitabından çıkması belki doğal. Ama, niye 190 ders kitabında iki kimyagere karşı 27 sihirbaz, 10 hokkabaz var? Neden bu kadar çok tarih kitabından 463 tarihçiye karşı 543 polis çıkmış? Neden 68 fizikçiye karşı 85 albay, 171 matematikçiye karşı 204 general var? Neden 1103 memura 1212 müdür düşüyor? Gerçek yaşamda her dört işportacı için 87 patron mu var? 262 ağa olabilir ama neden proleter sadece beş kez geçmiş?"


Onlar 'katletti', biz 'katletmedik'
Ders kitaplarında savaş, şiddet ve ölüm göstergeleri neler? Bunu araştıran Baykal, "Spor basınını gözucuyla izleyenler bile bastırılmış cinsel güdülerin ve şiddet eğilimlerinin taşkın örneklerine rastlayabilir," diyor. Baykal, ders kitaplarında ise abartılmış kahramanlık destanlarına yer verildiğini görmüş. "Kazanılmış savaşlarda kendi kuvvetinin üstünlüğünü öven sözcükler seçilirken, kaybedilmiş savaşlarda ötekinin gücü zulüm aracı olarak aşağılanıyor. Savaş, barışın dört katı. Ölüm yaşamın iki katı. 'Biz', 'onlar'dan önemliyiz. 29 kez 'yendik', 10 kez 'yenildik'! Onlar 'katletti', biz 'katletmedik!'"


Hz. Muhammed, Darwin'e karşı
Ders kitaplarında bilim, sanat ve inanç alanındaki önderlerin anılma sıklığı nasıl? Baykal, bu soruyu yanıtlamak için 60 isim belirlemiş. Hz. Muhammed'in adının 1710, Darwin'in ise 19 kez geçmesini anlamlı buluyor ve şunları söylüyor: "Hz. Adem'in 68 kez anılmasına, Koch'un adına ise 14 kez rastlamamıza ne diyeceğiz? Ders kitaplarında inanç önderlerinin adlarının kullanım sıklık ortalaması (390), mucitlerden, kâşiflerin (145) ortalamasından önde gidiyor. Antibiyotiği keşfeden Fleming, hastalıkların kökünü kurutan Pasteur, Koch bu kadar mı anılmalı? Edison, Mozart, Picasso, Laplace yok sayılırsa gençlere örnek olabilirler mi? Gutenberg'in adı her kitapta geçse bunu haketmez mi?"


Neşter mi hançer mi?
Ders kitaplarında bazı araç-gereç ve süreç sözcüklerinin sıklık sıralaması nasıl? Baykal, çağlar boyunca kullanılan araç-gereçlerin uygarlık ve kültür düzeyinin göstergesi olduğunu söylüyor. Araştırmada 64 araç-gereç-süreç belirten sözcük seçilmiş. Tablo şöyle: "Seçilen sözcükler arasında kitabın (5448) en yüksek sıklıkta çıkması olumlu. Keşke çimento da (302) bombadan (308), çekiç de (85) tabancadan (94) neşter de (4) hançerden (137) daha çok olsaydı! Keşke kılıç (854) ekmekten (564), kurşun (522) çividen (326), mermi (166) de vidadan (136) daha çok olmasaydı! Keşke 'top' dedikleri 'savaş topu' değil de 'tenis topu' olsaydı!"