 |
03/05/2025 Eski forum arşivi bölümü
Hukuksal Tartışmalar
Anılarla ATATÜRK |
commodore1tr |
Ankara'da yakici bir yaz günü idi Atatürk beraberinde arkadaslari ve yaverleri oldugu halde Kizilcahamam'a giderken Kazan köyü yakinlarinda durmus ve otomobilinden inmisti. Köyün kadini, genci, yaslisi, ihtiyari köylerin içinden geçen, sosede duran bu yabanci konuklari görünce hep kosustular. Kimi su seyirtti, kimi ayran , bunlardan biri, gügümünden aktardigi soguk ayrani ata'ya uzatti:
- bir soguk ayran içermisiniz,dedi.
Bu çorak iklimin kavurdugu yüzünde bronzlasmis Türk kadinin en bariz ifadelerini tasiyan, bir türk anasi idi. Bögrüne sikistirdigi kundagi biraz daha bastirdiktan sonra, sag elindeki ayran bardagini uzatti, bekledi. Ata'si, ayrani kana kana içmis ve biran durakladiktan sonra ona :
- senin kocan kim ? Diye sormustu
Köylü kadini,yüzü tunçlasmis, elleri nasirli bir Türk anasi Ankara'nin kendine has sivesi ile kocasinin Sakarya harbinde bogazindan yaralanmis bir cengaver oldugunu söyledi. Ata bir soru daha sordu :
- ne zaman dogdun?
- 1919'da Atatürk Samsun'a çiktigi zaman dogdum.
Ata, bir an düsündü. Yil 1934 idi. Kadinin bu ifadesine göre 15 yasinda olmasi lazim gelirdi. Halbuki karsisindaki kadin 25 yaslarinda görünüyordu tekrar sordu :
- nasil olur
- evet , nasil olurdu .bu sati kadin hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan haliyle ve memleketin isgal altinda geçirdigi aci yillari ima ederek:
- evet pasam,ondan evvel yasamiyordum ki !
Bu espiri ata'yi bir hayli düsündürdü. Ayrilirken yaverine kadinin ismini ve adresini not ettirdi.daha sonra biz sati kadini büyük millet meclisine giren ilk kadin milletvekili olarak görmekteyiz.
|
commodore1tr |
Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor. Bir ara dinleyicilere sormus:
"Bir eşegin önüne iki kova koysanız. Biri su dolu, biri rakı. Hangisini içer?"
Cevabı kendi veriyor: "Tabii suyu."
Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?"
Arkadan bir bekri söz alıyor. Yüksek sesle cevaplıyor.
"Eşekliğinden."
Atatürk bu cevaba bayılıyor. Gülüyor, gülüyor.
Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar.
Rakılarını yudumluyorlar. Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor. Atatürk el edip, çağırıyor. Soruyor:
"Söyle çocuk: Bir eşegin önüne iki kova koysan. Biri rakı dolu, biri su. Hangisini icer?"
Anadolu tosunu yutkunuyor. Bakıyor. Gazi Paşa Hazretlerinin ve yanındaki muhterem zevatın önünde rakı kadehleri. Devletin en büyükleri...Esas vaziyetine geçiyor:
"Rakıyı kumandanım!"
Atatürk kahkahayı basıyor. Herkes şaşkın. Ata onlara dönüyor. Muzip:
"Aman beyler! Neden diye sormayın!"
|
commodore1tr |
Yıl 1922. 14 Ocak gece yarısı. Mustafa Kemalin özel treni Eskişehire doğru gidiyor. Bu yolculuk bir kamuoyu yolculuğu olacak ve Gazi, savaş sonrası Anadolusunda bazı şehirlerin nabzını yoklaya yoklaya İzmire gidip annesini görecek. Ve Latifeyi.
Ama o gece çok sıkıntısı var Mustafa Kemalin ve bir türlü uyku tutturamıyor.
Ali Çavuş kompartımanın kapısı önünde sigara üstüne sigara içiyor. Kapıya dayanmış karanlığı seyreder ken bir yandan da kendi kendine mırıldanıp duruyor.
Bu işin bu kadar çabuk oluvereceğini hiç düşünmedim.
İşte, sonunda şifreli telgraf geldi. Zübeyde anamızı yitirdik. Peki, ne duruyorum. İçeri girip onu uyandırmalıyım. Ama işe bak, giremiyorum. Kıyamıyorum paşama. Nasıl derim ki: Anamız öldü paşam!diyemem. Onun yüreği anası için atar. Hep söyler. Vatanı kurtarmakla anasını kurtarmak aynı anlama gelir onun için. Kapıyı açsam, telgrafı uzatsam, Paşam sen sağ ol desem Eyvah demez mi?Koca vatanı kurtardım ama anamı kurtaramadım demez mi?"
Ali Çavuş, anlattığına göre birden yerinden sıçramış. İçeriden bir ses geliyor. Mustafa Kemal sesleniyor.
Çavuş kompartıman kapısını açıp selam duruyor:
Emret Paşam.
Mustafa Kemal yatağa oturmuş soruyor telaş ile:
Ne demeye kapıda bekliyorsun sen?
Uyku tutturamadım da Paşam
Annemden bir haber var mı?
Az önce bir telgraf geldi dediler, şifreyi çözünce size sunacaklar.
Boşuna kıvranma Ali, benden de saklamaya çalışma. Ben haberi aldım.
Ali Çavuş bir şey yokmuş gibi durmaya çalışıyor ve merakla soruyor:
Ne ola, ne haber aldın ki paşam? Hayır haber inşallah.
Mustafa Kemal usul usul anlatıyor.
Az önce dalmışım, rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk. Hep olduğu gibi bana birşeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına çıktı. Bir sel bastırdı, anamızı aldı götürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiç!..
Çavuşu bir titremedir almıştı. Derken.. Mustafa Kemal emri verdi:
Çocuk! Al getir şu telgrafı, hemen!
Ali Çavuş kompartımandan çıkar çıkmaz, çözümü getiren görevliyle karşılaştı.
Ver onu dedi. Paşamız bekliyor.
Kağıdı aldı, içeri girdi, selam durdu ve: Sen sağol paşam dedi.
Millet sağ olsun.
Gözünden iri bir damla göz yaşı akıvermişti. Çavuş Ağlama paşam diye yalvardı.
Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü. Ben buna ağlarım. Ama, Anavatan kurtuldu. Bununla da te selli bulurum. Benim için ikisi bir.
İşte ben bunun için:
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini diye cevap vermedim mi Namık Kemale? Birden Mustafa Kemal ile Ali Çavuş birbirlerine sarıldılar ve açık açık, hıçkırıklarla, içli içli ağlıyorlardı.
|
commodore1tr |
Yıl, 1933; mevsim, kış. Yer, Ankara tren istasyonu.
Akşam üstü.
Gazi, yurt gezisine çıkacak, gar dolup taşıyor onu uğurlamaya gelenlerle.
Gazi trene bineceği sırada bir köylü kalabalığı yararak koşa koşa onun yanına ulaşmayı başarıyor, ayaklarına kapanıyor.
Yaverleri, ilgililer köylüyü tutup götürmek istiyorlar.
"-Bırakın!..." Kendisi eğilip kaldırıyor köylüyü.
"-Nasılsın yurttaşım?"
"-İyiyim Paşam, iyiyim."
"-Senin iyiliğine memnun oldum. Benden ne istiyorsun?"
"-Hayır Paşam, bir şey istemiyorum."
"-Niçin geldin öyleyse?"
"-Seni gördüm, kendimi tutamadım, ayaklarına kapanmak istedim."
"-Yok, sen benden bir şey istiyorsun, söyle bana yapacağım."
"-Sağlığından başka bir isteğim yok Paşam."
"-Ben biliyorum senin istediğini, sen benimle kucaklaşmak istiyorsun."
Köylü yoksul, üstü başı dökülüyor, üstelik giysileri kirli.
Gazi, sarılıyor köylüye, kucaklıyor onu, bağrına basıyor, yanaklarından öpüyor.
O sırada orada kalabalık arasında bulunan Feridun Cemal Erkin diyecektir ki:
-"Etrafıma baktım, herkes mendili çıkarmış ağlıyordu."
|
commodore1tr |
O, Cumhuriyet'in 3. yıldönümünde tribünlerden inip, çevresindeki asker çemberini kaldırtıp, yaverini de uzaklaştırıp halkla birlikte, ellerini iki vatandaşının omuzlarına dayamış yürürken duyduğu mutluluğu tatmak isteyecekti hep.
Halk nasıl da kendiliğinden onu incitmemek için arada bir boşluk bırakmıştı o gün.
Epeyi yürümüşlerdi öylece.
"-Artık otomobile binseniz..." demişti birileri.
Onlara dönüp demişti ki:
"-Sen belki ömründe sevmişsindir. Fakat hiç sevildin mi? Bundaki zevk hiçbir şeyde yok. Hele âşığın Türk milleti olursa!..."
Ve eklemişti:
"-Beni bu zevkten biraz daha ayırmayın..."
|
commodore1tr |
Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına
rasladık. Atatürk attan inerek bu ihiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,
- Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin
malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip
nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç
bittiği, atın geç yetişdiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana
bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da.... Benim iki oğlum
gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez
görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi
Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı
Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan
belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü
sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim
vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını
onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi
istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun
sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol
paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen
efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı
bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok
duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek,
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm,
benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum
anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni
buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere
fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi
de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul
gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın
ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket
çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e
uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana
hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi.
Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün.
Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun."
|
Av.Duygu Tekay |
Bir ögrenci anlatiyor,
Mahmut SADI: "Yil 1923. Istanbul Üniversitesinde
ögrenci oldugum siralar. Okul duvarinda bir ilan görüyorum. "Avrupa'ya
talebe yollanacaktir.
"Allah, Allah diyorum, Ülke yikik dökük yil 1923..
Avrupa'ya talebe! Lüks gibi gelen bir sey, ama bir sansimi denemek
istedim. 150 kisi içerisinde 11 kisi seçilmisiz. Benim ismimin yanina
ATATÜRK "Berlin Üniversitesine gitsin" diye yazmis.
Zaman geldi. Sirkeci
garindayim, ama kafam öyle karisik ki gitsem mi kalsam mi orada beni
unutur mu bunlar, para yollarlar mi, gurbet ellerde ne yaparim ? Bir an
gitmemeye karar verdim, döndüm. O sirada bir müvezzi ismimi çagirdi:
"Mahmut SADI, Mahmut SADI, bir telgrafin var". Telgrafi açtim aynen sunlar
yaziyordu: "Sizleri birer kivilcim olarak gönderiyorum; alevler olarak
geri dönmelisiniz". Var mi böyle bir sey? 11 ögrencinin nerede, ne zaman,ne düsünebilecegini hesap edebilen bir lider, DÜNYA LIDERI olmasin da ne olsun!!
Yil 1923, biz evimizde bir çocugumuzun huyunu degistiremiyoruz bir
huyunu. Tüm Ülkenin huyu degisiyor. Bununla ugrasan bir insan, yolladigi 11 ögrencinin nerede, ne zaman, ne düsünebilecegini hissedebiliyor.
Mahmut Sadi devam ediyor: "Gel de simdi gitme, git de orada çalisma, dön de bu ülke için canini verme!!" diyor |
commodore1tr |
Düsmanlarımız hep söyle düsünürlerdi :
- Türklere rahat vermemeli ki, baska sahalarda ilerleyemesinler...
Bunun için de sık sık basımıza belalar çıkarırlar, savaslar açarlar, Balkan milletlerini istiklal diye kıskırtırlardı.
Biz böyle durmadan savasırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler durmadan zenginlesirlerdi.
Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldıgımızı bir köylü, Atatürk'e verdigi kısa bir cevap ile gayet veciz olarak izah etmistir.
Atatürk, Mersin'e yaptigi seyahatlerden birinde, sehirde gördügü büyük binaları isaret ederek sormus :
- Bu kösk kimin ?
- Kirkor'un...
- Ya su koca bina ?
- Yargo'nun
- Ya su ?
- Salomon'un...
Atatürk biraz sinirlenerek sormus :
- Onlar bu binalari yaparken ya siz nerede idiniz ? Toplananların arkalarından bir köylünün sesi duyulur :
- Biz mi nerede idik ? Biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlarda Arnavutluk daglarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savasıyorduk pasam...
Atatürk bu hatırasını naklederken :
- Hayatımda cevap veremedigim yegane insan bu ak sakallı ihtiyar olmustur, der dururdu.
|
commodore1tr |
Muallimler Ankara'da bir içtima yapmıslar, içtimaa iki üç muallım kadın da istirak ederek salonda ayrı bir yere oturmuslardı.
Muallim hanımların içtimaa gitmelerini hos görmeyen meclis'in sarıklıları gaziye sikayete gidiyorlar.
Gazi kızarak :
- "kimmis muallimler cemiyeti reisi ? Çagırın onu !"
Ve Mazhar Müfit birkaç dakika sonra içeri girinci gürleyen bir sesle çıkısıyor :
-"siz muallimler içtimamda ne yapmıssınız ? Ne ayıp sey bu ?"
Mazhar Müfit sasakalır. Gaziden bu hareket mi beklenirdi ? Sarıklılar muzaffer bir besaretle gülüyor. Sarıklılar nes'e içinde gazinin sesi hep aynı tonda devam ediyor.
- "olur sey degil olur sey degil !"
Mazhar Müfit hala ayakta ve hala ne diyecegini sasırmıs bir halde cevap vermeye çalısıyor :
-"efendim vallahi... "
- "bırak bırak ben hepsini biliyorum; içtimaa muallime hanımlarıda çagırdınız. Fakat onları niye ayrı sıralara oturttunuz ? Sizin kendinize mi itimadınız yok, türk hanımının faziletine mi ? Bir daha öyle ayrılık gayrılık görmeyeyim, anladınız mı ? |
commodore1tr |
Atatürk bir sabah Florya#8217;dan Dolmabahçe sarayina dönüyor. Yesilköy istasyonunun önünden geçerken birdenbire otomobili durduruyor ve basyaver#8217;e:
- sorunuz, tren var mi? Diye emir veriyor.
O sırada tren hemen hareket etmek üzeredir, hep birlikte otomobilden inip yanındakilerle trene biniyor. Karar ani verildigi ve tatbik edildigi için bu trene binis hemen kimsenin nazarı dikkatini çekmiyor. Bir müddet sonra, her seyden habersiz olan kondüktör Ata#8217;nın bulundugu kompartımana geliyor. Kafileyi görünce çekilmek istiyor. Ata hemen sesleniyor;
- vazifeni yap! (yanındakileri göstererek) bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?
Yanindakiler cevap verirler.
- pasam biz mebusuz. Tren bileti almayiz. Parasız seyehat ederiz.
Ata hayretle:
- bu imtiyazi hiç begenmedim, der. Çok ayıp ve acayip bir kaide. Çok güzel halkçılık!
Ali Kılıç
Not..: Şimdiki zamanla kıyaslayın lütfen... |
commodore1tr |
Ogünleri biraz da canlı anmak için ....
https://www.hemenpaylas.com/download/971720/Vatan_size_minnettar.avi.html |
commodore1tr |
Çanakkaleden bugüne hep biz şehit verdik ;
https://www.hemenpaylas.com/download/971966/HEP_OLACAIZ.pps.html |
commodore1tr |
Atatürk ün öngörüsü
https://www.hemenpaylas.com/download/972052/Saygiyla_Aniyoruz.pps.html |
Av.Duygu Tekay |
Izmir kurtuldu, cok tatli bir yorgunluk,Ankara'ya hareket edecekler.
Trene binerler kompartimana cekilirler.
Ertesi gun
kompartimanin kapisini calar yaveri, acar
yorgun, bitkin, kravatini
yikamaktadir Ataturk.!!!
Yaveri "ya pasam bu ne
hal hic uyumadiniz herhalde niye
boylesiniz" der.
Ya çocuk kompartimanima yastikla battaniye koymayi
unutmussunuz.
Kolumu yastik yaptim agridi setremi yastik yaptim usudum
bende
uyumadim kalktim" der. Yaveri;"aman pasam! Birimize
haber vereydiniz hemen size
bir yastikla battaniye getirirdik" der.
Ve bir ulke kurtarmaktan donen komutan soyluyor
bunlari tarihi
bir cevap der ki
"Gec farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz.
Hicbirinize kiyamadim.
Onemli olan benim uyumam degil milletimin rahat uyumasi". |
Bugünün tarihi: 03/05/2025 05:58:49 |