romantic |
GÜNERİ CİVAOĞLU nun yazısı
Şaka gibi
Saksofonda Aytek Şermet. Asıl mesleği tıp doktorluğu. Tahlil laboratuvarı sahibi. Piyanoda Emre Tukur. Mesleği: Reklamcılık.
Basgitar'da Firuz Soyuer. Mesleği: Emlakçılık.
Nişantaşı'ndaki barlardan birinde haftanın bir günü müzik yapıyorlar. Grup bazen genişler. Başka isimler katılır. Mekân da değişir.
Asıl mesleği farklı olan müzik dostlarının haftada bir toplanıp caz yapmaları, arkadaşlarıyla caz keyfini yaşamaları yıllardır devam eden gelenek.
Geride kalan hafta Nişantaşı'nda gene böyle bir gece. Caz "ayini" sürüyor.
3 cüppeli
Gerisini o gece saksofonda olan Aytek Şermet'ten yansıtıyorum:
"Kaptırmıştık.
Keyfimiz yerinde.
Salon dolu.
Bir baktım merdivenlerden, göğsüne kadar uzanan siyah sakallı, cüppeli, poturlu, elleri tespihli üç adam iniyor.
Biri 25'lerde. Diğerleri 30'lu ve 40'lı yaşlarda.
Hadise çıkaracak gibi bir halleri yok.
Gülümsüyor, yavaş yavaş ilerliyorlar.
Ama gene de belli olmaz.
Arkadaşlara - müziğe devam, sakın kesmeyin - işaretini verdim.
Müziği kessek ve gelenlere odaklansak, salondakiler de onlara yönelecek.
Gerilim oluşacak.
Bir hadise çıkmamalı.
Sakallıların geldiği, mümkün olduğunca fark edilmemeliydi."
Biz de kâfirdik...
Mekânın sahibi Barbaros Baykal, bu "farklı" konukların yanına gidiyor.
Ziyaret(!) sebeplerini soruyor. Onlar da açıklıyorlar:
"Biz de bir zamanlar sizin gibi kâfirdik.
Ama çok şükür kurtulduk.
Sizin de kâfirlikten kurtulmanız için çağrıda bulunmak için buradayız."
Barbaros Baykal, adeta fısıltıyla konuşarak, onlara, "Bakın buradaki ortam böyle konuların tartışılması için hiç uygun değil. Çoğumuz alkollü. Ters bir söylem sonucu hadise çıkabilir. Hırpalanma olasılığınız var" mesajını veren bir konuşma yapıyor.
Ardından ekliyor:
"Sözgelişi, diyelim ki siz Ümraniye'de toplantılarınızdan birindesiniz.
Buradakiler, mini etekli, dekolte giysili kız arkadaşlarıyla ve ellerinde viski şişeleriyle oraya gidiyorlar.
Sizlerin de onların yaşam tarzını seçmeniz için çağrı yapmaya geldiklerini söylüyorlar.
Böyle bir durumda, ortam çok gerilmez mi?
Hadise çıkmaz mı?"
İlginç konuklar, "Belanın büyüğü çıkar" cevabını veriyorlar.
Bunun üzerine Barbaros Baykal onların kollarına giriyor.
"Hadi hep beraber çıkalım. Gülümseyerek gidelim" diyor.
Ve onları nezaketle dışarı çıkarıyor.
Provokasyon
Bu olay bir "ilk..."
Bunca yıldır ne Nişantaşı'ndan, Fatih/Çarşamba sakinlerine bir yanlışlık oldu... Ne de Nişantaşı, Beyoğlu, Etiler, Bebek, Ortaköy gecelerine böyle kışkırtıcı ziyaretler yapıldı. İstanbul'un farklı kültürleri, bir hoşgörü harmanında yaşadılar.
AKP iktidarının ilk yıllarında da değişen bir şey yok. Hatta AB yol haritasında en hızlı ilerleme AKP döneminde oldu.
Ancak...
Galiba zamanla iktidar olmanın sosyal damgası sorgulanmaya başlıyor.
MÜSİAD tarafından "AB'nin insan hak ve özgürlüklerinde Türkiye'ye dar giysiler önerildiği" yolundaki eleştirel rapor, bunun bir işareti. AB'nin "örtünme" konusunda, -kendilerine göre- özgürlükçü olmaması, raporda kınanıyor. AB ilerleme raporlarında "örtünme" kısıtlamaları için uyarılar olmaması da, MÜSİAD'a göre yanlış.
Bu ses aslında, AKP'nin "çekirdek" tabanındaki uğultudan yankılanıyor. "İktidar da olduk, hâlâ bu başörtüsü/türban sorunu neden çözülemiyor?" hoşnutsuzluğu yüzeye çıkıyor.
Sabır kablolarında aşınma seziliyor.
Nişantaşı'ndaki kafeye üç cüppelinin -1 Nisan Şakası gibi- "irşad" (!) ziyareti, bu bağlamda kuşku verici.
Gerçi... Ustaca atlatılmış.
Ama yarınlarda başka sakallı konuklar, Derviş Vahdeti'ler, kafelere, restoranlara, spor salonlarına, yüzme havuzlarına "irşad" ziyaretlerine başlarsa...
İşte provokasyon.
"Mütedeyyin vatandaşlarımızı rahat bırakın" söylemleri döneminden "Laikleri rahat bırakın" sürecine geçiş kaygısı uç veriyor.
Yazık olur Türkiye'ye.
Keşke şaka olsa!
romantic
|