 |
03/05/2025 Eski forum arşivi bölümü
Hukuksal Tartışmalar
Hukuk Eğitimi İngilizce verilmeli midir? |
serkan cabbar |
Hukuk Eğitimi İngilizce olarak verilmeli midir?
serkan52 |
avukat62 |
Esasen yalnızca hukuk eğitimi değil, hiç bir alanda eğitim ingilizce verilmemeli. Bir öğrencinin ingilizce olarak verilen bir hukuk dersini anlayabilmesi için öncelikle ingilizceyi çok iyi derecede anlayabilmesi lazımdır.
Zaten iyi bir muhakeme kabiliyeti gerektiren hukuk eğitimini bir de yarım yamalak bir ingilizce bilgisine sahip bir öğrenciye vermeye kalkışırsanız, o öğrencinin hangi seviyede bir hukuk formasyonu alacağını artık siz düşünün.
Şayet ingilizce hukuk eğitimi alacak olan öğrenciler iyi derecede ingilizce biliyorlar ise bu takdirde yine ingilizce hukuk eğitimi vermenin manası nedir. Mesele uluslararası hukuk terimlerinin öğrenilmesi ise, hukuk öğrencilerinin alacakları ingilizce dersleri mesleki dil öğretimi yönünde hazırlanır.
Amaç iyi bir ingilizce bilgisine sahip hukukçu yetiştirmek ise, bu ingilizce hukuk eğitimi ile değil hukuk fakültelerinde ingilizce ders saatlerinin miktarının artırılması suretiyle pekala gerçekleştirilebilir.
DeFacto |
commodore1tr |
Neden ingilizcede italyanca veya fransızca değil bir sorun o ? Eğer deniz hukukuysa sorununuz italyanca esastır. Evrensel hukuksa fransızca ağırlıklıdır. USA dan kaynaklanan ingilizce ağırlık ise jargon dilinde ve ticeri amaçlıdır.
Türkiye deki hukukun dili nece bana onu desenize bir ? Kaç kişi kanunda yazanı yada içtihatı anlayabiliyor hele bir Türkçede anlaşalım da sonra gerisi o zaman gelsin bence. Arapça farsça eski osmanlıcadan kurtulan bir hukuk ve hukuk eğitimi her şeye bedeldir bence.
bilmiyorum dediğim konu hakkında 2 saat eh bence dersem günlerce konuşurum |
avukat62 |
Sayın commodore1tr,
Türkiye'de kanunların ve diğer mevzuatın anlaşılamamasının kabahati bu mevzuatta veya bu mevzuatı yapanlarda değil, bizi bunları anlayamaz hale getirenlerdedir.
Gerçekten bu gün bir çoğumuzun anlamakta zorluk çektiğimiz o kanunların yapılışı 40-50 veya taş çatlasa 60-70 sene öncesine dayanmaktadır. Hatta 25-30 sene önceki kanunları dahi bu gün anlamakta güçlük çekmekteyiz. Peki biz her 25-30 senede bir kanunlarımızı toptan değiştirme ihtiyacı mı duyacağız. Neden ABD 150-200 sene önceki anayasasını anlamakta hiç güçlük çekmiyor da biz çekiyoruz. Bunun sebebini hiç kimse araştırmıyor, ama gelen de giden de kabahati (vur abalıya hesabı) lisanımıza buluyor.
Ben hiç bir zaman anlaşılamayan bir lisanın kullanılması taraftarı değilim. Ancak, bu kelime "Farsça" kökenlidir, bu kelime ""Arapça" kökenlidir diye atmaya kalkarsak, işte böyle her 25-30 senede bir anlayamadığımız bir lisan ortaya çıkar ve bırakın dedelerimizle anlaşabilmeyi, babamızla ve hatta abilerimiz ile dahi anlaşabilmekte zorluk çekeriz.
Yabancı kökenli bir kelimenin yerine, Türkçe kökenli bir kelime kullanılması elbette çok güzeldir, fakat yapılan yabancı kökenli kelimeyi atıp yerine Türkçe kökenli bir kelime konulmuyor ki. Birileri masa başında oturup nereden geldiği belli olmayan veya belli olsa bile Türkçe’nin kelime türetme yapısına uymayan bazı kelimeler uyduruyor ve bunları sözüm ona "öz Türkçe" diye milletin kullanımına sunuyor. Bir de bakıyorsunuz ki, bu uyduruk kelimeleri kullananlar "çağdaş", eski kelimeleri kullananlar "çağdışı oluveriyor.
Türkçe'de, bir sürü Arapça ve Farsça kökenli kelimeler olduğu gibi İngilizce, Fransızca ve diğer bir çok Avrupa kökenli lisanlardan da kelimeler vardır. Ama hiç kimse bu kelimeler yabancı kökenlidir, bunları da lisanımızdan temizleyelim demiyor. Yani maksat üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir. Kaldı ki bu kelimelerin dahi lisanımızdan atılmasına ben karşıyım. Mesela "tren" sanırım fransızcadır. Ama artık trenin Türkçe olmadığını kim iddia edebilir? Tren benim türkülerime girmiş, manilerime, bilmecelerime girmiştir. Tren artık öz be öz Türk’tür Türkçe’dir. "kara tren gecikir belki hiç gelmez ..." bunu anlayamayan yada buradaki yabancı kökenli kelimeden rahatsız olan var mıdır? Ben hiç sanmıyorum.
Bu yabancı kökenli kelimeler sadece ve sadece bizim lisanımızda mı, İngilizce’de, Fransızca’da veya Almanca'da Arapça veya Farsça kökenli kelime yok mu? Mesela, İngilizce'deki "father" ve "mother"in kökeni bir araştırılsın bakalım nereye çıkacak? Her ikisinin kökü de Farsça’ya çıkacaktır. Ama hiç bir İngiliz, bu kelimeler Farsça’dır, ben bunları kullanmayayım diye düşünmüyordur emin olabilirsiniz.
Bakın şu yapılabilir. Henüz Türkçe’mizde yerleşmiş bir karşılığı olmayan kelimeler için, Türkçe’nin kelime türetme yapılarına uygun olarak yeni kelimeler türetebilirsiniz. Mesela zamanında "bilgisayar" ne güzel bulunmuş. Kaldı ki bunu bile kullanmayıp hala "kompütür"ü kullananlar bile var ya neyse. Dediğim gibi henüz karşılığı olmayan kelimeler için Türkçe kelimeler türetile bilinir. Gerçekten Türkçe çok zengin bir dildir. Bu sebeple yeni kelimeler bulmak kolaydır. Ancak kalkıp herkes tarafından benimsenmiş kelimeleri atmaya kalkarsanız işte böyle çok vahim neticeler doğar, ondan sonra da biz birbirimizi neden anlayamıyoruz diye dövünür dururuz.
Lisanlar, insanlar gibi canlı varlıklardır; doğarlar, büyürler, yaşarlar ve ölürler. Lisanın bu safhaları, zenginliğine, zamanına ve mekanına göre uzun veya kısa olabilir. Bu milletlerin doğum yaşayışı ve ölümü gibidir. Ancak, bu doğal yaşayışa dışarıdan müdahale etmeye kalkarsanız, onun ölümünü çabuklaştırırsınız.
Bu gün bazı dil bilimcileri, 50 sene sonra yeryüzünde Türk diye bir milletin kalmayacağını iddia ediyorlar. Bu gerçekleşir veya gerçekleşmez ayrı konu. Ancak, böyle bir iddia dahi ne kadar acı değil mi? Çünkü lisanımız avrupa dillerinin ve özellikle İngilizce'nin çok büyük bit taarruzu altında. Şöyle Kızılay'a inin bakalım kaç tane Türkçe isimli dükkan bulabileceksiniz.
Bu gün öğrencilerimizin çoğu 200-300 kelime ile konuşuyor. Lisanımızı o kadar çok kısırlaştırıyoruz ki, Türkçe'nin ortadan kalkması bu gidişle 50 seneyi bile bulmayacak sanırım. Mesela, bir "izleme" tutturmuşuz gidiyor. Televizyon izliyoruz, maç izliyoruz, film izliyoruz, Gazeteleri izliyoruz, Adamın birini izliyoruz. Yani üç beş tane kelime yerine bir kelime kafi geliyor. Seyretmeyi, takip etmeyi, kaldırıp atmışız. Bu lisanın kısırlaştırılması değil de nedir. Lisanın zenginliği demek, bir şeyi ne kadar çok kelime ile ifade edebiliyor isen zenginlik budur.
Kaldı ki, her ilim sahasının kendisine ait bir terminolojisi vardır ve olmalıdır da. Nasıl ki bir tıbbın, mühendisliğin, sosyolojinin kendine has kelimeleri var ve bunu herkes her zaman anlayamayabiliyor ve bunu hepimiz normal karşılıyoruz, o halde hukukun neden kendine ait bir terminolojisi olmasın? Hukukta öyle kelimeler var ki, bu kelimeyi atıp yerine başka kelimeler koymaya kalkarsanız, ya o manayı tam olarak veremiyorsunuz ya da bir kelime yerine bir cümle kullanmak zorunda kalıyorsunuz.
Hukuk gibi mülkün temel yapıtaşı olan bir sahada kelimelerin o kadar çok ehemmiyetleri vardır ki, yerine göre bu kelimeler sizi haklı veya haksız çıkarabilirler. Öyle ise, hukukun kelimeleri ile oynayıp onları halkın anlayacağı seviyeye indirmek yerine, halkı eğitip, aydınlatıp hukuku anlayabilecek seviyeye getirmek daha doğru bir yol olur diye düşünmekteyim.
Saygılarımla.
DeFacto |
commodore1tr |
sayın avukat62 ;
değerli yazınızı büyük bir zevkle okudum birçok yerine katılmakla birlikte ekleme yapma gereği veya katılmadığım bazı yerleri kısaca özetleyeyim.
Hukuk dilini bir kenera bırakırsak dilimiz çok enteresan bir süreçten geçmiş ve son 15 yıldada inanılmaz bir erezyon a uğratılmaktadır.
Ural-altay dil grubunun büyük üyelerinden olan Türkçe asıl olarak bozulmamış haliyle inanılmaz zengin bir dildir. Teknik terim ve son teknoloji ürünleri haricinde her şeye yeten ve hatta dünyayı etkileyen bir dil olduğu gerçek.
Arapça ve Farsça dillerinin de kökenleri olan ve geniş bir dil yapısına sahip olduğuda bir diğer gerçek.
Bu iki büyük dilin çarpışması ortaasyadan göç eden türklerin anadoluya yerleşmesiyle hızlanmış ve ortaya OSMANLICA gibi aslında kökü tam olmayan bir dil çıkmış. Osmanlıcada aslında pek sağlam temellere dayanamadığı için anadolu/halk-saray olarak değişime uğramış. Saray osmanlıcası kendisiyle çelişik olarak ağdalı bir yapıya bürününce ortayada farklı farklı yedi sekiz lehçe /ağız söylem biçimine dönmüş ama asıl halk osmanlıcası türkçenin etkisinde kalmış ve zenginliğini korumuştur. Günümüzde 1250 lede yaşamış yunus emre nin şiirleri yardımsız anlaşılırken çok daha sonraları yaşamış nedim fuzuli gibi divan şairleri ne günümüzde ne de kendi çağlarında anlaşılamamıştır. Sanatsal değeri yüksek ağdalı bir dil hakim olmuş ve ciddi olarak dil sorunları yaşanmıştır.
Bu iki asıl bir karma dilin tersliği ile okuma yazma dahil hep geri kalmış ve aslında bugünkü sorunun temelleri atılmıştır.
1930 lu yıllarda Ulu öneder Atatürk güneş dil teorisi altında geçmiş tüm dillerin incelenmesiyle asıl türkçe sözcüklerin bulunmasını istemiş ama 1938 yılında ebediyete intikalini muteakip 'güneş öldü teorisi mi kalır' denilerek rafa kaldırılmış bir proje olarak tarihteki yerini almıştır.
1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu'nun en büyük amacı aslında bu teoriyi hayata geçirmek incelemeler sonucu Türk dilini sağlamlaştırmaktı. Bir ek görevide gelişen teknoloji ve tekniğe karşı dilimize girecek olan sözcüklerin uyarlanması veya yerine kullanılacak sözcüklerin tespitiydi. Genel prensip olarak teknolojiye yetişilemeyince Türk Gramer yapısına uygun olarak yazılımı kabul etti. Sizin örneğinizden daha çarpıcı olarak 'television' sözcüğünün 'televizyon' olarak kullanılması bu yüzdendir. Ancak nasıl olduysa oldu bu tv karşılığı olarak 1980 lerin sonunda 'Uzgöreç ' diye bir sözcüğün kullanılması gündeme geldi ancak halk tarafından özellikle beğenilmeyince bu tarihin karanlık sayfalarında bir sözcük olarak kaldı.
80 li yılların ortalarına doğru başını Ayhan Songar ın çektiği bir grup kişi Türk Dil ve tarih kurumu olarak sözde Türk Dil kurumuna alternatif çıktılar. Bir büyük kargaşada maalesef burada çıktı. Çünkü bu yeni oluşum Türk diline bir şey katmak için değil TDK yı baltalamak için ortaya çıktığı anlaşıldı. TDK yı da zor durumda bırakacak ipe sapa gelmez sözcükleri TDK çıkardı diyerek piyasaya süren bu kurum (örneğin hostes uçak için dedikleri ) daha sonra tarihin karanlık sayfalarına karıştı gitti ancak türk dilide ciddi yaralar almış oldu.
Son 15 yıla girildiğinde ise özellikle televizyonların kalitesiz dizilerinin ve programlarının etkisi,eğitimdeki yozlaşma ve ciddi özenti birleşince dilimiz apayrı bir girdabın korkunç dalgalanması içine girdi. İçmeye ayranı olmayanlar başka işlere kalkışınca bugünkü kargaşa ortaya çıktı. Fransızca iki satır cümleyi bir araya getiremeyen dükkan sahipleri dükkanlarının isimlerini bu dille yaparak sözde'sosyete havalı ve asortik ' olduklarını sandılar. Kanunları uygulamakla yükümlü kişilerse bunu uzaktan maç seyreder gibi seyretmekten öteye gitmediler. Bu rezalet yozlaşma öyle boyutlara geldi ki yazışma dilinde bile 'yom, cem ' gibi takılar ortaya çıktı. yani geliyorumun yazılışı bir anda geliyom oldu.Kültürel yozlaşma özellikle büyük şehirlerin lise ve üstü eğitim kurumlarının öğrencilerini sardı ve ortaya ilginç bir jargon çıktı.
Her alanda kanunsuzluğun ve kuralsızlığın cezasının bulunmadığı ülkemizde doğal olarakta savunmasız olan dil çok büyük yaralar aldı. Bırakın dedenin torununu anlamamasını düzgün bir eğitim alan kendini düzgün yetiştiren kişiler akranlarını anlamakta zorluk çeker duruma geldi.
Kişisel fikrim olarak dünya siyasi sahnesinde çok büyük değişiklikler olmazsa Türk dili çok uzun süre yaşayacaktır. Çünkü TÜrkiye dışında da türkçeyi türklerden iyi konuşanlar dolu.
Hukuk diline gelirsek kadının katibe dediği gibi 'ötreyi unutma adamı edersin kör' deyimi gibidir. malumlarınız arapçada kör ile adam yazımının arasında sadece bir ötre (üste çizgi) vardır. Kanun koyucu kanunu hazırlarken bence mümkün olduğunca yalın ve anlaşılır olmlıdır. Hukukun dili değil tekniği ve uygulaması tartışılır olmalı bu kanun ne demek istedi diye fazla yoruma girilmemelidir. Tabiiki tecrübe edinim ve vicdanen uygulamada hakimlerin sınırsız yetkilerine karışmamak gerekir ama bir davaya giren kişiye hakim ' duruşmalardan vareste tutulmak ister misin ?' dediğinde sanık 'iyi birşeyse alayım ' dememelidir. Dikkat ederseniz bu sözcük yerine kullanılabilecek bir çok söz dizini vardır. Kanunlarda bir sözcükle kişi suçlu suçsuz çıkacağına reel anlamda suçlu veya suçsuz çıkmasının daha değerli olacağı kanısındayım.
Adalet mülk'ün temeliyse mülk te biraz adil olmalı ve bu adaletini herkes anlamalıdır. Yaşamlar sözcük oyunlarıyla değil adaletle yaşanmalıdır.
bilmiyorum dediğim konu hakkında 2 saat eh bence dersem günlerce konuşurum |
Benna |
Aslında hukuk eğitimini ingilizce alanların konusması gerekirdi ama kimseden yorum gelmemesi olması ilginç aslında.
KANA KAN İNTİKAM |
princeps |
hukuk eğitimini ingilizce alan yok diye biliyorum ben
en azından bilkentte böyle.
ingilizce dersi görüyorlar ama diğer üni'lerde az da olsa ingilizce/almanca/fransızca görüyorlar.
galatasaray hakkında bilgi almak isterim aslında, orda fransızca sanırım derslerin tümü
|
serkan cabbar |
Hazırlamış olduğum ankete beklenen ilginin gösterilmediğini üzülerek görmekteyim. Biz hukukçuların üiversiteden mezun olduktan sonra önümüze bir duvar gibi çıkarılan ingilizce sorununa meslektaşlarımın ilgisiz kalmasını hayretle karşılıyorum.
hepimizin bildiği gibi türkiyede adalet mekanizması tamamıyla TÜRKÇE olarak işlemektedir. Hakimin davayı başka bir dilde sürdürmesinin imkanı yoktur ve zaten de olmamalıdır. Bizim hukukçularımıza İngilizce öğrenmeyi bir mecburiyet olarak sunmak yerine onlara Türkçemizi gereği gibi öğretmek hepimizin görevi olmalıdır.
serkan52 |
Bugünün tarihi: 03/05/2025 06:35:29 |