Av.Yasemin Kutluğ |
Sosyal güvenlik hukuku, kamu düzeni ile ilgilidir. Dolayısıyla işveren ve işçi arasındaki anlaşmanın bir önemi yoktur, düşüncesindeyim. Nitekim henüz SSK girişi yapılmadan bir işyerinde kaza geçiren kişinin, işçi ve kazanın da iş kazası olduğu mahkeme kararlarıyla kabul edilen bir durum. Yanlız verilen olayda, isteğe bağlı olarak çalışan kişinin davalı gösterilmesi yanlış. Bu kişinin işveren sıfatı olmadığı, işyerinin baba üzerine kayıtlı olduğu söylenip, vergi kayıtları ile ispat edildiğinde; dava sıfat eksikliğinden reddedilir. Ayrıca burada sözkonusu olan eksik ödenen prim günleridir. Yani hizmet süresinin tespiti davası açılmalıdır. Bundan dolayı tazminat davası açılması yanlıştır. Ancak sigortalı olamamaktan mütevellit zararları var ve bunları ispat ederse maddi tazminata hak kazanabilir. Hizmet süresinin tespiti davası açmışsa eğer zamanaşımı süresi 5 yıldır. 5 yıldan sonra açılmışsa dava zamanaşımından reddedilir. Bir de bu davalarda sıkı ispat kuralı vardır. Yani ya aynı işyerinde aynı dönemlerde çalışıp, SSK sı da olan iki tanık ya da civarda bulunan ve aynı dönemlerde vergi kaydı bulunan iki komşu dükkan sahibinin tanıklığı ile hizmet süresi ancak ispat olunmaktadır. Bunun dışındaki tanıkları mahkeme kabul etmez. Ya da varsa yazılı delil ile ispat edebilir. Bu davada SSK da davalı gösterilmelidir. Tazminat davasında ise zarar, kusur, haksız fiil ve nedensellik bağının kurulması lazım. Kendi kusuru ile zarara sebep verdiği ve ayrıca ssk primlerinin kendisine ödendiği, zararın oluşumunda işverenin kusuru bulunmadığı konuları dile getirilmelidir. |