oyak |
Kadın dediğin bir gonca gül dalında...
Bugünü gonca
Ya geriye kalan yarınlara?
Otzbeş yaş sendromu "üçüncü" dünya ülkelerinin göbeklerine "en birinci"
dünya ülkelerinin açık unutulan bir lab. kapısından, elim bir hata
eseri, bulaşan son model bir virüs gibi hızla ilerlemekte. Haber ajansımıza
geçilen son bilgilere göre dünyanın dört bir yanındaki otzbeş-kırk yaş
arası erişkinler cinsiyet, dil, din, ırk ayrımı olmaksızın ilgili
merkezlere başvuruyorlar. Otzbeş ila kırk yaş arasında geçirilen örseleyici
beş yılın duygusal travmasından kurtulmanın yolunu bulduğunu iddia eden
ilgili merkezler ise kapılarını açmamakta direniyor!
Ne haber ama!
Ne münasebet canım! Ben bir yaşında mı doğdum?
Yattığım yerden düşünüyorum. Her defasında baştan parmak hesabı
yapıyorum. Sağ elimden sol elime kalkulusda bir fark yaratamıyorum. Annem gibi
olmaya başladım! Yaş 32.5, asla 33 değil...
Yirmbeş-otuz yaş sendromu!
Nedir bu acele bir anlasam? Yirmbeşlerden otuzlara giderken bir
dürtüklenme, bir baskı, bir geç kalmışlık hissi peydah olmaz mı insancıklara?
Ohooo! Yapacak ne çok şey var; daha uygun aday bulunacak, aşık
olunacak-illa ki aşk! aşık değilsen bile öyleymiş gibi hayal ediver
gitsin-evler kurulacak, düğün dernek hazırlığı yapılacak, bembeyaz kuğular gibi
gelinlikler dikilecek, damatlık ölçüleri
alınacak-kariyerbırakılmayacakikidersinarasınagelinlikdamatlıkprovasısıkıştırılacak-imza atılacak...
Kalan borçları ödeme planı balayı sonrasına ertelenecek, balayında
şanslı isen kavga edilmeyecek, eve dönülecek... Bu kadar! Ya sonra? Sonrası
sizin sorun yaratabilme hayal gücünüze, kıskançlığınızın patolojik
boyutuna, güvensizliğinizin derinliğine, özsaygınızın yetersizliğine bağlı
oranda gelişiyor elbette! Sınırlarınız ile bire bir örtüşüyor...
Yak bir sigara Fatma hanım! Sinir bastı bak yine!
Bir sabah gözlerini açıp, yanında yatmakta olana bakıp "allahımmmm, ben
ne yaptııııımmmm" diyen az mı sanıyorsun? Bunu diyene de şükür, bir de
aynada kendi yüzünü tanıyamayanlar var! Uyuma kardeşim, dünya senin
türevlerinle kaynıyor; üç aşağı-beş yukarı, türevinin türevi, yemediyse,
integrallerin var. Lakin aynısın işte! İnsansın! Bal gibi sendromlara da
kapılır hata da yaparsın...
Yiğitçe, mertçe, en cesurundan "ben bu hatayı yaptım!" diyebilenler
elini kaldırsın!
Hadii, elleri görelim elleri...
(ben elimi kaldıramıyorum. kolumda bandaj var, elimi kaldıracak halim
yok, konuşamıyorum çünkü çenem de bandajlı. zırıl zırıl depresyon, eni
konu eziklik, çorbanın tadını bozacak miktarda empati, iki dumur
ölçüsünde "ne oldum!" hali, bolca korku...)
"Yuvayı dişi kuş yapar! Kızım senin dilin de çok sivri, ondan dolayı
oluyor bunlar!
Az susacaksın, erkek kısmının karşısında biraz daha az şey biliversen
olmaz mı?
Hem erkekler akıllı kadın sevmezler! Akıllı da sayılmazsın ya, zekisin
işte!"
Akıllıolmayanzeki kadın ne demeye bir de güzel olur ki? Gülse (g.a.g.)
ne güzel de söyledi.
Hem akıllı hem güzel hem de komik olabilirim! Halt ettik be Gülse...
Erkeğini iyi anlaman şart, sen adamın iplerini eline almayı
beceremedin. İki naz yapacaktın, azıcık da timsah gözyaşı.. Bak nasıl parmağında
oynatıyorsun!! Akıllı kadın akıllı olduğunu belli etmeyen kadındır...
Sahtecilik haaa! Ne münasebet! Ben dinlemeyi bilmem mi sanıyorsun?
Anlamaya çalışmam diye mi düşünüyorsun? İllaki de benim dediğim olacak diye
diretip, ayak koyup inat mı ettim sanıyorsun? Ya da üstün olduğum
yönleri adamın gözüne gözüne mü soktum sence? Susup sabırla beklemekten
bi-haber miyim yani? Cilveli değil miyim yoksa? Bakımsız gezip yirmi kilo
almış olma ihtimalim mi var, allah aşkına?
Ya sabır, ya sabır!
Alooo, adam kafamı kırıyor diyorum!
Ya sabır, yaaaaa sabııııııııır!
Vah dostum vah! Bak, sen de derin düşünemiyorsun!
O zaman seni de derin düşünmeye sevk edelim. Saati bilmem kaç yüz
milyon eski türk lirasından elli dakikalık zaman dilimleri satın alalım sana
da.
Aile terapisi... Yüzyılın icadı!
(hemen heyecana gelmeye gerek yok. kuş kondurmuyorlar, bilesin.)
Öyle bir durum var ki sen 10.000 kelime ile türkçe konuşurken,
karşındaki 10.000 kelime ile türkçe anlayıp, 1000 kelime ile de kendini ifade
etmeye çalışmakta direniyor. "Anlamıyoruuuum" ayağı yapıyor çünkü
anlamaması lazım. Anlarsa işi bitik. Sen istersen anlamak için çırpın, o
anlatamamakta ısrarlı... Anlar ise vicdanı onu yiyip bitirecek! Anlamaz ise
bu kız çekip gidecek. En iyisi anlamıyormuş gibi yapıp anlatamamak ve
günü kurtarmak elbette. Detaya ne gerek var ki? Evlilik kurumu evcilik
oyunundan mütevelli bir hale indirgeniyor, muhatabın sadece bu oyunu
oynamak istiyor. Ne terapisi kardeşim? Sağır-kör-dilsiz terapisine dönüyor
iş.
(Lanet olsun!... Çözüm yok! Bırakıp gideceksin!)
Allah aşkına def'olun odamdan!!!
En nihayetinde kadıncağız da kafayı sıyırıyor. Yani bunu da yaşadım.
Birlikte alınan seanslara son verilirken kısa boylu, tombiş ama şirin mi
şirin-muska-terapistimiz öfkesine hakim olmayı başarıp bizi odasından
kovduktan az sonra kulağıma eğiliyor; "sen varlığın! ile onu sürekli
tehdit ettiğinin bilincinde misin? seni taşıyamıyor olmasın?" diye
soruveriyor.
Nasıl yani ya? Cebime mi koyacağım kişiliğimi, olduğum beni? Beni "ben"
yapan yetilerimi?
Hadi diplomaları yırttık, istifa ettik diyelim... Nasıl unutacağım kim
olduğumu? O unutabilir mi kiminle evli olduğunu, demeyin, mümkün mü
cidden?
Muhatabım kendi kafasından geçen düşüncenin devamında ağzından dışarıya
kaçan! söyleminin boyutu ile düşüncesinin şahsında yarattığı duygusal
iz düşümünün motor korteks tarafından indüklenen hareketlerine ne denli
"aca-ip ters" kaçtığının bilincinde değilmiş gibi yapa-dururken,
sürekli, ruhumdaki suçiçeği kabuklarını koparıyor, hem de zor kullanarak.
Buyrun, çukunun yanında birkaç tane de anti-depresan alın, çekinmeyin!
Terapinin sonucunda kuş konmasa bile kolumdaki bandaja üç nokta
kondurup elime de bir baston veriyorlar.
Demek acıyorsun ona? İyi halt ediyorsun! Daha kaç suçiçeği kabuğu kendi
kendine düşmeden koparılacak, nereye kadar yaralanabilirsin? Gücün
nedir, küçük Jeanne d'Arc, söyle bana??
Omurgada taşınan izleri aynada göremiyorsunuz ama kabuklar düşmüş değil
işte.
Yirmbeş-otuz yaş sendromundan aldığım hasar otzbeş- kırk yaş sendromuna
girmeyeceğim anlamına gelmiyor. Olsun, durun bakayım, tam iki-buçuk
yılım daha var. Bu süre içinde hayatı çözmek adına daha çoook ilerleme
gösteririm.
Sık sık gözünüze çarpan şu saksıya bir daha baksanıza, şu minik çiçeğin
dibinde ne sohbetler gömülü bir bilseniz?
Heyy! Tuba Çiçek, sen nerelerdesin allasen?
Kadın dediğin bir gonca gül dalında...
Yakandayken ruhuna ağırlık veriyorsa
Ne olur, dalından koparma.
Seda Demirel
|