Hukuki.NET


03/05/2025  Eski forum arşivi bölümü

Hukuksal Tartışmalar




 


Forum:
Davanın Islahı ,davalının zamanşımı defi
sarp1917 Merhabalar, İşçinin işveren'e karşı açtığı 11 yıllık fazla mesai ve ücret alacaklarının ödenmesi davasında işveren süresinde zamanaişımı def'inde bulunmamıştır.(Bu tür alacaklar 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidirler) Davacı işçi dava esnasında fazlaya dair saklı tuttuğu haklarını ıslahla artırdığı taktirde ,davalı işveren zaman aşımı def'i ileri sürebilrmi(Islahla artırılan maiktar Yönünden),Konu ile ilgili görüş ve yargıtay kararlarını benimle paylaşırmısınız? --------------------------------------------------------------------------------
Av.Hülya Büyükoğlu HD 04, E: 2002/014968, K: 2003/001011, Tarih: 30.01.2003 [*]ZAMANAŞIMI [*]SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ Zamanaşımı, bir alacak hakkının belirlenen sürede kullanılmaması nedeniyle o hakkın dava edilememesini ifade eder. Başka bir deyimle, hakkı sona erdirmez, ancak "eksik bir borç" haline dönüştürür. Zamanaşımı kişisel bir savunma nedeni olduğundan, bütün öteki savunmalarda ve özellikle itirazlardan farklı olarak savunulmadığı takdirde re'sen gözetilemez ve uygulanamaz. HUMK.nun 195. maddesi gereği zamanaşımı defininde kanuni cevap süresi olan on gün içinde bildirilmesi gerekir. Süre geçtikten sonra bu defin ileri sürülmesi, başka bir deyişle savunmanın genişletilmesi bazı kayıt ve şartlarla mümkündür. Savunmanın genişletilmesine karşı taraf itirazda bulunursa, artık mahkemenin süresinde ileri sürülmeyen savunma nedenlerini gözönünde bulundurmasına imkan yoktur. (1086 s. HUMK. m. 195) Davacı Kıvanç Sağlık Sosyal Hizmetler Tur. Rek. Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat Süleyman Ülker tarafından, davalı Münevver Yeşil aleyhine 8.2.2001 gününde verilen dilekçe ile mülkiyeti davacıya ait elektrik süpürgesinin davalı tarafından alınması ve iade edilmemesi nedeniyle bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 30.10.2001 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Davacı şirket, dava konusu elektrik süpürgesinin eski şirket ortağı olan davalı tarafından haksız olarak alınıp iade edilmediğinden bedeline hükmedilmesini istemiştir. Davalı taraf yasal süreyi geçirdikten sonra zamanaşımı definde bulunmuş, davacı taraf bu defin sürede olmadığını belirtip karşı koymuş, buna rağmen dava zamanaşımı nedeniyle reddedilmiştir. Zamanaşımı, bir alacak hakkının belirlenen sürede kullanılmaması nedeniyle o hakkın dava edilememesini ifade eder. Başka bir deyimle, hakkı sona erdirmez, ancak "eksik bir borç" haline dönüştürür. Zamanaşımı kişisel bir savunma nedeni olduğundan, bütün öteki savunmalarda ve özellikle itirazlardan farklı olarak savunulmadığı takdirde re'sen gözetilemez ve uygulanamaz. HUMK.nun 195. maddesi gereği zamanaşımı defininde kanuni cevap süresi olan on gün içinde bildirilmesi gerekir. Süre geçtikten sonra bu defin ileri sürülmesi, başka bir deyişle savunmanın genişletilmesi bazı kayıt ve şartlarla mümkündür. (HUMK 2002/2) Savunmanın genişletilmesine karşı taraf itirazda bulunursa, artık mahkemenin süresinde ileri sürülmeyen savunma nedenlerini gözönünde bulundurmasına imkan yoktur. Davalı tarafın süre geçtikten sonra ileri sürdüğü zamanaşımı savunması üzerine davacı vekili 21.5.2001 tarihli itiraz dilekçesi ile süresinde ileri sürülmeyen zamanaşımı defini kabul etmediğini bildirmiştir. Davacı vekilinin karşı çıkma iradesini bu şekilde açıklamasından sonra yerel mahkemece davalının zamanaşımı savunmasına itibar edilerek, davanın zamanaşımından reddi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden, işin esasına girilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 30.1.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi. *]TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT [*]ISLAH [*]ZAMANAŞIMI İTİRAZI Davacının harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile müddeabihi artırdığı ve davalı tarafın bu talebe karşı zamanaşımı itirazında bulunduğu anlaşıldığına göre; mahkemece öncelikle ıslah dilekçesine karşı ileri sürülen zamanaşımı itirazı incelenmeli ve bu konuda olumlu yada olumsuz bir karar verilmelidir. (1086 s. HUMK. m. 195) Davacılar Ömer ve arkadaşları vekili avukat Recep tarafından, davalı Mustafa aleyhine 21.9.1993 gününde verilen dilekçe ile ölümle sonuçlanan trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.9.2001 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, ölümle sonuçlanan trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelere göre; yargılama sırasında hazırlanan destek tazminatı raporu ile davacıların zararının daha fazla olduğunun anlaşılması üzerine, davacılar vekili fazlaya ilişkin haklarınında eldeki bu davada karara bağlanması amacıyla vermiş olduğu 13.7.2001 tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile istediği maddi tazminat miktarını yükseltmiştir. Bu ıslah dilekçesinin 17.7.2001 tarihinde davalıya tebliği üzerine yasal süre içinde cevap verilerek zamanaşımı definde de bulunulduğu anlaşılmaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 87. maddesinde yer alan "Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyid edemez" biçimindeki düzenlemenin Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması nedeniyle ıslah yolu ile talep sonucunun değiştirilebilmesi mümkün hale gelmiştir. Eldeki davada davacılar ortaya çıkan bu olanaktan yararlanmak suretiyle ıslah dilekçesi verip asıl dava dilekçesindeki talep sonucunu artırmışlardır. Davacıların ıslah dilekçesinde ileri sürdükleri istemin ıslah yolu ile talep sonucunun artırılması şeklinde olsa da yeni bir dava niteliğinde bulunduğu ve HUMK.nun 195. vd. maddelerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Bu nedenle davalının ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı itirazı öncelikle incelenip bu konuda olumlu yada olumsuz bir karar verilmelidir. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan işin esasının incelenerek yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir. Sonuç : Temyiz olunan kararın açıklanan nedenle (BOZULMASINA), bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdiden incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 11.3.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Av.Fırat Bayındır H.G.K. 2003/ 9-76 E., 2003/176 K.,5.3.2003 Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara ikinci iş Mahkemesince davanın kısmen kabul-kısmen reddine dair verilen 14.5.2002 gün ve 2001/289-2002/224 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 17.9.2002 gün ve 14732-15413 sayılı ilamı ile; (...1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Kıdem tazminatı dışındaki alacaklar için ıslahla istenilen bakiye miktarlara ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi Hukuk Genel Kurulunun Dairemizce benimsenen görüşüne göre gerektiği halde ilk dava gününden faize karar verilmesi hatalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Davalılardan H.... Kargo vekili. Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ye dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Davacı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 21.5.2001 tarihinde açtığı kısmi davada kıdem tazminatı, ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, vergi iadesi ile hafta ve bayram tatili gündeliklerinden şimdilik toplam 640.000.000.-TL.nın kıdem tazminatının fesih tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile, sair alacaklarının ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren yasal faizleri ile birlikte tahsilini istemiştir. Bilirkişi raporundan sonra verdiği 21.3.2002 tarihli dilekçe ile kıdem tazminatı, ücret, fazla mesai, yıllık izin ücreti, vergi iadesi ile hafta ve bayram tatili gündelikleri miktarını rapor doğrultusunda arttırmak suretiyle alacağının bu geri kalan bölümünün de kıdem tazminatının fesih tarihinden işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile, sair alacaklarının ihtarnamenin tebliğinden itibaren yasal faizleri ile birlikte hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Mahkemenin kıdem tazminatının 7.5.2001 fesih tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi, diğer alacakların 21.5.2001 kısmi dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline" dair verdiği karar yukarıda belirtilen nedenle Özel Dairece bozulmuştur. Mahkemece, "kısmi davadan önce işverene ihtarname çekilip tebliğ edildiği, ihtarnamede ödeme günü belirtilmediğinden kısmi davada istenen miktarlar ile sonradan arttırılan kalemlere ilişkin miktarlara 21.5.2001 kısmi dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. Bilindiği gibi HUMK.nun 87. maddesinin son cümlesinde "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" hükmü vardı. Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazetenin 4.11.2000 tarihli nüshasında yayınlanan 20.7.1999 tarih 1999/1 E, 1999/33 K. sayılı kararı ile dava açıldıktan sonra davacının müddeabihi "ıslah" yoluyla artırılmasını önleyen bu kural bir hakkın elde edilmesini zorlaştırdığından ve itiraz konusu kural, davacıyı ikinci kez dava açmaya zorlaması nedeniyle Anayasa'nın Hukuk Devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğünü kısıtladığından, Anayasaya aykırı bulunduğundan iptal edilmiştir. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihi (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile arttırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tutuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır. Islahın sonuçlarına gelince; Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir. (HUMK m.83) Islah tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar ve tahkikata tabi olmayan davalarda ise yargılamanın bitimine kadar yapılabilir (HUMK. m.84). Yargıtay'ın 4.2.1948 gün 10/3 sayılı içtihatları Birleştirme Kararına göre hükmün Yargıtay'ca bozulması üzerine, hüküm mahkemesinde yeni tahkikat sırasında ıslah yapılması mümkün değildir. HUMK.nun 85. maddesi gereğince ıslah muayyen celsede diğer taraf hazır olduğu halde yapılabileceği gibi, diğer tarafa tebliğ edilmek şartıyla dilekçe ile de yapılabilir. Islah tek taraflı bir irade beyanı ile olup, ıslahın geçerliliği için karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne gerek yoktur. Ancak ıslah eden taraf bu tarihe kadar olan yargılama giderleriyle, karşı taraf için mahkemenin takdir edeceği zarar ve ziyanı karşı tarafın talebi üzerine davada mahkum olmuş gibi derhal mahkeme veznesine ödemeye mecburdur (HUMK m.86/1). Karşı tarafın zarar ve ziyan konusunda bir talebi yoksa mahkeme resen (kendiliğinden) bu masraflar yatırılmadı diye ıslah talebini red edemez. Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK m.87). Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır (Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru "Hukuk Muhakemeleri Usulü" 6. Baskı Cilt:IV, sh:3998 vd, Prof.Dr.Sabri Şakir Ansay "Yargılama Usulleri" isimli eser 1960 baskı sh:194 vd, Prof.Dr. ilhan Postacıoğlu "Medeni Usul Hukuku Dersleri" 1975 baskı S:460 vd, Prof.Dr. Saim Üstündağ "Medeni Yargılama Hukuku Esasları" 1973 baskı S:335 vd, YHGK 18.12.1957 gün E:2/66 K:64, 30.1.2002 gün E:2002/2-63 K:2002/23). Davanın kısmen ıslahında ise, örneğin müddeabihi aynı davada arttırması, davasını genişletmesi hallerinde, kısmi ıslahtan söz edilebilecektir. Bu durumda o zamana kadar yapılmış bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasına imkan yoktur. Davanın kısmen ıslahını düzenleyen HUMK.nun 87 c.1.de "bunu (ıslahı) yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren" dediğine göre, davacının davasını kısmen ıslah etmesi halinde, hangi usul işlemlerinin yapılmamış sayılması gerekeceği davacının iradesine göre yorumlanacaktır. Davanın ıslah edilmeyen kesimine ilişkin usul işlemleri ise geçerli olmakla devam edecektir (Bkz. Prof.Dr. Baki Kuru a.g.e sh:4018). Kısmı ıslah halinde davacı, ıslah yolu ile müddeabihi arttırabileceği için, kısmi dava açan davacı, alacağının saklı tuttuğu bölümünü sonradan aynı davada talep edebilecektir. Asıl alacağını ilk davada talep eden alacaklı (davacı) davalı (borçlu) muvafakat etmezse kısmi ıslah yolu ile aynı davada faiz isteyebilecektir. Sırası gelmişken kısmi davanın açılması şartlarının da irdelenmesi gerekir. Hukukumuzda ilke olarak kısmi dava açılması mümkündür. Çünkü yasalarımızda bir alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalanının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm yoktur. Davacı, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava açar. Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve özel Dairelerce oybirliği ile benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Bunun gibi, kısmi dava ile alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan kesimi için hak düşürücü süre korunmuş olur. Kısmi dava dışı kalan (saklı tutulan) alacak kesimi hakkında hak düşürücü süre korunmuş olmaz. Bu genel açıklamalardan sonra somut olayın irdelenmesine gelince; Davacı, açtığı kısmi dava ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle talepte bulunmuş, kıdem tazminatı için fesih-tarihinden sair alacakları için ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren faiz istemiştir, ilk davadan önce temerrüd ihtarının keşide edilmediği hallerde, kısmi davanın, dava edilmeyen fakat saklı tutulan miktar bakımından borçluyu temerrüde düşürmeyeceği yargısal kararlarda benimsenmektedir. Çünkü açılan kısmi dava ancak, dava konusu edilen miktar kadar davalıyı temerrüde düşürür. Bilinmeyen ve yargılama aşamasında bilirkişi raporu ile ortaya çıkan ve kısmi ıslaha konu olan kesim için, kısmi dava dilekçesinin borçluyu temerrüde düşüreceğinden söz edilemez. (Y.5.H.D. 4.5.1989 E:23307 K:9906, Y.H.G.K. 3.7.2002 E:2002/9-564 K:572) Yine kısmi davadan önce borçlu temerrüde düşürülmemiş, davacı (alacaklı) kısmi davanın devamı sırasında müddeabihi arttırmış ise, kısmi ıslah ile davalı temerrüde düşeceği için, bu kesim için kısmi ıslah tarihinden itibaren faiz yürütüleceği, yargı kararlarında benimsenmiştir. (Y.H.G.K. 3.7.2002 E:2002/9-564 K:2002/572) Davacı (alacaklı) açacağı kısmi davadan önce borçluyu temerrüde düşürmüş ve yargılamanın devamı sırasında kısmi ıslah yolu ile müddeabihi arttırmış veya ek dava açmış ve kısmi dava ile birleştirilmiş ise, bu temerrüd ihtarının bu iki halde borçlunun temerrüdünü oluşturup oluşturmayacağı sorununun da çözümlenmesi gerekir. Bütün borçlar açısından olduğu gibi, para borçları bakımından da temerrüdün temel şartı borcun muaccel hale gelmiş bulunmasıdır. BK.nun 74. maddesinin mehazına göre "ifa zamanı ne sözleşmeyle ne de borç ilişkisinin niteliğiyle belirlenmiş bulunmadıkça, borç hemen ifa edilebilir ve ifası derhal talep olunabilir" BK.74. maddesi çerçevesinde ifa zamanı bakımından kural, borcun herhangi bir vadeye bağlı bulunmaması ve doğumu anından itibaren muaccel olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse ilke olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşacaktır. Borcun muaccel hale gelmesi borçlu temerrüdünün ana şartı ise de, tek başına temerrüdü sağlamaya yeterli değildir. BK. 101/f-1.e göre "muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur" denilmiştir. Öyleyse borçlunun temerrüde düşmesi için ihtarın kural olarak şart kılındığı anlaşılmaktadır. Genel olarak ihtarın normal gerçekleşme tarzı, alacaklının sırf ödeme talebinden ibaret iradesini borçluya iletmesidir. Alacaklı tarafından borçluya yöneltilen ihtar, onun ödemeyi talep edildiğini tereddüte yer bırakmayacak biçimde açık ve kesin bu şekilde ortaya koymalıdır. Uygulamada ihtar yerine geçen işlem olarak dava açılması veya icra takibi yapılması halinde de temerrüdün oluşacağı kabul edilmektedir (Bkz. Dr. Nami Barlas Para Borçlarının ifasında Borçlunun Temerrüdü Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar ist. 1992 s:27 vd). O halde bir borç ilişkisinde alacaklının temerrüt faizi talep edebilmesi için, iki temel şartın bir arada bulunması gerekir. Borcun bir para borcu olması ve borçlu temerrüdünün gerçekleşmesi gerekir. Bu ilkeleri somut olaya uyguladığımızda; davacı, kısmi davayı açmadan önce doğan para borcu için işverene gönderdiği ihtarnamede fazla çalışmalara ilişkin alacaklarını, hafta sonu çalışmalarına ilişkin alacaklarını, milli ve dini bayramlardaki çalışmalarına ilişkin alacaklarını, kullanmadığı yıllık izinlerine ilişkin alacaklarının derhal bankadaki hesabına yatırılmasını, aksi halde alacaklarını faizi ile tahsil edeceğini ihtaren bildirmiş, ihtarname işverene usulünce uygun olarak tebliğ edilmiş, bulunduğundan ihtarnamede sayılan alacaklar için davadan önce temerrüt oluşmuştur. 1- Bu nedenle ücret alacağı dışındaki alacaklar için ihtarnamenin tebliği ile temerrüt oluştuğundan kısmi davadaki istek ve kısmi ıslahla arttırılan miktara temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir ise de mahkemece bu iki istek için ilk dava tarihi bulunan 21.5.2001 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi doğru değilse de temyiz edenin sıfatı nedeni ile bu husus bozma nedeni yapılmamıştır. Bu nedenlerle direnme kararı yerindedir. 2- Davacı ihtarnamede ücret alacağını talep etmemiş olup, bu kesim için işveren davadan önce temerrüde düşürülmediğinden kısmi dava ile istenen miktara bu davanın açıldığı 21.5.2001 tarihinden, kısmi ıslahla arttırılan miktara, kısmi ıslahın yapıldığı 21.3.2002 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken ücret alacağı talebinin tümüne 21.5.2001 ilk dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Ücret alacağı yönündeki direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır. Sonuç: 1- Yukarıda (1) numaralı bentte yazılı nedenle davalı vekilinin fazla çalışma alacağı, ulusal bayram ve genel tatil alacağı yönündeki temyiz itirazlarının reddi ile bu alacaklar yönünden verilen direnme kararının (ONANMASINA), 2- Yukarıda (2) numaralı bentte yazılı nedenle davalı vekilinin ücret alacağı yönündeki temyiz itirazlarının kabulü ile ücret alacağı yönündeki direnme kararının (BOZULMASINA), 5.3.2003 gününde oybirliği ile karar verildi. Kaynak=YKD Temmuz 2003 Sayfa 1021
Av.Fırat Bayındır H.G.K. 2002/9-564, 2002/572, 3.7.2002 Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. İş Mahkemesin'ce davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.11.2001 gün ve 656-1250 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 10.4.2002 gün ve 681-6035 sayılı ilamıyla; (...1- Dosyadaki yazılara, toplanan delilerle kararın dayandığı kanuni gerektirdiği sebeplere göre, davalının temyiz itirazları yerinde değildir. 2- Davacının temyizine gelince: Yargılama devam ederken davacı taraf bir kısım işçilik hakları konusunda usulüne uygun bir biçimde ıslah yoluna başvurmuştur. Islah işlemiyle bu hakların dava tarihinden talep edildiği düşünülerek ıslaha konu haklar için de dava tarihinden itibaren faiz yürütülmelidir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacı vekili HUKUK GENEL KURUL KARARI Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Davacı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle açtığı kısmı davada işçilik haklarından şimdilik 205.000.000 TL'nın dava tarihinden faizi ile tahsilini istemiş, bilirkişi raporundan sonra verdiği 23.10.2001 tarihli dilekçesi ile, ücret farkı, akti ikramiye, ilave tediye ve sosyal yardım alacakları miktarını rapor doğrultusunda arttırmak suretiyle alacağının geri kalan bölümünün de hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Mahkemenin, kısmi davada istenen miktarın dava tarihinden, arttırılan kalemlere ilişkin miktarın 23.10.2001 tarihinden itibaren faizi ile ödetilmesine dair verdiği karar, yukarıda açıklanan nedenle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Yerel Mahkeme ile Yüksek Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; arttırılan miktar için harcın yatırıldığı tarihten mi yoksa dava tarihinden mi faiz yürütüleceği noktasında toplanmaktadır. 4.11.2000 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan, Anayasa Mahkemesinin 20.7.1999 tarih 1999/1 E. 1999/33 K. sayılı kararı ile H.U.M.K.nun 87. maddesinin son cümlesindeki "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" hükmü iptal edilmiştir. Bilindiği gibi davacı, kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak istiyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak, müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırılabilir. H.U.M.K.nun 83 maddesinde ıslah. taraflardan birisinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltmesi olarak tanımlanmıştır. Islah, davanın tamamen veya kısmen ıslahı şeklinde yapılabilir, Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması H.U.M.K.nun 87. maddesi hükmü gereğidir. Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda tamamen (kamilen) ıslahta, yeni bir dava açılmış sayılmayacağı, ıslah edilen davanın ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğu, bunun doğal sonucu olarak zamanaşımının ve hak düşürücü sürenin ilk davanın açıldığı tarihte kesilmiş sayılacağı öteden beri yerleşik görüştür. (Y.HGK.30.1.2002 gün E. 2002/2-63, K. 23) Faiz konusuna geçmeden önce kısmı davada dava edilmeyen kesim ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasının ne anlama geldiği üzerinde durulması gerekir. Yargı kararlarında ve öğretide kısmı davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ait hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir. Kısmı dava açılması halinde zamanaşımı alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir. (Y.HGK.20.3.1968 gün E. 9/210 K. 151, Y.HGK. 23.11.1966 E. T/593 K. 296) Faiz sorununa gelince ödeme günü yasa yada sözleşme ile kararlaştırılmayan alacaklarda, borçlu alacaklının ihtarı ile temerrüde düşürülür. Eğer ihtar çekilmemişse açılan davanın tarihi temerrüt tarihi ve faizin başlangıcı olarak kabul edilir. Buradaki uyuşmazlık açılan ilk kısmı davadaki dava tarihi, fazlası saklı tutulan alacağın temerrüt tarihi yani faiz başlangıç tarihi kabul edilecek midir? Kısmi davanın dava edilmeyen fakat saklı tutulan miktar bakımından borçluya temerrüde düşürmeyeceği, yargısal kararlarda benimsenmektedir. Çünkü açılan dava ancak dava ancak dava konusu edilen miktar kadar davalıya temerrüde düşürür. Bilinmeyen ve yargılama aşamasında bilirkişi raporu ile ortaya çıkan kesim için kısmı davanın, bu kesim için de borçluyu temerrüde düşüreceğinden söz etmeye yasal olarak bulunmamaktadır. (Y.S.H.D. 4.5.1989 E. 23307, K. 9906) HUMK.nun 87/son cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptalinden önce fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan kısmi davada davalı önceden temerrüde düşürülmemişse, dava açılmakla oluşan temerrüdün ilk kısmi davaya konu alacaklarla ilgili olduğu daha sonra açılan ek davada istenen bakiye alacaklarla ilgili olarak ek dava tarihi itibariyle borçlunun temerrüde düşürüldüğü, bunun sonucu olarak ek davaya konu alacaklara ek dava tarihinden itibaren faiz yürütüleceği Yargıtay'ca benimsenmekte idi. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sadece ek dava yerine kısmi ıslah yolu saklı tutulan alacakları aynı davada isteme kolaylığı getirmiş olup, zamanaşımı, temerrüde düşürme gibi usul ve yasa hükümlerini değiştiriş değildir. Kısmen ıslahta, tamamen (kamilen) ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılmış bütün usul işlemleri yapılmamış sayılmaz. Kısmı ıslah, yapıldığı tarihten ileriye yönelik olarak hüküm ifade eder. Somut olayda, davacının dava dilekçesindeki müddeabihi aynı davada harcını yatırmak suretiyle kısmı ıslah yolu ile artırdığı, harcın yatırıldığı tarihte arttırılan kalemler için temerrüt oluştuğu gözetilerek bu kalemler için 23.10.2001 tarihinden itibaren faize hükmeden yerel mahkemenin direnme kararı yerinde olup onanması gerekir. SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan, başkaca harç alınmasına mahal olmadığını 3.7.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Av.Tayfun Eyilik HUMK 83 ve ardından gelen maddelerde düzenlenmiş olan ıslah; taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan bir yöntem olup, iddia ile savunmanın genişletilmesi yasağının da bir istisnasıdır. HUMK. nun 87. maddesinin "Müddei ıslah suretiyle müddeabbihi tezyit edemez." şeklindeki son cümlesi, Anayasa Mahkemesi'nin 07.11.2001 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 20.07.1999 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve böylece, davada istem sonucunun kısmi ıslah yoluyla artırılması usulen olanaklı hale gelmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, mevcut ( Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonraki ) yasal durum itibariyle, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olan davacının, dilerse, ek dava açmak yerine, saklı tuttuğu alacak bölümü için o ( kısmi ) dava içerisinde ıslah yoluyla talepte bulunabilmesi mümkündür. Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için, gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra, ayrı bir dava açılması da usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Yine, kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı halinde, hukuki yararın bulunması şartıyla birden fazla ek dava açılması da kural olarak mümkündür. Bu haliyle kısmi ıslah, ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yoluna alternatif oluşturan bir yapıdadır. Dolayısıyla, kısmi davanın davacısı, ek dava açmak veya kısmi ıslah yoluna gitmek konusunda seçimlik hakka sahiptir. Kısmi ıslah yoluyla müddeabbihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan; kısmi davadaki ıslah ile, bu yola gidilmeyip ek dava açılması halleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir ve beklenir. Bir davanın kısmi dava mı, yoksa tam dava mı olduğu, özellikle dava dilekçesinin istem sonucu bölümünde, "fazlaya ilişkin hakların saklı tutulup tutulmadığı" ile ilgilidir. Davacı bu yada benzeri ifadeleri kullanmışsa, "kısmi dava" açtığı sonucuna varılır. Davacının bu yolda bir beyanda bulunmaksızın açlığı dava ise bir "tam dava"dır. Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması halinde, geriye kalan haktan zımnen feragat edilmiş sayılır. . Birçok Yargıtay kararında da ifade edildiği üzere, kısmi davalarda zaman aşımı yalnızca dava edilen kısım için kesilir ve dava dışı bırakılan kısım için zaman aşımı işlemeye devam eder. Bu nedenle davada saklı tutulan fazlaya ilişkin hakların ek dava yoluyla veya mevcut davada ıslah yolu ile arttırılması suretiyle talep edilmesi halinde bu yöndeki taleplerin zamanaşımı süresi içinde yapılması gerekmektedir.
sarp1917 soruma ilgi göstererek yanıtlayan meslaktaşlarıma teşekkür ederim.Ayrıca siteye yeni üye olmanın getirdiği bir takım hatalarım oldu,bundan dolayı da üzgün olduğumu belirtmek isterim.
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük + Arşiv +
    Bugünün tarihi: 03/05/2025 08:40:57