1. İfade edildikleri biçim bakımından ceza normları
Ceza hukuku normları, bildirmeli ve belirtmeli değil, yaptırmalı önermelerdirler . Dilin, başkalarının davranışlarını değiştirmek için, onları etkilemek amacı ile kullanılmasına, dilin yaptırma işlevi denmektedir. Dil, yaptırma işlevini, yaptırmalı önermelerle, yani normatif önermelerle yerine getirmektedir.
Dil yaptırma işlevi, emretmek, uyarmak, tembih etmek ve öğüt vermekten, dolayısıyla başkalarının davranışlarını etkilemek, onları değiştirmekten, açıkçası bir yaptırmaktan ibaret bulunmaktadır.
Ceza hukuku kurallar dilin bu alanına girmektedirler. Gerçekten, ceza normu, hüküm, önerme olarak, ne bir bildirme, ne de bir belirtmedir, sadece bir buyruktur.
Böyle olunca, ceza normu, başkalarına kuramsal bir gerçeği öğretmek veya onların duygusal bir tepki ve tavrını dışa vurmalarını sağlamak amacı ile değil, sadece kendilerinden istenen belli bir biçimde davranmalarını sağlamak, öyle davranmadıklarında, davranışlarından ötürü, onları yargılamak amacı ile konmuş olmaktadırlar ( Bobbio, Norma, 83 ).
Kanun koyucu, bir bilgi – haber dairesi değildir, tersine toplumsal denetimin merkezi bir organıdır ( Ross, Diritto, 10 ).
Bu bağlamda baktığımızda, ceza normları, kategorik veya mutlak emirler, ipotetik veya teknik normlar olarak ortaya çıkmaktadırlar.

2. Kategorik emirler
Kategorik emirler, belli bir davranışın mutlaka yerine getirilmesi gerektiğini saptayan kurallardır. Açıkçası, bunlar, hiçbir şarta bağlı olmadıklarından, yani salt ödevsel bir davranış olduklarından, hiçbir amaçla değil sadece yapılması için yapılması gereken kendinden iyi, yani mutlak anlamda iyi bir davranışı emreden normlardırlar.
Hukuk normlarının ve genelde özel olan ceza normlarının yegane ifadesinin ipotetik hükümler ( Kelsen, Lineamenti, 64, 209; Grispigni, Diritto penale, 258) veya teknik normlar olduğu ( Rava’, Dritto e stato, 25, 32; Brunetti, Norme, 98 ) doktrinde ileri sürülmekle birlikte, hukuk ve ceza hukuku düzeninde müeyyidelendirilmemiş normların bulunması gerçeği karşısında ( Bobbio, Norma, 206 ), ipotetik hukuk normları veya teknik normlar yanında, ayrıca kategorik hukuk, ceza hukuku normlarının varlığını kabul etmeyi gerektirmiştir.
Gerçekten, ceza hukuku düzenine bakıldığında, bazı ceza normlarına uymanın herhangi bir araçla temin edilmemiş olduğu görülür. Bunlar, genellikle, uyulması ceza müeyyidesiyle sağlanmış olan normları, yani asıl ceza normlarını tamamlayan normlardırlar. Bu normlara uyma, hiç olmazsa muhatapları, açıkçası yargı organları bakımından herhangi bir şarta tabi kılınmamışlardır, yani uymama, muhatapları bakımından herhangi bir müeyyideyi davet etmemektedir. Bunlara uymamak, sadece verilen kararın hükümsüzlüğünü doğurur. Hükümsüzlük kararın bozulmasıdır. Bozma, esasen ihlale tepki olmadığından müeyyide değildir. Öyleyse, ceza hukuku düzeninde, doğrudan veya dolaylı olarak asıl ceza normlarını tamamlayan, ancak uyulmaları herhangi bir müeyyideyle sağlanmamış olan hükümler, ör., CK. m. 1, 2, 3, 4, 20, 45, 61, vs., en azından yargı organlarında, muhatapları kişiler, yani yargiç bakımından kategorik emir biçiminde ifade edilmiş olan ceza normlarıdırlar.
Öte yandan, ceza hukukunda belli bir ihlale ilişkin olmakla birlikte, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak ihlale bir cevap, bir tepki teşkil etmeyen, ancak sadece ihlal vesilesi ile ortaya çıkan kişideki tehlikelilik esasına dayandırılan, dolayısıyla ihlali bastırmakla değil, sadece ileride ortaya çıkabilecek olan ihlalleri şimdiden önlemekle ilgili bulunan tedbirleri içeren hükümler de, kategorik emir biçiminde ifade edilen ceza normlarıdırlar. Gerçekten, bunlar, ihlale isnat edilen, ihlalin neticesi olarak görülen hukuki sonuçlar değildirler, sadece ihlal vesilesi ile kişide ortaya çıkan tehlikeli kişilikle ilgili bulunmaktadırlar. Başka bir deyişle, söz konusu normlar, birinci derecede bir ceza normunun ihlaline hukuki netice olarak bağlanan ikinci derecede bir norm, yani bir cezalandırma emri değildirler, çünkü tehlikelilik, emredilen veya yasaklanan bir fiil değildir, emredilen veya yasaklanan bir fiilin işlenmesinden sonra kişide ortaya çıktığı düşünülen istenmeyen bir durumdur. Kuşkusuz, böyle bir durumun, tehlikeli kişiye, bir yükümlülük, bir borç olarak yüklenmesi, şeyin doğasına aykırıdır, çünkü, tehlikelilik kişinin bir davranışı değil bir durumu olduğundan, hukuk düzeni, kimseye tehlikeli olmamayı emretmemiştir. Böyle olunca, ihlal edilebilir bir ceza hükmünden yoksun olarak, salt güvenlik tedbiri emreden hükümler, ifadesini ipotetik önermelerde değil, kategorik önermelerde bulan emirler olmaktadırlar.
Öyleyse, ciddi bir biçimde karıştırmış olması bir yana, Kanunun, Birinci kitap, Üçüncü kısım, İkinci bölümde öngördüğü güvenlik tedbirleri, belli bir hükümden yoksun olarak salt belli tedbirleri emretmeleri nedeni ile, kategorik ceza normlarıdırlar.
Belirtilen bu yapılarından ötürü muhatapları madem yargı organlarıdır, kişilerin bu kurallara uymaması söz konusu olmaz. Burada, söz konusu olan, bunların yargı organları tarafından doğru veya yanlış uygulanmalarıdır. Yanlış uygulama, yanlış uygulayan kişi bakımından her hangi bir müeyyideyi davet etmemektedir. Burada, sadece işlem, işlem hükümsüz kılınmaktadır. İşlemin hükümsüz kılınması, ceza mahkemesinin hükmünün bozulmasıdır. O halde, tarihi kanun koyucu ne derse desin, ceza hukuku düzeninde güvenlik tedbiri öngören normlar, belirtilen niteliklerinden ötürü kategorik emirlerdirler.

3. Şartlı ( ipotetik) emirler veya teknik normlar
Şartlı, ipotetik emirler, belli bir şartın gerçekleşmesine bağlı olarak, belli bir fiilin yapılması gerektiğini saptayan normlardır. Gerçekten, bunlar, bir amaca varmak için iyi olan bir fiili, yani kendinden iyi olmayan ama sadece belli bir amaca ulaşmak istendiği veya gerektiği için iyi olan, dolayısıyla amaca varmada şartlı olarak yerine getirilen bir fiili emreden hükümlerdirler.
O halde, bir müeyyideyle kuvvetlendirilmiş bulunan tüm ceza normları kesinlikle şartlı emirlerdirler. Gerçekten, birinci derece ceza normunca konan bir yükümlülüğün gerçekleşmesi için bir şart olarak ikinci derecede normca, yani müeyyide normunca isnat edilen neticenin ret veya kabul edilmesinin göz önüne alınması anlamında, "Y cezasına çarptırılmak istemiyorsan X fiilini yapmalısın" ifadesine göre, ipotetik önermelerle ifade edilmektedirler. Bu önermeleri belirleyen özellik, netice veya amacın, tabiatçı anlamda bir "nedenin neticesi" olmaması, tersine sadece araç olarak göz önüne alınan bir fiile hukuk düzeni tarafından, açıkçası norm tarafından " isnat " edilen bir netice olmasıdır. Burada, "araç-amaç" ilişkisi, "neden-sonuç" arasında bir ilişki kuralı biçimine dönüşmesi değildir, ama, tersine, hukuk düzeni tarafından nitelendirilen ( suç ) bir fiil ile gene bu hukuk düzeni tarafından netice olarak nitelendirilen ( ceza ) başka bir fiil arasında bir ilişki kuralı biçimine dönüşmesidir. Bu durumda, bundan, bir kere serbest olan amaç seçilince, amaca ulaşmak için yerine getirilen fiilin bir doğa kanununa uygun olduğu sonucu değil, tersine bir davranış kuralına, yani bir emre uygun olduğu, dolayısıyla bizzat zorunlu bir fiilden söz edilebileceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Herhalde, bu, ipotetik önerme biçiminde ifade edilen hukuk, ceza hukuku normlarında, fiille (suç) bu fiile bağlanan netice ( ceza ) arasındaki ilişkinin, tabiatçı anlamda bir "nedensellik" ilişkisi olmadığı, ama, tersine, normatif anlamda bir " isnadiyet " ilişkisi olduğu anlamına gelmektedir.
Belirtilen bu yapı içinde, hukuk normları, kanun koyucunun her hukuk düzeninde kendileri ile kurala uymayı sağlamakta kullandığı tipik iki duruma göre, iki tipik biçimde ifade edilmektedir. Gerçekten, kurala uymamanın neticesi, en genel anlamında, birinci derecede normları ihlal eden kişiye, kanun koyucu tarafından isnat edilen istenmeyen bir yoksunluk olarak tanımlanırsa; söz konusu bu kötü neticeyi o kişiye yükleme amacına, ancak iki şekilde ulaşılabilir. Bu, norm ihlal edildiğinde, ya saptanmış olan amaca erişememe, ya da o amacın karşıtı olan bir amaca erişme biçiminde olmaktadır. İlkinki duruma örnek, hukuken geçerli bir işlemin yapılabilmesi için gerekli olan şartları belirten normlar, özellikle teknik normlar denen normlardır. Bunlarda, uyulması emredilen şarta uyulmadığı taktirde, hukuken geçerli bir işlem yapmak amacına ulaşılamamakta, dolayısıyla burada ihlalin getirdiği sonuç, istenen amaca ulaşamamaktan ibaret olmaktadır. " Y' yi istiyorsan X' e mecbursun" ifadesinde ifadesini bulan bu normlara emredilen fiilin bu amaca ulaşmak için bir araç olma sıfatını yüklenmesinden ötürü, bunlara araçsal normlar veya teknik normlar denmektedir. Bir hakkın kullanılmasını bir şarta bağlayan kurallar genellikle bu nitelikteki normlardırlar. Gerçekten, kanunun zamanaşımını ( m. 66, vs.) , şikayeti ( m. 73 ), vs. düzenleyen hükümler teknik normlardırlar. İkinci duruma örnek, bir ceza hükmünün ihlal halinde, ihlal eden kişiye bir cezanın verilmesini emreden normlardır. Bütün bu hallerde, ihlal tasarlanandan farklı bir amaca götürmekte, dolayısıyla müeyyide, istenenden farklı bir amaca varmaktan ibaret olmaktadır. " Y' yi istemiyorsan X' e mecbursun " ifadesinde ifadesini bulan bu normlara amaçsal normlar da denmektedir, çünkü bunlar amaç değerini haiz fiilleri emretmektedirler.
Hükmü bir ceza müeyyidesi ile teminat altına alınmış olan ceza hukuku kuralları, kuşkusuz bu ikinci tipte olan normlardırlar. Bunların genel ifadesi " cezalandırılmak ( Y ) istemiyorsan, X fiilini yapmalısın " olmaktadır. Bunlar, emirler ve yasaklar biçiminde ortaya çıkmaktadırlar. Gerçekten, CK' un, ör., 81, 86, 125, 141, vs. maddeleri hükmü yasak, buna karşılık, 98, 257/2, 278, vs. maddeleri hükmü emirdirler.
Bu bağlamda, Ceza kanunun İkinci kitabında, , özel ceza kanunlarında ve ceza hükmü içeren tüm öteki kanunlarda yer alan, bir yandan emirler ve yasaklardan, öte yandan aynı zamanda izinden ibaret bulunan ve her birine uymak ikinci derecede bir başka emirle sağlanan tüm ceza hukuku kuralları şartlı ceza hükümleri, yani ipotetik ceza normlardırlar