Hukuki.NET


03/05/2025  Eski forum arşivi bölümü

Hukuksal Tartışmalar




 


Forum:
B.K.MEDYA SAVAŞINA KARŞI ÇAĞRI
Av.Bahattin Yıldız BİR KISIM MEDYA SAVAŞINA KARŞI HUKUKİ VE PSİKOLOJİK SAVUNMAYA ÇAĞRI Dünyamızda yıllardır olumsuz etkisini duyumsadığımız ve günümüz ortamında ismi Savaş Lobisi Şirketi olarak değişen kader tayin edicilerin ortakları, kadrolu çalışanları, mevsimlik- geçici çalışanları kendileri için aydınlık (sandıkları), toplumlar ve bireyler için ise her olasılıkta karanlık olabilecek sona ulaşmak ve ulaştırmak için tüm gayret ve enerjilerini ortaya koymaktadırlar. Anılan şirkete bağlı ekonomi, sermaye, politika, hukuk, sosyoloji, psikoloji, tarih, reklam, bürokrasi, akademi, sanat, yazarlık vb. birçok alanda uzman kadrosu amaca uygun olarak tam mesai çalışmaktadır. Farkında olmadan onların bu amaçlarına hizmet edenleri de sayarsak büyük bir gücün varlığını duyumsayabiliyoruz. İçtenlikle inananları ayırarak, olmadıkları halde; sağcı, solcu, sosyalist, sosyal demokrat, marksist, dinci, milliyetçi, muhafazakar, liberal, çevreci vb. geçmişteki etiketlerinde veya değişen etiketlerinde gizlenerek, farklı ses ve renklerin hassas damarlarına vuruşlar yaparak birey ve bireylerden oluşan grupları ve toplumları kullanmaya, yönlendirmeye yönelik çabalarının en önemli ayağını psikolojik savaş teşkil etmektedir. Bu savaş ayağı, sıcak savaştan çok daha önemlidir. Çünkü sıcak savaşta başarı elde eden, aynı başarıyı psikolojik savaşta elde edememişse savaş mağlubudur. Kitle iletişim araçlarını kullanıp haber gizleme, yalan haber verme, haberi değiştirme gibi taktikler kullanılarak toplumun ve bireyin zihinlerini etkileyip, bulandırıp, yönlendirip savaştan galip çıkmaya çalışan azınlıklı grubun çıkarlarıyla çoğunluğun çıkarı arasındaki savaşımda galip çıkacak taraf çağdaş insani değerlerin varolması veya yok olmasını da belirleyecektir. Değişik ses ve renkleri içinde bulunduran İnsanlık, kendisini direk hedef alan bu psikolojik savaş karşısında meşru müdafaanın tüm koşullarını içeren bir zemin yakalamıştır. Tıpkı; Irak halkının ittifak güçlerine karşı meşru savunmasında olduğu gibi. Özelde bir kısım medya grubu ve temsilcileri tarafından atılan bilgi ve yorum bombardımanlarına karşı halk savunmaya geçmelidir. Fakat oluşmuş (belki de oluşturulmuş) bir kısım medyaya karşı kamuoyunun öfkesini kullanarak, bundan destek alarak evrensel hukuk kurallarına aykırı şekilde sansüre (bundan medyanın iyi temsilcileri de zarar görecektir) tabi tutulmasını istemek yine o savaş lobisine hizmet sayılacaktır. Çünkü haksız yere olan savaşın ve savaşanların her türlü çirkefliğini insanlık gözleriyle görmeli ve yorumlamalıdır. Bu bağlamda, çağdaş demokrasi kurallarını, olan ve olması gereken hukuk kurallarını, haber sunma ve haber alma özgürlüğüne karşı durmadan hatta genişlemesi isteğini duyarak duyurarak: Bu lobiye bilerek veya bilmeyerek hizmet sunan bir kısım medyanın ve bir kısım medya temsilcilerinin insanlığa ve insani değerlere her türlü değerleri kullanarak DEHŞET VE ŞOK saldırılarına karşı yasal çerçevede psikolojik savunma taktikleri, teknikleri geliştirelim. Onların insanlığa karşı engisizyonları sayılan DEFORMAZİSYON'larına karşı ENFORMAZİSYON VE DEŞİFRİZASYON ve HUKUKSALİZASYON süreci başlatalım. Bir şeyler yapmalıyız, düşüncelerimizi paylaşmalı ve ortak karar vermeliyiz. Uğraşınız insanlığa ve insani değerlere katkı sağlayacaktır. Değişik mesleklerden (özelde hukukçuların, bir kısım medya dışında kalan medya temsilcilerinin ve Birey ve Sosyo psikologların) değişik renk ve ses sahibi insanların bu amaçta birleşmesi dileğiyle... FORUM KATKI SUNULMAYI BEKLİYOR. Ateş yakıcı, su akıcı, hava görünmez, toprak cansız mı?
Av.Bahattin Yıldız IRAK’A MÜDAHALE İÇİN PSİKOLOJİK SAVAŞIN UNSURLARI ABD’den para alan gazeteciler Pentagon, her yıl “kamuoyu” yaratmak istediği bölgelerin medyası için özel bir fon oluşturuyor. ABD, Ortadoğu’ya bu yıl 600 milyon dolar ayırdı. 200 milyon dolar ise Türkiye’ye aktarıldı. Arslan payını alan ve parayı dağıtan merkezdeki üçlünün adları, Ankara’da ve İkitelli’de dilden dile dolaşıyor. AYTUNÇ ERKİN Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Aslan Güner’in, 8 Ocak çarşamba günü Gazi Orduevi’nde basın mensupları için verdiği davete katılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Türkiye’nin gündemindeki konular hakkında kapsamlı ve önemli açıklamalarda bulundu. Org. Özkök’ün, ABD’nin Irak harekâtı konusunda Türkiye’de yaratılan psikolojik havayı değerlendirmesi dikkat çekiciydi: “Amerika böyle bir olaya, iki üç sene önceden başlıyor. Belli yazarlara yazılar yazdırıyor, medya kuruluşları vasıtasıyla psikolojik harekâtlar yapıyor.” ORG. ÖZKÖK AÇIKLADI VE ARKASINDAN HABERLER GELDİ Genelkurmay Başkanı’nın açıklamasının ardından, gündeme “ABD’nin para dağıttığı gazeteciler” haberleri bomba gibi düştü. Bazı gazetelerde yer alan haberlerde şöyle deniliyordu: “Amerika’nın Irak’a karşı düzenleyeceği askeri operasyon için dünya kamuoyunun desteğini alamayan Washington yönetimi, çareyi Ortadoğu bölgesindeki ülkelerde ‘savaş yanlısı yayın yapacak’ medyaya ‘dolar desteği’ vermekte buldu. George Bush’un, yönetimdeki Şahinler grubunun önerisiyle ‘muhtemel operasyonda önemli rol oynayacak ülkelerde’ kamuoyu desteği oluşturmak için yüklü miktarda fon ayrılması talimatını verdiği belirtildi. Bu fonla ‘savaş yanlısı’ yayın yapması istenen medyanın destekleneceği ve başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu ülkelerindeki kamuoyunun Irak operasyonuna psikolojik olarak hazırlanmaya çalışılacağı kaydedildi. Psikolojik savaş konusunda uzman olan ABD’nin Körfez Savaşı’nda CNN ile yaptığı ‘savaşı meşrulaştırma’ kampanyasını bu kez bölgedeki ülkelerin ulusal medyasının da desteğini alarak gerçekleştirmeye çalışacağı şeklinde yorumladılar.” PENTAGON’DA OLUŞTURULAN FON Aydınlık’a ulaşan bilgilere göre, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) her yıl, “kamuoyu” yaratmak istediği bölgelerin, ulusal ve yerel medyasını yönlendirmek için özel bir fon oluşturuyor. Yüklü miktardaki para, ülkelerin büyükelçiliklerine gönderiliyor. “Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarlar” bu paranın kullanımında aktif rol oynuyorlar. Müsteşarlar, ülkelerdeki uzun zamandır ilişki içinde oldukları bazı parti liderleri, milletvekilleri, medya patronları ve köşe yazarlarıyla ilişkiye geçiyor. ABD’nin o ülkelerdeki taleplerine sıcak yaklaşılması için, Amerika’nın politikaları savunan gazetecilerden, “çekirdek propaganda ekibi” oluşturuluyor. Bu yazarlar sürekli, ABD lehine haberler yapıyorlar, yaptırıyorlar. PENTAGON’UN “YALAN ÜRETME MERKEZİ” Aydınlık, 24 Şubat 2002’de, Pentagon’un, “Stratejik Etkileme Bürosu” kurduğunu duyurmuştu. “Pentagon Yalan Haber Bürosu, Irak saldırısına hazırlık için/Washington Times Kürt haritası yayımladı” başlıklı haberde şöyle denilmişti: “New York Times gazetesi, 20 Şubat’ta Pentagon’un, ‘yalan haber üretme bürosu’ kurduğunu açıkladı. Pentagon’un öteden beri, psikolojik amaçlı yalan haber ürettiği ve bunu medya aracılığıyla yaydığı biliniyordu. Bu faaliyet şimdi resmiyet kazandı. Düşman ülkelere yönelik psikolojik savaş daha önce de yapılıyordu. Şimdi müttefik ülkeler de yalan haber bombardımanına tutulacak. Büronun adı da, ‘Stratejik Etkileme Bürosu’. Büro aynı zamanda, örtülü operasyonların altyapısını da oluşturacak. Bu amaçla internet ve televizyon kanalları üzerinden yayınlar yapılacak ve kamuoyu yönlendirilecek.” Aydınlık’a bilgi veren kaynaklar, Amerika’nın Ortadoğu’ya bu yıl 600 milyon dolar ayırdığına dikkat çekiyorlar. 200 milyon doların ise Türkiye’ye aktarıldığını belirtiyorlar. Aynı kaynaklar şöyle konuştu: “Son bir aydır gazetelerin manşetlerine bakın! Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta kurulmak istenen devlete karşı uygulamaları, bu haberlerle baltalanıyor. Türkiye, Amerikan askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasına karşı çıktı, üslerin tam kullanımını öngören ABD taleplerine sıcak yaklaşmadı. Bazı gazeteler hemen harekete geçti.” DIŞİŞLERİ YETKİLİSİ: BAZI YAZARLARI ABD YÖNLENDİRİYOR Aydınlık’ın 5 Ocak 2003 tarihli sayısında yer alan haberde, Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili şöyle diyordu: “Bazı köşe yazarları ABD tarafından yönlendiriliyor. Amaçları belli yönde kamuoyu yaratmak. Halk da bunları okuyunca, şöyle olacak böyle olacak zannediyor. Oysa daha hiçbir şey ortada yok. Bizim elimizi güçlendirecek şeylere yer verilmiyor.’” NICHOLAS KASS’IN ROLÜ Amerika’nın, Türkiye’de medyayı yönlendirme görevini, ABD Büyükelçiliği’ndeki Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşar Nicholas Kass’a verdiği ileri sürülüyor. Kass, 1995’ten bu yana Türkiye’de. Belirgin özelliği, “İslam” konusunda uzman olması ve Türk gazetecilerle yakınlığı. Kass’ın, gazetecilerden özellikle, Türk Silahlı Kuvvetleri’yle ilgili haberlere özel önem verilmesini istediği ifade ediliyor. Müşteşar Kass, bazı AKP milletvekilleriyle de sık sık görüşüyor. Medyadaki fonlanma işindeki bir başka ismin de, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris olduğu iddia edildi. Parris, geçen hafta AKP lideri Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etti ve aynı gün Hürriyet gazetesinin manşet haberi dikkat çekici bulundu. Görüşmeyi örgütleyen isimler arasında Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu da var. Zapsu, Aydınlık’ın “Tayyip’i güden adam” başlıklı kapak haberinden sonra kamuoyunun önüne çıkmamaya özen gösteriyordu. Hürriyet, Parris’in “Beyaz Saray meşgul çalar” sözlerini 12 Ocak’ta manşetine taşıdı. Haberde şöyle denilmişti: “ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Mark Parris, savaş sonrası için Ankara’yı uyardı: ‘O zaman ararsanız Beyaz Saray telefonları hep meşgul çalar.’ Türkiye karar vermekte çok gecikiyor.” Parris’in Ankara’da Sheraton Oteli’ nin özel Club katında bazı gazete patronları ve yazarlar ile görüşmeler yaptığı iddia edildi. YAZININ KAYNAĞI: Bu yazı aydınlık dergisi web sitesinin ‘http://www.aydinlik.com.tr/site/arsiv/2003/01/19/kapak.htm’ linkli sayfasından olduğu gibi alınmıştır. Ateş yakıcı, su akıcı, hava görünmez, toprak cansız mı?
Av.Bahattin Yıldız " Türkiye’yi yanıltan Manken, İslamcı, Solcu koalisyona büyük tepki var." ‘Özgür ve bağımsız Haber’ ‘Cesur, Özgür, doğru haber’; ‘Çanak soru yok’; ‘Savaşın Sesi’ ; ‘Haber Karargahı’ gibi argümanları kullanan Ülkemizin genç televizyonlarından (sahipleri o kadar genç değiller. Gazetecilik ve televizyon geçmişleri var) HABERTURK’ün geçen günlerde alt yazı olarak sabitlediği ve saatlerce (göremedim belki bir iki gün de olabilir) gösterdikleri yazılar dikkat çekiciydi. "Manken, İslamcı ve Solcu Koalisyondan etkilenen Ankara yanlış karar aldı." " Türkiye’yi yanıltan Manken, İslamcı, Solcu koalisyona büyük tepki var." Bu yazılarınnın hareket noktası Savaşa karşı ortak tepki duyan ve bunu Televizyonun birinde ortaya koyan İslamcı yazar Abdurrahman DİLİPAK ile Solcu Şanar YURDATAPAN’ dır. Bu iki şahsın televizyondaki konuşmalarını bende izlemiştim. Savaş karşıtı tepkilerini birey olarak kendi adlarına koyuyor ve her tür renkte ve seste olan toplum ve bireylerin de ‘vahşete hayır’ çağrısında bulunmasını, hatta bireylerin en iyisini kendilerini bildiklerini, savaşı durdurmak sizlerin elinizde mesajları veriliyordu. Kesin olan şu ki; değişik görüş ve inançlara sahip milyonlarca (Halkın % 90’ı) tek tek aynı televizyona ONLARDAN ÖNCE çıksalardı ve farklı kelimeler kullansalardı dahi "SAVAŞA HAYIR ve SAVAŞI DURDURUN" diyeceklerdi. Onlar kendi görüşlerini söylediler ve onların görüşü halkın % 90 ıyla ayniyet arz ediyor. Savaşa Hayır lobisinde bulunan toplumun % 90’ında ise İslamcılık ve Solculuk dışında bir çok değişik düşünce sahipleri var. BU DURUMUYLA GERİYE MANKENLİK KALIYOR. Savaşa tepki göstermeyenleri de dahil ederek Savaşa taraftar olan ile Savaşa Karşı olan Ülkemiz Mankenleri ise bir elin parmaklarını geçmez. Bu arada Savaşa karşı olan mankenleri de saygı ile selamlamadan geçemeyeceğim. Bu bağlamda İslamcı, Solcu, Manken olmayan savaş karşıtlarını hangi kategoriye sokuyorlar. Bu belirsiz. Yanıtı onlar vermeli... Sözünü ettikleri savaş koalisyonundan Ankara etkilenmiş olsaydı, Ankara "NE WASINGTON’ UN ŞEKERİ NE DE A.B.D.NİN YÜZÜ’ derdi. Demediklerini de sizlerde biliyorsunuz. ANKARA Savaş karşıtlarının sesi olmadığı gibi, tüm uğraşlarınıza rağmen SİZ VE SİZİN GİBİLERİNDE SESİ OLMADI. FARKLI BİR SİYASET İZLİYOR ve sonuçları ileride tartışılacak. EN AZINDAN SİZLERİN TÜM ARZULANIZA % 100 UYGUN HAREKET ETMEMEKLE VE BU AYKIRILIKLAR YÖNÜYLE DOĞRU KARAR ALMIŞTIR; ANKARA.... " Türkiye’yi yanıltan Manken, İslamcı, Solcu koalisyona büyük tepki var." yazısında geçen ‘...koalisyona büyük tepki var’ kelimeleri de irdelenmeye değer. Genelde geçmişte halka rağmen halk için hareket eden bazıları; halk arasındaki aykırılık ve ayrılıklardan dolayı kendi amaç ve yararlarına halkı etkilemek için HALKTAN BÜYÜK TEPKİ VAR. sloganını kullanarak halkın bir kısmının hassas noktalarını kaşıyıp yanlarına alarak genel söylem ve isteklerini lanse ederlerdi... Sakın yanlış anlaşılmasın... O zamanlar HABERTURK televizyonu yoktu. Dedik ya genç bir televizyon... Ama zihniyet yaşlı ve devam ediyor. Halka rağmen halkçı zihniyet bu kez çuvalladı. ÇÜNKÜ HALKTAN BÜYÜK TEPKİ VAR SLOGANININ; ‘HALKTAN’ kelimesini çıkararak kullanmak zorunda kalıyor. ‘...BÜYÜK TEPKİ VAR’ kısmı bir fiili belirtiyor. Fiil, failsiz olmaz. Fail ve failler meçhul mu?... HALK SAVAŞA TEPKİ DUYARKEN; BÜYÜK TEPKİYİ KİMLER, NEDEN, NİÇİN DUYUYOR?... NASIL DUYUYOR SORUSUNU İSE aşağıdaki paragraftan sonra soracağım; ‘Saddam’ın halka zulümlerine karşı ses çıkarmayan hatta el altından onay ve destek veren Dünya Yönetim Lobisinin, aynı halka milyonlarca kez katıyla zulme başlaması karşısında, canlarını, mallarını, namuslarını (Bir gazetede -Haberturk müydü anımsamıyorum- büyük puntolarla belirtmişti savaş koalisyonun Bir milyon prezervatif sipariş etmiş olduğunu belirterek), şereflerini topraklarını ve tüm varlıklarını korumak için Saddam’la birlikte hareket eden halkın SAVUNMASI MEŞRU iken,’ ve yine ‘Irak Halkının kanları yine Irak topraklarını olanca şok ve dehşetiyle sularken... özelde misket oynama yaşındaki küçücük çocukların ölü bedenlerinin sessiz haykırışlarıyla, yaşayanların ise korku, acı ve nefretle karışık sesli feryatları Dünya insanlarının % 90’ının beynine, kalbine, ruhuna derin vuruşlar yaparken ve bu yönde empati geliştirirken BÜYÜK TEPKİ GÖSTERENLER NASIL DUYULUYOR?... VE KİMLER DUYUYOR?...’ Belki yanıtını alamayacağız. Yanıtını alamadığım sorulardan nefret ederim. Kendim, kendime veya bütünleşen halka soruyorum. Yanıtı geliyor... BÜYÜK TEPKİ GÖSTERENLER; SAVAŞ KOALİSYONU yani HALKIN UFAK BİR AZINLIĞI... YANİ IRAK ÇOCUKLARININ SESLİ VE SESSİZ FERYATLARINI DUYMAYAN KALBİ, RUHU, BEYNİ, DUYGULARI, KULAKLARI MÜHÜRLEYENLER VE MÜHÜRLENENLER.... Ve son söz: İnanmak istiyorum ki Haberturk TV bu kategoriye girmiyor, Amaçları bu değildir... Amacı aşan yazılar kullanmışlardır.... Şimdilik son... Yazan: Bahattin YILDIZ ÇAĞRI Bir kısım medyanın ve bir kısım medya temsilcilerinin insanlığa ve insani değerlere her türlü değerleri kullanarak DEHŞET VE ŞOK saldırılarına karşı yasal çerçevede psikolojik savunma taktikleri, teknikleri geliştirelim. Onların insanlık engisizyonları sayılan DEFORMAZİSYON’larına karşı ENFORMAZİSYON VE DEŞİFRİZASYON ve HUKUKSALİZASYON süreci başlatalım. Bir şeyler yapmalıyız, düşüncelerimizi paylaşmalı ve ortak karar vermeliyiz. Uğraşınız insanlığa ve insani değerlere katkı sağlayacaktır. Değişik mesleklerden (özelde hukukçuların, bir kısım medya dışında kalan medya temsilcilerinin ve Birey ve Sosyo psikologların) değişik renk ve ses sahibi insanların bu amaçta birleşmesi dileğiyle... FORUM KATKI SUNULMAYI BEKLİYOR. Ateş yakıcı, su akıcı, hava görünmez, toprak cansız mı?
Av.Bilgin Özmen Ölenler, savaşanlar ve belki de siz de bir menfaatin peşindesiniz. Medya neden menfaatini korumasınki?
Av.Bahattin Yıldız Bilgin Bey; Birey ve Toplum söz, yazı ve eylemlerinde bir veya birkaç menfaat (bu kelime bana soğuk geliyor 'yarar' kelimesini kullanacağım) gözetebilir. Gözettiği bu yararların iyi veya kötü olması genel adlandırmalardır. Dolayısıyla Kötü yarar ve iyi yarar kavramlarını doğuruyoruz. Buda kişiden kişiye, toplumdan topluma değişen soyut kavramlar oluyor. Ama, savaş ortamından Dünya insanları; savaşa karşı duruş sergilemenin insanlığın ve insani değerlerin yararına ve bunun da iyi yarar olduğunda birleşiyor Benim yararım ise; içsel terapidir belkide... Belkide başka bir şey. Önemli olan insanlığın ve insanlığın değerlerin gerektirdiği alanda durmam... Amacım ne olursa olsun... Irak halkında her ölenle ölüyor, her yaralananla yaralanıyor... Açlığı, susuzluğu hissediyorum. Ve bir ezgide denildiği gibi 'BİR ŞEY YAPMALI ' diyorum. Ancak tepkilerimi yazıyorum. Elimden gelenlerin en kolaycı yönüne kaçıyorum belki ama kalp ve beyin çarpıntılarımı kısmende olsa dindirebiliyorum.... Şu an söyleyebileceklerim bunlar. Ateş yakıcı, su akıcı, hava görünmez, toprak cansız mı?
Av.Bahattin Yıldız Metni buraya yazınızHUKUKUN BOŞANMA, NAFAKA, TAHLİYE VB. DIŞINDA ALANLARIDA OLDUĞUNU VE BİR HUKUKÇUNUN BU KONULARADA EĞİLME SORUMLULUĞU OLDUĞUNA DAİR DÜŞÜNCEMİ BELİRTEREK; Bu sorumluluğu (meslektaşımı tanımasamda) taşıdığını kanıtlayan, İzmir Barosundan Sayın Av. Noyan ÖZKAN'ın e-mail yoluyla gönderdiği yazıyı kendisine buradan da teşekkürü bir borç bilerek sunuyorum. Merhaba, ABD askerlerinin Türkiye topraklarını işgaline son verilmesi amacıyla Cumhurbaşkanı Sezer ve diğer yetkililere gönderdiğim ''yurttaş dilekçesi'' eklidir. Saygılarımla, Noyan Özkan Avukat İzmir.. İZMİR BAROSU STAJYER AVUKATLAR KOMİSYONU PANEL......................SAVAŞ VE HUKUK.........29/03/03 Av.Noyan Özkan.....A.B.D'nin Irak'a askeri saldırısı sürecinde saldırgan ve müttefiklerinin hukuki durumu I.GİRİŞ A.B.D ve müttefiklerinin, Irak ülkesine başlattıkları askeri saldırı üzerinden 9 gün geçmiş bulunuyor. Yaşanan insanlık trajedisi ortada. Elbette olayın ve saldırının temelinde, dünyanın en zengin enerji kaynaklarının bulunduğu Ortadoğu ve Avrasya'da yeni paylaşım düzenini kurmaktan, dünyaya egemen olmaya kadar giden emperyalist stratejiler yatmaktadır. Baş aktör A.B.D'nin, Azor adalarında düzenlenen toplantıda, Avrupa'nın geçmişi ile namlı ve kanlı emperyalistleri İngiltere, İspanya ve Portekiz'le bir araya gelmesi tesadüf değildir. ''Diplomasi başaramadı, artık silahlar konuşuyor.'' ''Hukuk rafta, silahlar avda'' Bu kadar basit mi ? Hayır... Yaşanan bunca haksız, rezil ve insanlık dışı olaylar karşısında, ''hukuk'' yine de önemini korumaktadır. Koruyacaktır. Yeterki, gerektiği zamanda gerekli hukuksal tesbitleri ve başvuruları yapalım. II. ABD'nin POLİTİKASI ABD'nin dış politikasında muhafazakar Cumhuriyetçi Parti seçimleri şaibeli bir mahkeme kararıyla kazandıktan ve G.W.Bush yönetime geldikten sonra radikal değişiklikler olmuştur. 1997 baharında kurulan PNAC (Project for the New American Century) YENİ AMERİKAN YÜZYILI PROJESİ grubunda yer alan aşırı muhafazakar ekip, Bush yönetiminin dış politika ilkelerini belirlemiştir. Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin 3/7/1997 günü yayınlanan temel ilkelerine göre; Amaç, ABD'nin global liderliğini sağlamaktır. Yeni yüzyıl, ABD ilkeleri ve çıkarlarına göre yeniden biçimlendirilecektir. Bunun için, çok güçlü bir orduya, cesur ve kararlılıkla ABD çıkarlarını destekleyen dış politikaya ve güçlü bir milli liderliğe ihtiyaç vardır. Bush ve yakın kadrosu yönetime gelince, Yeni Amerikan Yüzyılı Projesini uygulamaya başladılar. Heyecanla ve hemen başladılar, çünkü, 3/7/1997 günlü proje temel ilkelrinin altında imzaları bulunan genelde savunma ve petrol endüdtrisinin patronları ve yöneticileri arasında bulunanların bir çoğu üst düzeyde kilit görevlere getirildi. Örneğin; Dick Cheney (Başkan Yardımcısı), Donald Rumsfeld (Savunma Bakanı-Pentagon), Paul Wolfowitz (Savunma Bakan Yardımcısı), (2) Levis Libby(Cheney'in Danışmanı), Richard Armitage(Dışişleri Bakan Yardımcısı), Zaimay Khalilzad (Bush'un danışmanı), Richard Perle (Karanlıklar Prensi-yeni istifa etti), v.d. ABD savunmasının yeniden dizaynı uygulamaya konuldu. 11 Eylül İkiz kuleler/Pentagon terör eylemi ve katliamı ile ABD ''önleyici vuruş ya meşru savunma doktrinini geliştirdi ve ilk önce Afganistan'a girdi. Sırada, Suriye, Yemen, İran gibi ''haydut devletlerin'' olduğunu açıkça ilan etti. III. TÜRKİYE'nin DURUMU Türkiye,B.M, Avrupa Konseyi, NATO, OECD üyesidir ve Avrupa Birliği'ne aday ülkedir. Ancak, Cumhuriyet tarihinin büyük bölümünde ABD yanlısı bir dış politika uygulamıştır. 12 Eylül Askeri darbesi ve sonrasında yıllarca süren zulum yönetiminde ABD'nin rolü ve katkısı inkar edilemez bir gerçektir. Ancak geleneksel dış politikası ilkesi olarak Anayasımıza giren ''Yurtta Barış, Dünyada Barış'' ilkesinin hukuksal açıdan önemli bir dayanak olduğu unutulmamalıdır. Türkiye, kendi ulusal ve uluslararası çıkarlarına tamamen aykırı olarak Kore'ye, Afganistan'a asker göndermiştir. Türkiye, NATO'da ABD'nin müttefikidir. Ancak, ABD'nin Irak'a düzenlediği gayrimeşru askeri saldırıda müttefik midir? Dönemin Başbakanı Abdullah Gül, 14/01/03 günü ve muhtelif tarihlerde yaptığı açıklamalarda ABD'den ''stratejik müttefikimiz'' olarak bahsetmiştir. Yine Genelkurmay Başkanı Org.Hilmi Özkök, 26/3/03 günü basına yaptığı açıklamada, ''bölgede strarejik müttefikimiz halen savaşmakta olduğundan'' demiştir. Irak, komşu bir devlet değil midir? ABD ve İngiltere, Irak'a savaş açmıştır, ve savaş devam etmektedir; Türkiye, savaşa ABD'nin müttefiki olarak katılmış mıdır? Bu soruların cevabını, son 2 aydır yaşadığımız ''hükümet tezkereleri ve Meclis kararları'' sürecine bakarak vermeliyiz. ** Hükümetin, Anayasa 92.maddeye dayalı olarak hazırladığı, tezkere üzerine TBMM'nin , 6/2/2003 gün ve 759 no lu kararıyla; Türkiye'deki askeri üs ve tesisler ile limanlarda gerekli yenileştirme, geliştirme, inşaat ve tevsii çalışmaları ile alt yapı faaliyetlerinde bulunmak amacıyla, ABD'ye mensup teknik ve askeri personelin 3 ay süreyle Türkiye'de bulunmasına izin verilmiştir. (R.G: 7/2/03 gün ve 25017 sayı) ** Hükümetin Anayasa 92.maddeye dayalı olarak hazırladığı ve Meclise sevk ettiği'' yabancı asker bulundurma ve yabancı ülkeye asker gönderme'' konulu tezkere üzerine, TBMM, 1/03/03 gün ve 39 no lu Birleşiminde yapılan oylamada, Anayasanın 96.maddesinde öngörülen karar yeter sayısı için gerekli salt çoğunluk sağlanamamış ve böylece tezkere kabul edilmemiştir. (Meclisin bu kararı her nedense R.G.'de yayınlanmamıştır.) (3) ** Hükümetin Anayasa 92.maddeye dayalı olarak Meclise sevk ettiği tezkere üzerine, TBMM'nin , 20/3/2003 gün ve 763 no lu kararıyla; Gereği, kapsamı, sınırı ve zamanı Anayasanın 117.maddesine göre milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Yüce Meclise karşı sorumlu bulunan hükümet tarafından belirlenecek şekilde TSK'nin Kuzey Irak'a gönderilmesine; etkili bir caydırıcılığın sürdürülmesi amacıyla Kuzey Irak'ta bulunacak bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dairesinde kullanılmasına ve muhtemel bir askeri harekat çerçevesinde yabancı silah kuvvetlerine mensup hava unsurlarının Türk hava sahasını Türk makamları tarafından belirlenecek esaslara ve kurallara göre kullanmaları için gerekli düzenlemelerin Hükümet tarfından yapılmasına, Anayasanın 92.maddesi uyarınca 6 ay süreyle, izin verilmiştir. IV. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER HUKUKU AÇISINDAN DURUM Birleşmiş Milletler, dünya savaşlarının yaratttığı korkunç sonuçlardan ders alınarak kurulmuştur. 26/6/1945 günü Sanfransisko'da imzalanan Birleşmiş Milletler Andlaşması, Türkiye tarafından 15/8/1945 gün ve 4801 no lu kanunla onaylanmıştır. Anayasanın 90.maddesinin son fıkrasına göre;''Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.'' Birleşmiş Milletler Sözleşmesi kural olarak savaşı yasaklamıştır. Milletlerarası adalet, barış ve güvenliğin korunması amacıyla ''Güvenlik Konseyi'' ve ''Milletlerarası Adalet Divanı'' gibi kurumlar oluşturulmuştur. B.M.Sözleşmesinin 2.maddesine göre; ''Teşkilatın üyeleri, uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını, uluslararası barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye koymayacak şekilde barış yolları ile çözerler.'' ''Teşkilatın üyeleri, uluslararası ilşkilerinde gerek herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş Milletlerin amaçları ile telif edilemiyecek herhangi bir surette, tehdide veya kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.'' B.M.Sözleşmesinde,'' barışın tehdidi, bozulması ve saldırma fiili halinde yapılacak hareketler'' başlığı altında, ''savaş yasağı ilkesinin'' istisnaları 39, 41, 42 ve 51.maddelerde belirtilmiştir. B.M.Sözleşmesi 39.madde; ''Güvenlik Konseyi, barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu veya bir saldırma fiilinin vukubulduğunu tesbit eder ve milletlerarası barış ve güvenliğin muhafazası veya yeniden temini için tavsiyelerde bulunur veya 41. ve 42. maddeler gereğince hangi tedbirler alınacağını kararlaştırır.'' B.M.Sözleşmesi 41.madde; ''Güvenlik Konseyi, kararlarını yürütmek için silahlı kuvvetler kullanılmasını gerektirmeyen ne gibi tedbirlerin alınması lazım geleceğini tesbit ve Birleşmiş Milletler Üyelerini bu tedbirleri uygulamağa davet (4) edebilir. Bu tedbirlere, ekonomik münasebetlerin ve demiryolu, deniz, hava posta, telgraf, radyo ve diğer ulaştırma vasıtalarının tamamen veya kısmen kesilmesi ile siyasi münasebetlerin kat'ı da dahil olabilir. B.M.Sözleşmesi 42.Madde; ''Güvenlik Konseyi 41.maddede belirtilen tedbirlerin uygun olmayacaklarına veya uygun olmadıklarının sabit olduğuna hükmederse, milletlerarası barış ve güvenliğin muhafazası veya yeniden temini için, hava, deniz ve kara kuvvetleri vasıtasıyla gerekli addettiği hertürlü teşebbüse geçebilir. Bu teşebbüse, nümayişler, abluka tedbirleri ve Birleşmiş Milletler Üyelerinin hava, deniz, kara kuvvetleri tarafından yapılacak başka hareketler dahil olabilir.'' B.M.Sözleşmesi 51.madde; ''İşbu andlaşmanın hiçbir hükmü, B.M.üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin muhafazası için lüzumlu tedbirleri alıncaya kadar, tabii olan münferit veya müşterek meşru müdafaa hakkına halel getirmez. Bu meşru müdafaa hakkını kullanarak Üyelerin aldığı tedbirler derhal Güvenlik Meclisine bildirilir ve Meclisin, işbu andlaşmaya dayanarak uluslararası barış ve güvenliğn muhafazası veya iadesi için lüzumlu göreceği şekilde heran hareket etmek yetki ve ödevine hiçbir veçhile tesir etmez.'' 2 Ağustos 1990 günü, Irak, Kuveyt'i petrolünü çalmak gerekçesi ile işgal harekatını başlattı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın çekilmesini isteyen 660 sayılı karar tasarısını kabul etti. Yine, B.M. Güvenlik Konseyi, Irak'a askeri ve mali ambargo uygulamasını öngören 661 sayılı karar tasarısını benimsedi. Bu arada, Türkiye, NATO'dan çevik kuvvet(58 savaş uçağı) talebinde bulundu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org.Necip Torumtay, ''NATO'dan çevik kuvvet istemi kararından son anda, haberim oldu, bu benim devlet anlayışıma uymaz'' diyerek, 3/12/91 günü görevinden istifa etti. 29 Kasım 1990 gününde, B.M. Güvenlik Konseyi, 678 sayılı kararıyla , Irak'a Kuveyt'ten çekilmesi için 15 Ocak 1991'e kadar süre tanıdı. 17 Ocak 1991 günü askeri harekat başladı. Askeri harekatın sonuçlandığı 1991 yılının Nisan ayında B.M.Güvenlik Konseyi, 687 no lu kararıyla, Irak'tan tüm kitle imha silahlarını yok etmesini, talep etti. 1993 yılında, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği, 687 no lu kararın, A.B.D ve İngiltere'ye, Irak'ın kuzey ve güneyinde ilan edilen yasak uçuş bölgesinde, güç kullanma yetkisi verdiğini, belirtti. 11 Eylül İkiz Kuleler ve Pentagon saldırısından sonra, A.B.D ve İngiltere'nin zorlaması iile B.M.Güvenlik Konseyi, ittifakla 8/11/2002 gün ve 1441 no lu kararında, ''Irak'ın kitle imha silahlarından arındırılması, aksi durumda ciddi sonuçlarla karşılaşabileceği'' belirtilmiştir. Oxford, Cambridge ve London School of Economics mensubu 16 Devletler Hukuku hocasının Guardian Gazetesinin 7 Mart 2003 günlü sayısında yayınlanan ortak bildirisinine göre; (5) '' Bizler, Devletler Hukuku hocalarıyız. Kamuya açıklanan bilgiler temel alındığında, Irak'a karşı askeri güç kullanımının Devletler Hukukuna göre hiç bir haklılığı yoktur. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, yalnızca iki istisnai durumda kuvvet kullanmaya izin verir, ''silahlı bir saldırıya cevap veren bireysel ve kollektif meşru savunma hali'' ve ''barışa tehdit', barışın ihlali ve fiili tehdit durumlarında B.M.Güvenlik Konseyi tarafından kollektif bir cevap biçiminde güç kullanması etkisinin verilmesi''. Şu anda, meşru savunma için güç kullanma iddiasına hiç bir dayanak yoktur. Gelecekte yapılacağı öngörülen saldırıya karşı ''önleyici meşru savunma doktrininin'' Devletler Hukukunda hiç bir dayanağı yoktur. Mevcut koşullarda, ne Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1441 no lu kararı, ne de, evvelce alınmış bir karar, güç kullanımına izin vermektedir.'' Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin temel ilkesi olan ''Kuvvet Kullanma ve Tehdidi Önleme Yasağı'' nın yukarıda 51.maddede belirtilen ''meşru savunma'' ve 42.maddede belirtilen ''açıkça askeri güç kullanımına izin verme'' istisnalarının bu olayda uygulanması hukuken mümkün değildir. A.B.D ve İngiltere, Irak'a planladıkları ve fiilen uygulamaya koydukları askeri saldırı ile B.M.Sözleşmesininin 2.maddesini ve B.M. Güvenlik Konseyinin Irak ile ilgili kararlarını açıkça ihlal etmişler ve uluslararası barış, adalet ve güvenliği tehlikeye düşürmüşlerdir. Bu askeri saldırıya, karadan, havadan, denizden fiili destek veren veya mali olarak destekleyen A.B.D ve müttefiki olan ülkeler B.M. hukukunu açıkça ihlal etmektedirler. ABD ve müttefikleri, Irak'a saldırı eylemiyle, uluslararası meşruiyete dayanmayan bir savaş başlatmışlardır. A.B.D Başkanı Bush, 11/10/2002 tarihinde Senato (77-23) ve Temsilciler Meclisi (296-133) oylamaları ile ABD Kongre'sinden, ''S.Hüseyin, B.M. kararlarına göre kitle imha silahlarını vermediği takdirde Irak'a saldırma'' yetkisini almıştır. Ancak, ABD, B.M kararlarına göre silah denetçilerinin görevlerini yapmakta olduğu bir dönemde, bu süreci ihlal eden ve yok sayan bir yaklaşımla B.M Güvenlik Konseyi'ne bir muhtıra vermiş ve savaşı başlatmıştır. Irak ile ilgili Silah Denetim Komisyonu ( UNMOVIC) Başkanı Hans Blix, basına verdiği 26/03/03 günlü demeçte; ''İllaki savaş isteyen ABD, kapıyı suratımıza çarptı. (..) 8 Kasım 2002 tarihli BM Güvenlik Konseyinin kararının ABD'nin giriştiği savaş için asla meşru zemin oluşturmaz'' demiştir. Aksine bu olayda, zalim bir diktatörlük tarafından yönetilen ve ağır insan hakları ihllalerinin süregeldiği bir rejime sahip olan Irak Devletinin, ABD ve müttefiklerinin meşru olmayan askeri saldırısı karşısında B.M. Sözleşmesinin 52.maddesine göre ''meşru müdafaa hakkı'' doğmuştur. (6) Amerikan Anayasasına göre Başkan, görevini yasalara uygun olarak yapmakla sorumludur. ABD Federal Suç Kanununa göre, Başkan'ın, Anayasaya aykırı davranması halinde Adalet Bakanı tarafından üç yargıçtan oluşan bir Bağımsız Kurul'un oluşması ve bir soruşturmanın başlatılması imkan dahilindedir. Çünkü, B.M.Sözleşmesini ABD'de imzalamış ve sözleşme hükümlerine uyacağını taahhüt etmiştir. V.GENEL HUKUKİ DEĞERLENDİRME ABD ve başmüttefiki İngiltere'nin, Devletler Hukukunun Meşruiyet İlkesini çiğnediği ve özellikle Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile B.M. Güvenlik Konsey'inin Irak konusunda vermiş oldukları kararlara aykırı olarak başlattıkları askeri saldırı hukuka aykırıdır. Elbette, gün gelecek ve Birleşmiş Milletler hukukunu açıkça çiğnemek suretiyle Irak ülkesini kan ve gözyaşı gölüne çeviren Bay Bush ve Bay Blair uluslararası ceza mahkemelerinde ve kendi ülkelerinin mahkemelerinde ''savaş suçlusu'' olarak yargılanacaktır. Çünkü, ABD'de Yeni Ameriken Yüzyılı Projesini uygulamaya koyan çılgın ve gaddar Bush yönetimi gelip geçicidir. Türkiye hükümetinin ve Dışişleri ile Genelkurmay yetkililerinin bugüne kadar ABD ve İngiltere'nin Irak'a askeri saldırısına imkan ve destek veren her düzeydeki müzakere, pazarlık, mutabakat ve tezkereleri Anayasanın YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ temel ilkesine ve Anayasanın 92.maddesinde öngörülen ''milletlerarası hukukun meşru sayması'' koşuluna aykırıdır. Prof.Dr.Turgut Tarhanlı'nın, Günışığı Aylık Hukuk Dergisinde yayınlanan ''Kuvvet Kullanma, Hukuk ve Türkiye'' makalesinden önemli gördüğüm bir bölümü dikkatinize sunuyorum; ''Türkiye Anayasası'nın 92.maddesi bağlamında, özellikle yerli veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye ülkesinden veya Türkiye ülkesine yönelik uluslararası tüm faaliyetleri, özellikle silahlı bir çatışma olasılığının söz konusu olduğu durumlarda, mutlaka uluslararası hukuk tarafından ''meşru'' kabul edilen hallere münhasır olamk zorundadır. Bu anayasal hüküm, Anayasa'da öngörülmemiş olmasaydı da, ortaya çıkacak hukuki sonuç değişmeyecekti. Fakat bunun varlığı, Türkiye'nin B.M düzeninin kurulmasıyla birlikte düzenlenen kuvvet kullanma yasağı ilkesine bağlılığının, anayasal düzeyde açıkça vurgulanması olarak yorumlanmalıdır. Türkiye'nin 2003 yılının ilk aylarında, bu hukuki gerçeklere rağmen, ABD'nin tek taraflı olarak başlattığı, Irak'a karşı bir askeri müdahaleye girişme tavrına yakın durması, yukarıda belirttiğim uluslararası hukuk kurallarına olduğu kadar, onun bir sonucu olan, Türkiye Anayasasının 92.maddesine de aykırılık oluşturacaktır.'' Anayasa hukukçusu Prof.Dr.Zafer Üskül'e göre; BM, Irak'la ilgili olarak dünya milletler ailesinin Irak'a müdahalesini meşru kılan bir karar vermediği sürece, Türkiye ne ırak'a asker gönderebilir, ne de Irak'a gitmek üzere ABD askerlerini ülkesine kabul edebilir. ( Bianet, 19/2/2003) (7) Anayasanın 11.maddesine göre; ''Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.'' Anayasa 129.maddeye göre; ''Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.'' Anayasanın Bakanlar Kurulu üyeleri veya kamu görevlileri tarafından ihlali durumunda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Savcıları T.C.K. 228-230-240 (görevi suistimal-ihmal-kötüye kullanma) ile T.C.K.146 (anayasal düzeni değiştirmek) maddelerinden sorumlular hakkında ceza soruşturması başlatmakla yükümlüdürler. Birinci tezkere ve Meclis kararı ile limanlarımızın nasıl işgal edildiğini ve savaş halinde bulunan ABD'nin Kuzey Cephesine nasıl lojistik destek verildiğini hep birlikte gözlemliyoruz. Basına yansıdığı kadarıyla Hükümet ile ABD arasında 8 Şubat 2003 günü gizli bir Mutabakat Belgesi imzalanmıştır. Birinci tezkere üzerine verilen Meclis kararının içeriğine tamamen aykırı olan uygulamaların bu mutabakat belgesine aykırı olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. İstanbul barış Girişimi'nden bazı yurttaşların, anılan mutabakat belgesinin Anayasaya ve kamu yararına aykırı olarak düzenlendiği gerekçesi ile Danıştay'da açmış oldukları dava sürmektedir. Ayrıca, Anayasaya ve Birleşmiş Milletler Sözleşmesine aykırı olarak alınan alınan T.B.M.M'nin 6/2/03 gün ve 759 no lu ve 20/03/763 no lu kararlarının ''yürürlüğünün durdurulması ve iptali'' istemiyle, Cumhurbaşkanı, Ana Muhalefet Partisi veya TBMM üyesi 110 milletvekili tarafından Anayasa Mahkemesine başvurulabilir. SONUÇ ve ÖNERİLER ABD'nin uluslararası meşruiyetten yoksun ve uluslararası hukuka aykırı olarak İngiltere ile birlikte Irak'a karşı başlattığı askeri saldırının önlenmesi için başta B.M Genel Kurulu olmak üzere tüm uluslararası kuruluşlara ve ülkemizde genel siyasetten sorumlu olan Hükümete başvurular yapılmalıdır. Hükümetin Anayasa ve BM Sözleşmesi ve kamu yararına aykırı olarak ABD ile sürdürdüğü stratejik müttefiklik sona erdirilmelidir. Bu amaçla, idari yargı, tazminat hukuku, Ceza Hukuku başta olmak üzere hukuksal başvurular hazırlanmalıdır. Uluslararası hukuk kurumları Üniversiteler ve özellikle ABD ve İngiltere barolarıyla temas kurulmalıdır. Ülkemizin hava, kara ve deniz sahalarında A.B.D ve İngiltere'nin Irak'a askeri saldırısına imkan ve destek veren her türlü hukuka aykırı idari işlemler tesbit edilmeli, bunları uygulayanlar uyarılmalı ve bu desteğin ''savaşa ve savaş suçlarına katılma ve destek'' anlamına geleceği sorumlu makamlara hatırlatılmalıdır. Saygılarımla, Av.Noyan Özkan, İzmir,29/03/03 nozkan@unimedya.net.tr
Av.Bahattin Yıldız ŞER GÜCÜ GÖREVLİSİ GÜNEYLİ BİR ASKERİN VE KURTARILAN ER JESSİCA’NIN ÖYKÜSÜ İLE MAZLUM IRAK HALKININ ÖZELDE GÜNEY HALKININ, BİR CENİNİN VE CEYLAN İSİMLİ KADININ VE BAŞKALARININ ÖYKÜSÜ KISA BAŞLIK: SİVİL CEYLAN’ı VE DOĞMAMIŞ CENİNLERİ KİM KURTARACAK ?.... Geçen hafta Türkiye içerisinde yayın yapan bir televizyonda (ismi: HABERTURK) işgalci şer gücüne (müttefik güçler veya koalisyon güçleri deniyor) tabi bir askerin hikayesi anlatılmıştı. Etkileyici ve göz yaşartıcı bir öyküydü... Kendilerini bu öyküden dolayı kutluyorum. Bu öykü veya hikayenin parçaları şöyle : HİKAYENİN BAŞLIĞI : "Güneyde başlayıp güneyde biten bir askerin Hikayesi" OYUNCULAR : 1) Şer gücü askeri olan kişi. 22 yaşında aslen Guatema’lı. Amerikan vatandaşı. (Yani bir kısım insanlar gibi çifte vatandaşlı) Amerika da tamirci atölyesinde çalışıyormuş. Geleceğini ekonomik anlamda daha iyi temin etmek için Amerikan ordusuna yazılıyor. Irak’ı güneyden işgale başladıklarında vurularak öldürülüyor. Ölen kişinin güneyden (Guatemala’dan) olması ve öldüğü yerin mevkiinin Irak’ın Güneyinde olması nedeniyle benzerlik kuruluyor ve biz sayın seyircilere "Güneyden başlayıp güneyde biten bir hikaye" olarak sunuluyor. 2) Güneyde hayatı sonlanan askerin anne ve babası gösteriliyor. Anne ve babanın yapısı ülkemizde ekonomik anlamda alt kesimde bulunanlarla benzerlik taşıyor. İki gözleri iki çeşme haklı olarak ağlıyorlar ve üzüntülerini kameraya ve daha sonra izleyeceklere sunuyorlar. Onların bu askere ağlaması normaldır. Çünkü biricik çocuklarıydı ve artık yaşamıyordu. Ağlamalarında haklı gerekçeleri vardı. Savaşı bu yönüyle değerlendirip kederlerine ortak oluyoruz. DEKOR : Dramatize bir renk... Gri ve yeşile çalan görüntülerle kameraya sunulan manzaralar. MÜZİK : Duygu yüklü ve acımaklı. Müzik tek başına bile olsa üzüntü verici... Başka bir hikaye var mı?... Başka oyuncular var mı?... Hikayede bu iyi rolde oynadığı izlenimini oluşturulan askerin öyküsünde, kötü rolde oynayan insanlar var mı?... Bu askeri kim, niçin, nasıl, neden öldürdü?... Öldürenler onun güneyden geldiğini biliyorlar mıydı?... Onun ekonomik geleceğini temin etmek için tamirci mesleğini bırakıp Amerikan ordusuna katıldığı konusunda duyumları var mıydı?... Onun aslen güneyli olduğunu bilselerdi öldüren veya öldürenler yine öldürürler miydi?... Yoksa aman bu güneyli sakın buna dokunmayın, sizlerden birini öldürse de ses çıkarmayın bırak oyalansın mı derlerdi?... Bu sorular sayfalarca uzatıla bilinir. Peki bu sorularla neyi arıyor ve neyi işaret ediyorsun diye bir soru bana yöneltile bilinir. Yöneten haklıdır, yanıtlamak zorundayım. Demek istediğim hikaye dört başı mamur bir hikaye değil.... Eksik yönleri çok... Bu hikayeyi kim hazırlamışsa edebiyat yönünü biraz daha geliştirsin. Eleştirim edebi yönden... Yoksa Haberturk, bu hikayesi ile savaşın, saldıran gücün tarafında bulunan askerlere de zarar verecek kadar çirkin bir olgu olduğunu mu sunuyor? Bende aynı duyguları paylaşıyorum. Bu işgale yönelik savaşı Bush ve ortakları çıkarmasaydı bu güneyli amerikalı tamirci olarak elde ettikleriyle yaşayacaktı. Daha fazla mal için güney Irak’a gelip ölmeyecekti. Ama kader diyoruz... BU arada Sayın Haberturk ‘un sunduğu güneyli benzetmesine karşı bende Bush ve ortakları ile öldürülen asker arasında bir benzerlik yakaladım. Her ikisi de ekonomik geleceklerinin temin etmek için işgalin ordularından değil mi?... Evet Bush ve şürekasının Güneyli askerle benzerliği; “İYİ BİR GELECEK TEMİNİ" "okyanus ötesinden tüm alanlarda özelde ekonomik alanda kendi geleceklerini temin etmek için Bush ve ortakları ile askerlerinin Irak’ta sonlanan gelecekleri" olabilir mi?... Olamaz çünkü hikaye devam ediyor. "Anti-Amerikancı bir Solculukla başlayan ve Amerikancılıkla biten bir gencin veya gençlerin öyküsü olabilir mi?" Saçmalama ne ilgisi var!... Bazen beyin çalışmalarım kendi "Ufuk’unu" karartıyor. Özür dilerim. BU başlıkları yazmadığımı varsayın. SÖZLER benzerlikten açılmışken ilgisiz bir benzerlik daha yakaladım. belki de aykırılıktır... HABERTURK’le ilgili... GÜNEY benzerliği mi?.... Yok canım. HABERTURK güneyli değil ki... İsmi üstünde de yazılı Türk ve Türkiye’li... Başka bir şey... Savaş haberlerini sunuş biçimindeki benzerlik ve aykırılıklarından söz etmek istiyorum. "Cesur Haber" "Cesur, Özgür, Doğru Haber", nakaratlarından sonra "Savaşın Sesi" başlığı, Viking ve benzeri filmlerdeki savaş borazan’ından çıkabilecek bir sesle birlikte sunulduktan sonra, bazen salçalı bir alt logo üzerinden yukarı doğru inip çıkan silüet (ne anlama geldiğini bilmiyorum) ... vs.ler... Bağdat üzerine atılan bombaların çıkardığı veya çıkarabileceği bomba sesleri notalara dökülmüş güzel bir ezgi olmuş. Görüntüler ise muhteşem ve göz okşayıcı... Evet, Bağdat bombalanırken –dolayısıyla yüzlerce sivil öldürülürken- görüntüler ve sesler erotik... Şer gücünden birileri zarar gördüğünde ise görüntü ve sesler dramatik... Kendi içerisinde sürekli yenilenen BENZERLİKLER; Güney benzerliği değil... 1.BENZERLİK; EROTİZM DE 2.BENZERLİK: DRAMATİZM DE Evet yeni izmler doğuyor. Eski İZMLER rafa kalkıyor. İŞTE; UYGARLIK, CESUR HABER, ÖZGÜR HABER BUDUR... Tekrar soralım. Hikayeyi tamamlayacak yamalar yok mu?... Olacaktır. Bu onların işi... Peki 2.Bir hikaye yok mu?... Bu onların işi değil... İş başa düşüyor. 2.Hikaye yüzbinlerce ve anlatmaya gücüm yetmez. Yıllarca yazılacaktır biliyorum... Ama yüzbinlerce hikayeye bir önhikaye yazmak şimdiden mümkün değil mi?... Hikaye de geçecek kişilerin gerçekliği mevcut mu?... Önemli olan bazı isim ve olaylarla olan gerçekliği ve gerçek insanları somutlaştırabilmekte. Mümkün değil ama deneyeceğiz... 1. HİKAYENİN EKSİKLİĞİNİ DE TAMAMLAMASI DİLEĞİYLE 2.HİKAYE: Irak’ta yaşayan yüzbinlerce benzeri bulunan ailelerden bir aile... Şer güçlerinin daha önceden Saddam ile birlikte hareket ederek zulme uğratılmış ailelerden biri. Şer güçleri, yeteri kadar halka zulmetmediklerine inandıkları Saddam’ın direnmesi ve ellerine fırsat verdirilmesi (verdirtmeleri) ile aralarını bozarak bu kez Saddamsız 1.Körfez savaşında öncelikle mağdur edilen bir aile. 13 yıla yaklaşan açlık ve sefalet... ve 2.Körfez savaşıyla hala mağduriyetleri özlü hikayeleri süren bir aile. Maktul isimli baba... İşi: Sebze pazarında hamallıktı. 1.Körfez savaşında gökten yağdırılan bombalarla şehit olmuş. Mazlum isimli ana... 2. savaşta atılan bombalardan nasibini almış hala yatalak... ve 5 tane çocuklarından: biri; misket bombalarından biri kafasına isabet ederek yerinden koparmış... Diğeri; Bir yaşında gıdasızlıktan öldü. Bir diğeri: Sıcak savaş ortamında aslen güneyli olan bir asker tarafından öldürüldü. Dördüncüsü: İsmi Ceylan... 17 yaşındaydı. Çevrenin en güzel kızlarından biriydi. Hatta ER JESSİCA’dan daha güzeldi. Güzelliği savaşta atılanlardan yaralanması nedeniyle bozuldu. Su ve gıda almak için kuşatmayı geçmeye çalışırken İşgalci şer gücüne ait bir asker tarafından tutsak alındı. Akıbeti bilinmiyor... Ceylan kurtarılmayı bekliyor. Sonuncusu: 20 yaşlarında genç bir erkek, adı ŞEREF. Bağdat Üniversitesinin Uluslararası Hukuk bölümünde okuyordu. Aynı sınıfta okuyan ŞERİFE isimli eşi hamile. Doğuma 20 gün var. Her ikiside Uluslararası Hukuk’un gücün emrinde olduğunu bu savaşla anlamışlar. Her ikiside bu bölümü seçtiklerinden pişman... her ikiside Saddam’ı hiç sevmiyor. Yüzlerce kötülüklerinin (Şer güçlerinin daha önceki izinleri ve desteklemeleri ile oluşan kötülüklerinin ) farkında. Fakat şer güçlerinin milyonlarca kötülükleri karşısında hiç eline almadıkları silahları alarak; namusları için, vatanları için, inançları için, şerefleri için, canları ve canlar için, malları (singer yatak ve bir kaç mutfak eşyası) ve mallar için meşru müdafaa zeminin tüm koşullarının oluştuğunun bilinç ve rahatlığıyla düşman askerlerine silah sıkmaktalar... Düşman saflarına silah sıkarken hedeftekilerin aslen GÜNEYLİ, kuzeyli, doğulu, batılı olup olmadığına bakmaksızın hatta A.B.D.de yaptıkları iş ve mesleklerine (kaporta tamircisiymiş, dansöz müş, gay mış) şuymuş buymuş bakmaksızın işgalci şer güçlerine savunmada bulunmakta yani silah sıkmaktalar. Çünkü saldırgan onlar, saldırıyı savuşturmak için silah sıkmak zorundalar, aksi halde kendileri öldürülecek... Boş zamanlarında ise CEYLAN’ı aramaktalar. Ve arada bağırmaktalar; SİVİL MASUM CEYLAN’ ı KİM KURTARACAK?... İKİNCİ BAĞIRMA İSE ŞERİFE’NİN KARNINDA TAŞIDIĞI CANLI AMA DOĞMAMIŞ CENİN HALİNDEKİ ÇOCUKLARI İÇİN GELİYOR... CENİN’İ KİM KURTARACAK... SESE BİRİLERİ YANIT VERİYOR. TA UZAKLARDAN BELKİ DE TELEVİZYONLARDAN: ER JESSİCA’YI KURTARANLAR KURTARACAK. YANIT; SORANLARIN NEFRETİNİ DOĞURUYOR. KARŞI YANIT VERİYORLAR: ER JESSİCA BİZİ VE BİZLERİ ÖLDÜRMEYE GELMİŞTİ. ONU KURTARANLAR DA AYNI AMAÇLA HAREKET EDİYOR. BİZLER İSE KURTULAN VE KURTARANLARDAN KURTULMAYA ÇALIŞIYORUZ. Bu arada savaş tüm şiddetiyle tekrar başlıyor. ŞEREF, önde hareketlenen bir şer gücü askerini sol kalbinden vuruyor. İyi savunma saldırıyı savuşturuyor. Kaçanlar, ölülerini bırakıyor. Şeref, vurduğu gence hüzünle bakıyor. Cehennemin yüzünü görüyor sanki onun yüzünde. Eğilerek kimlik yoklaması için cebini karıştırıyor. Onun cüzdanını buluyor. Cüzdan mermi yemiş. İçindeki dolarlardan geçen kurşun onun kalbine saplanmış. Kimlikleri karıştırıyor. Birinde ASLEN GUATEMALI YAZISINI OKUYOR. Guatemala nere Irak nere diye kendi kendisine düşünüyor. Delik dolarlar kendisine yanıt veriyor, dile geliyor. BENİM İÇİN ÖLDÜ, diyor dolar. Değermiydi diyor Şeref ve tekrar acıyarak bakıyor ölü güneyliye... Bu esnada saldırı yeniden başlıyor. Kurşunun biri ŞEREF’in göğsünü deliyor. Şeref, yerde sessiz can çekişmelerde... O çevreye şer güçleri hakim oluyor. Ölü numarası yapıyor Şeref... Fırsatını bulup yine yön ayırımı yapmadan zarar verecek saldırganlara... Üzerinde gezinen bir şer askeri onun ölü olduğunu sanıyor. Dalga geçmek için ingilizce dilinde yazılı bir gazete parçasını onun üzerine örtüyor. Şeref, gözlerini hafifçe açarak, kendi üzerinde bulunan gazete parçasına göz atıyor. Gazete de, " GÜNEYLİ BİR ASKERİN VE KURTARILAN ER JESSİCA’NIN ÖYKÜSÜ" ayrıntılı olarak anlatılıyor. KENDİ ÖYKÜLERİ YOK. Kirlendiğini hissediyor. Gözü dönüyor, beyni kaynıyor. Kirlendiğini algılıyor. Her şeyi göze alarak üzerindeki gazeteyi eliyle parçalıyor. Onu gören şer güçleri onlarca mermiyi onun nazik ve narin bedenine ekiyor.... Birinci hikaye sürdükçe ikinci hikayelerde sürecektir. YAZAN VE KAYDEDEN : Av. Bahattin YILDIZ ÇAĞRI Bir kısım medyanın ve bir kısım medya temsilcilerinin insanlığa ve insani değerlere her türlü değerleri kullanarak DEHŞET VE ŞOK saldırılarına karşı yasal çerçevede psikolojik savunma taktikleri, teknikleri geliştirelim. Onların insanlık engisizyonları sayılan DEFORMAZİSYON’larına karşı ENFORMAZİSYON VE DEŞİFRİZASYON ve HUKUKSALİZASYON süreci başlatalım. Bir şeyler yapmalıyız, düşüncelerimizi paylaşmalı ve ortak karar vermeliyiz. Uğraşınız insanlığa ve insani değerlere katkı sağlayacaktır. Değişik mesleklerden (özelde hukukçuların, bir kısım medya dışında kalan medya temsilcilerinin ve Birey ve Sosyo psikologların) değişik renk ve ses sahibi insanların bu amaçta birleşmesi dileğiyle... FORUM KATKI SUNULMAYI BEKLİYOR. Av.Bahattin YILDIZ Ateş yakıcı, su akıcı, hava görünmez, toprak cansız mı?
Kaan V. Sayın Av.Bahattin Bey; Gerçeklerin üzerine bu kadar sertçe ve korkusuzca gitmenizden dolayı sizi, yürekten kutluyorum.Hep beraber bu ülkeyi kan emicilerden temizlemek için, birseyler yapmanın zamanı geldi de geçiyor.Korkupta kabuklarına çekilen ve aslında -ufacık- olan insanların aksine biz, hep bu ülke için var olacağız olmaya çalışacağız.Bu ülkeyi satanlar bu ülkeyi peşkeş çekenler kadar, gerçekleri görüpte konuşmayan, korkanlarda aynı derecede suçludur bunu kimse unutmasın.SATICILAR ŞEREFSİZ,KORKAKLAR ALÇAKTIR!!!
erolkara Başkasına zulüm yapan zalimi alkışlayanlara sıra MUTLAKA gelecektir. Zira zalim zulüm yapacak birilerini bulmak zorundadır. Konuyu gündeme taşıyan Sn Bahattin Yıldız'ı kutluyorum EROL KARA
nursel yöndem Sayin Bahattin Bey'in tüm söylediklerine içtenlikle katiliyorum. Hatta fazlasiyla katiliyorum. Savasin belki de son dönemine girildigi bu sürede tüm dünya zalimin, zorbanin masumlari nasil çoluk çocuk demeden katlettigine, hukuksuzlugun hukuk karsisinda nasil ön plana geçebildigine, güçsüzün güçlü karsisinda nasil ezildigine bizzat gözleriyle sahitlik etti. Sözde isgalin özgürlestirecegi zirvasina inananlar, Bush ve Blair'in 'Irak için özgürlük' sloganina kendini kaptiranlar varsa eger, bundan sonra Irak'ta yasanacaklari takip etmeyi de ihmal etmesinler. Kolsuz bacaksiz, anasiz babasiz yetimlerin, öksüzlerin hayatlarini takip etsinler. Acaba bu yolla gelen özgürlük onlara neleri vaad edecek? En önemlisi aci içindeki bu mazlumlarin beddualari bakalim kimlere dokunacak? Benim inandigim bir sey var ki uzaktan veya yakindan bu belanin içine sözle, yaziyla veya aktif bir eylemle girenler zarari er geç bir gün hayatlarinin bir zamaninda hissedeceklerdir.. (Kaba kuvvetin egemen oldugu bir dünyaya hayir demeyi bilmemiz gerekmektedir. Hukukun mesruiyetinin her zaman olmasi gerektigine inanmali, hukukun üstünlügüne gönül vermis bir toplum olmaya en bastan karar vermeliyiz. Deger yargilarimizi ve sinirlarimizi sadece bu ölcüye göre düzenledigimizin (en önemlisi pratikte uygulanandir unutmayalim) ve bu ölçüden her ne olursa olsun taviz vermeyecegimizin herkes tarafindan bilinmesi, bir çok sorunumuzu daha baslamadan çözüme kavusturacaktir. ) Give Justice A Hand
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük + Arşiv +
    Bugünün tarihi: 03/05/2025 06:00:13