 |
03/05/2025 Eski forum arşivi bölümü
Hukuksal Tartışmalar
Hayatın anlamı nedir ? |
commodore1tr |
Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu kendi kendine sormaya başlamış.
Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş... Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş.. Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş... Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zaman da durmuyor tabi ki.
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona - "Şu karşıki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir. " demişler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda Bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye “Hayatın anlamının ne olduğunu" sormuş ...
Bilge sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş...
Adam kabul etmiş... Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağ doldurmuş. Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel... Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağ eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin..
Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış evet demiş kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı(!)
Adam şaşkın... Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki... Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş Bilge... Adam tekrar bahçeye çıkmış gördüğü güzellikler büyülemiş muhteşem bir bahçedeymiş çünkü... Geri geldiğinde bilge, adama bahçe nasıldı diye sormuş... Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış..
Bilge gülümsemiş, ama kaşıkta hiç yağ kalmamış demiş ve eklemiş
-Hayat senin bakışınla anlam kazanır ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider sen farkına varmazsın...Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın akıp giden zamanın anlam kazanır...
|
Nilgül Saraç |
son dönemler de ve özellikle de son 2 gündür çok soruyorum bu soruyu kendime. hayatın anlamı ne ?.
hayatın anlamını hayatımı kaybetme korkusuna kapıldığım an cevapladım: benim için hayat o an için aldığım her nefesti. şükretmiştim bunu için ve ona söz vermiştim' Ey Yaradan sen bana hayatımı bağışladın bende sana bunu için hergün şükredeceğim' diye.sözümü tutuyorum ama sanırım sadece şeklen yerine geriyorum bu yükümlülüğü esasa hiç dokunmadan. peki şimdi ne yapıyorum elimdeki zeytin yağını dökmemek için gerekirse o bahçedeki çiçekleri böcekleri eziyorum. peki yolun sonuna kadar gidebileceğimin garantisi var mı ? ne yapmalı o halde yarın ölmeyecekmiş gibi bugünü mü yaşamalı yoksa herşeye rağmen bu korkuyu içimizden atıp geleceğe hemde çok ilerisine mi bakmalı.
(sanırım bunalıma giriyorum [:)] ) |
trip |
haytın anlamı yasadıgın degerlerle yada yasamak ıstedıklerınle olculebılır sen ne yasamak ıstıyorsan onu yasarsın.. ınsanın hayatında en onemlı ve hıc sevmedıgı kelıme keske olsa gerek.. ne zaman keskeler azalırsa hayatın o zaman anlam kazanacaktır dıye dusunuyorm[;)] |
Nilgül Saraç |
sorun, değerlerinle yaşamak istediklerinin çatışması anında ortaya çıyor. şimidiyi yaşamak isterken yapmak istediklerini yapamamanın mı söylettiği bir 'keşke' ya da ilerde geçmişi anımsadığında sana keşke şunları yapmasaydım dedirten 'keşke' ...
bunlardan hangisi doğru hangisi bana hitap ediyor işte bunu kestiremiyorum. sanırım ben bunalıma girdim bile [V] |
trip |
içinden gelenı yapıyorsan keşkeler olmamalı zaten hayatında ama ıcınden gelenlere hep engel cıkacaktır engellerı asbılmek cesaret ıster kı bu cesaretınle keskeler son bulacaktır... haytta imkansız dıye bır sey yoktu sadece bıraz zaman alır ımkansız ıle mumkun arasındakı tek fark kararlı olmaktır karalı olmakta cesaret ıster.............[ |
commodore1tr |
Bir film GROUNDHOG DAY başrollerinde Bill Murray , Andie MacDowell var. Çok hoş komedi duygusal Türkçeye yarın aslında dündü diye tercüme edilerek çevrildi ve sinemalarda daha sonrada tv lerde gösterildi. Burada bir sunucunun kamera önünde herkese mavi boncuk dağıtırken kamera arkasında başta kameramanı olmak üzere herkesi küçük gören aşağılıyan benmerkezcil vede snop birisidir. Takiii Pensilvanya daki kış şenliklerine gidene kadar buradaki küçük kasabada biran önce işini bitirip dönmek isterken çıkan bir tipi yüzünden o gece orada kalmak zorunda kalır. Sabah kaçacaktır amaaa sabah olunca kendisini inanılmaz fantastik bir olayın içinde bulur yine aynı günü yaşamaktadır. Bir daha bir daha hep aynı gün... İntahar eder sabah aynı müzikle yatağından uyanır bu kadardır yani... Ama her seferinde sadece kendisi aynı günü yaşadığını bildiğinden bazı şeyleri değiştirerek aynı günü yaşamaya devam eder ta kiiiii yaşadığı bir gün sonunda ertesi gün olana kadar. Ne olurda ertesi gün olur onuda filmi seyrederseniz anlarsınız :))) Hayatın bir gerçeğide burada gizlidir.
Zeytinyağı bir öğe eğer sadece zeytinyağına odaklanırsanız hayatı ıskalarsınız ne varki diye aval aval bakarsanız zeytinyağınız kalmaz demekki hem zeytinyağını elde tutmak hemde bakıp görmek gerekir bakar kör olmadan Yaşam elimizden o kadar süratli akıp gidiyor ki hırsların arzuların esiri olarak kaybettiğimiz aslında kendi yaşamımız bize bahşedilen çok kısa bir süre ( mistizme görede tersi ama konu o değil ) Önemli olan tarihi yaşarken görebilmek bir bira köpürtüsünü bir deniz sesini bir martının kanat sesini bir keleberğin evresini sevdiklerimizi sevmediklerimizi umutlarımızı hayal kırıklıklarımızı hayat hepsinin içeren bir bütün olarak her anı değerlendirilmelidir. Aynı akarsuda iki kere nasıl yıkanılamıyorsa geçip giden anında dönüşü yoktur. Onun için yaşadığımız her anın erdemini bilerek kıymetinin değerini vermeliyiz ... Hayatın bir anlamı insanın öleceğini bilen tek canlı olmasından kaynaklanan bir değerdir aslında... Keşkeler yapılan hatalar istenipte yapılamayan şeyler için denir öyleyse ıskalamamakta yarar var. Elbette yolun sonuna kadar gidilecek ama o yolun ne olduğunu bilmek çok önemli yolun sonu nedir ki? Avukat için baro başkanı tanınmış ve zengin bir avukat olmak mı? Savcı için cumhuriyet baş savcısı olamk mı? Subay için genelkurmay başkanı olmak mı? nedir ? Yolun sonu bunların hiçbiridir. Yolun sonu erdemli bir yaşam sürerek onurlu ve yararlı bir insan olabilmektir. Kimsenin arkasından kötü laf edemeyeceği bir kişi olmaktır. Kendisinew ailesine vatanına vede dünyaya muhabbetle hizmet etmektir. Yaşadığının farkına varmak yaşanacak dünya üretmektir. İnsan gibi insan olabilmektir. yolun sonu gerisi lafı ...... |
Av.Tayfun Eyilik |
Evliliğinin daha üçüncü yılında karısı, arkadaşlarına "hissettiği sevgi
açlığından söz etmeye başlamıştı. Aşk evliliği olarak başlayan ilişki,
beşinci yılına varmadan çatırdamaya başladı. Karısına koştuğu şart
şuydu:
"Seninle evli kalmamı istiyorsan yemeğim üç öğün, düzenli olarak odama
gelecek. Benden dostluk veya yakınlık beklemeyeceksin. Bunlardan
şikayet de etmeyeceksin!"
Evlilik 11 yıl sürdü. Boşanmanın ardından çocuklarından ayrılmanın
üzüntüsü ve aşırı çalışma, beraberinde şiddetli bir mide ülseri getirdi.
Hastalığı sırasında kendisiyle ilgilenen kuzeniyle bir mantık evliliği
yaptı. Ama sürekli başka kadınlarla kısa ilişkiler kurdu. Duygusal
hayatında gerçekten mutlu olduğu uzun bir dönem yaşamadı. Zaman zaman bu
yüzden fiziksel sağlığını da kaybetti. Dünyanın belki de gelmiş geçmiş en
zeki adamından bahsediyoruz: Albert Einstein'dan!
IQ'su sıradan insanlarla karşılaştırılamayacak kadar yüksek bir dahi!
Nobel Fizik Ödülü sahibi. Keman çalan, mükemmel satranç oynayan, üstün
bir beyin.
EQ, yani "Emotional intellegence" (duygusal zeka) dersen, görünüşe
bakılırsa yerlerde sürünüyor!
Einstein‘in yaşadığı yıllarda daha bu ayırım yapılmamıştı tabii.
Şimdilerde ise hangisinin daha önemli olduğu tartışılıyor:
"IQ sizi okuldan mezun eder, EQ ise hayattan!" deniyor. Tanıma göre EQ
duygularınızı ve iletişimi hayatta ne kadar doğru kullandığınızı ölçer.
Başkalarının duygularını anlama, yaratıcılık, esneklik, dayanıklılık,
stresle mücadele, liderlik vasfı, konsantrasyon, kendinizle ve diğer
insanlarla ilişkilerinizle ilgilenir.
IQ ise malum, öğrenme ve anlama yeteneğini, mantık yürütme, bilgiyi
kullanma, soyut düşünce ve analitik yetenekleri ölçer.
Yani televizyonun düğmesini açamayan anneannenin, insanları nasıl bu
kadar iyi tanıdığı ve ev içi kavgaları nasıl bu kadar beceriklilikle
sakinleştirebildiğini bu şekilde açıklıyoruz.
Veya tam tersi, doktora sahibi insanların bazı tartışmalar sırasında
nasıl kendilerinden geçip kabalaşabildiklerini. Ya da çocuklarını niye
berbat yetiştirebildiklerini... Veya evlilik programlarında avuç avuç
EQ'suz insanın nasıl birbirine girip gözyaşlarına boğulduklarını. IQ'ları
ne durumda, onu tartışmıyoruz bile zaten!
Uzmanlar EQ'nun zamanla geliştirilebileceğini, ama muhtemelen
eğitiminiz sırasında okul ve aile tarafından ihmal edilmiş olduğunu
söylemekteler.
Zeka ne işe yarar? Para kazanmaya mı? İnsanlığa hizmet etmeye mi? Ünlü
olmaya mı? Mutlu olmaya mı? İnsan kendini bile mutlu edemiyorsa, akıllı
olmanın kime ne faydası var.
Görünüşe bakılırsa, gelecek yıllar EQ yılları olacak. 'Einstein vari'
dahilerse, duygusal zekalarını yükseltmek üzere psikolog psikolog
dolaşacaklar! |
Av.Tayfun Eyilik |
Osman Efendi bir sabah müthis bir basagrisiyla uyanir. Ilaç alir
geçmez. Bir iki gün bekler, agri devam eder. Doktor çagrilir.Doktor
muayene eder, agri kesiciler verir, gider.Lakin Osman Efendi'nin
basagrisi artarak sürer. Üstüne üstlük basagrisi yanisira gözleri de
yasarmaya baslar. Baska doktorlar çagrilir...
Osman Efendi Usak'in ileri gelenlerindendir, agriyi kesene servet
vaat eder. Doktorlarin hiçbiri agriyi durduramadigi gibi sebebini de
bulamaz. Ev halki birbirine karisir, basagrisindan geceleri
uyuyamayan Osman Efendi'yi Istanbul'a götürmeye karar verirler.
Istanbul'da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin
tomografileri çekilir, testler yapilir... Görünüse bakilirsa Osman
Efendi turp gibidir. Oysa dayanmasi gittikçe zorlasan basagrisi ve
gözyaslari hayati çekilmez hale getirmistir. Agri kesici ignelerle
zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdisina
götürülür. O devirde Amerika degil Isvicre moda, Zürih'e
gidilir.Haftalarca hastanede kalinir, onlarca profesör konsültasyon
yapar, testler tekrarlanir. Sonuç: Efendi'ye teshis konulamaz. Artik
yerinden kalkamayan Osman Efendi'ye agri kesici igneler verilir,
altmislarini süren adamin ülkesine dönüp "dinlenmesi", daha dogrusu
son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi bitkin,
aile perisan. "Kader" denilir, Usak'a dönülür.
Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatirilir ve agri kesici
ignelerle ölümü beklemeye baslar. Bir gün, hastanin keyfi gelsin
diye, Osman Efendi'nin eski berberi Berber Mehmet" cagrilir.* Berber
yataktan kalkamayan Osman Efendi'yi tras ederken, adamcagiz derdini
anlatir ve ölümü bekledigini söyler. Berber Mehmet bir an düsünür.
Beyim" der, Sakin sizin burnunuzda kil dönmüs olmasin? Bir bakar,
"Hah iste" der "Kil dönmüs. Osman Efendi'nin saskin bakislarina
aldirmaksizin çantasindan cimbizi kaptigi gibi kili çeker. Ev halki
Osman Efendi'nin köyü ayaga kaldiran çigligiyla odaya kosar. Berber
Mehmet, Osman Efendi'nin elinden zor alinir ve cimbizin ucunda
tuttugu yirmi santimlik killa kapi disari edilir. Osman Efendi'nin
kanayan burnuna pansumanlar yapilir, kolonyalar koklatilir ve yasli
adam tekrar yatagina yatirilir. Ertesi sabah Osman Efendi aylardir
ilk defa rahat bir uykudan uyanir. Gözlerinin yasarmasi
geçmistir.Basagrisindan ise eserkalmamistir. Dönen kilin sinire
yürüyüp gittikçe uzayarak dayanilmaz izdiraplara yol açtigini
doktorlar ancak o zaman kesfeder. Çözümün bu kadar basit olabilecegi
kimsenin aklina gelmemistir. Sapasaglam ayaga kalkan Osman Efendi,
Berber Mehmet'i çagirtir ve ona bir servet bagislar.
Simdi bu gerçek hikayeyi niye anlattim ?
1. Berber Mehmet efendilerin de fikirleri var, dinlemek gerek.
2. Bazen büyük sorunlarin cok basit çözümleri olur.
3. BURNUNDAN KIL ALDIRMAYANLARIN BAŞI ÇOK AĞRIYABİLİR
|
Av.Tayfun Eyilik |
Proesör Richard, Wiseman Üniversitesi Hertfordshire,
neden bazi insanlar inanilmaz derecede sansliyken,
digerleri hak ettikleri olanaklara asla sahip olamaz?
Bir psikolog, yaniti buldugunu söylüyor.
10 yil önce, sansi arastirmaya basladim.
Neden bazi insanlarin hep dogru zamanda dogru yerde oldugunu,
digerlerinin ise sürekli olarak sanssizliklarla bogustugunu merak ediyordum.
Ulusal gazetelere ilan vererek kendilerini her zaman sansli ya da sanssiz hisseden insanlarin benimle
temasa geçmelerini rica ettim.
Yüzlerce siradisi erkek ve kadin, arastirmam için gönüllü oldu.
Yillar boyunca, onlarla söylesiler yaptim;
yasamlarini gözlemledim ve deneylere katilmalarini sagladim.
Sonuçlar gösteriyor ki insanlar, neden sansli
ya da sanssiz olduklarini tam olarak bilemeseler de düsünceleri ve davranislari, bu durumu
büyük ölçüde açikliyor.
Bir sans ya da bir firsat gibi görünen durumlari düsünelim.
Sansli insanlarin bu tür firsatlarla sürekli karsilasmalarina karsilik,
sanssiz insanlar bunlarla hiç karsilasmazlar.
Bu durumun, insanlarin söz konusu firsatlari fark etme yetenekleri arasindaki
farkliliklardan mi kaynaklandigini bulmak için basit bir deney yaptim.
Hem sansli, hem de sanssiz insanlara bir gazete verdim ve onlardan gazeteyi
iyice inceleyip içinde ne kadar fotograf oldugunu bana söylemelerini Istedim.
Gazetenin ortalarinda bir yere, üzerinde su not yazili olan büyük bir mesaj yerlestirdim:
"Deney görevlisine bunu gördügünüzü söyleyin;
250 dolar kazanin."
Bu mesaj, sayfanin yarisini kapliyordu ve yüksekligi 5 cm'in üzerinde olan bir fontla yazilmisti.
Herkesin yüzünü sabit bakislarla süzüyordum.
Sanssiz insanlar, bunu fark edemezlerken, sansli insanlar hemen fark ettiler.
Sanssiz insanlar, genel olarak sansli insanlardan daha
gergindirler.
Bu endiseli ruh hali, beklenmeyeni fark etme yeteneklerine zarar verir.
Sonuç olarak, firsatlari kaçirirlar;
çünkü baska bir seyi aramaya asiri odaklanmislardir.
Partilere, mükemmel eslerini bulma düsüncesiyle giderler;
bu yüzden de iyi arkadaslar edinme firsatlarini kaçirirlar.
Belli is ilanlarini bulmaya kararli bir biçimde gazeteleri incelerler
ve diger is olanaklarini kaçirirlar.
Sansli insanlar, daha rahat ve açiktirlar.
Dolayisiyla, yalnizca aradiklarini degil, orada ne oldugunu da görürler.
Arastirmam, sonuç olarak sunu gösterdi:
Sansli insanlar, dört ilke sayesinde sanslarini yaratirlar.
Sans firsatlarini yaratma ve fark etme konusunda beceriklidirler;
Sezgilerini dinleyerek sansli kararlar verebilirler;
Olumlu beklentiler sayesinde dogru çikan tahminlerde bulunurlar
Sanssizligi sansa dönüstüren esnek bir yaklasim benimserler.
Çalismanin sonuna dogru, bu ilkelerin, sansi yaratmada kullanilip kullanilamayacagini merak ettim.
Bir grup gönüllüden, bir ay boyunca, sansli bir insan gibi düsünüp davranmaya
yardimci olacak egzersizler yapmasini istedim.
Çarpici Sonuçlar:
Bu egzersizler, sans firsatlarini fark etmeleri, sezgilerini dinlemeleri, sansli olmayi ummalari
ve sanssizliga karsi daha esnek olmalarinda onlara yardimci oldu.
Gönüllüler, bir ay sonra döndü ve neler oldugunu anlattilar.
Sonuçlar, çarpiciydi:
Bu insanlarin % 80'i, artik daha mutluydu;
yasaminda daha çok tatmin oluyordu ve belki de en önemlisi, daha sansliydi.
Sonuç olarak, asla akla gelmeyecek "sans faktörü"nü bulmustum.
Asagida, Profesör Wiseman'in sansli olmak için önerdigi dört temel ipucu bulunuyor:
1. · Içsel sezgilerinizi dinleyin; normalde dogru çikarlar.
2. · Yeni deneyimlere ve normal rutininizi bozmaya açik olun.
3. · Her gün birkaç dakikanizi iyi giden seyleri hatirlayarak geçirin.
4. · Önemli bir toplanti ya da telefon görüsmesi öncesinde kendinizi sansli olarak hayal edin.
Sans, çogu zaman, dogru çikan bir tahmindir.
|
Av.Tayfun Eyilik |
iyi dinlenmeler,tabii vaktiniz varsa
Çalışmama keyfi
Ernie J. Zelinski'nin Çalışmama Keyfi (The Joy of Not Working) isimli kitabı Türkçe hariç 14 dile çevrildi. Kitap bir taraftan insanın sevdiği işi yaparsa başarılı olacağını, bir taraftan da verimli çalışabilmek için dinlenmenin ne denli önemli olduğunu anlatıyor.
Kitaptan bazı ilginç alıntılar şöyle:
· Babam bana çalışmayı fakat işin esiri olmamayı öğretti. Şimdi okumanın, hikaye anlatmanın, şakalaşmanın, konuşmanın ve gülmenin iş kadar hatta ondan da önemli olduğunu biliyorum (Abraham Lincoln).
· Boş zamanı iyi değerlendirmek, çok ciddi bir sorumluluktur (William Russell).
· Çok çalışmaktansa, çok çalışan birinin arkadaşı olmayı yeğlerim (Clarence Darrow).
· Bu dünyada iki trajedi var. Biri istediğini elde edememek, diğeri de elde etmektir (Oscar Wilde).
· Gereğinden çok çalışmanın karşılığını ileride bir gün alabilirsiniz, ama dinlenmenin karşılığını hemen alırsınız (Graffiti).
· Çoğu insan yılda bir - iki kez düşünür. Ben uluslararası şöhretimi haftada bir - iki kez düşünme ve dinlenmeye vakit ayırma sayesinde yaptım (George Bernard Show).
· Kalitenizin ölçüsü boş zamanlarınızda ne yaptığınızdır. Medeniyetlerin kalitesi de insanlara sağladığı boş zaman ve bunun kalitesi ile ölçülür (Irwin Edman).
· Doğa, bize fazla aceleci olmanın bir işe yaramayacağı gerçeğini ölümle anlatmıştır (Grafiti).
· Peynir meynir peşinde değilim, tuzağa yakalanmayayım yeter (İspanyol atasözü).
· İşinizin çok önemli olduğunu düşünüyorsanız, bu sinirlerinizin ciddi biçimde bozulduğunun en açık göstergesidir (Bertrand Russell).
· İşini her şeyden önemli sayarak günde sekiz saat çalışan, sonunda çalıştığı yerin başına geçer ve günde aynı hızla yirmi dört saat çalışmaya mahkum olur (Robert Frost).
· Mutluluğun formülü, gerektiğinde önemsiz şeylerle meşgul olabilmektedir (Edward Newton).
· Bitap bırakan günlük yaşam, ancak bir aptalın karşılaşabileceği bir hayat krizidir (Anton Çehov).
· Eğer boş zamanınız yoksa, ruhunuzu kaybediyorsunuz demektir (L. P. Smith).
· Hayat birçok engelle doludur, en büyüğü de kendinizsinizdir (Jack Parr).
· İnsan ihtiyaçlarının değil, arzularının esiridir (Gaston Bachelard).
· Televizyonu çok eğitici buluyorum, ne zaman birisi televizyonu açsa yandaki odaya gider ve kitap okurum (Groucho Marx).
· Yapacak başka işi olmayan insan, kaleme sarılır (Honore de Balsac).
· Yalnızlıktan hoşlanmıyorsanız, evlenmeyin (Anton Çehov).
· Birisi paranın her kapıyı açtığını söylüyorsa, parası yok demektir (Ed Howe).
· Bugünün işini yarına bırak (Yunan atasözü).
- İyi bir dinlenme, iyi bir işin yarısıdır (Yugoslav atasözü).
* * *
Dinlenmenin önemini çocuklarımıza ilkokulda öğretmeliyiz.
|
Av.Tayfun Eyilik |
KUSURSUZ OLMAK
Cin'de bir adam, hergun boynuna dayadigi kalin sopanin iki ucuna asili, testilerle dereden, su tasirmis evine.. Bu testilerden birinin yan kisminda catlak varmis..
Digeri ise hic kusursuz ve catlaksizmis ve her seferinde, bu kusursuz testi adamin doldurdugu suyun tumunu tasir,ulastirirmis eve..... Ama uzun bir yolu yuruyerek boynunda tasidigi testilerden catlak olani, eve yari dolu olarak varirmis.. 2 sene hergun bu sekilde gecmis..Adam her iki testiyi suyla doldurmus ama evine vardiginda sadece 1,5 testi su getirmis...
Tabii ki kusursuz, catlaksiz mukemmel testi cok gururlaniyormus vazifesini mukemmel yaptigi icin..
Fakat zavalli catlagi olan kusurlu testi, cok utaniyormus, doldurulan suyun sadece yarisini eve ulastirabildigi icin de cok uzuluyormus..
2 senenin sonunda goruslerine gore, yapmasi lazim gelen gorevi yapamadigi dusuncesiyle, irmak Kenarinda adama;
- Kendimden utaniyorum. Su yanimdaki catlak nedeniyle, sular evine gidene kadar sizip gidiyor, demis.
Adam testiye;
-Goremedin mi? Yolun senin tarafinda olan kismi ciceklerle dolu.
Fakat kusursuz testinin tarafinda hic yok..Cunku ben basindan beri senin kusurunu, catlagini biliyordum.. Senin tarafina cicek tohumlari ektim. Ve hergun o yolda ben su tasirken, sen onlari suladin.. 2 senedir o guzel cicekleri toplayip, masamin ustunu dekore ettim. Sen kusursuz olsaydin, o catlagin olmasaydi, evime boyle guzellik ve zerafet veremiyecektim" diye cevap vermis..
Hikayeden alacagimiz ders:
Herbirimizin kendine has kusurlari vardir..Hepimiz birer catlak testiyiz..... Fakat sahip oldugumuz bu kusurlar ve catlaklar hayatlarimizi ilginc yapan, mukafatlandiran, renklendiren..ozelliklerimizdir.
Etrafinizdaki her kisiyi, olduklari gibi kabullenin.. Dislarindaki kusurlara degil, iclerindeki guzelliklere, bakip, gorun. |
Av.Tayfun Eyilik |
KAHVE TİRYAKİLERİ DER Kİ;
Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikayet eden; her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına. Yine kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi.
Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu..
Daha sonra kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı. Kızı da hiçbir şey anlamadı, bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı.
Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altındaki ateşi kapattı. Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. İkincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu. Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı. Kızına dönerek sordu:
- Ne görüyorsun ?
- Patates, yumurta ve kahve ? diye alaylı bir cevap verdi kızı.
- "Daha yakından bak bir de" dedi baba, "patatese dokun."
Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.
- "Aynı şekilde,yumurtayı da incele."
Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü.
Sonunda kızının kahveden bir yudum almasını söyledi. Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:
- Bütün bunlar ne anlama geliyor baba ?
Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı tepkiler vermişlerdi.
Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü.
Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurtanın içi sertleşmiş katılaşmıştı.
Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.
- Sen hangisisin ? diye sordu kızına. Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin ? Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin? Yumurta gibi kalbini mi katılaştıracaksın ? Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin ?
KAHVE TADINDA BİR YAŞAM DİLEĞİYLE |
Bugünün tarihi: 03/05/2025 09:05:42 |