 |
03/05/2025 Eski forum arşivi bölümü
Hukuksal Tartışmalar
ağla sevgili ülkem |
Av.Fırat Bayındır |
Emin ÇÖLAŞAN
Kimdir bunlar, amaçları nedir?
e-posta
SEVGİLİ okuyucularım, elimde 7 sayfadan oluşan bir rapor var. Öyle sıradan bir rapor değil. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Ekim 2004 Raporu.
Şimdi size bu belgede yer alan bazı bölüm ve cümleleri -özetle- vereceğim. Lütfen dikkatle okuyunuz ve Türkiye’nin nerelere sürüklenmek istendiğini bir kez daha görünüz:
‘Türkiye Lozan anlaşmasını gerektiği gibi uygulamıyor. Anlaşmanın 39. maddesi bütün yurttaşlara dilediği dili ticarette, açık ve kapalı toplantılarda, her türlü basın ve yayın araçlarında kullanma hakkı getirmiştir. Bu uygulansa, örneğin Kürtçe yayın konusunun getirdiği sıkıntılı tartışmalar sona erecektir. Bir gün kaçınılmaz olarak herkes her dilde yayın yapacaktır.
Türkiye’de azınlıkları ve dolayısıyla kültürel hakları ilgilendiren mevzuat, ülkedeki azınlık kavramı ve haklarından daha kısıtlayıcı durumdadır. Bunun temel kaynağı Anayasanın 3. maddesidir: ‘Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.’ Devletin bölünmez bütünlüğü tüm dünyada tartışılmazdır. Fakat ‘milletin bölünmez bütünlüğü’ kavramı bizlere doğal gelivermekle birlikte, bir Batılıya son derece terstir. Çünkü bu terimi kullanmak milletin tek parça olduğunu söylemektir ki, milleti oluşturan çeşitli alt kimliklerin inkárı anlamına gelir.
Diğer yandan ‘devletin dili Türkçedir’ ibaresini anlamak hepten imkánsızdır. Çünkü devletin dili olmaz.’
Ben fazla bir yorum yapmıyorum. Türkiye’nin hem de Başbakanlık raporları ile nerelere sürüklenmek istendiğini herhalde görüyorsunuz.
***
Rapor devam ediyor: ‘Bir millet olarak ‘Türklerden’ söz ederken, ‘Türk’ teriminin aynı zamanda bir etnik grup anlamına geldiği görülmemektedir. Osmanlı İmparatorluğunda üst kimlik ‘Osmanlılık’ iken, Türkiye Cumhuriyetinde ‘Türklük’ olarak ortaya çıkmıştır. (Şu ifadelere bakınız!) Bu durumda alt kimliklerden bir tanesi (yani Türklük) aynı zamanda üst kimlik olarak belirlenmiştir ki, bu durum diğer alt kimlikleri yabancılaştırıcı niteliktedir. Eğer bu üst kimlik ‘Türkiyelilik’ olsaydı, bu durum ortaya çıkmazdı... (Ne garip rastlantı, Recep Tayyip Erdoğan da geçmişte ‘Türkiyeli’ olmaktan söz ediyordu!)
***
Başbakanlık raporu aynen devam ediyor: ‘Türkiye’nin parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu hususunda bir ‘Sevr sendromunun (bozukluğu gösteren belirtilerin)’ yaşandığı bilinmektedir. Böyle bir havanın bugün de ileri sürülmesi ve bir ‘paranoya’ haline gelmiş olması rahatsız edicidir. (Paranoya: Suçluluk duygularının yoğun olduğu bir ruh hastalığı.) Ayrıca Türkiye’nin AB’ye girebilmek için rıza gösterdiği demokrasiye aykırıdır. Böyle bir paranoya ile demokrasiyi geciktirmek Türkiye’ye hizmet değildir.
Özellikle Kürtçe konusunda getirilmek istenen reformlar söz konusu olduğunda, hemen Türkiye’nin parçalanacağından söz edilmekte, bunun terörü canlandıracağı söylenmekte, her türlü reform böyle bir paranoya havasında engellenmek istenmektedir.
Bu ‘Sevr paranoyasının’ beslediği zihniyet, reformlara şiddetle direnmektedir.
Anayasa ve ilgili yasalar, özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik bir içerikte yeni baştan yazılmalıdır. (Leyla Zana da Avrupa’da yaptığı son konuşmada aynı şeyi istemişti!)
Sonuçta tek kültürlü ulus-devlet modelinin yerine ‘Türkiyelilik’ üst kimliği altında çok kültürlü yeni bir toplum modeli benimsenecektir.’
***
Bu vecizeleri kaleme alan kim? Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu! 81 üyesi varmış. Bunlar insan hakları uzmanlarından, kamu kurumları ile meslek örgütleri temsilciliklerinden ve sivil toplum örgütlerinden geliyormuş.
İçlerinde büyük olasılıkla diplomatlar, Genelkurmay temsilcileri de vardır!
Bu rapor konusunda yorum yapmak içimden gelmiyor. Midem bulanıyor, kusacak gibi oluyorum.
Belli zamanlarda Abdullah Gül başkanlığında toplanan kurul üyelerinin isimlerini, bu raporun nasıl yazıldığını, nasıl oylandığını, kimlerin oylarıyla kabul edildiğini doğrusu çok merak ediyorum!
İşte size somut belgesi. Türkiye’nin hem de isminin önünde ‘Başbakanlık’ sözcüğü bulunan kurullar, heyetler vesaireler tarafından nereye götürülmek, sürüklenmek istendiğini iyi görünüz.
Yazıklar olsun bunların tümüne.
ceteris paribus |
Av.Fırat Bayındır |
14:05 19 Ekim 2004 / Salı
Ankara bu raporu tartışıyor...
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun hazırladığı azınlık hakları ile ilgili rapor, Ankara'nın önemli gündem maddelerinden biri haline geldi.
Raporda 'Sevr sendromu' nun bitmesi, Lozan Anlaşması'nın gerektiği gibi uygulanması isteniyor. Tek kültürlü ulus-devlet yerine ise, 'Türkiyelilik üst kimliğinin benimsenmesi' öneriliyor.
Rapor, Erdoğan'a sunuldu
Başbakan Erdoğan'a, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu tarafından sunulan raporda çok kimlikli, çok kültürlü, özgürlükçü ve çoğulcu bir toplum modelinin benimsenmesi istendi.
Türkiye Lozan Anlaşması'nı ihlal ediyor
Türkiye'nin azınlıklar konusundaki sınırlayıcı tutumunun dünyadaki eğilimlere ters düştüğü de belirtildi. Rapora göre, Türkiye, Lozan Anlaşması'nın bazı hükümlerini ihlal ediyor.
Raporda, Anayasa'nın, 'değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek' maddeleri arasında yeralan "Türkiye devletinin dili Türkçe'dir" ifadesi de eleştirildi, "devletin dili olmaz" denildi.
RAPORDAN BÖLÜMLER
‘Türkiye Lozan anlaşmasını gerektiği gibi uygulamıyor. Anlaşmanın 39. maddesi bütün yurttaşlara dilediği dili ticarette, açık ve kapalı toplantılarda, her türlü basın ve yayın araçlarında kullanma hakkı getirmiştir. Bu uygulansa, örneğin Kürtçe yayın konusunun getirdiği sıkıntılı tartışmalar sona erecektir. Bir gün kaçınılmaz olarak herkes her dilde yayın yapacaktır.
Türkiye’de azınlıkları ve dolayısıyla kültürel hakları ilgilendiren mevzuat, ülkedeki azınlık kavramı ve haklarından daha kısıtlayıcı durumdadır.
Bunun temel kaynağı Anayasanın 3. maddesidir:
‘Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.’ .
Devletin bölünmez bütünlüğü tüm dünyada tartışılmazdır. Fakat ‘milletin bölünmez bütünlüğü’ kavramı bizlere doğal gelivermekle birlikte, bir Batılıya son derece terstir. Çünkü bu terimi kullanmak milletin tek parça olduğunu söylemektir ki, milleti oluşturan çeşitli alt kimliklerin inkárı anlamına gelir.
Diğer yandan ‘devletin dili Türkçedir’ ibaresini anlamak hepten imkánsızdır. Çünkü devletin dili olmaz.’ ‘Bir millet olarak ‘Türklerden’ söz ederken, ‘Türk’ teriminin aynı zamanda bir etnik grup anlamına geldiği görülmemektedir. Osmanlı İmparatorluğunda üst kimlik ‘Osmanlılık’ iken, Türkiye Cumhuriyetinde ‘Türklük’ olarak ortaya çıkmıştır. Bu durumda alt kimliklerden bir tanesi aynı zamanda üst kimlik olarak belirlenmiştir ki, bu durum diğer alt kimlikleri yabancılaştırıcı niteliktedir. Eğer bu üst kimlik ‘Türkiyelilik’ olsaydı, bu durum ortaya çıkmazdı...
‘Türkiye’nin parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu hususunda bir ‘Sevr sendromunun' yaşandığı bilinmektedir. Böyle bir havanın bugün de ileri sürülmesi ve bir ‘paranoya’ haline gelmiş olması rahatsız edicidir.
Ayrıca Türkiye’nin AB’ye girebilmek için rıza gösterdiği demokrasiye aykırıdır. Böyle bir paranoya ile demokrasiyi geciktirmek Türkiye’ye hizmet değildir.
Özellikle Kürtçe konusunda getirilmek istenen reformlar söz konusu olduğunda, hemen Türkiye’nin parçalanacağından söz edilmekte, bunun terörü canlandıracağı söylenmekte, her türlü reform böyle bir paranoya havasında engellenmek istenmektedir.
Bu ‘Sevr paranoyasının’ beslediği zihniyet, reformlara şiddetle direnmektedir.
Anayasa ve ilgili yasalar, özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik bir içerikte yeni baştan yazılmalıdır.
Sonuçta tek kültürlü ulus-devlet modelinin yerine ‘Türkiyelilik’ üst kimliği altında çok kültürlü yeni bir toplum modeli benimsenecektir.’
• Yeşiller toplantısında 'Konstantinapol Patriği' tartışması...
RAPOR BAŞBAKANLIĞA AİT DEĞİL
İnsan Hakları Başkanı Doç. Dr. Vahit Bıçak, İnsan Hakları Başkanlığı Danışma Kurulu'nun 24 üyesinin imzaladığı ''azınlık hakları ve kültürel haklar'' raporunun, Başbakanlık'a ait bir rapor olmadığını ifade ederek, raporun, kurulun 24 üyesinin benimsediği bir rapor olduğunu söyledi.
Doç. Dr. Bıçak, İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun 1 Ekim'deki 9. olağan toplantısında ele aldığı, ''azınlık hakları ve kültürel haklar'' konusundaki raporu değerlendirmek üzere basın toplantısı düzenledi.
Danışma Kurulu'nun, Başbakanlık, bazı bakanlıklar, kamu kuruluşları ve barolar ile sivil toplum kuruluşları ve öğretim üyelerinin de aralarında bulunduğu 78 üyesinin isimlerini sayan Bıçak, kurulun, kamu kuruluşları ile sivil toplum kuruluşları arasında işbirliğini geliştirmek ve kamuya danışmanlık hizmeti sunulmasını sağlamak amacıyla kurulan bir kuruluş olduğunu söyledi.
Bıçak, son günlerde tartışılan ''azınlıklar raporu''nun, kurulun 1 Ekim'deki toplantısının gündeminde olduğunu ve 78 üyeden 24 üyenin desteğini alabildiğini ifade ederek, şöyle konuştu: ''Bu raporun, İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun bütün üyelerinin görüşlerini yansıtıp yansıtmadığı konusunu, kamuoyunun takdirlerine sunuyorum. Bu rapor, kamuoyuna intikal ettikten sonra başkanlığımıza, danışma kurulu üyelerinden gelen çok sayıda faksta, bu raporun kendilerinin görüşünü yansıtmadığı, raporu hazırlayanların kişisel görüşü olduğu açık bir şekilde ifade edilmiştir.
• Yeşiller Grubu: Boğaziçi mucizesini gerçekleştirmek sadece bir düş değil
Bu rapor, Başbakanlık'ın raporu, Başbakanlık'a ait bir rapor değildir. İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun 24 üyesinin benimsemiş olduğu bir rapordur.'' Bıçak, bir gazetecinin, raporda, ''Lozan Antlaşması ve Anayasa'nın tam olarak uygulanmadığı, Anayasa'nın değişmesi teklif bile edilemeyecek maddeleri ile toplum yapısının değişmesi gerektiği'' yönünde ifadeler yer aldığını anımsatarak, bu konudaki görüşlerini sorması üzerine, İnsan Hakları Başkanlığı olarak bu rapora katılmak ya da katılmamak konusunda görüş bildirecek noktada olmadığını belirtti. Bıçak, raporun içeriğine ilişkin bir değerlendirme yapmak istemediğini söyledi.
''AÇIK VE NET BİR ŞEKİLDE''
Vahit Bıçak, ''Rapor nasıl ortaya çıktı, kimler hazırladı. Bu süreçle ilgili bilgi verebilir misiniz?'' sorusuna, ''O süreci danışma kurulunun organları ile görüşmenizin daha yararlı olacağını düşünüyorum. Burada ortaya çıkarmaya çalıştığımız konu, Başbakanlık'ın bu raporla ilişkisinin olmadığını, açık ve net bir şekilde kamuoyunun bilgisine sunmaktan ibarettir'' yanıtını verdi.
Rapora onay veren 24 üyenin hangi üyeler olduğunun raporda yer almadığını ifade eden Bıçak, raporun Başbakanlık'ın görüşü olmadığı sözlerini yineledi.
Vahit Bıçak, Başbakanlık'ın, kararlarının bağlayıcılığının olmadığını belirttiği Danışma Kurulu'ndan ''azınlık hakları'' konusunda bir rapor hazırlamasını istemediğini de kaydetti.
Bıçak, ''Rapor Başbakan'a sunuldu mu?'' sorusunu ise sorunun muhatabının kendisi olmadığını belirterek yanıtlamadı.
ceteris paribus |
Av.Fırat Bayındır |
Arslan BULUT
Yeniçağ Gazetesi
Erdoğan''ın Azınlık Çalışma Grubu!
AB''nin Türkiye İlerleme Raporu''nda, doğrudan İsrail parmağı olmasa da bir Yahudi parmağı olduğunu dün inceledik.
Peki ama, Başbakanlığa bağlı "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu"nun raporunu kim hazırladı? Orada da Yahudiler mi var ki, tek dertleri, "tek kültürlü ulus-devlet modelinin insan haklarını göz ardı eden boyutu yerine, çok kültürlü, çok kimlikli, özgürlükçü ve çoğulcu yeni bir toplum modelinin esas alınması" oluyor! Cüneyt Ülsever diyor ki, "Bu sözleri çok değil, 3-4 yıl önce birisi söyleyecek olsa idi, maazallah anasından emdiği süt burnundan gelirdi.
Bu ifadeler şimdi Başbakanlık''ta seslendiriliyor" Bu durumda, Avrupa Birliği''nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti''nin defterini dürmesine gerek kalmıyor.
Başbakanlıktaki Azınlık Çalışma Grubu, "Bu işi ben yaparım" diyor.
Daha şimdiden İsveç''ten gelmiş birisi, "Devletin adında Türk kavramı olmamalıydı.
Biz Türkler kimseye kendi kimliğimizi benimsesinler diye dayatmada bulunmamalıydık.
Devletin adı Anadolu Cumhuriyeti olmalıydı" diyebiliyor.
Dikkat ederseniz, bu kavramı Cemalettin Kaplan ve oğlu Metin Kaplan da kullanıyor ve "Anadolu Federe İslam Cumhuriyeti" hedeflediklerini açıklıyorlardı.
Şimdi aynı hedef Başbakanlıkta çalışan bir guruptan seslendiriliyor! Öyle ya, ulus devlet modelinin alternatifi federasyondur.
Türkiye''yi federasyona çevirme hazırlıkları, Özal zamanında başladı.
2001 yılında ise ilginç bir olay yaşandı.
İtalyanlar''ın "Veneto''dan Batı Karadeniz Bölgesi''ne" sloganlı bisiklet gezisinin arkasından, küreselleşme projesinin "yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak" planı çıktı! Anadolu''nun şehir devletleri haritası da basın bildirisiyle birlikte dağıtıldı. Küreselleşmenin şehir devletlerine dönüş olduğu AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan''a gönderilen memorandumda belirtiliyordu.
Aynı ifadelere İtalyanlar''ın "Paflagonıa projesi"nde de rastlandı...
Paflagonıa projesi, tıpkı daha önce gündeme getirilen Kapadokya projesi, İyonya projesi, Ağrı dağı projesi gibi, Türkiye''nin kendi içinde şehir devletlerine bölüneceği öngörüsü ile hazırlanmıştı.
Bu öngörü, bizim tahminimiz değildi.
Proje sahiplerinin hazırlayıp dağıttığı broşürlerde açıkça ifade ediliyordu.
Paflagonıa projesinde aynen şöyle deniliyordu: "Amacı ulusal devletlerin iç federasyonu (devletler federasyonu) şeklini gerçekleştirmek olan, politik şekilli, Avrupa karakterli bir fenomen geliştiriliyor.
Globalizeleşme ve kimliği arama çalışmaları aynı paralelde seyreden iki muhakemeyi birleştiriyor.
Orijinin bulunması, kişinin bölgeler ve devletler üstü bir kimlik kazanması olarak yorumlanıyor ve temelinde kişinin birçok ülkenin yurttaşıymış gibi düşünülmesi Şkrine ulaşılıyor.
Sonuçta, en ideal biçimine çoklu kimlik (çok kimlilik) araştırması olarak dönüşüyor, yani tüm insanların tek, aynı büyük genetik kökten geldiği orijinde, bir çeşit uluana ve ulubaba isminde birleşiyor; Adem ve Havva; ya da Homo sapiens, ya da Austrolopitecus." Geliştirilmek istenen fenomen, nedense özellikle Türk insanının ulusal bilincini, yani Türk Milleti''ne mensup olma bilincini yok etmeyi amaçlarken, etnik bilinçleri ortaya çıkarmaya çalışıyor! Paflagonıa projesi, Rotary İnternational antetli bir dosyayla tanıtılmıştı.
Kapakta projenin iki organizatörü Suadiye Rotary Kulübü ile İtalyan Cıttadella Rotary kulübünün amblemleri yer alıyordu.
Projenin sponsorluğunu, İtalyan bisiklet aksesuarları Şrması Elite ve Luna zeytinyağı Şrması, ulaşım sponsorluğunu ise Otokoç ve Alitalia üstlenmişti.
Bu projedeki Rotary bağlantısı dikkatinizi çekmiştir! Proje dosyası ile birlikte dağıtılan bir haritada ise Anadolu coğrafyası, eski yerleşim bölgelerine göre adlandırılıyordu.
Buna göre, Anadolu''daki federe şehir devletlerinin adları şöyle: "Trakya, Bitinya, Misiya, Lidya, Karya, Likya, Pamfilya, Firikya, Kilikya, Kapadokya, Galatya, Paflagonya, Pont, Ermeniya, Antakya, Mezopotamya." İşte, AB''nin İlerleme Raporu ve Başbakanlıktaki Azınlık Çalışma Grubu raporunun öngördüğü, "Anadolu Cumhuriyeti" böyle bir devlet olacak! Peki çoğunluk ne yapacak? Bu tabloyu seyir mi edecek sanılıyor? Kimsenin şüphesi olmasın ki, bütün Türkler bu hazırlıklara karşı mecburen silaha sarılacaktır.
19.10.2004
ceteris paribus |
Av.Fırat Bayındır |
Hulki CEVİZOĞLU
"MUSEVİLİK-HIRİSTİYANLIK BENİMSENECEK !"
Avrupa Birliği''nin "Türkiye İlerleme Raporu" 6 Ekim''de (2004) açıklanınca, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "İlerde, belki de hiç üye olmasaydık diyebileceğimiz durumlarla karşılaşacağız" demişti.
Dünkü yazımızın başlığı "Şok gelişmeler geliyor" idi.
Herkesin bildiği ancak Türk basınının vurgulama gereği duymadığı "önemli bir Avrupalının" raporunda, ordumuzun "derin devlet" olduğu iddia ediliyor, MGK''nın zaman içinde (herhalde sindirim süresi tanınıyor!) kaldırılması ve "Kemalist değerlerden uzak" yeni bir anayasa yapılması gerektiği, Süryanice''nin dil olarak kullanımı ile Bahailer''in din olarak tanınması ve korunması istekleri yer alıyordu.
Alevi ve Kürt yurttaşlarımızın "azınlık" olarak kabul edilmesi isteklerine ise hiç değinmiyorum.
Çünkü bunlar son günlerde gündeme gelmiş, diğerleri ise "uyutulmuştu." Biz, uyutulan konuları hatırlatmak istemiştik. Adını daha sonra vereceğim raporda, istekler bunlarla sınırlı değil.
Sınırsız istekleri ve "bizi kendilerine benzetme" çabaları bakın nerelere varıyor: "AB''nin siyasi değerleri, Avrupa''nın Musevi-Hıristiyan ve hümanist kültürü üzerine inşa edilmiştir; ancak bu değerler, halkının çoğunluğu Müslüman olan bir toplum tarafından da benimsenebilir"(m.7) Bir başka deyişle, Türkiye Musevilik ve Hıristiyanlık kültürünü de yavaş yavaş sindirmeye zorlanacak.
Atatürk ise, "Türkiye bir maymun değildir.
Hiçbir milleti taklit etmeyecektir, ne Amerikalılaşacak, ne de Batılılaşacaktır" diyordu.
KÜLTÜREL-DÎNÎ BÜTÜNLÜK RAHATSIZ EDİYOR AB Raporunun 40.maddesinde de, Türkiye''de "kültürel ve dînî homojenliğe büyük önem verildiği" ifade ediliyor.
Bir rahatsızlık belirtisi olan bu ifadenin gereğini de(!) yapmak için hazırlar.
Bu nedenle, dînî inanç farklılıklarımızı "azınlık" statüsüne sokarak, bütünlüğümüzü(homojenliği) yok etmeye çalışıyorlar.
Alevilikten sonra, Bahailerin tanınması isteklerinin ardından kimbilir daha neler çıkacak? Hemen her fırsatta, "Türkiye''de azınlık haklarının ihlal edildiğinden" dem vurmaları, tesadüf değil, çok uzun yıllardır ısrarla takip ettikleri politikaların gereği olarak ortaya çıkıyor.
"AF ÇIKARILMALIDIRI" Avrupa Birliği''nin uzun zamandır "af" isteklerinin ardında, teröristbaşı Apo''nun kurtarılması yattığı ifade ediliyor.
Bu raporda da "af çıkarılmasının" istendiği 23.maddede şöyle deniyor: "Şiddet içermeyen düşüncelerini ifade ettikleri için hapiste bulunan mahkûmlar için af çıkarılması gereklidir." 30 bin insanımızın ölümüne, askerlerimizin şehit olmasına neden olan, ülkeyi bölünmenin eşiğine getiren Apo da "elime silah almadım" demiyor mu?..
Her ne kadar, ülkemizin yasaları Apo''yu belgelere dayalı olarak idam cezasına mahkûm ettiyse de, bunu Avrupa''lılar asla kabul etmedi.
Konu, bilindiği hâlen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''nde "demoklesin kılıcı" gibi bekletiliyor.
Oradan, Leyla Zana ve arkadaşları gibi "yeniden yargılama" (ve serbest bırakma) kararı çıkarsa ne yapacağız? Bunu da politikacılarımız sindirecek mi?...
"ERMENİSTAN''LA İLİŞKİLERİ DÜZELT" 6 Ekim raporunun açıklanmasından hemen önce -nedense- Ermenistan''a bir ziyaret yapan AB Komisyon Başkanı Prodi, "Ermenistan ile iyi ilişki kurmamızın kendisini mutlu edeceğini" söylemişti.
Sözkonusu raporda ise, "Türk makamlarının Ermenistan''a uygulanan ambargoyu kaldırmaları talep edilmekte, siyasi kriterlerin karşılanması bağlamında iki devletin birbirini karşılıklı tanıması ve diplomatik ilişkilerin tesisi" isteniyor.
Oysa Türkiye, 1991''den bu yana Ermenistan''ı tanıyor.
Türkiye hakkındaki cehaletlerini raporlara da yansıtmakta hiçbir sakınca görmeyen AB, güçlü olmanın cüretkârlığı ile ülkemizi "ezilecek bir böcek" gibi görmeye devam ediyor.
Kamuoyu önündeki süslü laflar ise palavra.
Bugün, ne yazık ki Türkiye''de kendisini "şah" olarak görenler var, başkalarını da piyon. Onlara şu sözü hatırlatalım: "Oyun bitince, şah da piyon da aynı kutuya konur"
19.10.2004
ceteris paribus |
Av.Fırat Bayındır |
İNSAN HAKLARI DANIŞMA KURULU ÜYE İSİM LİSTESİ
-------------------------------------------------------------------------------------------------
1.Başbakanlık :
İsmail AŞÇIOĞLU – Başbakanlık Müşaviri
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
2. Adalet Bakanlığı :
Mehmet KÜRTÜL – Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdür Yardımcısı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
3. İçişleri Bakanlığı [ APK Başkanlığı ] :
Abdurrahman SAVAŞ – İçişleri Bakanlığı İnsan Hakları ve
Uluslararası Kuruluşlar Dairesi Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
4. İçişleri Bakanlığı [ Jandarma Genel Komutanlığı ] :
Bektaş ŞAHİN - J.Kur.Albay Jandarma Genel Komutanlığı
Dış İlişkiler ve İnsan Hakları Daire Bşk.
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
5. İçişleri Bakanlığı [ Emniyet Genel Müdürlüğü ] :
Ramazan ER – Emniyet Genel Müdür Yardımcısı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
6. Dışişleri Bakanlığı :
Erdoğan İŞCAN – Elçi, Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi ve
İnsan Hakları Genel Müdür Yardımcısı,
Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
7. Milli Eğitim Bakanlığı :
Zübeyir YILMAZ –– Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
8. Maliye Bakanlığı :
Z.Baran AVCIOĞLU – Hukuk Müşaviri, Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
9. Sağlık Bakanlığı :
Adem KESKİN – Sağlık Bakanlığı I.Hukuk Müşavir Vekili
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
10. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı :
Ayşegül YEŞİLDAĞLAR –– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Avrupa Birliği Koordinasyon Daire Başkan Vekili
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
11. Kültür ve Turizm Bakanlığı :
Tuncel ACAR – Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Kütüphane Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
12. Çevre ve Orman Bakanlığı :
Dr.Aydın YILDIRIM – Çevre ve Orman Bakanlığı Genel Müdür Yardımcısı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
13. Diyanet İşleri Başkanlığı :
Doç.Dr. Fikret KARAMAN– Başkan Yardımcısı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
14. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği :
Ahmet ACET – Büyükelçi, Genel Sekreter Yardımcısı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
15.Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü :
Selçuk KARACIK – Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdür Yardımcısı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
16.Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü :
Leyla Coşkun ÇINAR – Kadının Statüsü ve Sorunları
Genel Müdürlüğü Genel Müdür Vekili
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
17.Özürlüler İdaresi Başkanlığı :
Durdu GÜNEŞ – Özürlüler İdaresi Başkan Yardımcısı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
18. Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlar Danışma Kurulu :
Av. Mehmet KILIÇ – Almanya Yabancılar Meclisi Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
19. Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlar Danışma Kurulu :
Av. Nazmi TÜRKKOL – Netherlands Turkish Business Association
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
20. Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü (İnsan Hakları Merkezi) :
Doç.Dr.Yasemin ÖZDEK – Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü İnsan Hakları Arş. ve Derleme Merkezi Müdürü
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
21. Adli Tıp Kurumu :
Uzm.Dr. Keramettin KURT – Adli Tıp Kurumu Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
22. Türkiye Barolar Birliği :
Av. Özcan ÇİNE – Türkiye Barolar Birliği
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
23. İstanbul Barosu :
Av.Kazım KOLCUOĞLU – İstanbul Barosu Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
24. İzmir Barosu :
Av.Sabri KURT – İzmir Barosu
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
25. Ankara Barosu :
Av.Kemal AKKURT – Ankara Barosu
İnsan Hakları Danışma Kurulu Raportörü
26. Manisa Barosu :
Av.Serhan ÖZBEK – Manisa Barosu
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
27. Bursa Barosu :
Av.Asude ŞENOL – Bursa Barosu Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
28. Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu (KAMU-SEN) :
Fahrettin YOKUŞ – KAMU-SEN Genel Sekreter, Türk Büro-Sen Gn.Bşk.
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
29. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) :
Sevgi GÖYÇE – Yönetim Kurulu Üyesi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
30. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) :
Sinan VARGI – Teşkilatlanma Uzmanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
31. Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) :
Mustafa AVCI – Hukuk Müşaviri
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
32. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) :
Necdet OKCAN – Hukuk Dairesi Müdürü
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
33. Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) :
Av. F. Yasemin ERTEKİN – İkinci Hukuk Müşaviri
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
34. Türkiye Sakatlar Konfederasyonu :
A.Faruk ÖZTİMUR – Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkan Yardımcısı
35. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) :
Av. Hakkı KIZILOĞLU – TİSK Müşavir Avukat
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
36. Türk Tabipler Birliği :
Dr. Metin BAKKALCI – II.Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
37. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) :
İsmail KÖKSAL – Genel Sekreter
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
38. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) :
Alaeddin ARAS – TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
39. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) :
Şemsi BAYRAKTAR – TZOB Yön. Kur.Bşk.
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
40. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti :
Süleyman Naci UKAV – Yönetim Kurulu Üyesi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
41. Basın Konseyi :
Turgut KAZAN – Basın Konseyi Konsey Yüksek Kurul Üyesi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
Öğretim Üyeleri :
42. Prof. Dr. İbrahim Ö. KABOĞLU
İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı
43. Prof. Dr. İoanna KUÇURADİ
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
44.Prof. Dr. Baskın ORAN
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
45. Prof. Dr. Turgut TARHANLI
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
46.Yrd.Doç.Dr. Hamit ERSOY
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
47.Doç. Dr. İhsan DAĞI
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
Uluslararası Mahkemelerde görev yapmış Türk Uzman Üyeler :
48. Prof.Dr. Durmuş TEZCAN
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
İnsan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları :
49. İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER)
Yılmaz ENSAROĞLU – Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
50. Türk Demokrasi Vakfı
Kamil B. RAİF – Genel Koordinatör
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
51. Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD)
Zafer YAVAN – Ankara Temsilcisi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
52. Toplumsal Düşünce Derneği
Av. Fethi BOLAYIR – Genel Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
53. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
Prof.Dr. Türkan SAYLAN – Genel Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
54. Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Vakfı
Ayşe Berktay HACIMİRZAOĞLU – Yönetim Kurulu Üyesi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
55. Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (Türkiye Dernekler ve Vakıflar Topluluğu)
Altan EDİS – Yön.Kur.Üyesi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
56. Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Yavuz ÖNEN – Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
57. Liberal Düşünce Topluluğu Derneği
Levent KORKUT – Yönetim Kurulu Üyesi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
58. Beyaz Nokta Vakfı
Dr. Cemil ÇAKMAKLI- Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
59. Cumhuriyet Kadınları Derneği
Şenal SARIHAN – Genel Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkan Yardımcısı
60. Umut Çocukları Derneği
Yusuf Ahmet KULCA – Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
61. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı
Ali DOĞAN – Genel Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
62. CEM (Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi) Vakfı
Ayhan AYDIN – Kül.Çal. Koord.
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
63. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Kazım GENÇ – Genel Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
64. İktisadi Kalkınma Vakfı
Handan SOĞUK
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
65. Adli Tıp Uzmanları Derneği
Dr.Ümit BİÇER – Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
66. Helsinki Yurttaşlar Derneği
Bülent ATAMER – Yönetim Kurulu Üyesi
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
67. Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı
Nevzat HELVACI – Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
68. Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı
Av. Güney HAŞTEMOĞLU – Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
69. Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği
Abdullah BUKSUR – Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
70. Hukukun Egemenliği Derneği
Av.A.Erdem AKYÜZ – Genel Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
71. Türkiye Felsefe Kurumu
Doç.Dr. İsmail H. DEMİRDÖĞEN – Genel Sekreter
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
72.Birlik Vakfı
Mustafa ŞİMŞEK-Mütevelli Heyet Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
73.Hukukçular Derneği
Av. Hüsnü TUNA-Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
74.Hukuki Araştırmalar Derneği-Huder
Av.Yakup ERİKEL-Genel Başkanı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
75.Türkiye Yazarlar Birliği
Dr.Nazif ÖZTÜRK-Genel Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
76.Deniz Feneri Derneği
Av. Yusuf ATALAY-Genel Başkan
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
77.Kafkas Dernekleri Federasyonu
Muhittin ÜNAL-Kurucu Genel Bşk.
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
78.Gazeteciler Ve Yazarlar Vakfı
Cemal UŞAK-Başkan Yardımcısı
İnsan Hakları Danışma Kurulu Üyesi
ceteris paribus |
Av.Fırat Bayındır |
AKP hükümetinin, Amerika'nın Tel Afer Operasyonu sırasında takındığı tutumun nedeni anlaşıldı.
19 Ekim 2004
Türkmenlerin üzerine bombalar yağarken, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, "öyle bir şey yok" demiş, bizzat Amerikalı yetkililer ise "operasyondan önce hükümetinizi bilgilendirdik, haberleri var" diyerek Abdullah Gül'ü yalanlamıştı. AKP hükümetinin Tel Afer Operasyonu'nda nasıl bir rol aldığı bugün çok daha netleşti. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Erdoğan-Gül hükümetinin Telafer saldırısı öncesinde Amerikan ordusuna tam 2400 Türkmeni isim isim bildirdiğini açıkladı. Irak'ın işgaline karşı olan bu isimlerin Amerika ile yapılan gizli anlaşmanın bir parçası olarak ABD ordusuna bildirildiğini belirten Perinçek, "tehditin arkada kalmadığını, aksine Türkiye'nin önünde durduğunu" söyledi. Doğu Perinçek, Türkmen liderler ile birlikte ortak bir basın toplantısı düzenledi. "AKP hükümeti, Türkmenleri hedef alan Tel Afer Operasyonu öncesinde Amerikalılara 2400 Türkmeni isim isim bildirdi.." Amerika ile yapılan gizli anlaşmanın bir parçası olarak bu isimlerin Amerikan ordusuna verildiğini belirten İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, partisinin genel merkezinde Türkmen liderler ile ortak bir basın toplantısı düzenledi. Amerika'nın Kuzey Irak'ta Kukla devleti kurduğunu belirten Perinçek, sırada kukla devletin Suriye ve Türkiye'ye doğru genişletilmesi planının olduğunu söyledi. Perinçek, "Tehdit arkada değil önümüzdedir" dedi.
ceteris paribus |
alisinkay |
AĞIT
Ağlayın,parmakları nur
Sularında kınalı kızlarım
Ağlasın meraga göklerinden
Meraga'ya bakıp yıldızlarım
Yollara kürşadlar uzanmış ölü
Ağlasın akülke, ağlasın süt gölü
Yiğitlerim uyur gurbet ellerde
Kimi Semerkentta bekler beni
Kimi Caber de
Şimdi Caber yok tiyanşan yok aral yok
Ben nasıl varım
Ağla ey tanrı dağlarından
İndirilmiş tanrım
Şu yakın suların kolu neden bükülmez
Fırat niçin dicle niçin aras niçin
Benden doğar
Bana dökülmez
Ben ki ataeşle konuşurdum.Selle konuşurdum
İdil le tunay la nil le konuşurdum
"Sangaryos" u "sakarya" yapan
"İkonyum" u "konya" yapan
Dille konuşurdum
Arif Nihat Asya
Kuluna yardım eden dinini üstün tutan Allah'a Hamdolsun.Hamdolsun Alemlerin Rabbine,Hamdolsun Alemlerin Rabbine |
alisinkay |
Sayın Fırat Bayındır,
Bu rapordan anladığım sadece sevrin yeniden dirilmesi.Zaten defalarca bu gündeme geldi.Kimi arkadaşlar uykudaydı.Kimi arkadaşlar olaylara iyiniyetle yaklaşmaya çalıştı.Biz ne yapacağız.Ne yapabiliriz.Memleketimizin her yeri işgal altında.Sanki ahir zaman da yecüc ve mecüc seddi yarıldı da her tepeden akın ediyorlar.Bizim en büyük değerimizi, kimliğimizi elimizden almaya çalışıyorlar.Tarih boyunca duydukları kin damarlarında kaynıyor.Ellerine fırsat geçiriyorlar ve bunu değerlendiriyorlar.Ve ne şiş yansın ne kebap misali.Türk halkını da son zamanlara kadar çok güzel uyuttular.Kuzu gibi olun dediler hep.İşte şimdi büyüdük ve bizden koyun olmamızı istiyorlar.Bugün bir ali var.Vatanı ve bayrağı uğruna canını seve seve vermeye hazır.Göz kırpmadan ölüme koşacak bir Ali var ama derinden bir korkusu da var.Ya gözü arkada kalırsa.
Bize emanet edilen toprağa, bize emanet edilen bayrağa, şehit çocuklarına böyle mi sahiplik yapacaktık değerli büyüğüm.
BU EZANLAR Kİ ŞEHADETLERİ DİNİN TEMELİ
EBEDİ YURDUMUN ÜSTÜNDE BENİM İNLEMELİ
diye haykıran Mehmet Akif'i ve onu ayakta alkışlayan milletvekillerini bu kadar çabuk mu unutacaktık.Ya şehitlerimizi genel kurmayın sitesinde yayınlanan beşikteki bebeleri, Adımız verilirken ilk ezandan ilk duyduğumuz kelamda gözümüzü ve gönlümüzü aydınlatan o sesi mi kısacaktık.
Dedelerimizin diz vurduğu yerlerde Yunanlılar, Amerikalılar, almanlar, italyanlar Türk kızlarımızı, kardeşlerimizi o kutlu insanları, nene hatunların, gökçen kızların torunlarını içkilerine meze mi yapmalıydı.
Türk ve Müslüman olduğumuzu bize şimdi çok uzak gelen o duyguları da mı bu kadar çabuk unutacaktık.Yorum yapmıyoruz.Ne yapalım.
BEN SANA GÜL DİYEMEM
AĞLA KARANFİL AĞLA
YİĞİTLERİN YASTADIR
ŞİMDİ KARALAR BAĞLA
daha bir nesil önce cepheye karlar altında mermi taşıyan ve bir evladını soğuğa veren elifleri de mi, o mübarek elleri öpülecek, ayakları öpülecek kızlarımızı, kadınlarımızı da mı unutacaktık.
Bir zamanlar analar evlatlarına sarılır.Gururla alınlarından öper ve Git OĞUL, ya şehit ol ya gazi ol diyen analarımız neredeler.Kurtuluş savaşında düşmana ilk kurşunu sıkan gazetecilerimiz şimdi bize gülle yağdırıyor.Onlar nerede
Kime dert anlatam kime ne diyem
Sen böyle mi olacaktın Türkiyem
İte dalaşma, kıyıdan dolaş” derler Anadolu’ da.Ya it o kadar aptal değilse?Sistemli bir şekilde ülkemi bölüyorlar.O kadar azıttılar ki.Ne diyebiliriz.
Bu ülkede bir Belediye Başkanı askere kurşun sıkan şerefsizin evine taziye ziyareti yapıp halen o makamda oturabiliyorsa,
Bu ülkede bir Belediye festival düzenleyip (Batman Belediyesi) KÜRDİSTAN marşları ile ortalığı çınlatıyorsa ve festivale katılan insanlar ellerinde sözde Kürdistan bayrakları, ÖCALAN posterleri taşıyorlarsa ve bu konuyla ilgili devlet soruşturma bile açmıyorsa
İnsan Hakları çığırtkanları sayın ırmakın yazısını okuyun.Almanya da insan haklarının ikinci planda olduğunu söyleyebiliyorlarsa.Ne yapmalıyız Değerli büyüğüm.
Anadilde eğitim meclisten geçmişti şimdi ne diyorlar
TURKIYE DE YASAYAN KARDESLERIMIZIN,, Ayri irktan oldugunu itta eden bolucu basi avukati(avukat demeye de dilim varmıyor ama)...Bu insanlarin kendi """"DEVLET LERINI kurma haklarinin oldugunu soyluyor...NEDERSINIZ..? Bu gun bunlari istiyorlar...Ya 10 veya 20 yil sonra ne isteyecekler.
Susuyorum yüreğim yanıyor.Konuşsam siz yanarsınız.Velhasıl kelam güzel büyüğüm sadece ülkem ağlamıyor.İçten içe ağlayan milyonlarca yürek var.
Kuluna yardım eden dinini üstün tutan Allah'a Hamdolsun.Hamdolsun Alemlerin Rabbine,Hamdolsun Alemlerin Rabbine |
Lawless1 |
Raporda Sevr sendromu diye alayci bir sekilde ulkeye tehlike arz eden unsurlari gormezden gelen soylemleri hatali buldum.
Ayrica, raporun "milletin bolunmezligi" kavramini elestirmesini yadirgadim. Dunyanin baska ulkelerinde, Turkiye'de oldugu gibi bir tek millet kavrami var diye biliyorum. 70 cesit insanin yasadigi, Amerika bunun en guzel ornegini teskil ediyor. Turkiye'de olmayan Irk ve din cesitliligi ile Amerika, tek bir millet (nation) olabiliyorsa, ulkeyi cok milletli bir temele oturtmaya yonelmesi icin Turkiye'nin aklindan zoru olmasi lazim. Raporu yazanlarin fikirleri bana cok milletli Osmanli Imparatorlugunun felaketle biten sonunu hatirlatti.
|
alisinkay |
Kardeşimi bugün askere uğurluyorum.Bu başlık altında birşeyler yazmak istedim.Sayın commodore'un Anneler ile ilgili başlığı da vardı, bu yazıları yazmadan tekrar tüm yazılanları okudum.Ya babalarımız?
Aşkın sarıldı yakama
hasret yük oldu arkama
yazacak dertler çok ama
hele dursun
Bugünden yarına göç var
gülüşünde bile suç var
alacak sayısız öç var
hele dursun
|
Av.Tayfun Eyilik |
Petrol yoksa çıkartma ruhsatı neden vermiyorsunuz!..
Değerli okurlar, geçenlerde Türkiye-Suriye sınırında uydu verilerine göre petrol denizi olduğu iddiasını yazmıştım..Yazı sonrasında Silopi''de madencilik yapan Beşir Yılmaz aradı.. Yazacaklarımı lütfen iyi okuyun!... Beşir Yılmaz telefonda.
" Vedat bey, gelin Silopi''de Cudi eteklerine sizi götüreyim de petrolü kendi gözünüzle görün!.." diyerek feryat ediyordu..
"Nasıl yani!.." diye sorduğumda anlatmaya başladı.. "Biz aileden madenciyiz... Irak sınırında yaklaşık 300 km ya da bir başka deyişle yaklaşık 150 milyon ton asfaltit madeni buldum... Bu madeni bir süre resmi olarak işlettikten sonra devlet 1978 yılında " kamulaştırıyoruz" diyerek el koydu. Rezervin de 50 milyon ton olduğu iddia edildi. Madem asfaltit rezervi az , neden el koyuyorsunuz. Dünyanın neresine giderseniz gidin asfaltit maddesi bulunan her yerin altında petrol vardır. Silopi''nin altı da petrol denizidir. Yaz aylarında etraftaki ocaklardan resmen petrol akar ve Hezil çayına karışır.
Gelin görün! Sadece petrol değil, burada çok zengin uranyum ve nikel madeni de var" - Nereden biliyorsunuz? "Türkiye''deki analizlere güvenmediğim için madenin her tarafından örnekler alarak Almanya''ya bizzat götürdüm ve analiz yaptırdım.
Raporları gönderdim size (Sonuçlar elimde Yatağan ve Tunçbilek''e göre iki misli rakamlar var) dünyanın en önemli uranyum madenlerinden birisi buradadır ve aktif haldedir.." Beşir Yılmaz''ın anlatacak o kadar çok şeyi var ki makineli tüfek gibi ard arda sıralıyor.
Ben de zaman zaman araya girip soru soruyorum.. - Petrol olduğunu nereden biliyorsunuz? "Bu bölgede İngilizler 1967-87de petrol aramışlar. Açılan kuyulardan gökyüzüne doğru 100 metre kadar petrol fışkırmış. Ardından kapatmışlar ve betonlamışlar. Benim madenimin yanında da bu kuyudan var ve vanasını gelin birlikte açalım eğer beton ve civa basıp tıkamadılarsa bakalım ne kadar petrol fışkıracak.
Dönemin köylüleri arasında hâlâ yaşayan görgü tanıkları var ve petrolün 100 metre kadar fışkırdığını görenler var." Beşir Yılmaz konuştukça pür dikkat dinlemeye devam ediyorum.. "Vedat bey, asfaltit maddesi olan her yerde petrol vardır.
Eğer petrol yoksa bana neden petrol çıkartma ruhsatı vermiyorlar.
Musul ve Kerkük''ün rakımı 80-100 metre civarındadır. Cudi Dağı''ndaki petrolümüz resmen Irak''a doğru akıyor ve başta İngilizler ve ABD bunu biliyor.." Beşir Yılmaz bugünlerde Silopi''ye bile zor gider hale gelmiş.
Devlet kamulaştırılacak diye el koyduğu madeni şimdi Turgay Ciner''in sahibi olduğu Park Holding''e devretmiş. Durum böyle olunca, Yılmaz da dava üstüne dava açmış ve yürütmeyi durdurma kararı aldırmış. Eğer tekrar el konulursa AİHM''ye başvuracakmış.
Kısacası madeninin peşini bırakmıyor ama artık bölgedeki aşiret ağaları da onun peşini bırakmaz hale getirilmiş..
Bütün dava tutanakları elimde okudukça dehşete kapılıyorum.. Şimdi sıkı durun… Beşir Yılmaz Başbakan Tayyip Erdoğan''a bu durum üzerine başvurmuş ve dilekçe vermiş dilekçede aynen şöyle yazıyor.. " Bürokrasi ve çeteler milletin hak ve hukukunu aramaktan bezdirmiştir.
Televizyonda ve basındaki konuşmalarınızda "hortumcu çetelerin ve bürokrasinin üstüne gidilecektir" diyorsunuz Millet buna çok seviniyor.. 25 yıldır gasp edilen madenimiz çete ve bürokratların, anayasa, kanunlar ve insan hakları hiçe sayılarak ihale yolu ile peşkeş çekiliyor.
Allah''a ve sizin yüksek adaletinize sığınıyorum." Beşir Yılmaz devlet tarafından el konulan mallarını ve bunun karşılığında devletin verdiği parayı yazıya eklemiş..
. . 1- 35 km yol yaptım. 2- 500 bin ton hazır çıkarılmış kömürüm var. 3- 3,5 milyon metreküp hafriyat yapılmış. 4- Mazot tankları. 6- Dinamit ambarı. 7- Kantar ve kantar binası. . Resmi olarak bana ait olan ve vergisini ödediğim madenimde bugüne kadar yaptığım işler ve halen bulunan demirbaş ve çıkarılmış maden için ödenen para da 5.800.8000 TL.. (Buna resmen gasp ve devlet terörü denir!..) Beşir Yılmaz Başbakan Erdoğan''a yazdığı dilekçede devam ediyor.. " Bu para halen bankada duruyor.
Buna rağmen Türkiye Kömür İşletmeleri ihaleyi adamlarına ve hortumculara peşkeş çekiyor… ". . . Beşir Yılmaz''ın bu başvurusuna Başbakan Erdoğan bugüne kadar cevap vermemiş.. Beşir Yılmaz''dan al ve ABD bağlantılı şirketlere ver… Uranyum konusu da bir başka skandal… Güneydoğu resmen petrol denizi üzerinde ve Türkiye ABD Şrmalarının peşinde "bize petrol bul" diye yalvarıyor… . . . .
Korkunç iddialar devam ediyor:. 6 mühendisin kafaları kesildi. . .
TPİK diye Türkiye Petrolleri''nin kurduğu bir kurum yurt dışına petrol arama işlerine giriyor ve bugüne kadar milyar dolar zarar ediyor… Beşir Yılmaz diyor ki: "Kimin hain kimin işbirlikçi olduğunu anlamak çok kolay!..
Eğer bölgede petrol yok ise neden bana petrol çıkartma ruhsatı verilmiyor. Ruhsatı verin 800 metreden petrolü çıkartmazsam ben bu ülkeyi terk ederim. MTA yıllar önce sondaj yaptı 480 metrede su bulundu ve ardından delici aletin ucu kırıldığı için sondaja son verildi. Herkes bilir sudan sonra petrol gelir. Biz yerli teknoloji ile 1200 metreye kadar sondaj yapabiliriz kimseye ihtiyacımız yok.
İzni versinler siz görün petrol nasıl fışkıracak.." Bu görüşmemizden bir gün sonra Beşir Yılmaz tekrar aradı ve Soma''da görevli bir mühendis ile görüşmemi isteyerek telefon numarasını verdi.
Adını burada yazmak istemiyor. Mühendis ile görüşmemde daha da çarpıcı gerçekler çıktı ortaya… Altı ay kadar önce Cudi dağları eteklerinde bulanan 6 insan iskeletinin ne olduğunu bilip bilmediğimi sordu..ben de " bilmiyorum" dedim. Mühendis ekledi " Bu iskeletler 18 yıl önce Cudi Dağı''nda kaybolan 6 Türk petrol mühendisinin iskeletleri.
Kafaları kesilerek öldürülmüş.." Dondum kaldım. Ne diyeyim. Kendisi de mühendis olduğu için yalan söylemiyordur diye düşündüm.. Ardından devam etti.. "Vedat bey Türkiye maden bakımından dünyanın en zengin ülkesi.
Siz Ödemiş yakınlarındaki Bozdağ''ın dünyanın en büyük altın rezervi olan dağlarından biri olduğunu biliyor musunuz? Ama bu madenleri kimse çıkaramaz.
Hata bu konunun üzerine giden gazeteciler öldürüldü.. Uğur Mumcu ve Çetin Emeç''in öldürülmeden kısa bir süre önce bu madenler üzerine gittiğini biliyorsunuz her halde…" İlgiyle dinledim.
O kadar çarpıcı şeyler anlattı ki, yazmaya sayfalar yetmez..
İddiaların hepsinin belgeli olduğunu söyleyen bu mühendis, gazete ve televizyon kanallarında hiçbir gazetecinin bu yönde bir haber yapamadığını ve milletin resmen uyutulduğunu örneklerle anlattı.. Beşir Yılmaz''a son sözüm " Bana anlattıklarınızı Genelkurmay''a anlatınız mı?" oldu. Aldığım cevap da aynen şöyle.. " Vedat bey her şeyi belgeleriyle birlikte birkaç kez askeri büyüklerimize anlattım ama bugüne kadar bir arpa boyu ilerleme kaydedemedik!".. Ne diyeyim, bu milleti korumaya yemin etmiş olanlar utansın!.. Son sözüm: "AB, ABD PKK''yı boşu boşuna özellikle bu bölgede güçlendirip milletin başına bela etmedi.
Bölgeye gelecek barış ortamı Türkiye''yi ekonomik olarak uçuracak gelişmelere gebedir!.."
Vedat YENERER
7 Şubat 2005
|
Av.Tayfun Eyilik |
ALMAN PROF. NAUMARK'IN ITIRAFLARI:
"Istanbul Üniversitesi'nde ögretim üyesi Alman asilli Prof. Naumark ile bir kisim talebesi Bogaziçinde geziye çikarlar. Talebelerden biri prof. Naumark'a su soruyu sorar:
- Avrupa bizi neden sevmez hocam ? prof. Naumark su cevabi verir:
- Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupali Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün degildir, Asirlardir kilisenin Türk ve islam düsmanligi Hiristiyanlar'in hücrelerine sinmistir. Sebeplerine gelince:
1. Müslüman oldugunuz için sevmez. Ama faraza laik söyle dursun, hiristiyan olsaniz da size düsman olarak bakmaya devam eder.
2.Sizler farkinda degilsiniz ama, onlar su gerçegin farkindadirlar: Tarihten Türk çikarilirsa tarih kalmaz. Osmanli arsivi tam olarak ortaya çikarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazilmasi gerekir.
3. Avrupa'nin pazari idiniz. Simdi Avrupa'yi pazar yapmaya basladiniz.
4. En az 400 yil Avrupa'da sirtimizda ve ensemizde at kosturdunuz.
5. Selçuklular Anadolu'yu, Osmanlilar ise orta Avrupa ve Balkanlari Haçli ordusuna mezar ettiler.
6. Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sagladilar.önce ahlaki degerlerinizi yipratmaya basladirlar giyiminizden yasantiniza kadar sonra kendi içinizde sizi bölmeye basladilar A-B-C-D gibi
7. Selçuklu ve bilhassa Osmanli, islamiyet ugruna her seyini feda etmeseydiler, islamiyet bugün belki sadece Hicaz'da varligini devam ettirirdi, Kaldi ki Vehhabiligi kuranlar da, ingiliz Dominyon Bakanligi'nin adamlaridir. Bati her yerde islamiyet'i, sapik inançlara kanalize etti. Ama Osmanli, Asr-i Saadet'i devam ettirdi.
8. Kilise size kin kusmaktadir. Ve sebepleri yukaridadir.
9. Ben Türkiye'ye geldigimde 2 üniversiteniz vardi, simdi 19 üniversite var. (O tarihte öyle idi simdi ise çok daha fazla.) Osmanli zamaninde ise her yerde bir medrese vardi tarihinize bakin her medresede bilim egitimi vardi ilk denizaltini osmanlinin yaptigini çogunuz bilmiyorsunuzdur belkide ama avrupa bunu biliyor
10. Sizler, gerçek hüviyetinize döndügünüz an Avrupa'nin refahi ve medeniyeti yikilir.Ama sizde bunun olmasi bu sartlarda çok zorrr
11. Yine sizler, Avrupa'nin tarihi düsmanisiniz ve daima düsman olarak kalacaksiniz."
Evet, almasini bilene ders ve ibretlerle dolu bir itirafname...
|
Av.Tayfun Eyilik |
HELENA RUBINSTEIN
Bu kadın unutulması güç bir yahudi idi. Gerçi İsrail'de yaşamıyordu ama, yahudi ırkına, kültürüne toz kondurmazdı. Sadece kendi ırkı için yaşadı, öldü.
90 yaşının üstündeyken Avustralya'da bir gazeteci ile arasında geçen konuşma şöyle
-"Bayan Rubinstein... Kadın süslemek, güzelleştirmek için yetmiş yıldır yüzlerce kozmetik üretiyorsunuz. Dünya güzellik piyasası sizin elinizde.
Bunca krem, allık, pudra, losyon ve müstahzarın sahibisiniz. Doğru söyleyin, bu yaşınıza kadar hangilerini kullandınız."
-"Hiç birini..."
Gazeteci şaşkınlık içindedir.
-"Anlamadım efendim... 'Hiçbirini' mi dediniz?"
-"Evet hiç birini."
-"Niye ama?"
-"Çünkü kozmetiğin faydasına inanmam..."
-"Peki ama, o halde yetmiş yıldır niçin imal ediyor ve dünyanın dört bir yanına pazarlıyorsunuz?"
-İsrail devleti için................"
Türkiye bütçesinin, bütçelerinin kat be kat üzerindeki gelir, İsrail devletine sunuluyor... İsrail'de yaşamayan ve oraya hiç uğramayan biri tarafından... |
Bugünün tarihi: 03/05/2025 09:24:15 |