 |
03/05/2025 Eski forum arşivi bölümü
Hukuksal Tartışmalar
ZAMAN YÖNETİMİ |
Av.Fırat Bayındır |
Bu kavanoz doldu mu?
Aşağıdaki hikaye Kellog Business School'da (Northwestern Üniversitesi) İş İdaresi Master Öğrencileri ile Zaman Yönetimi Dersinin Profesörü arasında geçmiştir.
Profesör sınıfa girip karşısında duran dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra, "Bugün Zaman Yönetimi Konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız" dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkardı. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan "Doldu" diye cevapladılar.
Öğrenciler "Öyle mi" dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilere dönerek bir kez daha "Bu Kavanoz Doldu mu?" diye sordu.
Bir Öğrenci "Dolmadı herhalde" diye cevap verdi.
"Doğru" dedi profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taşlarla mıcırların arasına nüfuz edene kadar döktü. Yine öğrencilere döndü ve "bu kavanoz Doldu mu?" diye sordu.
Tüm sınıftakiler bir ağızdan "Hayır" diye bağırdılar.
"Güzel" dedi profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı.
Sonra öğrencilerine dönerek "Bu deneyin amacı neydi?" diye sordu.
Uyanık bir öğrenci hemen "Zamanımız ne kadar görünürse görünsün daha ayırabileceğimiz zaman mutlaka vardır" diye atladı.
"Hayır" dedi profesör, "bu deneyin asıl anlatmak istediği Eğer büyük taşları yerleştirmezsen küçükler girdikten sonra büyükleri hiçbir zaman kavanozun içine koyamazsın gerçeğidir".
Öğrenciler şaşkınlık içinde bakarken profesör devam etti:
"Nedir hayatımızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayalleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara birşeyler öğretmek. Büyük Taşlarınız belki bunlardan birisi, belki birkaçı, belki hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin. Bilin ki büyük taşlarınızı ilk olarak yerleştirmezseniz hiçbir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, nede ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir işadamı, gerçekten de iyi bir adam olmayacağınızı gösterir. Profesör, ders bittiği halde konuşmadan oturan öğrencileri sınıfta bırakarak çıktı.
ceteris paribus |
romantic |
ZAMANI SEVE SEVE KULLANMAK
Bankada bir hesap sahibi olduğunu düşün, hesabına her sabah 86.400$ para yatırılıyor, fakat bu paranın hepsini akşama kadar harcamak zorundasın, Ertesi güne transfer edilemez, parasını kullansanda kullanmasan da hesap her akşam sıfırlanıyor. Ne yaparsın? Tabiki hepsini harcamaya çalışırsın; hepimiz zaman adlı bu bankanın müşterileriyiz; her sabah 86.400 saniyeye sahip oluyoruz. Yarına transfer edilemez,her sabah hesabımız dolar, her akşam boşalır. Geri dönüş yok saniyelerini şu anı yaşayarak harca. En iyisi bunlarla iyi bir yatırm yap. Mutluluk sağlık ve başarı için zaman kaçıyor. Her gün için en iyisini yap.
BİR SENENİN
Değerini anlamak için
Sınıfta kalmış bir öğrenciye sor.
BİR AYIN
Değerini anlamak için
8 aylık bir bebek doğuran anneye sor.
BİR HAFTANIN
Değerini anlamak için
Haftalık dergi çıkaran bir çilekeşe sor.
BİR SAATİN
Değerini anlamak için
Kavuşmayı bekleyen sevgililere sor.
BİR DAKİKANIN
Değerini anlamak için
Trenini kaçıran yolcuya sor.
BİR SANİYENİN
Değerini anlamak için
Bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor.
BİR SANİYENİN YÜZDE BİRİNİN
Değerini anlamak için
Olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor.
Her anını değerlendir, her dakikanı. Unutma zaman hiç kimse için durmaz. Geçmiş zaman tarihtir. Gelecek zaman sırlar, meçhullerle dolun. Sadece şu an sana verilen gerçek bir armağandır.
romantic
|
Av.Fırat Bayındır |
İyimser bir hesapla diyelim ki, seksen yıl yaşadınız. Her gün çalışmak, yemek ve uyumakla geçen saatler ayrı ayrı hesaplanırsa ortaya korkunç bir tablo çıkıyor.
Seksen yılınız ede ede 29200 gün edebiliyor.
Günde yedi saat uyusanız, seksen yılda 204400, yani 23 yıl 4 ay uyumuş oluyorsunuz.
"Amma çok lan" diye düşüneceksiniz. Evet, bence de ve fakat uyumadan olmuyor. İnsan ömrünün büyük bir bölümü uykuda geçiyor.
Geri kalan 56 yıl 8 ayınızın, 1 yılı tuvalette, 7 yılı yolda, 2 yılı banyoda, 6 yılı yemek sofrasında, 23 yılı mesai başında, hiç sınıfta kalmazsaniz 3 yılı okullarda, 2 yılı evde ders
çalışmakla, 6 yılı kuyrukta ya da orada burada - beklentilerle ve alışverişle geçip gidiyor, elde kaliyor 6 yıl 8 ayınız...
Erkekler askerlik ve sakal traşına 3 yıl ayırırken, kadınlar da bu 3 yılı makyaj yaparak ve kuaförde geçirip durumu dengeliyorlar. Kadın olun erkek olun, ömür boyu tırnak kesmek 1 ayımızı alıyor.
Her insanın zorunda olduğu para saymak konusu da ister istemez 4 ay gibi bir zaman dilimini çalıyor.
Gelelim size kalan 3 yıl 3 ayınıza...
Evliyseniz bunun 1 yılı karı koca kavgasıyla geçer. 40 yıllık bir evlilik ve günde ortalama yarım saat ağız dalaşı gibi iyimser bir hesapla tabii... Kimi evlilikler vardır ki, onların kavgaları bu geri kalan 3 yıl 3 aya da sığmaz. Biz burada mülayim bir evli çifti ana örnek olarak alıyoruz.
Bekarsanız, karı koca kavgasına ayıracağınız 1 yılınız telefonda telef olacak demektir. Yani ki evlenin ya da evlenmeyin, geri kalıyor 2 yıl 2 ayınız.
Gene iyimser bir tahminle yirmi yaşınızdan yetmiş yaşınıza kadar seks yaptığınızı ve bu işe günde soyunma giyinme dahil 20 dakika ayırdığınızı düşünelim. Siz ister her gün sadece 20 dakikalık işler tutarsınız, ya da bir gün pas geçer, devrisi gün bu işe 40 dakika ayırabilirsiniz, ister bütün hafta bilenir, hafta sonu 4 saat 40 dakikalık bir seks alemi düzenleyebilirsiniz.
Öyle ya da böyle ve duraklamalarla 1 yıl 5 ayınız da seksle geçiyor.Kalakalıyor sadece 10 ayınız.
Günde 15 dakika televizyon izleseniz, ki izliyorsunuz, saatlerce izleyen var, gitti işte 10 ayınız, hayat tamam oldu. Saatlerce televizyon izleyenler o vakti mutlaka ya seksten, ya işten ya da dersten çalıyorlar. Başka türlü olmaz, hesap ortada.
Ayrıca bu hesaba, uzun yolculuk yapmanız, hastalanıp yatmanız, erkeklerin sünnet, kadınların lohusalık dönemleri, kimi cenazelere katılmanız, karakolluk olmanız, mahkemeleriniz, noter işleriniz, banka ziyaretleriniz, dişçi, doktor tantanaları gibi kayıp zamanlar katılmadı.
Hesaba katılmayan en önemli şey, kitap okumak, tiyatro, sinema, bale ve opera izlemek, bir yerlere tatile gidip yan gelip yatmak.
Bütün bunlara ayıracak dakikanız olmadığı somut ve aritmetik olarak gözlemleniyor. Üstelik herkes seksen yıl yaşamıyor. Kötümser bir hesapla sizin çişe gitmeye bile vaktiniz yok. (Ferhan Şensoy)
ceteris paribus |
Av.Fırat Bayındır |
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anin
Parçalanmış akışında,
Bir garip rüya rengiyle
Uyumuş gibi her sekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Basım sukutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradıma ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Koku bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim
Ahmet Hamdi TANPINAR
ceteris paribus |
Av.Ragıp Atay |
Tarih: 02 Ekm 04 Cumartesi 18:01 Mesaj konusu: Hayatın Kuralları...
--------------------------------------------------------------------------------
Hayatın Kuralları...
Göğün her yerde mavi olduğunu anlamak için dünyayı dolaşman gerekmez.
Bak, aynı zamanda da baktığını gören ol.
Geldiğin zaman boşluk dolduran değil, gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol.
Her duyduğuna inanma, elindekinin hepsini harcama ve istediğin kadar uyuma.
"Seni seviyorum" derken inanarak söyle.
"Özür dilerim" derken karşındakinin gözünün içine bak.
İlk görüşte aşka inan.
Evlenmeden önce en az altı ay nişanlı kal.
Asla başkalarının hayalleriyle dalga geçme.
Derinden ve inançla sev.
Kırılabilirsin belki ama başka türlü de hayatını tam yaşayamazsın.
Anlaşmazlıklarda dürüstçe savaş.
İnsanlar hakkında konuşulanlara inanıp onlar hakkında karar verme.
İnsanları yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz.
İnsanlara beklediklerinden fazlasını ver ve bu işi yaparken kibar ol.
Yavaş konuş, ama hızlı düşün.
Eğer biri sana cevap vermek istemediğin bir soru sorarsa gülümse ve "neden bilmek istiyorsun?" de.
Şunu daima hatırla ki, büyük aşk veya büyük yatırım daima büyük risk taşır.
Eğer kaybedersen, aklını da kaybetme.
Üç "S" yi unutma:
Sevgi - herkese,
Saygi - kendine, başkalarına,
Sorumluluk - tüm hareketlerin için.
Küçük bir tartışmanın tüm dostluğu mahvetmesine izin verme.
Dostun olsun istiyorsan, dost ol.
Eğer hata yaptığını fark edersen, hemen onu düzeltmeye bak, bile bile devam etme.
Telefonda konuşurken gülümse. Karşındaki gülümseyişini görecektir.
Konuşmayı sevdiğin biriyle evlen. Yaşın ilerledikçe sohbet her şeyden fazla önem kazanacaktır.
Biraz yalnız kalmaya özen göster.
Anneni say, sev, ara.
Yeniliklere açık ol, ama ille de değişmeye çalışma.
Şunu bil ki, sessiz kalmak bazen de en iyi cevaptır.
Daha fazla kitap oku, dostlarını ara, daha az TV seyret.
Güzel, şerefli bir hayat yaşa. Yaşlanıp geri baktığında ikinci bir defa tadını çıkarırsın.
Allaha güven - ama arabanı kilitle.
Yuvanda sıcak bir ortam yaratmak için elinden geleni yap.
Sevdiklerinle tartışırken, o anı önemse, geçmişi kurcalama.
Satır aralarını da oku. Bilgilerini paylaş.
Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlılık korkudan kurtarır.
Dünyaya iyi davran.
Dua et. Büyük güç verir.
Düşün. Daha da büyük güç verir.
İşini iyi yap.
Öperken gözlerini kapamayan sevgiliye güvenme.
Yılda bir defa, daha önce gitmediğin bir yere git.
Eğer çok paran olursa, başkalarına yardım et. Paranın en zevkli tarafını kaçırma.
Bazen istediğin bir şeyin olmaması senin için bir şanstır.
Önce kuralları öğren, düşün, karar ver ve bazılarını boz.
En iyi ilişkin, birbirinize olan sevginiz, birbirinize ihtiyacınızdan fazla olduğu zaman olacaktır.
Başarının gerçek olup olmadığını anlamak için karşılığında neler verdiğine bak.
Ders alınmış başarısızlık başarı demektir.
Şunu bil ki, karakterin senin kaderindir.
Sınırsızca sev, her gönülde çiçek olacağına bir gönülde buket ol.
Kişiliğini ve kimliğini hiçbir değerle değiştirme!
Sevgi icin kollarını kapalı tutma, sonra kendinden başka tutacak şey bulamazsın.
İçinden ne geliyorsa yap. Doğal ol.
Sana yapılan iyiliği mermere, kötülüğü toza yaz..
Mutluluk, sorunsuz bir yaşam değil, onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir.
Gülmek için mutluluğu bekleme, sonra tebessüm bile edemezsin.
|
alisinkay |
Peki ben de bu zaman kavramı ile ilgili fikirlerinizi anlamak isterim arkadaşlar.
Zaman nedir?Ben zamanın var olduğuna inanmıyorum.Bunu gerekçeleri ile açıklayacağım ama sizce zaman nedir.Var mıdır yok mudur.Göreceli bir varlığı mı vardır.Yoksa herkese karşı eşit midir?Zaman varsa, öncesi ve sonrası kavramları her zaman için geçerli midir?Zaman yoksa önce ve sonra nedir?
Kuluna yardım eden dinini üstün tutan Allah'a hamdolsun.Hamdolsun alemlerin Rabbine |
Bagaytuğ |
İnsanlar bu gezegenin üzerinde gezmeye başladıklarında, zaman diye birşey yoktu tabi ki,
yaşadıkça birşeylere isim bulan insan, yaşlanıp gidişine de bir isim ve neden buldu; "zaman".
Zamanın geçtiği tartışılır, aslında Latin bir şairin, "geçen zaman değil, biziz" dizelerini
okuduktan sonra, geçenin gerçekten biz olduğumuzu, zamanının ise kolumuzda takılı saatin
pili bitene kadar işlediğini anladım.
Zaman geçmese de aynı hızla geçen birşey var, "bu dünyadan ayrılana kadar yaşayacağımız ömür",
önemli olan da o ömrü, insanlığa faydalı olarak geçirip, sizden sonrakilere bir eser bırakmak,
ve "ne iyi insandı" diye hatırlanmak değil mi?
|
Av.Ragıp Atay |
SOSYAL ZAMANLAR
Zaman, felsefi bir konu ve sorundur. Olgusal bir gerçeklik değil, sadece zihni/akli bir inşa (yapı)'dır.
Olup bitenleri öncelik-sonralık sırasına koyan akıl, giderek bir zaman kavramı yaratmıştır. Doğa bilimcisinin standart ve evrensel saniye (gün/86400) birimine karşılık, farklı toplumlarda ve kesimlerde çok çeşitli zaman algıları ve tempoları görülüyor.
Sosyal zaman olgusunun daha etraflıca araştırılıp değerlendirilmesi, ekonomik kalkınmada önemli rol oynayan verimliliğin yükseltilmesine ve modernleşmeye yardımcı olabilir.
Zaman Sözcüğü - Zaman Kavramı
Zaman sözcüğünü, günlük hayatta kullandığımız saatlerden öğreniriz. Zaman kavramını ise fizikten kazandığımızı sanırız. Günün belli saatlerinde çalışır, dinlenir, eğleniriz. "Zaman" dediğimiz, bir sinema filmi gibi, çevremizde sürekli akıp giden ne olduğunu tam bilmediğimiz, sorgulamadığımız, sorsak da pek kavrayamadığımız bir şeydir. Yani nedir ? Bilmeyiz ama bildiğimizi sanırız. Eski Yunanlılar, zamanı arkadan esen bir rüzgar gibi algılar, önlerinde uzanan geçmişi tartışırlarmış. Çağdaş insan ise zamanı önden esen bir rüzgar ya da karşıdan gelen bir akım gibi algılıyor, sanırım. Geçmiş arkalarda kalmıştır, insan geleceğe doğru koşar. Geçmişi (tarihi) değil, geleceği konuşur. Bilim, fizik bilgisinin mks (metre, kilogram ve saniye) veya cgs (santimetre, gram ve saniye) gibi uzunluk, ağırlık (kuvvet) ve zaman ölçümü sistemlerine dayalı olduğunu söyler. Her iki sistemde de zaman değişkeni saniye ile ölçülür. Saniye dakikanın, dakika saatin 60'ta, saat ise günün 24'te biridir. Yani saniye, günün 86400'de biri; gün ise 86400 saniyedir. Peki ya gün ? Dünyamızın kendi ekseni çevresinde bir kez dönme süresi ! Mantık-söz oyununa dikkat ! Zamanı gün; günü süre (ile) tanımlıyorum. Hafta, ay, mevsim ve yıl gibi öteki zaman birimi katlarını saat ve saniye ile ifade etmemiz döngüyü (elipsi) kırmıyor, açıklamıyor; sadece gizliyor.
Mekanik ve dinamik (hız, ivme, düşme, hareket) formüllerinde kullandığımız t veya z değişkenini ölçmemiz de bu gerçeği değiştirmez. Ama Lord Kelvin gibi, madem ki ölçebiliyoruz, öyleyse "zamanı biliyoruz" diye düşünüyoruz. Bilmek için ölçmek gerekli de yeterlimi acaba ?
Bu yüzden Einstein'ın "Ayrı ayrı zaman, mekan yok, zaman-mekan (time-space) sürekliliği var" sözü, çoğumuzu şaşkına çevirir. Relativite kavramını anlamakta güçlük çekeriz.
Sürekli olarak, günlük dilimizin nerede ? ve ne zaman ? gibi sorulara yanıt olarak, zaman ve mekandan söz ettiğimiz halde; gerçek o ki, zamanın ne'liğini bilemiyoruz. Ciddi bir ansiklopediye ya da sözlüğe bakılırsa şöyle bir tanımla karşılaşılabilir:
"Olayların ard arda sıralanmasına bakarak zihnimizde yarattığımız ve olayların bundan sonra da içinde olup gideceklerini kabul ettiğimiz soyut kavram." (TDK Sözlüğü, 1974:884.)
Filozof Kant da, zamanı, aklın (zihnimizin) bir kategorisi olarak görmüştü -filozofça bir saptama. Günlük hayatta bunca sık kullandığımız bu kavramın somut bir (olgu) veya gerçeklikten çok, soyut bir kavram olduğunu kabul etmek, çoğumuza güç gelebilir. Ama yalın gerçek böyle. Zamanı, cansız, canlı ve canlı-üstü (İnorganik, organik ve süperorganik) varlık alanlarındaki değişmelerden algılıyoruz: Günün ağarıp suların kararması; havanın ısınıp soğuması; baharların açıp yaprakların dökülmesi; karnımızın acıkması, doğum günü kutlaması, takvim yapraklarının koparılması, saatlerdeki akrep ve yelkovanların yer (mekan) değiştirmesi vs. vs. gibi.
Özetle,
Zaman = f (Değişme)
f (Zaman) = Değişme
ilişkileri kurulabilir.
Sosyal bilimci Moore (1963:23) bu karşılıklı ilişkiyi şöyle dile getiriyor:
"Zaman yoksa değişme olmaz;
Değişme yoksa zaman kavranılamaz."
Yani zamanı, duyumsayıp algıladığımız değişmelerden çıkarıyoruz. Aslında, zaman, yaşadığımız, geçirdiğimiz değişmelere, dünyanın ve hayatın değişkenliğine taktığımız genel bir etiket, değişen hayatı içine koyduğumuz bir zarf; hayatın değişkenliğine verdiğimiz addır.
Sosyal Zamanlar
Canlı ve cansız doğa olaylarını inceleyen bilginlerin zaman birimi (saniye), evrensel olduğu halde, canlı ve canlı-üstü (kültürel) varlık alanındaki değişmeler yardımıyla algıladığımız sosyal zaman kavramları çok çeşitli ve görelidir. Sosyal zamanlar tarihi, kültürel veya hayali bir olayla başlar. Hristiyan takvimi, İsa'nın doğum tarihiyle, Müslümanlarınki Hicret'le başlatılmıştır. Japon takvimi ise her İmparator'un tahta çıkışı ile yeniden başlatılır. Fransız sosyoloğu Gurvitch (1958), "Sosyal ilişkileri ve zamanların (saate ve takvime bağlı olmadığı gibi), toplumdan topluma, hatta toplumsal zümreler arasında farklı olduğunu göstermişti. Toplum ve topluluklar, aynı takvimi ve saati kullansalar bile, farklı zaman kavramlarına sahiptir. Ülkenin bir kentinden ötekine, hatta aynı kentin bir semtinden ötekine gittiğimizde, zamanın (tik-tak'ın) yavaşladığını ya da hızlandığını hemen duyumsarız. "Ne çabuk akşam oldu ?" ya da "Zaman geçmek bilmiyor" diye yakınırız. Yabancı bir toplum veya kültürdeki günlük hayatın 'tempo'su kişiye değişik ve çarpıcı gelir. Temp (zaman) sözcüğünden türetilen Tempo, zamanın duyumsanan (algılanan) tik-takı'dır. Akış hızıdır. Bu hız, her toplumda farklı olduğu gibi zamanla değişir de.
İstanbul'lu Anadolu yakasındaki evinden çıkıp Levend'deki işine gelinceye kadar, Paris'li işadamı Lyon'a, Tokyo'lu Kyoto'ya varır. Tempo, trende hızlı, gelmeyen otobüs durağında yavaştır. New York'lunun yarım saatte yediği öğle yemeğini, Paris'li eskiden iki saatte yerdi. Şimdilerde bir saate indirmiş. Latin Dünyası sık sık fiesta, Akdenizli hergün siesta yapar, zamanı unutmaya, durdurmaya çalışır.
Ankara'lı memur uyurken, Şam'lı tüccar akşam yemeğine hazırlanır. İspanyol köylüsü sabah tarlaya giderken, Madrid'li genç henüz yatmamıştır. Pakistan'da akşam saat 5'de davet edildiğimiz bir eğlence programı, üç saat gecikmeyle, tam 8'de başladı -Belediye Başkanı'nın katılmasıyla. Zaman ölçümü ve deyimindeki 4-14, 6-16 gibi (alaturka ve alafranga) ikilemlerden dolayı, Doğu Asya ülkelerine uçak kaçıranların ya da limanlarda saatlerce bekleyenlerin sayısı az değildir.
Tokyo garında, perona tam dakikasında gelmeniz tavsiye edilir. 3-5 dakika erken gelen yolcunun aynı perondan kalkan yanlış trene binmesi işten bile değildir. Mısır'daki bazı resmi randevuların, "öğleden önce veya sonra" verildiğine tanık olmuştum. Yakın arkadaşlarımıza pazar ya da pazartesi günü diye "24 saatlik" randevular vermez miyiz ? Bazı Orta Doğu ülkelerinde zaman kavramı öyle esnektir ki, sözünü tutmayan kişi, mazeretini, sadece "İnşaallah" demiştim diye dile getirir. Genellikle bağışlanır da.
Gare du Nord'dan kalkacak trenimi kaçırmamak için peronda koşarken, beni durduran Polis: "Acele etmeyin Mösyö" dedi. "Tam tamına iki uzun dakikanız var." "Mozart Treni", sabahleyin 08:07'de kalkıp, 13:11'de varıyordu Münih'e. Zaman-iş (time/motion) ilişkilerimize ve yönetim ilkelerine mizahi açıdan bakan fakat son derece ciddi eleştiriler getiren Parkinson, şu kanunu önermiştir:
"Her iş, kendisi için ayrılan
zamanda yapılır ve biter."
Gerçekten de öyle değil midir? (Bu satırları 2 Kasım da yazıyorum. 3 Kasım'da okumak üzere.)
"Vakit nakittir" diyen atalarımız, zamanın değerini keşfetmişlerdi, kuşkusuz. Ancak, ne kadar iyi değerlendirdikleri hâlâ tartışmalıdır. PTT'miz bu gerçeği keşfetti ve kullanıyor. Şehirlerarası konuşmalarda, gidiş-dönüş yol ücretlerinin neredeyse yarısını alıyor bizden. Yani hizmeti değil, tasarruf ettirdiği zamanı satıyor. Japon demiryolları da, ekspreslerdeki gecikme rötar süresini nakit para olarak hemen geri döner. THY'na neden 5-6 kat fazla ücret ödediğimizi bir türlü anlayamıyorum. Çünkü uçuş süresi ortalama 6-7 saatlik otobüs yolculuğundan daha hızlı değil.
Sonuç : Öneriler
Basite indirgenmiş anlamda verimlilik, birim zamandaki üretim hızı olarak tanımlanabilirse; zamanın hangi birimle ölçüleceği önemli bir sorun olur: Takvim/saat zamanıyla mı, yoksa göreli, sosyal zaman birimleriyle mi ? Teknoloji ve yüksek teknoloji bizi saat ve takvim kullanmaya zorluyor; ancak, bir aylık işi bir gün veya saatte görürsek, geri kalan zamanda ne yapacağımızı söylemiyor. (Ünlü Çin fkrası.)
Takvim ve saat değiştirilse bile, sosyal zamanların tik-takı'nı takvime uydurmak, saate bağlamak kolay olmuyor. Yüz yüze ilişkilere alışmış bir toplumda, telebankacılık pek güven vermiyor. Telefonla çalışan hizmet sektöründen para almak kolay olmuyor. Telefonla verilen yazı-makale siparişlerinin bedelini kolay alamıyoruz. Çünkü sorumlu kişiyi bulamıyoruz.
Japonlar, Batı toplumlarında ortalama bir ay (30 gün) süren ticari sipariş ve teslim süresini 4-5 güne indirmişler. Ama bu işin tekniğini milli bir sır gibi son derece gizli tutuyorlarmış.
Her toplumun kendine özgü, göreli zamanları var. Modernleşme süreci, "zaman temposunun değiştirilmesi" şeklinde de tanımlanabilir. Ancak temponun (hızın) değişmesi ivme'dir. İvme büyüdükçe toplumlarda bunalım ve sıkıntı yaratır. Bir toplum ve toplulukta, zaman algılaması ile tik-takın değişmesi, sosyal değişmenin belirtisi olabilir. Fizikteki hareket bilimi ile teknolojideki time-motion etütlerine paralel olarak, toplumlardaki sosyal-kültürel zamanların incelenip araştırılması işleri için daha fazla kaynak, insan gücü ve zaman ayrılmasının yararlı, gerekli ve hatta zorunlu olduğunu düşünüyorum. Özetle, verimliliği artırabilmek için zaman -yani değişim- kavramının bilincine topluca ve toplumca varmak zorundayız.
Bozkurt Güvenç - I. Verimlilik Kongresi
|
alisinkay |
Sayın Ragipatay Bozkurt Güvenc'in ifadeleriyle zamanın soyutluğunu çok güzel ifade etmiş.Kendisine teşekkür ediyorum.Zamanı ölçmek yada verimli kullanmak ise benim gibi tembel birisi için son derece anlamsız :) yattığım zaman o an çok verimli geçmiştir bana göre :)
Şaka bir yana, zamanın beynin algılama hızıyla birebir orantılı olduğu ve çevresel faktörlerinde algıyı büyük ölçüde etkilediğini biliyoruz.Kavram olarak bir zamandan bahsetmek ne kadar doğrudur.Einstein'ın örneği :) zamandan sonra mekanın yokluğunu da iddia edecektim.
Hepimiz bilgisayardan az çok anlıyoruz.Şimdi size bir sorum var.Beynin 5 duyu organının algılama yetisi nereden geliyor.Beyne giden elektrik akımlarından.Görüntüleri şekillendirdiğimiz noktaya biz kör nokta adını veriyoruz ve yaşadığımız süre boyunca ışık görmüyor.
Şu anda çevrenize bir bakın.Büyük bir ihtimalle bir işyerinde, büroda, evinizde vaya internet kafede bilgisayar başındasınızdır.Çevrenizde de gördüğünüz pekçok obje yer alıyor.Şimdi sizin beyninize giden görme sinirlerini ben yerinden çıkarsam diğerleri aynı kalmak şartı ile bir bilgisayara bağlasam ve bilgisayardan da şu anda görmüş olduğunuz herşeyi ama herşeyi sinirlerinize iletsem.Siz şu anda gördüğünüzü görür müsünüz.Elbette farkına bile varmazsınız.
Peki aynı işlemi klavyeye bastığınız zaman parmaklarınızda hissettiğiniz sertliğe, oturduğunuz koltuğa veya haafifçe gelen rüzgara uygulasam.
Ardından bunlarla yetinmeyip oda parfümünüzün kokusunu eklesem.Sanal olarak görünen kahveyi içtiğinizde aldığınız tadı size bilgisayar vasıtası ile hissettirsem.Ve tüm bunlar olurken beyniniz vücudundan ayrı boş bir kavonozun içinde olsa?Nerede olduğunuzu düşünürdünüz.Sonra sanal olarak görülen kolunuzdaki saati, bir saatte dönecek şekilde değilde bir dakikada dönecek şekilde ayarlasam ve 24 dakikada güneşi hareket ettirip bir gün yaşatsam.Gerçeğin farkına nasıl varırdınız.5 boyutlu sinemaları hatırlayın.
Size bir deneyden bahsetmek istiyorum.Bir kişiyi hipnozla uyutuyorlar ve bir odaya toplar koyup uyutmadan önce gösteriyorlar.Hipnoz edecekleri zaman ona diyorlar ki şimdi sen uyuyacaksın ve biz sana her dakikada bir tık sesi vereceğiz.60 dakika sonra da uyandıracağız.Sn bu arada o gördüğün odaya gidip topların sayısını bize söyleyeceksin.Kişiyi uyuytup her dakika yerine her saniye tık sesi verirler.Bir dakika sonra uyandırdıklarında şahıs o odaya gidip toplaı saymış ve sayını eksiksiz söylemiştir.Ve bir saat geçtiğini düşünmektedir.
Yolculuklarınızı hatırlayın.Hepiniz uzun yolculuklar yapmıştır.Aynı yol tek başınıza sıkıntılı olduğunuz zaman saatlerce gelir.Bir türlü zaman geçmek bilmez.Her saniye size saat gibi gelir.Ama aynı yol başka bir zaman özellikle sevdiğiniz birisi ile beraberseniz.Sanki göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede bitmiştir.
Şimdi zaman nedir.Gerçekten varsa neden farklıdır.Herkesin zamanı neden aynı değildir.Neden birine göre 65 milyar yıla eşit olan altı gün bizim için 65 milyar yıldır.Bizim öncemiz var mıydı.Yoksa tüm insanlık aynı anda mı şekilleniyor?Zaman varsa herşeyin öncesi ve sonrası da vardır.Neden bazı şeylerde önce ve sonra kavramını kullanamıyoruz.Hep var ve var olacak?
Kuluna yardım eden dinini üstün tutan Allah'a hamdolsun.Hamdolsun alemlerin Rabbine |
Av.Ragıp Atay |
Arkadaşlar, çok kapsamlı bir tartışma açılmak üzere. Ancak, bu sorunu bizm forum kaldırmaz. Buna ne yerimiz, ne de bilgimiz yeter. Modern fizikçiler, zamanın, maddenin 4. boyutu olduğunu söylüyorlar. Özellikle İzafiyet teorisinin kabulünden sonra, bu söylem daha da arttı.Şu örnek, fizik kitaplarında yer alıyor.
"adamın biri, saat kulesinin altında duruyor. Tepeden ağır bir cisim adamın bulunduğu yere düşüyor ama adama bir şey olmuyor. Neden? Cevap: "adam dün ordaydı"
İlgilenen arkadaşlara, Stefan Hawkns'in "zamanın kısa tarihi" ni öneririrm. Akıcı bir dili var. Ayrıca Bilim Ve Teknik dergisi bu konuyla ilgili özel ek çıkarmıştı. Tübitak'tan edinilebilir.
|
Bagaytuğ |
Alisinkay'ınkine benzer bir soruyu ilk kez 1500 yıl önce Aziz Augustin sormuş; "zaman geçici bir sey
midir, yoksa her zaman mevcut olmus mudur?" o zamandan beri zaman yolculuğu teorik fizikçileri
düşündürür olmuştur.
Hawking, Zamanın Kısa Tarihi adlı kitabında yalın ve katı kabullerle zamanda yolculuga izin
vermiyordu, fakat "The Physics of Star Trek" (Uzay Yolculugunun Fizigi) adlı yeni bir kitaba
yazdığı ön sözde zamanda yolculugun mümkün olabilecegini söyledi.
Uzayda evrenin çesitli parçalarını birbirine bağlayan "solucan delikleri" vardır,
Kip Thorne, Kara Delikler ve Zaman Boslukları adlı kitabında, genel relativiteye ilişkin öndeyimlerin,
uzaydaki bir solucan deliğinden zamanda seyahat etmeyi mümkün kildığını öne sürdü.
"Solucan Delikleri", Einstein'ın varlığını öngördügü, varsayimsal uzay boşluklarıdır. Eğer uzayda
boşluklar varsa, zamanda da boşluklar olmalıydı. Ne var ki bu boşluklar atomdan milyar kere daha
küçük ve hayal edilemeyecek kadar kısa süre ile varoluyor. Dolayısıyla, bu boşluklardan birini
yakalamak, açık tutmak ve insanın geçeceği kadar genişletmek hayli güç olabilir.
Solucan delikleri "sonsuz ihtimali" temsil eder. Bizim bildiğimiz uzayın ötesidir. Sonsuz tünel
burada üst üste labirent gibi yumak gibi dolanır. Onlarin içinde zaman yoktur. İmkansiz ve zamansız
bir bölgedir.
Bu atomaltı tüneller sayısız tanedir. Boyları uzar, kısalır, birbiri üzerine dolanan solucanlar gibi
hep kıpır kıpırdır. Birbirlerine hiç dolaşmayan 10E-33 cm'lik hortumlardIr. Ve her an heryerdedirler.
Zaman sorunu, işte bu içinde zaman kavramı olmayan solucan delikleri çözüldüğünde (ki bana imkansız
geliyor) çözülecektir...
Solucan delikleri hakkında bu yazılanlardan sonra bir de sunu okuyun;
Mısır Piramitlerinde Bulunmus Bir Yazı :
"Ey İnsanoğlu; bu parsomende yazılı olanları iyi oku
Oku; burada varolmadığın günleri bulacaksın,
Eger Tanrıların bahsettiği bilgelige sahipsen...
Oku çocugum; çok uzaklardan sana henüz ulaşan
Geçmiş ve geleceğin sırlarını oku...
İnsanoğlu ebediyetten bugüne kadar sadece burda yaşamadı.
BIRÇOK YERDE, ZAMANDA. DÜNYADA YASADI.
Herbirinin arasında karanlik perdesi var.
VE SIMDI KAPILAR AÇILACAK VE BASLANGIÇTAN BERI VAROLAN
TÜM KARANLIK TÜNELLER AYDINLANIP; GÖRÜNECEKLER;
İnancımız bize SONSUZ YASAMI ÖGRETTI; şimdi ebediyeti
SONUN VE BASLANGICIN OLMADIGINI ANLADIK
Bu bir SONSUZ DAIRE... Çember yasasina göre;
eğer bir sey doğruysa hersey doğrudur.
YARATICI çesitli şekillerle yüzünü gösterdi.
ASLINDA O, BIRDIR. ISTEDI KI; TEK BIR TANRI olarak bilinsin.
Henüz hersey yanlış.
GÖRÜNMEYEN ZAMANLARIN KUDRETI RUHLARIN TÜMÜNÜ BAGLAYACAK
DÜNYA ÖLDÜGÜNDE; SONA GELDIGINDE VE BU ARADA BÜTÜN AYRI
GEÇMISLER ONLARA AÇIKLANMIS olacak."
|
alisinkay |
Sayın Ragipatay'ın yerimiz yok kısmına katılabilirim.Ama gene de Sayın Admin'e sormak gerekiyor.Bu tartışma için yeterli yerimiz var mı?
Ama bilgimizin olmadığı konusu ise, sayın ragipatay soyut kavramlar ve fenomenler üzerinde tartışma yaparken ve gerçeği ararken hep şuna dikkat etmişimdir.Bir konu hakkında ne kadar bilgili olursanız olun ne kadar bilgili kişilerle konuşursanız konuşun.Bazen ufacık bir çocuk tek bir kelimesi veya davranışı ile bütün bilinmeyeni çözebilir.
Kesin olan tek şey, zaman hakkında tartışılan pekçok şey şu an için sadece teori veya fenomen.Herhangi birisi zamanı biliyor yada bilmiyor demek bana saçma geliyor.Çünkü düşünerek, deney ve gözlem yaparak, bizim bilmediklerimizi bir araya getirerek sonuca ulaşabileceğimizi yada en azından bu konuyla ilgili cevap arayanlara katkı sağlayabileceğimizi düşünüyorum.
Bu forum içinde gerçekten çok seviyeli ve güzel tartışmalar yaşanıyor.Yanlış olduğunu anlayanlar kendilerini düzeltiyor.Seviye zaman zaman bozulsa da bütün aktif arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Sayın ragipatay sizin de bu konuya merakınız olduğunu görebiliyorum.Önerileriniz çerçevesinde konuyu daraltabiliriz.Yada forumu açan Sayın Fırat Bayındır ( sizin de Beşiktaşlı olduğunuzu duymak beni mutlu etti) İŞ Hukuku ile ilgili o forumu takip ediyorum ama yorum yapma haddim olmadığı için beni bağışlayın.Siz bu forum konusunu açtınız.Dilerseniz bu tartışmayı siz yönlendirin.
Ama bu konu gerçekten çok ilgimi çekiyor.Aslında Sayın Admin Metafizikle ilgili bir site daha açsa hoş olurdu :)
Stefan Hawnks Zamanın kısa tarihi O kitabı arayacağımdan emin olabilirsiniz.Umarım bulurum.Öneriniz için teşekkürler
Kuluna yardım eden dinini üstün tutan Allah'a hamdolsun.Hamdolsun alemlerin Rabbine |
Bagaytuğ |
yerimizin olmadığını hiç zannetmiyorum ragıp bey, 16 sayfalık iclal aydın'a yer var da, daha 1.sayfasını doldurmayan "zaman" forumuna mı yer yok :) şaka yapıyorsunuz herhalde...
belki de konunun ne kadar geniş bir konu olduğunu anlatmak için mecazen söylediniz, evet bu daha büyük bir ihtimal, öyleyse kusura bakmayın.
|
Bagaytuğ |
Zamanda yolculuk konusu çoğu bilimadamı tarafından tartışmaya değer bulunmuyor olsa da,
bilimin eğlenceli, hayalürünü bir kısmı olsa da, istenilen zamana gitmek üzerine kafa
yoranlar da az değil.
Düz bir mantıkla düşünüldüğünde, zaman tek yönlü olarak yaşanıyor, yani içinde bulunduğumuz
"şu an", yalnızca "şimdi" yaşandı ve bitti, tekrar yaşanmayacak, dolayısıyla zamanda geri
dönüp de o ana müdahale etmek imkansız. Yani geçmişe gidilemez...
Yalnız geleceğe gitmenin de mantıklı bir açıklaması var, geçmişe gitmek paradokslar doğurabilir,
ama geleceğe gitmek için gerekli olan şey, ışık hızına yakın bir uzay aracı.
Hız arttıkça zaman yavaşlar, bu kanıtlanmıştır, bu yüzden ışık hızına yaklaşarak gidilmek
istenen zamana orantılı, hızlı bir uzay yolculuğu sonunda dünyaya geri dönüldüğünde, dünyada
yıllar geçmiş olacak yalnız uzay gemisinde henüz birkaç gün yaşanmış olacaktır.
|
Av.Ragıp Atay |
ZAMAN NEDİR?
Zaman, iki hareket arasındaki süredir. Hareket ve maddenin nesnel hali zamanla belirir. Zamanın olmadığı yerde , nesnellikte yoktur! Bu nedenle zaman cismin kesinlikle belirleyici faktörüdür. Hareketin hızı zamanın da hızıdır. Görelilik ve kuantum varsayımlarına göre zaman ile uzay birbirleriyle doğrudan ilişkili ve bağlantılıdır. Zaten zaman ile uzay birlikte anlamlıdır. Biri olmadan diğerinin olması mümkün değildir. Bunu şöyle özetleyelim : elektrik yükünün çevresindeki elektrik alanı , o elektrik yükünün bir bağlantısıdır. Tıpkı bunun gibi geometri ile kinamatik 'den oluşan eğri yada düz uzay-zaman metrik alanı da özdeğin (maddenin) bir bağlantısıdır. Elektrik yükü olmadıkca, elektrik alanı nasıl olmaz ise ; maddesiz bir '' metrik alan'', eş anlamıyla '' uzay-zaman '' da varolamaz. uzayla zaman, düşünsel tasarımlar değil , maddesel nesnenin içinde bulunan nesnel zaman-uzay madde somutluğundan oluşmuş bir bütündür. Böylece uzayın boyutları kadar zaman boyutunun kendiside uzay boyutlarının bir devamı niteliğinde bir nesnel uzam boyutu olarak varolmaktadır. Madde özünde ışıma kuatlarından oluşma bir yapıdır. Bu ışıma kuantları kendilerini özde zamansal bir varoluş olarak, bir frekans olarak bir zaman yapısı olarak ortaya koyarlar. Zaten Birleşik Alanlar Teoreminin özündeki ana fikir 'de ışık kuantları düzeyinde elektrik alanı - manyetik alanı ve gravitasyon alanlarını tek bir alan yapısı altında formüllemekten başka bir şey değildir. Bu ise elektro-gravitasyon alanı denebilecek yeni bir alan anlayışını öngörecektir. Eğer elektrik- manyetik ve gravitik alanlar içerisinden zaman kayması -boyut değişimi hadiselerini açıklayabilirsek bir Birleşik Alan Kuramı anlayışına sahibiz demektir.
Einstein izafiyet teorisini ortaya attığından bu yana, fizikçiler dünya üzerinde dört boyut bulunduğunu kabül ediyorlar.(Hatta yerçekiminin kendisi bile üç boyutlu uzayın bir dördüncü boyuta doğru eğim yaparak bükülmesidir.)O zamana kadar bilinen ve kabül gören üç boyut olan uzunluk, yükseklik ve genişliğe ek olan diğer fiziksel boyut ise zaman olarak biliniyor.Matematiksel olarak da kabül gören 4'üncü boyut, diğer üç boyuta eşit değer taşıyor.Ancak insanlar dünya üzerinde üç boyutta, her yönde hareket edebiliyorlar yani, yukarı ve aşağı, sola ve sağa, ileri ve geri. Ancak zamanda sadece ileri doğru hareket edebiliyorlar, zamanda geriye doğru hareket hiçbir zaman gerçekleşmiyor.Fakat fizik kanunlarında, zamanın geriye doğru hareket edemeyeceğini söyleyen bir kural mevcut değil.Zaten Einstein'in bu konuda ispatladığı hareket denklemi de zaman geriye döndürüldüğünde gayet iyi çalışıyor.Ancak henüz hiç kimse zamanda geriye seyahat etmeyi başaramadı
Zaman, değişmeyen değişimler bütünüdür!
Diğer bir tanıma göre: ...Pekala, bakın siz insanlar zamanı doğrusal (lineer) biçimde algılıyorsunuz. Zaman aslında doğrusal değildir.Bilmelisiniz ki zaman, uzay gibi eğrilebilir-katlanabilir-genişleyebilir, daraltılabilir bir yapıdır.Zaman çok esnek ve çok boyutlu olan plastiksi bir akımdır(eğer onu doğrusal bir akış gibi görürsek). Ve zaman üstüste bindirilip katlanabilir bir yapıdır. Bir zaman noktası bir frekans yapısında olup başka zaman frekanslarıyla senkonize biçimde örtüştürülüp çakıştırılabilir.Bir bakıma zaman, toplumumuzun onu ölçtüğü gibi doğrusal biçimden çok daha farklı ve karmaşık olan bir şeydir
Zaman kimilerine göre kendi üstüne doğru bir sarmal çizerek geleceğe ve geçmişe uzanan sonsuz bir sarmal yapıdadır(Zaman akımı salyangozun eğri sarmal çizğileri gibi kendi üstüne bükülüp kapanarak sonsuza uzanan çizğilermidir?). Zamanı daha iyi tanımlayabilmek için bir kutu içindeki bir filim rulosunu düşünün. O ruloda birbirinden ayrı kareler(zaman çerçeveleri) içinde görüntüler vardır.Tüm zamanları içine alan ''sonsuz şimdi'' ye bir rula halinde baktığımızda, böyle ayrı ayrı zaman dilimi çerçevelerinin olduğunu görmek kolaydır.Bununla birlikte eğer onlardaki sürekliliği anlamak isterseniz, dördüncü boyutta duran bu üç boyutlu filim rulosunu bir projektörden geçirmek zorundasınız.Böylece dördüncü boyut üstünde hareket eden bilincinizin bir tür projektör olduğunu söyleyebiliriz ve o filim kareleri ister geçmişinize ait olsun, ister bu yaşamınıza ait olsun ister gelecekteki görüntülere ait yaşamlar olsun, o filim rulosundaki karelerden birine her ne zaman bakarsanız, o çerçeve içindeki donmuş resmi görebilirsiniz.Ancak, sürekliliği görmek isterseniz, filim rulosundaki her bir karenin birbiri ardına başından sonuna dek dördüncü boyut doğrultusunda ilerleyen bilincimizin üstüne yansıtılarak göz önünden geçirilmesi lazım.Fakat zaten tüm zaman kareleri(zaman dilimleri)nin hepsi o filim rulosunda mevcuttur.
[...Bir çok kez ben şimdiden söz ederken, bu ''şimdi'' sizin için çok daha ileri bir tarihte yaşanacaktır. Ben bir dördüncü boyut varlığı olarak üçboyutlu olayları hepsi aynı anda oluyormuş gibi görürüm. Yaşanan olaylar dizisi sizin için bir yol boyunca doğrusal bir yer işgal etmiştir. Sizin bu kavramı hemen kavramanızı bekleyemem, ama size bu konuda basit bir benzetme sunabilirim: Eğer elinize bir sinama filminin rulosunu alırsanız, o bakıldığında doğrusal zamanın bir kronolojisini temsil edecektir. Ancak o sizin elinizdeyken, potansiyel zamanın tümü aynı anda sizin elinizdedir; onun tümü şimdi' dedir.Filmin yirmibeşinci dakikasında ne olabileceği hakkında konuştuğunuzda, onu görmek için yirmi beş dakika beklemeniz gerekmez. Bir başkasının geçmişinin olduğu gibi, geleceğinin o bölümü de şimdi sizin elinizdedir.Bu bakış açısında ''zaman'' kapalı dairesel bir realite olarak karşımıza çıkar.]
|
romantic |
ZAMAN NASIL YÖNETİLİR
Günümüz çağdaş insanının çok fazla bağlandığını gördüğümüz, zaman nedir? Zaman hayattır ve zamanı boşa geçirmek, hayatı boşa geçirmek anlamını taşımaktadır. Addıngton, zamanın insanların sonsuzluk ölçüsü olduğunu ve şimdiye kadar zamanla ilgili doğal kabul edilen her şeyin, insan düşüncesinin ürünü ve göreceli olduğunu belirtir. Zaman ile uzay birbirine yakından bağlantılıdırlar. Zamanı anlamak için zamanın uzaya bağlı olduğunu anlamak gerekiyor. Uzay ölçüdür. Zaman uzay sayesinde ölçülebilmektedir. Zaman bir nesnenin uzaydaki bir noktadan başka bir noktaya geçtiği aralıktır. Zaman ve uzay kavramaları birbiri için gereklidir ve biri diğerinin göreceli değerine bağlıdır.
Zaman, insan için yaradılışından bu yana büyük önem taşımıştır. İnsanın gelişmesinde ve hangi alanda olursa olsun mesleki başarısında zaman anlayışının payı büyüktür. İş hayatını, sosyal ilişkilerini, eğlence ve dinlenme alışkanlıklarını bu anlayış içerisinde tanzim eden toplumlar diğerlerine nazaran daha fazla gelişmişlerdir. Yani gelişmiş ülkelerin zaman kullanımı konusunda bilinçlenmiş ülkeler olduğunu söylemek mümkündür. Bu gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerin arasındaki en önemli farklardan birisini ortaya koymaktadır. Descartes’de toplumların ileri veya geri zekalı diye ayrılmayacağını ülkelerin gelişme ve zenginlik farkları yalnızca zamanı iyi kullanarak planlı ve programlı bir şekilde çalışmalarından ve dinlenmelerinden kaynaklandığını ileri sürmektedir.
İş sahipleri, iş adamları, doktorlar, mühendisler ve öğretmenler zamanı daha iyi yönetmenin gerekli olduğunun bilincine varmış olan pek çok meslek sahibinden bir kaçıdırlar. Zaman üzerinde tam bir denetim vaad eden bazı sistemlere karşı anlayışla karşılanabilecek bir şüphe duyulmaktadır.
Zamanın gelip geçici olduğu duygusu tamamen insanlara özgüdür. Bildiğimiz kadarı ile hayvanlar bu duyguya sahip değillerdir. Zaman uçar gider ( Tempus fugit) deyimi evrenseldir. Eğer başka birinden daha hızlı gidiyorsanız zaman sizin için daha yavaş geçecektir. Eğer dünyanın çevresinde saatte beş yüz m
il hızla uçarsanız ve yanınızda bir otomatik saat varsa saatin çalışmaya başladığı aynı noktada yer yüzünde bulunan saatin eşi, yaklaşık bir saniyenin bir milyonda biri daha geri kalmış olacaktır.
Einstein’ in bulduğu “ izafiyet ” zaman ve mekan arasındaki bağlantı hakkında düşünmemize neden olmuştur. Çok büyük “hız” söz konusu olduğunda zaman yavaşlar. Yine de Einstein’in bu buluşu zamanı tam olarak anlamamıza özellikle günlük yaşamımızda bunu uygulamamıza pek yardımcı olmamıştır. Aslında Einstein “ zaman” gizemine katkıda bulunmuştur. Zaman kavramına en çok yaklaşabildiğimiz, en iyi kavrayabildiğimiz an zamanı bir boyut olarak görebildiğimiz andır.
Değişmenin yer aldığı bir boyuttur zaman. Değişmenin hızı ve oranı son derece çeşitli ölçülerde oluşur. Dağların oluşumu milyonlarca yıl sürerken insanlar yarım yüzyıldan biraz daha uzun bir süre içinde doğuyor, büyüyor ve ölüyorlar. Bizlerde insan olduğumuzdan zamanı ve değişimi kendi yaşam sürecimiz ölçüleri ile değerlendirmeyi tercih ederiz.
Günlük yaşamda hemen herkesin sıkça kullandığı kavramlardan birisi zamandır. Gerek örgüt yaşamında, gerekse özel yaşamda zaman darlığından ve yetmezliğinden yakınmayan kimse de yok gibidir. Gerçekten de yokluğundan üzerinde en çok anlaşma sağlanan konuların başında zaman gelmektedir. “Hiç zamanım yok”, “ Çok yoğunum”, “İşten başımı kaldıramıyorum”, “Zaman bana yetmiyor” gibi deyişlerin gerisinde hep zamansızlık vurgulaması vardır.
Kavramsal olarak alındığında, zaman, içinde belli bir eylemin geçtiği süredir. Eylem yoksa zaman da yok demektir. Bir an için evrende hareket eden her şey durdurulabilse, zaman da durmuş olacak; böylesi statik bir ortamda zamanın varlığı söz konusu olmayacaktır. Tyler’in yaşamdaki “ en katı ve acımasız element”, Drucker’in da “en eşsiz ve en kıt kaynak”, Mackenzic’e göre “son derece nazik”, Lakien’e göre “zaman yaşamdır” olarak tanımlandığı zaman gerçekte yaşamın kendisidir. Geri döndürülmesi ve yerinin doldurulması olanaksızdır. O, herkesin yaşamında eşit biçimde sahip olabildiği tek kaynak olma gibi bir özelliğe de sahiptir.
Böylesine değerli bir kaynak olan zamanın etkili ve üretken olarak kullanılabilmesi son yıllarda “ zaman yönetimi” adlı yeni bir konunun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
romantic
|
Av.Fırat Bayındır |
sevgili dostlar,
değerli katkı ve ilginize teşekkür ederim
bu forumu açarken zamanın ve zaman yönetiminin gündelik ve iş hayatımızdaki yerini ve anlamını sorgulamayı amaçlamıştım ama görünen o ki zaman kavramının felsefik boyutu daha çok ilgi çekti. Çok da güzel yazılar eklenmiş,ellerinize beyninize sağlık.
dilerseniz ZAMAN'IN FELSEFİ BOYUTU İÇİN AYRI BİR FORUM AÇALIM ve buradaki bir kısım yazıları da taşıyalım ama bunun nasıl yapılacağı konusu sevgili admin'in maharetli ellerine kalmış bir şey.
takdir sizlerindir.
ceteris paribus |
Av.Ragıp Atay |
Çin Bambu ağacının yetişmesi, olumlu ısrar için güzel bir örnektir. Cinliler bu ağacı söyle yetiştiriyorlar:
....önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.
Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu
sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.
Cinliler büyük bir sabırla besinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam
ederler.
Ve nihayet besinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye baslar ve altı hafta
gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru sudur :
Cin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mi? yoksa beş yılda mi ulaşmıştır?
Kuskusuz ki beş yılda.
Büyük bir sabırla ve ısrarla beş yıl süresince, tohum sulanıp gübrelenmeseydi
ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edilebilir miydi?...
Bir basarinin şartları her zaman çok basittir:
Bir süre için calisin, o sürede tahammül edin, dayanıklı olun, başaracağınıza
daima inanın ve hiçbir zaman geri dönmeyin..
|
Av.Ragıp Atay |
Bir hafta niçin 7 gündür? Babilliler 7 günlük
haftayı zaman birimi olarak kullanıyorlardı. İlk
çağlarda bilinen beş gezegen ile güneş ve ayın
sayısı nın 7 oluşu bu sayıyı gizemli ve uğurlu
kılıyordu. Daha sonra dinlerde göğün 7 kat oluşu
ve doğadaki ana renk sayısının 7 oluşu, müzik
notalarının 7 oluşu sayının önemini daha çok
belirtti. Daha sonra Fransa takvim yapısını
değiştirerek hafta sayısını 10 yaptı ama kabul
görmedi. Rusya 5 günlük hafta uygulamasına
geçti, o da tutulmadı. Sonunda yine hafta 7 gün
olarak kaldı.
|
Bagaytuğ |
İzafiyet teorisinin doğruluğunu sınamak isteyen bilim adamları, Dünya'nın kendi ekseninde dönerken çevresindeki zaman ve uzayı büktüğünü doğruladı
ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) yetkilisi Erricos Pavlis, Albert Einstein'ın 1918 yılında öne sürdüğü izafiyet teorisinde, Dünya gibi büyük cisimlerin kendi eksenleri etrafında dönerken zaman ve uzayı büktüklerini söylediğini hatırlattı ve bunun doğru olup olmadığını anlamak için ölçümler yaptıklarını açıkladı.
Pavlis, ''Şayet Dünya etrafındaki uzay-zamanı eğiyorsa, yakınlardaki uyduların yörüngesi değişmeliydi'' dedi ve bu düşünceden hareketle LAGEOS1 ve LAGEOS2 adlı uyduların yörüngelerindeki sapmayı lazer ışını kullanarak ölçmeyi başardıklarını anlattı.
Pavlis, ''Her iki uydunun yörüngesinde de Dünya'nın dönüş yönünde yılda iki metrelik sapma belirledik. Ölçümlerimiz, genel izafiyet teorisinden hareketle daha önce yapılan hesaplara yüzde 99 uydu'' dedi.
(milliyet gazetesinden alıntıdır...)
|
Bugünün tarihi: 03/05/2025 20:16:27 |