Av.Fırat Bayındır |
bir süredir başbakanımızın eşinin Rusya'da aldığı hediye takılar yüzünden basında bazı köşe yazılarının çıktığına tanık oluyoruz, işte size bir kaç örnek ( ilginç olanı bunların çoğunun DMG gazetelerinde yer alması )
18.01.2005
Bekir COŞKUN
Suçüstü...
bcoskun@hurriyet.com.tr
BAŞBAKAN hediye gerdanlığın ‘kırk bin dolar değil, on bin küsur dolar’ olduğunu belirttikten sonra, öyle yazanların ‘suçüstü yakalandıklarını’ söyledi, AKP’liler ‘Türkiye seninle gurur duyuyor’ diye alkışladılar.
Ben ise demek ki suçüstü yakalanmanın telaşı ile ‘Kaç Emin Çölaşan, yakalandık...’ diye fırlamışım.
Paltolarımızı aceleyle giymeye çalışıp bir yandan da merdivenleri üçer üçer atlarken Emin sordu:
‘Nasıl yakalandık?...’
‘Suçüstü...’
*
Siz hiç böyle bir şey duydunuz mu:
Hediyeyi Başbakan alıyor, biz yakalanıyoruz...
Belki de bu yüzden, Türkiye’de kim suç işlese, bana sanki ben yakalanacakmışım gibi gelir.
Hatırlıyorum; rahmetli Özal’ın ailesinden kimi fertlerin-prenslerin malı götürmelerinden hemen sonra Emin ile ikimiz kendimizi mahkemede bulmuştuk.
Emin ne yaptı bilmiyorum, ama ben mahkûm oldum.
Sonra Demirel dönemi.
Arkasından Mesut Yılmaz günleri.
Peşinden Tansu Çiller zamanı.
Yazgımız hiç değişmedi.
Zamanla birisi hediye-mediye mi aldı?... Ya da rüşvet-avanta mı söz konusu?.. Yoksa birisi suçüstü mü yakalandı?...
Bana sanki ben yakalanmışım gibi gelir.
Ve otomatik olarak şöyle derim:
‘Benim suçum yok...’
‘Yapsam söylemem mi?..’
‘Alsam niye almadım diyeyim?...’
*
Keza bu sefer de ‘suçüstü’ yakalandık.
Pırlanta-mercan kolyeyi başkası alıyor, biz yakalanıyoruz.
Ne diyebilirim?
Ancak Başbakan asla kurtulamayacak.
Bu olay, basit bir hediye alma-vermeden öteye, bize birçok şey anlatıyor; bir anlayışı, bir zihniyeti, bir geleneği, bir niyeti, bir eğilimi, bir pişkinliği...
Daha ilk gün milletvekili lojmanlarında oturmama şovu ile başlayan ‘Millet ile bütünleşmenin’ öbür yüzünü...
Bence ‘suçüstü’ yakalanan Başbakan.
Suçüstüdür bu...
Suçüstü.
----------------------
Sedat ERGİN
Meğer Erdoğan hediyeler konusunda genelge yayımlamış
seergin@hurriyet.com.tr
ÖNCE geçen pazar günü bu köşede yayımlanan ve Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan’ın Moskova’da bir işadamından değerli bir mücevheri hediye olarak kabul etmesinin etik açıdan değerlendirildiği yazıdaki bir hatayı düzelterek başlayalım.
Yazıda, Emine Erdoğan’ın bu hediyeyi kabul etmesinin yol açtığı hukuki durumun 1990 tarihli 3628 sayılı ‘Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu’nun üçüncü maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini yazmıştık.
Yazıya göre, hediye asgari ücretin on katını (3 bin 500 YTL) aşıyorsa, hediyeyi alan (Başbakan’ın eşi dahil) bunu bir ay içinde kendi kurumuna teslim etmek zorundadır.
Hatamız şurada ki, söz konusu yasa, kamu görevlileri ve eşlerine bu yükümlülüğü hediyenin ancak yabancı devlet adamları tarafından verilmesi durumunda getiriyor.
Peki, hediye ister yurtdışında, ister yurtiçinde olsun, bir Türk vatandaşı, özellikle de işadamı tarafından verilirse uygulanacak hukuk kuralı nedir?
HUKUK SİSTEMİNDEKİ BOŞLUKLAR
Hemen yanıt verelim: Yasalarımızda bu yönde bir hüküm bulunmuyor.
O zaman ortaya şöyle tuhaf bir durum çıkıyor: Bir yurtdışı gezide, yabancı bir devlet adamının verdiği 3.5 milyarın altında bir hediyeyi kabul edebiliyorsunuz, sınır aşılırsa kurumunuza teslim ediyorsunuz.
Ancak, aynı gezide bir Türk işadamından 3.5 milyarı aşan bir hediye kabul ederseniz, bunu kurumunuza teslim etmek gibi bir yükümlülüğünüz yok. Yani, yabancılar verirse sakıncalı, Türk işadamları verirse sakıncalı değil.
Türk hukuk sisteminde bu konuda bir boşluk olduğu aşikar.
İkinci aşamada söz konusu hediyeyi yasadaki mal bildirimi zorunluluğu açısından değerlendirelim.
Yasa, ‘görevlinin (başbakan) kendisi ve eşlerine ait taşınmazlar ile görevliye aylık yapılan net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı ayrı olmak üzere para, hisse senedi ve tahvil ile altın, mücevher ve diğer taşınır mallar... bildirimin konusunu teşkil eder’ diyor.
Mücevherin bildirim zorunluluğu, ancak değerinin Başbakan’ın net maaşının beş katından fazla olması durumunda işliyor.
Başbakan Erdoğan, mücevherin değerinin 10 bin 600 dolar, yani yaklaşık 14 bin 300 YTL olduğunu açıkladı.
Başbakan’ın net maaşı ise yaklaşık 6 bin 500 YTL. Bu maaşın 5 katı 32 bin 500 YTL ediyor.
Görüleceği gibi, mücevher, mal bildirimine konu olmasını gerektirecek sınırın altında kalıyor. Dolayısıyla, mal bildiriminde konu edilmesi şartı yok.
Yasadaki hükmün fazla ‘toleranslı’ olduğunu söyleyebiliriz.
BİLİN BAKALIM BU İMZA KİMİN?
Meseleyi bir de AKP hükümetinin siyasi reformlar çerçevesinde çıkarttığı ‘Kamu Görevlileri Etik Kurulu Yasası’ çerçevesinde inceleyelim.
Bu yasa, söz konusu Kurul’a kamu görevlilerinin uymaları gereken etik davranış ilkelerini hazırlama görevini veriyor.
Kurul, hazırladığı yönetmelik ve onun parçası olan Etik Sözleşme’ye ilişkin taslakları Başbakanlığın (www.basbakanlik.gov.tr) adresindeki internet sitesinde kamuoyunun tartışmasına açmış bulunuyor.
Yönetmelik taslağında şöyle deniliyor:
‘Kamu görevlisinin görevi nedeniyle hizmetten yararlananlardan hediye almaması, görevin istismar edilerek çıkar sağlanmaması temel ilkedir.’
Burada da karşımıza bir gariplik çıkıyor. Yasada Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri Etik Kurul’un sınırlamalarından bağışık tutulmuş.
Aynı sitede Başbakanlık tarafından Etik Kurul konusunda yayımlanmış 30 Kasım 2004 tarihli bir genelge de var. Tıkladığınızda, karşınıza şu ifade çıkıyor:
‘Kamu görevlilerinin uyması gereken etik davranış kuralları ve hediye alma yasağının kapsamı ile bunların ihlali iddiasıyla yapılacak başvurular için çıkartılacak yönetmelikler Kurul tarafından hazırlanıp, kamuoyuna duyurulacaktır. Bu itibarla, tüm kurum ve kuruluşlar tarafından Etik Kurul’a her türlü destek ve katkının sağlanması hususunda gereğini önemle rica ederim.’
Genelgedeki imzayı mı merak ettiniz?
Söyleyelim: Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan...
-------------------------------------
18.01.2005
Yalçın BAYER
Menderes’ten Erdoğan’a
ybayer@hurriyet.com.tr
SAYIN Başbakan’la eşine Moskova ziyaretleri sırasında sunulan pahalı hediyelerin yarattığı tartışma bana tanığı olduğum ilginç bir olayı anımsattı.
Başbakan Menderes, beraberinde Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun olmak üzere 27.5.1960 devriminden bir süre önce Amerika’ya gelmişti. O tarihte DP’ye karşı etkili bir muhalefet sürdüren Vatan gazetesinin dış politika yazarı olarak tesadüfen Amerika’da idim. Başbakan ‘Aramızda bir de muhalif bulunsun!’ diyerek beni de ‘heyet’e dahil etti.
Başkan Eisenhower’ın emrine tahsis ettiği özel bir askeri uçakla Amerika içinde bir geziye çıktık. Texas’ın Dallas kentinde bir mağazalar zincirinin sahipleri, Türkiye Başbakanı’nın onuruna defile düzenlemişlerdi. Sonrasını ‘Görgü Tanığı’ isimli kitabımdan aynen aktarıyorum (s.178):
‘... Defile sonrasında üç güzel kız ellerinde gümüş tepsilerle geldiler. Ve bunları Başbakan’ın önündeki masaya bıraktılar. Tepsilerde saydam birer kutu içinde M.N. (Marcus&Niemann) inisiyalli şık kravat iğneleri, kol düğmeleri filan vardı.
Kutuların sayısı ‘heyet’tekilerin sayısı kadardı. Demokrat Parti milletvekillerinden biri önümüzdeki kutulara doğru uzanmıştı ki, Başbakan’ın kendisine gözleri ile ‘dokunma’ işareti yaptığını gördüm.
Durumu herkes fark etmiş ve kimse hediye kutularına el sürmemişti. Dönüşte;
‘Sayın Başbakan’ dedim, ‘Adamlar birer küçük armağan hazırlamışlar ama siz bir göz işareti ile ‘dokunmayın’ uyarısında bulundunuz. Niçin?’
- Doğru görmüşsün. Keşke bu armağan kutularının her birinin 200-250 dolar değerinde olduğunu da tahmin edebilseydin. Ellerinizde bedavadan edinilmiş birer kutu ile buradan çıkmak bize yakışır mıydı? Unutma!.. Her ‘pahalı’ (!) hediyenin arkasında bir amaç yatar ve karşılığı beklenir.
1959’dan 2005’e!.. Menderes’ten Erdoğan’a... Nereden nereye!..
Orhan KARAVELİ/İSTANBUL
-----------------------------
Sizce oldu mu Tayyip Bey!
UZUN yıllar önce, ABD Dışişleri Bakanı Kissinger’ın bir gezisi sırasında eşine birkaç bin dolar değerinde şık bir pırlanta kolye hediye edilmişti.
Kissinger görevde olduğu sürece Bayan Kissinger bu kolyeyi taktı.
Görevden ayrılırken de ‘Parasını Amerikan hazinesine ödeyerek’ kolyeyi almak istedi.
Çünkü ABD’de kamu görevlilerinin belirli bir limitin üzerinde hediye kabul etmelerini yasaklayan bir yasa vardı.
Ancak bu teklif kabul görmedi ve Kissinger’lar kolyeyi hazineye bıraktılar.
Rusya gezisi sırasında bir Türk kuyumculuk firması, Başbakan’ın eşi Emine Hanım’a 30 bin dolar değerinde olduğu iddia edilen bir kolye hediye etmiş.
Hediyeyi veren yabancı bir devlet adamı veya kurum değil, bir Türk firması olduğu için bu hediye daha verilirken rahatlıkla reddedilebilirdi. Doğrusu buydu.
Ama edilmemiş.
Bence büyük yanlış yapılmış.
Genelde sağduyulu biri olarak tanıdığımız Emine Erdoğan, ‘Kocam Başbakan olmasa bu adamlar bana bu kolyeyi niye hediye etsin’ deyip, geri çevirse çok şık bir hareket yapmış olacaktı.
Fırsatı kaçırdı.
Ama yine de bir başka fırsat doğdu.
Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde kamu görevlilerinin ne şekilde hediye alabileceklerine dair bir ‘etik yönetmeliği’ hazırlattı.
Benzer bir yönetmelik siyasetçileri de kapsayacak şekilde oluşturulabilir.
Ve bu değeri yüksek gerdanlık da, Başbakanlık demirbaşları arasına kaydedilir.
Konu da kapanır. Hem de geleceğe yönelik olarak bir önlem alınmış olur.
Çünkü bu kolye meselesi, makamın kullanımına verilen otobüse veya makam aracına benzemez.
Hediyeyi verenler ise bence büyük bir terbiyesizlik yapmışlar.
Aileden olmayan bir hanımefendiye bu kadar büyük bir hediye en azından ‘görgüsüzlüğe’ girer.
ceteris paribus |