Hukuki.NET


03/05/2025  Eski forum arşivi bölümü

Hukuksal Tartışmalar




 


Forum:
İCRADA KÖTÜ NİYET TAZMİNATI
vecihibukey İCRA TAKİBİNE YAPILAN İTİRAZ SONUCU AÇILAN İTİRAZIN KALDIRILMASI DAVASINDA (iik.M.67 UYARINCA GENEL MAHKEMELERDE) İTİRAZIN KISMEN KABÜLÜNE KISMEN REDDİNE DAİR B.KİŞİ RAPORU ÇIKTI.KONU ŞU;DAVAYI AÇAN ALACAKLI LEHİNE % 40 İCRA TAZMİNATINA-DAVACI ALACAKLI DAVA DİLEKÇESİNDE TALEP ETTİĞİ İÇİN- DAİR GÖRÜŞ BELİRTİLMİŞ.PEKİ BORÇLU LEHİNE İTİRAZIN KISMEN KABULÜNE DAİR ÇIKAN RAKAM İÇİN DAVAYA CEVAP DİLEKÇESİNDE VE DEVAM EDEN DİLEKÇELERDE TALEP OLMADIĞI HALDE B.KİŞİ RAPORUNDAN SONRA DAHİ KÖTÜ NİYET TAZMİNATI TALEP EDİLEBİLİRMİ.NASIL EDİLEBİLİR.TEŞEKKÜRLER
tebrone icra inkar tazminatı, ya da borçlu açısından kötü niyet tazminatı, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Dava bitmeden siz de talep edebilirsiniz
zara sayın vecihibükey, konu ile ilgili farklı görüşüm bulunmaktadır. şöyle ki; borçlu sıfat ile en geç, dâvâya cevap lâyihanızda dâvânın reddini tâlebiniz esnasında, % 40 icrâ inkâr tazminatını da istemeniz gerekirdi. yargılamanın ileri safhasında, H.U.M.K.' ilgili hükümleri gereği, savunmanın değiştirilmesi yasak olduğundan ancak ıslâh yoluna müracaat mümkündür. dolayısıyla kötü niyet tazminatı tâlep edemeyeceğinizi düşünmekteyim. borcun bilirkişi raporu ile tespit edildiği durumlarda bazen, tatbikatta, likit bir alacak söz konusu olduğu ve dolayısıyla kötü niyet bulunmadığı gerekçesiyle, kötü niyet tazminatına hükmolunmadığı da görülmektedir. (bu husus, dâvânın niteliğine göre değişebilmektedir.)
zara önceki yanıtıma ektir. yukarıdaki yanıtımın ikinci paragrafında, sehven, (likit alacak söz konusu olduğu...) şeklinde imlâ hatası yapılmıştır. doğrusu, (likit alacak söz konusu olmadığı...)şeklinde olacaktır.
Av.Tayfun Eyilik Sayın Zara ; Fikrinize katılmakta zorlanıyorum Çünkü Bildiğiniz gibi Karar ve ilam harcının tespitinde %40 icra inkar tazminatı dikkate alınmaz. "İcra inkâr tazminatı, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmedilecek tazminattır. Müddeabihe dahil olmayan inkâr tazminatı üzerinden karar ve ilam harcı alınması usul ve yasaya aykırıdır." YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1999/19-901 K. 1999/878 T. 27.10.1999 " Davanın konusundan sayılmayan bir hususun davanın konusunun genişletilmesi yasağına girmeyeceğini kabul etmek gerekir kaldı ki ; Aşağıda Hukuk Genel Kurulu Kararı tam olarak sizin fikrinizin aksini söylemektedir. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1995/12-512 K. 1995/729 T. 5.7.1995 • İCRA İNKAR TAZMİNATI • DAVANIN GENİŞLETİLMESİ YASAĞI ( İcra inkâr tazminatı ) 1086/m. 185 2004/m.68, 67, 68/a, 69, 72, 169/a, 170 ÖZET : İcra inkar tazminatının amacı, bir yönden borçlulan dayanaksız bir şekilde icra takibine itiraz etmekten men etmek, diğer yandan ise itiraz yahut ihtiyati tedbir alınmak suretiyle durdurulan icra takibi nedeniyle alacağına zamanında kavuşamayan alacaklının, bu sebepten kaynaklanan zararının ayrı birdavaya gerek olmaksızın giderilmesini sağlamaktır. İcra İnkâr tazminatına hükmedilebilmesi için talep şartı dahi aranmamaktadır. HUMK. 185. maddesindeki davanın, karşı tarafın iznine bağlı olarak tevsi edilebileceği kurahnın, takip hukukuna ilişkin bu tazminat yönûnden uygulama alam bulunmamaktadır. DAVA VE KARAR: Taraflar arasındaki "itirazın kaldırılması " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7.İcra Hâkimliğince itirazın kaldırılması isteğinin reddine karar verilen 25.10.1994 gün ve 1994/589 E-553 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üze-rine, Yargıtay 12-Hukuk Dairesinin 8.12.1994 gün ve 1994/15531 E.15739 K. sayılı ilamı: ( ...İİK. 68/son maddesi gereğince itirazın kaldırılması talebinin reddine ve istekte bulunması halinde borçlu yararına % 40 dan aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesi gerekirken bu konuda olurnlu olumsuz bir karar verilmemesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. devamı var zaman insanları değil armutları olgunlaştırır.
Av.Tayfun Eyilik YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI: Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Uyuşmazlığın dayanağı olan NK.nun 68/son maddesinde ve aynı Ka-nunun 169/a6, 170/3 maddelerinde, icra tetkik merciinde yüzde kırktan aşağı olmamak üzere hükmedilmesi öngörülen tazminatlar, özellikle borçluların süre kazanmak kastıyla takıbe karşı yaptıkları haksız itirazların önlenmesi ve alacaklıları da, takiplerinde daha dikkatli olmaya sevketmek için konulmuştur. Zararın başladığı tarihten yargılama sürecinin sonuna kadar oluşacak taraf zararlarının, karşılanmasını amaçlamaktadır. İİK.nun 68/son, 169/a-6 maddelerinde bu tazminatı talep için belirli bir süre koşulu öngörülmemiştir. Ancak dava açılması halinde tazminatın tahsilinin bu da-va sonuna kadar tehir olunacağı hükmü yer almaktadır. İIK.nun 170/3 maddesinde ise, tazminata hükmedilmesi için talep şartı dahi aranmamaktadır. Açıklanan nitelikleri gözönüne alındığında, HUMK.nun 185. maddesindeki davanın, karşı tarafın iznine bağlı olarak tevsi edilebileceği kuralının, takip hukukuna ilişkin bu tazminatlar yönünden uygulama yeri bulunmamaktadır. Öte yandan, doktrinde benimsenen ve mahkemece de kabul edildiği şekilde, HK.nun 68. maddesindeki icra inkar tazminatının, talep şartına bağlı olması nedeniyle bu talebin mutlaka dava dilekçesinde yer alması gerektiği aksi halde iddıanın genişletilmesi savunması ile karşılaşabileceği görüşünün icra inkar tazminatının özelliği ve niteliği ile bağdaşıp bağdaşmayacağı üzerinde de durulmalıdır. Bilindiği üzere uygulamada icra-inkar tazminatı olarak nitelendirilen bu tazminat türü, HK.nun sadece dava konusu olan 68. maddesinde değil, aynı Yasa'nın 67, 68/a, 69, 72, 169/a, ve 170. maddelerinde de yer almış bulunmaktadır. Bu tür tazminatın amacı bir yönden, borçluları dayanaksız bir şekilde icra takibine itiraz etmekten rnen etmek, diğer yandan ise itiraz veyahut ihtiyati tedbir alınmak suretiyle durdurulan icra takibı nedeniyle alacağına zamanında kavuşmayan alacaklının, bu sebepten kaynaklanan zararın ayrı bir davaya gerek olmaksızın giderilmesini sağlamaktır. İşte bu nedenledir ki, Yasa'da icra inkar tazminatına taban olarak % 40 oranı öngörülmekle yetinilmemiş, alacaklının ileri sürüp kanıtlayabilmesi halinde tazrninata bu oran üzerinde de hükmedileceği kabul edilmiş bulunulmaktadır. Yukarıda sayılan tüm maddelerde varsayılan zarar, İcra takibine ıtiraz veyahut ihtiyati tedbir kararı alınıp, uygulaması anından itibaren başlayıp, itirazın kaldırılması, itirazın iptali, veyahut menfi tesbit davası sonuçlanıncaya kadar olan devrede oluşan zarardır. Görülmekte olan bir dava sırasında oluşacak zarar miktarı dava açılması sırasında bilinmesi mümkün olmadığına göre, alacaklının bu tür davalar şırasında oluşabilecek tüm zararını alabilmesi amacıyla icra inkar tazminatına hükmedebilmek için ( talep ) şartı bulunan hükümlerdeki bu şartın sadece dava dilekçesinde yer alması gerektiğinin ileri sürülmesinin, hükmedilecek bu tazminatın niteliği ve kapsamı ile bağdaşmadığı görülmektedir. Bunun dışında yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre, icra inkar tazminatına, görülen davada hükmedilmesi gerektiği, bu tür tazminatın ayrı bir dava ile istenemiyeceği de dikkate alındığında, talep şartının sadece dava dilekçesi ile sınırlanmasının menfaatler dengesine uygun düşmedi-ğinden bir başka deyişle, adaletli sonuç doğurma ımkanı tanımadığından bu görüş benimsenmemiştir. Kaldı ki bozmadan sonra bu tazminat talep edilmiş ve davacı vekilince bu isteğe açıkça karşı çıkılmamış bulunulrnaktadır. Bu itibarla Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. 0 halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile.direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), bozmada oybirliği nedeninde oyçokluğu ile karar verildi. zaman insanları değil armutları olgunlaştırır.
meas İİK 'nunda da nasıl tam olarak bilemiyorum ama belki size yardımcı olur umuduyla şunu söylemek istiyorum.HUMK 'nana göre şayet davanın başında faiz istenmemişse daha sonra davanın ıslahı ile faiz istenebiliyor.Ancak İcrada inkar tazminatına hükmedilebilmesi için talep olması lazım.Talep olmaksızın inkar tazminatına hükmedilmez.
zara icrâ inkâr tazminatının dâvânın ileri aşamasında istenemeyeceğine dair, görüşümde ısrar etmemin haklı nedeni; öncelikle, - bizzat tâkip etmiş olduğum- dâvâlar neticesinde aldığım muhtelif kararlar ve bunun yanısıra bilimsel öğretide kabul edilmiş (kanun, içtihatlar vb.) hukuki dayanaklarımdır. bunlara,- ışık tutması bakımından,- kısaca değinmeden önce, -yanlış değerlendirme yapmanız ve bazı olguları karıştırmanız neticesinde,- konu ile ilgili yanlış kanaat sahibi olduğunuzu düşünmekteyim. şöyle ki; dâvâ harcının alınması hesabında icrâ inkâr tazminatının nazara alınmamış olmasının veya icrâ inkâr tazminatının kanuna konuluş amacının, konumuzla doğrudan bir ilgisi yoktur. öte yandan, kanun koyucunun alacaklıya tanıdığı hakkı borçluya da tanıdığı bir gerçektir. o halde; alacaklı da borçlu da, icrâ inkâr ödencesi tâlebinde bulunma hakkı var ise, süresinde tâlep etmelidir, ki; bilimsel öğretide (kanuna da uygun olarak) bu husus kabul edilmiştir. kaldı ki; gerek dâvâ ve gerekse icrâ tâkiplerinde, işlemiş ve işleyecek faiz de hesaba dâhil edilmemektedir ki; tâlepte unutulan faizin daha sonra ıslâh ile istenmesi mümkündür. foruma sunmuş olduğunuz yüksek mahkeme kararlarının, emsal teşkil etmesi mümkün değildir. olaya uygulanabilirliği dahi yoktur. zira; hukuk öyle bir uzmanlık dalıdır ki; zaman zaman (yoruma müsait kanun metinlerinin) yargıtay'da tetkik esnasında çeşitli hukuk daireleri arasında farklı farklı yorumlandığı görülebilmektedir. bazen de, bir hukuk dairesi belirli bir görüş benimsediği halde; yıllar sonra aynı dairenin bu kerre görüşünden döndüğü ve tamamen farklı bir görüş ileri sürdüğü de görülmektedir. bu nedenledir ki, zaman zaman , yurtta hukuk birliğinin temini açıısndan , içtihadı birleştirme kararları da çıkarılmaktadır. özetle; olayı doğru değerlendirmek ve ayrıca, benimsenen en son görüşe (doktrin yargıtay kararlarına) bakmakta fayda vardır. gerektiği takdirde, -forumun ruhuna aykırılık teşkil etmeyecekse ve forumun maliyetini arttırmayacaksa- konu ile ilgili en az 5-6 içtihat örneği sunabilirim. ancak şu an için özetle şunu ifâde edebilirim: hukuk literatüründe benimsenen en son görüşe göre; İCRÂ İNKÂR TAZMİNATI İSTENEBİLMESİNİN ŞARTLARINDAN BİRİ, TÂLEP ŞARTI OLUP; ALACAKLI TARAFINDAN DÂVÂ DİLEKÇESİNDE, BORÇLU TARAFINDAN İSE DÂVÂYA CEVAP DİLEKÇESİNDE TÂLEP EDİLMİŞ OLMASI ŞARTTIR. YARGILAMANIN İLERİ SAFHASINDA İSTENEMEZ." şeklindedir. (Kaynak:Yargıtay 3. hukuk dairesi başkanının yayımlamış olduğu, "uygulamada ve öğretide itirazın iptâli, menfi tespit ve istirdat dâvâları" (ve bu kitaptaki içtihatlar); ayrıca "icrâ iflâs hukuku" (Ders Kitabı, Prof. Dr. Baki Kuru, Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz) bizzat tâkip etmiş olduğum dâvâlardan ise, olaya uygun en az üç misâl verebilirim ki; yukarıda değindiğim içtihatlara uygun olarak, icrâ inkâr tazinatına hükmedilmemiştir. örnekse: yürütmüş olduğum dâvâlardan birinde, (-ki bu dâvâ, asliye ticâret mahkemesinde görülen, şirket çekinin tahsili tâlebi ile açtığım itirazın iptâli dâvâsı olup-) dâvâm asıl alacak yönünden (kısmen) kabul, işlemiş faiz yönünden red edilmiştir. söz konusu dâvâda, dosya mahkeme heyetine tevdi edilince, borçlu, red miktarı üzerinden -dilekçe ile ve duruşma esnasında - icrâ inkâr tazminatı istemiş olmasına rağmen; borçlunun bu isteği kabul edilmemiştir. sulh hukuk mahkemesinde aleyhte görülen diğer bir alacak dâvâsında, borçlunun haklılığına karar verilmiş, ancak, cevap dilekçesinde yer almadığı gerekçesiyle, istem kabul edilmemiştir. bu misâllerin, olayı yeterince aydınlattığı görüşündeyim. sayın vecihibükey'e faydalı olacak ise, bilâhare, konu ile ilgili ayrıntılı olarak bilgi/belge sunmayı düşünmekteyim. KALDI Kİ; bir dâvâda hüküm verilirken, tarafların dâvâ ve dâvâya cevap lâyihalarındaki tâlepler esas alınmaktadır. ileride sunulan dilekçelerdeki ve duruşmalardaki beyânlar nazara alınmamaktadır. bu husus, H.U.M.K.ilgili hükümlerinin gereğidir. VERİLEN HÜKÜMLER DE, İLK DİLEKÇELERDEKİ İSTEMLERE NAZARAN TESİS EDİLMEKTEDİR. "in dubio pro reo."
zara az önceki yanıtıma ektir. yukarıdaki yanıtımda; hukuk literatüründen örnekler verirken, yargıtay 3. hukuk dairesi başkanı sayın nihat yavuz' un ismini yazmayı -sehven-unutmuş bulunmaktayım. (Yetkin yayınevi-ankara, basım yılı 2000, "uygulamada ve öğretide itirazın iptâli, menfi tespit ve istirdat dâvâları" (ve içtihatlar), yargıtay 3. hukuk dairesi başkanı NİHAT YAVUZ. bilgilerinize.
Av.Tayfun Eyilik Bu düzeyli görüş alış verişinden memnun olsamda rahatısz edebilirim kaygısı ile uzun sürdürmek istemiyorum. sayın zara icra inkar tazminatı istenebilmesi için ilk cevap dilekçesi ile talep edilmesi gerektiğini ileri sürdüğü için müdahale etme istegi oluştu benimde bizzat takip ettiğim davalarda aynen zara gibi düşünmekteydim. ki bende sayın zaranı alıntı yaptığı kitaplardan o kitapların yazarlarından bizzat öğrendim. Ancak aleyhe kararlarla o kadar çok karşılaşmaya başladım ki kitaplardaki alıntılar yeterli olmadı (en az sayın zaranın iddiasını destekleyecek kararlardan benim görüşümü destekleyen kararlarda var ben sadece herkes için bağlayacı kararları buraya aktardım) oturup araştırınca mahkemelerin bu konuda çok da keyfi davranmadırlarına kanaat getirdim. sayın zaraya tamamen katılıyor olsamda, hukuk anlayışıma çok uymasada Hukuk genel kurul kararlarının herkes tarafından bağlayıcı olduğunu sanıyorum. Ayrıca araştırma neticesi emin olun iddiamı destekleyecek onlarca karar bulmuş olsamda sadece hukuk genel kurulu kararlarını aktardım. zaman insanları değil armutları olgunlaştırır.
zara sayın vecihibükey, konu ile ilgili açmış olduğunuz forumda "hararetli" yorumlar sunulmakta olup; bu konuda en yetkili kişilerden biri olan, mümtaz şahsiyet, yargıtay 3. hukuk dairesi başkanı sayın nihat yavuz'un, "uygulamada ve öğretide itirazın iptâli,menfi tespit ve istirdat dâvâları" adlı kitabından (son baskı) aynen iktibas yapmak sureti ile, BİLİMSEL ÖĞRETİDE SON GÖRÜŞÜ" ileterek son noktayı koymanın doğru olacağı kanaatindeyim. sayın nihat yavuz, kısaca, icrâ inkâr tazminatının amacı üzerinde de dururken, 1935 yılından itibaren süregelen yargıtay uygulamasına da değinmiştir. aynen aktarıyorum: ("yargıtay 1935 yılına kadar borçlunun haksız çıktığı her dâvâda borçuyu icrâ inkâr tazminatına mahkûm ediyordu.bilâhare,yani 1945/1952 yılları arasında "muhtacı muhakeme" olan işlerde inkâr edilemeyeceği yargısına ulaştı.1955/1960 yılları arasında "icrâ inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için icrâ tâkibine konu edilen icrâ tetkik merciinde halledilebilecek" işlerden olması hususu aranmış, en son olarak şu sonuca ulaşmıştır: borçlunun itirazının haksız olup olmadığını tespit edebilmek için, tâkipkonusu yapılan(...) alacağın muayyen,likit olup olmadığına bakmak gerekir.(...)" devamla; (" son olarak bilimselöğretide savunulan birgörüşe göre, hâkim, her olayın özelliğini dikkate alarak itirazın haksızsızlığı konusunda bir karar verecektir. (...)" ifâdeleri yer almaktadır. aynı eserde yer alan, tâlep şartı ve tâlep zamanı ile ilgili bölüm ve verilen emsal yargıtay kararlar (içtihatlar) ise şu şekilde izâh edilmiştir: "eserde: ("icrâ inkâr tazminatına hükmedebilmek için, ALACAKLININ DÂVÂ DİLEKÇESİNDE, (İ.İ.K.MAD 67/II); BORÇLUNUN İSE CEVAP DİLEKÇESİNDE (İ.İ.K.MAD 67/II) BU KONUDA TÂLEPTE BULUNMUŞ OLMASI GEREKİR.DÂVÂDA BÖYLE BİR TÂLEBİN BULUNMAMASI HALİNDE,HÂKİM KENDİLİĞİNDEN İNKÂR TAZMİNATINA HÜKMEDEMEZ.İNKÂR TAZMİNATININ DÂVÂ DİLEKÇESİNDE TÂLEP EDİLMEMİŞ İSE,DÂVÂ AŞAMASINDA İSTENİLMESİ,DÂVÂDAKİ İSTEĞİN GENİŞLETİLMESİ NİTELİĞİNDEDİR.(...)" denmek sureti ile; muhtelif, emsal nitelikteki yargıtay kararları hukuk literatürüne girmiştir. eserde gerek (çeşitli hukuk dairelerinin vermiş olduğu) yargıtay kararları ve egrekse hukuk genel kurul kararları bulunmaktadır. hepsinin de özeti ( "İCRÂ İFLÂS KANUNU'NUN 67/II MADDESİ HÜKMÜ GEREĞİNCE DÂVÂCI LEHİNE İCRÂ İNKÂR TAZMİNATINA HÜKMEDİLEBİLMESİ İÇİN DÂVÂCININ BU YOLDA İSTEKTE BULUNMASI GEREKİR. OYSA DÂVÂ DİLEKÇESİNİN İNCELENMESİNDEN BÖYLE BİR TÂLEBİ OLMADIĞI ANLAŞILMAKTADIR. BU NEDENLE DÂVÂCI YARARINA İCRÂ İNKÂR TAZMİNATINA DA HÜKMEDİLMESİ BOZMAYI GEREKTİRİR. ") meâlindedir. görülebileceği gibi; konu ile ilgili olarak, EN SON OLARAK BİLİMSEL ÖĞRETİDE YER ALAN GÖRÜŞE İTİBAR EDİLMESİ GEREKİR, -Kİ UYGULAMA DA ZATEN BU YÖNDEDİR. (yerel mahkemelerde yanlış kararlar çıkabilse de, temyiz incelemesinde bu görüş ve kökleşmiş içtihatlar esas alınmkaktadır. bu bakımlardan, sayın ırmak'ın "görüşüne" katılmak mümkün değildir. öte yandan, bu forumda gündemdeki uyuşmazlık konusu da, "hukuk genel kurul kararlarının bağlayıcı olup olmadıkları hususu " değildir. öte yandan; bir çok kavram, -ne yazık ki- birbirine karıştırılmaktadır. ayrıca; bir yerel mahkeme kararının yüksek mahkemeye intikâli esnasında bir hukuk genel kurul kararı niteliği almış olması, farklı nedenlerden kaynaklanmış olabileceğinden; mukayese yapmaya çalışmak, bütün yargıtay kararlarının ve hatta yerel mahkeme kararlarının bağlayıcı olmadığı anlamına gelecektir ki; bu, eşyanın tabiatına aykırı olur. aksini kabul; sadece hukuk genel kurul kararlarının geçerli olduğunu savunmak manâsını taşıyacaktır ki, mümkün değildir. ayrıca; elbette ki; yargı bağımsız olup; sayın hâkimlerimiz de dosyaları, -binlerce dosya olmasına rağmen- çok titiz bir şeklide tetkik ederek karara bağlamaktadırlar. HİÇ BİR KEYFİ DAVRANMA" söz konusu değildir. bu kadar dâvâ dosyasının içinde muhakkak ki, sehven hatalı kararlar da verilebilecektir. kaldı ki; ilgili HGK kararının olaya uygulanabilirliğini kabul edecek olursak, benim bizzat ikâme etmiş olduğum dâvâlara ilişkin yerel mahkeme kararlarımın temyiz incelemesi esnasında, sayın ırmak'ın bağlayıcılığını ileri sürdüğü HGK kararı, yargıtay ilgili hukuk dairesi başkanını ve üyelerini de bağlamış olması gerektiği kanaatindeyim. (elimde, gerek yargıtay'ca tetkik edilerek kesinleşmiş ve gerekse halen (yargıtay'da) derdest bulunan muhtelif (konuya ışık tutabilecek) dâvâlar mevcuttur.) sonuç itibari ile; hukuk literatürüne girmiş içtihatlar, örnek dâvâlar ve konu ile ilgili en yetkili şahsiyetlerin beyânları mevcut iken, bunlara itibar etmemiz gerekir.
Av.Tayfun Eyilik T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1995/12-296 K. 1995/404 T. 19.4.1995 • İCRA İNKAR TAZMİNATI ( Duruşmada da İstenebileceği ) • İCRA İNKAR TAZMİNATI TALEBİNDE SÜRE • SÜRE ( İcra İnkar Tazminatı Talebinde ) • DAVANIN GENİŞLETİLMESİ YASAĞI ( İcra inkâr tazminatı ) 1086/m.185 2004/m.67,68,69,72,169,170 ÖZET : 1 )Görülmekte olan bir dava sırasında oluşacak zarar miktarı dava açılması sırasında bilinmesi mümkün olmadığına göre, alacaklının bu tür davalar sırasında oluşabilecek tüm zararını alabilmesi amacıyla icra inkar tazminatına hükmedebilmek için ( talep ) şartı bulunan hükümlerdeki bu şartın sadece dava dilekçesinde yer alması gerektiğinin ileri sürülmesinin, hükmedilecek bu tazminatın niteliği ve kapsamı ile bağdaşmadığı görülmektedir. 2 ) Bunun dışında yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre, icra inkar tazminatına, görülen davada hükmedilmesi gerektiği, bu tür tazminatın ayrı bir dava ile istenemeyeceği de dikkate alındığında, talep şartının sadece dava dilekçesi ile sınırlanmasının menfaatler dengesine uygun düşmediğinden bir başka deyişle, adaletli sonuç doğurma imkanı tanınmadığından bu görüş benimsenmemiştir. 3 ) Kaldı ki dava dilekçesinde icra inkar tazminatı istenilmemişsede ilk oturumda davacı vekilince, sözlü olarak bu tazminat talep edilmiş ve davalılarca o anda bu isteğe açıkca karşı çıkılmamış bulunulmaktadır. DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın kaldırılması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Tavşanlı İcra Tetkik Mercii`nce davanın kabulüne dair verilen 16.6.1994 gün ve 16/30 sayılı kararın incelenmesi davacı alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 28.10.1994 gün ve 12892-13256 sayılı ilamı ( ...Her ne kadar alacaklı vekilinin itirazının kaldırılması istemini içeren 23.3.1994 tarihli dilekçesinde tazminat istemi yok ise de, adı geçen 21.4.1994 tarihli duruşma sırasında tazminat talebinde bulunulduğu görülmektedir. İİK.`nun 68/son maddesinde itirazın kaldırılması isteminin kabulü halinde borçlu aleyhine tazminata hükmedileceği öngörülmüş, bu istemin süreye bağlı olduğu hususunda bir koşula yer verilmemiştir. Bu nedenle tazminat istemine muvafakat edilmediğinden bahisle bu talebin reddi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Uyuşmazlığın dayanağı olan İ.İ.K`nun 68/son maddesinde ve aynı Kanunun 169/a6, 170/3 maddelerinde, icra tetkik merciinde yüzde kırktan aşağı olmamak üzere hükmedilmesi öngörülen tazminatlar, özellikle borçluların süre kazanmak kastıyla takibe karşı yaptıkları haksız itirazların önlenmesi ve alacaklıları da, takiplerde daha dikkatli olmaya sevketmek için konulmuştur. Zararın başladığı tarihten yargılama süresinin sonuna kadar oluşacak taraf zararlarının, karşılanmasını amaçlamaktadır. İİK.`nun 68/son, 169/a-6 maddelerinde bu tazminatı talep için belirli bir süre koşulu öngörülmemiştir. İ.İ.K.`nun 170/3 maddesinde ise, tazminata hükmedilmesi için talep şartı dahi aranmamaktadır. Açıklanan nitelikleri gözönüne alındığında, HUMK.`nun 185. maddesindeki -davanın, karşı tarafın iznine bağlı olarak tevsi edilebileceği- kuralının, takip hukukuna ilişkin bu tazminatlar yönünden uygulama yeri bulunmamaktadır. Öte yandan, doktrinde benimsenen ve mahkemece de kabul edildiği şekilde, İ.İ.K.`nun 68. maddesindeki icra ve inkar tazminatının, talep şartına bağlı olması nedeniyle bu talebin mutlaka dava dilekçesinde yer alması gerektiği aksi halde iddianın genişletilmesi savunması ile karşılaşılabileceği görüşünün icra inkar tazminatının özelliği ve niteliği ile bağdaşıp bağdaşmayacağı üzerinde de durulmalıdır. Bilindiği üzere uygulamada icra inkar tazminatı olarak nitelendirilen bu tazminat türü, İ.İ.K.`nun sadece dava konusu olan 68. maddesinde değil, aynı Yasa`nın 67, 68/a, 69, 72, 169/a ve 170. maddelerinde de yer almış bulunmaktadır. Bu tür tazminatın amacı bir yönden, borçluları dayanaksız bir şekilde icra takibine itiraz etmekten men etmek, diğer yandan ise itiraz veyahut ihtiyati tedbir alınmak suretiyle durdurulan icra takibi nedeniyle alacağına zamanında kavuşmayan alacaklının bu sebepten kaynaklanan zararın ayrı bir davaya gerek olmaksızın giderilmesini sağlamaktır. İşte bu nedenledir ki, Yasa`da icra inkar tazminatına taban olarak % 40 oranı öngörülmekle yetinilmemiş, alacaklının ileri sürüp kanıtlayabilmesi halinde tazminata bu oran üzerinde de hükmedileceği kabul edilmiş bulunulmaktadır. Yukarıda sayılan tüm maddelerde varsayılan zarar, icra takibine itiraz veyahut ihtiyati tedbir kararı alınıp, uygulanması anında itibaren başlayıp, itirazın kaldırılması, itirazın iptali, veyahut menfi tesbit davası sonuçlanıncaya kadar olan devrede oluşan zarardır. Görülmekte olan bir dava sırasında oluşacak zarar miktarı dava açılması sırasında bilinmesi mümkün olmadığına göre, alacaklının bu tür davalar sırasında oluşabilecek tüm zararını alabilmesi amacıyla icra inkar tazminatına hükmedebilmek için ( talep ) şartı bulunan hükümlerdeki bu şartın sadece dava dilekçesinde yer alması gerektiğinin ileri sürülmesinin, hükmedilecek bu tazminatın niteliği ve kapsamı ile bağdaşmadığı görülmektedir. Bunun dışında yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre, icra inkar tazminatına, görülen davada hükmedilmesi gerektiği, bu tür tazminatın ayrı bir dava ile istenemeyeceği de dikkate alındığında, talep şartının sadece dava dilekçesi ile sınırlanmasının menfaatler dengesine uygun düşmediğinden bir başka deyişle, adaletli sonuç doğurma imkanı tanınmadığından bu görüş benimsenmemiştir. Kaldı ki dava dilekçesinde icra inkar tazminatı istenilmemişsede ilk oturumda davacı vekilince, sözlü olarak bu tazminat talep edilmiş ve davalılarca o anda bu isteğe açıkca karşı çıkılmamış bulunulmaktadır. Bu itibarla Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ: Davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY YAZISI Alacaklı vekilinin, borçluların itirazlarının kaldırılması istemine ilişkin dilekçede, ( icra inkar tazminatı ) talep etmediğini, ancak yargılamanın ilk oturumunda ayrıca icra inkar tazminatına da karar verilemesini istediği, aynı oturumda hazır bulunan borçlular tarafından "talebin tevsiine" karşı konulduğu, icra tetkik mercii`nce ( HUMK.`nun 185. maddesi gözetilerek ) icra inkar tazminatı talebinin reddedildiği ve yüksek 12. Hukuk Dairesi`nce ( İİK.nun 68/son maddesi hükmünde, icra inkar tazminatı isteminin süreye bağlı olduğu hususunda bir koşula yer verilmediği gerekçesiyle... ) merci kararının bozulduğu tartışmasızdır. Görüldüğü üzere, icra tetkik merci ile 12. Hukuk Dairesi arasındaki hukuki uyuşmazlık; İİK.nun 68/son maddesinde yer verilen ve alacaklı ile borçlunun talebine bağlı tutulan "icra inkar tazminatının" talep zamanı ve zamanaşımından sonra talep edilmesi halinde olayda HUMK.nun 185 ve 202. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağında toplanmaktadır. Bilindiği üzere İİK.nun 18. maddesi uyarınca, tetkik merciine arzedilen hususlarda basit yargılama usulü ( HUMK.m.507-511 ) uygulanır. Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi tetkik merciine ifada zaptettirmek suretiyle de olur. Öte yandan HUMK.nun 511. nci maddesine göre, basit yargılama usulü bölümünde hüküm bulunmayan hallerde "alelade usulü muhakeme" kaideleri uygulanır. Alelade usulü muhakemeden maksat, HUMK.nun "İkinci babında" ( m.178- 426 ) düzenlenmiş olan yazılı yargılama usulüdür. Hal böyle olunca, HUMK.nun ikinci babında yer alan 179, 185 ve 202 madde hükümleri basit yargılama usulünde de uygulama yeri bulmaktadır. İİK.nun 18/2 maddesinin sağladığı imkan nedeniyle, itirazın kaldırılmasını isteyen alacaklı, icra tetkik merciine ( bir tutanakla ifade zaptettirmek suretiyle ) taleplerini tespit ettirebilecektir; tutanak talep dilekçesi yerine geçer ve bunun üzerine ( gerekli harç ve giderler alındıktan sonra ) duruşma günü tayin edilir. Yoksa, alacaklının, tutanakta tale etmediğini yargılama süresince her zaman talep edebileceği şeklinde madde hükmü yorumlanamaz. Borçlu da, dilekçe ile cevap vermek zorunda olmayıp, yargılamanın ilk oturumunda cevap ve taleplerini sözlü olarak iler sürebilecektir. Açıklanan yasal düzenleme karşısında; 1 - İtirazın tetkik merciinde kaldırılmasını isteyen alacaklı; itirazın kaldırılması dilekçesinde ( veya tutanağında ), diğer zorunlu açıklamalar dışında..., borçlunun icra takibine itirazının kaldırılması ile birlikte % 40`dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini ( İİK.m.68 Son fıkra ) talep etmelidir ( HUKM.m.179 ). İtirazın kaldırılması dilekçesi ( veya tutanağında ) icra inkar tazminatı talebi olmayıp da, tetkik merciindeki yargılama sırasında alacaklının talep ettiği icra inkar tazminatına karar verilebilmesi ( borçlunun karşı koymaması halinde ) mümkündür. Çünkü, basit yargılama usulünde de HUMK.nun 185. maddesi uygulanır ve neticei talebin tevsii yasaktır. 2 - Borçlu da, m.68 Son fıkra gereğince yapacağı tazminat talebini en geç ( tetkik merciindeki ) ilk oturumda bildirebilir; ilk oturumdan sonra borçlunun tazminat talebinde bulunması, savunmanın genişletilmesi yasağına tabidir ( HUMK.m.202 ). Doktrinde de aynı görüş benimsenmiştir ( Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Cilt 1, 1988, Sh. 374, 381 ve Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, 1991, Sh. 3834 vd.., Prof. Dr. Saim Üstündağ, İcra Hukukunun Esasları, İstanbul-1990, Sh. 135 ). İcra inkar tazminatının ayrı bir davaya konu edilmeyeceği ve niteliği gibi görüşler de, neticei talebin tevsii veya savunmanın genişletilmesi yasağının uygulanmamasının yasal nedeni olamaz. Arzettiğim nedenlerle örnek nitelikte bulunan icra tetkik mercii kararının onanması görüşündeyim. M. Cahit Keskin 4. Hukuk Dairesi Başkanı KARŞI OY YAZISI Yerel Mahkeme ile Yargıtay`ın Yüksek Özel Dairesi arasındaki uyuşmazlık, icra tetkik merciinde açılan itirazın kaldırılması davasında alacaklının dava dilekçesinde talep etmediği icra inkar tazminatını duruşma sırasında hüküm altına alınmasını istemesi halinde ve borçlununda karşı çıkması ( muvafakat etmemesi ) durumunda icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekip gerekmeyeceğine ilişkindir. İcra İflas Yasası`nun mahkemeye başvurmak suretiyle itirazın iptalini düzenleyen 67`inci maddesinin 2`nci fıkrasında "Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir" hükmü yer almaktadır. İtirazın kesin olarak kaldırılması başlığını taşıyan 68`nci maddenin 7`nci fıkrasında da "itirazın kaldırılması talebinin kabulü halinde borçlu, bu talebin reddi halinde ise alacaklı, diğer tarafın talebi üzerine, yüzde kırktanaşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilir" denilmektedir. Keza itirazın muvakkaten kaldırılmasına ilişkin İcra İflas Kanunu`nun 68`nci maddesinin 8`nci fıkrasında da haklı çıkan tarafın talebi üzerine diğer tarafın yüzde kırktanaşağı olmamak üzere İcra İflas Kanunu`nun 72`inci maddesinin 4`ncü fıkrasında da borçlunun menfi tesbit veya istirdat davasında haklı çıkması ve talebi halinde karşı tarafın takip konusu alacağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere tazminata hükmedileceği yazılıdır. Yukarıda belirttiğimiz İcra İflas Kanunu`nun ilgili hükümlerinde İcra Tetkik Merciinde görülen dava takip hukuku yönünden geçerli davalar olup, verilen hükümlerde takip hukuku sahasında kesin hükmün neticelerini doğurur. Takip Hukuku yönünden kesinleşmiş bir karar aleyhine genel mahkemelerce aksine verilmiş bir karar olmadıkça, geçerliliğini devam ettirir. Hukuk Mahkemelerince görülen davlar nasıl bir özel hukuk sahasındaki dava ise takip hukukuna ilişkin davalarda bir özel hukuk davasıdır. İcra İflas Kanunu`nun yargılama usulleri başlığını taşıyan 18`nci maddesinde "Tetkik Merciine arzedilen hususlarda basit yargılama usulü ( H.U.M.K. m.508-511 ) uygulanır. Şu kadar ki talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi Tetkik Merciine ifade zaptedilmek sureti ile olur..." denilmektedir. Yetkiye ilişkin İcra İflas Kanunu`nun 50`nci maddesinde para ve tazminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur..." hükmü konulmuştur. İcra İflas Kanunu`nun 364`ncü maddesinde ise takip hükmüne müteallik temyiz, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nundaki şartlar dairesinde yapılır denilmektedir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 4.ncü fasılda ise basit usulü muhakeme 507-511 maddelerde düzenlenmiş ve 511`nci maddede "basit usulü muhakemeye tabi olan hallerde bu kanunun mevaddi sabıka ahkamına muhalif olmayan alelade usulü muhakeme kaideleri ( 178 v.d. ) ve tatbik olunur denilmektedir. Yukarıda açıklanan usule ilişkin hükümlerinden de İcra İflas Yasası`nda usule ilişkin sarahat olmayan hallerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun basit usulü muhakemeye ilişkin hükümlerinin uygulanması yanında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun diğer hükümlerinin de gerektiğinde uygulanacağı açıktır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 185`nci maddesinde ise "Kanunu Medenide tayin olunan haller mahfuz kalmak şartı ile dava ikameti ( m.178 ) ile aşağıda gösterilen neticeler hasıl olur. 1 - Müddeiabihin nizası olmaksızın müddei davasını takipten sarfı nazar edemez. 2 - Müddei, müddei aleyhin nizası olmaksızın davasını tevzi veya mahiyetini tedbil edemez. Aşağıdaki madde ( m.186 ) hükmüyle davadan feragat veya ıslah bu hükümden müstesnadır" denilmektedir. Bu madde hükmünün icra tetkik mercilerindeki itirazın kaldırılması davalarında uygulanmasına ise yasal bir engel yoktur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi icra tetkik merciilerindeki bu nevi davalar takip hukuku yönünden hukuk davalarıdır. Olayımızda davacı Tetkik Merciinde borçlunun itirazının kaldırılmasını dava dilekçesinde gerekçeli açıklamış ve nihayi isteklerini belirtmiş ancak icra inkar tazminatı isteğinde bulunmamıştır. Davacı serbest iradesi ile dava dilekçesinde isteklerini sıralamıştır. Duruşma safhasında icra inkar tazminatı isteğine karşı ise borçlu muvafakat etmemiş, icra inkar isteğinin reddine karar verilmesini istemiştir. Genel Mahkemelere dava açılırken davacının dava dilekçesinde talep etmediği bir alacağı veya hakkı duruşmada istemesi halinde, karşı taraf muvafakat etmediğinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 185 uyarınca nasıl tevsi edemez deniliyorsa burada da aynı kuralın uygulanması gerekir. İcra İnkar Tazminatı, tazmini nitelikte olup alacaklının veya borçlunun zararını karşılamak için yasada öngörülmüştür. Davada talep edilmeyen isteğin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 185`nci maddesinin açık hükümlerine aykırı olarak hüküm alıtna alınacağına dairde İcra İflas Yasası`nda bir hüküm yoktur. İcra İnkar Tazminatı Ceza Hukuku yönünden de bir ceza değildir. Re`sen heran gözönünde tutulamaz. Yukarıdaki açıklamalar nazara alınarak bu olayda da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 185`nci maddesinde borçlunun rızası olmaksızın iddianın genişletilemeyeceği kuralına uygulanması gerektiğinden mahkeme kararının onanması kanaatinde olduğumdan çoğunluk kararına karşıyım . Şemsettin Abik 10. Hukuk Dairesi Üyesi yarx zaman insanları değil armutları olgunlaştırır.
urfalı benim görüşüme göre; hukuk dairesi ve hukuk genel kurulunca da benimsenen her görüş, -farklı olsa bile- doğru olabilir. şu farkla; hangi zaman dilimi ve hangi karara göre hüküm verildiği önemlidir. '95 yılı ait hukuk genel kurulu kararı o tarihlerde sonuçlanan davalara uygulanmış olabilir belki, ama şimdi 2004 yılındayız. ona bakarsınız, yıllar önce % 15 tazminat uygulanıyordu. şimdi kalkıp da, (hayır, illa ki bu doğru kabul edilmeli, tazminat % 40 değil de % 15 dir) diyebilirmiyiz? elbette hayır. o yıldan sonra yüksek mahkemelerin görüşü değiştiğinden, eski kararlar bugün uygulanamaz. bu sene yeni bir içtihat çıktı mı, bilmiyorum ama, üç sene süren bir davam 2003 de yargıtay ilamı ile sonuçlandı. bu dava, yönetimce aleyhime açılan alacak davasında işletme defteri ve banka kayıtları üzerinde inceleme yapıldı. rapor lehime çıkınca, avukatım icra inkar tazminatı isteminde bulundu. ancak kabul edilmedi. (yargıtay geçerli içtihatları baz alarak o doğrultuda karar vermektedir çünkü) bir kerre her şey bir yana, hakim, raporu esas alarak hükmü vermektedir. bu yönden bile dava aşamasında bu tazminat istenemez. kaldı ki, son bilimsel görüş zaten de bu yöndedir.
urfalı (icra ifLas kanunun 67/2 maddesi hükmü gereğince davacı lehine icra inkar tazminatına hükedebilebilemsi için davacının bu yolda istekte bulunamsı gerekir. oysa dava dilekçesinin incelenmesinden böyle bir talebi olmadığı anlaşılmaktadır.bu nedenle davacı yaraına icra inkar tazminatına hükmedilmiş olması bozmayı gerektiri.) y. 11. hd. 20.12.82, 5439/5496 davacı dilekeçsindeki istekler içinde icra inkar tazminatı bulunmadığından, mahkece % 10 icra inkar tazminatına hükmedilmiş olması, h.u.m.k.74 maddesi hükmüne aykrı olup bozmayı gerektiri.) y.13.hd.19.3.81 1320/1953
Av.Tayfun Eyilik Icra inkar tazminatının istenebilmesi için asgari sürenin ne olduğu konusunda; Bilimsel içtihatlar B.Kuru, E.Yılmaz, R. Arslan, T. Uyar Aynı görüşteler. Talebin en geç dava dilekçesinde davalı açısından ise cevap dilekçesinde yapılmış olması gerektiğini ileri sürmektir. Ancak; Bu görüşleri destekleyen bir kararı ben kendi araştırmalarım neticesi bulamadım. Tam aksine karalar buldum ve bunları da burda yayınladım. Bulduğum kararların eski bir karar olduğunu idda eden arkadaşların yeni bir karar da bulmuş olmadıklarını veya en azından burada yayınlamadıklarını gördüm. Hocalaın görüşleri doğrultusunda bir karar bulamadım bulan arkadaşlar var ise paylaşırlarsa sevinirim. Her kararın kendi koşullarında değerlendirilmesi hususu tamamiyle doğrudur. Ancak hukuk bilimsel içtihatlarla olduğu gibi yargısal içtihatlarla da gelişir. Birini Kabul edip diğerini dışlamak imkansızdır. Foruma ilk cevap veren arkadaşın da tebrone “icra inkar tazminatı, ya da borçlu açısından kötü niyet tazminatı, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Dava bitmeden siz de talep edebilirsiniz” derken kendi pratiğinden yaşadığını buraya aktardığını Kabul etmek gerek. Aynı şekilde Sayın zaranın kendi pratiğini buraya aktardığı gibi. Formda yayınladığım Hukuk Genel Kurulu Kararlarında oy birliği olmadığı, karşı oylarında bulunduğu ve bunların bilimsel içtihatlarla örtüştüğüde gözükmektedir. Ancak çok açık ve kesin bir biçimde oy çokluğu bile olsa “İcra İnkâr tazminatına hükmedilebilmesi için talep şartı dahi aranmamaktadır. HUMK. 185. maddesindeki davanın, karşı tarafın iznine bağlı olarak tevsi edilebileceği kurahnın, takip hukukuna ilişkin bu tazminat yönûnden uygulama alam bulunmamaktadır.” YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1995/12-512 K. 1995/729 T. 5.7.1995 • İCRA İNKAR TAZMİNATI “2 ) Bunun dışında yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre, icra inkar tazminatına, görülen davada hükmedilmesi gerektiği, bu tür tazminatın ayrı bir dava ile istenemeyeceği de dikkate alındığında, talep şartının sadece dava dilekçesi ile sınırlanmasının menfaatler dengesine uygun düşmediğinden bir başka deyişle, adaletli sonuç doğurma imkanı tanınmadığından bu görüş benimsenmemiştir. “ YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1995/12-296 K. 1995/404 T. 19.4.1995 Yargıtayın çoğunluk görüşünün bu yönde olduğu bellidir. Özellikle yargıtay görüşü diyorum herhalde yargıtay görüşünün en iyi yansıtıldığı metinler İçtihadı birleştirme kararları dışında Genel kurul kararları olsa gerekir. Benim kaynaklarım bu kadardı En yeni bulduğum 1995 yılına ilişkindi . Oysa Aksini yani dava veya cevap dilekçesinde tazminatın talep edilmesi gerekliliğini savunan arkadaşların bilimsel içtihatlar dışında daha yeni bir karar bulup burada yayınlamalarını bekledim. Ancak 1981 ve 1982 tarihli iki Daire karar eklendi foruma En son en yeni bilimsel içtihatlar Ders kitaplarıda öyle yazıyor. Benim elimdeki kaynaklardan bulduğum ve burada yayınladığım Yargısal içtihatlar bunu desteklemiyor. Gerçekten bu konuda elinde 1995 tarihinden sonra verilmiş örnek olabilecek karar varsa burada yayınlanması iyi olur diye düşünüyorum. Benim için faydalı olacağını şimdiden söyleyebilirim. zaman insanları değil armutları olgunlaştırır.
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük + Arşiv +
    Bugünün tarihi: 03/05/2025 06:27:23