M.Y.H.K. A GÖRE SORUŞTURULACAK SUÇLAR :
ZİMMETE SEBEBİYET VERMEK :

Belediye muhasebecisi olan sanığın, tahsildar Necdet’in hesaplarını kontrol ve teftiş yetkisi bulunduğu ve görevini yerine getirmemek sonucu zimmetin vukuuna sebebiyet verdiği anlaşılmasına göre, eyleminin T.C.K’nun 203. Maddesine uygun bulunduğu gözetilmeden T.C.K’nun 230. Maddesi ile hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir . (5.C.D.-7.2.1989-4992/311).

Ceza evi saymanı olan sanığın, Nisan 1986 tarihinde, diğer sanık İsmail’in ceza evi kantinine ait parayı bankaya noksan yatırdığını fark ettiği halde bu duruma göz yumduğunun kendi ikrarı ve dosya içeriğinden anlaşılmış bulunması karşısında,sabit olan bu eyleminin görevi ihmal suçunun özel ve olaya uygun şekli olan T.C.K.’nun 203. maddesinde yazılı zimmet vukuuna ve artmasına sebebiyet vermesi suçunu oluşturduğu gözetilmeden, sonucu itibariyle oluşa uygun düşmeyen bilirkişi raporu dayanak yapılarak yazılı şekildeki görevi ihmal suçundan (T.C.K.’nun 230/2. Maddesi ile)mahkumiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-4.10.1990- 2974/4108) .
Eylemin ortaya çıkmasını önlemek amacı ile tertip ve düzen (hile ve hud’a) kullanılmış ve dairesini aldatılmış olduğu “ihtilas” suçlarında, zimmetin dairesi dışında esaslı soruşturma işleri yapılmadan ,olağan denetlemeye karşın ortaya çıkarılması olanağı bulunmadığından üst yetkili, zimmetin doğmasından veya artmasından sorumlu tutulamaz.
Olayımıza gelince;...idari ve mali işler müdür yardımcısı sanık Ahmet’in denetlemekle görevli ve sorumlu olduğu mutemet Mehmet’in ihtilasen zimmet suçundan kesinleşmiş mahkeme ilamıyla hükümlendirilmiş bulunduğu ve bu durumda suçun yasal öğelerinin oluşmadığı gözetilmeyerek, sanığın beraeti yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-12.6.1984-1902/2647) .

Sanığın belediye reisi bulunduğu sırada murakabe görevini ihmal ederek Celal ve Ali’nin zimmetlerine para geçirmelerine ve zimmetin artmasına sebebiyet verdiği anlaşıldığı ve eylemi T.C.K.’nun 203.maddesine uyduğu halde 230.madde ile hüküm kurulması,bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-31.10.1984-2905/4041).
Çamardı Tekel idare memurluğu vekaleten yürüten sanığın evini ,ilçeye taşımaması sebebi ile her gün Niğde’ye gidip geldiği,bazı günler deponun anahtarını ambar işçisi Yılmaz’a bıraktığı ve bir günde bayram öncesi ambarı bu şahsa teslim ederek satış yaptırdığı dosya içeriği ile anlaşılmıştır. Depo, sadece sanığın muhafazasına bırakılmış bulunmasına göre denetimle sorumlu bulunduğu memurları kontrol etmeyerek onların zimmet suçunu işlemeleri veya zimmetin artmasına neden olmasından söz edilemeyeceği gibi, sanığın temellük kastı ile hareket ettiği de kesin olarak anlaşılamadığından anahtarı başka şahıslara vermemesi gerekirken Yılmaz’a tevdi etmek suretiyle olayın vukuuna sebebiyet verdiği ve bu suretle sübutu kabul edilen eylemin görevi ihmal niteliğinde bulunmadığı nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-8.12.1988-3618/7529).
b) Keyfî ve Sert Muamele :

Memuriyet görevinin kötüye kullanarak keyfi davranışta bulunmaktan hakkında T.C.K.’nun 228/1. Maddesi uygulanan sanığa ayrıca T.C.K.’nun 35. Madde hükmünün uygulanmaması, bozmayı gerektirmiştir.(4.C.D.-1.2.1985-274/531) .
Ortaokulu müdürü olan sanığın okul-aile birliği kararı gereğince okulda takviyeli İngilizce öğrenimi yapmak üzere bir lisan laboratuarı açmak için birliğin karşılayamadığı paranın yeni açılacak sınıfta okuyacak öğrencilerden sağlanmasına teşebbüste bulunmaktan ibaret eyleminde görevi kötüye kullanma suçunun kasıt ve unsurlarının bulunmadığı gözetilmeden beraatı yerine yazılı düşüncelerle(T.C.K.’nın 228/1. Maddesiyle) mahkumiyetine karar verilmesi , bozmayı gerektirmiştir.(4.C.D.-24.2.1988-1241/1471) .
Çalışma saati bittikten sonra birlikte çalıştığı ve sicil amiri bulunduğu zabıt katibini kuşkulu hareketleri nedeniyle takip etmek şeklinde beliren yazı işleri müdürü olan sanığın eyleminde uygulanan maddede yazılı suç unsurlarının belirip oluşmadığı gözetilmeden beraatı yerine T.C.K.’nun 228. Maddesi ile mahkumiyetine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-24.2.1988-1152/1489).
İcra memurluğunda görevli katip olan sanığın daire ve mesai zamanı haricinde, hakkında bir alacak nedeni ile haciz kararı verilen ve hükmü temyiz etmeyen diğer sanık Osman’a giderek hacze gelineceğini, bu sebeple dükkanında bulunan ayakkabıları saklamasını söylemekten ibaret eyleminin ancak inzibati cezayı gerektirecek bir hareket olduğu gözetilmeden T.C.K.’nun 228. Maddesindeki suç unsurlarının ne suretle oluştuğu açıklanmadan yazılı madde ile (T.C.K.’nun 228.maddesiyle) mahkumiyeti cihetine gidilmesi bozmayı gerektirmiştir.(5.C.D.-30.05.1989-1014/2893) .
Jandarma Karakol komutanı olan sanığın, mağduru karakola getirterek sakalını kestirtmekten ibaret eyleminin T.C.K. nun 245. maddesine uyduğu gözetilmeden yazılı şekilde T.C.K.’nın 228. Maddesiyle hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-1.6.1989-3509/4417) .
Bir dolandırıcılık suçundan yapılan kovuşturma nedeni ile, merkez karakol başkomiseri olan sanığın aldığı telex talimatında plakası belirtilen otoyu bulup trafikten men ederek Konya’dan gelen polis ekibine teslim etmesi gerekirken, talimatın dışına çıkarak anılan otoyu alım-satım sözleşmesi uyarınca elinde bulunduran ve bu sözleşmede sanık sıfatı ile imzası bulunan müdahilleri de göz altına alarak 4 gün karakolda alıkoymasından ibaret olan eylemi T.C.K.’nun 228. Maddesine uyduğu gözetilmeden yazılı şekilde beraat hükmü kurulması bozmayı gerektirmiştir.(8.C.D.-21.5.1985-2500/2701) .
Müdahilin kirayla oturduğu daireyi tutmak isteyen polis memuru sanığın,devriye görevi yaptığı sırada, müdahilin evine giderek”....sen buradan daha çıkmadın mı?....” diye onu karakola götürmek için itip kakarak, ekip otosuna bindirmekten ibaret eyleminin T.C.K.’nun 228. Maddesine uyan bir suç teşkil eylediği düşünülmeden, yazılı madde ile (T.C.K.’nun 240/2. maddesi ile )hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir.(4.C.D.-28.5.1985-4791/5056).
Sanık köy muhtarının görevini yaptığı sırada öğrendiği köy mer’asına tecavüz suçunu merciine bildirmemekten ibaret eyleminin T.C.K.’nun 235. Maddesine uyduğu gözetilmeden yazılı madde ile (T.C.K.’nun 228/1 maddesi ile) hükümlülüğüne kara verilmesi,bozmayı gerektirmiştir.(4.C.D.-6.6.1984-4112/4444).
Sanık köy muhtarının keyfi olarak köy kahvesinde bulunan şahısları dışarı çıkararak kahveyi kapattırmasının T.C.K.’nun 228/1. Maddesine uyan keyfi bir hareket olduğu gözetilmeden aynı kanunun 240/1. Maddesi ile ceza tayini,bozmayı gerektirmiştir.(4.C.D.-5.12.1984-7774/8442).
Sanığın hususi maksat altında müdahili gece yarısı evinde uykudan uyandırarak alıp cami havlusuna jandarma marifetiyle getirerek arkadaşının alacağının tahsilini temin etmek suretiyle keyfi harekette bulunduğu ve bu nedenle eyleminin T.C.K.’nun 228/1. Maddesine uyduğu gözetilmeden yazılı madde ile (T.C.K.nun 240 maddesi ile ) hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.(4.C.D.-30.11.1984-7891/8318)
Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan sanığın, idare mahkemesince verilen kararın yerine getirilmemesinden ibaret eyleminin, ilgili yasa uyarınca kesinleşmesi beklenilmeden yerine getirilmesi zorunlu kararlardan olduğu gözetilmeden ve kadronun dolu olup olmadığı, dolu ise karardan önceki durum araştırılmadan, eksik soruşturma yapıldığından, aksine gerekçeyle beraat kararı verilmesinin yolsuz olduğu (4.C.D. 25.11 1997 – E. 1997/9508; K. 1997/10025).
c) Memuriyet Sırrını İfşa ve Kararları Tehir:

(Dışarı çıkmasında sakınca olan tapu kütüğünü daire dışına çıkarmak fiili ile ilgili olarak) Oluşuna göre, TCK.nun 229.maddesinde öngörülen suçun yasal ögelerinin oluşmadığı ve eylemin disiplin cezasını gerektirir nitelikte bulunduğu gözetilmeden sanığın TCK. nun 229/1. maddesiyle hükümlülüğüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. (4. Ceza Dairesi – 27.2.1991 – 363/1215).
d) Görevi İhmal :

Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 220. maddesinin,ölüm vukuatını ihbar etmek hususunda yüklediği mecburiyeti haklı bir sebep olmaksızın yerine yerine getirmeyen muhtarlar hakkında bu kanunun 282.maddesi yoluyla Türk ceza Kanununun 230. maddesinin uygulanması gerektiğine, karar verilmiştir.(İç. Bir. Kararı-16.4.1947 – 21/12).
….İl Seçim Kurulu Seçim büro şefi olan sanığın 6.9.1987 günü yapılan halk oylamasında ve buna ilişkin 12.7.1987 günlü seçim kütüğü yazımları ile diğer yazımlarda görev alanların istihkaklarına ait ödenekleri maliyeden geçmiş olmasına rağmen hak sahiplerinin başvurularını çeşitli ve varit olmayan gerekçelerlerle geri çevirip zamanında ödeme yapmama suretiyle görevini ihmal ettiği tüm dosya içeriğiyle anlaşılıp sübuta erdiği halde yazılı şekilde beraat hükmü tesisi bozmayı gerektirmiştir.(5.C.D.- 1.3.1989 – 5546/895).
Olay,muhtar olan sanığın zamanında askıya çıkarıp ve zamanında indirdiği seçmen kütüğünü vakit geçirmeksizin derhal teslim etmeyip 7 gün sonra İlçe Seçim Kuruluna Teslim etmesinden ibarettir. Sanık muhtarın 298 sayılı kanunun 40. maddesi hükmü uyarınca görevli ve bu açıdan sorumlu olduğunda kuşku yoktur.30.5.1979 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren ve 298 sayılı kanunun 141. maddesini de değiştiren 2234 sayılı Kanun sözü edilen eylemin (veya gereken merciye vermeyenler) sözcüklerin eklenmesi özel yasası içinde özel nitelikli bir ihmal suçu olarak düzenlenmiş olduğu gözetilmeyerek 141/2. maddesi yerine,olayda uygulama yeri bulunmayan 298 sayılı Kanunun 138.maddesi delaletiyle T.C.K.nun 230/1. maddesi ile hüküm kurulması,bozmayı gerektirmiştir. (8.C.D.-25.5.1989-3828/4328) .
Köy hükmi şahsiyetine ait taşları satarak bedelinin tamamını köy camiine sarfettiği dosyadaki fatura,belge ve bilgilerden anlaşılan sanığın eyleminin,bu işlemleri köy ihtiyar kurulunun kararı olmadan icradan ibaret kaldığı ve görevi ihmal suçu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K.nun 240/1.maddesiyle) hüküm tesisi,bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.- 28.6.1989 – 1893/3653)
Seçmen listelerinin güncelleştirilmesi ile ilgili olarak görevlendirilen sanık köy muhtarının askıdan indirilen listeleri ihmal sonucu geç teslim etmesi şeklinde oluşan eylemin,298 sayılı Yasanın 141/2 maddesi kapsamına girdiği gözetilmeden sanığın,seçim yasasında yaptırıma bağlanmamış genel anlamda ihmali içeren olaylarda uygulanabilecek olan 298 sayılı Yasanın 138. maddesi yoluyla T.C.K.nun 230. maddesi uyarınca cezalandırılması,bozmayı gerektirmiştir. (8.C.D.-1.6.1989-3829/4555).Adliyede müstahdem olarak çalışan sanığın T.C.K.nun tatbikatında memur sayılamayacağı gözetilmeden görevi ihmal suçundan (T.C.K.nun 230.maddesiyle) mahkumiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-21.9.1989-4894/5355)
T.C.K.nun 230 maddesinin 1. fıkrası ile hakkında hüküm kurulan sanığa uygulama yeri bulunmayan aynı maddenin 2. fıkrası ile memuriyetten yoksun kılınma cezası tayini bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-25.10.1989-5916/6438)
Köy orta malına tecavüz eden yetkili makamlara bildirmeyen köy muhtarlarının eylemi T.C.K.nun 235.maddesine uyduğu halde aynı yasanın 230. maddesiyle ceza tayini, bozmayı gerektirmiştir.(4.C.D.-15.11.1989-6593/6976).
1111 sayılı kanunun 3081 sayılı kanunla değişik 10. maddesi gereğince ihtiyaç fazlası er olup Orta Okulda müstahdem olarak çalıştıran sanığın T.C. Kanunu uygulamasında memur sayılmayacağı ve eyleminin inzibati nitelikte olduğu gözetilmeden (T.C.K.nun 230/1.maddesiyle) mahkumiyetine karar verilmesi,bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-16.11.1989-6519/7040) .
P.T.T. dağıtıcısı olan sanığın,Asliye Hukuk Mahkemesince Ali adına çıkarılan tebliğatı,muhatabın bulunduğu köye gitmeyerek İlçe merkezinde köy Muhtarına vermekten ibaret eyleminin T.C.K.nun 320/1. maddesine uyan görevi ihmal suçunun oluşturduğu gözetilmeden suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek aynı kanunun 240/2.maddesiyle hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-21.11.1989-6711/7126)
Sanığın üç kez hacze gittiği halde yasal görevini yapmayarak borçluya yetkisi dışında mehil verip haciz işlemini bilerek yapmadığı anlaşılmasına nazaran,eylemin kül halinde görevini kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek T.C.K.nun 240/1.maddesi yerine 230/1 maddesi ile mahkumiyet hükmü kurulması,bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-21.11.1989-6761/7149).
Tahsilatını günü gününe Bankaya tevdi ederek Zirai Donatım Kurumana ait paraların emniyetli bir şekilde Muhafaza ve nemalandırılmasını temin görevi ile yükümlü olan maznunun 17 gün müddetle Müessesenin külliyetli miktardaki parasını her türlü tehlikeye maruz kalacak şekilde evinde saklamış olmasının görevi ihmal teşkil etmeyip te kötüye kullanma mahiyetinde olduğuna dair deliller gösterilmeden T.C.K.’nın 240/1 nci maddesine göre karar verilmesi kanuna aykırıdır. (T.C.K.230) (5.C.D.17.01.1959-5555/271)
Beşeri bir hata veya zuhul sonucu olmayıp kasta dayandığını sübuta vardıran deliller belirtilmeden sanığa ihmalden ceza verilmesi yolsuzdur.(T.C.K.230) (4.C.D.08.10.1947-11443/12367)
Bilirkişi, ceza kanununun uygulanmasında memur sayılmaz ve görevini yapmamasından ötürü, T.C.K.’nın 230 Maddesine göre değil C.M.U.K.’nın 70 nci maddesi ile cezalandırılması gerekir ( T.C.K.230, C.M.U.K.70) ( 4.C.D.10.09.1975 –434/4399)
T.C.K.nın 230 ncu maddesinin son fıkrasına göre, memurun görevini ihmalinden kişiler zarar görürse kendisine res’en ödettirilir.Hazine gibi tüzel Kişiler ise; davaya katılarak veya Hukuk davası açarak, zararının ödenmesini isteyebilirler.Resmi Daire zararının sanığa res’en ödettirilmesine karar verilmesi T.C. Kanununun 230. Maddesine aykırıdır. ( T.C.K.230) (4.C.D.- 07.05.1975 – 2452/2513 )
Anayasada, memur ve Kamu görevlileri için öngörülen güvence İdari işlem ve Eylem olarak nitelendirilebilen davranışlarda söz konusudur.
Memurun, Kamu görevini yerine getirirken zararı oluşturan davranışı bir idari işleme yabancı ise, memur zarar görene karşı doğrudan doğruya ve kişisel kusuru nedeni ile sorumludur.

İdarenin ve dolayısıyla Kamu görevlisinin yargı kararını yerine getirmesi bir İdari işlem ve eylem niteliğinde değildir, tersine uyulması gerekli bir Anayasa emridir.

2577 Sayılı Kanunun 28. Maddesinin açık hükmü karşısında yargı kararlarının yere getirilmemesinden doğan sorumlulukta kusurun kast niteliğinde bulunması gerekir.

İdareye resmen gönderilen bir yargı kararının, bunu bir Anayasa emri olarak yerine getirmekle yükümlü olan Kamu görevlisinde “ Yerine getirme açıkça istendiği halde” yasal süre 60 gün içinde getirilmemesi halinde Kastın varlığı kural olarak kabul edilmelidir. (4.H.D.13.5.1986-1995-4064) (4.H.D.27.2.1986-1268/1841)

e) Öğrendiği Suçu İlgili Daireye Bildirmemek :

Kamu adına kovuşturmayı gerektiren bir suçu yetkili mercilere bildirmemekten sanık Sefer’in T.C.K’nun 235/1. maddesi gereğince mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Özel İdare; ( Sanık köy muhtarının 18 yaşını bitirmeyen mağdurenin rızaen kaçırılıp ırzına geçilmesi suçunu Cumhuriyet Savcılığına ihbar etmemekten ibaret eyleminin idari görevi cümlesinden bulunduğu cihetle, idare kurulunca verilmiş yargılamanın gerekliliği hakkında karar alınmadan iddianame ile açılan dava üzerine duruşma yapılarak hüküm kurulması ) isabetsizliğinden bozmuş, yerel mahkeme ise bazı gerekçelerle ilk hükmünde direnmiştir.
442 Sayılı Köy Kanununun”Muhtarın Devlet görevleri şunlardır.”başlıklı 36. maddesinin 2. fıkrası “Köylünün ırzına ve canına ve malına el uzatan ve hükümet kanunlarını dinlemeyen kimseleri köy korucuları ve gönüllü korucularla yakalattırarak hükümete göndermek” hükmünü içermektedir.

Bu madde ile yasa koyucu “köylünün ırzına el uzatanları yakalattırarak hükümete göndermek”yetki ve görevini köy muhtarına vermiş bulunmaktadır. Hazırlık soruşturmasının ilk aşamasını oluşturan bu görevin (ADLİ) görev olduğu kesindir.

Açıklanan şu hale göre direnme hükmü doğrudur,işin esasını incelemesi için dosyanın görevli Dördüncü Ceza Dairesine gönderilmesine, karar verilmiştir.(C.G.K.-10.4.1989-4/86-142)

Köy orta malına tecavüz eden kişileri yetkili makamlara bildirmeyen köy muhtarlarının eylemi T.C.K.nun 235.inci maddesine uyduğu halde aynı yasanın 230.uncu maddesiyle ceza tayini, bozmayı gerektirmiştir .(4.C.D.-15.11.1989-6593/6976)
Sanık köy muhtarının görevini yaptığı sırada öğrendiği köy mer’asına tecavüz suçlarını, merciine bildirmemekten ibaret eyleminin T.C.Knun 235.inci maddesine uyduğu gözetilmeden yazılı madde ile (T.C.K.nun 240/1 inci maddesiyle) hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-13.3.1984-1728/1755)
Sanık muhtarın, kamu adına kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini öğrendiği halde, ilgili daireye bildirmediği anlaşıldığı cihetle, eyleminin T.C.K.nun 235. İnci maddesine uyduğu düşünülmeden yazılı madde ile (T.C.K.nun240/1 inci maddesiyle) mahkumiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-19.3.1985-1982/2129)
Devriye görevi ile görevli olan sanıkların karakol nöbetçisinin anonsu üzerine olay mahalline giderek meskun mahalde silah atma suçunun işlendiği tesbit ettikleri halde, failin polis memuru olduğunu öğrenmeleri üzerine yasal işlem yapmadıkları ve bu itibarla eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçu niteliğinde bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde T.C.K.nun 235./1 İnci maddesi uygulanarak mahkumiyet hükmü kurulması,bozmayı gerektirir. (4.C.D.-26.61985-6056/162)
Köy muhtarı olan sanığın köy mer’asını sürenleri ihbar etmemekten ibaret eyleminin T.C.K.nun 235.inci maddesine uyduğu halde,yazılı madde ile (T.C.K.nun 228./1 nci maddesiyle) hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (4. C.D.-27.1.1987-10369/521)
Orman muhafaza memuru olan sanıkların adli koltuk memuru olmadıkları düşünülmeden T.C.K.nun 235. İnci maddesinin 2.nci fıkrasıyla ceza tayini,bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-30.9.1987-5667/7434)
f) Memurların Birlikte Görevi Bırakmaları ve Göreve Gelmemeleri:

Sanıkların,suç tarihinde Türkiye çapında boykota iştirak ederek derslere girmedikleri anlaşıldığına göre eylemlerinin T.C.K.nun 236. Maddesine uyduğu gözetilmeden 230. Madde hükmünün uygulanması yolsuzdur. (T.C.K . 236 ) (4. C.D.16.4.1981-2247/2312)
Devlet memurlarının görevini terk etmesi, bu terk geçici, uzun veya kısa süreli de olsa suçtur. Memurların görev yerlerinde bulunmaları suç unsurunu ortadan kaldırmaz. Devlet memurlarının görevi aynı zamanda terk etmeleri şart değildir. Değişik zamanlarda görevi bırakmaları ve bırakanlara katılmaları halinde de suç meydana gelir. (T.C.K) (C.G.K. 28.12.1970- 4313/429).
Göreve gelmeme suçundan sanık ...... ın, yapılan yargılaması sonucunda beraati konusunda, öğretmen olan sanığın, ....... sendikasının almış olduğu karara uyarak derse girmediğinin oluşa uygun biçimde kabul edilmesi karşısında, eyleminin TCK. nun 236. maddesine uyduğu gözetilmeden, genel kasıtla işlenen bu suçta, özel kasta ağırlık vererek beraat hükmü kurulması bozmayı gerektirir. (4.C.D. E. 98/3185; K. 98/3541)
g) Memurun Ticaretle Uğraşması :

T.C.K .nun 238 inci maddesindeki suçun oluşması için ticari faaliyette bulunan kimsenin , aynı kanun 279 maddesinde tarif edilen memurlardan olması gerekmektedir.
Sanık 233 sayılı Kanun Hükmün de Kararname ve Kapsamına Giren ve İktisadi Devlet Teşekkülü olan İskenderun Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesi mensubudur.

Sözü edilen 233 sayılı Kararnamenin 46 ncı maddesinde İktisadi Devlet Teşekkülü mensuplarının hangi hallerde Devlet Memuru gibi cezalandırılacakları tasrih edilmiştir. Sanığın ticari faaliyette bulunmak şeklindeki fiili bu madde kapsamı dışında kalmakta olup,bağlı bulunduğu kuruluşça Kararname hükümleri dairesinde idari ve inzibati işlem yapılmak suretiyle müeyyideye bağlanması mümkün bulunmaktadır.

Bu itibarla, sanığın fiilinde T.C.K. nun 238 nci maddesinin suç unsurlarının bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K. nun 238 inci maddesiyle) mahkumiyet kararı ittihazi bozmayı gerektirmiştir. (2.C.D.12.11.1986-8305/7949)

h) Görevi Kötüye Kullanma (Suiistimal) :

Maliye ve Belediye tebliğ memurlarının makbuz itası suretiyle para ahz ve kabzına selahiyetleri bulunmamış olmasına göre, mükelleflerden vazife harici olarak vergi borçlarına mükabil aldıkları paraları zimmetlerine geçirmeleri Türk Ceza Kanununun 202. maddesinin şümulüne dahil olamıyacağı cihetle işbu fiil ve hareketleri vazifeyi suiistmal suçunu teşkil edeceğine karar verilmiştir. (İç. Bir. Kararı-11.2.1942-6/2)
Sanığın sarhoş bulunan ve bu sebeple Kemal’e hücum eden Galip’i doktora göndererek raporunu alması ve tahkikat evrakını tanzimle Cumhuriyet Savcılığına sevketmesi gerekirken,C.Savcısının talimatına rağmen barıştıklarından bahis bir işlem yapmayarak serbest bırakmaktan ibaret eylemi, görevi kötüye kullanma suçunun oluşturduğu halde yazılı madde ile (T.C. Kanunun 231/1 inci maddesi ile ) ceza tayini bozmaya gerektirmiştir. (4.C.D.-16.3.1984-1357/1922)
Sanık köy muhtarının tarafları Almanya da olduğu halde hazır bulunduklarını göstererek nikah işlemini yapmakta ibaret eylemini sahte evrak tanzim etmek suçunu oluşturduğu ve Türk Ceza Kanununun 339. maddesine uyduğu ve davaya bakmanın mahkemenin görevini aştığı düşünülmeden duruşmaya devamlı yazılı şekil de (T.C.K.’nın 240. maddesiyle)hüküm kurulması , bozmayı gerektirmiştir.(4.C.D.-1.6.1983-3977/4325)
Türkiye kömür işletmelerinin müessesi olan Ereğli Kömür İşletmelerin de görevli sanığın 2974 sayılı kanununun 16. maddesi gereğince , kurum mallarına karşı suç işleme halin de Devlet memurları gibi cezalandırılacağı gözetilmeden hakkında T.C.K.’nın 240. maddesi yerine 510. maddesi uygulanması bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-1.6.1984-1589/2512)
Lisede hizmeti olduğu anlaşılan sanığın T.C.K. nun uygulanmasın da memur sayılmayacağı görevi kötüye kullanma suçundan hükümlülüğüne karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-7.12.1984-8155/8522)
Sanık köy muhtarının kahvede içki içmesinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu düşünülmeden bu eyleminden dolayı T.C.K.’nun 240. maddesi ile kurulması, bozmayı gerekmiştir. (4.C.D.-5.12.1984-7774/8442)
Özel banka olan Türk Ticaret Bankası, iktisadi Devlet teşekkülü olarak kabulüne de imkan bulunmaması sebebiyle mensuplarının göreve ilişkin suçlarından dolayı özel kişiler olarak sorumlu tutulacakları gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K.’nun 240. maddesiyle) mahkumiyet hükmü tesisi, bozmayı gerektirmiştir. (9.C.D.-27.11.1987-5409/5722)
T.C.K.’nun 80. maddesiyle yapılan artırmanın memuriyetten yoksun kalma cezasına uygulanmaması, bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-29.11.1984-7784/8238)
Sanık köy muhtarının keyfi olarak köy kahvesinde bulunan şahısları dışarı çıkararak kahveyi kapattırmasının T.C.K’nun 228/1. maddesine uyan keyfi bir hakaret olduğu gözetilmeden aynı kanunun 240/1. maddesi ile ceza tayini, bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-5.12.1984-7774/8442)
P.T.T. de havale memuru olan sanığın Posta Kanunu ve T.C.K.’nun 279. maddesi açıklığına göre memuriyet görevi sırasında kendisine havale göndermek için başvuruda bulunanlardan fazla gönderme ücreti almak şeklinde oluşan eyleminin ikna suretiyle irtikap suçu niteliğinde bulunduğu gözetilmeksizin yazılı şeklinde (T.C.K.’nun 240, 80 inci maddeleriyle) karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-9.2.1984-4122/479)
Sanık jandarma erinin Adli bir olayın tahkiki sırasında olay mahallinde bulunan mağdurun saatini alarak merciine teslim etmemekten ibaret eylemenin görevi kötüye kullanma suçunu teşkil edeceği gözetilmeden yazılı şeklinde (T.C.K.nun 491/3, 251 inci maddeleriyle) mahkumiyet kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (4.C.D.-15.2.1984-475/863)
Veznedarın zimmetinin bir makbuz cildindeki makbuzlara inhisar etmesi, dört yıldır dürüs çalışmış olması, şahsi gelirleri dolayısıyla cebindeki fazlalığın farkına varmamış olması gözetilerek her ne kadar şahsi parasıyla tahsilatını ayırması ve irsaliyeleri doldururken gereken titizliği göstermesi gerekmekteyse de 202. madde ile değil 230. madde ile cezalandırılması gerekir. (T.C.K. 230)
Mahkeme davetiyelerini muhataplarına tebliğ edilmiş gibi gösteren P.T.T. dağıtıcısının fiili görev ihmal değil suiistimaldir. (T.C.K. 240) (4.C.D.-7.7.1955-7325/12947)

Sanığın görevi gereği kendisine verilmemiş, üzerinde koruma denetim ve sorumluluğu bulunmayan parayı kandırılıcılık yeteneği olan sahte belgeler düzenleyerek mal edilmesine zimmet değil, sahtecilik suçu niteliğindedir. Düzenlenen evrakın aldatıcılık yeteneğinin bulunmaması halinde ise eylem genel anlamda görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur .
Memurun topladığı para görevi gereği kendisine verilmemiş, üzerinde koruma, denetim ve sorumluluğu bulunmayan parayı kandırıcılık yeteneği olan sahte belgeler düzenleyerek mal edinmesi zimmet değil, sahtecilik suçu niceliğindedir. Düzenlenen evrakın aldatıcılık yeteneğinin bulunmaması halinde ise, eylem genel anlamda görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. (5.C.D.-2.5.1984-973/1879)

Yolsuz olarak işten elçektirilen belediye görevlisinin, Danıştay’ın yürütmesinin durdurulması ve yerin de atama yapılması hakkında aldığı kararlar üzerinde işe başlatmadan yine bir karara işten uzaklaştırmak ve Danıştay kararını uygulamamak biçimindeki sanıkların eylemleri görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. (T.C.K. 240) (4.C.D.-18.5.1979-3115/3089)
Yürütme organları ile iradenin, mahkeme kararına uymak zorunda bulunmasına ilişkin Anayasa buyruğu, anılan organlara, taktir hakkı tanınmadan uyulması zorunlu bir görev yüklemektedir. Bu görevin yerine getirilmesinde ihmal gösterilmesi veya ısrarla bundan kaçınılması halinde, derecesine göre, görevi savsamak veya kötüye kullanmak suçları oluşur. (T.C.K. 230, 240) (C.G.K.-25.9.1979-4-230/303)
Sanık (B) nin........ Endüstri Meslek Lisesi Mutemeti bulunduğu sırada maaş bordrolarını düzenlerken öğretmenlere ait aylık ve ek ders ücretlerini usulüne uygun olarak tahakkuk ettirdiklerinden sonra kesintiler bölümünün “gelir vergisi” sütunları toplamlarını gerçek miktarından noksan yazıp “para olarak ödenmesi gereken miktar” sütunlarını o kadar fazla göstererek yatay toplamlar arasında dengeyi sağladığı ve anılan bordroların Mal Müdürlüğünce incelenip denetlemeden verile emrine bağlanmasından yararlanarak 1980-1981 mali yıllar içerisinde değişik bordrolarla toplam........... lirayı Maliyeden haksız temellükte bulunduğu anlaşılmıştır.
Görevi nedeniyle kendisine verilen paraları saklama ile yükümlü olan bir Daire Mutemetinin zimmet suçunun oluşması için, bu paraların kendisine görevinin normal fonksiyonu gereği ödenmesi şarttır.

Dava konusu olaya da ise, sanığın para olarak ödenmesi gereken miktar sütunlarındaki tahakkuk toplamlarını fazla göstermek suretiyle sahte olarak düzenlendiği bordrolar karşılığında aldığı paraları saklama (muhafaza) gibi bir yükümlülüğü söz konusu olamaz.

Bu durumda sanığın zincirleme yaptığı sahteciliğin aldatıcılık yeteneğinde bulunmaması nedeniyle oluşan eylemin T.C.K.nun 240. maddesinde tanımlanan görevi kötüye kullanmak niteliğinde bulunduğu düşünülmeden adiyen zimmet suçundan hüküm konulması bozmayı gerektirmiştir.(T.C.K.202,339,240) (5.C.D.-26.5.1982-2601/2056)

Tüzüğe uygun olmayan Türk Bayrağını asmayan İlçe Sağlık ocağı sorumlusu ebenin, yenisini sağlamak için bağlı olduğu kuruma sürekli başvurup istekte bulunmasına karşın bu isteği yerine getirilmediğine göre üzerine atılı suçun (Fezlekede T.C.K.240, Mahkeme kararında 230 /1) yasal unsurları oluşmamıştır. (T.C.K. 230,240) (C.G.K. 1.4.1985-4-481-179)
Orman depo memuru olan sanığın,istiften orman malı satıp teslim ettiği şirket temsilcilerine,onların muhitte saygınlığı bulunan kişiler olması nedeniyle manevi destek ve şefaatını sağlamak amacıyla fazla tomruk vermesi ve nakliye kesmemesi,idarenin zararına sebebiyet verdiğinden, görevini kötüye kullanma suçunu teşkil ettiği gözönüne alınmaksızın,bazı istiflerde fazlalık bulunması nedeniyle bu halin sonucu etkili olmıyacağı görüşüne dayalı bilirkişinin yetersiz ve kifayetsiz raporuna dayalı beraat kararı bozulmuştur. (T.C.K.240) (4.C.D.-23.11.1984-7582/8068)
Görevli bir yere giderken o tarafa gitmek mecburiyetinde olan memurları veya hasta olan ailesini beraberine almanın hiçbir şekilde görevi kötüye kullanma olamayacağı cihetle tesbit edilen yerlerde görecek vazifesi olmadığı ve münhasıran karısını ve memurlarını götürmek için gittiği tesbit edilmeden T.C.K.nun 240.maddesine göre mahkumiyet kararı verilmesi yolsuzdur.(T.C.K.240, halen 237 S.Taşıt Kanunu Md.16) (4.C.D.-27.12.1951-10135/10170).
Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan sanık hakkında, TCK. nun 240, 80, 59/2, 72, 647 sayılı Yasanın 4-6. maddeleri uyarınca .... lira para cezasıyla hükümlülüğüne, 2 ay 27 gün süre ile memurluktan yoksun bırakılmasına ve cezaların ertelenmesine ilişkin mahkeme kararının, ..... müdürü olan sanığın, kişisel işlerinde kullandığı ticarî araç ücretlerini, resmî (kamusal) işlerde kullanılan araçların benzin giderlerine ilişkin ödenekten karşılama biçimindeki eyleminin, TCK. nun 202. maddesine uyma olasılığının bulunduğunun gözetilmesi gerektiği (4.C.D. E. 1997/7037; K. 1997/7529).
Görevi savsama suçu, ceza uygulamasında memur sayılan bir kimsenin görevini yapmaması veya geciktirerek yapması, görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu ise memurun yasal düzenlemelerle kendisine verilen görevi yasaya aykırı biçimde yapması ile oluşur. Birincisinde etkin olmayan, ikincisinde etkin bir davranış söz konusudur. Olayımızda sanığın eylemi, yasaya aykırı davranış biçiminde gerçekleştiğinden görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu oluşmaktadır. (4.C.D. E. 98/2201; K. 98/3043).
Görevi savsama suçundan sağın, makbuz karşılığı tahsil ettiği belediye’ye ait parayı, yasal süreden fazla süre ile bankaya ya da belediye’ye yatırmamak biçiminde oluşan ihmal suretiyle icra niteliğindeki eyleminin TCK. nun 240.madde ve fıkrasına uyan görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu (4.C.D. E. 1997/9483; K. 1997/9734).
ı) Evrakta Sahtekarlık :

Resmi evrakın aslı, resmi memur tarafından tanzim edilen varakadır. Bu tek olabileceği gibi müteaddit nüshası da olabilir. Orman nakliye tezkereleri gibi dip koçanlı olarak tanzim edilen varakaların gerek Dairesinde saklanan parçası ve gerekse mal sahibine verilen nüshası aslıdır. Kanunun resmi evraktaki suretten kastettiği mana ise asıl esas tutularak buna uygun şekilde çıkarılıp yetkili memur tarafından tasdik edilen evraktır. Buna göre sanığın sahte olarak düzenlediği nakil tezkeresi suret makamında bulunmayıp asıl mahiyetindedir. Bu nedenle sanık hakkında 339. madde yerine 341. maddenin birinci fıkrası ile ceza tayin edilmiş olması kanuna aykırıdır. (T.C.K. 339) (Y.6.C.D. -22.2.1963 -1266/1217)
Sahte evrak tanzimi suçu, yalnız yoktan meydana getirilmek veya hakiki bir varaka üzerinde tahrifat yapılmakla değil, aynı zamanda, mevcut olmayan durumların mevcutmuş gibi gösterilmesi veyahut belli durumun başka bir şekilde icrası suretiyle meydana gelir. (Y.6.C.D. - 9.7.1963 -3958/3974)
Sanığın makbuzlar ve mükellef hesap kartlarında tahrifat ve bir hesap kartında da hilafı hakikat kayıt tesis ettiği anlaşılmasına göre, iğfal kabiliyeti (aldatma yeteneği) olup olmadığı yönünden gerekli tetkikat yaptırıldıktan sonra fiilin resmi evrakta sahtelik suçunu teşkil edip etmediğinin tetkik ve münakaşası gerekirken yerine getirilmemesi kanuna aykırıdır. (T.C.K. 339) (Y.5.C.D. -21.4.1962 - 770/1548)
Sanığın, işçi ücret bordrosundaki işçi ücretlerini maliyeden tahsil etmeden önce bir takım hayali kişilerin isimlerini bu bordroya geçirerek bunları çalışmış gibi göstermek ve isimleri karşısına sahte imzalarını atmak ve mühürlerini basmak yahut gerçekten çalışmış işçilerin çalışma günlerini çoğaltmak suretiyle tanzim ettiği sahte bordroları Maliye'ye tevdi suretiyle muhtevası para. ya karşılık aldığı çeki Bankadan tahsil ettiği ve bu para içinden yaptığı ilavelere tekabül eden kısmı ayırarak temellük eylediği anlaşılmasına ve bu eyleminden ötürü T.C.K. nun 339. maddesinin tatbikinde bir yolsuzluk bulunmamasına göre, sanığın temyiz itirazları verinde görülmemiştir. (T.C.K. 339) (Y.6.C.D.16.2.1961 7294/383)
T.C.K. nun 339. maddesinde yazılı resmi evrakta sahtekarlık suçunun teşekkülü için o evrakın bir memur tarafından tanzim edilmiş olması kafi gelmez. Muhtevası dolayısıyla ve icra olunan fonksiyona nisbetle selahiyeti dairesine girmesi gerekir (Y.6.C.D. - 7.3.1963 -6040/1349)
Zimmet suçunun oluşması için sanığın, görevi gereği ve yasal olarak kendisine verilmiş, koruması ve denetlemesi ile yükümlü olduğu parayı kendisine maletmesi gerekir.
Sayman Mutemet olan sanık, Kooperatif yönetiminin Bankada bulunan ve ancak çift imzalı çekle alınabilecek olan parasını, diğer yetkilinin imzasını benzeterek düzenlediği çekle çekmiş ve bu biçimde yasal olarak kendisine verilmesi söz konusu olmayan parayı kendine maletmiştir. Bu durumda eylem sahtecilik suçunu oluşturur. (T.C.K. 339) (5.C.D. -27.2.1979-436/440)

Görevi gereği kendisine tevdi edilen paraları muhafaza ile yükümlü olan bir Daire Mutemedinin zimmetine para geçirmesi suçunun oluşması için bu paraların görevinin normal fonksiyonu gereği olarak hakiki belgelerle kendisine ödenmiş olması şarttır. Dava konusu olayda ise, sanığın, mağdurun sahte imzasıyla tanzim ettiği gerçek dışı bordro karşılığında aldığı paraları muhafaza etmesi gibi bir mükellefiyeti bahse konu olamaz. Bu itibarla sabit olan eylem Dairemiz müstakar içtihadına göre zimmet değil, T.C.K.nun 339. maddesinde yazılı sahtecilik suçunu teşkil eder. (T.C.K. 339) (6.C.D.-7.7.1982-2400/2733)
Sanık (T) nin Tahakkuk Memuru ve Bölge Şefi olarak Bölgesindeki teknik ve mali her türlü işleri; Kanun, Nizamname, talimatname ve umumi emirler dairesinde titizlikle yürütmekle görevli olduğu ve işçi, taşeron ve Müteahhitlere ilişkin istihkak raporları, puvantajları hazırlamakla yükümlü mutemedin düzenlediği evrakı ciddi surette denetlemek zorunluluğunda bulunduğu halde sanık, (M) nin hayali kişiler adına tanzim ettiği raporların altına işlerin yapılmış, paraya hak kazanılmış olduğu ve bilahare paraların huzurunda tevzi edildiği şeklindeki beyanı imza etmek suretiyle görevini kötüye kullandığı gözetilmeden eylemin ihmâl olarak nitelendirilmesi aleyhte temyiz olmadığından bozma sebebi sayılmamıştır.
Genel olarak zimmet ve ihtilâs suçları memur olan veya özel yasası gereğince memur gibi cezalandırılması öngörülen suç faillerinin kendilerine görevleri sebebiyle verilmiş bulunan veya görev dolayısıyla kontrol, muhafaza yahut sorumluluğu altında bulunan para hükmündeki kâğıt senet veya taşınabilir malların temellük veya mal edinilmesi ile oluşur. Burada tevdi gerçek belgelerle yapılmış olmalı ve bunun sonucu da memur tevdi olunan parayı muhafaza görevi ile sorumlu bulunmalıdır. Eğer memura tevdi yasal olmayan şekilde yapılmış ise memur yasal bir şekilde tevdi edilmeyen paraları muhafaza ile sorumlu tutulamayacağından bu takdirde eylem sahtecilik olarak nitelendirilmelidir.

Merkez Bölge Şefliği muhasip mutemedi olan sanığın hak sahibi olmayan bazı kişiler adına evrak düzenlemiş ve onların imzalarını taklit ederek işletme Veznesinden temin ettiği . . . . . . Lirayı temellük etmiş olmasına göre dava konusu eylem ihtilasen zimmet değil, sahtecilik suçunu oluşturur (T.C.K. 230, 240, 203, 339) (5.C.D. - 7.10.1981 -2309/2940 )

Tevdi edilme, muhafaza, kontrol ve sorumluluk unsurlarının oluşmadığı durumlarda memur veya memur sayılan, haksız mal edinme kastıyla sahte belge düzenlediğinde eylemi, zimmet veya ihtilasen zimmet suçlarını değil, sahtecilik suçunu oluşturur. (T.C.K. 202, 203, 339) (5.C.D. -29.10.1981 - 2748!2858)
Endüstri Meslek Lisesi Mutemedi bulunduğu sırada maaş bordrolarını düzenlerken, öğretmenlere ait aylık ve ek ders ücretlerini usulüne uygun olarak tahakkuk ettirdikten sonra kesintiler bölümünün ''gelir vergisi'' sütunları toplamlarını gerçek miktardan noksan yazıp ''para olarak ödenmesi gereken miktar'' sütunlarını o kadar fazla göstererek yatay toplamlar arasında dengeyi sağladığı ve anılan bordroların Mal Müdürlüğünce incelenip denetlenmeden ''verile emrine'' bağlanmasından yararlanarak 1980 ve 1981 mali yıları içerisinde değişik bordrolarla toplam .... Lirayı Maliyeden haksız temellükte bulunduğu anlaşılmış ve karar yerinde de böyle kabul edilmiştir.
Görevi nedeniyle kendisine verilen paraları saklama ile yükümlü olan bir Daire Mutemedinin zimmet suçunun oluşması için, bu paraları kendisine görevinin normal fonksiyonu gereği ödenmesi şarttır.

Dava konusu olayda ise, sanığın para olarak ödenmesi gereken miktar sütunlarındaki tahakkuk toplamlarını fazla göstermek suretiyle sahte olarak düzenlediği bordrolar karşılığında aldığı paraları saklama (muhafaza etme) gibi bir yükümlülüğü söz konusu olamaz. Bu durumda sanığın zincirleme yaptığı sahteciliğin aldatıcılık yeteneğinin de bulunmaması nedeniyle oluşan eylemin (T.C.K. nun 240.) maddesinde tanımlanan görevi kötüye kullanmak niteliğinde bulunduğu düşünülmeden adiyen zimmet suçundan hüküm kurulması yasaya aykırıdır. (T.C.K. 202, 339,240). (5.C.D. -26.5.1982-2601!2056)

Resmi varakada sahtekarlık suçunun oluşması için o varakanın belirli kişileri aldatabilecek (iğfal edebilecek) yetenekte olması ve bu hususun objektif olarak saptanması gerekir. Her ne kadar Adli Tıp Raporunda sahte diplomanın şekil yönünden aldatma yeteneğini taşıdığı ve düzenleme tarihinde ayı belirten rakamdaki silintinin umumi durumu etkilemeyeceği bildirilmiş ise de; bunun inandırıcı nedeni açıklanmamış ve ..... Ortaokul Müdürlüğü ile Kırşehir valiliğinin . dosyada mevcut cevabi yazılarında da Okulu dışarıdan bitirenlere verilen diplomada okul numarasının gösterilmediği, sadece diploma numaralarının yazıldığı ve düzenlenen diplomada herhangi bir silintinin bulunması halinde o diplomanın silintisiz olarak yeniden düzenlenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Yapılan incelemede sahte diplomaya okul numarasının yazıldığı görülmüş ve böylece anılan diplomanın okula devam edenlere verilen diploma biçiminde düzenlenmiş olduğu anlaşılmıştır. Diplomada gösterilen doğum tarihine (19 yaşından büyük olmasına) nazaran sanığın bu biçimde diploma almasına olanak bulunmaması karşısında ilgililerin bu çelişkiyi görüp diplomanın sahteliği konusunda kuşkuya düşüp düşmeyeceklerinin araştırılması gerekir.
Bu itibarla diplomanın iğfal yönünden yukarıdaki açıklamalar Dairesinde yeniden araştırılması ve alınacak sonucun tartışılıp değerlendirilmesi gerekirken bu husus yeterli biçimde saptanmadan davanın hükümlülükle sonuçlandırılması,

Olayı soruşturmakla görevlendirilen muhakkikin düzenlediği raporda, sahte diplomada imzası bulunan ..... Ortaokul Müdürü Gültekin'in Milli Eğitim Bakanlığı'na ihbar olunduğu belirtildiğine göre, Bakanlıkça adı geçen hakkında yapılan işlemin sonucu araştırılarak dava açılmış ve henüz sonuçlandırılmamış ise, irtibat nedeni ile her iki davanın birlikte görülmesinin sağlanması ve aksi 1akdirde o evrakın bu dosyaya konması lüzumu, bozmayı gerektirmiştir. (T.C.K. 342,339, 66,346) (6.C.D. -23.5.1984-2051/4351)

. . . Belediyesi Küşat İşleri Müdürlüğünde ruhsat harçlarının tahakkuk işlemlerini düzenlemekle görevli bulunan sanıkların sahte olarak bastırıp, gizlice .soğuk damga ile mühürledikleri makbuzlar karşılığında mükelleflerden para almak şeklinde sabit olan eylemlerinin müteselsilen resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hizmet sebebiyle emniyeti suiistimalden mahkumiyetlerine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. -25.1. 1990 - 5721/ 396)
''Sınav Kazandı Belgesi'' nin özet niteliğinde bulunduğu ve eylemin T.C.K.nun 341/son madde ve fıkrasına girdiği gözetilmeden yazılı biçimde (T.C.K. nun 339/1 inci maddesiyle) hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. -22.3.1988-11908/3682)
Ortaokul Müdürlüğünce T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne hitaben yazılan ve sanığın 20.4.1978 tarihinde adı geçen okulda açılan sözlü sınavı kazandığını bildiren suça konu belgenin başlık, sayı ve tarih ihtiva etmemesi itibariyle aldatma yeteneğinin bulunmadığı ve bu hali ile hukuki sonuç doğuran resmi bir belge niteliğinde olmadığı gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K. nun 342/1 inci maddesiyle) mahkumiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. -12.12.1934 -6221/9050)
Sanıkların sınav yapmak ve sınav belgesi düzenlemekle görevli olmadıkları ve görevle belge düzenleme arasında görevsel nedensellik bağı bulunmadığı halde T.C.K. nun 342/1 inci maddesi yerine 339 uncu maddesiyle hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. - 16.9.1987 - 4261/7717)
Suça konu (C) sınıfı sürücü belgesi, bir imtihan sonucu yeterliliği tespit edilmiş o1anlara verilen ve hak doğuran bir belge niteliğinde olup T.C.K. nun 350 inci maddesinde sayılan belgelere dahil bulunması nedeniyle sanığın eyleminin T.C.K.nun 342/1 inci maddesine temas edeceğinin gözetilmemesi, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. -29.9.1987-5819/8080)
Suça konu diplomadaki yetkili kişilere ait imzalar üzerinde resmi mühür mevcut o1maması karşısında, sözü edilen diplomanın hukuken geçerli ve sonuç doğurucu sayılıp sayılmayacağı usulen araştırılarak sonucuna göre iğfal kabiliyetini haiz olup olmadığı saptandıktan Sonra hüküm kurulmak gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde (T.C.K. nun 342/1 inci maddesiyle) hüküm tesisi, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D.-30.9.1987-5081/8094)
Milli Eğitim Müdürü ve paraya ilişkin işlerde dairesinin tahakkuk amiri olan sanığın daireye ait paralar üzerinde muhafaza ve murakabe yükümlülüğü bulunmasına göre, gerçeğe aykırı yolluk beyannameleri düzenleyerek fazla yolluk alması eylemi müteselsil ihtilas niteliğinde bulunduğu halde (T.C.K. nun 343/1 inci maddesi) gereğince cezalandırılması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D. -19.12.1984 -4185/4923)
Sanığın taksi ile seyahat etmediği halde etmişcesine harcırah tahakkukuna esas olan yolluk beyannamesi düzenlemekten ibaret eylemin T.C.K nun: 343/1inci maddesinde yazılı suçu oluşturacağı gözetilmeden T.C.K nun 339 uncu maddesi ile ceza tayini, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. -12.2.1985 -8119/9229)
Çocuğunu değişik kimlikle okula yazdırmaktan ibaret eylemin T.C.K. nun 343 üncü maddesine girdiği gözetilmeden, ele geçmeyen nüfus cüzdanında sahtecilik olarak değerlendirilmek suretiyle T.C.K. nun 350 nci maddesine göre hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. - 26.1.1988 - 9926/8446)
Sabıkası bulunduğu halde, sürücü belgesi almak için doldurduğu müracaat formunda yoktur diye yalan bildirimde bulunan sanığın eyleminin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 42/b maddesine gireceği gözetilmeden yazılı biçimde (T.C.K. nun 343/1 inci maddesiyle) hükümlülük kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. -15.2.1988-10254/1786)
Sanığın savunma çerçevesinde kalan ve suçu reddetmekten ibaret olan eyleminin suç olamıyacağı düşünülmeden yalan beyan suçundan (T.C.K. nun 343/2 nci maddesiyle) hükümlülüğüne karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. -31.3.1988-568/4247)
Sanığın, Milli Eğitim Bakanlığına hitaben yaptığı ihbar dilekçesinde şahit o1arak gösterdiği isimlerin karşısına onlar adına imza atmaktan ibaret olan eyleminde özel evrakta sahtecilik suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden (T.C.K. nun 345 inci maddesiyle) hükümlülüğüne kara verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D. -22.5.1984 -2375/4335)
Fotokopinin (suretinin) onaylı olmadığı ve bu yüzden belge niteliğinde bulunmadığı gözetilmeden hükümlülük kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (6.C. D. - 18.4.1989 - 2620/3809)
İmza için kendisine tevdi edilen kira kontratosunu ortadan kaldırmaktan ibaret eylemin, T.C.K. nun 348 inci maddesi delaletiyle T.C.K. nun 345 inci maddesine uyduğunun gözetilmemesi, bozmayı gerektirmiştir. (9.C.D. -13.3.1986-7195/1684)
Suçun maddi konusu olan ve resmi belgeden sayılmayan Spor -Toto kuponlarının (B) ve (C) nüshalarının pullarının çıkartılması suretiyle yok edilmelerinden ibaret olan eylemin T.C.K. nun 348 inci maddesi aracılığıyla 345 inci maddesine uyan suçu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K. nun 342/1 inci maddesiyle) karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (6.C.D.-l.5.1986-1823/4779)
Sahtecilik suçunun oluşabilmesi için sahte belgenin usulüne uygun biçimde düzenlenmesi hukuki sonuç doğurmaya elverişli olması gerekmektedir. Suçun maddi konu olan ''sigortalı işe giriş beyannamesinin'' fotokopisinde sigortalının (işçinin) imzası bulunmamaktadır. Her ne kadar anılan belge SSK. tarafından kabul edilip işleme konmuş ise de ilgili memurun ihmali veya bilgisizliğinden ileri gelen kabulün böyle bir belgeye hukuki geçerlik kazandıramayacağı açıktır.
Bu itibarla söz konusu belgenin aslının getirtilerek üzerinde sigortalın imzasının mevcut olup olmadığının araştırılması, imzanın bulunmaması halinde belgenin hukuken geçersiz olduğunun ve bu nedenle sahtecilik suçunun kanuni unsurunun oluşmadığının kabulü gerekirken eksik inceleme ve soruşturmaya dayanılarak hükümlülük kararı verilmesi yolsuzdur. (Y.6.C.D.-16.2.1983-9992/1182)

Sanığın başka bir şahsın adın vermek suretiyle o şahıs adına girdiği ilkokulu bitirme imtihanını kazanması üzerine o şahıs adına okul diplomasın düzenlendiği oluş ve kabulden anlaşılmış ve diplomanın düzenlenmesi ile zararın gerçekleşmiş bulunmasına göre T.C.K. nun 343. maddesinin uygulanmasında isabetsizlik görülmemiştir. (T.C.K. l43) (6.C.D..21.5.1971-2899/2946)
Sanığın yalnız gerçeğe aykırı beyanname doldurarak harcırah almaktan ibaret olan eyleminin T.C.K. nun 343. maddesine uyduğu gözetilmeden ayrıca aynı yasanın 240. maddesi ile de tecziyesine karar verilmesi yolsuzdur. (T.C.K. 343) (6.C.D. -6.11.1984-6252/7792)
Gerçeğe aykırı resmi, belge ve başkaları adına çek düzenleyerek Bankadan para alan Belediye görevlisinin eylemi resmi belgede sahtecilik olup zimmet değildir. (T.C.K. 339) (5.C.D..13.7.1978.1628/2493)
Sanığın son sınıfına öğrenci olarak okuduğu Sakarya D.M.M. Akademisinden mezun olmadığı halde olmuşcasına 17.4.1979 tarihli mezuniyet belgesini sahte olarak düzenleyerek fotokopisini çıkarttığı ve bunu da Noterden tasdik ettirip askerlik şubesine ibraz etmek suretiyle resmi evrak sahteciliği suçunu işlediği açık ikrarı, Adli Tıp Meclis Raporu ve dosya kapsamından anlaşılan ve düzenlemeyle oluşan resmi evraktaki sahtecilik suçlarında kamu düzeni yönünden zarar ihtimalinin daima melhuz bulunduğu gözetilmeden sanığın mahkumiyeti yerine yazılı gerekçelerle beraatine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. (T.C.K. 342) (6.C.0.-17.6.1980 .4609/4594)
Yüksek Okulu bitirmediği halde bitirmişcesine sanığın düzenlediği fotokopi üzerinde ayrıca aslına uygunluğunu belirten bir onama şerhi bulunmadıkça bu şekildeki durum bildirme belgesine dayanarak idarenin intibak işlemi yapmasının ona geçerli belge niteliğini kazandırmayacağından T.C.K.nun 342/1. maddesine göre hükümlülük kararı verilmesi yasaya aykırıdır. (T.C.K. 342) (6.C.D. 22.10.1981-4516/6650)
Olay tarihinde vergi Dairesi Muhasebe Servisinde evrak memuru olan ve aynı zamanda yetkili Memur Ahmet'e makbuz ve fiş düzenlemede yardımcı olarak şifahi emirle görevlendirilen sanığın vergi borcunu ödemek üzere gelen öğretmeni Mehmet'e bu konuda yardımcı olduğu ve ... ... Lira tutan verginin yatırılması işlemini üstlendiği, aldığı . . .... Liraya karşılık bu miktarı kapsayan bir makbuz düzenleyerek adı geçene verdiği, makbuzun Dairede kalması gereken nüshalarını ise .. .. . . Lira olarak düzenleyerek bu miktarı vezneye yatırıp arada kalan . . . . ..Lirayı kendisine mal ettiği, bilahare bu hesaba göre adı geçen mükelleften bakiye borç istendiğinde, makbuzların karşılaştırılması sonucu durumun ortaya çıktığı, vergi dairesindeki kaydın esas olup mağdura verilen makbuzun sonuç doğurucu bir belge niteliğin . de bulunmadığı anlaşılmasına göre, sanığın eyleminin Burhan'a karşı işlenmiş emniyeti suiistimal suçu niteliğinde olduğu, sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden T.C.K.nun 339/1. maddesine göre hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. (T.C.K. 339, 508) (6.C.D.-8.11.1985 10470/11010)
Suça konu eylemin, vergi iadesinden yararlanabilmek için matbaaya fatura bastırmaya kalkışmak niteliğinde bulunduğu oluşa uygun kabulden anlaşılmasına ve özel belgede sahtecilik suçunun ancak kullanmakla gerçekleşeceğine göre eylemin suç oluşturmadığı gözetilmeden beraat yerine T.C.K.nun 345. maddesine göre hükümlülük kararı verilmesi yolsuzdur. (T.C.K. 345) (6.C.D. -3.10.1985 -4586 / 9446)
Kredi ve Yurtlar Kurumunda şoför olan sanığın kuruma ait otomobil ile seyrederken (Ş. A.) nın park edilmiş kamyonetine arkadan çarparak kurum aracının hasar görmesine neden olmasına rağmen, düzenlemiş olduğu 15.9.1978 günlü tutanakta olayı aracın yol kenarındaki elektrik direğine çarpması biçiminde gösterdiği ve bu belgeyi ibraz ederek kullandığı anlaşılmasına göre sanığın sahte özel belge düzenlemek suçu sübuta erdiği halde yasaya aykırı gerekçe ile beraat kararı verilmesi yolsuzdur. (T.C.K. 345) (6.C.D. -31.5.1985 - 625/594)
Sanık sınava girmediği halde, girip kazanmış gibi Belediye Başkanlığından aldığı sahte belge ile Kültür Bakanlığı Müze Müdürlüğüne atanması yapılmıştır. Devlet Memurluğuna ilk Kez Atanacaklar için zorunlu Yeterlik ve Yarışma Sınavı Genel Yönetmeliğinin 4. maddesine göre, sınav sonuçları yalnız o kurum ve dönem için geçerlidir. Bu nedenle suç konusu belgeyi veren Belediye dışında olan Kültür Bakanlığındaki memuriyet için geçerli değildir. Bu belge ile atama yapılmaması gerekir.
Resmi bir belgenin sahteci1ik suçuna konu olabilmesi için, belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli o1ması ve aldatıcılık nite1iğinin bulunması zorunludur .

Sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın cezalandırılması doğru değildir. (Kararda fiil başka bir suç örneğin; 240. madde kapsamında da kabul edilmemiştir. (T.C.K. 342, 346) (6.C.D.-ll.5.1982-3515/3707)

C- M.Y.H.K. KAPSAMINA GİRMEYEN SUÇLAR (Ön İnceleme Düzenlenmeyecek) :

1- 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Yer Alan Suçlar:

Basit ve Nitelikli Zimmet :
Kamu davasına konu olay,..... lisesinde daktilo memuru ve mutemet olarak görev yapan sanığın, 1984 yılı içerisinde emekliye ayrılan, istifa eden, askere giden öğretmen ve müstahdemleri bordroya dahil ederek , keza anılan lisede çalışan öğretmenlere ait vergi iadeleri, maaş farkları ve aile çocuk zamlarına ilişkin bordrolar düzenleyip karşılığı olan paraları alarak kendisine çıkar sağlamasından ibarettir.
Mahkemece de olay böyle kabul edilmiş ve sanığın sözü geçen eylemleri müteselsil zimmet olarak nitelendirilmiştir.

Oysa, kanıtlara ve dosya içerisine göre eylemleri müteselsil sahtecilik, görevi kötüye kullanmak ve zimmet suçu niteliğindedir.

Konuya açıklık getirmek için sanığın fiillerini iki gruba ayırarak incelemek gerekir.

Birincisi; sanığın 1984 yılı içerisinde ve değişik tarihlerde emekliğe ayrılan öğretmenlerden S.S’yi (Mart, Nisan, Haziran, Temmuz, Ağustos) aylarına ait maaş bordrolarına dahil ederek 377.677 lirayı, öğretmen A.E’ yi (Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos) bordrolarına dahil ederek 200.051 lirayı, müstahdem Y.K’ yi (Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos) bordrolarına dahil ederek 179.443 lirayı 16.2.1984 tarihinde istifa eden öğretmen H.S’ yi (Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz) bordrolarına dahil ederek 152.262 lirayı, 1.3.1984 tarihinde askere giden İ.A’ yi (Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz)bordrolarına dahil ederek 124.944 lirayı, ismini yazmadığı bir kişiyi 1984 yılı Ağustos bordrosuna dahil ederek 36.031 lirayı, yine maaş terfi farkları için düzenlediği Temmuz ayı bordrosuna isimsiz bir şahsı dahil ederek 3.896 lirayı, ki toplam 1.074.304 lirayı alması,

İkincisi ise; lisede görevleri devam eden öğretmenlerin vergi iadeleri tutarı 64.477 lira, maaş farları tutarı 35.760 lira ile aile çocuk zamları karşılığı 6.150 lirayı alması ve bundan yararlanmasıdır.

Bu durumda; bir daire mutemetinin zimmet suçunun oluşabilmesi için, paraların kendisine görevinin normal fonksiyonu gereği tevdi edilmiş bulunması icabetmektedir. Gerçek belgeler ile yasal olmayan şekilde elde ettiği paralar için mutemetin muhafaza, kontrol gibi bir sorumluluğundan söz edilemez.

Hal böyle olunca , yasal olmayan, bir biçimde ödeme yapılmasına olanak sağlayan belgeler iğfal ve ızrar yeteneğini taşıyorsa , diğer değişle aldatıcı nitelikte ise ve ızrar olasılığı doğmuşsa suç evrakta sahtecilik, aksi halde suç görevi kötüye kullanmaktır.

Olayımızda sanığın, mutemetlik sıfatından yararlanarak yukarıda 1 inci grupta bahsi geçen ismini yazmadığı bir kişiye 1984 yılı maaş bordrosuna dahil ederek 36.031 lirayı, yine terfi fakları için düzenlediği Temmuz ayı bordrosuna isimsiz bir şahsı dahil ederek 3.896 lirayı alması kandırıcılık (iğfal) yeteneği taşımadığından müteselsil biçimde görevi kötüye kullanmak suçunu teşkil eder. 1 inci gruptaki bu eylemleri dışındaki davranışlarının ise belgelerin iğfal yeteneğinin bulunması dolayısiyle ve kendisine gerçek dışı bordrolarla ödenen paralar üzerinde kontrol ve saklama sorumluluğu olmadığından, bu eylemlerinin de zimmet değil müteselsil sahtecilik niteliğindedir.

Diğer yandan, 2 inci grupta belirtilen ve mutemetlik görevinin gereği olarak gerçek belgelerle ödenen paralar üzerinde denetim ve muhafaza sorumluluğu bulunduğundan toplam 106. 387 lirayı alması da T.C.K. nun 202 inci maddesinde tanımlanan zimmet suçunu oluşturur.

Muhasebe Müdürlüğünün 1.10.1985 günlü yazısına göre sanık, 466.543 lira tutarında parayı zimmetten olan açığına karşılık kısım kısım ve en son 1.9.1984 tarihinde, muhakeme edilmezden önce ödemiştir.

Bu itibarla ; sanığın 1 inci gruptaki eylemlerinin müteselsil görevi kötüye kullanmak ve sahtecilik, 2 inci grupta belirtilen eylemlerinin de, meydana gelen zararın tamamen ödenmiş bulunduğu göz önüne alınarak müteselsil zimmet suçu iken yazılı şekilde niteleme ve uygulama yapılması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-27.2.1986-7143/911)

Yatılı İlköğretim Bölge Okulu mutemeti olan sanığın öğrencilere dağıtılmak üzere onların hesabına Maliyeden çektiği 1.010.400 liradan 93 gün ve 505.200 lirasını 196 gün uhdesinde tutmaktan ibaret olan eyleminin zimmet suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde T.C.K. nun 240/2 inci maddesi ile hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-14.2.1989-5175/433)
Mutemet olan sanığın öğretmenlere ait vergi iadesi ve ek ders ücretlerine ilişkin bordrolarda şişirme yapmak suretiyle saymanlıktan haksız olarak aldığı 1.734.202 lirayı mal edindiği anlaşılmış, olup mahkemece de bu şekilde kabul edilmiş olmasına ve bir daire mutemetinin zimmet suçunun oluşması için maledindiği paraların kendisine görevinin normal fonksiyonu icabı ve gercek belgelerle tevdi edilmesi (objektif tevdi) koşul bulunmasına göre , mal edindiği paraları düzenlediği sahte bordrolara dayanarak ve saymanlığın gereği gibi kontrol etmemesinden yararlanarak alan ve bu paralara görevinin normal fonksiyonu icabı vazıülyet olmayan sanığın eyleminin, bordrolarda aldatıcılık yeteneği varsa müteselsil sahtecilik, yoksa müteselsil görevi kötüye kullanma niteliğinde bulunduğu gözetilmeyerek hakkında müteselsil zimmetten yazılı şekilde (T.C.K. nun 202/1, 80 inci maddeleriyle) ceza tayini suretiyle suç niteliğinin tayininde yanılgıya düşülmesi, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-28.6.1989-2131/3643)
.......Lisesinde maaş mutemeti olarak görev yapan sanığın, 1979 yılının Eylül ayından itibaren maaş bordrolarında kasten toplama hataları yapmak süretiyle saymanlıktan 1.515.193 lira fazla para çektiği iddia edilmektedir.
Zimmet ve ihtilas suçlarının teşekkülü için eşya ve paraların görevinin normal fonksiyonu icabı ve yasaya uygun belgeler esas alınarak memura tevdi edilmiş olması gerekir.

Sahte belgelerle, saymanlıktan 1.515.293 lira fazla para çektiği iddia edilen sanığın eylemi “zimmet” değil, “resmi evrakta sahtekarlık” suçunu oluşturur. (C.G.K.-21.12.1987-YYB/458-655)

Zimmet suçundan sanık Merkez Jandarma Karakol Komutanı Ahmet’in T.C.K. nun 240, 59 inci maddeleri uyarınca cezalandırılmasına dair Ağır Ceza Mahkemesinden verilen hükmü C. Savcısının temyizi üzerine inceleyen Özel Daire ;(sanığın, Merkez Jandarma Karakol Komutanı olarak görev yaptığı sırada, 15.7.1980 günü meydana gelen ve ölümle sonuçlanan trafik kazasına el koyduğu, sürücüleri ölen iki otomobil ve diğer eşyaları tutanakla saptayıp karakola götürdüğü ve muhafaza altına aldığı, ertesi güne de ...... plakalı otomobilin iki tekerleğini söktürüp kendi özel otomobiline taktırdığı anlaşılmış, olay mahkemece de bu biçimde kabul edilmiştir. Sanığın, kaybolmasını önlemek ve hak sahiplerine teslim etmek üzere bulundukları yerden Jandarma Karakoluna getirdiği otomobilleri ve parçalarını görevi gereği korumakla sorumlu olduğuna şüphe yoktur. Sanığın, görevi gereği korumakla sorumlu olduğu otomobilin iki tekerleğini mal edindiği ve eyleminin T.C.K. nun 202. maddesine uygun zimmet suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde 240/2 inci maddesiyle hüküm kurulması) isabetsizliğiyle bozmuş, yerel mahkeme ise bazı gerekçelerle evvelki hükmünde direnmiştir.
...İncelenen dosyaya, delillere ve oluşa göre; sanığın Özel Daire bozma ilamında açıklanan bu eylemi hırsızlık olarak tavzif olunup, hakkında kamu davası açılmış, yapılan son soruşturma sonunda görevi kötüye kullanma kabul edilerek incelemeye esas olan hüküm kurulmuştur.

T.C.K. nun 202 inci maddesiyle; “kendisine tevdi olunan veya vazife dolayısıyla muhafaza, murakabe veya mesuliyeti altında bulunan para veya para hükmündeki evrak ve senetleri ve sair malları zimmetine geçiren veya mal edinen” “memurun tecziye edileceği hükme bağlanmış ve bu suçun unsurları gösterilmiştir.

Bu unsurlar,

Falin memur olması,
Zimmet konusunun para, para hükmündeki kağıtlar, senetler veya mallar olması ,
Zimmete geçirilen şeylerin; memurun vazifesi dolayısıyla verilmiş olması veya vazifesi dolayısıyla memurun murakabe ve muhafaza veya sorumluluğu altında bulunması
Bu şeylerin memur tarafından aşırılması veya mal edinilmesi,
Suç konusu şeyin faydalanmak kastıyla aşırılmasıdır. ......
10.3.1983 gün ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve yetkileri Kanununun 7/b maddesi; (işlenmiş suçlarda ilgili olarak kanunlarda belirtilen işlemleri yapmak ve bunlara ilişkin adli hizmetleri yerine getirmek), 7/d maddesi;(belirtilen görevler dışında kalan ve diğer kanun ve nizam hükümlerinin icrası ile bunlara dayalı emir ve kararlarla jandarmaya verilen görevleri yapmak) görevi jandarmaya verilmiştir.

Kanunun bu hükmü doğrultusunda 17.12.1983 gün ve 83/7362 sayılı Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği de delillerin toplanması ve korunmasına dair olarak 99 ve müteakip maddelerinde gösterilen adli görevleri vermiştir. Yönetmeliğin 106 ncı maddesinde ; jandarmanın suç sayılan olayın meydana geldiği andan itibaren delillerin koruma görevi başlamakta ve gerekli koruyucu önlemleri alma yükümlülüğü doğmaktadır.

Mülki görevler arasında yangın, su baskını, zelzele, heyelan gibi hadiselerde vatandaşın eşyasını kurtarma, muhafaza altına alma , yağma edilmesini önleme ve kaybına mani olma gibi görevlerinin (madde 51), suça el koyma halinde de bulunacağını kabul etmek kanun ve yönetmelik hükümleri gereğidir. Benzer düzenlemelerin önceki Tüzükte de bulunduğu (1 aralık 1937 tarih, 2/7756 sayılı Tüzüğün 115 ve devamı maddeleri ) gözlenmiştir.

Yasa ve yönetmelik hükümleri uyarınca sanık, olaya el koyduğuna göre, olaya ait her türlü delili de muhafaza etmek onun görevi gereğidir. Bu bakımdan kaza yapmış araçlar üzerinde herhangi bir görev ve sorumluluğu olmadığı iddiası söz konusu olamaz.

T.C.K.nun 202 maddesine göre,suçun oluşması için zimmete geçirilen para veya şeylerin Devlete veya özel kişilere ait olmasının suçun oluşması bakımından önemi yoktur.Zimmete geçirilen şeyler ister Devlete isterse kişilere ait olsun T.C.K.nın 202 .maddesinde yazılı suç oluşur.Bu şuçta önemli olan mara veya şeylerin memurun eli altında görevi olmasıdır.Bu şuçta korunan ; Mülkiyet değil,kamu hizmeti ve görevidir.

Bu açıklamalar ışığında sanığın eylemi T.C.K.nun 202 maddesi içinde düşünülmelidir.

Bu itibarla, C. Savcısının temyiz itirazının kabülu ile mahalli mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir. (C.G.K.-24.12.1984-5/156-464

Milli Eğitim Müdürü ve paraya ilişkin işlerde dairenin tahakkuk amiri olan sanığın daireye ait paralar üzerinde muhafaza ve murakebe hükümlülüğü bulunmamasına göre, gerçeğe aykırı yolluk beyennameleri düzenleyerek fazla yolluk alması eylemin müteselsil ihtilas niteliğinde bulunduğu halda T.C.K. nin 343 /1. maddesi gereğince cezalandırılması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-19.12.1984 –4135/4923)
Ticaret lisesinin mutemeti olan sanığın öğretmenlerin aylık, yan ödeme, terfii farklarına ait bordrolarda topladığı rakamları fazla göstererek ve ilgililerin bordroları incelememesinden ve kontrol etmemesinden yararlanarak fazladan aldığı 165.457 liraya temellük etmesinden ibaret olan eyleminin zincirleme görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu nazarı itibaren zimmet olarak kabülü, bozmayı gerektirmiştir.(5.C.D.-14.2.1984-3927/505)
........ Lisesi Müdürü olan sanığın savunmasının aksine temellük kasdıyla hareket ettiğini gösteren kesin ve inandırıcı bir kanıt bulunmadığı ve okul ihtiyacı için aldığı odunun nakliye ve kırdırma parasını karşılamak amacıyla miktarı fazla göstermekden ibaret eyleminin T.C.K. nun 240. maddesinde tanımlanan genel anlamda görevi kötüye kullanmak suçu niteliğinde bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K.nun 202/1. maddesiyle ) hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.- 17.9.1986 – 6563 /3550)
Müfettiş raporlarında suça konu idare zararının,sorumlulardan alınması önerilmiş olup, evvelki temyiz dilekçesinden bu zararın hükümden önce sanıkların maaşından kesilmek suretiyle tamamen tahsil ileri sürülmüş bulunmasına göre, bu husus araştırılmadan ödettirilmeye, nisbi harç ve avukatlık parası tahsiline karar verilmesi ve ödemenin gerçekleşmiş olması halinde tayin olunan cezadan indirme yapılması gerektiğinin düşünülmemesi,bozmayı gerektirmiştir. (5.C. D.- 10.2.1987-2307/715)
İhtilasen zimmet suçunun oluşması için;
Fail, memur veya özel yasasınca memur gibi cezalandırılan kişilerden olmalıdır.
Suçun konusu para veya para hükmündeki evrak, senetler ve emval olmalıdır.
Suçun mevzuu para ve diğer kıymetler görev nedeniyle faile verilmiş (Yasal olarak tevdi edilmiş) veya denetim, koruma sorumluluğu altında bulundurulmalıdır.
fail görevi nedeniyle teslim edilmiş veya denetim ve koruma sorumluluğu altındaki para veya diğer kıymetlerin zimmetine geçirirken eylemin meydana çıkmamasını anlaşılmamasını sağlamak amacıyla dairesini aldatacak nitelikte hile ve hud’aya başvurulmuş olmalıdır.
Failin görevi gereği kendisine verilmemiş yada üzerinde denetim ve koruma sorumluluğu bulunmayan parayı sahte belgeler düzenleyerek mal edinmesi zimmet (ihtilas) suçunu değil, yapılan sahtecilikte aldatıcılık niteliği varsa ve eylem resmi belge üzerinde gerçekleştirilmişse T.C.K. nın 339. maddesinde tanımlanan resmi evrakta sahtekarlık suçu oluşturur.

Dava konusu olayda ise, 2384 sayılı Tarım Satış Kooperatifler ve Birlikleri Yasasının 11. maddesine göre Kooperatif malları üzerinde işlediği suçlardan dolayı Devlet işyarları gibi cezalandırılacağı belirlenen, Tarım Satış Kooperatifi muamelat memuru sanık Ali‘nin gerek kooperatif yönetim kurulu kararı ile kendisine kasanın fiilen tedviri görevi verildiği zamanlarda, gerekse kooperatif müdürünce ilgili yönetmeliği uygun olarak münhasıran üzüm kooperatifi ortaklarına para dağıtım görevi esnasında ve gerekse muamelat memurluğu görevi sırasında bir çok eylemleriyle kooperatif parasının tek başına ve diğer sanıklarla ortaklaşa mal edindiği ve diğer sanıkların da bazı fiillerine doğrudan iştirak ettikleri oluşa uygun biçimde kabûl edildiğine göre;

Sanık Ali’nin ; Sanıklar Hayri ve Mehmet’e teslim ettikleri pamuk miktarını fazla göstererek veya hiç mahsûl teslim etmedikleri halde etmişcesine Hayri’ye aynı kasıt altında üç kalemde, Mehmet’e bir defada olmak üzere resmi evraktan sayılan ve aldatıcılık niteliği bulunan sahte tahakkuk bordrosu ve faturalar düzenleyip onların da iştirakleri sonucu, Hayri’nin toplam 115.303 Lira 60 Kuruş,Mehmet’in 42.817 Lira 60 kuruş kooperatif parasını haksız olarak temellüklerine sağlayan eylemlerinin,ne kasayı fiilen tedvir, nede münhasıran üzüm kooperatif ortaklarına para dağıtım görevi sırasında olmayıp, yalnızca muamelat memurluğu görevi esnasında gerçekleştirildiği ve bu nedenle ihtilasen zimmet suçunu değil, T.C.K,’nun 339 maddesinde yazılı resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden bunlarında zincirleme ihtilasen zimmet suçu içinde gösterilmesi ve buna dayalı olarak fazla ağır para cezası tayini,
Sanıklar Hayri ve Mehmet’in sübutu kabül edilen eylemlerinin 1. bölümde açıklanan nedenlerle, sanık Ali’nin resmi evrakta sahtekarlık suçuna aslen iştirak suçunu oluşturduğu gözetilmeden bu sanıkların T.C.K.’nın 64,339. maddeleri yerine 202. maddesi uygulanmak suretiyle cezalandırılmaları,
Kabüle göre de ;

Zincirleme ihtilasen zimmet suçlarından dolayı verilecek ağır para cezası mal edinilen paranın toplam miktarı üzerinden hesaplanması nedeniyle bu cezanın ayrıca T.C.K.’nun 80.maddesi ile artırılmasının mümkün olmadığı düşünülmeden sanıklara fazla ağır para cezası verilmesi,
Sanıklar Hayri ve Mehmet’in Sanık Ali’nin suçlarına onun memur gibi cezalandırılanlardan olduğu bilerek asli faal olarak iştirak ettikleri anlaşıldığı halde ve sanık Ali’nin bu sıfatı cezayı şiddetlendirilen bir hal olmayıp suçun en esaslı unsuru olduğu halde cezalarından T.C.K.'’un 66. maddesi uyarınca indirim yapılması,
bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-2.11.1983-3038/3563)

Sanığın Zimmetinin dairesindeki kayıtlarla saptanmasına olanak bulunmayıp ancak telefon ücretini yatıran abonelerin baş vurmaları üzerine idare müfettişince yapılan araştırma ve soruşturma sonunda ortaya çıktığı, dolayısıyla eylemin ihtilas niteliğinde olduğu ve zincirleme biçiminde devam ettiğinin gözetilmemesi bozmayı gerektirmiştir.(5.C.D.-7.21985-4815/448)
Makbuz dipkoçanlarındaki tahrifatın ilk bakışta kolayca görülebildiği bilir kişi raporunda açıklanmış ise de, makbuz muhataplarından Halil, Ali ve Cevdet ‘den sağlanan makbuz asıllarının dip koçandaki suretiyle karşılaştırılması sonucu kesin kanıya varılmış ve böylece suçun soruşturma sonucu meydana çıktığı anlaşılmış olması karşısında eylemin ihtilas niteliğinde bulunduğunun gözetilmemesi, bozmayı gerektirmiştir.(5.C.D.-18.12.1986-6119/5479)
Sanığın haksız temellükünün müfettişin teftişi sırasında makbuzlar,tahakkuk fişleri gibi belgeler üzerinde yapılan inceleme sonunda derhal ortaya çıkarılmış bulunmasına ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 5.2.1968 gün 112/27 sayılı görüşleri veçhile, hile ve hud’aya başvurularak işlenen zimmete para geçirme fiillerinin meydana çıkarılması için sanığın kendi kayıtları yeterli olmayıp başkaca araştırmayı gerektiren hallerde ihtilasa yer verilebileceğine göre,alışan eylemin müteselsil adı zimmet niteliğinden bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir.(5.C.D.-5.2.1987-7648/591)
Sanığın zimmetini 17.4.1976 günü sarf senedi düzenleyerek gizlediği ve suçunun tanık Ahmet’in dinlenmesi suretiyle dairesi dışı soruşturma ile ortaya çıktığı anlaşıldığı ve kararda da bu şekilde kabul edildiği halde ihtilas niteliğindeki eylemin adi zimmet olarak kabulü, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.8.4.1987-4148/2114)
Orman Bölge Şefliği katibi ve mutemedi bulunan sanığın geçici işçi olarak çalıştıran şikayetci Hasan ile Haydar’a göreve başladıkları 1984 yılı Mayıs ayından itibaren hakettikleri ücretlerini usulüne uygun şekilde düzenlenen aylık bordrolarının tahakkuk kısımlarını göstermeden imza ettirerek dairesini aldatacak nitelikte hile ve hud’a yapmak suretiyle yazılı gerçek ücret miktarından eksik ödeme yaptığı,bu şekilde hasıl olan altı aylık toplam 52.744 lirayı ihtilasen zimmetine geçirdiğine yer verilerek uygulama yapmıştır.
Oysa,zimmet suçunun oluşması için;

Suçun faili memur olmalıdır.
Suçun konusu para veya para hükmündeki evrak ve senetler,taşınan mallar olmalıdır.
Suç konusu para ve diğer kıymetler görev nedeni ile faile tevdi edilmiş olmak ve murakabe,muhafaza veya mes’uliyet altında bulunmalıdır.
Memur kendisine görev nedeniyle teslim edilmiş bulunan para ve diğer kıymetleri zimmetine geçirirken fiilin meydana çıkmamasını anlaşılmaması temin maksadıyla hile hud’a yoluna başvurmuş bulunmak ve bu hile ve hud’alar dairesini aldatacak nitelikte olmalıdır.
Sanıkta ihtilasen hizmet suçunu işleme kasdı bulunmalıdır.
Bu beş unsurdan birinin mevcut olmaması halinde fiil ihtilasen zimmet olarak nitelendirilemez.

Dava konusu eylemde suçun yukarıda (4) nolu açıklanan öğesi oluşmamaktadır. Zira ,hilesin dairesine yönelik olmayıp şikayetçi hak sahiplerine karşı yapıldığı,onların hulüs ve saffetinden yararlanıp hataya düşürülerek haksiz çıkar sağlandığı,bu suretle eylemin müteselsil dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde ihtilasen hizmet olarak nitelendirilmesi bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-19.3.1987-8634/1620)

Mutemet olan sanığın maaş bordrolarını (istihkak toplamı) ve ( para olarak verilmesi gereken miktar ) sütunlarındaki toplamları gerçek miktara nazaran fazla göstermek suretiyle düzenleyip sonuçta 180.000 lira menfaat sağladığı anlaşılmış ve oluş mahkemece de bu şekilde kabül etmiş olmasına göre,muhasebece yapılacak basit bir kontrol ile meydana çıkacak bu sahteciliğin aldatıcılık yeteneği bulunmaması nedeniyle görevi kötüye kullanma niteliğinde olan eylemin bilirkişilerin vasfına değinen görüşlerine itibar ederek sahtecilik olarak kabûlü ile T.C.K.’nün 240. madde yerine 339/1. maddesiyle cezalandırılması,bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-8.6.1987-2506/3283)
Zimmet, şekli bir suç olmayıp diğer unsurları yanında sanıkta temellük kastınında bulunmaması gerekmektedir.Bazı kasa ve ambar açıklarında temellük kastının mevcudiyeti kolaylıkla anlaşabilmekte ise de, bilgi,tecrübe ve dikkat noksanlıkları gibi sebeplerden kimi memurların özellikle küçük meblağlarda açık verdikleri de bir hakikattır. İcra memuru olan sanığın muhtelif kalemlerde 10.220 lira gibi iştira gücü çok düşük bir miktarın temellük kasdıyla zimmetine geçirdiğini kabül edebilmek için kasdın varlığını belirtir açık emarelerinin bulunması gerekmektedir. Bir kastı olmadığı,tecrübesizliği sonucu husule geldiği yolundaki savunmanın aksi ıspat edilemediği gibi çok ufak bir açığın beşeri zaaf sonucu husule gelebileceğinin kabûlü gerekirken mahkumiyeti cihetine gidilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D. 12.11.1987-3287/6296)
Bir daire muhtemedinin zimmetine para geçirme suçunun oluşması için görevinin normal fonksiyonu icabi gerçek belgelerle paranın kendisine ödenmesi koşul olduğundan,deva konusu olayda, sanığın tazminat hakkı bulunmayanları bordroya ilave etmek suretiyle muhtemetlik sıfatından yararlanarak aldığı paraların muhafaza etmesi gibi bir hükümlülüğü bir bahis konusu olamıyacağından eylemin belgelerdeki tahrifatın aldatıcı olması halinde sahtecilik,aksi halde görevi kötüyü kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K’nun 202/1.maddesiyle)hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D. 7.3.1985-35/907)
Sanığın tahsil ettiği paralara ilişkin makbuzların dip koçanlarını tahrif ederek asıllarındaki miktardan az gösterip farkını temellükünün ancak asıllarının ele geçirilmesi suretiyle ortaya çıkabileceği,dolayısıyla sanığın kullandığı bu hileli davranışların dairesi dışında da araştırmaya gerektirdiği cihetle, ihtilasen zimmet suçu oluşturduğu gözetilmeden yazılı gerekçe ile tüm eylemlerini müteselsil adı zimmet olarak kabûlü, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-26.2.1986-5275/858)
Bir daire mutemedinin eyleminde zimmete para geçirme suçunun oluşması için tevdi idilmiş bulunan paraların görevinin normal fonksiyonu icabı gerçek belgelerle kendisine ödenmiş olması koşuludur.Bu takdirde mutemet paraların muhafaza etmekle zorunlu ve bu nedenle de parayı vaz-ı ülyed olmadığından,bu paraların temellük ettiği takdirde eylemi T.C.K.’nun 202 ve 203. maddelerine göre cezalandırılır.
Şayet, mutemet gerçeğe uymayan resmi belgeler (sahte bordrolar) düzenleyerek ve mutemetlik sıfatından faydalanmak suretiyle dairesince kendisine para ödenmesini temin etmişse bunları muhafaza mükellefiyeti bahis konusu olamayacağı cihetle sabit olan faaliyetlerinin tümü, dairemizin müstekar içtihatlarına göre zimmete para geçirme değil sahtecilik suçunu teşkil eder.

Olayımızda da Milli Eğitim Müdürlüğün de mutemet olan sanık nakli yekünleri yüksek göstermek suretiyle 1979 yılı Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarına ait düzenlediği sahte bordrolar ile saymanlıktan temin ettiği fazla paraları temellük etmiş olmasına göre,bu paraları muhafaza etme zorunluğunda olmadığı ve bunun sonucu bu paralara yasal olarak vaz-ı ülyet bulunmadığı ve tüm eylemlerinin bu nedenle de müteselsil sahte evrak düzenlemek suçunu oluşturduğu halde,yazılı şekilde zimmete para geçirmek suçundan hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.(5.C.D.-15.8.1980-2734/2675)

.......... Lisesinde katip olarak görevli bulunan sanığın maaş mutemedi tanık M’yi kendisine iş güçlüğü artışı ödenmesine olanak verecek daktilo kadrosunun gönderileceğine ve kadro verilinceye kadar bu ödemenin yapılmasına inandırıp Mart/1975 tarihinden itibaren gerçeğe aykırı bordrolar düzenlettirdiği ve 1976 mali yılı kadro çizelgesinin okula gönderilen örneğindeki (1) rakamını (2) olarak değiştirmek suretiyle ödemenin devamını sağladığı böylece Mart/1975-Nisan/1977 tarihleri arasında toplam 6.989 lira iş güçlüğü ödeneği aldığının anlaşılmasına, zimmet suçunun oluşabilmesi için paraların görev nedeniyle ve gerçek belgelerle sanığa verilmiş olması gerekmesine,dava konusu olayda ise,sanığın önce gerçeğe aykırı olarak düzenlettirdiği, sonrada tahrif ettiği kadro çizelgesine dayandırdığı bordrolar karşılığı aldığı paraları koruması gibi bir hükümlülüğü konu olamayacağına göre, eylemin sahtecilik suçu niteliğinde olduğu gözetilmeyerek yazılı şekilde (T.C.K.’nun 203,80 ve 227/2. maddesiyle) hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.15.10.1980-2600/3370).
Sanığın istifaen ayrılmış olan bir öğretmenin istifasını yürürlüğe koymayıp çalışıyormuş gibi maaş tahakkuk ettirerek bu parayı maledindiği, öğrenci harçlarına ilişkin bordrolarda da mükerrer öğrenci göstermek suretiyle aldığı paraları da temellük ettiği olaya uygun şekilde kabul edilmiştir.
Zimmet ve ihtilas suçunun oluşması için,paraların görevin normal fonksiyonunun icabı olarak gerçek belgelerle sanığa verilmiş olması ön şart bulunmasına, olayda ise sanığın yukarıda anlatıldığı şekilde sahte bordrolarla aldığı parayı muhafaza etmek gibi bir mükellefiyeti olmadığından eylemin T.C.K.’nun 339.maddesine uygun sahtecilik niteliğinde iken ihtilasen zimmet olarak kabûlü bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-25.9.1979-2526/2488)

......... işletmesi mubayaa Memuru olan sanığın görevi icabı aldığı ve üzerinde taşımasında yasal engeli bulunmayan avans parasını faiz olan ......... Bankasındaki hesabında bulundurup istihkak sahiplerine bu hesaptan çekle ödeme yapmasında temellük kastı bulunmadığı gibi aldığı avans parasının hesabını her an vermeye muktedir olduğu anlaşıldığı halde,yazılı şekilde (T.C.K:’nun 202/1 son,59 ve 227/son maddeleriyle ) hüküm kurulması,bozmayı gerektirmiştir.(5.C.D.-21.2.1981-3182/2537)
Sanık Milli Eğitim Müdürlüğünce İlköğretim Kurumları beslenme işleri ve eğitim yönetmeliğine göre beslenme işleriyle görevlendirilmiştir. Beslenme Eğitim Gezici Baş Öğretmenidir. Beslenme maddelerini teslim alıp tevzii etmektedir. Sanık,bu görevi sırasında süt tozu ve soya yağlarından bir kısmını zimmetine geçirmiş ve yargılanmadan önce ödemiştir.
Zimmet bir memurun kendisine görevi dolayısıyla tevdii edilmiş bulunan para veya para hükmündeki eşya ve malların kendi hesabına geçirmesi veya mal edinmesidir. Bu nedenle sanığın T.C.K.’nun 202/1-3 ve 227/2.maddeleriyle cezalandırılması doğrudur.(T.C.K.202,227) (5.C.D.- 13.12.1974 –3969/4770)

Mutemet olan sanığın öğretmenlere ait aylık ve ek ders ücretleri bordrosunda para olarak ödenmesi gereken miktar sütunlarındaki tahakkuk toplamlarını fazla göstermek suretiyle sahte olarak düzenlediği bordrolar karşılığında aldığı paraları saklama (Muhafaza etme) gibi bir hükümlülüğü söz konusu olamaz.
Bu durumda sanığın zincirleme yaptığı sahteciliğin aldatıcılık yeteneği bulunmaması (Bordrolar Mal Müdürlüğünce kontrol edilseydi veya gereği gibi kontrol edilseydi sahtecilik kolaylıkla tesbit edilebileceğinden) nedeniyle oluşan eylemi,adiyen zimmet olmayıp T.C.K.’nun 240. maddesinde tanımlanan görevi kötüye kullanma niteliğinde de. (T.C.K.202, 203, 339, 249) (5.C.D.—26.5.1982-1601/2056)

Zimmet suçunun oluşması için sanığın,görevi gereği ve yasal olarak kendisine verilmiş,korunması ve denetlenmesi ile hükümlü olduğu parayı kendine maletmesi gerekir. Sayman Mutemeti olan sanığın, idarenin Türkiye Halk Bankası hesabında bulunan ve ancak çift imzalı çekle alınabilecek parayı diğer yetkilinin imzasını taklit ederek tanzim ettiği çekle çekmiş ve bu suretle yasal olarak kendisine tevdii söz konusu olmayan .......... lirayı temellük etmiştir.Bu itibarla sanığın eylemi ihtilasen zimmet değil T.C.K.’nun 339.maddesinde yazılı sahtecilik suçunu oluşturur.(T.C.K.203,339) (5.C.D.-27.2.1979-436/440)
T.C.K.’nun 202. maddesine göre,zimmet suçu; bir memurun görevi dolayısıyla kendisine tevdi olan veya denetim,koruma ve sorumluluğu altında bulunan para veya para hükmündeki eşya ve malları hesabına geçirmesi veya mal edinmesiyle oluşur. Cürümün teşekkülü için failden “Temellük ve Tesahüp” (Mal edinme ve sahiplenme hesabına geçirme) kasıt ve niyetinin gerçekleşmesi şarttır.
Sanık aşamalarda eşya ve malzemeleri yoğun daire işlerini evde tamamlamak için götürdüğü, emeklilik işlemlerinin bitiremediğinden iade edemediğini çocuklarının bunlarla oynayıp bozmaları endişesiyle evden muhasebe bürosuna naklettiğini ve mal edinme kastının bulunmadığını savunmuştur.

Olayımızda,sanığın korunma ve sorumluluğu altındaki demirbaşa kaydedilmesi gerek kitapları kaydetmeyerek diğer eşya ve malzemelerle birlikte evine götürmesi ve emekliye ayrıldığı 13.6.1979 tarihinden sonra bunları özel muhasebe bürosuna taşıyarak olay tarihine kadar burada kullanması ve ihbar üzerine maliye müfettişi tarafından 14.8.1979 gününde yapılan kayıt nizam kontrolünde saptanan malzemeleri (Dairenin Demirbaş Listelerine Kayıtlı Yazı Makinası, bir adet stilo,4 adet boya kalem ve bir adet müteahhit Mikail’e ait klasör) 15.8.1979 gününde defterdarlığa götürerek teslim ettiği halde,aynı büroda bunlar dışında kalem ve 16.8.1979 tarihli aramada bulunarak zabtedilen diğer eşya ve malzemeleri (bir adet klasör,üç adet telli dosya 11 adet vergi mevzuatı ile ilgili daireye ait kitap,yirmi adet kursun boya ve kopya kalemi iki adet zımba bir fırça, bir kutu karbon kağıdı,ve bir adet silgi) iade etmemesi zimmet kasdı ve niyetini açık biçimde göstermiş olduğu nazara alınmayarak yazılı şekilde sanığın beraatine karar verilmesi yasaya aykırıdır.(T.C.K.202) (5.C.D.-11.2.1981-352/326)

Muhasip veznedar bulunan sanığın idarenin ihtiyacından fazla olarak bizzat kendisinin düzenlediği çekler karşılığında muhtelif tarihlerde bankadan fazla para çektiği ve dairesindeki kayıtlara ise hakiki ihtiyaç miktarının yazdığı ve aradaki farkın temellük eylediği anlaşılmasına göre,dairesince usulüne uygun şekilde yapılması gereken normal kontrol ve teftiş sırasında kurumun T.C. Ziraat Bankasındaki hesap ekstreleri ile dairedeki kayıtların karşılaştırılması sonucunda bahis konusu zimmet miktarının kolaylıkla meydana çıkması mümkün nitelikte bulunduğu üzerinde durularak,sanığın suçunun T.C.K.’nun 202. maddesine mümas müteselsil adi zimmet fiilini teşkil edeceği düşünülmeden eylemin ihtilasen zimmet olarak kabulü yasaya aykırıdır.(T.C.K. 202) (5.C.D.-19.9.1986-3092/3623)
Sanığın zincirleme olarak zimmetine geçirdiği paranın ortaya çıkması için dairesindeki olağan belge ve kayıtların yeterli olmadığı, Faturaların bir kısmının hayali kişiler adına, diğerlerinin ise taklit imzalar atılarak sahte biçimde düzenlendiği, faturalarda adları yazılı kişilerin araştırılması, gerçekten var olanların anlatımlarına başvurulması gibi başka soruşturma işlemleri yapılmasının zorunlu kıldığı bu nedenle eylemin zimmet değil ihtilas niteliğinde olduğu göz önüne alınmalıdır. (T.C.K 203) (5.C.D.-3.4.1984-610/1373)
Yasa ve yönetmelik uyarınca olaya el koyan sanık ilgili her türlü kanıtı da korumak zorundadır. Zimmete geçirilen şeyler ister Devlete,isterse kişilere ilişkin olsun T.C.K.’nun 202.maddesinde yazılı suçu. Bu şuçta önemli olan para veya şeylerin memurun görevi gereği el altında bulunması dır bu şuçta korunan mülkiyet değil kamu hizmeti ve görevidir.(T.C.K.202) (C.G.K.-24.12.1984-5-156/464)
Zimmetin oluşmasına veya artmasına,denetleme görevini savsaması sonucu amirin yol açması adı zimmet suçunda cezalandırılmıştır. İhtilas suçunda , zimmetin oluşmasında veya artmasında amirin cezai sorumluluğu söz konusu olamaz. Bu nedenle 204.maddesiyle cezalandırılamaz.(T.C.K.203,204) (5.C.D.-14.5.1981-1346/1476)
Tamamen özel hukuk hükümlerine bağlı olmak üzere kullanılan bir bankaya (T.T.B.) ait paraya sahip çıkmaktan sanık görevli veznedarın eylemi zimmet değil,hizmet nedeniyle inancı kötüye kullanma (Emniyeti suistimal ) suçunu teşkil eder. (T.C.K.202, 510). (5.C.D.-28.9.1977-1981/2684)
Sanık veznedarın görevi gereği olarak kendisine bırakılan paraların korumakla hükümlü olmasına göre,bu paraların bir bölümünü değişik zamanlarda sahte belgeler düzenleyerek zimmetine geçirmesi, ihtilasen zimmet suçunu oluşturur. Eylem evrakta sahtecilik olmaz.(T.C.K.203,339) (C.G.K.-206.1977-5-211/273)
Zimmete para geçirme suçunun teşekkülü için failin zimmetinde görülen parayı vazife dolayısıyla tahsil ve muhafazası altında bulundurmağa yetkili olması gerekmektedir.
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı sağlık kurumları ile iyileştirme (Rehabilitasyon) Tesislerine verilecek Döner Sermaye Hakkındaki 4.1.1961 gün ve 209 sayılı Kanunun 6. maddesinde,döner sermeye muhasiplerinin tayininin, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının teklifi üzerine Maliye Bakanlığınca onaylanmak suretiyle yapılması gereği açık bir şekilde hükme bağlanmıştır.Her ne kadar,bahis konusu kanunun 13.maddesi gereğince çıkarılan 2.9.1961 gün ve 106 sayılı işletme,İdare ve Muhasebe işleri Daire Yönetmeliğinin 11. maddesi ilgili kurum Baş Tabibine Döner Sermeye me’sul muhasipliği görevini muhasip yardımcısına veya diğer bir memura muvakkaten tevdi yetkisi vermiş ise de,bu yetkinin ancak men’i mes’ul muhasibin hastalığı ve mezuniyeti halinde kullanılabileceği aynı maddede hüküm altına alınmıştır.

9.2.1973 tarih ve 1400 sayılı olurlu yazıya dayanarak faaliyete geçirildiği anlaşılan ......Doğum ve Çocuk Bakımevi Döner Sermaye Saymanlığına ilk defa atanması düşünülen ve asıl görevi Doğum evi İdare Memuru olan sanığa, ilgili Bakanlık onayı alınmadığından kanunen verilmiş bir para olmadığı bu itibarla hukuken Döner Sermaye Saymanı Sıfatı olmayan sanığın eylemi hizmet sebebiyle emniyeti suiistimal suçunu oluşturduğu halde, adi zimmet olarak kabulü ile yazı şekilde T.C.K.’nun 202. maddesiyle cezalandırılması bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-12.5.1978-1250/1742)

Genel olarak zimmet ve ihtilas suçları memur olan veya özel yasası gereğince memur gibi cezalandırılması ön görülen suç faillerinin kendilerine görevleri sebebiyle verilmiş bulunan veya görev dolayısıyla kontrol, muhafaza veya sorumluluğu altında bulunan para hükmündeki kağıt,senet veya taşınabilir malların temellük veya mal edinilmesi ile oluşur.Burada tevdi gerçek belgelerle yapılmış olmalı ve bulun sonucu da memur tevdi olunan parayı muhafaza görevi ile sorumlu bulunmalıdır. Eğer memura tevdi yasal olmayan şekilde yapılmış ise,memur yasal bir şekilde tevdi edilmeyen paraların muhafaza ile sorumlu tutulamayacağından bu takdirde eylem sahtecilik olarak nitelendirilmelidir.
........... Orman Bölge Şefliği muhasip ve mutemedi olan sanığın hak sahibi olmayan bazı kişileri göstererek evrak düzenlemiş ve onların imzalarını taklit ederek işletme veznesinden temin ettiği 113.180 lira ya temellük etmiş olmasına göre dava konusu eylem ihtilasen zimmet değil, sahtecilik suçunun oluşturacağı düşünülmeden yazılı şekilde uygulama yapılması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-7.10.1981-2309/2940)

Sanığın,Tekel İdare Memuru bulunduğu sırada,farklı fiyatla bira satarak bayilerden 462 lira 75 kuruş fazla almak ve açıktan ispirto satmak suretiyle 495 lira elde etmek ve başkaları adına fatura düzenleyerek bunun içeriğini indirimsiz fiyatla satarak 6.685. lira 29 kuruş temin etmek ve kendi adına indirimli fiyatla fatura düzenleyerek mal ve alması sonucu da 154 lira 77 kuruş temin eylemek suretiyle toplam olarak 7.797.lira 81 kuruşluk menfaat sağladığı anlaşılmış olmasına göre,sağlanan bu menfaat sanığın görevi icabı tevdi olunan veya onun muhafazası ve mesuliyeti altındaki paradan olmadığı için zimmet suçunu teşkil etmeyeceği ve bu itibarla, memuriyet görevini kötüye kullanmak niteliğinde olduğu gözetilmeyerek yazılı maddelerde (T.C.K.’nun 202/2-son, 59 ve 227/2. maddeleriyle ) hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-25.10.1977-2964/2992).
Müfettiş tarafından sanığın hesabatının tetkiki neticesinde; üzerinde bulunması icab eden (309) lira (10) kuruşa karşılık (635) lira (50) kuruşu çıkarıp teslim etmesi üzerine, bakiye (2371) lira (60) kuruşun ner de olduğu sorulduğunda; evde olduğunu beyan etmesine müteakip, evine gönderilen veznedar Mustafa Aydınla odacı kadir balta’nın sanığın karısından parasının getirilmesini istediklerinde karısının evden çıkıp gittiğini ve yarım saat sonra parayı tamamen getirdiğini adları geçen bu şahısların şahadetlerinde bildirilmesine ve paranın nereden ve ne suretle temin edildiğinin de tespit edilmemiş olmasına göre; bu yönden müdafaa hilafını gösterir. Delillerin karar yerinde izahsız bırakılması ve sanığın mükelleflere verdiği makbuzların tarihleriyle makbuz çiltlerindeki kopyalar arasında tarih farklarının mevcudiyeti, tahsilatın vaktinde yatırmaması ve geç yatırma maksadına dayandığı neticesini doğurmakta olmasına rağmen bu miktar parayı herhangi bir şahsi işlerde kullandığı veya başkasına ödünç verdiği tevsik edilmeden ve temellük kastını gösterip deliller irae olunmadan yazılı şekilde hüküm tesisi kanununa muhaliftir. (5.C.D.-28.3.1961-113/1393)
Maznunun işleri tenevvüü ve çokluğu sebebiyle makbuzları zamanında deftere işleyemediğinden kasa mevcudunun ve zimmeti olup , olmadığına tayin edemediğine ve müfettişinde makbuzları işlemek için kendisine müsaade ve fırsat vermediğine ve tahsilatdan bir kısım parayı peyderpey şahsi işlerinde kullandığına dair müfettişlikteki ifadenin manevi tazyik eseri olduğuna ve nitekim bilirkişi tarafından yapılan tetkikat sonunda çıkarılan zimmet miktarını öğrendiği anda gün ve hemen Ziraat Bankasına tamamen yatırmış olduğundan zimmete para geçirmek kastı bulunmadığına dair olan müdafası müfettişlikçe muamelat ve hesabatına el konulduğu ve kasa mevcudunu tespit edildiği 2.5.1960 tarihinde üzerinde veya başka yerde para bulunmadığını bildirmiş olmasıyla ve makbuzlar deftere işlenmemiş olsa dahi, kasada veya Ziraat Bankasında zimmet miktarına tekabül eden meblağın tamamen Ziraat Bankasına yatırmış olmasına da diğer deliller muvacehesinde suç kastının bertaraf etmeyeceği zahir bulunmuş olmasına göre ... hükmün tasdikine ... ittifakla karar verildi. (5.C.D.-21.7.1960-3515/3619)
Zimmet suçunun meydana gelmesi için zimmete geçirilen paranın makbuz mukabili tahsil edilmiş olması gerekmez.(5.C.D-15.3.1949-48/2988/899)
Paranın kasadan iade niyetiyle alınması da zimmet suçuna teşkil eder. Temellük etmek niyetiyle hareket şart değildir. (C.U.M-15.10.1945-50/49)
Zimmet suçunun teşekkül edebilmesi için eşyanın vazife dolayısıyla failin tahsil ettiği veya idare ve muhafazası altında bulundurduğu eşyadan bulunması zorunlu bir şarttır. Başkalarına zuhul ve hatası eseri olarak tevdi edilen parada zimmet suçu bahsi konu olamaz. (5.C.D.-7.5.1948.-1197/1378),
Orman idaresi mutemedi olan maznunun, memurlara ait maaş ve ücretleri işletme veznesinden aldıktan sonra müstehliklerine dağıtılması içap ederken yapmayarak temellük ettiğinin anlaşılmasına göre vazife dolayısıyla kendisine tevdi edilen ve muhafazası altında bulunan parayı şahsi işlerine sarf etmesi hali zimmet suçunu teşkil ettiği halde, emniyeti suiistimal olduğundan bahisle mahkumiyeti kararı verilmesi ve binnetice vazife cihetinin düşünülmemesi yolsuzdur. (6.C.D.-2.71960-3773/5341)
Zimmete para geçirme suçunun teşekkürü ,için failin zimmetinde görülen parayı vazife dolayısıyla tahsile ve muhafazası altında bulundurmaya yetkili olması gerektiği halde, hadisede muhabere memuru bulunan sanığın suç mevzuu mektup ve telgraf ücretlerini tahsile yetkili bulunmadığının gözetilmemesi yolsuzdur. (5.C.D.3.12.1944-3047/2663)
Sanık, paranın bir kısmını köy halkına ödünç olarak tevzii ettiğini müdafaasında ileri sürmüşse de suçun teşekkülü için vazifesi dolaysıyla muhafaza altında bulunan bir parayı failin kendi menfaatine tasarruf etmesi şart olmayıp başkalarım menfaatine hizmet etmesi halinde de suçun teşekkül edeceğine göre temyiz itirazları ve tebliğname yerinde değildir.(5.C.D.-21.1.1949-3164/182)
Maznunun emanet defterine olduğu paraları mahsus kasa defterine kayıt etmemek suretiyle vaki temellükleri bu defterdeki kayıtlar üzerindeki basit bir tetkik neticesinde tezahür edeceğinden fiil ihtisas vasfını haiz değildir. (5.C.D.-11.2.1954-104/460)
Makbuz asıl ve suretleri arasına karbon kağıdı koymamak ve sonradan doldurmak suretiyle sanığın zimmetine para geçirmesi fiilinin kendi kayıtlarıyla tesbitine imkan bulunmadığı bilirkişi raporundan anlaşılmış olmasına göre ihtilas mahiyetinde bulunan fiili zimmet olarak kabul ve tavsifi ve fiilin teselsülü sebebiyle 80 nci maddenin uygulanmaması , aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi sayılmamıştır. (5.C.D.-27.12.1962-5408/5352)
Sanığın iki makbuz muhteviyatını vezneye yatırmayarak temellük ettiği ve bu makbuzlara ait dip koçanlarını koparıp yok etmek suretiyle fiilini ihbar vukuu buluncaya kadar dairesini gizlediği ve kendi kayıtlarıyla zimmetin tesbitine imkan bulunmadığına ve mükellefler tarafından saklanıp kendileri tarafından alınan makbuzlarla zimmetin meydana çıkarıldığı ve şu suretle fiilin ihtilas mahiyetinde bulunduğu gözetilmeyerek zimmet olarak kabul ve tavsifindeki yolsuzluk, aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır(5.C.D.-6.11.1962-4459/4069)
Çankaya kazasının bekçilik bürosunun muhasip ve muhasip yardımcıları bulunan maznunların bekçi tahsildarı tarafından tahsil olunan meblağın vezne veya bankaya tamam bir şekilde yatırılmasını temin vazifesi ile mükellef bulundukları halde, kontrol murakabeleri altında bulunan paraları zimmetlerine geçirdikleri ve fillerinin ortaya çıkmamasını sağlamak için taraflarından tutulması iktiza eden defter ve kayıtları kasten işlemedikleri, makbuz dip koçanlarını irsaliyeleri ile birlikte yok ettikleri iddia olmasına ve yaptırılan müteaddit bilirkişi fiillerinin aksine mütalaa zimmete para geçirmek olarak tavsifine... ait yolsuzluklar,aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır. (5.C.D.-23.61960- 2382/3111)
Makbuzun dip koçanı ile mükellef nüshasını ayrı ayrı dolduran ve müfettişin başka bir sebeple asıl borçluyu çağırması anına kadar fiilini gizlemeye muvaffak olan maznuna adi zimmetten ceza verilmesi yolsuzdur.(5.C.D.-18.10.1958-5540/5368)
Maznunun muhtelif tarihlerde tanzim ettiği sahte evrakla maliyeten tahsil ve haksız olarak temellük ettiği paraların vazifesi dolayısıyla kendisine evdi edilmemiş veya muhafazası altında bulunmamış olmasına nazaran suç mevzuu paralara vaziyet edemeyen maznunun, müteaddit şahıs namına ayrı ayrı tariklerde tanzim edip maliyeye tevdi ve mukabilinde haksız menfaat temin etmekten ibaret olan fiilin, resmi evrakta sahtekarlık teşkil ettiği halde ihtiras kabulu yolsuzdur. (5.C.D.-27.5.1958-1547/3292)
24597 ve 24598 sayılı dip koçanları sanık tarafından bariz şekilde tahrif edilmiş ve bu bariz teklifler Belediye Muhasibinin nazarı dikkatini celbedecek fiilin tesbitine kolaylıkla imkan hasıl olmuş bulunmasına göre yapılan tahriflerin, fiilin zahire çıkmamasını sağlayarak ona ihtilas vasfını verecek hileli mahiyete haiz olmadığı gözetilmeyerek, adi zimmet şeklinde tezahür eden bu kısım faaliyeti ihtilas olarak kabûlü yolsuzdur.(5.C.D.-18.12.1955; 2830/2740)
Sanığın ayrıntıları 7.10.1980 günlü müfettiş raporunda açıklanan................liralık temellükleri,tamamı görevi nedeniyle kendi sorumluluğu altında bulunan ve özel idarenin Ziraat Bankası’nda toplanan paralara ilişkin olması ve aynı kast altında yapılmaması fiilin ortaya çıkartılması için normal kontrolün yeterli bulunması, yapılan tahrifatın ilk bakışta fark edilmemesi karşısında kararın, bir iki ve üç numaralı bentlerinde izahı yapılan temellüklerin müteselsil nitelikte tek bir zimmet suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde ayrı ayrı T.C.K’un 203, 202/2 ve 203. maddesi ile mahkumiyet hükmü tesisi bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-29.10.1981 gün E. 2748, K. 2858)
Vazifeten kendisine tevdi edilen paraları muhafaza ile mükellef olan mutemedin zimmetine para geçirmesi suçunun oluşması için, bu paraların kendisine vazifesinin normal fonksiyonu icabı gerçek belgelerle ödenmesi şarttır.(5.C.D. 2.4.1980, E. 3929, K.1115)
Dava konusu olayda ise;bankadan para çekmekle görevli olmayan ve kendisine Fakülte Sekreteri tarafından özel bir suretle verilen görev üzerine bankadan çektiği parayı mal edilen sanığın eylemi “görevin normal fonksiyonu nedeni ile yasal olarak tevdi” şartı gerçekleşmediğinden, hizmet nedeni ile inancı kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K.’nun 202/2 son maddesi ile)hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D. –6.5.1983-1156/1620)
Mutemet olan ve gerçeğe aykırı olarak bordro düzenleyerek aldığı ............lirayı kişisel çıkarı için kullandığı anlaşılan sanığın eylemini T.C.K.’nun 339. maddesine uygun sahtecilik suçu niteliğinde olduğu gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K.’nun 202/1-2-son ve 227/2. maddeleriyle) hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-18.1.1983-4959/138)
Murakabe ile görevli memurun haksız, temellükü zimmet suçunu meydana getirir, ayrıca paraya vaziülyet olmasını da aramaya lüzum yoktur.

Bir kısmı ölmüş bulunan kooperatif ortakları adına. Dairesince aldatıcı nitelikte sahte borç senetleri tanzim ederek para çektiği anlaşılan Kooperatif Müdürü sanık, Tarım Kredi Kooperatifleri hakkındaki 2836 sayılı kanunun 15. Maddesi gereğince kooperatif parasını murakabe etmekle de mükellef bulunduğundan eylemi sahtecilik değil, ihtiras suçunu oluşturacağından , tebliğnamedeki düşüncenin ve temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar verilmiştir. (5.C.D.-10.10.1978-2912/2904)
Sanığın verdiği mükelleflerine verdiği makbuzlarda aldığı parayı doğru kaydetmekle beraber, dip koçanlarına değişik isimler yazarak miktarlarını da eksik gösterdiği mükelleflerin makbuzları muhafaza ve ibraz edememeleri halinde zimmetin vukuunun ve zimmet miktarının ortaya çıkmasının mümkün bulunmaması itibariyle sanığın fiilinin ihtilâsen zimmet suçunu oluşturacağı gözetilmeden, bilirkişinin sanığı gizleme yönüne (aldatmacasına) tevessül etmeden fiili işlediği hususundaki gereksiz mütalaasına itibar edilmek ve mükellef elindeki makbuzla,dip koçasınız karşılaştırılmasında fiilin ortaya çıkacağı görüşüne yer verilmek suretiyle fiilin adi yan zimmet kabulü ile yazılı şekilde (T.C.K.’nun 202/1, 80 ve 227/3. maddeleriyle)hükmün kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D. - 3.8.1978 - 2626/2525)
Devlet Alım Satımlarında Menfaat Sağlamak :
Siirt Tekel Başmüdürlüğüne bağlı Kurtalan müdürlüğü 1978 mahsulü yaprak tütün alım noktasında 18.8.1979 günü gerçekleştirilen alımda yaprak tütünlerinin kilolarının şişirilmek suretiyle alım işleminin yürütüldüğünün aynı gün saat 18:00 sıralarında telefonla ihbar edilmesi üzerine olaya el konularak yapılan soruşturma sonunda, 18.8.1979 Cumartesi alım noktasında sanık Halil’in kantara, sanık İsmet’in eksper olarak görevlendirildiği, bu kişilerin saat 12:00 ila 19:00 arasında fiilen çalışarak tütün toplayıcısı tefecilerden 1439alya tütün alımını yaptıkları gerçekten 25784 kg olan miktarını 45509 kg olarak belirtildiği, bu suretle üreticilere 157152950 lira yerine 272824110 lira ödeme yapmayı gerektirecek şekilde belge düzenlendiği ve aynı gün saat 19:00 sıralarında ihbar üzerine gelen müfettişçe olayın ortaya çıkarıldığı, adı geçen sanıkların ölen sanık tekel müdürü Lütfü ile birlikte hareket ederek Devlet hesabına alımı yapılan yaprak tütünleri miktarında dolayısıyla fiyatında satıcı lehine sonuç doğuracak şekilde değişiklik yapmak suretiyle alım işlerine fesat karıştırarak T.C.K.’nun 205.maddesinde ön görülen müsnet suçu işlemeye eksik derecede teşebbüs ettikleri, müfettiş raporu, görevlendirme yazısı, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı ile anlaşıldığı halde sanıkların mahkumiyetleri yerine yazılı gerekçelerle karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir.(5.C.D. – 15.12.1987 – 8836/7450)
İrtikâp :
Cebrî irtikap suçu; memurun, memuriyet sıfat veya görevini kötüye kullanarak kişiyi tazyik etmesi ile başlayıp bu sıkıştırma karşısında ferdin de memurun haksız işlemlerim önlemek zorunluluğunu duyarak ona menfaat temin veya vaadetmesi ile oluşur. Memur, açıkladığı istekler yerine getirilmezse mağdurun işini hiç veya usulüne uygun şekilde yapmayacağını söylemek suretiyle onu manevî cebir altında bulundurmaktadır. Böyle haksız bir durumla karşılaşan ve haklı işinin memur tarafından yapılmayacağı veya geciktirileceği ya da haksız bir muameleye maruz kalacağı endişesine kapılan mağdur belli bir şiddete ulaşmış olan bu tür manevî cebrin etkisiyle ve hakkını elde etmek zorunluluğu karşısında, haksız olarak istendiğini bildiği parayı veya sair menfaatleri memura vermekte ya da vaadetmektedir.
Olayımızda, İş ve İşçi Bulma Kurumuna iş temini için müracaat eden veya edecek olan mağdurların, bu Kurumun ...... Bölge Müdür Vekili olan sanığa istedikleri işin bulunmasını söylediklerinde. onun davaya konu olan paraları talep etmesi, istenen işin bir an önce teminine matuf olup mağdurları haksız bir işleme maruz bırakacağı yolunda sıkıştırma ve zorlamasının söz konusu olmadığı gözetilerek, sabit olan bu eylemin müteselsil genel memuriyet görevini kötüye kullanmak suçunu oluşturacağı düşünülmeden yazılı şekilde müteselsil cebrî irtikaptan hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.CD). – 21.12.1989; 5268/6566)

İrtikap suçunun oluşması için diğer unsurların yanında memurun, mağduru İcbar veya ikna etmiş veya hatasından yararlanmış olması gerekmesine, olayımızda İse; jandarma karakol komutanı olan sanığın mağdurları, kanunen ödememeleri gereken parayı ödemeleri gerektiğine ikna etmesi söz konusu olmadığı gibi, kabul edilen icbarın belirli bir şiddete ulaşmadığı, onların hatalarından YARARLANDIRIRIM da anlaşılmadığı, sanık ile mağdurlar arasında rüşvet anlaşmasının varlığı da kesin olarak saptanamadığına göre eylemlerinin kül halinde müteselsilen görevi kötüye kullanma niteliğinde olduğu gözetilmeden yazılı şekilde (T.C.K.nun 209/1 inci maddesiyle) hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D. -13.2.1991 - 5281/620)
...... Hastahanesi Müdürü olup aynı zamanda ihale komisyonunda üye bulunan sanığın hastahanenin döner sermayeli binası onarımım yapan müteahhit-müştekiden hakediş ve istihkak raporlarım hazırladığı ve imza işlemim tamamladır sırada zorluk çıkararak para istediği ve bu suretle görevini kötüye kullanmak suretiyle kendisine haksız, para vermesine icbar ettiği, olay günü de ihbar üzerine müştekinin verdiği 400.000 liranın sanının cebinde elde edildiği anlaşılmasına ve böylece eylemin T.C.K.nun 209-uncu maddesine uygun cebrî irtikap niteliğinde bulunduğu gözetilmeden dosya içeriğim, uygun düşmeyen gerekçelerle eylemin görevi suiistimal olarak kabulü ile (T.C.K.nun 240 inci maddesiyle) hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D. -19.11.1987-8647/6517).
..... Sağlık Ocağı Tabibi olan sanığın mesaî dışında evlerine giderek muayene ettiği hastalara o anda kullanılması gereken ilaçları temin ederek bedelini almaktan ibaret eyleminde müsnet suçun kanunî unsurlarının bulunmadığı gözetilmeden. yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesisi, bozmayı gerektirmiştir.
(NOT: Sanık hakkında "irtikap" saçandan dava açılmış ve mahkemece' T.C.K.nun 240 met maddesiyle mahkumiyetine karar verilmiş idi...) (5.C.D. -24.11.1987-8531/6595)

Trafik polis memuru olan sanıkların sürücülerden para aldıklarının söylenmesi üzerine, numarası saptanan paralar jandarma eri Fahri'ye verilerek olay yerine gönderilmiştir. Yapılan trafik kontrolünde, ehliyetinin olmadığını beyan eden Fahri'ye cezasının 4.500 lira olduğu söylenmiş, asker olup parası olmadığını ileri sürmesi üzerine 1.000 lira alınarak serbest bırakılmıştır. Yapılan aramada para ekip otosunda bulunmuştur.
Tanık Fahri seri numarası alınan paraları görevlilerin talimatı üzerine sanıklara vermek üzere gittiğinden ve sanıklarca yakalanacağını da bildiğinden üzerinde etkili olabilecek manevî bir baskıdan söz edilemeyeceği gibi, verdiği paranın yasal olmadığını bildiği için kandırma ya da yanılgıdan yararlanma yoluyla da irtikap suçlarının unsurları bulunmadığı, tanığın serbest iradesine dayalı rüşvet sözleşmesi de bulunmadığından sanıkların eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun düşünülmemesi, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D. - 8.10.1987 -2364/5153).

Sanık Fikri’nin T.C.K.nun 209/1 inci maddesi gereğince cezalandırılmasına ilişkin hükmün sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5 inci Ceza Dairesi (Sanığın müştekinin alacağına ilişkin çeki, evrakı inceleyeceğinden bahisle geciktireceğim söylemesinde İcbarın belirli bir şiddet derecesine ulaşmadığı cihetle irtikap sucunun unsurlarının oluşmadığı gözetilerek, olayda rüşvet anlaşması da bulunmadığından eylemin görevi kötüye kullanma olarak nitelendirilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi) isabetsizliğinden bozmuş, yerel mahkeme ise bazı gerekçelerle önceki hükümde direnmiştir.
Dosya içeriğine göre; ...... Tümen Komutanlığına helva satan şikayetçi, parasını almak için sayman müdürü olan sanığa 30.9.1987 Çarşamba günü müracaat etmiştir. Sanık istihkak basma elli bin liradan yüzbin lira istemiş, verilmediğinde parasını hemen alamayacağım. Cuma günü gelmesi gerektiğini söylemiş, mağdur parayı vermeyi kabul etmeyince. "öğleden sonra gel" demiştir. Aynı gün, yetkili makamlara müracaat eden şikayetçi, numarası alınan paralarla sanığın odasına gitmiş, parası olmadığını söylemiş, "gönlünden ne koparsa ver" cevabı ile karşılaşmış ve sanığa elli bin lira vermiştir. Yapılan aramada paralar, sanığın masasının çekmecesinde bulunmuştur.

Yukarıda açıklanan olayda oluş ve sübutta yerel mahkeme ile özel Daire arasında uyuşmazlık yoktur. Sanığın eyleminin, cebrî irtikap (zorla yiyicilik) suçunu mu, yoksa görevi kötüye kullanma suçunu mu oluşturduğu uyuşmazlığın konusunu teşkil etmektedir.

Cebri irtikap (açık - icbar yoluyla irtikap); memurun memurluk sıfatını veya görevini kötüye kullanarak bir kimseyi kendisine veya başkasına haksız olarak para vermeye veya sair menfaatler temin veya vaadine zorlamasıdır.

Maddede yer alan cebir, manevî cebirdir. Manevî icbarın belirli bir şiddete ulaşması, ciddî alması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gereklidir. Sanığın istediklerinin yasa dışı olduğu mağdur tarafından bilinmekte ancak, zorlama nedeniyle faile çıkar sağlamakladır.

Olayımızda sanık, iki İstihkak için ellibin liradan yüzbin lira istemiş, verilmediği takdirde istihkak hemen alamayacağını. Cuma günü, yani iki gün sonra gelmesin!, daha sonra ise parayı temin ederek saat 14.00'de gelmesini şikayetçiye söylemiştir. Şikayetçinin ikinci gidişinde ise "gönlünden ne koparsa ver" demiştir. Paranın hiç ödenmeyeceği veya uzun sure ödemenin geciktirilerek sürüncemede bırakılacağı veya haksız bir muameleye maruz kalacağı şeklinde belirli bir şiddete ulaşmış manevî cebrin etkisiyle ve hakkını elde etmek zorunluluğu karşısında haksız olarak istendiği bilinen paranın, sanığa verildiğinden söz edilemez. icbar, belirli bir boyuta ulaşıp muhatabı olan şikayetçiyi etkilememiştir. Ağır bir zarara uğramadığı düşüncesiyle ve gururunun incindiğinden bahisle aynı gün şikayette bulunulmuştur. Sanığın "gönlünden ne koparsa ver" demesi de, manevî cebrin belli bir şiddete ulaşmadığının göstergesidir. Şikayetçi, ne verirsen ver denmesi üzerine kendiliğinden ellibin lira vermiştir.

Açıklanan hususlar göz önünde tutulduğunda, yasa ve nizamlara aykırı şekilde görev yaptığı anlaşılan sanığın eyleminin görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğunu kabulde zorunluluk bulunduğundan, sanığın temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün bozulmasına, karar verilmiştir. (C.G.K..-6.11.1989-5/265-335)

Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon kürsüsünde hemşire yardımcısı olan sanığın, görevli olduğu klinikte 1977 yılı Ocak ve Şubat aylarında yatarak tedavi gören Cevdet'in annesi Fatma'dan Önce hastahaneye giriş ücreti olarak 750 lira bilahare hastahane masrafı adı altında ayrı ayrı günlerde iki defa 750 şer lira ve hastanın taburcu edildiği gün de 1500 lira toplam 3750 lira aldığı, karşılığında herhangi bir makbuz vermediği, bu paralardan yalnız 1000 lirayı hasta Cevdet'in dosyasına yatırdığı, geri kalan 2750 lirayı temellük eylediği ve böylece sanığın, ikna yoluyla irtikap suçunu oluşturacak şekilde kanunen ödenmesi gerekmeyen 2750 lirayı ödemesi lüzumuna Fatma'yı ikna ederek hileli vasıtalara başvurmak suretiyle haksız menfaat sağladığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmış bulunduğu halde, beraetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D.-21.5.1985-1655/2208)
T.C.K.nun 209 uncu maddesinde tanımlanan irtikap suçu. Memurun nüfuzunu, kudretini kötüye kullanmak suretiyle ferdi zorlaması sonucu uğrayabileceği haksız işlemi önleyebilmek durumunda kalan ferdin ona çıkar sağlaması veya vaadetmesiyle oluşur. Fert, temin veya vaadettiği menfaatin yasa dışı olduğunu bildiği halde, memurun haksız, işlemim Önlemek zorunluluğunu duyan ve manevî bas-kışı altında olduğu için suçun mağduru durumundadır.
Kamu davasına konu olayda. 1978 yılında yaptırdığı konut İnşaatının bazı kısımlarının projesine aykırı bulunması sebebi ile imar affından yararlanarak tadilat projesi ile birlikle, yeniden Belediye imar Müdürlüğüne başvuran, müdür tarafından, ruhsat bürosunda çalışan ve bu gibi işlerde rapor düzenleyip evrakı encümene sevkle görevli bulunan sanığa gönderilen müştekinin ondan evrakının encümene sevkini istemesi üzerim sanığın önce işi incelemeye alıp sürüncemede bıraktığı, daha sonra da işin yapılması için 200.000 lira istediği, 100.000 lirasını aldığı ve suçüstü yakalandığı toplanan delillerden anlaşılmasına ve oluş mahkemece de bu şekilde kabul edilmesine göre, görevini kötüye kullanarak işinin görülmesini sağlamak için manevî baskı altında bulundurduğu müştekiden para alan sanığın eyleminin İrtikap suçunu oluşturduğu gözetilmeden, görevi kötüye kullanmak suçu olarak kabul edilip yazılı şekilde (T.C.K.nun 240/1 inci maddesiyle) hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir. (5.C.D. - 23.2.1984 - 4127/716)

T.C.K. nün 227. maddesinde memurun görevine dahil olmayan bir hususun ifasına veya terkine ve istenileni tervice muktedir olmadığı halde muktedir olduğundan bahsetmesi ve bu suretle karşısındakini kandırarak menfaat temin etmesi hali müstakil suç kabul edilmiştir.
Olayda sanık olarak kendisine verilmiş olan görevini yaptığı sırada bu görevi suiistimal etmek suretiyle mükellefi tazyik etmiş ve onu büyük zarara uğratacağım söyleyerek korkutmuş ve mükellef bir süre direnmesine rağmen sonuçta sanığın tehditlerinin verdiği korku ile onunla ..... Lira karşılığında anlaşmış görünmek zorunda kalmıştır. Ayrıca T.C.K.nun 209. maddesindeki suçun oluşması için sadece memuriyet görevinin değil memuriyet şifalının da suiistimali yeterlidir. Bu itibarla sanığın eylemi cebri irtikap niteliğindedir. (T.C.K.. 209, 227) (5.C.D. 17.5.1987-3520/1783)

T.C.K.nun 210/1 maddesinde hükme bağlanmış ikna yoluyla irtikap fiili memurun ödenmesi icap etmeyen bir parayı Ödemeye mecbur olduğunu ferde anlatarak bu yolda yalan beyanlarla kendisini iğfal etmek suretiyle haksız menfaat temin etmesiyle oluşur. Aynı kanunun 210/3 maddesindeki suçun oluşması için memurun kanunen alınmaması lazım gelen bir şeyi diğerinin hatasından yararlanarak almış bulunması ve hatanın memurun eyleminden değil, ferdin kendisinden gelmiş olması gerekmektedir. (T.C.K. 210/1-3) (5.C.D. 11.7.1978-2377/2461)
P.T.T. Müdürlüğünce telgraf görevlisi olan sanık, telgraf çekmek üzere, gelen kişilere verdiği alındı belgesinde sözcük sayısı ile ücreti fazla göstermiş, kurumdaki kaydına ise tarifeye uygun olarak kaydetmiş ve bu suretle kişileri fazla ücret tediyesine ikna ederek tahsil ettiği fazla parayı temellük eylemiştir.
Görevi gereği kendisine verilen veya koruma ve sorumluluğu altındaki paradan almadığına ve P.T.T. idaresinin bir zararı da doğmamış bulundıığuna göre sanığın eylemi zimmet suçunu değil, kandırma yoluyla irtikap suçunu oluşturur. (T.C.K. 202. 210) (5.C.D. - 32.4.1978 -1367/1313)

T.C.K.nun 210. maddesinin 3. fıkrasındaki suçun oluşması için, memurun kanunen alınmaması lazım gelen bir şeyi diğerinin hatasından yararlanarak almış bulunması ve hatanın memurun eyleminden değil, ferdin kendisinden gelmiş olması gerekmektedir. Olayda ise, eylemin ferdin hatasından değil memurun ferdi iknasından ileri geldiğine göre sanığın eylemi T.C.K.nun 210. maddesinin l.fıkrasına uyar. (T.C.K. 210/1) (5.C.D.-24.4.1974-1046/819)
Kandırma yoluyla yiyicilik (irtikap) suçu, yasal olarak ödenmesi gerekmeyen bir paranın ödenmesi gerektiğine memurun kişiyi kandırması ile oluşur. Kişi, kendisinden istenilenin haksız olduğunu biliyorsa kandırma yoluyla yiyicilikten söz edilemez. Birden çok kişiye yapılan yiyicilikte kasıt birliği düşünülemeyeceğinden her kişiye yapılan eylem ayrı bir yiyicilik suçunu oluşturur. (T.C.K. 210) (5.C.D. – 28..12.1977 - 3486/3781).
Tapu sicil muhafızı olan sanığın kooperatif temsilcilerine, yaptıracakları tapu İşlemlerine hazırlık niteliğindeki evrakın düzenlenmesi işini "dışarıda takipçilere yaptırdığınız takdirde ..... Liraya mal olur, hem de pek sağlıklı olmaz,işlerinizi ben yapayım" diyerek iş sahiplerinin hazırlamaları gereken evrakı düzenleme karşılığında ...... Lira ücret almaşı şeklindeki eylemi, ikna suretiyle irtikap değil {T.C.K. 210/1), görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. (T.C.K. 210/1,240) (5.C.D. - 242.1982 -126/576).
S.S.K. Hastanesi Doktoru olan sanığın, hiçbir hastalığı olmadığını bildiği sigortalı işçiye, para almadan rapor yazmayacağını bildirmesi üzerine; yetkililere başvurması, işçinin numaraları alınmış parayı doktora verip karşılığında rapor almış alması, işçinin bu aşamada ajan olarak görevlendirilmesi nedeniyle sanık açısından rüşvet veya cehri irtikap suçlarım değil görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturur. (T.C.K. 209, 212, 213. 240) (C.G.K. -25.4.1983-5-113/197).
Sanığın istihkak sahibi mağdura "alacağın paranın yüzde onunu verirsen istihkakını alabilirsin" diye maksadını açıklamak ve böylece memuriyet nüfuz ve kudretini kötüye kullanmak suretiyle zarar görene baskı yaparak haksız işlemini önlemek zorunda bırakıp, aslında serbest iradesi ürünü olmasa da yarar vaadi ve sağlanmasına zorunlu bıraktığı anlaşılmış olmasına göre, T.C.K.nun 209. maddesine uygun zor yoluyla yiyicilik (irtikap) suçu oluşmuştur, (olayda sanık, inşaatı kontrol ve hakedişleri düzenlemekle yetkili kişidir. (T.C.K. 209) (5.C.D. -2.2.1983 - 4779/307),
Rüşvet :

Yakınıcının herhangi bir nedenle rüşvet anlaşmasından cayarak verdiği parayı sanıktan istemesi ve hakkında yakınmada bulunması, oluşan rüşvet suçunu yiyiciliğe (irtikaba) dönüştürmez. (T.C.K. 209, 213, 227) (5.C.D.-27.12.1977-3783/3769)
Bir işlem için harç pulu ve masraf vermesi gerektiği hususta suçtan zarar göreni inandırarak para alan ticaret ve sanayi odası Yönetim Kumlu Başkanı sanığın eylemi kandırma yoluyla yiyicilik suçunu oluşturur. (T.C.K. 210) (C.D.-21.2.1978-483/485).
"İkna yoluyla irtikap suçu, kanunen ödenmesi gerekmeyen bir paranın Ödenmesi lüzumuna memurun ferdi ikna etmesi ile oluşur.
Dava konuşu olayda ise; sanık nüfus memuru olup görevini yaparken evlenme çağma gelmemiş olan çocukların yaşlarının büyütülmesini temin maksadıyla sahte olarak düzenlenen ölüm ve doğum kağıtlarına uygun biçimde ölüm ve bilahare doğum kaydı işlemleri yapmak için bu çocukların babalarından ve akrabalarından para istemiş ve verilen paraları kabul etmiştir.

Sanıkların eylemleri, her yönüyle T.C.K.nun 213. maddesine uyan ayrı ayrı rüşvet niteliğindedir, irtikap olarak kabulü yasaya aykırıdır. (T.C.K. 213) (5.C.D.-31.1.1973-37/187).'

Sanık, yapmamak, zorunda olduğu şeyi yapmak için yakınıcıdan para istediğine ve yakınıcı da İstenilen bu parayı vermeyi kabul ettiğine göre rüşvet anlaşması meydana gelmiş ve bu andan itibaren rüşvet suçu oluşmuştur. Yakınıcının sonradan polis memuruna gidip ilgili memurdan yakınarak parayı vermekten cayması bütün unsurları ile oluşan rüşvet suçunu ortadan kaldırmaz ve hukuksal niteliğini değiştirmez. (T.C.K. 210, 213) (5.C.D.-26.1L1976-3055/3378)
Memurun haksız işleminden kurtulmak için değil, ölüme ve yaralamaya sebebiyet suçundan yapılan soruşturmanın kusurlu olan kişi lehine sonuçlandırılması için önceden anlaşmaya varılmak suretiyle para verildiğine göre: sanık, yasaca yapmaya zorunlu olduğu şeyi yapmamak için rüşvet almıştır. Olayda aracılık yapan kişi, parayı kamyon şoförünün karısından alıp, görevli memura veren kişi ise onun aracısı (raişi) durumundadır. Cebri irtikap suçundan cezalandırılmaları doğru değildir. (T.C.K. 209, 213. 226, - 65/3, 227/son, 31) (5.C.D.-19.11. 1976 - 2982/3229)
Diğer Kanunlarda Yer Alan Bazı Fiiller ve Suçlar :
D) TAKİBİ ŞİKAYETE BAĞLI SUÇLAR :

Sanıkların üstüne atılan eylem T.C.K.’nun 456/4 ve 271. Maddelerine ilişkin olup, takibi şikayete bağlı suçlardan olmadığı bu nedenle sanıklar hakkında vazgeçme nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığı yolunda verilen yöntem ve yasaya aykırı bulunan il yönetim kurulu kararının bozularak, M.M.H.K.’na göre sanıkların meni muhakemelerine karar verilerek, verilecek kararın türüne göre gerekli yazılı bildirimlerin yapılarak buna ilişkin belgelerin ve itiraz edilmesi halinde dilekçenin eklenerek gönderilmesi için dosyanın yerine geri çevrilmesine 17.9.1992 gününde oybirliği ile karar verildi. (Da. 2 Dai. E. 1992/1746, K. 1992/1949)
Sanığın işlediği ileri sürülen suçun T.C.K. ‘nun 459/1 inci maddesine ilişkin olup bu fiil hakkında takibat yapılabilmesi şikayet dilekçesi verilmesine bağlı olduğundan ve bu konuda verilmiş herhangi bir dilekçe bulunmadığı anlaşıldığından T.C.K’nun 108.maddesi uyarınca sanık hakkında verilen il yönetim kurulu kararının onanmasına 22.10.1992 gününde oybirliği ile karar verildi. (D.2. Da. E.1992/2241, K: 1992/2359)
Sanık 1. Maddeden işlediği ileri suçun T.C.K.’ nun 245. Maddesine ilişkin ve re’sen kovuşturulması gereken suçlardan olduğundan bu maddeden yöntem ve yasaya aykırı olarak verilen il yönetim kurulu kararının bozulmasına ancak sanığın yakınıcıyı dövdüğüne dair yeterli kanıt elde edilmediğinden meni muhakemesine, ikinci maddeden sanığın işlediği ileri sürülen suçun T.C.K.’nun 482. Maddesine ilişkin ve takibi şikayete bağlı suçlardan olduğu yakıcının şikayetinden vazgeçtiği anlaşıldığından aynı kanunun 489. Maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığı yolunda verilen il yönetim kurulu kararının onanmasına 22.10.1992 gününde oybirliği ile karar verildi. (Danıştay 2.Da. Esas: 1992/2260, Karar: 1992/2355)
E- SORUŞTURULMASI İZNE BAĞLI SUÇLAR :

Memurun memura hakareti ve memurun memuru dövmesi, resen soruşturulması gereken suçlardan olması nedeni ile kovuşturmanın yapılması engellenemez. (D. 2. D. 1976/809)
Milli Eğitim Bakanlığı’ndan izin almadan İlköğretim Hizmetleri için yapılmış bulunan ilkokullarda Kur’an Kursu açılmasını gerçekleştiren memurların görevlerini savsakladıkları ve kötüye kullandıklarının kabulü gerekir.( D. 2. D. 1977/1328)
Görev sırasında işlenmeyen ve görevden doğan bir suç niteliğinde bulunmayan işlemler,M.M.K.na tabi değildir.(Yargıtay Ceza Kurulu,1971/46 sayılı kararı)
Birlikte suç işleyen memurlar hakkında ast üste bağlı olarak karar verilmesi gerektiği.( D. 2. D. E:1986/968, K: 1988/1325 sayılı kararı)
... Hakkında hakaret suçundan dolayı yetkili makamca verilmiş bir soruşturma emrine rastlanmadığı gibi, fezlekede de bir kayıt bulunmadığı göründüğünden yetkili makamdan bu kısma ilişkin olmak üzere usulüne uygun olarak alınmış, soruşturma emrinin evraka eklenmesi sonra dosyanın geri çevrilmesi.( D. 2. D. 28.09.1973 gün ve 679/1859 )
Soruşturma dosyasında sanık ... hakkında soruşturma yapılmasına ilişkin emir olmadığından, usulüne uygun soruşturma emri alınmasına. (D. 2. D. 28.05.1977 gün ve 1476/166 sayılı kararı)
Soruşturma dosyasında... ile ... hakkında soruşturma yapılması belirtildiğinden, soruşturmacı tarafından sanık kaymakam hakkında yapıldığı, görüş özeti düzenlendiği ve il idare kurulunca karar verildiği anlaşıldığında kararın bozularak soruşturma emri gereğince suçlara ilişkin madde soruşturma yapılması, suç tarihlerinin saptanması.( D. 2. D. 10.05.1977 gün ve 2003/860 sayılı kararı)
Takibi şikayete bağlı suçlardan, şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının düşeceği ve vazgeçilen davanın bir daha açılamayacağı. (D. 2. D. 15.12.1976 gün ve 244/809 sayılı kararı)
Sanığın üstüne atılan suç konusu eylem T.C.K.nun kişinin şikayetine bağlı suçlardan olduğundan, şikayetçinin........... günü ifadesiyle yakınmalarından vazgeçtiği anlaşıldığından , sanığın yargılanmasına gerek olmadığı, yolundaki İl İdare Kurulu Karanının bozularak, kamu davasının düşürülmesine (D. 2. D. 28.2.1978 gün ve 666/389 sayılı kararı)
Şahsi şikayete bağlı hakaret suçundan kovuşturma yapılması için mağdur tarafından usulüne uygun verilmiş şikayet dilekçesi bulunmadığından, il idare kurulu kararının bozularak, karar verilmesine yer olmadığına (D. 2. D. 10.11.1966 gün ve 2828/2846 sayılı kararı)
T.C.K.nun 456/4 ve 482 nci maddelerinde yer alan dövmek ve sövmek suçlarının 25.11.1960 tarihinde işlendiği aynı kanunun 108’ inci maddesindeki (6) aylık sükut hak süresi geçtikten sonra 16.6.1961 tarihinde şikayet edilmiş bulunmasına binaen verilen kararın bozularak kovuşturma yapılmamasına. (D. 2. D. 22.6.1962 gün ve 172/583 sayılı kararı.)
İftira suçunda, isnat olunan fiillerin takibat icrasına müstelzim bir suç olması gerekir. ( Yargıtay 4 üncü Ceza Dairesinin 7.10.1994 gün ve 8353/9770 sayılı kararı)
Aynı zamanda şikayeti ihtiva eden ihbar kısmen tahakkuk ederse, iftira suçu teşekkül etmez. ( Yargıtay 4 üncü Ceza Dairesinin 13.3.1944 gün ve 4/71 sayılı kararı)
Her vatandaşın şikayet hakkı olduğuna göre sanığın suçsuz olduğunu bildiği kimselere bigaraz isnatta bulunmak suretiyle iftira ettiği hakkındaki kesin delillerin gösterilmemesi yolsuzdur. (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 16.3.1945)
Öğretmenler okula girdikleri dakikadan paydos edilip çıkacakları dakikaya kadar görevli sayıldıklarından iki ders arasındaki teneffüs zamanlarında görevli sayılacakları ( Yargıtay 4 üncü Ceza Kurulunun 7.9.1949 gün ve 1100/1905 sayılı kararı)
Memurların mesai saatleri dışında tatillerde ve izinli bulundukları sırada görevden doğma olmamak kaydı ile işlemiş oldukları kişisel nedenlere dayalı suçların (döğme hakaret tehdit vb) haklarında umumi hükümlere göre işlem yapılacağı.(Ceza genel kurulunun 13.12.1930 gün ve 48 sayılı kararı )
Her vatandaşın şikayet hakkı vardır. Rüşvet iddiasının isbat edilmemesi iftiraya delalet etmez.(Yargıtay 4. Ceza dairesi 14.2.1944 10861/1410).
İzinli bulunan memurun vazifesi mevzu bahis olmayacağından işlediği suçun umumi hükümlere göre takip edilmesi gerektiği .(Ceza genel kurulunun 22.6.1963 gün ve 59/58 sayılı kararı)
18.12.1969 günü okula gelerek toplu yapılan bir hareketi desteklemek amacıyla derslere girmemek suretiyle T.C.K. nun 236. Maddesini ihmal etmekten mahkumiyetine karar verilmesi işlemine itirazda bulunun şahsın itirazının reddedilerek verilen cezanın onaylandığı.(Yargıtay ceza kurulunun 28.12.1970 gün ve 4-313/429 sayılı tebliğname 4/B – 12 sayılı kararı)
Öğrencisini döven ilkokul öğretmeninin işlediği suç takibi şikayete bağlı suçlardan olduğundan bu konudaki şikayet dilekçesinin ceza yargılamaları yöntemi yasasının 151. Maddesinde yazılı makamlara verileceği hk. ........merkez ilçeye bağlı ........ ilkokul öğretmenlerinden sanık....... ‘nin üstüne atılan aynı ilkokuldan 5. Sınıfta öğrenci olan ........ i dövmek ve adı geçen öğrenciye hakaret etmek suçları T.C.K. nun 456/4 ve 482 . maddelerine ilişkin olup kovuşturulması kişisel yakınma dilekçesi verilmesine bağlı bulunduğu ve soruşturma dosyasının incelenmesinden reşit olmayan ............’e velayet eden babası ............ tarafından 7.3.1977 gününde Milli Eğitim Müdürlüğüne yakınma dilekçesi verildiği anlaşılmakta ise de ceza yargılamaları yöntemi yasasının 151. Maddesinde ; suçlara dair ihbarların sözlü ve yazılı olarak Cumhuriyet Savcılığına zabıta makam , memur ve sulh hakimlerine veya kanuni mercilere tevdi edilmek üzere vali, kaymakam ve nahiye müdürlerine yapılabileceği sözlü ihbarlar üzerine zabıta varakası tutulacağı takibi şikayete bağlı olan suçlarda bu şikayetin yazı ile veya bir zabıt vakasına dercedilerek beyan ile gerek mahkemeye gerek Cumhuriyet savcılığına yapılabileceği gibi yazı ile olmak şartıyla yukarıdaki gösterilen makamlara da yapılabileceği ceza kanununda yazılı şikayet ve şahsi iddia tabirlerinin bir olup aynı hükümlere tabi bulunduğu belirtilmiş olup ....... tarafından verilen yakınma dilekçesinin anılan yasa mahkemesinde belirtilen makamlara değil Milli Eğitim Müdürlüğüne verildiği ve Milli Eğitim Müdürü......... tarafından 9.3.1977 gün ve 410.2-8412 sayılı soruşturma emriyle soruşturma açıldığı anlaşılmış bulunduğundan T.C.K. nun 108.maddesi karşısında suçun işlendiği günden itibaren 6 ay içerisinde yöntemine uygun olarak yetkili makamlara yakınma dilekçesi verilmemesi nedeniyle sanığın yargılanmasına gerek olmadığına ilişkin olarak ilişmiş yöntem ve yasaya aykırı İl Yönetim Kurulu kararının bozularak kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verildi. ( D.2.D. – 9.11.1979 E. 1978/1979 : K. 1979/2424 )
Herhangi bir kamu hizmeti görmeyen ve hastane müstahdemlerinden hasta bakıcı memur sayılmaz. (4.C.D. 6.3.1979 – K. 1077/1077)
657 kanun sayılı D.M.K. nu gereğice Devlet memuru olan hizmetliyi T.C.K. nun 279/1 maddesine göre memur saymaya yasal olanak yoktur. (Y.C.G.K. – 25.11.1985 K. 1-410/595)
Memur olmayan sanıklar hakkında yetkili C. savcılığı na suç duyurusu yapılması gerekir.(D.2.D. E:1987/958: K: 1979/989)
Okul kooperatifine ilişkin suçların görevle ilgili olmayıp genel hükümlere göre kovuşturulması gerekir. (D.2.D. E: 1986/2573 ; K: 1988/4341)
Görev dışında işlenmiş suçlar hakkında genel hükümlere göre işlem yapılacağı. ( D.2.D. E: 1978/12 ; K: 1978/2653)
İcra memurluğu yazılarının gereğini yapmamanın genel hükümlere göre kovuşturulması gerekeceği. ( D.2.D. E: 1981/2785 ; K:1983/2121)
Atatürk’ün anısına hakaret suçunun genel hükümlere göre kovuşturulacağı. (D.2.D. E: 1979/2623 ; K: 1979/2385 : Y.G.C.T. E: 1979/171 ; K: 1979/249)
Farklı bakanlık mensuplarının ortaklaşa suç işlemeleri halinde soruşturmanın müştereken yapılması gerektiği. (D.2.D. E: 1976/477 ; K: 1976/1025)
Soruşturma emrinin açıklık taşıması gerektiği. (D.2.D. E: 1985/423 , K: 1987/1399)
Danıştay kararını uygulamamanın veya geç uygulamanın yargılamayı gerektirdiği. ( D.2.D. E: 1984/466 ;K: 1984/1509)
Vefat eden sanığın nüfus kayıt örneğinin dosyaya konması gerektiği. (D.2.D. E: 1981/1933 ; K: 1981/2961)
Bilirkişi raporunun yemin verdirilerek alınması gerekir. (D.2.D. E: 1978/114 ; K: 1978/142)
Soruşturmacıların re’sen soruşturma yapamayacakları. (D.2.D. E: 1967/81 ; K: 1967108)
Hakaret suçundan şikayetten vazgeçme sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığı. (D.2.D. E: 1987/1896 ; K: 1987/2667)
Dövmek suçundan şikayetten vazgeçme sebebiyle kovuşturmada yer olmadığı. (D.2.D. E:1989/2211 ; K: 1989/3382)
T.C.K. nun 459/2. Maddesine ilişkin yaralamak suçunun şikayete bağlı olmadığı. ( D.2.D. E: 1989/2212 ; K: 1989/3383)
T.C.K nun 266. Maddesine ilişkin hakaret suçunun şikayete bağlı olmadığı. (D.2.D. E: 1985/3505 ; K: 1986/364)
T.C.K nun 245.maddesine ilişkin dövmek suçunun şikayete bağlı olmadığı. (D.2.D. E: 1989/2186 ; K: 1989/3259)
Tehdit dövmek ve hakaret suçlarından şikayetten vazgeçme sebebiyle kovuşturma yapılmayacağı.( D.2.D. E: 1989/2171 ; K: 1989/3253)
Takibi izne bağlı suçlardan bu izne alınmadan re sen soruşturma yapılmaz. (D.2.D. E: 1961/2691 ; K: 3576)
Ders sırasında öğrencilere siyasi konuşma yapmak disiplin kovuşturmasını gerektirir. (D.2.D. E: 1977/2310 ; K: 1978/2202)
Memurun memura hakareti ve memurun memuru dövmesi re sen soruşturulması gereken suçlardan olması nedeniyle , kişisel yakınma olmadığı yada davadan vazgeçildiği gerekçesiyle kovuşturmanın yapılması engellenemez.(D.2.D. E: 1976/1073 ; K: 1976 /1609)
Okul koruma derneğinde görev alan sanığın bu görevi memuriyet görevi ile ilgili bulunmadığından, hakkında genel hükümlere göre kovuşturma yapılması gerekir. (D.2.D. E:1978/2886; K:1980/574)
Danıştay kararlarını uygulamama, görevi kötüye kullanma suçunu meydana getirir. (Y.4.C.D.E:1979/3115; K:1979/3089).
Yalnız kendi uzmanlık bölümü ile ilgili olan bir hastalığın muayene ve tedavisi için çağrılmış bulunan hekim, çalışma saatleri dışında bile olsa hemen gitmek ve gereğini yapmak zorundadır. (Y.C.G.K.9.1.1961, E:1; K:1)
“...... sanığın üstüne atılan suç, TCK. nun 565 inci maddesine ilişkin olup, anılan maddeye göre 20 güne kadar hafif hapis cezasını gerektireceği, buna göre suçun tabi olduğu zaman aşımı süresinin TCK. nun 102 nci maddesinin 6 ncı bendi uyarınca 6 ay olduğu, sanığın savunmasının alındığı 18.1.1990 tarihi ile bu günkü tarih arasında zaman aşımını kesen başka bir sebep olmaksızın 6 aydan fazla zaman geçtiği anlaşıldığından, sanık hakkında kovuşturmaya yer olmadığı (Danıştay 2. Daire Esas No: 1990/768; Karar No: 1991/739).
Ertelenmiş bulunan mahkumiyet hükmü nedeniyle, 657 sayılı DMK. nun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca Devlet memurunun görevine son verilemeyeceği (Danıştay İçt. Birleşt.Kurulu E. 1990/2; K. 1990/2).
657 sayılı Yasa’nın 117. ve 118 . maddeleri olumsuz siciller konusunda “özel” bir düzenleme getirmiş olduğundan bu konuda açılacak davalarda sürenin anılan maddeler göz önünde tutularak hesaplanması gerektiği (Danıştay 5.Daire E. 1989/531; K. 1990/395).
İlköğretim müfettişlerine program akışı içindeki resmî tatil günlerinde de tam gündelik ödenebilmesi için, bunların görevlerinin devam etmesi koşuluyla, resmî tatil günlerinde de görev merkezlerinde bulunmalarının gerekmediği (Danıştay 5.Daire E. 1989/918; K. 1990/1932).
Kanun yoluna başvurulduğundan bahisle iptal kararının uygulanmamasının idare yönünden ağır hizmet kusuru oluşturduğu (Danıştay 5.Daire E. 1989/2113; K. 1991/756).
...... Müdürlüğü yardımcı hizmetler sınıfında santral memuru olarak çalışan davacının, başını örtmesi nedeniyle belirlenen yasa ve hukuk hükümlerine aykırı davranan davacıya öncelikle eyleminin karşılığı olan 5/g maddesi uyarınca uyarma cezası verilmesi gerekirken, 11/a maddesi kapsamında bir eylem tespit edilmeden doğrudan bu madde uyarınca kamu görevinden çıkarma cezası verilerek, davacının eyleminin bu madde kapsamında değerlendirilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin karara itiraz üzerine, itiraz edilen kararla ilgili dosyada bulunan davacının ...... yazılı ifadesi ve sözlü ifade tutanağının incelenmesinden, davacının uymak zorunda o5lduğu kuralları bilmediği veya bu konuda uyarılmadığı için değil, Kıyafet yönetmeliğinde yer alan kuralları benimsemediği, görev mahallinde başı açık görev yapmayı kabul etmediği, ileriye yönelik olarak ta aynı şekilde davranacağı ve yönetmeliklerde yer alan kıyafetle ilgili kurallara uygun davranmayacağını açıkça ifade ettiği ve aynı davranışını sürdürdüğü anlaşılmaktadır.
Bu durumda uyarma cezası verilmesini gerektiren davranıştan farklı olarak, uyulması gereken kuralları biliyor olmasına rağmen, ideolojik veya siyasi amaçlarla kurumun huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak biçiminde gerçekleşen davranışlarını ısrarcı bir biçimde sürdüren davacıya ....... Yönetmeliği’nin ...... maddesinin uygulanmasında mevzuata aykırı bir yön görülmemiştir. (Danıştay İd.Dav.Dai.Gn.Kurul Kararı 7.5.1999 Y.D İtiraz No: 1999/229).

Ticaret ve diğer kazanç getirici faaliyetlerde bulunma yasağına uymayan ve bu nedenle bir yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılan davacının başmüfettişlik görevinden alınmasında sebep ve maksat yönlerinden hukuka aykırılık bulunmadığı (Danıştay 5. Daire 21.10.1992 E. 91/3960; K. 92/2707).
Kendi isteği ile müfettişlikten öğretmenliğe atanan davacının yeniden müfettişliğe atanmak için yaptığı başvurunun daha sonra yapılan hukukî düzenleme uyarınca reddinde hukuka aykırılık bulunmadığı (Danıştay 5.Daire 28.11.1996 E. 95/1040; K. 96/3688.
Yargılandığı suçtan beraat eden davacının şeflik kadrosuna atanamamasında mevzuata uyarlık bulunmadığı (Danıştay 5. Daire 11.03.1991 E. 90/3204; K. 91/417).
Memuriyetle bağdaşmayan tutum ve davranışları saptanan ve bu eylemleri nedeniyle disiplin cezası verilen davacının, adaylık süresinin dolması beklenmeden görevine son verilmesinde mevzuata aykırılık olmadığı (Danıştay 5. Daire 17.10.1990 E. 90/3713; K. 90/1812).
Mevzuatta resmî tatil süresi içinde memurların görev yerlerinden ayrılmasını engelleyici bir hüküm bulunmadığından hafta tatilini geçirmek için gidilen ve görev yapılan şehir dışında usulüne uygun alınan raporların geçersiz sayılamayacağı (Danıştay 5. Daire 13.10.1983 E. 80/5187; K. 83/6784).
Davacıya disiplin soruşturması açılmadan, doğrudan disiplin amirince savunması alınarak disiplin cezası verilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı (Danıştay 8. Daire 18.02.1997 E. 1995/ 5200; 1997/ 507).
Resmi mühürü kaybetmek eyleminin disiplin soruşturmasını değil TCK’na göre ceza kovuşturulmasını gerektirdiği hk. (Danıştay 2.Daire Esas No:1996/3493 Karar No:1997/42 )
Okul, cami vb. yerlere olması gereken uzaklık kuralına uymadan kıraathane ve içkili yer işletme izni verilmesinin TCK’na göre görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı hk. (Danıştay 2.Daire Esas No:1995/1969 Karar No:1997/30 )
2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkındaki Kanun‘a tabi olan özel güvenlik görevlilerinin işledikleri suçlardan dolayı genel hükümlere tabi oldukları (Danıştay 2.Daire Esas No:1996/3262 Karar No:1997/49 )
Kamu Sektörüne Dahil İdarelerin İhalesi Yapılmış ve Yapılacak İşlerinde İhale Usul ve Şekillerine Göre Fiyat Farkı Hesabında Uygulayacakları Esaslarda bu esasların yürürlüğe girmesinden önce devam eden işlere 1.7.1994-31.12.1994 tarihleri arasında fiyat farkı ödeneceği öngörülmüş olduğundan; uygulamaya ilişkin tebliğ hükmü ile esasların yürürlüğe girdiği tarihten önce fiilen bitirilmiş işlere bu esasların uygulanmayacağı yolunda sınırlama getirilemeyeceği hk.(Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu Esas No:1996/574 Karar No:1997/214 )
Bakanlık ve genel müdürlük müfettişleri dışındaki soruşturma ve denetim elemanlarının görevden uzaklaştırma yetkisine sahip olmadıkları ve ancak bu konuda görevden uzaklaştırmaya yetkili amirlere teklifte bulunabilecekleri hk. (Danıştay 5.Daire Esas No:1994/286 Karar No:1997/966 )
625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasasında,Özel Öğretim Kurumlarında öğretime tüm sınıflar itibariyle veya kademeli olarak başlanabileceği belirtildiği halde, ilgili yönetmelikle kademeli öğretime başlanacağına ilişkin hükmün yasaya aykırı olduğu hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1996/948 Karar No:1997/1225 )
1-İdari işlemlerden dolayı maddi tazminata hükmedilebilmesi için idarenin ağır hizmet kusuru bulunması gerektiği,

2-Manevi tazminatında haksız işlem veya eylem nedeniyle kişilerin ağır ceza ve üzüntü verilmesi durumunda hükmedilemeyeceği hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1995/3635 Karar No:1997/1209 )

Üst disiplin amirince, soruşturma tayin edilmeden ve usulüne uygun bir soruşturma yapılmadan doğrudan savunma alınarak verilen disiplin cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1996/1793 Karar No:1997/1778)
Ceza yargılaması sonucu suçun işlendiği tarihte ceza ehliyetine sahip olmadığı kesinleşen davacının, disiplin hukuku açısından da ehliyeti bulunmadığı hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1995/4538 Karar No:1997/1171 )
Davalı idarede müfettiş olarak görev yapan davacıya, verilen soruşturma görevi ile ilgili olarak düzenlediği raporun eksikleri nedeniyle iki kez geri çevrilmesi ve soruşturmanın başka bir müfettişe verilerek tamamlattırılması nedeniyle ceza verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı hk.(Danıştay 8.Daire Esas No:1996/5080 Karar No:1997/874).
Mesaide kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı olarak giyinen araştırma görevlisi hakkında olumsuz sicil düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı hk. (Danıştay 8.D. Esas No:1995/271 Karar No:1997/402 ).
1-İdare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlar, dava konusu işlemi, tesis edildiği tarihten itibaren hukuk aleminden kaldırıldığından işlem işlem öncesi hukuksal durumun yeniden yaratılmasını sağladığı;

2-Davacının re’sen emekliye sevk edilme işleminin yürütülmesinin durdurulmasına karar verildiğinde, eski görevine döndürülmesi gerekir. Başka bir yere atama yapılması, yargı kararının uygulanmaması anlamını taşıdığından, bu tutumun manevi tazminat ödemeyi gerektirdiği hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1995/216 Karar No:1997/1560 )

Makam tazminatı verilmesini gerektiren görevlerde vekaleten veya refakaten geçen hizmetler nedeniyle makam tazminatı alınamayacağı, bu görevlerde asaleten en az 2 yıl görev yapmış olmasının gerektiği hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1995/6126 Karar No:1997/720 )
Memur olarak görev yapmakta iken zimmet suçu dolayısıyla hakkında açılan soruşturma sonucu görevden çıkarma cezası ile cezalandırılan davacının aynı eylem nedeniyle adli yargıda beraat ettiğinden bahisle göreve iade isteminin değerlendirilmesinde idarenin takdir yetkisinin bulunduğu hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1995/7836 Karar No:1997/846 )
Stajer öğretmen olarak görev yapan davacının adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumlarının tespiti halinde hakkında 657 sayılı Yasanın 56. ve 57. Maddelerine göre işlem yapılabileceği (Danıştay 12.D. Esas No:1995/6387 Karar No:1997/673 )
.... Özel ... lisesinde fizik dersi öğretmenliği yapmasına izin verilmemesine ilişkin işlem idare mahkemesince iptal edilmiş olan davacıya maddi ve manevi tazminat ödenmemesinde hukuka aykırılık bulunmadığı hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1997/1331,Karar No:1997/1210 )
3206 sayılı Kanunla CMUK’ na eklenen Ek 6. Maddeye dayanılarak, soruşturmacıların CMUK’ nun 163 ve 164. Maddelerinde öngörülen uygulamayı yapamayacakları hk.(Danıştay 1.Daire Esas No:1997/76 Karar No: 1997/122 )
Hukuka bağlı ve saygılı idarenin emsal yargı kararları doğrultusunda hareket etmesi gerektiği hk. (Danıştay 1.Daire Esas No:1997/123 Karar No:1997/115 )
Yargı yerince verilen bir kararın uygulanmasında düşülen duraksamanın giderilmesi görev ve yetkisi kararı veren yargı yerlerine ait bulunduğundan istem hakkında görüş bildirilmesine yer almadığı hk. (Danıştay 1.Daire Esas No:1997/131 Karar No:1997/127 )
Özel motorlu taşıt sürücü kursu görevlileri hakkında genel hükümlere göre kovuşturma yapılması gerektiği hk. (Danıştay 2.Daire Esas No:1997/2118 Karar No:1997/1885 )
İdare mahkemesince verilen kararı uygulamama eyleminin TCK’ nun 228. Maddesine ilişkin suçu oluşturacağı hk. (Danıştay 2.Daire Esas No:1995-3264 Karar No:1997-2117 )
İdare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararını uygulamama eyleminin TCK’ nun 228. Maddesine ilişkin suç oluşturduğu hk. (Danıştay 2.Daire Esas No:1995/3144 Karar No:1997/2063 )
İşlemde gerekçeye yer verilmemiş olmasının, işlemin esasının incelenmesini engellemeyeceği ve yalnızca bu yönden iptalini gerektirmeyeceği hk. (Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu Esas No:1995-769 Karar No:1997/525)
Özel dershane işletmeciliği işiyle uğraşan yükümlü şirketin işlemlerinin incelenmesinde, resmi makamlar önünde yapılan beyan ve muamelelerinin veya mevzuat gereği resmi makamlara verilen bildirim ve raporların güvenilir kanıt olma niteliği karşısında, soyut beyanlara veya her zaman düzenlenebilir nitelikteki belgelerin esas alınarak tarhiyatın terkininde isabet bulunmadığı, öğrenci sayısı ve kayıt silme tarihleri ile ilan edilen ücret ve ders saatleri dikkate alınarak bilirkişi incelemesi yaptırılarak karar verilmesi gerektiği hk. (Danıştay 3.Daire Esas No:1996/6923 Karar No:1997/3504 )
Göreve atanmasını gerektiren bir yargı kararı olmadan idarece takdir yetkisi kullanılarak eski görevine iade edilen davacının özlük hakları kaybının tazmininin gerekmeyeceği hk. (Danıştay 5.Daire Esas No:1996/502 Karar No:1997/2127)
İdari örgütlenmede meydana gelen değişiklik nedeniyle ortaya çıkacak yeni hukuki duruma göre, idarece takdir yetkisi çerçevesinde işlem tesis edilebileceği hk. (Danıştay 5.Daire Esas No:1995/1475 Karar No:1997/2334 )
Devlet memuru olma niteliğini kaybetmemiş olan davacının yargılandığı suçtan mahkumiyeti gerekçe gösterilerek hakkındaki görevden uzaklaştırma tedbirinin kaldırılmasında hukuka uyarlılık bulunmadığı hk. (Danıştay 5.Daire Esas No:1996/2946 Karar No:1997/2239 )
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 günlü, E:1968/6, K:1973/14 sayılı kararı uyarınca davacının fiilen babasından ayrı yaşayan annesi için yapılan tedavi giderlerinin ödeme tarihinden itibaren 60 gün geçtikten sonra geri istemesinin mümkün olmadığı hk. (Danıştay 5.Daire Esas No:1996/3069 Karar No:1997/1482 )
İhalede taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlığının özel hukuk hükümleri çerçevesinde adli yargı yerince çözümlenmesi gerektiği hk. (Danıştay 6.Daire Esas No:1996/3976 Karar No:1997/3037 )
Kamu kurumlarında görevli olanlar TODAİE’ de eğitim gördüğü süre içinde özel hizmet tazminatı, işgüçlüğü ve iş riski zamlarının düşürülerek diğer yerlerde çalışanlar için öngörülen oran üzerinden ödenmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1995/2745 Karar No:1997/3074)
Tebliğ alındısı bir tür tutanak niteliğinde olup, tebliğ yapılan adreste tebligatı olan kişinin aksi iddia ve tarh edilmediği sürece tebligat almaya yetkili bir kişi olduğunu kabulü gerektiğinden ihtilaf konusu ödeme emri tebligatının yeterli ve geçerli sayılması icabettiği hk.(Danıştay 9.Daire Esas No:1997/226 Karar No:1997/2795)
Özel öğretim kurumunda kamu personeli sayılan sözleşmeli personel statüsünde çalışan öğretmenlerin konut edindirme yardımından yararlandırılıp yararlandırılmayacakları konusunda doğan uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiği hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1995/6104 Karar No:1997/2627 )
Tasarrufu Teşvik Hesabından ödeme yapılmasına hak kazanıldığı tarihten itibaren genel zamanaşımı süresi içinde de 2577 sayılı Yasanın 10. Maddesi kapsamında idareye başvurulabileceği hk.(Danıştay 10.Daire Esas No:1997/2859 Karar No:1997/3557 )
Muvazzaf askerlik hizmetinin uzaması sebebiyle atandığı yerde görevine başlamayan davacının kazandığı sınavının saklı tutulması ve askerlik hizmetinin bitiminde atandığı görevinin başlatılması gerekirken 657 sayılı Yasanın 63. Maddesi hükmü gereğince atama onayının iptal edilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1995/10371 Karar No:1997/2304 )
İlkokul öğretmeni olarak görev yapmakta iken iftira ve evrakta sahtekarlık suçundan yargılanarak 10 ay hapis ve 7500 lira ağır para cezasına çarptırılması sebebiyle görevine son verilmiş olan davacının memnu haklarının iadesine karar verilmiş olması halinde yeniden öğretmenliğe atanması isteminin önceki memuriyeti döneminde işlediği suçun niteliği ve atanacağı görevin özelliği dikkate alındığında reddedilmesinde kamu yararına ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmadığı hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1995/9377 Karar No:1997/2242 )
İlçe milli eğitim müdürünün davacıyı şifahi olarak başka bir köy ilkokulunda görevlendirilmiş olması halinde davacının görev yerinin hukuken değişmeyeceği, görev yaptığı köy ilkokulu binasının da yıkılmış olması ve eğitim ve öğretimin fiilen yapılamıyor olması nedeniyle de görevine devamsızlığı mazeretsiz sayılamayacağından 657 sayılı Yasanın 94. Maddesi gereğince görevden çekilmiş sayılmasında hukuka uyarlık bulunmadığı hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1995/9733 Karar No:1997/2371 )
Polis memuru olarak görev yapmakta iken görevini kötüye kullanmak suçundan dolayı, mahkumiyetine karar verilen ve cezası ertelenen davacının, alınan kararın temyiz edilmesi üzerine fiilinin ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturduğu gerekçesi ile ve kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla bozulması üzerine, idarece, 657 sayılı Yasanın 48/A-5 ve 98/b maddesi uyarınca görevine son verilmesine ilişkin işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1995/9561 Karar No:1997/2500)
Zimmet suçundan dolayı para cezasına çevrilmiş olan 1 yıl ağır hapis cezası ve müebbeden memuriyetten mahrumiyet cezası ile cezalandırılması nedeniyle görevine son verilen davacının, memnu hakların iadesine karar alınması sebebiyle göreve dönme isteğinin reddedilmesinde mevzuata aykırılık bulunmadığı hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1995/10658 Karar No:1997/2148 )
Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmeliğin 5. Maddesinde uygulanması hususunda karşılaşılan tereddütlerin hakkında istişari görüş hk. (Danıştay 1. Daire Esas No:1997/134 Karar No:1997/173)
Mahkeme tarafından verilen iptal ve yürütmenin durdurulması kararlarını uygulamamak eylemini TCK’nun 228 inci maddesine ilişkin suç oluşturduğu hk.(Danıştay 2. Daire Esas No:1996/526 Karar No:199 7/2850)
Yasada aksi belirtilmedikçe, cezaya ilişkin bir hükmün değiştirilmesi halinde failin lehine olan ceza hükmünün uygulanacağı hk.(Danıştay 3. Daire Esas No:1996/4162 Karar No:1997/4829)
Kanunda öngörülen cezanın idari düzenlemeyle getirilmesinin, “Cezanın kanunla konulması “ genel kuralının ihlali anlamında olduğu hk. (Danıştay 4. Daire Esas No:1996/2603 Karar No:1996/5672)
Kanunda harcırahın amacı ve niteliğine ilişkin olarak belirtilen esaslar göz önüne alındığında, harcırahın unsurları ve davacının bunlardan hangisini alabileceği gözetilerek karar verilmesi gerektiği hk.(Danıştay 5. Daire Esas No:1995/2039 Karar No:1997/2612)
657 sayılı Yasanın 76. Maddesi uyarınca tesis edilen naklen atama işleminde davacının kazanılmış hak aylık derecesine eşit bir kadroya atanmasının şart olduğu hk. (Danıştay 5. Daire Esas No:1995/821 Karar No:1997/2541)
Siyasi bir partinin yaptığı toplantıya katıldığı kanıtlanmayan davacının bu gerekçeyle yapılan naklinde sebep yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı (Danıştay 5. Daire Esas No:1997/2136 Karar No:1997/2986)
Sicil notu bakımından “olumlu” ibaresinin 60 puandan itibaren düzenleyen tüm sicilleri ifade ettiği hk.(Danıştay 5. Daire Esas No:1995/799 Karar No:1997/2430)
Anayasanın 129. Maddesinin 5. Fıkrası uyarınca kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlar nedeniyle idare aleyhine açılan davalarda tazminata hükmedilmesi halinde, idarenin ödemek zorunda kaldığı tazminatı yasal yollara başvurarak ilgili kamu görevlisinden tahsil etme zorunluluğu bulunduğu ve bu anayasal zorunluluk nedeniyle dava dilekçelerinde ayrıca rücu talebinde bulunmaya gerek bulunmadığı hk. (Danıştay 5. Daire Esas No:1995/3611 Karar No:1997/2485)
İkamet ettiği veya iş yerinin bulunduğu yerlerde sürücü kursu olanların başka il ve ilçelerdeki sürücü kurslarına devam edemeyecekleri yolundaki düzenlemede hukuka uyarlık bulunmadığı hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1995/1239 Karar No:1997/4107)
İlkokul müdürlerine verilecek disiplin cezalarında 657 sayılı Yasa yerine 1702 sayılı Yasanın uygulanacağı hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1996/4273 Karar No:1997/4100)
Devlet memurluğundan çıkarma cezasının atamaya yetkili amirin isteği üzerine memurun bağlı bulunduğu yüksek disiplin kurulu kararı ile verileceği, yüksek disiplin kurulunun ayrı bir ceza tayinine yetkisinin olmadığı hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1995/4185 Karar No:1997/3879)
Bir memur hakkında takdir edilen disiplin cezası ile, ilgilinin eylemi arasında adil bir denge bulunmasının disiplin hukukunun temel ilkelerinden olduğu hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1995/3680 Karar No: 1997/3928)
Uyarma ve kınama cezalarına karşı idari yargı yoluna başvurulamayacağına ilişkin kısıtlama yasa ile konulabileceğinden, 4792 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Yasasında da kınama cezasına karşı idari yargı yolunun kapalı olduğuna ilişkin bir hüküm bulunmadığından, disiplin cezasının incelenmesi ve esası hakkında karar verilmesi gerektiği hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1997/1535 Karar No:1997/4048)
Kamu görevlisinin görev değişikliğine ilişkin işlemin iptalinden önceki disipline konu tutum ve davranışları nedeniyle cezalandırılabileceği usulüne uygun olarak tesis edilmiş uyarma kınama cezalarının Anayasasının 138. ve 657 sayılı Yasanın 135. ve 136. Maddeleri uyarınca yargı denetimi dışında bırakılacağı hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1995/3916 Karar No:1997/4112)
1702 sayılı Yasa uyarınca verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunun açık olduğu ve bu özel yasada eyleme uygun kural varken 657 sayılı yasanın uygulanamayacağı hk.(Danıştay 8. Daire Esas No: 1995/5283 Karar No:1997/3758)
Sicil amirinin yanında 3 ay fiilen çalışma koşulunu yerine getirmeyen kamu görevlilerinin sicilinin geriye doğru en çok 3 yılın sicil notlarının ortalaması alınarak düzenleneceği hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1995/2664 Karar No:1997/4231)
Kreş ve gündüz bakımevlerinin öğretim kurumu veya anaokulu statüsünde olmayıp eğitim öncesi çocukların bakım ve gözetimi için açılan kuruluşlar olduğundan burada öğretmenlik yapanların eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfından aldıkları % 30 özel hizmet tazminatının % 11’e düşürülmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı hk. (Danıştay 8. Daire Esas No:1995/3474 Karar No:1997/3327)
Sınav sırasında kopya tutanağı tutulmadığı gerekçesiyle işlemin iptal edilemeyeceği, sınav anında olmamakla birlikte sonradan kopya muamelesi yapılabileceği hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1995/3173 Karar No:1997/3474)
Davacının, yargı kararı ile iptal edilen davalı idare işlemi nedeniyle yapamadığı özel muayenelerine ilişkin alabileceği ücretin kesin olarak bilinmesi mümkün olmadığından ihtimal ve varsayıma dayalı olarak tazminata hükmedilemeyeceği hk. (Danıştay 8. Daire Esas No:1995/376 Karar No:1997/3431)
Öğretim görevlisi olan davacı hakkında, soruşturmacı tarafından kademe ilerlemesinin durdurulması cezası önerilmesi üzerine durumun disiplin kuruluna intikal ettirilmeden doğrudan yetkisiz olan okul müdürü tarafından davacının geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları ile sicil durumu gözetildiğinden bahis ile bir alt ceza olan aylıktan kesme cezası uygulanmak suretiyle disiplin cezası verilmesinde mevzuata uyarlık bulunmadığı hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1996/138 Karar No: 1997/4123)
Özel okullar sınavına ilişkin olup, ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlem niteliğinde olan davanın görüm ve çözümü, 2576 sayılı Yasanın 5. Maddesi ile 2577 sayılı Yasanın 42/a. maddesi uyarınca Danıştay’ın görev ve yetki alanı içerisinde bulunduğu hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1997/5284 Karar No:1997/3211)
Emekli olan kamu görevlilerinin görevli bulunduğu sırada işlediği filler nedeni ile verilen disiplin cezaları ile ilgili davalarda son görev yaptığı yer idare mahkemesinin yetkili olduğu hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1997/5324 Karar No:1997/3368)
İdari yargıda tazmin edilecek zararın “kişisel ve olağan dışı” nitelikte bulunmasının gerek ve yeter koşul olduğu hk.(Danıştay 10. Daire Esas No:1996/9012 Karar No:1997/6164)
İlgilinin bir üst göreve atanması için gereken şartlar arasında bulunan müfettiş tarafından düzenlenen gizli raporların idari davaya konu olabileceği hk.(Danıştay 12. Daire Esas No:1996/217 Karar No:1997/1297)
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 125. madde 3. fıkrasında yer alan “geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan memurlar için uygulanacak cezalarda bir derece hafif olan uygulanabilir yolundaki hükümle idareye tanınan takdir yetkisine, disiplin cezasını getiren her olaya özgü durumlar göz önüne alınarak uygulama yapılması gerektiğinde, istişari nitelikte bir kararla, konuya ilişkin genel ve objektif kıstaslar getirilmesine olanak bulunmadığı hk.(Danıştay 1. Daire Esas No:1997/181 Karar No:1998/21)
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinin 4. fıkrası hükmü uyarınca uygulama işlemi üzerine ve bu işlemin süresine tabi olarak dava açabilmek için, mutlaka bir uygulama işleminin bulunması gerektiği hk. (Danıştay İdari Dava Daireleri Esas No:1996/768 Karar No:1998/164)
Kreş işletmeciliği faaliyeti nedeniyle Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 20. Maddesindeki istisnadan yararlanmak üzere alınan istisna belgesinde öngörülen istisnadan yararlanmak zorunlu olmadığından, bu faaliyetten doğan zararın diğer kazanç unsurlarında dikkate alınarak beyanda bulunabileceği hk.(Dan. 4. Daire Esas No:1997/1068 Karar No: 1998/562)
Verilen yürütmeyi durdurma kararının gerekçesi göz önüne alındığında kararın uygulanmamasından söz etmeye olanak bulunmayıp, bu nedenle manevi tazminat talep edilmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğu hk.(Danıştay 5. Daire Esas No:1996/725 Karar No:1998/259)
657 sayılı Kanunun 84. maddesi gereğince askerlik hizmetinde geçen sürelerin adaylık süresini doldurduktan sonra memuriyet hizmeti gibi değerlendirilerek davacının derece ve kademesinde sayılacak olması nedeniyle askerlik hizmeti sırasında yürürlüğe giren 458 sayılı KHK’den yararlandırılması gerektiği hk.(Danıştay 5. Daire Esas No:1997/258 Karar No:1998/125)
Boş bulunan kadroların kural olarak “görevlendirme”suretiyle doldurulamayacağı hk.(Danıştay 5. Daire Esas No:1997/2711 Karar No:1998/270)
Hukuka aykırılığı yargı kararı ile saptanmış bazı genel düzenleyici işlemlerin iptali ile bu genel düzenleyici işleme dayanak tesis edilen işlemlerin bütün hukuksal sonuçları ile ortadan kalkmasının bazı durumlarda imkansız olması veya haksız sonuçlara neden olması nedeniyle genel düzenleyici işleme dayalı işlemin iptal edilmesi gerektiği hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1996/3855 Karar No:1998/460)
Soruşturmacı tayin edilmek suretiyle soruşturma raporu düzenlenmeden, disiplin amiri tarafından ilgilinin ifadesi ve savunması alınarak disiplin cezası verilmesine hukuka uyarlık bulunmadığı hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1996/807 Karar No:1998/1175)
Kopya eylemi nedeniyle disiplin cezası verilen davacıya, bir alt ceza uygulamasında, cezanın alt sınırının değil, bir alt ceza türünün uygulanacağı hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1996/1016 Karar No:1998/810)
Kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması açılmasına ilişkin olarak verilen kararların idari davaya konu olacak nitelikte kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olmadığı hk.(Danıştay 8. Daire Esas No:1997/1582 Karar No:1998/333)
İlanen tebligatın usulüne uygun olabilmesi için gazetede çıkan ilan yazısının tebliğ yapan dairesinin ilan koymaya mahsus mahalline asılması ve bir suretinin mükellefin bilinen son adresine bağlı olduğu muhtarlığa gönderilmesi gerektiği hk.(Danıştay 9. Daire Esas No:1997/4664 Karar No:1998/1221)
Çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği hk.(Danıştay 9. Daire Esas No:1997/3912 Karar No:1998/669)
222 sayılı yasa gereğince, okul ve tesislerinin bulunduğu yerin 100 metre civarında kahvehane açılamayacağı; yasada ön görülen 100 metre civarının etkileşim alanı olarak hesaplanması gerektiği , bu itibarla işyeri ile okulun bahçe duvarının arasındaki mesafe dikkate alınarak işyeri açma ruhsatı verilmemesinde hukuka aykırılık bulunmadığı hk.(Danıştay 10. Daire Esas No:1997/394 Karar No:1998/510)
Bilgisayar kayıtlarının düzenli tutulmaması ve güncelleşmemesinin hak kaybına yol açması halinde, idarenin hizmet kusuruna dayalı tazminle sorumlu olacağı hk.(Danıştay 10. Daire Esas No:1996/5023 Karar No:1998/807)
İdarenin, yanlış mevzuat uygulayarak yapmış olduğu hukuki hatanın hizmet kusuru teşkil etmeyeceği, bu nedenle doğduğu ileri sürülen zararı tazmin sorumluluğu bulunmadığı hk.(Danıştay 10. Daire Esas No:1997/3567 Karar No:1998/1000)
Kendi dikkatsizliği ve tedbirsizliği sonucu elini kıyma makinasına kaptıran davacının, mirasçılarına manevi tazminat verilmemesinde hukuka aykırılık bulunmadığı hk.(Danıştay 10. Daire Esas No:1996/4007 Karar No:1998/905)
Devlet İhale Kanunu hükümleri çerçevesinde pazarlık usulüyle yapılan satışların katma değer vergisine tabi olduğu hk.(Danıştay 11. Daire Esas No:1997/368 Karar No:1998/1108)
İstisnai memuriyete atananlara, 657 sayılı Yasanın aday memurlara ilişkin hükümlerinin uygulanamayacağı hk.(Danıştay 12. Daire Esas No:1995/8281 Karar No:1998/348)
657 sayılı Yasanın 43. maddesi gereğince ek gösterge uygulanmasında esas alınacak dereceleri aynı yasanın 36. Maddesi ve diğer yasal düzenlemelere göre verilmiş olan ve ilgililerin kazanılmış hak aylıklarını yükselten derecelerin esas alınması gerektiği hk.(Danıştay 12. Daire Esas No:1995/4625 Karar No:1998/475)
Yurtdışında görevli olan ve yıllık iznini yurtiçinde geçirmekte iken sağlık raporu alan davacıya, rapor süresince yurtdışı aylığı ödenmeyeceği hk.(Danıştay 12. Daire Esas No:1996/28 Karar No:1998/145)
Hakkında soruşturma yapılacak olan sanığın kimliğinin saptanması gerekeceği hk. (Danıştay 2. Daire Esas No:1998 /916 Karar No: 1998/1356)
Davacının, ... Valiliği görevinden alınmasına ilişkin bakanlar kurulu kararlarının iptali yolundaki Danıştay 5. Dairesi kararının uygulanması yolundaki başvurusunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali, görevden alındığı tarihten itibaren yoksun kaldığı maddi haklarının ve 100.000.000 lira manevi tazminat ödenmesi istemiyle açıldığı davada işlemin iptali ile yargı kararı gereğince uygulama yapılıncaya kadar görevli olduğu dönemlere göre merkez valisi veya danıştay üyesi iken aldığı aylık, parasal haklar düşülerek bulunacak farkın ödenmesi gerektiği hk. (Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu Esas No: 1996/623 Karar No:1998/276)
Kamu kurumlarına karşı üstlenilen inşaat taahhüt işlerinde katma değer vergisini doğuran olayın, hakediş raporlarının tahakkuka bağlanmasıyla meydana geleceği hk. (Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu Esas No:1996/370 Karar No:1998/118)
Takdire dayalı işlemlerde yetki unsurunun öncelikle incelenmesi gerekli ve bu unsurdaki sakatlığın mutlak bir iptal nedeni teşkil ettiği tartışmasız ise de, kanunda sebepleri açıkça düzenlenen ve idarenin takdir yetkisinin bulunmadığı işlemlerde yetki yönünden sakatlık olsa dahi idari yargı yerince sebep ve konu yönünden inceleme yapılmasının mümkün olduğu hk. (Danıştay 5.Daire Esas No:1995/3768 Karar No:1998/1656)
“İtirazım yoktur”şerhinin bağlayıcı olduğu, bu şerh üzerine itiraz yoluna başvurulamayacağı hk. (Danıştay 7.Daire Esas No:1997/4437 Karar No:1998/2545)
İlanen tebligatın, Tebligat Kanunu ve Tüzüğünde koşulları belirtilen adresi meçhul şahıslara yapılabileceği; ilanen tebligattan önce tebligatı yapacak makam tarafından, kanun ve tüzükte sayılan yerlerden araştırma yapılması gerektiği olayda, adresi kolaylıkla tespit edilebilecek davacıya ilanen tebligat yapılamayacağı hk. (Danıştay 7.Daire Esas No:1997/1752 Karar No:1998/1383)
Devlet memuru olan ve aynı zamanda sendika şube sekreteri olan davacının basına bilgi ve demeç vermek eylemi nedeniyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1996/814 Karar No:1998/1927)
... Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesini Kimya Bölümünden mezun olan davacının, genel kültür dersi mahiyetinde değerlendirilen kimya dersi öğretmeni olarak görev yapması nedeniyle, kendisine ilave eğitim öğretim tazminatı ödenmeyeceği hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1996/1656Karar No:1998/2299)
Yöntemine uygun olarak yapılan dava konusu ihale sonucunda bulunan oranı; özel inceleme komisyonu marifetiyle inceletilmesi sonucu gerçekçi olmadığı belirtilmek suretiyle ihalenin onaylanmaması işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1997/6913 Karar No:1998/3003)
Makam tazminatına ilişkin cetvelde kanunlarına tabi olanlara da yer verilmesi nedeniyle davalı idarenin sadece 657 sayılı Yasaya göre ihdas edilmiş kadrolarda çalışanlara makam tazminatı verileceği iddiasının yerinde bulunmadığı; Genel müdürlük görevine atanan ve yasada öngörülen süreyi tamamlamış olan davacının makam tazminatından yararlandırılması gerektiği hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1997/5987 Karar No:1998/3000)
İş sonu tazminata hak kazanan sözleşmeli personelin, hak kazandığı tarihten itibaren genel zaman aşımı süresi içinde 2577 sayılı Yasanın 10. Maddesi kapsamında davalı idareye başvurarak isteminin reddi halinde idari dava süresi içinde dava açılabileceği hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1997/2845 Karar No:1998/2541)
Öğretmen olarak çalışmaktayken şehit edilen kamu görevlisi nedeniyle idarenin “sosyal risk” ilkesi gereği tazmin sorumluluğu olacağı; Emeklilik aylıkları ve yardım kampanyaları sonucu ödenen tutarların tazmini gereken zarar miktarından düşülmeyeceği hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1996/10146 Karar No:1998/2344)
Çalışanların, istihdam koşulları, işverenin hukuki niteliği ve çalışma hayatını ilgilendiren idari işlemlere karşı iptal davası açma ehliyetlerinin bulunduğu hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1997/2003 Karar No:1998/2445)
Devlet memurluğuna atanmadan önce, adli sicilden kaydı çıkarılan mahkumiyetin Devlet memurluğuna engel teşkil etmeyeceği hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1996/3534 Karar No:1998/1579)
Adaylık süresi içinde olumsuz sicil almış olan davacı, bu sicilinin iptalini istemediğinden; görevine son verilmesine ilişkin işleme karşı açılan davada anılan sicilinin incelenemeyeceği hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1997/3233 Karar No:1998/1910)
Resmi telefonu özel görüşmelerde kullanmanın tazmini nitelikte bir suç olduğu ve TCK’na göre suç oluşturmadığı anlaşıldığından hakkında karar verilmesine yer olmadığı hk. (Danıştay 2.Daire Esas No:1996/3142 Karar No:1998/2385)
Kamu Konutları Yönetmeliğinin 4. Sayılı cetvelinin (g) sütununun 11.9.1987 günlü, 87/12144 sayılı Bakanlar kurulu Kararıyla yeniden düzenlenmesi sonucunda, aile fertlerinin gelirleri toplamının 1.200.000 TL.sı için (-1) puan düşürülmesi gerektiği hk. (Danıştay İdari Hava Daireleri Esas No:1996/741 Karar No:1998/524)
Tebligat Kanununun 21.maddesine göre yapılan tebligatlarda komşulardan birine yada varsa yönetici veya kapıcıya keyfiyetin bildirilmesi gerektiği hk. (Danıştay 4.Daire Esas No:1997/6071 Karar No:1998/4022)
Davacının öğrenim durumunu gözetme konusunda takdir yetkisi bulunan idarenin, adı geçenin kazandığı okulun bulunduğu yere atanması konusunda yargı kararı ile zorlanamayacağı hk. (Danıştay 5.Daire Esas No:1996/311 Karar No:1998/2618)
657 sayılı yasada yer alan genel şarta aykırı olarak getirilen yönetmelik hükmündeki şartı taşımadığı gerekçesiyle davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı hk. (Danıştay 5.Daire Esas No:1995/3931 Karar No:1998/2632)
Tebliğ evrakının,muhatabın adresinde,bulunmadığından bahisle iade edilmesi halinde,tebliğin menkul bir süre sonra yeniden yapılması ve bu kez de muhatabın adresinde bulunamaması halinde ilanen tebliğ yoluna gidilmesi gerektiği hk. (Danıştay 7.Daire Esas No:1997/3515 Karar No: 1998/3686)
Kesinleşmiş disiplin cezasının yeni bir idari işlemle ortadan kaldırılmayacağı hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1998/4988 Karar No: 1998/3015)
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde şube müdürü olan davacıya aylıktan kesme cezasının, ilçe milli eğitim müdürü veya üst disiplin amiri olarak kaymakam tarafından verilmek gerekirse de, müsteşar tarafından ceza verilmiş olmasının işlemi sakatlamadığı hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1998/4598 Karar No:1998/3633)
Tebligat Yasasının 35.maddesi uyarınca ilanen tebligat yapılabilmesinin tebliğ memurunca yeni adresinin tespit edilmemesi halinde mümkün olduğu hk. (Danıştay 8.Daire Esas No:1998/4933 Karar No:1998/3556)
Tebligat Kanunun 12. ve 13.maddeleri ile Tebligat Tüzüğünün 17 ve 18.maddeleri uyarınca tüzel kişilere tebliğin yetkili temsilcilere yapılması gerektiği, ancak yetkili temsilci bulunmadığı taktirde memur veya müstahdemlerin den birbirine yapılabileceği ,bu son halde durumun tebliği mazbatasına şerh dilmesi gerektiği hk. (Danıştay 9.Daire Esas No:1997/5376 Karar No:1998/3399)
Kararının idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde yerine getirilememesi halinde yasal faiz ödenmesi gerektiği hk. (Danıştay 9.Daire Esas No:1997/3067 Karar No:1998/2270)
İhaledeki gizlilik ortadan kalktıktan sonra,teklifler tekrar yeniden değerlendirilmek üzere ikinci komisyonun aldığı karar doğrultusunda işin başka bir ortak bir girişime verilerek ihalenin sonuçlandırılmasında,idare hukuku ilkelerinden olan ihalenin herkese açık olması,rekabet kuralları ve ihale aşmasındaki gizlilik kurallarına aykırı davranıldığı hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1996/4274 Karar No:1998/5478)
Terörle mücadele sırasında yaralanan kamu görevlilerine bazı mali olanaklar sağlayan yasanın yürürlüğünden önce yararlanmış olmasın karşın,uzun süren tedavi sonrası,bu yasa yürürlükte iken vazife malülü aylığı almaya başlayan davacının yasa kuralından yaralandırılması gerektiği hk. (Danıştay 10.Daire Esas No:1997/4555 Karar No:1998/3953)
İki yıllık süre sonunda asaletinin onaylanmasına engel durumu bulunmayan ve idarece iki yılın sonunda görevine son verilmesine gerekli kılacak saptamalarda bulunmaksızın memurluk statüsü sürdürülen davacının asil memur kazandığının kabulu gerektiğinden hakkında 657 sayılı yasanın 56. Ve 57. Maddelerinin uygulanamayacağı hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1998/2011 Karar No:1998/2434)
Aday memurların yetiştirilmesine ilişkin genel yönetmeliğin 18.,19. Maddelerinde öngörülen kurallara aykırı olarak gerçekleştirilen temel eğitim programı veya hazırlayıcı eğitim programı sonunda yapılan sınavlarda başarısız sayılan ilgilinin görevine son verilmeyeceği hk. (Danıştay 12.Daire Esas No:1996/1891 Karar No:1998/2571)
(*) Yasadaki “atamaya yetkili amir” ifadesi, yönetmelikte “disiplin amiri” şeklinde yer almaktadır.

Kaynak:www.ogretmenimiz.com