 |
04/05/2025 Eski forum arşivi bölümü
Hukuksal Tartışmalar
Bizim Bencil Devimiz Bile Yok! |
Av.Mine Uzun |
Bencil dev ve erikler
Çocuk saatine baktı; on beş dakikası vardı. Her günkü gibi saat 14.00’te kütüphanede olmalıydı.
Alelacele giyindi ve kendini sokağa atıp, hızlı adımlarla yürümeye başladı. Birkaç adımda bir tekrar saatine bakıyor, saatin kırbacıyla adımlarını hızlandırıyordu. Neredeyse koşmaya başlayacaktı kaldırımda. Öyle hızlı yürüdü ki, zamanın dolmasına bir dakika kala kütüphanenin önünde buldu kendini. Nefes nefese merdivenleri çıkıp kendisi için hazırlanmış defterin yanına geldi. Memurun uzattığı kalemle üzerinde 14.00 yazan satırın kenarını imzaladı. Şimdi iki saatini kitaplar arasında geçirecekti. Memur “İstediğin bir kitap var mı?” diye sordu. Çocuk, “Hayır, bakıp seçmek istiyorum” diye cevap vererek, çocuk kitaplarının olduğu bölüme doğru seyirtti. Sonra seçiyormuş gibi rafları karıştırarak rastgele bir kitabı diğer kitapların arasından çekti ve kapağına baktı: “Bencil dev”. Hemen bir sandalyeye çöktü. O sırada memur çocuğun bulunduğu bölüme girmiş, uzaktan izliyordu onu. Çocuk kitabı okumaya başladı:
“Çocuklar, her gün öğleden sonra okuldan çıktıklarında Dev’in bahçesine gidip oynarlardı. Yumuşak, yemyeşil çimenleri olan geniş, sevimli bir bahçeydi. Her yanı yıldızlar gibi çiçekler kaplamıştı. Bahçede baharları pembe incili nazenin çiçekler açan ve sonbaharda bol bol meyve veren on iki tane de şeftali ağacı vardı.
Bir gün Dev gittiği yerden dönüverdi. Gelir gelmez de bahçede oynayan çocukları gördü: Hırçın bir sesle: “Burada ne yapıyorsunuz?” diye bağırdı. “Bu bahçe benimdir!” diye kükredi. Hemen bahçenin etrafını başta başa çevreleyen yüksek bir duvar ördü. Üstüne de bir ilan tahtası astı:
İzinsiz girenler cezalandırılacaktır
Çocuk kitabın burasında okumayı kesti. Ancak başını kitaptan kaldırınca memurla göz göze geldi. Memur, “Ne oldu yoruldun mu?” diye müşfikçe sordu. Çocuk sertçe “Hayır!” diyerek, tekrar başını kitaba gömdü. Hikayenin devamında, çocuklar bahçeden kovulduktan sonra o bahçeye bir daha bahar gelmediği anlatılıyordu. Başka bahçeler bahar meyvelerini ve çiçeklerini sunarken, Bencil Dev’in bahçesi hep kar altındaydı. Dev, baharın gecikmesine bir anlam veremiyor ve üzülüyordu. Ta ki bir sabah kuş sesleriyle uyanana kadar... Uzun zamandır bahçesinden kuş sesi gelmiyordu. Şaşkınlıkla pencereden baktı. Bir de ne görsün: Çocuklar duvardaki küçük bir delikten bahçeye girmişler, ağaçların dallarında oturuyorlardı. Her ağaçta küçük bir çocuk vardı. Ağaçlar sevinçlerinden çiçek açmışlar, kuşlar neşe içinde cıvıldayarak uçmaya başlamışlar, çiçekler çimenlerin arasından başlarını çıkarmış, gülüyorlardı. Çok güzel bir manzaraydı bu..”
Çocuk kitabın burasında tekrar durdu. Başını kaldırdı ve memura gülümsedi. Sonra hikayeyi merak ettiğinden vakit geçirmeden kitaba döndü. Bahçenin her yanına bahar gelmişti artık. Bahçenin her yanına bahar gelmişti artık. Bir köşesi hariç; bir ağacın dibinde çok küçük bir çocuk vardı ve dallara tırmanamadığından ağlıyordu. Bahçede sadece o ağaç karla kaplıydı. Bu manzara karşısında devin kalbi burkuldu. Hemen bahçeye çıkıp çocuğun yanına geldi. Onu gören diğer çocuklar korkup kaçtılar bahçeden. Ve bahçeye yeniden kış geldi.
Yalnız o küçük çocuk kaçmamıştı. Gözyaşları görmesine engel olmuştu Dev’i. Dev şefkatle aldı kollarına çocuğu ve ağaca çıkardı. Bunun üzerine o ağaca bahar geliverdi. Dev’in şefkatini gören öbür çocuklar da bahçeye geri döndüler. Böylece yine her yer yemyeşil oldu.
Çocuk yine okumasını kesti. Gözleri dolmuştu. Kitabı kapattı. Saatine baktı. Saati tam 16.00’yı gösteriyordu. “Gitmeliyim” dedi. “Yarın yine geleceğim.” Çocuk kütüphaneden çıktıktan sonra, memur masadan kitabı aldı ve yerine koymadan önce kapağına baktı: “Bencil Dev, Oscar Wilde” Çocuğun gözlerinin dolduğunu görmüştü. Acaba nasıldı hikaye?
Memur bir solukta hikayeyi bitirdi. Gözleri dolmuştu. Sonra kendini tutamayarak hıçkırmaya başladı. Az önce yanı başında kitap okuyan on iki yaşındaki çocuk cezalıydı. Büfeden sigara çalarken yakalanmış, cezai ehliyeti olmadığı için, hakim bir buçuk yıl boyunca, haftanın beş günü ilçe kütüphanesinde 14.00-16.00 arası kitap okumaya mahkum etmişti onu.
Kütüphane memuru, kendi kendine “Ne garip bir tesadüf” dedi ve sabah okuduğu üzücü haberi hatırladı. Başlık şuydu: “Erik yüzünden çocuk öldürdü” İzmir’in Örnekköy semtinde, Hayri İnce adlı 51 yaşındaki bir adam, bahçesinden erik koparan çocukları kurşun yağmuruna tutmuş, altı çocuktan 12 yaşındaki Mehmet Akif Yasintemur hayatını kaybetmişti...
Memur bir sonraki günü iple çekti. Kitap okuma cezasına çarptırılmış K.Y’ye karşı büyük bir merhamet duyuyor, “Keşke, bahçesine giren çocuklara ateş açan adam da çocukluğunda küçük bir suç işleyip, okuma cezasına çarptırılmış olsaydı!” diyordu.
|
Av.Ragıp Atay |
Sevgili Anneciğim, Babacığım,
Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size
şunları söylemek isterdim:
Deneme ile öğrenirim. Bana oyunda, arkadaşlıkta ve
uğraşılarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, her işimde,
koruyup kollamaya çalışmayın. Davranışlarımın sonuçlarını
kendim görürsem daha iyi öğrenirim. Kendi işimi kendim görmeye
alıştırın. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?
Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük
davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz
beni şımartmayın. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her
istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe
almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin.
Sözünüzü tutmayınca sizlere güvenim azalıyor.
Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan
saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve
yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç
kısıtlanmayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız
davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan
yararlanmadan edemiyorum.
Beni dinleyin. Öğrenmeye en yakın olduğum anlar, soru sorduğum
anlardır. Açıklamalarınız kısa ve açık olsun.
Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın.
Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları
çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin
azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.
Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek
duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi izler bırakır.
#8220;Ben senin yaşında iken...#8221; diye başlayan sözleri hep kulak
ardına atarım.
Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Beni,
korkutup sinirlendirerek, suçluluk duygusu aşılayarak
usandırmaya çalışmayın. Yanlış davranışım üzerinde durup
düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı
sürece cezama katlanabilirim.
Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama
başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Başarmam için beni
destekleyin. Hiç değilse çabamı övün. Bana güvendiğinizi belli
edin. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın; umutsuzluğa
kapılırım.
Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları
birden öğretmeye kalkmayın. Bana süre tanıyın. Yüzde yüz
dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin. Beni köşeye
sıkıştırmayın, yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok
bunalttığım sırada bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin.
Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele
başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki ben sizi
yabancıların yanında güç durumlara düşürebilirim.
Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin.
Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, beni
size daha çok yakınlaştırır.
Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana
kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın.
Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.
Biliyorum arasıra sizi üzüyor, belki de düş kırıklığına
uğratıyorum. Bana verdiklerinizin yanında benden
istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda
sıraladığım istekler size çok geldiyse bir çoğundan
vazgeçebilirim; yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan
inancım sarılmasın.
Benden #8220;örnek çocuk#8221; olmamı beklemezseniz, ben de sizden
kusursuz anababa olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı
olmanız bana yeter.
Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım
olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim!
Sevgiler
Çocuğunuz
"Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu 'nun kitabından alınmıştır."
|
Bugünün tarihi: 04/05/2025 15:07:54 |