+ Konuyu Yanıtla
1 / 5 Sayfa 12345 SonSon
1 den 10´e kadar toplam 47 ileti bulundu.

Konu: 27 Mayıs 1960

27 Mayıs 1960 Hızlandırılmış Mobil Sayfa Sürümü (AMP)
  1. #1
    Kayıt Tarihi
    Jan 2007
    Nerede
    BANDIRMA/BALIKESİR
    İletiler
    43
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı 27 Mayıs 1960

    ADNAN MENDERES >> 46 Yıllık SIR Neydi ? 46 yıl sonra ortaya çıkan çok acı gerçekler...

    1 ) http://www.youtube.com/watch?v=Gzbg6ZV8L1s

    2) http://www.youtube.com/watch?v=y1_jTjppGKA



    Hukuki NET Güncel Haber

    27 Mayıs 1960 konulu yargıtay kararı ara
    27 Mayıs 1960 konulu hukuk haber
    Konu UMUT IŞIĞI tarafından (12-02-2007 Saat 19:22:21 ) de değiştirilmiştir.

  2. # Nedir?
    Tavsiye Soru Cevap
    Kayıt Tarihi
    Bugün
    Nerede
    Avukat Dünyası
    İletiler
    Ne kadar?
     
  3. #2
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    İstanbul / Beyoğlu
    İletiler
    3.411
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: Adnan Menderes >> 46 yıllık sır neydi?..

    Darbeler, idamlar, işkenceler, insan hakları ihlalleri...

    Savunulacak hiçbir yanı yok. Ya bu darbelere neden olan olaylar?

    İşi askere kadar götürüp adeta "al ben beceremedim sen becer" diyen çapsız siyasetçiler, bilinçsiz halk... Bunların, bizlerin suçu yok mu?

    O zaman işi askere havale etmeyeceğiz. Adam gibi adamları başımıza getireceğiz, dış güçlerin oyunlarına gelmeyeceğiz, sonra da ağlamayacağız.

    Menderes, Zorlu, Polatkan, Deniz, Hüseyin, Yusuf, Erdal ve ismini sayamadığım diğerleri... Sonları elbette idam olmamalıydı, hiçbir insan evladıyım diyen idamlarını savunamaz, savunmamalı...

    Bugüne gelelim, yakın tarihe bir göz atalım, bu isimlere gelinceye kadar kimler kimler idamı gerçekten haketti bir düşünelim.

    Ancak ordumuzun da değerini bilelim (ordu sizlersiniz Ahmet, Ali, Harun ve hatta Ayşe) geçmiş olumsuzlukları temcit pilavı gibi öne süren, aklının arkasında başka şeyler olan ve amaçlarının önünde en büyük engel olarak gördükleri Türk Ordusu'na her fırsatta bel altından vurmaya çalışanları da iyi ayırt edebilelim. Ordu biziz, ordu Cumhuriyetimizin ordusu...

  4. #3
    Kayıt Tarihi
    Jan 2007
    Nerede
    BANDIRMA/BALIKESİR
    İletiler
    43
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Thumbs up Re: Adnan Menderes >> 46 yıllık sır neydi?..

    Alıntı Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı İletiyi Göster
    Darbeler, idamlar, işkenceler, insan hakları ihlalleri...

    Savunulacak hiçbir yanı yok. Ya bu darbelere neden olan olaylar?

    İşi askere kadar götürüp adeta "al ben beceremedim sen becer" diyen çapsız siyasetçiler, bilinçsiz halk... Bunların, bizlerin suçu yok mu?

    O zaman işi askere havale etmeyeceğiz. Adam gibi adamları başımıza getireceğiz, dış güçlerin oyunlarına gelmeyeceğiz, sonra da ağlamayacağız.

    Menderes, Zorlu, Polatkan, Deniz, Hüseyin, Yusuf, Erdal ve ismini sayamadığım diğerleri... Sonları elbette idam olmamalıydı, hiçbir insan evladıyım diyen idamlarını savunamaz, savunmamalı...

    Bugüne gelelim, yakın tarihe bir göz atalım, bu isimlere gelinceye kadar kimler kimler idamı gerçekten haketti bir düşünelim.

    Ancak ordumuzun da değerini bilelim (ordu sizlersiniz Ahmet, Ali, Harun ve hatta Ayşe) geçmiş olumsuzlukları temcit pilavı gibi öne süren, aklının arkasında başka şeyler olan ve amaçlarının önünde en büyük engel olarak gördükleri Türk Ordusu'na her fırsatta bel altından vurmaya çalışanları da iyi ayırt edebilelim. Ordu biziz, ordu Cumhuriyetimizin ordusu...
    Sayın değerli ve çok kıymetli Harun GÜR;
    Sizlerin bu değerli güzel yaklaşımınızdan-yorum-değerlendirmelerinizden dolayı sizleri içten ve yürekten-candan kutluyorum...Konuyu sakın yanlış anlamayın ark niyet arayarak taşımadım.Bilinmeyen bazı yönlerin açıya çıkması adına konuyu açtım.Farklı boyuta taşıyanlar utansın derim...Teşekkürler ve çok sağolunuz... Eliniz-bilginiz-fikir ve altın düşüncelerinize sağlık...Tebrikler...Sayın değerli dostum Harun GÜR...
    Saygılarımla....

  5. #4
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    Nerede
    Çankaya/ANKARA
    İletiler
    99
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı 27 Mayıs 1960

    Bazılarının tanımladığı gibi bir darbe destekçisi değilim!!!

    Şimdi 27 Mayıs Anayasası'na bir bakın, bir de 1980 Anayasası'na!!!

    Hangisi demokrat, hangisi değil? Asker bile değişmiş bizim NATO kafalar aynı!!! Bugün asker bir değişiklik daha yapıyor artık asmıyor, e-muhtıra veriyorken , bunu nedenlerini analiz etmeden darbe diye niteleyenlere şunu söyleyeyim.

    Asker bile demokrasiyi savunurken , geriye gidişi savunanlar demokrat değildir. Bu olsa olsa bir oyundur, bu piyesin kısa sürmesini dilerim.

    Bütün sözde demokratlara önemle duyurulur!!!

  6. #5
    Kayıt Tarihi
    Apr 2007
    Nerede
    Çankaya/ANKARA
    İletiler
    99
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 27 Mayıs 1960

    Bekledim kaç yazar üzerinde duracak diye ama nafile!!! Birkaç yazar dışında medyada tık yok!!!


    Demokrasi 27 Mayıs'la başladı!

    Sevsinler demokrat kardeşlerimi.. O peşinde koştukları demokrasi dedikleri şeyle ilgili kaç temel varsa, hepsi 27 Mayıs İhtilali ile atıldı.
    Özgürlük.. Eşitlik.. Adalet.. Kardeşlik..
    Bunlar Fransız İhtilali'nin dünyanın sosyal yaşamını değiştiren, çağ atlatan parola sözcükleriydi..
    Dördü de Türkiye'ye 27 Mayıs 1960 devrimi ile geldi..
    Cumhuriyet tarihinin en özgür, insan ve toplum hakları açısından en ileri anayasası 27 Mayıs'ta yazıldı.. Sonradan kuşa çevirdiler, bakmayın.
    Cumhuriyet tarihinin en adil seçimleri, 27 Mayıs yasaları ile yapıldı.. Tek, bir tek oyu bile ziyan etmeyen sistemi 27 Mayısçılar getirdi. Örnek.. Türkiye İşçi Partisi, ilk ve son kez, o gerçek demokratik yasa ile yapılan seçimlerde TBMM'ye girdi.
    Yargıç güvencesi o dönem yasaları ile sağlandı. İktidarların keyfi yönetimlerini, istedikleri yasayı çıkarmalarını önleyen Anayasa Mahkemesi o devirde kuruldu.
    İşçiler, o devirde ilk defa, özgür sendikalar kurabildi ve grev hakkı elde etti.
    Basın özgürlüğü çağın ötesindeki yasalarla teminat altına alındı. 212 sayılı kanunla Fikir İşçileri köle olmaktan çıkıp, insanca koşullara ve güvencelere kavuştu.
    Basına İspat Hakkı 27 Mayıs'ta tanındı. Komik gelir bugün. Birine hırsız dedi mi, hırsız olduğunu ispat hakkı bile verilmezdi, o devirde gazeteciye. İspat Hakkı isteyenlere gülerdi, Demokrat Parti sözcüleri. "O ne? İsmail Hakkı mı?" Ülkenin en saygın, en ünlü gazetecileri sadece uşak olmadıkları için hapisteydi, 27 Mayıs sabahı.
    TRT, özerk olarak düzenlendi. Özerk.. Bugünkü gibi lafta bağımsız değil..
    Üniversiteler özerkleşti.
    "Plan mı, o da ne?.. Pilav olmasın sakın" diye de, keh keh gülüyordu, Demokrat Parti sözcüleri.. Devlet Planlama Teşkilatı, 27 Mayıs'ta kuruldu. Planlı ekonomiye 27 Mayıs'ta geçildi.
    Bugün şaka gibi gelir.. Seyahat Özgürlüğü fiilen yoktu. Demokrat Partili, Vatan Cepheli değilseniz, yurtdışına çıkamazdınız. 27 Mayıs bu özgürlüğü herkese tanıdı.
    Toplantı yapmak, gösteri yürüyüşü düzenlemek yasaktı.. 27 Mayıs izin almayı bile kaldırdı, haber vermeyi yeterli buldu.
    Türkiye polis devleti olmaktan 27 Mayıs'ta çıktı. Hak, hukuk, adalet devleti oldu. İnsan hakları, insanların vazgeçilmez hakları olarak anayasaya yazıldı.
    Türkiye, siyasal, toplumsal, bireysel, kurumsal, en özgür günlerini, insan hakları açısından en yüksek düzeyini 27 Mayıs Anayasası sayesinde buldu..
    Türk insanı, insan olduğunu 27 Mayıs'ta gördü, anladı.
    Ardından gelenler "Bu insanlar bu kadar özgürlüğe layık değil" diye kısmaya başladılar.. Kısa kısa geldiğimiz gün bugün, anlayın ötesini..
    26 Mayıs'ı bilmeyenler, 28 Mayıs'ta gerçekleşenleri hatırlamayanlar, 27 Mayıs'a dil uzatıyorlar. Çabaları boşuna.. İstedikleri kadar sövsünler, tarihi ve onun yazdığı gerçekleri değiştiremeyecekler.
    Cumhuriyet Ordusuna her fırsatta "Faşist" diye saldıranlar, bu ordunun başlangıçtan itibaren, sadece ve sadece demokratik hareketler yaptığını, ülke içinde işler çıkmaza girince, müdahale edip, her şeyi düzelttikten sonra, yönetimi mümkün olan en kısa zamanda sivillere devrederek, kışlasına çekildiğini görmezden geliyorlar..
    Önemli değil..
    Önemli olan..
    Bu ülkede hâlâ en itibarlı, en güvenilen kurum Ordu. Tüm anketlerde açık ara önde geliyor.
    Bu ülke insanı gece başını yastığa koyduğunda, güvence içinde uyuyorsa, bu Ordu sayesinde.. Onu da biliyor!..
    Atatürkçü, ilerici, devrimci, laik Cumhuriyet Ordusu durdukça, Türkiye Cumhuriyeti de duracaktır.
    Kimsenin şüphesi olmasın!..


    Hıncal ULUÇ - SABAH

  7. #6
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 27 Mayıs 1960

    27 Mayıs a giden süreç anlatmakla bitmez. Yaşayanların anlattıkları anılar inanılır gibi değil. Ama genede keşke diyor insan keşke Darbeden başka çözüm bulunabilseydi. Peki aradan geçen 47 koca seneye rağmen bir şey değişmiş mi ? Yani Askeri darbe ve sonrasında ne olmuş ?
    Bizzat Atatürk’ün talimatıyla 1932 yılından itibaren Türkçe okunan ezan, 1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidarının girişimiyle eski haline dönmüştü. Bu, “irticacıların ilk zaferi” olarak kabul edilmişti.
    Bugün ise bırakın ezanın Arapça okunmasını, bu ülkenin Başbakanı mahkeme yerine ulemaya fikir sorulmasını bile önerebiliyor...
    O günün Başbakanı, partisinin milletvekillerine hitaben “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” demişti;
    Bugünkü Başbakan (10 yıl önce), Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye. Bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu” diyen biri...
    O günlerde yine bizzat Atatürk’ün talimatıyla kurulan ve amaçları “cumhuriyetin temel ilkelerini yaymak” olan Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi kurumlar kapatılmıştı;
    B ugün Atatürk Kültür Merkezi’nin sözüm ona yeniden yapılmak üzere yıkılması tartışılıyor.
    O günlerde anayasanın dili Osmanlıca’ya dönüştürülmüştü
    Bugün 1923 Anayasası’nın tüm temel maddeleri tartışmalı hale getirildi...
    O günün Başbakanı kendisini protesto eden öğrencilere kızarak, “üniversitenin çanına ot tıkamaktan” söz etmişti;
    Bugünkü Başbakan üniversitelerin çatı kurumu YÖK’le kavga etmeyi ilk görev biliyor.
    O günkü iktidar, başta silahlı kuvvetler ve yargı olmak üzere tüm anayasal kurumlarla karşı karşıya gelmişti, bugün de durum aynı
    O günlerde de ellerindeki bayraklarla meydanları dolduran insanlar 10. Yıl Marşı’nı söyleyerek cumhuriyet ilkelerini iktidara hatırlatma gereği duyuyor ve laikliğin tehdit altında olduğunu dile getiriyordu; bugün de tablo aynı!
    Sakın bunlara bakıpta ana darbenin tam sırası demeyelim . Bu sefer CUMHURİYETİMİZE bia sahip çıkalım çok geç olmadan...

  8. #7
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    İstanbul / Beyoğlu
    İletiler
    3.411
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 27 Mayıs 1960

    Askeri müdahaleler kimsenin istemediği ve istemeyeceği demokrasi dışı çözümlerdir. Bu nedenle 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ortak temelde demokrasiyi kesintiye uğratan darbeler olarak tarihte yerlerini almışlardır.

    Ancak bu darbeleri yapanlar değil, bu darbelere sebep olanlar gerçek suçlular olarak görülmek yerine adeta kahramanlaştırılmış, demokrasi havarisi olarak görülmüş, siyasi yasakları bitince yeniden halkın teveccühüne nail olmuşlardır. Oysa asıl suçlular, ismi ve temeli demokrasi olan düzende demokrasi dışı çözümlere yönelen, hukuku hiçe sayan, onu işine geldiği gibi baskı altına almaya çalışan siyasetçilerdir.

    Darbeler içerisinde sonuçları itibarıyla 27 Mayıs çok müstesna bir yere sahiptir. Hıncal Uluç'un yazdıkları aslında bir çok şeyi açıklıyor ama bir de o dönemi yaşayanlara kulak verseniz, aslında demokrasiyi savunduğu söylenen siyasetçilerin demokrasiyi nasıl hiçe saydıkları ve temellerine dinamit koyduklarını ve askeri adeta darbe yapmaya zorladıklarını anlarsınız.
    Bugün 27 Mayıs'ı gerçekleştirenlere bir ağız dolusu sövülürken , ülkeyi o hale getirenler Devlet Mezarlığı'nda yatıyorlar, ne ironi ama... Hepsine Allahtan rahmet diliyorum ama bu onların suçlarını unutmayı gerektirmiyor. "Yeter söz milletin" denirken milletin canına okuyanlar el üstünde tutuluyor.

    Bir ülke düşünün ki; iktidar partisi muhalif sesleri susturmak ve baskı altına almak için "Vatan Cephesi" diye bir cephe uyduruyor ve her gün radyolardan bu cepheye katılanların tek tek tek isimleri okunuyor. Bu cepheye katılmayan kamu görevlileri sürülüyor, istifaya zorlanıyor, halk ikiye bölünmeye çalışılıyor. Bugün de bunun bir başka versiyonu ile laik-dindar ayrımı ile millet bölünmeye gayret ediliyor.

    Bir ülke düşünün ki; muhalefeti sindirmek için Meclis Tahkikat Komisyonları kuruluyor ve muhalefet partisi lideri İsmet İnönü'nün TBMM'nde konuşma yapması yasaklanıyor.

    Bir ülke düşünün ki; "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" ile topraksız köylüye toprak verilmesi ve bunun için gerekirse büyük toprak sahiplerinin belli bir miktara kadar topraklarının kamulaştırılması hükmü karşısında rahatsız olan büyük toprak ağaları , bunu engelliyor, engellemek amacıyla partiye hakim olmaya çabalıyor ve bazı başka nedenlerle birlikte partiden ayrılıp yeni bir parti kuruyorlar. Slogan olarak da "yeter söz milletin" diyorlar ve bu demokrasi olarak gösteriliyor. Daha da vahimi Cumhuriyet ile birlikte gelen aydınlanma devrimine en büyük darbeyi yine bu parti indiriyor.

    Bunlar sadece birkaç örnek... Şimdi soru şu : Demokrasiyi kesintiye uğratanlar şu örneklenen icraatleri gerçekleştiren siyasetçiler mi, yoksa 1961 Anayasası gibi bir Anayasayı topluma sunan askerler mi?

    Selamlar,

  9. #8
    Kayıt Tarihi
    Apr 2005
    Nerede
    Adana, Seyhan, Turkey.
    İletiler
    2.930
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 27 Mayıs 1960

    Sayın commodore1tr ve sayın Harun Gür;
    Açıkçası yazılarınızdan darbeye karşı olup olmadığınızı anlayamadım. Belki siz iyi anlatmışsınızdır da ben anlayamamış olabilirim. Ne yapalım bu da benim kusurum.

    Aslında bu konuda söylenecek ve yazılacak çok şey var, ama yazılarınızdan sadece kısa bir kaç alıntı yaparak kendi görüşlerimi anlatmaya çalışacağım.

    "Keşke darbedeb başka çözüm bulunabilseydi" diyorsunuz. Darbe ne zamandan beri çaredir? Daha doğrusu darbe çare midir? Darbeye çare derseniz hukuksuzluğa ve demokrasiye davetiye çıkarmış olmuyor musunuz? Demokrat Parti iktidarının bir sürü kusuru vardı, ama hiç biri de darbenin gerekçesi olamaz ve idamların ise hiç gerekçesi olduğunu zannetmiyorum. 27 Mayıs 1960 darbesi Demokrat Parti yönetiminin son günlerindeki hukuk dışı uygulamalarına tepiki olarak doğmuş bir hareket değildir. Daha Demokrat Parti'nin iktidara geldiği ilk yıllarda asker içinde bu konuda gruplaşmalar (darbe heveslileri) oluşmuştur. Bu konuyu analiz eden eserlerde buna değinilmektedir. Çünkü, bizde darbe geleneği İttihat ve Terakki Partisi'nden cumhuriyete intikal etmiş bir gelenektir. Seçilmişlerin cezalandırılacağı yer seçim sandığıdır. 27 Mayıs hareketini yapanlar yaklaşmakta olan seçimi beklememişlerdir. Menderes'in seçime gitmek niyetinde olduğunu da bir çok kişi anılarında yazmıştır. Ama çare olarak darbeyi görenlerin gözünde seçimin bir önemi yoktur, çünkü bu halk darbecileri değil, kendilerine yakın gördüklerini seçmek eğilimindedir.

    "1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidarının girişimiyle eski haline dönmüştü" dediğiniz ezan meselesine gelince... Öncelikle şunu belirteyim ki ezanın Türkçe'den Arapça'ya yeniden dönüşü tek başına Demokrat Parti'nin bir icraatı değil, CHP'nin de desteği ile yaptığı bir değişikliktir. Bu konu 1950 yılında mecliste görüşülürken CHP grubu adına konuşan Cemal Reşit Eyüboğlu ezanın Arapça okunmasını destekleyen bir konuşma yapmıştır. Demek ki bazı kişilerce "karşı devrimcilik" ya da "gericilik" olarak nitelendirilen bu hareketi destekleyenlerden biri de CHP imiş. Bence ezanın Arapça okunması gericilik olmadığı gibi Türkçe okunması da ilericilik değildir.Zeten dünyanın hiç bir yerinde orijinal şekli dışında okunduğunu duymadım. Siz ezanın başka müslüman halklar arasında kendi ana dillerinde okunduğunu duydunuz mu? Sadece bizde değil, dünyanın her yerinde Arapça okunuyor. Bunun sembolik bir dinsel çağrı olduğunu herkes biliyor. Ezanın Türkçe okunmasını isteyenler genellikle namazla niyazla fazla ilgisi olmayan kişiler. Sanki ezan Türkçe okunursa bu kesim namaza koşacak. Yahu bırakın da namaz kılanlar düşünsün bunu. (son iki cümlemi bir şaka olarak anlarsanız sevinirim). Atatürk'ün ezanın Türkçe okunmasındaki görüşü dinsel değil, dille ilgilidir. Ancak, konunun dinsel boyutu nedeniyle halktan destek görmemiştir. Zaten 1950 yılında DP ve CHP'nin birlikte getirdiği değişilik ezanın Arapça okunması emretmek şeklinde değil, Türkçe okunmasını suç olmaktan çıkarma şeklindedir. Yani şu anda da Türçe okunmasına bir yasal engel yoktur.

    Sayın Gür;
    "Halkın teveccühü" yazınızda kötü bir şeymiş gibi anlatılmış, ya da ben öyle anladım. Benim anlayışım biraz kıttır. Kusura bakma. "Yeter söz milletindir" hareketini küçümseyen ifadeleriniz var. Oysa Cumhuriyet tarihinde Atatürk'ün iki küçük denemesi dışında çok partili hayata geçiş demek değil midir bu hareket? Sizi neden rahatsız ediyor çok partili hayat? Olmamalı mıydı demek istiyorsunuz? Bu hareketi başlatanlar CHP'nin içinden çıktılar. Tek parti dönemi halktan çok uzaktı. Bunun haklı sebepleri belki vardı. Ama ikinci dünya savaşı sonrasında dünyada demokrasi rüzgarlarının estiği dönemdi. İnönü de bu rüzgara kayıtsız kalamadı. Yani bu hareket sizin sözylediğiniz gibi "toprak ağalarının topraklarını korumak için başlattığı bir hareket" değildi. Bu yaklaşımın oldukça yüzeysel ve yetersiz bir yaklaşımdır. Bu hareketin iç ve dış dinamikleri vardı ve demokrasiye geçişle ilgili ciddi bir iki kitap okunursa bu görülür.

    Şimdilik bu kadar. Selamlar saygılar.
    Konu Av.Abbas Bilgili tarafından (31-05-2007 Saat 07:46:13 ) de değiştirilmiştir.

  10. #9
    Kayıt Tarihi
    Jun 2006
    Nerede
    İstanbul / Beyoğlu
    İletiler
    3.411
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 27 Mayıs 1960

    Açıklığa kavuşturmakta yarar var:

    -Çok partili rejimi savunuyorum.
    -Demokrasiye inanıyorum.
    -Askeri darbelere ve askerin müdahalesine karşıyım.
    -Yeter söz milletindir sloganını küçümsemiyorum. Aksine ona önem atfediyorum. Bununla birlikte bu sloganı sahiplenenlerin bu sloganın hakkını vermediklerini ruhunu ve içini boşalttıklarını düşünüyorum.

    Sadece bir iki ciddi kitapla sınırlı olmayan bazı düşüncelerimi bu vesile ile biraz daha detaylı açıklamak isterim.

    Bir ülke düşünün ki; 700 yıllık bir medeniyetin küllerinden kurulsun ve geleneğinde demokrasi bulunmasın.

    Bir ülke düşünün ki; onu kuranlar çoğunluğu asker kökenli bürokratlar olsun.

    Bir ülke düşünün ki; halkı savaşlarda varını yoğunu , canını vermiş, bu arada eğitim ve kültür alanında önemli derecede geri kalmış olsun. Önemli bir kısmı (Anadolu halkı) okuma yazma bilmesin.

    Bir lider düşünün ki; bu halkla yedi düvele meydan okusun, bu halka güvensin, inansın ve bu inancı boşa çıkmasın, başarılı olsun.

    Bir Meslis düşünün ki; içerisinde ilericiler olduğu gibi gericiler, mandacılar, Amerikan, İngiliz ve Sovyet hayranları olsun.

    Bir başarı düşünün ki; bu tablodan , genç , dinamik, aydınlanmacı, az zamanda çok ve büyük işler başaran bir halk ve bir ülke çıkarsın.

    Atatürk çok partili hayata geçmeyi hep istemiş, ancak her seferinde, karşı devrimciler kurulan partilere çöreklenip bir çuval inciri berbat etmişlerdir. O dönemde tek parti içerisinde , bugün ülkemizin siyasi hayatında varolan partilerin temsil ettikleri bütün siyasi düşünceler mevcuttu. Aynı parti çatısı altında olmaları nedeniyle bu düşüncede olanları örnek gösterip, Cumhuriyeti kuran ve devrimleri gerçekleştiren kadro ile bunları karıştırmak ve suçu partiye yüklemek herhalde doğru değildir.

    Türkçe ezandan örnek verelim. 1932'den itibaren 18 yıl boyunca Türkçe okunabilmiş olan ezanın halktan destek görmediğini söylersek, Aydınlanma Devrimi'ni reddetmiş oluruz. O zaman halktan destek görmediği için Cumhuriyetin, Türkçe alfabenin, fes yerine şapkanın, eğitim birliğinin de ortadan kaldırılması gerekirdi. Adı üstünde yapılanlar devrimdir. Ortaya konulanlar da o günün şartlarında elbette metazori yöntemlerle gerçekleştirilmiştir.

    Türkiye’nin çok partili rejime geçmesi, söylenildiği gibi Dünyada demokrasi rüzgarlarının esmesi nedeniyle olmamıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti, yanıbaşında kurulmuş olan , yayılmacı ve devrim ihraç eden Sovyet tehdidine karşı bir önlem olarak böyle bir güç birliği içerisinde bulunmayı uygun görmüş, böyle bir birliği düşünce olarak desteklemiş ancak gerek kuruluşunda ve gerekse 4 yıl boyunca içinde yer almak istediği NATO’ya kabul edilmemiştir, imtiyazlı ortaklık veya oluşturulacak Akdeniz Birliği içerisinde yer alması önerilmiştir. (Bugünkü AB süreci ile ne kadar benzer değil mi?) Ancak Kore’ye asker göndererek, ülkemizde 90’a yakın noktada ABD askeri konuşlandırarak ve ABD’nin dış politika değişikliği neticesinde bu birlik içerisinde ileri jandarma rolü ile yer alabilmiştir.

    Önceki yazımda :

    Bir ülke düşünün ki; "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" ile topraksız köylüye toprak verilmesi ve bunun için gerekirse büyük toprak sahiplerinin belli bir miktara kadar topraklarının kamulaştırılması hükmü karşısında rahatsız olan büyük toprak ağaları , bunu engelliyor, engellemek amacıyla partiye hakim olmaya çabalıyor ve bazı başka nedenlerle birlikte partiden ayrılıp yeni bir parti kuruyorlar.

    demiştim.

    Ciddi ve derinlikli bir yazar olarak kabul edilir mi :o bilmem ama Milliyet’ten Melih Aşık’ın bugünkü yazısı http://www.milliyet.com.tr/2007/05/31/yazar/asik.html mesajımda altını çizdiğim yerde yazdıklarımda tarihi gerçeklere haksızlık ettiğimi düşündürdü bana...

    Selamlar,

  11. #10
    Kayıt Tarihi
    Mar 2004
    Nerede
    istanbul, kadiköy, Türkiye.
    İletiler
    5.539
    Dilekçeler Sözleşmeler
    0
    Dosya Yükleme
    0

    Tanımlı Re: 27 Mayıs 1960

    Önce bir 27 Mayıs yazısını paylaşmak istiyorum. 1961 kurucu meclis üyesi sayın Dr. Alev Coşkun un yazısı...
    27 Mayıs toplumsal bir muhalefetin dalga dalga yayılması ve birikmesi sonunda ortaya çıkmıştır. 27 Mayıs, Atatürk 'ün laik-Cumhuriyet ilkelerine bağlı olanların karşıdevrim hareketlerine (örnek: Arapça ezanın kabulü, siz hilafeti bile geriye getirebilirsiniz, toplum tarafından tutulan ve tutulmayan devrimler gibi söylemler, anayasa dilinin Osmanlıcaya dönüşmesi, Halkevlerinin ve Köy Enstitülerinin kapatılması, gibi) karşı genişleyen ve giderek yoğunlaşan, özellikle gençliğin dahil olduğu toplumsal gösterilerin sonucunda gerçekleşmiştir.

    Üniversite gençliği 27 Mayıs 1960'a giderken yoğun toplumsal gösterilerin içinde yer almıştır.

    İlk hareket 1956 yılında oldu. 23 Ocak 1956'da Ankara Üniversitesi SBF Fikir Kulübü ''Demokraside Parlamento Hâkim-i Mutlak Değildir'' konulu bir toplantı düzenlenmişti. Bu toplantıya Feyzioğlu ve Aksoy gibi hukukçular katılmıştı. Başbakan Menderes ''Üniversitenin çanına ot tıkamaktan'' söz etti, bu tutum üniversite gençliğinde tepki oluşturdu. Toplumsal hareketlerin yoğunlaşması Nisan 1959'da görülür. CHP lideri İnönü' nün Ege gezisi sırasında Uşak ilinde, Kurtuluş Savaşı'nda karargâh olarak kullandığı evi ziyaret etmesi, Uşak Valisi tarafından önlenmek istendi. Valinin bu yasadışı buyruğunu kabul etmeyen Emniyet Müdürü ve Jandarma Komutanı o gün görevden alındılar. Akşam Uşak iline civardan DP'li partizanlar getirildi.

    **Ertesi gün (1 Mayıs 1959) tren istasyonuna gitmekte olan İnönü'nün arabası durduruldu. İnönü arabadan inip, yaya olarak istasyona giderken arkasından başına taş atıldı, İnönü başından kan akarak trene ulaştı ve İzmir'e gitti. İzmir'de CHP'nin yapmak istediği toplantı engellendi. Bu yetmiyormuş gibi, DP'li partizanlar, Demokrat İzmir Gazetesi'ni bastılar, matbaa makinelerini parçaladılar.

    ** 4 Mayıs 1959'da İstanbul'a dönen İnönü'nün arabası Topkapı'da Trafik Müdürü tarafından durduruldu. Çevrede organize olarak toplanmış ve içirilmiş zorbalar tarafından araba sarıldı. Bir binbaşının olaya müdahale edip askerlere emir vermesi sonucu İnönü son dakikada linç edilmekten kurtuldu.

    **Aynı yılın sonbaharında CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek Çanakkale'nin Geyikli ilçesinde tutuklandı. Geyikli'den İstanbul'a gelen CHP milletvekili heyetini Karaköy vapur istelesinde karşılayan gençler ve gazeteciler tutuklandı ve hapse atıldı.

    **1960 yılı ilkbaharında Kayseri'ye giden CHP lideri İnönü'nün yolu kesildi. Olayların gazetelerde yazılması yasaklandı. Basın, muhalefet partisine ait haberleri yazamaz oldu, birçok gazeteci hapse atıldı, gazeteler gece kalıp değiştiremeyeceği için yasak kararına karşı, sütunları kazıyıp beyaz sütunlarla çıkmaya başladı.

    **12 Nisan 1960 günü DP grubu bir bildiri yayımlayarak CHP'yi ''silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamakla'' ve birkısım basını da bu olayları yalan ve çarpıtılmış haberlerle desteklemekle suçluyordu. Oysa her şey halkın gözü önünde ve apaçıktı. Çarptılan, yalan yazılan bir olay yoktu. İşte bu noktada bardağı taşıran bir girişim daha oldu. 18 Nisan 1960'ta Meclis'te DP'li 15 milletvekilinden oluşan bir Tahkikat Komisyonu kuruldu.

    **Meclis ve özellikle Tahkikat Komisyonu'nun çalışmalarının yayımlanması yasaklandı. O gün İnönü, Meclis'te önemli bir konuşma yaptı. Kendisinin ve CHP'nin ihtilalden gelip demokrasiye geçtiğini, ihtilal yapmalarının olanaksız olduğunu, kurulacak böylesi bir komisyonun demokrasilerde yeri olmadığı için ''gayri meşru'' olduğunu, TBMM üzerinde bir baskı dönemi getireceğini belirtti. Ve şu ünlü cümlesi Meclis zabıtlarına geçti. ''Demokratik rejim istikametinden ayrılıp ülkeyi baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam''... Bu konuşmanın yayımlanması derhal yasaklandı. Konuşma her ne kadar gazetelerde yayımlanmadı ise de teksirle, daktilo ile çoğaltılarak bütün Türkiye'ye yayıldı.

    *Tahkikat Komisyonu gazetelere ve matbaalara el koymak yetkisine sahipti. Ayrıca Komisyon, kararlarına karşı çıkan kişileri hiçbir yargılamaya tabi tutmadan 3 yıla kadar tutuklamak gibi çok tehlikeli yetkilerle donatılmıştı. 19 Nisan 1960'ta yaptığı bir konuşma nedeniyle İnönü'ye 12 oturum Meclis'ten çıkarılma cezası verildi.

    Bu durumlar, İstanbul ve Ankara Üniversitesi öğrencilerini harekete geçirdi.

    **27 Nisan 1960 günü, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği'nin Beyazıt Beyaz Saray Salonu'nda yapılan kongresi polisler tarafından basıldı, öğrenciler dövüldü.

    O gece 27 Nisan 1960, İstanbul'daki bütün öğrenci yurtlarında şu haber sonsuz bir acelecilikle bütün öğrenciler arasında yayılıyordu. ''Yarın üniversite bahçesinde 9-13 arasında bir miting yapılacak''. Bu yalın cümleye başka bir ilave yapılmıyor, ne gel diye bir ikaz var ne de bir yorum; sadece olay duyuruluyor o kadar...

    28 Nisan 1960. I. sınıf anfisinde kurulan Tahkikat Komisyonu'na gönderme yapıp, ''Hukukun bittiği yerde hukuk okunmaz'' diyerek ateşli bir konuşma yapan hukuk öğrencisi rahmetli Nuri Yazıcı kürsüden iniyor, binlerce öğrenci yürüyerek orta bahçeye çıkıyor.

    Orta bahçe tıklım tıklım dolu, heykelin önünde İstiklal Marşı söyleyen gençlerin üzerine, polis cipi hışım gibi sürülüyor.

    **Eli tabancalı polisler büyük hukuk âlimi İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık Sami Onar 'ı tartaklıyorlar ve yerlerde sürüklüyorlar. Polis saldırıları yoğunlaştı. Polisin attığı gaz bombaları, daha patlamadan alınıyor ve polise gönderiliyordu. Beyazıt Meydanı'nda atlı polisler gençlere karşı saldırmaya başladı.

    **Bu arada Malatya doğumlu Orman Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki Turan Emeksiz kurşunlara hedef olarak devrim şehidi oldu. Yüzlerce üniversiteli genç yaralandı. Hukuk Fakültesi öğrencisi Hüseyin Onur , Tıp Fakültesi'nden Mevlüt Kurtoğlu , Hukuk Fakültesi'nden Cengiz Ballıkaya, Kenan Özten, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi öğrencisi Hüseyin Irmak ağır yaralılar arasındaydı. Haseki Hastanesi'ne getirilen Hüseyin Onur'un sol kasığından oluk gibi kan fışkırıyordu. Kurşun damarı delmişti. Onur, kanının üçte ikisini kaybetmişti. Hüseyin Onur, sol bacağı dipten kesilerek yaşama döndürülebildi. Kenan Özten'in, ayağı tankın paletleri arasında ezilmişti, ölümden zor kurtuldu. Bütün gençlik ''Hürriyet-hürriyet'' diye bağırıyordu.

    Gençlik olayları, 29 Nisan 1960 günü Ankara'ya sıçradı. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri zulme karşı başkaldırıyordu. Fakülte binası polis kurşunlarıyla taranıyordu. İstanbul'daki bütün öğrenciler, gemilere ve trenlere bindirilerek ailelerinin yanına gönderildi. Ama gösteriler İstanbul ve Ankara'da 26 Mayıs'a kadar kesilmeden sürdü. Gençliğin hareketleri toplum içinde de yankılarını buluyordu. 27 Mayıs askeri harekâtından 7 ay sonra seçimle oluşan Kurcu Meclis 6 Ocak 1961'de ilk toplantısını yaptı. Kurucu Meclis, anayasa hukukundaki ''kurucu iktidar'' niteliğiyle çalışıyordu. Yeni anayasa 27 Mayıs 1961'de tamamlandı, halk oylamasına sunuldu ve kabul edildi.

    1961 Anayasası, 27 Mayıs askeri harekâtının ''beraatı'' dır (aklanmasıdır). Bu anayasa Türk toplumunun binlerce yıllık tarihi içinde yarattığı en ilerici anayasadır. Çağdaş, laik, insan haklarına, hukukun üstünlüğü ve sosyal devlet ilkesine bağlı bir anayasadır. Böylesi ilerici bir anayasanın yaratılması, 27 Mayıs'a devrim niteliği kazandırmıştır. Bu nedenle 27 Mayıs gerek toplumsal dayanakları, gerekse yaratılan çağdaş ve devrimci anayasası nedeniyle tutucu ve hatta karşıdevrimci 12 Mart ve 12 Eylül'le bir tutulamaz...

    Bu anayasa, insan haklarını temel almıştır, hak ve özgürlüklere en üstün değeri vermiştir, sosyal devlet ve hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiştir ve bu ilkeleri yaşama geçirmiştir. Laik devlet ilkesini ve ''Kuvayı Milliye ruhu'' na dayalı bağımsız Türk ulusçuluğunu ön plana çıkarmıştı.

    Bu nedenle 27 Mayıs bir devrimdir ve 1961 Anayasası, 27 Mayıs'ın ölmez eseridir.

+ Konuyu Yanıtla
1 / 5 Sayfa 12345 SonSon

Bu sayfada bulunan kavramlar:

sahibinden köy evi cifteler

Forum

Benzer Konular :

  1. Bugün 27 Mayıs
    Evet bugün 27 Mayıs. Tarihimizin şanlı bir dönüm noktasının yıldönümü bugün. Kimilerine göre kara bir gün, bana göre şanlı ve şerefli bir devrim, bir...
    Yazan: Hakkarili Arzuhalci Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 6
    Son İleti: 31-05-2011, 23:42:19
  2. 1 Mayıs
    Yarın 1 mayıs uluslarası, emeğin birlik ve dayanışma günü. Aynı zamanda 1977 yılında taksim alanında katledilen 37 emekçi ve emekten yana insanımızın...
    Yazan: Av.Ragıp Atay Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 9
    Son İleti: 30-04-2011, 23:10:26
  3. 1 Mayıs
    http://www.hurriyet.com.tr/_np/6562/5486562.jpg Genç Kızın ağrıyan dişini tedavi etmeye çalışan şefkatli polisimiz. 1 Mayıs bahar...
    Yazan: milo Forum: Güncel - Siyaset - Tarih - Tartışma
    Yanıt: 28
    Son İleti: 01-05-2010, 19:39:29
  4. 1 Mayıs
    Merhabalar; 1 Mayıs günü Karşıyaka İzmir Adliyesinde davam var ve 1 Mayısın tatil olacağı söyleniyor acaba dava ne olacak, tatil kesin mi ??? ...
    Yazan: dalonur Forum: Aile Hukuku
    Yanıt: 11
    Son İleti: 30-04-2009, 20:26:52

Yetkileriniz

  • Yeni konu açma yetkiniz yok
  • Konuya cevap verme yetkiniz yok
  • Dosya ekleme yetkisi yok
  • İleti düzenleme yetkisi yok
  •  


2022 tarihli Hukuk Blog |  Arabulucu |  Hukuk Kitapları |  Alman Hukuku |  Özel Güvenlik AŞ. |  İş İlanları |  Ankahukuk |  Psikolog |  Site Ekleme |  Sihirli Kadın |  Sağlık |  Satılık Düşecek Domainler |  Bayefendi |  Afternic Alanadı satış (Domain alımı) | 

™ Marka tescili, Patent ve Fikri mülkiyet hakları nasıl korunuyor?
Hukuki.Net’in Telif Hakları ve 2014-2022 yılları arası Marka Tescil Koruması Levent Patent tarafından sağlanmaktadır.
♾️ Makine donanım yapı ve yazılım özellikleri nedir?
Hukuki.Net olarak dedicated hosting serveri bilfiil yoğun trafiği yönetebilen CubeCDN, vmware esx server, hyperv, virtual server (sanal sunucu), Sql express ve cloud hosting teknolojisi kullanmaktadır. Web yazılımı yönünden ise content management (içerik yönetimi) büyük kısmı itibari ile vb olup, wordress ve benzeri çeşitli kodlarla oluşturulan bölümleri de vardır.
Hangi Diller kullanılıyor?
Anadil: 🇹🇷 Türkçe. 🌐 Yabancı dil tercüme: Masaüstü sürümünde geçerli olmak üzere; İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Hintçe, Rusça ve Arapça. (Bu yabancı dil çeviri seçenekleri ileride artırılacak olup, bazı internet çeviri yazılımları ile otomatik olarak temin edilmektedir.
Sitenin Webmaster, Hostmaster, Güvenlik Uzmanı, PHP devoloper ve SEO uzmanı kimdir?
👨‍💻 Feyz Pazarbaşı & Istemihan Mehmet Pazarbasi[İstanbul] vd.
® Reklam Alanları ve reklam kodu yerleşimi nasıl yapılıyor?
Yayınlanan lansman ve reklamlar genel olarak Google Adsense gibi internet reklamcılığı konusunda en iyi, en güvenilir kaynaklar ve ajanslar tarafından otomatik olarak (Re'sen) yerleştirilmektedir. Bunların kaynağı Türkiye, Amerika, Ingiltere, Almanya ve çeşitli Avrupa Birliği kökenli kaynak kod ürünleridir. Bunlar içerik olarak günlük döviz ve borsa, forex para kazanma, exim kredileri, internet bankacılığı, banka ve kredi kartı tanıtımları gibi yatırım araçları ve internetten para kazanma teknikleri, hazır ofis kiralama, Sigorta, yabancı dil okulları gibi eğitim tanıtımları, satılık veya kiralık taşınmaz eşyalar ve araç kiralama, ikinci el taşınır mallar, ücretli veya ücretsiz eleman ilanları ile ilgili bilimum bedelli veya bedava reklamlar, rejim, diyet ve özel sağlık sigortası gibi insan sağlığı, tatil ve otel reklamları gibi öğeler içerebilir. Reklam yayıncıları: ads.txt dosyası.
‼️ İtirazi kayıt (çekince) hususları nelerdir?
Bahse konu reklamlar üzerinde hiçbir kontrolümüz bulunmamaktadır. Bu sebep ile özellikle avukat reklamları gibi Avukatlık kanunu vs. mesleki mevzuat tarafından kısıtlanmış, belirli kurallara tabi tutulmuş veya yasaklanmış tanıtımlardan yasal olarak sorumlu değiliz.
📧 İletişim ve reklam başvuru sayfası nerede, muhatap kimdir?
☏ Sitenin 2022 yılı yatırım danışmanı ile irtibat ve reklam pazarlaması için iletişim kurmanız rica olunur.
Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.