Hukuki.NET


03/05/2025  Eski forum arşivi bölümü

Hukuksal Tartışmalar




 


Forum:
“Helal gıda” hukuçuları da böldü !
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Helal gıda hukuçuları da böldü ! Helal Gıda standardı hukukçular arasında da tartışmalara neden oldu ! Türk Standardları Enstitüsü'nün (TSE), İslami usullere uygun hazırlanmış gıda tüketmek isteyenlerin ihtiyacını karşılamak amacıyla hazırlıklarını sürdürdüğü ''Helal Gıda'' standardı, hukukçular arasında da tartışmalara neden oldu. Ankara Barosu Başkanı Avukat Vedat Ahsen Coşar, bu standardın çıkarılması halinde, idari yargıda iptal davası açacaklarını belirtirken, Avukat Erden Arısoy, besinlerin üzerine ''Helal Gıda'' gibi bir ibarenin yazılmasının ticaret ve rekabet kanunun gibi özel yasaların amir hükümlerine aykırı olduğunu, Av. Kemal Vuraldoğan da TSE'nin bu konuda düzenleme yapma yetkisinin bulunmadığını öne sürdü. Konuyla ilgili A.A muhabirine değerlendirmede bulunan Coşar, Arısoy ve Vuraldoğan'ın görüşleri şöyle: Ankara Barosu Başkanı Av. Vedat Ahsen Coşar: ''Tek tanrılı dinler bağlamında konuşuyorum. Müslüman, Hıristiyan, Yahudi standardı diye bir standart olmaz. Yalnızca uygarlık ile ilgili standart olur. Bir ürünün hijyenik olup olmadığına ilişkin standart olur. Bu tür uyarıların olmasında da fayda vardır. Ama bunu 'Müslüman standardı', 'helal standardı' şeklinde kodlamak çok yanlış. Bu toplumu böler. Çünkü her dine ve inanca sahip olan insanların duyarlı oldukları bir takım konular var. Bu standart çıkarılırsa, biz Ankara barosu olarak idari yargıda iptali için dava açarız. Bizim baromuzda bu tip konular için oluşturulmuş kurullar var. Yurttaşlık Hakları Kurulu ve İnsan Hakları Kurulu gibi. Konuyu bu kurullarda ele alır dava açarız. Böylesi bir standart aynı zamanda bir insan hakları ihlali ve insan haklarına saygısızlıktır.'' Av. Erden Arısoy: ''Besinlerin üzerine 'Helal Gıda' gibi bir ibarenin yazılmasının, Ticaret ve Rekabetin Korunması gibi özel yasaların amir hükümlerine aykırı olduğu kanaatindeyim. Bir çok malın üzerinde içeriği, kullanılış biçimi konusunda açıklayıcı bilgiler yer alması mümkün. Ama bir ürünün üzerine (Bu ürün Helaldir) veya (Dini vecibelere uygun hazırlanmıştır), (Günahı yoktur) gibi bir ibarenin yazılmasının bu özel yasaların hepsine aykırı olduğu kanısındayım. Böyle bir ibarenin gıda ürünlerinin üzerinde yer alması, bu özel yasalar açısından piyasada haksız rekabet doğurur. Türkiye'de ticaretle uğraşan ve mal üretenlerin bir kısmının imalatlarının içinde domuz etide olabilir. O'nu isteyen yer, isteyen yemez. O zaman bu kişi bu gıdanın üzerine (Bu haram gıdadır) mı diye yazacak? Biri malın üzerine (İslami usullere uygundur) yazdığında peki öbürü ne yazacak? Bir malın üzerinde (İslami usullere uygundur) ibaresi yer alırsa, bundan, üzerinde bu ibarenin yer almadığı gıdaların zımnen helal olmadığı anlamı çıkar.'' Av. Kemal Vuraldoğan: ''Türkiye'deki kamu kurumları anayasada kaynağını bulan bir yetkiyi kullanırlar. Her kamu kurumu anayasada düzenlenmesede onun dayanağı anayasada vardır. Bizim anayasamız Diyanet İşleri Başkanlığı dışında herhangi bir kuruma dinle ilgili görüş, kural belirleme, uygulama yapma yetkisi vermemiştir. Dolayısı ile TSE'nin bu konuda düzenleme yapma yetkisi yok. Şu dine uygundur, bu dine uygundur diyemez. Bu konuda standart veren veya denetim yapan heyet içinde bir din adamının yer alması da bunu değiştirmez. Bu yetki münhasıran Diyanet İşleri Başkanlığı'na aittir. Diyanet İşleri Başkanlığı'da bu konuda sadece istnirse görüş bildirebilir. İkinci sıkıntı, şu 'helal' ifadesi ile ilgili. Neye göre Helal? İslamiyete, Hıristiyanlığa, Yahudiliğe göre mi? Eğer İslama göre hella kavramı ele alınıyorsa, bunu laiklikle bağdaştırmak çok zor. Bir işyerini din açısından sınıflandırdığınız ve diğer dinlere aynı imkanı tanımadığınız zaman, bunu laiklikle bağdaştıramazsınız. Üçüncü sıkıntı ise yine bu konuda seçilen terim sakıncalı. Helalin zıddı haramdır. O zaman TSE'den belge almayan işyerlerinin eti haram mı? Sıkıntı bu. Bundan çıkacak anlam da bu.'' Tüketiciler Birliği Gıda Komitesi Başkanı Hüseyin Kami Büyüközer de dün yaptığı yazılı açıklamada, TSE'nin hazırlıklarını sürdürdüğü yeni standardın, ''laiklik ilkesi ve 4054 sayılı rekabetin korunması hakkındaki yasaya'' aykırı olduğunu savunmuştu. Kaynak: https://www.hukuki.net/haber/detay.php?id=515
zekayi Sayın Meslektaşım hukukçuların ikiye bölündüğünüsöylemişsiniz ama ikiden birisinin görüşünü yazmışsınız. diğer görüşleri de yazsaydınız iyi olurdu. belirttiğiniz görüşlerde yer alan esasen en temel konu islami anlamda helal olma konusunda talepte bulunanların taleplerinin karşılanmasının hukuken bir sakıncasının olup olmadığıdır.öncelikle bunun açığa kavuşturulması gerekir. eğer gerek yok denilirse mese başka olur gerek var denilirse başka. bence gerekir denilirse halihazırda bu ihtiyacın karşılanıp karşılanmadığına bakmak gerekir. mesela ürünlerin içindekilerin yazılı olduğu maddelerin ne olduğunu kaç kişi anlıyordur. konu yeni olduğundan tartışıldıkça her yönüyle açığa kavuşacaktır. kanaatindeyim.
zekayi yazımdaki bir hususu açığa kavuşturmam gerekiyor. o da bu konuda talepte bulunan Dışişleri Bakanlığıdır.
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Alıntı yaptığım kaynakta bundan fazlası yoktu sayın meslektaşım. Zaten konuyu foruma taşımamdaki amaç ileri sürülen görüşler üzerinde tartışılmasından ziyade, konu hakkında sitemizdeki hukukçuların değişik görüşlerini alarak tartışmaya farklı bir boyut kazandırmak. İlginiz ve katkınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Ben, insanların helali, haramı, günahı, sevabı ile uğraşmak yerine, gıda ürünü kanserojen madde içeriyor mu, sağlığa zararlı ne gibi maddeler içeriyor vs. gibi konular üzerinde tartışılması ve bu yönde uygulamalar yapılması gerektiği kanaatindeyim. Ürünün ambalajına, içerdiği maddeler olduğu gibi açık ve net bir şekilde yazılıyo mu yazılmıyo mu bunu denetle ama daha fazlasını devlet olarak yapma, bırak insanlar helal ya da haram olup olmadığına kendi inançları ve vicdanları doğrultusunda kendileri karar versin.
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Peki arkadaşlar sizce, gıda ürünlerinin üzerinde "Helal Gıda" ibaresi yer alması, "Laiklik İlkesi" ile bağdaşır mı bağdaşmaz mı; devletin, gıda ürününün helal ya da haram olduğuna karar vermesi din ve devlet işlerinin karıştığı anlamına gelir mi gelmez mi?
Emrah Yavuzcan Tanım olarak kullanılmaya çalışılan "helal gıda" kanaatimce yerinde olmamış. İslami usullere uygun hazırlanmış gıda tüketmek isteyenlerin ihtiyacını karşılamak amacıyla hazırlanmış olması, rekabet kurallarını ihlal etmektedir. Diğer gıdaların yanında kendine özel bir yer açmak mıdır amaç, yoksa gerçekten islami usullere uygun hazırlandığını mı belirtmektir. "islami usullere uygun hazırlanmıştır" denmesi çok mu sakıncalıdır da "helal gıda" şeklinde bir ibare konulması düşünülmüştür? Eğer cevap evetse, evet bu da sakıncalıdır.
alisinkay Bence böyle bir ihtiyaç vardır.Çünkü ben Müslümanım ve islamiyette helal olan şeyler var.Bunlardan birisi de kesilen hayvanın Allah'ın adıyla kesilmesi.Fabrika makineleri arasında sırayla boğazlanan, yada sarhoş kasapların elinde boğazlanan hayvanların eti helal midir? Bu uygulama tam olarak yerinde olmasa bile içimi biraz daha rahatlatacaktır.Laiklik meselesine gelince din ve devlet işlerini işimize geldiğimiz yerde ayırıp işimize geldiğimiz yerde kullanıyoruz.Din adamlarını devlet atıyorsa, başörtüsüne devlet müdahale etme hakkını buluyorsa demek ki laiklik benim anladığım anda uygulanmıyor. O halde laiklik nedir.Devletin sosyal düzen içerisinde kendi çıkarlarına göre dindeki uygulamalara müdahale etmesi ( şu andaki somut olay). Din adamı ne kadar ihtiyaçsa, günümüzde çok zor bulunan helal lokma da o kadar ihtiyaç ve devletin bunu denetlemesinden daha uygun ne olabilir. Haksız rekabete gelirsek, yasaların uygulanması konusunda haksız rekabet olmaz.İsteyen şartları yerine getirir ve o ayrıcalığı da kullanır. TSE veya ISO'nun nasıl şartları varsa ve haksız rekabet ortamı oluşturmuyorsa bu konunun da oluşturması mümkün değil. Bu uygulamayı destekliyorum.
Av.Ragıp Atay Aslında, tartışmaya açılması dahi sakıncalı olan bir konunun devlet tarafından gündeme getirilmesi yanlış bir olay. 1- Öncelikle helal gıda kavramının, devlet tarafından kullanılması, gerek anayasa ve gerekse laiklik ve demokrasi ile zıt kavramlardır. her zaman söylendiği gibi, halıkının %99 u müslüman olan bu üle;Ama devamı nedense söylenmeyen, LAİK bir ülkedir. Laiklik mevzuatın, dini kurallara bağlı olmadan hazırlandığı ve uygulandığı bir rejimdir. Bu konuda mutabakat sağlandıktan sonra diğer çekiceler gündeme gelmekte. 2-Demokrasi, çoğunluğun, azınlık üzerinde tahakümünün engellendiği ve aynı haklara sahip olmasını gerektiren bir rejimdir. Böyle bir söylem, muhakkak ki, azınlıkta olan kişileri rencide edecektir. Bunlar içrsine, semavi dinlerin mensupları ile birlikte, ateist ve muhtemelen sair din ve inanç sahipkeri de girmektedir. Bu kişilerin, da kendi inançlarına göre gıdalarını tasnif etme hakları ortaya çıkacaktır. Bu insanlar da vergi veriyorsa, bu ülkede yaşıyorlarsa, bunu istemek haklarıdır. Vatandaşlık kavramını dahi kullanamıyorum. Zira çağdaş demokrasilerde, vatandaş olmayanların da hakları vardır. 3- Olayın din açısından da uygulanabilirliği pek görülmemekte. Helal-haram ayrımı hangi dine göre yapılacaktır. "Ama biz müslümanız ve halkın çoğunluğu da müslüman. Bu nedenle islami kurallar esas alınmalıdır" Biçiminde populist bir yaklaşım da sergilenebilir elnette. Ve devletin de buna uyduğunu varsayalım. Esas paradoks burda başlıyor İslam ilmihali konusunda uzman değilim. Ancak kısaca bildiklerimizi tekrarlamakta yarar var. İslamda haram 4 şekilde olur 1- Ayet ve hadis ile yasaklamakla:" "Vurularak öldürülmüş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış ve canavar parçalayarak murdar ölmüş olan hayvanlar... size haram kılındı" (el-Mâide, 5/3). 2- Helal olmadığı belirtilmekle:"Artık bundan sonra senin için başka kadınlar helal değildir" (el-Ahzâb, 33/52). 3-Tavsiye suretiyle:. "Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, rezilliktir, kötü bir yoldur" (el-İsrâ;17/32). 4-Fiilden sakınmayı ifade eden bir lafızla. "Ey iman edenler, şarap, kumar, dikilitaşlar (putlar) ve şans okları sadece şeytanın işinden birer pisliktirler. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz" (el-Mâide, 5/90). Buradan, insanların, haram helel ayrımı yapamayacakları ve kendilerine göre bir şeyi haram kılamayacakları açıkça belli olmaktadır. Kaldı ki, kuranda da insanların haram helal diye ayrım yapmaları kesinlikle yasaklanmıştır."Diliniz yalana alışmış olduğu için her şeye, "şu helaldir, bu haramdır" demeyin" (en-Nahl, 16/116). Bu bilgiler doğrultusunda, gıdalara haram ya da helal nitelendirilmesinin yapılması, bizzat, bunu ortaya atanların inançları ile yasaklanmış mümkün olmayan bir şeydir. tartışmayı biraz daha genişletelim. Her şeye rağmen, böyle bir kurul oluşturuldu ve gıdaların islama uygun olup olmadığı denetlenmeye başladı. Bu denetleme hangi kriterlerle yapılacaktır. İslamda haram olan gıdalar belli. ölü(leş), kan, domuz etive Allah'tan başkası adına kesilen hayvanın eti((bakara) Vurularak öldürülmüş, uçurumdan düşmüş, boynuzlanmış ve canavar parçalayarak ölmüş olan hayvanlar,şarap(aslı hamr olup keyif verici şeyler olarak da yorumlayanlar var) (maide) Bir de bunlara kara deniz böceklerini ekleyebiliriz. Bu kadar şey için de kurul oluşturulması gerekmiyor zaten Bundan sonrası, mezheplerin kendi aralarında tartıştıkları ayrıntılara girmektedir. Örneğin, at eti için ne karar verilecek? hanefi mezhebinede mekruh,şafi ve hanbeli mezhebinde helal, şafi mezhebinde haram olarak değerlendirilmektedir. Keza Kirpi eti karıştırılan bir gıda için hazırlanan rapor nasıl tanzim edilecek? Şafi ve maliki mezheplerinde bu helal olarak değerlendirilmekte. Bunlar, sünni vezhepler, ülkemizde azımsanmayacak oranda da şii mevcut. Bunu hiç yazıya katmıyorum zaten Bu tartışmayı daha uzatıp örneklemeler mümkün tabi. Buraya anlattıklarımdan, böyle bir uygulamanın kendi içersinde çeliştiği ortaya çıkmakta. Çağdaş toplumlarda, esas olan hijyenik kriterlerdir. Halk sağlığı açısından, temizlik,gramaj, katkı maddelerinin kulanım ilkeleri gibi herkes tarafından kabul edilebilir ilkeler üzerinde denetleme esastır. Son bir örnek vermek istiyorum. Çekirge ile yapılmış bir gıda maddesinin denetlendiğini varsayalım. Hazırlanmak istenen yönetmelik uygulamaya konursa, üzerine helaldir damgası vurulacak. Biz de bunu alıp yiyeceğiz. Sonuç: Bu yönetmelik, halk sağlığı ya da inançlarını korumalya da kollamak amacıyla düzenlenmemektedir. Uygulamak istedikleri rejimi, yavaş yavaş kurumsallaştırmak ve kendi inançlarını hakim kılmak istemekteler. Daha da önemlisi, islami esaslara göre değil de yalnızca kendi mezheplerine göre sosyal alanda tahakküm kurmak istemekteler. Elbette ki, bu oyuna göz yumamayız
illegal Bilimsellikten bahsediyorsunuz. Kabul. Peki islami kurallar sanki bilime aykırı mı? Gramajdan çal mı diyor islam? Temiz olmasın mı diyor? Ne var bunda bu kadar büyütecek anlamıyorum. Adı ISO-9005 olsa itiraz etmezdiniz herhalde. Nedir bu alerjiniz? Bilimsel düşünelim derken Islam'da kafirlik anlamına gelecek düşüncelere girmenize anlam veremiyorum. Bu kadar araştırmışsınız biraz da iyi yönlerini düşünsenize. Bu milletin islami usüllerde gıda tüketmeye hakkı yok mu? Elinizi vicdanınıza koyup bir kere daha düşünmenizi öneririm.
Av.Mine Uzun Bence "helal gıda" yerine "İslami Usule Uygun"; "Yahudi Usule Uygun"; "Hristiyan Usule Uygun" gibi tanımlamalarla ayrımcılığa gitmeden bu meselede uzlaşılabilir. Konunun başından itibaren söylenen; Türkiye'de çoğunluk Müslüman olsa da, azınlığı rencide edici bir ayrımcılık yapılamayacağı olduğuna göre, İslama göre helal standardını koyabilen devlet, diğer dinlere göre de helal standardını koyabilecek standarda sahiptir elbet. İnançsız olan kişilerin, satın aldıkları ürün üzerinde herhangi bir dini usule uygun olduğunu gösterir işareti görmesi rahatsız edecek olursa; onlar da sadece standart gıda sertifikalı ürünleri ararlar. Sayın İllegal'in dediği gibi; dinlerin hiçbiri zaten şu anda uygulanan gıda standardının altındaki hijyen şartını kabul etmez.
Emrah Yavuzcan BARO BAŞKANI'NIN TÜRK STANDARTLAR ENSTİTÜSÜ TARAFINDAN GETİRİLMEK İSTENİLEN "HELAL STANDARDI" İLE İLGİLİ OLARAK 14.KASIM.2005 TARİHİNDE TRT İSTANBUL RADYOSU'NDA YAPTIĞI AÇIKLAMA Türkiye Cumhuriyeti bir din devleti değildir. O nedenle, devletin herhangi bir organının, referansı din olan, yurttaşlarının büyük bir kısmının Müslüman olması nedeniyle, referansı İslamiyet olan bir kuralı topluma dayatması, günlük yaşamın içine bir yaşam tarzı olarak sokmaya çalışması, her şeyden önce yasalara ve Türkiye Cumhuriyetinin laik bir devlet olarak temel örgütlenmesini ve ilkelerini düzenleyen Anayasaya aykırıdır. Diğer taraftan, 18.11.1960 tarih, 132 sayılı kuruluş yasası incelendiğinde görüleceği üzere, Türk Standartlar Enstitüsü, inançlara göre değil, bilimsel esaslara göre çalışması öngörülen, Türk toplumunun ihtiyacını karşılamak üzere üretilen mal ve hizmetlerin kalitesi ile, güvenliği ile ilgili konularda bilimin temel ilkelerini esas alarak standart koymaya yetkili kılınan bir kuruluştur. Böyle olduğu için de, Türk Standartlar Enstitüsünün örgütlenme şeması içinde yer alan genel kurul, teknik kurul, yönetim kurulu, denetleme kurulu, ihtisas kurulları, genel sekreterlik gibi organlarında, ilgili bir kısım Bakanlıkların, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının, Ticaret ve Sanayi Odaları ve Borsaları ile Üniversite öğretim elemanlarının temsilcileri yer alır. Gerek buna, gerekse Enstitünün yapılanmasında Diyanet İşleri Başkanlığına yer verilmemiş olunmasına göre, Enstitünün bilimi, bilimin gereklerini bir tarafa bırakarak, bilimle hiçbir ilgisi olmayan, esasen bilimsel olmayan, doğrudan inançla ilgili olan, referansı din olan bir konuda kural koymaya, standart tespit etmeye yetkisi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının büyük bir kısmı her ne kadar Müslüman ise de, Müslüman olmayan, Hıristiyanlık gibi, Musevilik gibi başkaca bir dine ve inanca sahip olan yurttaşlarımızın olduğu da bir gerçektir. Bu olgu karşısında, Türk Standartlar Enstitüsü'nün doğrudan Müslüman yurttaşlarımızı esas alacak biçimde "Helal Standardı" adı ile standart koymaya kalkışması, bu yöntemle üretim yapacak ve pazarlayacak olan firmaları korumak ve bu suretle haksız rekabete yol açmak olduğu kadar, Müslüman olmayan yurttaşlarımıza, sizin yiyip içtikleriniz "helal değil, haram" demek anlamına gelir ki, böyle bir tavır, İslamiyet dışında başka bir inanca sahip olan yurttaşlarımızın inançlarına karşı da saygısızlıktır. Bütün bu nedenlerle, bilimsel olmayan, ölçülebilir nitelikte olmayan, denetlenmesi olanaksız olan, doğrudan inanca ait olan konularda standart koymak yanlıştır, sakıncalıdır, devletin bütün dinlere karşı aynı mesafede durmasını öngören laiklik ilkesine aykırıdır, toplumu referansı din olan kurallarla yaşamaya zorlamaktır. Yiyecek, içecek konusunda esas olan standartlar, referansı din olan standartlar olmayıp, referansı hijyen olan standartlardır. Onun için Türk Standartlar Enstitüsü'nün yapması gereken şey, inançla ilgili konuları, inanç sahibi olan insanların inanç dünyasına bırakmak, inançla ilgili konularda piyasaya müdahale etmemek ve doğrudan hijyenle, halk sağlığı ile ilgili konulara duyarlılık göstermek olmalıdır. Sözlerime son vermeden kamuoyunun bir hususu daha bilmesini istiyorum. Eğer Türk Standartlar Enstitüsü, yiyecek ve içeceklerle ilgili olarak referansı din olan bir standart koyacak olursa, Ankara Barosu olarak bunun takipçisi olacağız ve hem konulacak standardın iptali için idari yargıda dava açacağız ve hem de bu standardı koymak suretiyle Anayasaya aykırı davranan, yurttaşları inançlarına göre ayırmak suretiyle bölücülük yapan Türk Standartları Enstitüsü yöneticileri aleyhinde suç duyurusunda bulunacağız. Saygılarımla. Av.V.Ahsen Coşar Ankara Barosu Başkanı
alisinkay Aşağıdaki alıntı ne garip.Neden böyle bir yenilik karşısında Yahudiler yada Hristiyanlardan tepki gelmezken Müslümanım diyenlerden bu kadar tepki geliyor.Hangi akıl sahibi insan bu uygulamanın diğerlerinin yediklerine haram demek olduğunu düşünür.Bu ülkede asistan arkadaşımdan duyduğum akla mantığa gelmeyecek gıdalarda ve markalarda domuz eti olduğunu duydum. Şeyh Şamil'in Rus Çarına dediği gibi.Müslümanlar domuz eti yemez.Bu düzenleme ile Türkiye'ye şeriat gelecek ha. Doktordan tescilli paranoyak arkadaşım (aynı zamanda komunist) o bile böyle bir paranoya içerisinde değil ve olaya ılımlı yaklaşırken bu kokru nedir anlayabilmiş değilim.Arkadaşlar şunu söyleyeyim isteyen istediğini yapsın.AMA BU ÜLKEDE BAZI DEĞERLERİN KARŞISINDA DURANLAR, ne yazıktır ki AHLAKSIZLIKLARIN en baştaki savunucuları.Amaç ne içine attığı paranoyanın En mantıklı gördüğü şekilde Dışavurumu. BİLMEYENLERE DUYURULUR.BİZ LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE YAŞAYAN MÜSLÜMANLARIZ.BİZDEN KORKMAYIN.SADECE İNANCIMIZA BİRAZ SAYGI GÖSTERİN.AYNI ŞEYLERE İNANMAK ZORUNDA DEĞİLİZ.AMA BERABER YAŞAMAK ZORUNDAYIZ.BUNU UNUTMAYIN Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının büyük bir kısmı her ne kadar Müslüman ise de, Müslüman olmayan, Hıristiyanlık gibi, Musevilik gibi başkaca bir dine ve inanca sahip olan yurttaşlarımızın olduğu da bir gerçektir. Bu olgu karşısında, Türk Standartlar Enstitüsü'nün doğrudan Müslüman yurttaşlarımızı esas alacak biçimde "Helal Standardı" adı ile standart koymaya kalkışması, bu yöntemle üretim yapacak ve pazarlayacak olan firmaları korumak ve bu suretle haksız rekabete yol açmak olduğu kadar, Müslüman olmayan yurttaşlarımıza, sizin yiyip içtikleriniz "helal değil, haram" demek anlamına gelir ki, böyle bir tavır, İslamiyet dışında başka bir inanca sahip olan yurttaşlarımızın inançlarına karşı da saygısızlıktır
ahaltuner Saygıdeğer Arkadaşlar, Bu konuyla ilgili yazılanaları okuduğumda tamda başlığa uygun bir şekilde hukukçuların bölünmüş olduğunu gördüm.Elbetteki insanların farklı düşüncelere sahip olması çok doğal.Ancak farklı düşünceleri dile getirirken kendimizin dahi inanmakta zorlanacağaı(tutarlılık açısından) fiktiv düşüncelerimize hakikat elbisesini giydirerek yorum yapmak hukukçuya hiçte yakışmayan bir davaranış olsa gerek.Helal gıda standartının getirilmesinin Laikliğe aykırı olması mümkün olmadığı gibi Laiklik ilkesinin bir gereği aynı zamanda.Laiklik ilkesinden anlaşılması gereken tüm dinlere devletin eşit mesafede durması, din kurallarıyla devletin yönetilmesine imkan verilmemesi ve bireylerin istediği dini seçmekte serbest olarak gerkelrini de yerine getirmesine imkan verilemesi.Bu bağlamda halkın tamamına yakının müslüman olduğu bir ülkede inancın bir gereği olarak yenilmesi helal olan şeylerin helal gıda olarak belgelendirimesi ateistinden,hırıstiyanına,yahudisine kadar hiç kimseyi rahatsız etmemesi gerekir.Bilindiği üzere bir gıdanın helal olarak nitelendirilebilmesi hijyenik şartların uygun olamsı yeterli olmayıp yenilmesi helal kılınmış bir gıda da olaması gerekir.Yani biz domuzu tüm hijyenik şartaları gerçeklştirip ve hatta eti yenilmesi helal olan bir hayvanı kesdiğimiz tarzda da kessek de helal bir gıda olarak değerlendiremeyiz. Bir de zaten bugün Türkiye'den Yahudiler için ihraç ettiğimiz gıdaların çoğunda Yahudilik esalarına uygun olarak işlndiğini belirten bir standart gayri resmi bir şart olarak değerlediriliyor ve böyle bir belgesi olmayının gıdası ihraç edilemiyor.Durum bu iken Yahudiler için dinleri gereği ileri sürülen bir şartı gerçekleştiriken sessiz kalıp da dindaşlarımız için kıyametler koparmayı hukukçu arkadaşlara yakıştıramadım.Hele Sayın Emrah Yavuzcan arkadaşımızın buraya taşımasıyla öğrendiğim Baro Başkanının açıklamalarını üzüntüyle ve acı bir tebessümle okudum.İnanca ve düşünceye biraz daha saygılı olabilmeyi başarabilmek umuduyla... Saygılarımla..
Av.Ragıp Atay Sayın meslektaşlarıma katkılarından dolayı teşekkür ededrim. Ancak, yönetmeliği tartışırken lütfen hukuk mantığı ile bakalım. İletimde yazdığım gibi, haram olan şeyler kuaranda bellidir. Bu ürünlerin kullanımı ve katkı olarak kullanılması bir yönetmelik ve yasa olarak düzenlenir ve olay biter. Hiç kimse, inancına göre haram kıldığı şeyleri yamağr zorlanamaz. Bunların belirlenmesi, laikliğe aykırı olmadığı gibi, tam tersine; Belli inançlara göre haram olan gıdaların kullanımının özel koşullarla tesbit edilmesi, laiklik gereğidir. Laik devlet, bunu yapmak zorundadır. Ben müslümansam, yediğim sucukta domuz eti olup olmadığını bilmek isterim. Yahudi isem, keza haram kılınan şeyi bilmek isterim, Hatta Budist de olabilirim ve sığır etini bilmek isterim. Bunun yolu, haram-helal ayrımı yapmak değil ama. Ayrıntılı olarak açıklamaya çalıştığım gibi, Yalnızca Sünni Müslümanlığın, Hanefi mezhebine göre bir düzenleme olacağı açık. Bu nedenle, laikliğe aykırı bir düzenleme. Bunu nerden çıkardığım sorulursa da, din dersleri müfredatına bakmak yeterli. Sayın Alisinkay a katılmam mümkün değil. Hiç bir yönetmelik, kesilen hayvanların ne kilde kesildiğini denetleyemez. Yönetmelik, sarhoş kasapların kesim yapmasını yasakladı diyelim. Nasıl denetleneceği sorunu ortaya çıkmakta.Eğer bu kadar ayrıntıya girersek, mezheplere göre çeşitli farklılıklar da gündeme gelir. Mesela av eti. Nerden bilelim, hayvan kurşunla mı öldü, ya da yaralı yakalndı da kesildi mi? Dini düzenlemeler, diyanetin işi. Devlet, sadece, ürürnün sağlıklı olup olmadığını ve kullanılan ürünün mahiyetini belirleyebilr. Mesela sucuk mu yapılıyor, içersinde hangi oranda hangi malzemelerin olduğu yazılsa kavga biter. Ama 350 gramı 1 YTL ye sucuk satılıyor. Etin kilosonon en ucuz 10 YTL olduğu yerde, bu sucuğun satılabilmesi, kimin ayıbı. Ama eminim ki, bu sucuk helal kapsamına girecek. Çünkü içersinde domuz eti yok. Ne olacak şimdi. Sağlık mı esas, yoksa haram olup olmadığı mı? Elbette kendi inancımıza göre düzenleme olması, istediğimiz bir şeydir. Bu nedenle duygusal yaklaşımlar kişi olarak mümkün olsa da hukukçu olarak, pek uygulamadığımız bir yöntem. Biz müslümanız biçiminde bir yaklaşımı kabul edemem. Müslüman olmayanlar da aynı haklara sahip çünkü.
akkush Konunun tartışılma şekline biraz gözattımda "helal olsun" diyorum, neymiş Türkiye bir din devleti değilmiş, düzenleme laikliğe aykırıymış vs vs.. Bu konunun üzerinde tartışılması gereken bir düzlem değil olamazda. Eğer böyle bir ihtiyaç varsa nereden kaynaklanıyor ve toplumun nekadarını ilgilendiriyor buna bakmamız gerekiyor eğer bu toplum gerçektense demokratikse çoğunluğun dediği şüphesiz olur kimse bundan gocunmasın. Ayrıca çoğunluğu Hristiyan olan AB'lilere bakıyorumda böyle bir sorunları yok çünkü ülkelerinde dileyen ürünlerine sözkonusu damgayı vurabiliyor ve dileyen de o ürünleri yada diğer ürünleri tercih edebiliyor, bundanda ne azınlık nede çoğunluk rahatsız olmuyor. Kaldı ki kanunlar toplum için yine insanlar tarafından yapılır, eğer ciddi bir istek sözkonusysa dünyada böyle bir düzenlemenin olup olmadığını araştırmak bile abesle iştigaldir. Bir ülkemize birde dünyaya bir bakalım acaba "halka rağmen halk için" mantığını başka bir yerde görebilecekmiyiz?! Saygılarımla...
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük + Arşiv +
    Bugünün tarihi: 03/05/2025 09:19:32