Hukuki.NET


03/05/2025  Eski forum arşivi bölümü

Hukuksal Tartışmalar




 


Forum:
Uygarlığın olmazsa olmaz koşulu kadınlar...
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Kadını dışlamış toplumların tümü gerilik, yokluk içinde. Kadına gereken değeri vermeyen toplumların uygarlık düzeyini yakalayamadığı, demokrasisini geliştiremediği görülmektedir. Kadınlar özgürlük savaşımını sürdürmeli "Bir uygarlığın düzeyini ölçmek isterseniz, hemen kadının yaşam koşullarına bakın" Stuart MİLL Kadın haklarını insan haklarından ayrı değerlendirme olanağı yok. İnsanlığın bu sorunu yaşamaması için, 'kadın' algısının, kadına toplumda verilen değerin netleştirilmesi gerekmekte. Kadın önce insandır. İnsanlığın, uygarlığın olmazsa olmazı olan yarısıdır. Erkek ve kadından birisi olmazsa, insan soyunun üretimi olanaksızdır. Biri olmazsa diğeri olamayacak olan bir bütünün iki parçasının, birbirinden farklı değerlendirmelere konu olmasının anlamsızlığı açıktır. Kadın, her şeyden önce anamız. Bizleri, anlatılması güç çilelerle büyüten, besleyen yaşam kaynağımız. Sesini duyduğumuz, sevgisini tattığımız, göğsüne başımızı dayadığımız, tutunduğumuz ilk insan. Gözleri ilk ışık kaynağımız, dudakları ilk sevgi pınarımız, sözleri ilk ses kaynağımız. Sazımızın telinde ses, gönüllerimizin uçsuz bucaksız denizlerinde sevgili, çocuğun dilinde ana, beşiğimizin başında, torunun dilinde masal anlatan nine, emeğin dilinde çile, sağ gözümüzün yanında sol gözümüz, sol elimizin yanında sağ elimiz, atardamarlarımızın yanında toplardamarlarımız, yiyeceklerimizin tuzu, giyeceklerimizin düğmesi, ciğerlerimize doldurduğumuz havanın oksijeni, kısacası canımızın bir parçası. Yaşamımıza anlam katan bir parçamız kadınlarımız. Kadın tarlada, fabrikada, hizmet sektöründe, mutfakta, yazın yaşamında, internet sayfalarında, kitaplarda, ansiklopedilerde, romancı, ozan, müzisyen, bilim kurumlarında araştırmacı, öğretici, taşıtlarda sürürcü yaşamın her alanında etkin bir güç. Kadın, insan yaşamının tüm evrelerinde var. Uygarlığın temel taşı. Kadını dışlamış toplumların tümü gerilik, yokluk içinde. Kadına gereken değeri vermeyen toplumların uygarlık düzeyini yakalamadığı, yaşamın hiçbir alanında ilerleyemediği, demokrasisini geliştiremediği görülmektedir. Kadının ikincil bir yaratık olmasını sağlamaya çalışmak, evrensel bir insanlık sorunu. Ayrıca evrensel bir insanlık suçu. Toplum yaşamında kadının işlevini yadsıma olanağımız yok. Bir atomda elektron mu, proton daha önemli? Suda hidrojen mi, oksijen mi önemli? Bir ekmeğin yapılışında un mu, yoksa su mu önemli? Bu sorular, anlamsızdır. Çünkü, bunlardan biri olmazsa, öteki de olmaz. Olsa da, ikisinin oluşturduğu bütünün işlevini yerine getiremez. Toplum yaşamını, uygarlıkların gelişmesini kadınlar mı, erkekler mi belirlemektedir sorusu da böylesine anlamsız bir yaklaşım. Bir bütünün iki ayrı parçası olan kadınların ya da erkeklerin olmadığı bir dünyada, toplumsal yaşamın, uygarlığın, bilimin, sanatın filizlenmesinden söz etme olanağı yok. Çağımızda, cinsiyetler arası eşitlik, yaşamın her alanıyla ilgili kararlarda gözetilmesi gereken bir öncelik durumuna geldi. Tarihçi Prof. Bernard Lewis, Osmanlı'nın çöküşünün önemli nedenleri arasında, kadınların enerjisinden yararlanılmamış olmasını da sayar. Namık Kemal, 1876'da Tasvir-i Efkâr gazetesine yazdığı yazıda, nüfusunun yarısına ikinci sınıf insan uygulaması yapan bir toplumu, vücudunun bir tarafı felce uğramış bir insana benzetir. O insan, doğrulamayacağını, yürüyemeyeceğini vurgulamıştır. Bugün artık herkes, bir toplumun uygarlık düzeyinin, kadınlarının toplumsal konumu, toplum, bilim yaşamında edindikleri yerin etkinliğiyle belirlendiğinin ayırdındadır. Kadına karşı cinsiyet ayrımı, ırkçılıktan daha kötü bir tutumdur. Günümüzde kalkınma, toplumsal düzenin sağlanması, uygarlık düzeyini yakalama, güvenlik içinde bir yaşam sürdürebilmek için, kadınların erkeklerle yan yana, omuz omuza olmalarının sağlanmasının önkoşul olduğunu unutmamak gerekir. Bir toplumda kadının konumu, demokratikleşmenin temel göstergelerinden biridir. Kadınlara verilen toplumsal değer, bir ülkenin uygarlık düzeyini belirleyen en temel ölçütlerden biri. Kadınla erkek, fiziksel ayrıcalıklar taşıyan iki ayrı tür. Birbirlerine benzer yanları var, ayrılan yanları var. Fiziksel yapı olarak eşit değiller. Kadınlarla erkeklerin, insanlığın birer yarısı olarak, insan haklarını, özgürlüklerini kullanma alnında birbirlerine eşit olmaları gerekmektedir. Kadın erkeğe göre bedensel yapı yönünden daha savunmasızdır. Doğa koşullarına uyum sağlamada, doğayla savaşmada, göreceli olarak daha az dayanıklı bir yapıdadır. Bu yapısının gereği daha ince ve yumuşak tavırlıdır. Alçakgönüllülük, şıklık, sevecenlik vb. gibi kavramların, erkekten önce kadını çağrıştırmasının nedeni bu olsa gerektir. Kadın topluma katıldıkça bu değerlerin yaşamımızda daha yaygınlaşması sağlanacaktır. Kadını yetersiz gören yanlış anlayışı sorgulamanın zamanı çoktan geçmiştir. Kadınların insan olarak özgürleşmesi, bir azınlıkla ilgili, özel alanla kısıtlı kalan bir sorun değil, toplumsal kalkınma, evrensel gelişme süreçlerinin yapı taşlarından biridir. Kadınlarımız yalnızca kendilerinin özgürlüklerini değil, insanın özgür olduğu bir dünya istemeleri gerekmektedir. Özgürlüklerin olmadığı bir dünyada, kadının da, erkeğin de, kısacası insanın özgür olması gündeme gelemez. Dünya Kadın Günü, dünya kadınları arasında da bir dayanışma, deneyim paylaşımı günü olma aşamasındadır. Bu çabalar, insanlığın gelişimi için evrensel ilkeler bulacaklardır. Dünya kadınları, renk, soy, din, dil ayrımı gözetmeden güç, eylem birliği yaparak, yıllar öncesinin bu olanaklardan yoksun kadınlarını saygıyla anarak, kendilerini anlatabilmek üzere insanlığın bu temel sorununa çözüm üretme savaşımlarını sürdürmek zorundadırlar. Faik Akçay: Araştırmacı, yazar
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Ve savaş taktiklerinin, devrimlerinin, ilkelerinin yabancı ülkelerde ders olarak anlatıldığı, hakkını ne yapsak ödeyemeyeceğimiz ancak her fırsatta yıpratmaya karalamaya çalıştığımız, saçma sapan polemiklere konu yaptığımız, değerini bilemedeğimiz, ileri görüşlü yüce insan... Şimdi ülkemde, dünyada, bu sitede kendimi kadın olarak ifade edebiliyor, adliyede, büromda mesleğimi özgürce icra edebiliyor, seçiyor ve de seçilebiliyorsam hepsi ama hepsi senin sayende. Bir kez daha minnetle ve tarifi imkansız duygularla sana sonsuz teşekkürlerimi sunuyor, TÜRK KADINI olarak diyorum ki İZİNDEYİM ATAM!!!
Av.Ragıp Atay https://rapidshare.de/files/15004481/kadinlar.pps.html Tüm kadınların kadınlar günü kutlu olsun
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Küçük bir erkek çocuk annesine sordu. "Niçin ağlıyorsun?". "Çünkü ben bir kadınım" diye cevapladı annesi. "Anlamadım!" dedi çocuk. Annesi çocuğu kucaklayıp, "Ve hiç bir zaman anlamayacaksın!" dedi. Babasına "Baba, annem niçin ağlıyor?" diye sordu. Baba "Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır" diye cevapladı. Küçük oğlan büyüdü, yetişkin adam oldu, hala kadınlarin niçin ağladıklarını keşfedemedi. Nihayet öldukten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu. "Allahım" dedi. "Kadınlar niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar?" Allah dedi ki... "Ben kadınları özel yarattım!... Tüm yaşamın ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar, doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetini verdim. Başkalarının kuvvetinin kalmadığında devam edecek azmi, ailesinin hastalığında yorgunluğa papuç bıraktırmayacak kudreti verdim. Her türlü şart altında ve hatta annelerini çok kötü incitselerde, cocuklarını sevmek duygusallığını verdim. Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının yaralarını sarmalarına, sorunlarını dinleyip paylaşmalarına yardım ediyor. Kocalarına tüm kusurlarıyla sevmek kudretini verdim. Erkeğin kaburgasından onları erkeğin kalbini korumaları için yarattım. Onlara iyi bir eşin asla incitmeyeceğini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak duyarlı bir zeka verdim.Tek zayıflık olarak kadınlara birer gözyaşı verdim. Tamamen kendilerinin sahip oldukları, ihtiyaçları olduğunda kullanmak üzere... İnsanlık için bir gözyaşı..." diye cevapladı.
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Kimi der ki kadın uzun kış gecelerinde yatmak içindir. Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir. Kimi der ki hamur yoğuran. Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal. O benim kollarım, bacaklarım. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır. Nazım HİKMET
ATSIZ kadının değerinin büyük olduğunu kabul etmekle beraber fazla abartılmaması gerektiğini düşünmekteyim.. zira öyle bir hal aldı ki bu sayenizde kadın hakları olayı eşitliği biraz aşmış ve erkek haklarının savunulacak hale gelmesi haddine dayanmıştır. özellikle yukarıda belierttiğiniz ve kaynağının ne olduığu belli olmayan Allah(c.c) la konuşan gencin anlayamadığı gözyaşı olayı abesle iştigal. kaldı ki annelik farklı bir kavramdır kadının sistem bürokrasi hukuk içindeki yeri başkadır. saygılar.
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Sayın ATSIZ, Görüşlerinize saygı duymakla birlikte katılmadığımı belirtmek isterim. Kadının ezildiği, şiddete maruz kaldığı, sokakta ve işyerinde tacize uğradığı, töre cinayetlerine kurban olduğu, haklarının çoğunu bilmediği bilse de aramasına izin verilmediği, ekonomik özgürlüğünün bulunmadığı, bırakın çalışmayı okumasının dahi engellendiği bir ülkede yaşadığımız gerçeğini unutmayınız. Bizler gibi şanslı olan azınlık dışında maleesef ki ülke genelinde kadınlarımız ikinci sınıf vatandaş olarak değerlendiriliyor. Kadınlarımıza hak ettiği değerin bence verilmediği toplumumuzda, eşitliğin aşılmış, erkeklerin korunmaya muhtaç hale gelmiş olduğunu düşünüyorsanız ona da "saygı duyarım" demekten başka söyleyebileciğim sözüm yok. Diyorsanız ki kadınlar haklarını kötüye kullanıyor, haklısınız istisnai de olsa böyle durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Ancak bunun da kadın olmakla değil insan olmakla ilgisi vardır. Bir kişi hakkını kötüye kullanıyorsa o kişinin cinsiyetini değil insanlığını değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Zaten bence ülkemizde bu hususta çıkan tüm tartışmaların, uyuşmazlıkların sebebi de budur, aynı olayı kahramanının cinsiyetine göre farklı yorumluyoruz, bu adil midir sizce? İletimdeki kaynağı belli olmayan yazı , kadınların hassasiyetinin biraz olsun anlaşılabilmesi için tamamen iyi niyetle yazılmış (yazarını bilmiyorum) ve yine iyiniyetle eklenmiş bir yazıdır. Ancak siz olaya başka bir açıdan yaklaştığınız için vermek istediği mesajı görmek yerine abesle iştigal olduğu yönüyle ilgileniyorsunuz. Anneliğin ve kadının sosyal kimliğinin farklı olduğu da aşikardır. Buradaki tüm örnekler kadınların farklı kimliklerine ilişkindir, aksini iddia etmiyorum. Amacım gerek anne olarak gerekse sosyal kimlikleri ile kadının toplumdaki yerine değinmekti. Şimdi anlıyorum ki gerçekten aşmamız gereken daha birçok sorun ve kat etmemiz gereken uzun yolumuz var. Saygılarımı sunuyorum.
Av.Esin Kılıç Erdoğan Sayın Atsız, Sayın Dilek Kuzulu'nun alıntıladığı yazı, kadınların erkeklerden üstünlüğünü değil, bilakis kadın ve erkeğin bir bütünün iki eşit parçası olduğunu ifade eden bir yazı idi. Un ve sun gibi örneklemeler de bunu açıkça ortaya koyuyordu. Bundan sonra, sizin "zira öyle bir hal aldı ki bu sayenizde kadın hakları olayı eşitliği biraz aşmış ve erkek haklarının savunulacak hale gelmesi haddine dayanmıştır" cümlenizi okuyunca hayret içinde kaldığımı söylemeliyim. Dilek Hanım'ında belirttiği gibi, hakkın kullanımı anlamında, kötü niyetli kadın veya erkek gibi bir ayrım yoktur, kötüniyetli insan vardır. Sanıyorum siz, resimdeki bir detaya takılırken, resmin tamamına bakmayı ihmal etmişsiniz. Ülkemizde ve hatta dünya genelinde kadınların konumu, hiç tartışmasız 2.sınıf iken, kadınların SAYEMİZDE erkek haklarını çiğneyecek denli hak sahibi olduklarını ileri sürebilmenizi başka şekilde açıklayamıyorum. Çok basit örnekler verelim mi? Ülkemizdeki 10 milyondan fazla kadının değil erkekleri ezecek hakkı, okuma yazması olmadığını, okuyabilenlerin ise sadece %2sinin yüksek öğrenim gördüğünü........ her beş kadından birinin aile içi şiddet gördüğünü ve çaresizlikten dolayı şikayette bulunmayı bir yana bırakalım, eşinden boşanmayı bile aklından geçiremediğini........ hepimiz biliyoruz, bu liste uzar gider.. Tüm bu gerçekleri bilmiyor, göz önünde bulundurmuyor olmadığınızı umuyorum... Bu arada Dilek Hanım'ın alıntıladığı diğer hikayeciği daha önce de okumuştum ve yeniden okumak büyük keyif verdi. Bunu nasıl olup da "abesle iştigal" olarak nitelendirdiğinizi de anlayamadım. Kadının yeri demişken, herşey bir yana, şu dünyada "anne" kavramının yerini tutabilecek hiçbir şey bulamıyorum inanın.
commodore1tr Normalde bu konuya hiç dahlimin olmasını istemiyordum . Kendimce düşündüm çok iyi yazabileceğim gibi çok kötüde yazabilirim gibi geldi bana ve eğer iki ucada sallanan bir rakkas varsa bu konudan uzak durmakta kendimce hep yarar gördüm . Ama bir hemcinsimin özellikle anneleri övmek için yazılmış bir yazıya kaynak araması ve biraz abartılı tepki göstermesi beni şaşırttı. Yazdığı çok doğru bir mantığın böylesine heba edilmesi beni üzdü aslıda. Muhtemelen öyküleştirilmiş olayda gemç zaten kadını değil dikkat edilirse anne yi sorgulamaktadır. Temel fark kadın ayrıdır anne ayrıdır. Her kadın anne olabilir ( Tıbbi ve fiziki yetersizlikkonu dışı ) ama her kadın anne şevkatini herkese gösteremez, göstermez. Zaten dikkat edilirse ( Tüm dinlere ve ateistlere saygım olduğu için ) İslam peygamberi Hz. Muhammed de bu konudaince bir siyaset gütmüş ve ' cennet annelerin ayağı altındadır ' deniştir. Dikkat buyrunuz ' kadınların ' değil ' annelerin' burada annelere saygı ve sevgiyi vurgulamak istediği süphesiz. Annesine gerçek sevgi ve saygıyı gösteren bir erkek her kadına zaman içerisinde aynı saygı ve sevgiyi gösterecektir. Maalesef İslam dinini çok bozan ve yazlaştıran hurafe ve abuk uygulamaları saymazsak ki onu daha sonra başka bir yazımda belirteceğim yoksa konuyu toparlayamayacağım belli oldu. Bugün kadın kötü davranılmasında aşağılanmasında erkeklerin ezmesinde aslında en büyük sorumluluk ve şuç erkeklerin değil yine KADINLARINDIR. Anne olmamışlar ayrı olmak üzere bu erkek çocuklarını kim yetiştiriyor. Anneler. Demekki bir yerde hata yapıyorlar ki erkekler kadınlara böyle davranıyor. Görünen yüzde kadın hakları çok arkadaşın dediği doğru erkek hakları güme gitti gibi görünsede gerçekte helen üniversite mezunu dahil olmak üzere ( avukatta dahil ) kadınların yüzde 72 si şiddete maruz kalıyor ki bu kabul edilemez bir durumdur. Aslında işin özü budur. Evlenirsem günün birinde sevdiceğimle onun ne arkamda nede önümde yürümesini istemem daima ve daima elele ve yanımda olmasını isterim . Ama evleneceğim kişide buna değer olmalı tabiiki bende ona ... devam edecek ...
commodore1tr NEREDEN ÇIKTI BU DÜNYA KADINLAR GÜNÜ? 8 mart 1857, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olma yolunda verdikleri savaşın temsili başlangıcı. Amerikanın New York kentinde tekstil sektôründe çalışan 100 lerce kadından, 129#8217;nun düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto ederken hayatlarını yitiriyorlar. İşte bu tarihten itibaren, kadınlar, kendi özgüçleri ile bir yaşam gücü olduklarını ispatlıyorlar ve kadın emeginin bir hiç sayılarak sömürülmesine karşı ilk tepkilerini koymuş oluyorlar. PEKİ YA TÜRK KADINLARI ? Tarihi bilgi ve belgelere bakarsak TÜRK KADINI orta Asya steplerinde çok ihtişamlı,gösterişli bir karekterde karşımıza çıkıyor.Bir tarafta Hakan ya da Kaan.O bür tarafta Hatun . Evet o tarihlerde Türk kadını erkeğinin yanında olduğu gibi Kaanın yanında da söz sahibi.Ok atıyor,kılıç sallıyor,ata biniyor.çocuğuna da bakmayı ihmal etmiyor. Sonra bildiğimiz göç başlıyor.Bir gurup Türk öbeği Kuzeyden Batıya bir gurup türk öbeği Hazar Denizi´nin altından Anadolu´ya doğru bir grup türk öbeği de Güney´den Batıya yöneliyor. Bu göç ve yöneliş sırasında Türkler yeni coğrafyalarda yeni insanlar,yeni kültürler ve yeni dinlerle karşılaşıyorlar. Bugün ise bir parçamız hala Orta Asya steplerinde yaşam mücadelesi veriyor.Çoğunluk ise Anadolu topraklarında yeni bir Cumhuriyet kurdu.Ve bizler ekmeğimizi,geleceğimizi aramak için Avrupa yollarına düştük. Bakınız Avrupa´ya ilk gelen erkekler oldu.1963´lü yıllarda başlayan göç 1965´li yıllardan itibaren kadınları da etkiledi.Erkeği nerede ise Türk kadını da oraya gitmekte bir sakınca görmedi. Şimdi Avrupa´da Türk kadını farklı bir mücadelenin içinde.yani yeni bir çevre,yeni bir kültür,yeni bir iklim ve vaz geçilmeyen tutkular,adetler,gelenekler içinde Türk kadını geleceğe umutla bakmanın,kör talihini yıkmanın savaşını veriyor. Şöyle çevrenize bakın,türkçe´den başka dil bilmezken,biri iki dil konuşan kadınlarımız var.Bir mesleği yokken,meslek edinenlere ne buyrulur. Kağnı arabasını kullanamazken,şimdi mercedese binen hanımları alkışlıyorum. Hele hele yaban ellerde en önemli gelecek eğitimde deyip kızını ve oğlunu okutan anneyi ne kadar tebrik etsek az. Peki bütün bunlar yeterli mi? Elbette değil.Kimliğimizi,benliğimizi kaybetmeden modern hayat içinde bizde varız diyorsak buralara uyumda kusur etmeyeceğiz. TÜRKİYE´DE İSE DURUM DAHA FARKLI Bence 8 mart dünya kadınlar gününde Türk kadınının konumu çok farklı. Türk kadını eşi görülmemiş bir fedakarlıgın sembolü olarak bu farklılıga hak kazanmıştır. Türk ve Islam tarihine baktıgımız zaman, Tûrk sosyal hayatında kadınların ilim ve bilgi yönünden ve diger hususlarda erkeklerden asla geri kalmamış oldukalrı görülüyor. Türk kadını daima Türk erkegı ile yanyana yaşamıştır, omuz omuza çalısmıştır.Hatta Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda kadının eli unutulurmu?nane Hatunlar,Kara Fatmalar,Halide Edip Adıvarlar her zaman türk kadınının sembol isimleri olmadıla mı? Erkekler memleketi saran düşman ordusuyla savaşırken, ordunun zayıf yerlerini kadınlarımız doldurmadılar mı? Onlar sırtlarında mermi taşımadılar mı?Çephe gerisinde yaraları sarmadılar mı? "ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI, ANA BEN GİDİYOM DÜŞMANA KARŞI" türküleri söylenirken analarımız, bacılarımız erkeğinin ardından gözyaşı döküp nöbete koşmadı mı? Bu mücadeleri sayesinde Türk kadınları birçok haklara çogu milletin kadınına bakarak çok çabuk kavustu. Atamızın#8217;da dedigi gibi ; « Dünyada hiç bir milletin kadını « Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götûrmekte Anadolu kadını kadar hizmet gôsterdim » diyemez. » » - Ancak, ülkenin gelişmemesinin nedeni, kadınların erkeklerden daha az egtim görüyor olmasından kaynaklanıyor. Halbuki Türkiye#8217;nin, toplumumuzun kalkınması kadınlarımızın elinde. Türk kadının en büyük faziletlerinden birisi anne olmasıdır ve gelecekte vatanımızı yônetecek evlatlar yetiştirmesidir.Ilk terbiye verilen yer ana kucagı oldugu düşünülürse Türk kadının degeri daha iyi anlaşılır. Bu yüzden kadınlarımız, erkeklerden daha aydın ve daha bilgili olmalıdır, olmaya mecburdur. Ulu önderimiz Atatürk#8217;ün dedigi gibi : « Suna inanmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördügümüz her şey kadının eseridir. » - Islam dinine baktıgımızda ise, hiç bir zaman kadınların erkeklerden geri kalması talep edilmemiştir. Hatta tam tersine, kadın ve erkegin eşit bir şekilde bilgiyi kazanmaları gerektigi buyrulmuştur. Kadınlarımızın kıymetini bilmeliyiz, onlar annelerimiz, eşleriniz, hayat arkadaşlarınız, diger yarınız#8230; Bütün bunlar yetmiyorsa en azından vatanınızın gelecegi için olsun kadınlarımıza ilgi gösterin. Arabanın benzinsiz çalışmadıgı gibi, bu devlet Türk kadınlarının katılımı olmadan asla kalkınamaz. O nedenle kadınların sorunları ne tek başına kadınlar tarafından,ne tek başına erkekler tarfından çözülebilinir. Bize düşen bu yolda haklarımızı bilip,ona göre çalışmak,bilgilenmek,çağı yakalamak,yaşadığının farkında olmak,yaşananlardan ders almak ve sabır etmek,bir yudum sevgi ile yetinmek,mutluluğu yakalayabilme,çocuğunu iyi yetiştirebilmek ve hoş görüden ayrılmamaktır. devam edecek bu günlük bu kadar uykum geldi...0417
Av.Esin Kılıç Erdoğan Sayın commodore1tr'un yazdıkları çok etkileyiciydi. Cımbızla bir cümle çekiştiriyor olarak algılanmak istemem ama kanımca hatalı bir noktayı da es geçemeyeceğim: "Anne olmamışlar ayrı olmak üzere bu erkek çocuklarını kim yetiştiriyor. Anneler. Demekki bir yerde hata yapıyorlar ki erkekler kadınlara böyle davranıyor. " Erkek veya kadını yetiştiren tek başına anneler midir? Çocuk, evde ezilen anneyi gördüğünde, acaba bundan nasıl etkilenmektedir? Bu durumun kişiliğine yansımaları nasıl olur? Sanıyorum burada, anneden ziyade babaya bakmak lazım. Erkek çocuğun rol modeli kimdir? Çocuk dışarıya çıktıktan sonra, sokakta, okulda.... dış dünyada nelerle karşılaşmaktadır? Misafir amcalar, çocuğa pipisini göstermesi yönünde espriler yapar, çapkınlıklarını sorar ve onu erkek adamsın sen diye pohpohlarken erkek çocuğun kişiliği de oturmaya başlar. Maalesef, bizleri yetiştiren tek başına annelerimiz değildir, toplumun bütünüdür. Kaldı ki, kendi haklarını savunamayacak denli çaresiz kılınan kadınların, çocuk yetiştirmede nasıl başarılı olabileceği de ayrı bir tartışma konusudur.
commodore1tr Sayın Av.Esin Kılıç Erdoğan; Çok iyi demişsiniz kabulde birde çocuğun yanında anneyi döven ezen babayı gördükçe ( döveni ben ekledim vurgu olsun diye ) diye başlayan cümlenizde ki babayı yetiştirenin kim olduğunuda bir belirtseydiniz dilek hanıma gerek kalmadan size her türlü köfteyi ben ısmarlar Fırat abinin de yemesine engel olurdum.... Bir çocuğun yetişmesindeki temel faktör annedir. Buradaki sorun annelerimizin bazı konularda iyi yetişmediklerinden ' erkektir babadır yapar, kocam değil mi sever de döverde ' gibi yaklaşımları ile olaya yaklaşmaları ve erkek çocukları kızlardan daha üstün onlara hükmedici onları seçici olarak yetiştirmeleridir. Aslında kızlarımızda ( en azından benim anladığım bildiğim kuşak şimdiki gençlerin hiç birşeylerini anlamıyorum) buna razı bir tutum sergiliyor. Hiç ben seni seviyorum diyen benle arkadaş olurmusun diyen kız nedense yok burada eşitlik kabul edilmiyor ve bence aslında temel hata buradan başlıyor. O çarpık düşünce yapısıyla yetiştirilen erkek sevdiği bir kızın peşimde de bu kadar koşturunca iyice garipleşiyor. Gerçi insan sevdiceğine nasıl kötü davranır ayrı bir sorun anormallik gibi gelsede bana maalesef yaşadığımız ülke bunu gösteriyor. Anneler erkek çocuklarına kızlara normal davranmayı ezmemeyi öğretseler bence çoğu şey değişir gibi geliyor bana çünkü erkek çocuğuna sadece anneye saygı öğretiliyor onun dışında erkekler dünyası....
Av.Dilek Kuzulu Yüksel "Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan?" boyutuna gelmişiz sonunda. Kadının ikinci planda kaldığı, ezildiği ataerkil bir toplumda yaşayan bir anne adayından, anneden ne beklenebilir ki. Elbette gördüğünü uygulayacak, çocuklarını annesinden öğrendikleri ile yetiştirecek, sorunlu nesiller ve sorunlu anneler bu şekilde takip edecektir birbirini. Bu durumda ne ailesinden gördüğünü uygulayan anneye, ne de bu annenin yetiştirmiş olduğu erkeğe söylenecek çok da fazla birşey yok diye düşünüyorum. Ve bu noktada "EĞİTİM ŞART" demekten alamıyorum kendimi... Diğer köfte çeşitlerini yeme hakkımı saklı tutarak odun köftelerin benden olduğunu belirtmek isterim. [:)]
commodore1tr Hepsine eyvallah ; Burada tavuk yumurta ilişkisi yok aslında gerçek ayna gibi ortada. Türk tarihine baktığımızda kadın islamdan önce çok daha değerli ve eşit konumda olduğu açıkça çıkıyor ortaya. O zamanki devlet diyebileceğimiz toplumları yönetmiş aşırı saygı duyulmuş ve dediği hep yapılmıştır. Anadan helallik alınmadan komşu köye bile gidilmeyen bir devirden geçmiş buralara gelmişiz. Şimdi bakıyoruz kadınlarımız daha bir pasivize ve bir çok şeyden dışlanmakta. Nasıl olduğu belli olmaz bir şekilde son zamanda siyasetçi bir hatun çıkaran kadınlar prof. ünvanlı bu sarışın teyzemizin neden çıktığını kendileride anlamamış çıkara çıkara bunu mu çıkardık demişlerdir. Türk kadınının git gide ezilmişliği ne yazıkki islamı bilmeyen ama büyük kişiler oldukları savunulan kişilerin yanlış yorumlarıyla gelişmiş ve nedense kadınlarımız buna ses çıkarmamıştır. Büyük allame sayılan ve benim şahsi görüşümce yazdıklarının çoğu sallama ve kendi istekleri olan horasanlı İmam gazali namlı yiğitin kadınlar hakkında yazdıkları yenilir yutulur gibi değildir. Ancak kimsede ve özellikle kadınlardan bir tepki gelmemiş sanki doğruymuş gibi yüzyıllar boyu 'allah kelamı ' gibi değer verilmiştir. Yine bu saçmalığa dur diyen başka bir erkek olmuş Anayasa prof larımızdan benim çok sevdiğim saydığım ve akıllı olduğu gerçekleri söylediği için vurularak belden aşağısı tutmaz hale getirilen ve Türkiye' den kaçan büyük üstatlardan Server Tanilli olmuştur. Müthiş imam desteksiz atarken ' kadınlar bedenen ve fikren dun yaratıklardır ' bir kişide ' imamım sallama dememiştir. Malumunuz dun geri kalmış ikincil demektir. Bunun yaratacağı etkiyi hiç hesaba katmadan kabullenmekle günümüzün abuk durumu arasındaki bağlantı dolayısıyla kaçınılmaz olacaktır. Dikkat buyurursanız 'erkeğin tahrik olmaması' için nedense hep kadına yaptırım uygulanmış bu uyduruk yaptırım daha sonra nasıl olduysa hiç yeri olmadığı halde birden dinimizce böyledir denilerek sıyrılınmıştır. Ve maalesef hala günümüzde aydınlanmış olan kızlarımız kadınlarımız kara çarşaftan türbandan çok ciddi biçimde yararlı diye bahsederek kendi kendilerini cendereye almaktadır. Gerçi bazı yerlerde özellikle büyük şehirlerde bunun olmadığı yerlerde de bu sefer kızlarımız kadınlarımız öbür tarafta aşırı uçlara gidiyor ki işte ben bu durumlarda kısa devre oluyorum . Ya aşırı serbestlik ya kapanma nedense normalini tutturamıyoruz gibi geliyor bana. Uygarlık teknoloji ve gelişme nin namusla arla ilgisi olmadığını anlayamayan bir çok gencin yanısıra bu karaçarşafı savunanlarında olması gerçekten olayı dahada bir garipleştiriyor. Ama bu satırın yazarı inanıyorki edebiyete akıp giden zaman içerisinde bu abuklukların tamamı yok olacak ve kadınlarımızda hak ettiği değeri ve yeri toplumda alacaktır.
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Otobüsteki çağdaş kadına dikilen bakışlar... Topkapı'nın dışına çıkan otobüslerden birinde, diz kapaklarının iki parmak üstündeki mavi keten eteğiyle, blue jean gömlek giymiş; uzun boylu, kumral, kısa saçlı genç bir kadın... Besbelli ki Avrupa kentlerinin birinden gelme... Vücudunun inceliği, giydiğini kendine yakıştırması, havası, rahatlığı onu gösteriyor... *** Daracık alınlı, kalın siyah bıyıklı, esmer kavruk tenli, katı bakışlı erkeklerin gözleri, kadına doğru dönüp çivilendi. İnsanın elinde bir kamera olsa da, o bakışlarla o kadını otobüsün içinde çekebilse... Turizm propagandası açısından değilse de, çağdaş sinemadaki "gerçekçilik" akımı açısından; olağanüstü bir görüntü yakalamış olacak... *** Neden öyle yiyecek gibi bakıyorlar kadına? Hiç kuşkusuz çok beğendiler Avrupalı genç kadını... Bu beğeninin ayıplanacak hiçbir yönü yok; sadece öyle yerlerde beğenilen bir kadına, onu rahatsız etmeden nasıl bakılacağını bilmiyorlar... İçlerinde rahatlatıcı hiçbir titreşimin oynaşmadığı, ampulü bozuk evrak mahzeni koridorlarına benzeyen gözlerini; bodoslamadan karaya gemi bindirir gibi, kadının üstüne bindirip, göz kapaklarını hiç kırpmadan; öyle dik dik bakıyorlar... Bari hoşlanmanın verdiği bir yumuşaklıkla, dudaklarına bir gülücüğün ışığı düşse de, yüz çizgileri azıcık gevşese; görüntüleri, ürkütücülükten, genel bir beğeninin sevecenliğine dönüşecek... Ama kaşlar hafif çatık, yüzler asık ve siyah kalın bıyıklı dudaklar, neşeleri daha doğarken kökünden kazınmış gibi; garip bir ciddiyetle mühürlü... *** Sanki Havva'sız bir Adem'den yaratılıp, kadınsızlığın bitip tükenmeyen kırbacını yiye yiye gelmişler ta bugünlere... Bunu düşününce, görüntülerindeki ürkütücülük; kökleri çok derinlerde olan bir acıklığa dönüşüyor... Madem etekleri diz kapaklarının iki parmak üstünde, şatafatsız giyimli, ama giydiğini kendine yakıştıran; bakımlı, saçları kısa kesilmiş, çocuksu kadın tipini seviyorlar; neden dünyalarını, sevdikleri kadın tipiyle kurmuyorlar; daha doğrusu, dünyalarının kadınlarında, sevdikleri kadın tipini neden yaratamıyorlar? *** Can alıcı soru bu... Yeryüzüne bir kez geliyorlar... Belki sevdikleri, ama kendilerinin de farkında olmadığı, gizli bir özlemi yanıtlamayan; köleleştirilmiş kadınlarla yaşıyorlar ve uzaktan beğenip, imrenerek baktıkları çağdaş kadın tipleriyle ortak bir dünya kurmak şöyle dursun; onları uygarca seyretmesini dahi beceremeden ölüp gidiyorlar... Bundan daha hazin bir şey olamaz... *** Neden kendi yakınlarında, aradıkları kadını yaratamıyorlar? Kendilerinin beğenip, birlikte olmaktan kıvanç duyacakları bir kadını, başkalarının da beğenmesinden mi korkuyorlar? Ve bu korku nereden geliyor? Kime güvenemiyorlar; yoksa kendileri gibi düşünen erkeklerin bolluğuna mı?.. Ama her erkek, açlığından kurtulacağı bir kadınla birlikte olursa; otobüslerde, vapurlarda, çağdaş kadınlara dikilen erkek bakışlarındaki ısırıcı yamyamlık da kolayca törpülenmez mi? *** Sille tokat köleleştirdiğin, zevkini kütleştirdiğin kadınlarla yaşamaya kendini mahkûm et; sonra dışarıda, için eriye eriye beğendiğin, ama hiçbir zaman bir saç örgüsü oluşturamayacağını bildiğin kadınlara, yiyecek gibi bak ve sonra da yaşlanıp öl... Tanrı aşkına yaşamanın anlamı bu mu demektir? *** Kendinin ve kimsenin beğenmeyeceği bir kadınla birlikte olmanın sağladığı anlamsız güvene; her yönüyle gerçekten beğendiğin bir kadınla birlikte olmanın mutluluğu yeğlenir mi? Üstelik her erkeğin eşi, beğenilecek çağdaş bir düzeye geldiği ve kölelikle bakımsızlıktan kurtulduğu zaman; kimse kimsenin karısına yamyamlaşarak bakmaz ki... Gelişmiş toplumlarda, bizim Topkapı dışı otobüsünde rastladığımız, Avrupalı kadının üstüne sinek tabağına konan sinekler gibi yapışmış erkek bakışlarına, hiç rastlanıyor mu? *** Mutluluğa yaklaşım, sevdiğin bir işte çalışıp, sevdiğin kişiyle birlikte olmayı başarmakla mümkündür... Bunu bir gıdım olsun başaramadın mı, sen o yaşamın çekiver kuyruğunu... Yanındaki canım eşini, sille tokat paçavraya çevirdikten sonra; orada burada rastladığın çağdaş yaşam örneklerine, yutkuna yutkuna bakar ve en doğal hakkın olan mutlu ve neşeli bir yaşam beraberliğini ıskalamış olarak; iki arşın bezle, bir avuç toprak olur gidersin... Bu, üstelik sadece parasal bir sorun da değildir. Bu, bir gusto sorunu, yaşamı akıllıca değerlendirme sorunudur. *** Köylülüğün kentlileşme çabalarıyla Almanya serüvenleri, biraz daha kendine çeki düzen verecek bir düzeye gelince; yeni kuşakların erkekleriyle kadınları, dedelerinin ne kadar ışıksız ve anlamsız yaşadıklarına şaşacaklar ve onların -birer bulunmaz antika olarak- duvarlara süs diye asılmış poturlarıyla şalvarları önünde, birbirlerinin gözlerinin içinde eriyerek, pembe şampanyalar içerken: - Zavallılar, yaşamı nasıl da hiç anlamadan kaybolup gitmişler, diyecekler... Topkapı dışı otobüsünde, Avrupalı genç bir kadına yiyecek gibi bakmış olmaktan ibaret bir anıları bulunduğunu dahi, hiç tahmin edemeyecekler. Not: 25 yıl önce yazılmış bir yazı... "Kadın, Işık ve Ateş"ten... Çetin Altan - Milliyet *** 25 yıl önce yazılmış, ülkemizin gerçeğini ortaya koyan bir yazı, hoşuma gitti, paylaşmak istedim. Bu arada 25 yılda değişen hiçbir şey olmadığını görmek beni ziyadesiyle üzdü...
deryası dilek hanım böylesi güsel bi yazıyı bizimle paylaştığınız için tşklr. ayrıca "25 yıl önce yazılmış, ülkemizin gerçeğini ortaya koyan bir yazı, hoşuma gitti, paylaşmak istedim. Bu arada 25 yılda değişen hiçbir şey olmadığını görmek beni ziyadesiyle üzdü..." dipnotuna bi ekte ben yapıyım bir 25 yıl daha hiç bişeyin değişmeyeceği düşüncesi de oldukça korkutucu değilmi. geçen yıl bi olay yaşadım ve sizinle paylaşmak isterim; akşam üstü bi bayan müşteri geldi 30 lu yaşlarda gayet güsel bakımlı , 20 ytllik bi ev telefonu aldı ve gitti neyse sabah işyerini açmak için dükkanın önüne geldim kadın kapıda bekliyo saat 9:30 falan ben 8 den beri bekliyorum geçmi açıyosunuz dedi evet dedim ben aldığı telefonda bi problem olduğunu düşündüm dükkanı açtım içeri girdik sorun nedir dedim kadın güneş gözlüğünü çıkardı gözü mosmor şaşırdım ağlamaya başladı sakin olun dedim eşim sabaha kadar beni dövdü dışarı attı telefonu aldığım için dedi dedimki pahalımıymış anlamadım sorun nedir? sorun benim kendi başıma karar verip bişey almam dedi şaşkın şaşkın kadına bakıyorum tabi o devam etti lütfen geri alın yoksa beni gebertir dedi dehşete düştüm tabiki telefonu geri alıp kadına parasını iade ettim bu arada babam içeri girmiş olanları oda dinliyordu kısım niye çekiyosun boşan bak biz sana yardım edelim kurtul ver adresini yada ben senle geliyim ne oluyomuş dinliyelim bakalım hem senin ailen yokmu sana sahip çıksın dedi kadın aman sakın beni öldürür dedi ve resmen kaçar gibi çıktı gitti biz şok halinde öylece kaldık işte bizim kadınımızın hali...
ATSIZ commodore a katılmamak mümkün değil.. sayın KUZUCUK bizimle masallarını makalelerini paylaşma hünerini göstemiş teşekkür ederiz. ve pek sayın ERDOĞAN da düşüncelere katılmış ve şok olmakla yetinmiş.. yazılardan annelikle kadınlığın karıştırıldığı anlaşılıyor. eğer annelikle ilgili yazacaksanız buyrun başka bi forum açın.. evvelinden bu güne kadar kadınların halini gösteren üstteki yazıya ya da olaya karşılık erkeklerin hali diye bir yazı da yazmak gerek.. öncelikle kadınlar elbette hem önemli hem değerlidir yalnız; bir kadın peygamber evliya var mı? yok! bir buluş yapmış ya da keşfetmiş bir kadın var mı? yok! tarihe baktığınız zaman bir bilimadamı(bakın burda bilimADAMI deyimleşmiş artık yoksa bilimkadını değil) var mı yok! hukuki açıdan kadının kürtaj olma hakkı var da erkeğin !hayır ben baba olmak istiyorum' deme hakkı var mı yok! kadın hakları koruma derneği kadın haklılığı derneği v.s bir sürü dernek var da erkek hakları derneği var mı yok! ben bilmiyorum! dünya erkekler günü var mı yok! kanundan bile evin reisinin erkek olduğu hükmü çıkarıldı! babalar günü bile daha yeni yeni kutlanan ve sırf babalar gücenmesin diye kutlanan bi nane değil mi? evet! o halde lütfen yazılarınızda biraz daha insaflı olunuz.. kadınla erkeği bırakın dengede tutmayı(imkansız) bir adım öteye götürmeye çalışmayın(imkansız ötesi). kadın hem anane hem dinimizce yeri büyük değeri büyük olan bi makamdadır. ancak bunu abartmaya ya da sürekli dillendirmeye gerek yok çünkü ezilen nice erkek de var! ve olay ne yazık ki sayın KUZUCUK un belirttiği gibi "tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan" çıkar meselesi değildir.. eğer ordan burdan topladığınız makale, dokunaklı yazı varsa durmayın copyleyin! ağlamaya hazırız:)! saygılarımla.
ATSIZ şu ALTANLAR ailesine değinmeden geçemeyeceğim.. çetin altan ahmet altan ve diğer üyeler fikriyle zikriyle belli ve aslında ne idüğü belli olmayan şahsı muhteremlerdendir.. babasının eğitim anlayışıyla romanlarındaki akıcılığı ancak cinsellikle yakalayabilmiş olan küçük ALTAN lüçük bir işbirlikçiden başka bir şey değildir.. tarihi araştırıldığında ayan beyan görülecektir din-devlet düşmanı denmelerine ramak kalmıştır.. bunu geçiyorum sayın KUZUCUK un o pek değerli pek duygusal ve trajik otobüs hikayesindeki o diz üstü kot etek giyen bayan gerçekten de çok masum kalmış.. olayı biraz daha inciltecek olarsak kopma noktasına gelecek. her neyse şunu belirteyim son olarak bu ülkede bir ahlaki çöküş yaşanıyorsa kusura bakmayın bunun en önemli sebebi kadınlardır.. hem kültür hem dinen biçilen değeri kabullenemeyen kadınlarımızın hali ancak bu noktada korunmalıdır. yoksa bikiniyle dolaşasınız diye değil. sayın KUZUCUK eğer ülkede kaşınan varsa kaşıyacak boldur merak etmeyin ve köpek kuyruğunu sallamıyorsa peşinde pek az dolaşan olur! saygılarımla!
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Sayın ATSIZ, Lütfen seviyenizi koruyunuz, benim iletilerimde size karşı bir saldırı var mı? Yok. Öyle ise, kendinize geliniz ve lütfen taşımaktan gurur duyduğum soyadımı düzgün kullanınız, haddinizi aştığınızın da farkına varınız. Kıymetli yorumlarınız için ise sizi sadece ALKIŞLIYORUM. Siz tüm gerçekleri ortaya koymuşsunuz, ekleyecek daha ne olabilir ki. Lütfen böyle düşünmeye devam edin...
Admin Atsız rumuzlu üyemiz, yazdıklarınızı okudum. Şuna kanaat getirdim; Okumayı bilseydiniz eleştirdiğiniz kişilerin soyadlarını da düzgün okuyabilir, düzgün yazardınız. Bu itibarla kayda değer görmediğim yazılarınızı kinayeli ve saygısız bulduğumu belirtmek isterim. Lütfen abes ile iştigal etmeyiniz. Önce saygı diyorum. Fikire göstermiyorsanız bari kişiye gösterin. Profilinizde hukukçu olduğunuz yazıyor. Bunları biz mi size öğretelim. Yakışır mı? Lütfen hatanızı telafi edin. Diğer yazınızda ise A... LAr isimli aileden bahsediyorsunuz. şahsen tanımam. Ancak insanları kötü ibarelerle yargılayıp, hüküm kurmanız da hiç yakışık değil. Bir an şunu düşündüm. O kişilerin adı açık açık yazıyor. Siz neden adsızsınız ?
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Şu iletilerinizi de kopyalayım da (Alıştım kopyalamaya) neme lazım, sonra utanır da silmek istersiniz belki...
quote:
Eklenme - 10/03/2006 : 19:30:05 Konu: Re: Uygarlığın olmazsa olmaz koşulu kadınlar... kadının değerinin büyük olduğunu kabul etmekle beraber fazla abartılmaması gerektiğini düşünmekteyim.. zira öyle bir hal aldı ki bu sayenizde kadın hakları olayı eşitliği biraz aşmış ve erkek haklarının savunulacak hale gelmesi haddine dayanmıştır. özellikle yukarıda belierttiğiniz ve kaynağının ne olduığu belli olmayan Allah(c.c) la konuşan gencin anlayamadığı gözyaşı olayı abesle iştigal. kaldı ki annelik farklı bir kavramdır kadının sistem bürokrasi hukuk içindeki yeri başkadır. saygılar. Ekleyen: ATSIZ
quote:
Eklenme - 14/03/2006 : 21:29:19 Konu: Re: Uygarlığın olmazsa olmaz koşulu kadınlar... commodore a katılmamak mümkün değil.. sayın KUZUCUK bizimle masallarını makalelerini paylaşma hünerini göstemiş teşekkür ederiz. ve pek sayın ERDOĞAN da düşüncelere katılmış ve şok olmakla yetinmiş.. yazılardan annelikle kadınlığın karıştırıldığı anlaşılıyor. eğer annelikle ilgili yazacaksanız buyrun başka bi forum açın.. evvelinden bu güne kadar kadınların halini gösteren üstteki yazıya ya da olaya karşılık erkeklerin hali diye bir yazı da yazmak gerek.. öncelikle kadınlar elbette hem önemli hem değerlidir yalnız; bir kadın peygamber evliya var mı? yok! bir buluş yapmış ya da keşfetmiş bir kadın var mı? yok! tarihe baktığınız zaman bir bilimadamı(bakın burda bilimADAMI deyimleşmiş artık yoksa bilimkadını değil) var mı yok! hukuki açıdan kadının kürtaj olma hakkı var da erkeğin !hayır ben baba olmak istiyorum' deme hakkı var mı yok! kadın hakları koruma derneği kadın haklılığı derneği v.s bir sürü dernek var da erkek hakları derneği var mı yok! ben bilmiyorum! dünya erkekler günü var mı yok! kanundan bile evin reisinin erkek olduğu hükmü çıkarıldı! babalar günü bile daha yeni yeni kutlanan ve sırf babalar gücenmesin diye kutlanan bi nane değil mi? evet! o halde lütfen yazılarınızda biraz daha insaflı olunuz.. kadınla erkeği bırakın dengede tutmayı(imkansız) bir adım öteye götürmeye çalışmayın(imkansız ötesi). kadın hem anane hem dinimizce yeri büyük değeri büyük olan bi makamdadır. ancak bunu abartmaya ya da sürekli dillendirmeye gerek yok çünkü ezilen nice erkek de var! ve olay ne yazık ki sayın KUZUCUK un belirttiği gibi "tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan" çıkar meselesi değildir.. eğer ordan burdan topladığınız makale, dokunaklı yazı varsa durmayın copyleyin! ağlamaya hazırız:)! saygılarımla. Ekleyen : ATSIZ
quote:
Eklenme - 14/03/2006 : 21:42:44 Konu: Re: Uygarlığın olmazsa olmaz koşulu kadınlar... şu ALTANLAR ailesine değinmeden geçemeyeceğim.. çetin altan ahmet altan ve diğer üyeler fikriyle zikriyle belli ve aslında ne idüğü belli olmayan şahsı muhteremlerdendir.. babasının eğitim anlayışıyla romanlarındaki akıcılığı ancak cinsellikle yakalayabilmiş olan küçük ALTAN lüçük bir işbirlikçiden başka bir şey değildir.. tarihi araştırıldığında ayan beyan görülecektir din-devlet düşmanı denmelerine ramak kalmıştır.. bunu geçiyorum sayın KUZUCUK un o pek değerli pek duygusal ve trajik otobüs hikayesindeki o diz üstü kot etek giyen bayan gerçekten de çok masum kalmış.. olayı biraz daha inciltecek olarsak kopma noktasına gelecek. her neyse şunu belirteyim son olarak bu ülkede bir ahlaki çöküş yaşanıyorsa kusura bakmayın bunun en önemli sebebi kadınlardır.. hem kültür hem dinen biçilen değeri kabullenemeyen kadınlarımızın hali ancak bu noktada korunmalıdır. yoksa bikiniyle dolaşasınız diye değil. sayın KUZUCUK eğer ülkede kaşınan varsa kaşıyacak boldur merak etmeyin ve köpek kuyruğunu sallamıyorsa peşinde pek az dolaşan olur! saygılarımla! Ekleyen : ATSIZ
Av.Mine Uzun Sayın Dilek Hanım özelinde bütün kadınlara karşı gösterdiğiniz tavrı kınıyorum.
commodore1tr Sayın Atsız rumuzlu arkadaşımızın iletisinin başında ''commodore a katılmamak mümkün değil' ibaresini okuduktan sonra iki iletisinide ( ilk iletisi daha önce olduğundan td dir )üçerkez okudum. Bende bir hata olduğuna kanaat getirdim. Demekki buradan yazılanla okunan arasında ciddi bir fark var anlaşılmaktada sorun olduğu ortada diye düşündüm. Atsızın yazılarında doğrular yanlışlar biraz içiçe girmiş ama düzeyin ve hitapların düşük olduğu kesin. Örneğin sayın KUZUCUK kim ki diye düşünmek zorunda kalıyorsak imla hatasının yanında karşı tarafın okuma ve algılama sorunuda olduğunu anlıyorum. Yani insan harf hatası yapar anlarım ama ilgisiz bir şey yazıyorsa o kişinin durumuna bakarım. İLk yazınızda da beni rahatsız etmişti cümleleriniz ve kuruluşları ancak bende profilinize bakıp 'avukat' olduğunuzu en azından öyle yazdığınızı görünce form da benim olmadığından gereksiz polemik yaratmamak için karışmamıştım, ama bu sefer sanki bende aynılarını demişim gibi ibare kurmanız beni hem şaşırttı hem düşündürdü. Sayın Yüksel in allah la konuşan gencin yazısının temel ilkesi anneliğe yapılan bir övgü yüceltme öykümesidir. Abesle iştigali filan yoktur. Öykünün tek amacı annedir. Şevkattir . Yüceltmedir. Herkes gibi yazan dahil bir gencin gidipte Allah la sohbet etmediğini anlayacak konumdadır. Ama hata Sayın YÜksel dedir. Bazılarının yanlış anlayacağını düşünerek BU BİR ÖYKÜDÜR HAYAL ÜRÜNÜ OLARAK YAZILMIŞTIR KİMSENİN ALLAH LA BÖYLE BİR SOHBET ETTİĞİ GÖRÜLMÜŞ DUYULMUŞ DEĞİLDİR. yazması gerkirdi. mi? acaba !!!! Günümüz gençlerinin özellikle kadın olanlarının davranışlarının özellikle büyük şehirlerde aşırı yozlaştığının bende farkındayım . Çok üzücü bir durum teknoloji bilim gelişme ve özgürlük bu kadar yanlış kullanılabilir. Tabiiki bu gençlerin böyle olmasında ailelerinin kötü arkadaşların yanı sıra uyduruk TV programlarının da etkisi büyüktür. Bazı değerlerin değersizleştirilmesi için yapılan propoganda sonucu bazı kızlarımız çok bozulmuştur ama bunu temel alarak kesin yargılama yapmak son derece haksız ve kötüdür. Yazınızın temelinde 'dişi' cinsi aşağılayan hor gören ve her türlü abukluğu onlara atan bir uslup varki gerçekten avukatsanız size hiç yakışmamış. En iyi tahminimle yakın bir geçmişte bir kadından olmaması gerekn bir davranış gördünüz ve onun kinini burada yansıtıyorsunuz . Hz. Meryam olmasay dı Hz İsa, Amine olmasaydı Hz. Muhammed Zübeyde hanım olmasaydı Atatürk Nene hatun olmasaydı kars olmazdı. Anneniz olmasaydı sizde olmazdınız. ( Sakın iyice düzeyi düşürüp baba olayına girmeyelim dediğimi çok iyi anladınız) Bir halide edip i nasıl yok sayabiliriz? Tarih boyunca kadın erkek yanyana gitmiştir. Ne ileride ne geride. Ama bir takım kendinden korkan erkekler fiziki güçlede dni de istismar ederek kadının eğitim ve toplumdan uzaklaştırmışlardır. Bu arada bana erkek olarak bir Suna KAN veya İdil BİRET resitali verbilir misiniz? Yoksa piyano ile kemana 'ne ki bu' diye mi bakarsınız? Sayın Admin arkadaşın rumuzu ATSIZ ADSIZ değil Sergen Atını satıyormuş arkadaşa alalım böylece atlı olur. Ha adsız yazmak isteyipte atsız olarak yazdıysa vahki hukukçulara.... Son olarak Sayın Atsız demişsiniz ki 'kaşınan varsa kaşıyacak boldur merak etmeyin ve köpek kuyruğunu sallamıyorsa peşinde pek az dolaşan olur!' sözün aslı dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek peşinden koşmazdır.. Buradan hareketle Kuyruk sallayan peşinden koşacak erkek köpek olmaktansa İNSAN GİBİ ADAM OLMAYI TERCİH EDERİM. Sonun sonu erkek kutsalsa kadınlarımızda kutsaldır. Ve tüm kadınlar değerlidir. Aşağılanmayı değil pamuk içinde korunmayı hakederler. Yanlış davranan kadınlardan yararlanmakta erkeklik değil onun aczinden yararlanarak ayni acze düşmeleridir. Unutulmamalıdır ki kör halkın lideride kör olursa hep birlikte aynı çukura düşerler... Saygılarımla...
deryası atsız adlı üyeyi bende kınıyorum üstelik kadına yönelik"köpek kuyruğunu sallamıyorsa peşinde pek az dolaşan olur!" tabiriniz içinde ayrıca tesüflerimi iletiyorum. size sizin dilinizden cevap verebilirdim ama inanın o seviye bi an bile inmek beni utandırır.
Av.Esin Kılıç Erdoğan Sayın Atsız, yazdıklarınızın tamamı, tek kelime ile ÇİRKİN. Yazdıklarınıza yanıt versek de doğru biçimde okuyamayacak, okusanız da yorumlayamayacak, yorumlasanız da seviyeli bir eleştiri getiremeyecek olduğunuz çok açık olduğu için, bir anlamı kalmıyor. Saygılarımla,
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Sayın ATSIZ, Mendilinizi hazırlayın, ben ordan burdan bulduğum makalelerime devam ediyorum çünkü... *********** İSLAM VE KADIN HAKLARI Mehmet Nuri YILMAZ Diyanet İşleri Başkanı (Eski) 05.12.2000 Şüphesiz geçmiş incelendiğinde, kadınların tarihin akışı içerisinde erkeklere nazaran daha mahrum ve daha mağdur bir görüntü çizdikleri görülmektedir. Bugün İslam alemindeki bazı olumsuz görünümler, İslam'ın kadına değer vermediği gibi haksız görüşlerin ortaya atılmasına sebep olmaktadır. İslam'da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de eşit derecede Yüce Allah'ın emir ve yasaklarına muhataptır. Erkek de kadın da, yeryüzünü imar etmek ve orada Allah'a kulluk yapmakla sorumludurlar. İslâm'da insanlık ve Allah'a kulluk bakımından kadınla erkek arasında bir fark bulunmadığı gibi temel hak ve sorumluluklar açısından da kadının konumu erkekten farklı değildir. Kadın, yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip değildir. İlke olarak insanların en değerlisi, 'takvâda (güzel şeyler yapma ve kötülüklerden sakınma da) en üstün olanıdır' (el-Hucurât 49/13) Kurân-ı Kerim'de, farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir. (el-Bakara 2/187) 'Ben, erkek olsun, kadın olsun (ki hep birbirinizdensiniz) içinizden hiçbir çalışanın çalışmasını zayi etmeyeceğim. (Al-i İmran, 3/195) ve 'O'nun varlığının delillerinden (Allah'ın ayetlerinden) biri de kendileriyle kaynaşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.' (Rum, 30/21) âyet-i kerimeleri, İslam'a göre kadının bir insan olarak asla ikinci sınıf olmadığını ifade etmektedir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim; 'Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.' (Bakara, 2/187) beyanıyla da erkek ve kadının insan olarak birbirlerine olan ihtiyaçlarına açık bir şekilde dikkat çekmektedir. İslâm dininin kadına tanıdığı hakların değer ve önemini daha iyi kavrayabilmek için İslâm'dan önceki çeşitli toplum ve medeniyetlerde kadının durumu çok iyi değerlendirilmelidir. Kadının insan olup olmadığının, rûhunun bulunup bulunmadığının tartışıldığı, tamamen erkeğe tabi olduğu ve sürekli vesayet altında bulunduğu, hatta mirastan hisse alması bir yana, kendisinin bile miras malı gibi değerlendirildiği bir dönemde, yüce İslam dini; kadının da insan olduğunu beyan etmiş, mirastaki haklarını ortaya koymuş, onu sadece emir alan değil, yerine göre emir veren konumuna yükseltmiş ve kadını olması gereken yere koymuştur. Hz. Peygamberin; kadınlardan ayrıca biat alması ve bu hâdisenin Kur'an-ı Kerim'de açıkça yer alması, (Mümtehine, 60/13) İslam'a göre kadın iradesinin bağımsızlığını göstermektedir. İslam'a göre, bir insan olarak erkeğe tanınan temel insan hakları kadına da tanınmıştır. Buna göre hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatının gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında fark yoktur. İslam'ın ilk yıllarında kadının her zaman hayatın içinde olduğu bilinmektedir. Kadınlar camiye gelirler, Peygamberimizin huzurunda oturur; belki bugün bile kadınların sormaya cesaret edemeyecekleri kendi özel durumlarıyla ilgili konuları hiç çekinmeden sorarlardı. Camide ibadetlerini yaparlar, Peygamberimizin konuşmalarını dinlerlerdi. Bu uygulama daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Nitekim, Hz. Ömer bir hutbesinde kadınlara verilen mehirin yüksek oranlarda tutulduğunu, bunun miktarının azaltılması gerektiğini söylediğinde, mescitte bulunan kadınlardan birinin ayağa kalkıp; 'Allah'ın bize vermiş olduğu hakkı sen bizden alamazsın. Çünkü bu, Kur'an'da bulunan bir hükümdür' diye itiraz ettiği, Hz. Ömer'in de bu itiraz karşısında 'Allah'a şükürler olsun, benim halkımın arasında yanlışımı düzeltecek böyle kadınlar var' dediği tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Diğer taraftan yine Hz. Ömer döneminde 'Hisbe' denilen görevin, yani pazarlardaki düzen ve ahengi kontrol işlerinin bir nevi bugünkü anlamda 'zabıta' hizmetlerinin kadına verildiği tarihî bir vakıadır. İslam tarihine ve İslam ülkelerindeki uygulamaya bakıldığında, Peygamberimiz döneminde kadınlara tanınan hakların; geleneklerin din gibi algılanması ve kabul edilmesi gibi sebeplerin etkisiyle tedrici olarak azaldığı görülmektedir. Bu anlayışın etkisiyle bazı ülkelerde kadın; cinsel obje olarak değerlendirilmiş, horlanmış ve toplumdan tecrit edilmiştir. Bu uygulama asırlarca dünyanın her yerinde farklı din mensupları tarafından da benimsenmiştir. Yakın zamanlara kadar, bazı istisnalar dışında erkeklerle kadınlar medenî ve siyasî haklarda eşit değildi. Son yüzyıla kadar Batı toplumu kadın hakları konusunda kötü bir sınav vermiştir. Bugün kadın haklarının en fazla olduğu ülkelerde bile 18, 19. asra kadar; kadının ruhu var mı, insan sayılır mı, sayılmaz mı tartışmalarının yapıldığı bir realitedir. Netice itibariyle söylenecek şey şudur: İslam Dini'ne göre insan insana eşittir. Bu anlayışta kadın-erkek ayırımı kesinlikle söz konusu değildir.
ATSIZ değerli arkadaşlarım sizi ayakta alkışlıyorum sayın KUZU nun da belirttiği gibi maşallah hiç de saldırgan bir tutumunuz yok.. gerçekler acıdır kimse şaşırmasın. kuyruk sallama lafzım sadece sayın KUZU nun vermiş olduğu masumane otobüs masalı içindri yoksa söz meclisten dışarı, kimse üzerine alınmasın. lakin açık açık yazdığım şeyleri kınama sebebi olarak görmenizi anlayamadım! bu forum sadece bi kaç kişinin makale masal v.s. sinin ambargosunda da değil sanırım. o halde bırakın konuşalım.! değerli admin eğer yazılarımı bu forumda bulunmaması gereken yazılar olarak görüyorsanız kaldırın iş bitsin! böylelikle bazılarının SEVİYESİZ gibi kelimelerinden ari olurum! ATSIZ konusuna gelince! bu adsız falan değildir! dikkatli okursanız eminim göreksiniz! ayrıca genel ahlaka ve adaba aykırı olmadığı sürece sanırım istediğim rumuzu alabilirim! o yüzden kendi ismimi kullanıp kullanmayacağım bırakın bana kalsın! sayın KUZULU anlatıyorsunuz yazıyorsunuz güzel.. özellikle üstteki yazınız dolayısıyla tebrik ediyorum haddim olmayarak! lakin baştan beri belirttiğim şudur ki gerek TÜRK töresinde gerek İSLAM ahlak ve faziletinde kadının değerli önemli olduğudur. yoksa kadının insan olup olmadığı, ruh taşıyıp taşımadığı,içinde şeytan olup olmadığı,ya da cinsel obje olarak görülmesi bizim son zamanlarda her yönüyle özenmeye çalıştığımız(ne yazık) ecnebi memleketlerde(ortaçağ avrupası) vardı. bu yüzden Netice itibariyle söylenecek şey şudur: İslam Dini'ne göre insan insana eşittir. Bu anlayışta kadın-erkek ayırımı kesinlikle söz konusu değildir. yin alıntı olan cümlenize katılıyorum. lakin tüm bunlara rağmen kadın hak ettiği değeri bilmiyorsa ve buna aykırı hareket etmeye çalışıyorsa suçu topluma değil o kadına yüklerim.. saygılarımla.
Oğuz Özgüldür Sayın ATSIZ; Bir hemcinsiniz olarak o "Sayın" ibaresini sadece forum ahlakı nedeniyle kullandığımın özellikle altını çizerek başlayayım. Sanırım şu yazılarınız arasında katılabilinecek tek unsur yabancı ülkelerde başlayan bayanların cinsel obje olarak kullanılmasıyla ilgili olan. Bu beni de üzüyor, ama asıl canımı sıkan kısmı bir çok ülkede bayanlar sivil toplum örgütleri kanalıyla buna karşı tepki oluşturarak hemcinslerini uyarırken bizim bayanlarımız buna sessiz kalıyorlar. Benim en üzüldüğüm nokta budur. Hatırlatmak gerektiğine inandım bir an, forumlarına yazı yazdığınız sitenin adı HUKUKİ.NET'tir. Siz burada hukuk dışı söylemlerde bulunuyorsunuz, site yetkililerinin size karşı hoşgörüsünü de zayıflık muamelesine tabi tutup aynen devam ediyorsunuz. Henüz birinci sınıfa giden bir hukuk öğrencisi olarak bir avukata bunu hatırlatmaktan yüksünüyorum ama "Onlar öyle giyinirse herkesin de bakışlarıyla taciz etme hakkı vardır!" sonucuna giden ifadeleriniz doğrudan kişi haklarına saldırıdır. Evet, sizin etrafınızda gördüğünüz şeyleri inceleme hakkınız vardır ama Medeni Kanun'umuzun 2. maddesi uyarınca karşıdakini rahatsız ettiğiniz anda bu "Hakkın kötüye kullanılması"na girmektedir. Bir hukukçu olarak böylesine hukuk dışı bir zihniyetle olaya bakmanız karşısında nutkum tutuldu... İslam dininden sürekli olarak bahsediyorsunuz, İslam dininde kadınların yeri vs vs vs... Bu ülke sadece İslam dinine inananların oluşturduğu bir ülke değildir. Kültürel yozlaşmayı da bayanlarımızın dinin biçtiği biçimden uzaklaşmış olması temelinde göstermişsiniz. Siz bunları neye dayanarak söylüyorsunuz Allah aşkına? Dinimiz bayanlara bir rol biçmiş, erkeklere bir rol biçmiş herkes bunu oynayacak gibi bir zihniyet olabilir mi? Shakespeare'in "Life is a stage and we are the poor actors..." lafıyla birebir uyum gösterdiğinizi söylesem bir "ecnebi" ile aynı şekilde düşünmekten dolayı yerinecek misiniz? Ayrıca şunu da gayet iyi bilin; bir bayanın bikini giyip giymemesi, eteğinin boyu, kendine bakması gibi olayların hiçbiri hakkında en ufak bir söz sahibi olamazsınız. Karşıdaki insan kendini içerisinde iyi hissettiği elbiseyi giyer, erkeğe düşen de kafasını çevirip işine bakmaktır. Bu dünyada kimin, izin verilmediği halde başkasının hakları üstünde tasarruf yapabilme yetkisi vardır? Bu yetkinin kaynağı nedir? Bazı sorularınızı da bilgim dahilindeyken cevaplayayım: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz'ın ismini duydunuz mu? Bilimadamı arıyorsunuz ya, dönün ona bakın. Kendisi bir edebiyat profesörüdür ve BİLİMADAMI, İŞADAMI gibi sözlerin kalıplaşmış olduğunu; bunların işkadını gibi çeviririmlerinin gereksiz olduğunu söylemektedir. Buna temel olarak da, oradaki ADAM sözcüğünün bir cinsiyeti değil; o işle uğraşan kişiyi ifade ettiğini söylemektedir. Ülkenizin bayanlarını görün sayın avukat, kendileriyle o kadar barışıklar ki bunu bile mesele haline getirmek yerine bilimsel yaklaşıyorlar. Alın size XX kromozomu taşıyan bir BİLİMADAMI, alın size karakterindeki olgunluk... Sonra bir şey daha geldi aklıma, tarihe geçmiş kahraman demişsiniz. Jean deArc diye bir isim duydunuz mu hiç? Duymadıysanız araştırın, o sorunuzun cevabı da orada yatar. Kürtaj meselesine gelince; bayanlar sizin isteklerinizi karşılamakla mükellef yaratıklar değildir. (Forum kurallarına ters olmamakla beraber yine de bu kalıbı kullanırken belirtmek istiyorum; bu atasözü Prof. Dr. Turgut Akıntürk'ün Aile Hukuku kitabında da aynen bu şekilde geçmiştir. Bu nedenle yazmayı ahlaka aykırı bulmadım.) Tabir-i caizse "Bekara karı boşamak kolaydır.". O cenini aylarca taşıyacak olan, sıkıntıları çekecek olan siz değilsiniz tabi. Siz baba olmak istiyorum dersiniz, sizin çekeceğiniz ağrı sızı yok. Karşıdaki insanın elbette kürtaj hakkı vardır, çünkü çocuğu o doğuracaktır. Sizin katkınız tartışılmazdır, ancak kimsenin salt sizin isteğiniz için 9 ay onlarca şeyden feragat etmek mükellefiyeti yoktur. Evin reisinin erkek olduğu hükmü çıkarılmış... Gücünüze mi gitti sayın avukat? Her şey para mı bu hayatta? Herkes parası kadar mı konuşacak? Ki artık eve ekmek getirmenin arkasına bile sığınamazsınız. Evin güvenliği için kolluk kuvvetleri görev yapmakta, bayanlarımızın da önemli bir kısmı bir işte çalışmaktadır. Niye sizden az söz hakkına sahip olsunlar ki? Evlilik birliği olarak geçiyor kanunda sizin de bildiğiniz gibi. Birlik aynı zamanda eşitliği de içinde barındırır. Sizin gibi onlar da fedakarlık yapıyorlar, bir işte çalışmasalar bile bir ömür size ve çocuğunuza en büyük desteği veriyorlar. Elbette sizinle eşit güçte olacaklar. Unutmayın, Anayasa Mahkemesi içtihatlarına göre "Statü olarak aynı olmayanların aynı muameleye tabi tutulmamaları adaletsizlik değildir.". Burdan da gayet bariz görüldüğü üzre, illa ki eve ekmek getirmek ölçütüyle veya daha yıpratıcı işte erkeğin çalışmasıyla olayı değerlendiremezsiniz. Sizin işiniz size göre zordur, onların ki de onlara göre. Kimsenin bir diğerini aşağılama hakkı yoktur. Peygamberlerin gönderildikleri çağlara dikkat ederseniz, tarihi gelişim açısından o çağlarda bir bayanın bir inanca flama olabilmesi imkansızdır. Sebebi ise gördükleri muameledir. Önümde Roma Hukuku kitabı var da, çağında en uygar topluluklardan biri olan Roma'da bile bayanlar sırf "bayan" olmaları yüzünden hak ehliyetinden önemli derecede mahrum bırakılmışlardır. Bu adalet midir? Daha ötesi böyle bir zihniyette insanların inançlarına yön verebilmesini bekliyor musunuz bir bayandan? Tarihi olaylar, yaşandıkları dönemin koşullarına göre incelenir. Bu nasıl bir bilim anlayışıdır? Son olarak zayıf hafızamdan ötürü beni bağışlayın, konuyla ilgisi olanlar size çok daha iyi bilgi vereceklerdir ama önemli birkaç hastalığın virüslerini ve mikroplarını keşfedenler kadın bilimadamlarıdır. Bilgi birikimim yettiğince bütün sorularınızı cevaplamaya çalıştım. Görüşlerinizin de bir hukukçuya, hele ki benim gibi bir öğrencinin değerlendirmesiyle üstad olarak görmesi gereken bir kişiye hiç yakışmadığını da belirtmek isterim. Ben gerçekten şu yazıyı bir avukata cevaben yazmaktan utandım. Saygılar...
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Sayın ATSIZ, Öncelikle sizi kutluyorum, soyadımı geç de olsa nihayet doğru yazmayı başarabildiniz.
quote:
değerli admin eğer yazılarımı bu forumda bulunmaması gereken yazılar olarak görüyorsanız kaldırın iş bitsin! böylelikle bazılarının SEVİYESİZ gibi kelimelerinden ari olurum!
Bizler Hukuki.net yönetimi olarak, fikirlere saygılıyız sayın ATSIZ. Sizin fikirlerinize de saygı duyduğumu daha ilk iletimde dile getirmiştim zaten, sizden de aynı nezaketi beklerdik açıkçası. Ama siz şahıslara, isimlere saldırdınız, hakaret ettiniz. Fikrini benimsemeseniz dahi kimseyi karalamaya, aşağılamaya hakkınız yok. Bizler (Bizler diyerek diğer arkadaşlarım adına da yazmakta hiçbir sakınca görmüyorum çünkü biz birbirimizi gerçek hayatta da çok iyi tanıyan koskoca bir aileyiz.) karşıt görüşleri hazmedemeyen, sabitfikirli insanlar değiliz. Öyle olsaydık çoktan iletileriniz silinir, üyeliğiniz de askıya alınırdı emin olabilirsiniz, ve böylesi bizim için çok daha kolay olurdu. Şunu anlayınız ki tepkimiz görüşlerinize değil, üslubunuzadır. Önceki iletilerinizi okuduğumda, tepkinizin neye, kime olduğunu anlamakta güçlük çekmiştim. Ancak şimdi anlıyorum ki, ben hatayı başta yapmışım, çok saygı duyduğum ve gerçek bir din adamı (Hurafeci, bağnaz değil) olduğuna inandığım Diyanet İşleri Eski Başkanı Sayın Mehmet Nuri Yılmaz'ın yazısını en başta eklemeliymişim. Eminim ki o zaman tepkiniz böyle olmazdı, zira bu yazıyı daha bir dikkatli okumuş olduğunuzu ve de daha ılımlı düşünmeye başladığınızı fark ettim. Anlıyorum ki, yazıların içeriğinden çok yazarları etkiliyor sizi. Bir hukukçu için yazık, çok yazık... Saygılar...
commodore1tr Konu iyice karıştı ve gitgide kişiselleşmeye başladı. Kişilerin birbirine saygı duyması gereken bir sitede yazdığımızı unutmamalıyız. Unutulmamalıki kadın olmazsa erkek erkek olmazsa kadın bir hiçtir. İkisinden birini kaldırsak kalanın ömrü enfazla 50 sene olur sonrada insansız bir dünya kalır. Daha mı iyi olur bilemem ama olacak budur. Buradaki temel sorun aslında kadın giyinik mi çıplak mı mayoyla mı çarşaflamı değildir. temel sorun gözümüzde onu nereye koyduğumuzdur. Bazen en kapalı kadın gizeminden dolayı daha cazip gelir. Kadınlarada bazen kaba saba konuşan maço görünüşlü abuk adam diyebileceğimiz tiplerin cazip geldiği gibi.. Maalesef bir çok erkek tarafından tarih boyunca kadın cinsel obje gibi görülmüş dahada kötüsü onurlu namuslu yaşamaya çalışan kadın da bir şekilde zor durumda bırakılmak istenmiştir. Kadını bir et parçası olarak gören zihniyet var oldukça aslında eşitlikten söz edilemez. Burada kadın erkeği dövmüş erkek hakkı neredeymiş veya tersi önemli değildir. Önemli olan genel bakış açısıdır. Adam manyaktır patlar karısını döver bunu eşitlikle algılamak bizi hataya götürür bu adli bir olaydır adamı atarsın içeri kanun gereği görür anyayı konyayı veya kadın boşanır ' ne lbu senden çektiğim der ' olay biter. Asıl eşitsizlik bunlardan sonra başlıyor zaten kadında ondan boşanıp git diyemiyor. Toplumumuzda 'dul kadına' bakış ile ' dul erkeğe' bakış arasındaki fark aynı olduğu an eşitlik olur bence kimin kimi dövdüğü gibi insani olmayan davranış biçimlerinin dengelenmesiyle değil.. Düşünün hiç dayak yok kötü muamele yok ama boşanmadan sonra kadına nasıl bakıyor toplum erkeğe nasıl işte zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Namusu bile kadınlara yükleyip erkekler olarak çekilivermişiz kenara. Ne hikmetse namusu kadınların bir bölgesine odaklamışızda kendi o bölgemiz 'namus dışı kalmış' özgürlüğe koşmuş.. Hiç düşünmemişiz kadının namussuzluğunun nedeninin aslında bir erkek olduğunu Erkek bu olayda yırtmış gitmiş.. Bakın şimdiki sanat dünyasına son populer olayda namussuz olan kötü kadın olan Sanem Çelik ilan ettik rahatladık. Olayda Sanem olayı oldu işte eşitsizlik budur. Evli olan Namussuzluk varsa onu yapan aldatan asıl aktör erkektir yani Kudret sabancıdır. Sanem çelik benle yakalansaydı ( olmaz ya diyelim ki oldu ) kim ne diyebilirdi? İki bekar yeni bir aşk mı filan deyip peşine magazinciler 'aşk yaşıyorlar' diyip geçeceklerdi. Ama ne oldu erkeğin adı bile telafuz edilmiyor. Yahu yılanın başı o... Neden kadın tek başına ortada kaldı bunu merak ediyorum.. Dikkat edin namusu gene kadına yükledik namussuz olarak ta bir kadını bulduk hep birlikte rahat ettik . Sanırsınız ki dışardan bakınca lezbiyen bir ilişki var ondan böyle .... İşte eşitsizlik budur... Bir önemli noktada duruş biçimimizdir eşitlik konusunda Vurun kahpeye filminde ki kadın mı haklı yoksa halkı galyana getirip linç ettiren imam mı? Yada dün seyrettiniz mi bilmiyorum seyretmeye çalıştığım tek dizi olan kırıkkanatlardaki üç kızmı namuslu ve dürüst yoksa muhtar mı? Peki eşitlik hangisinden yana ? Yalancı sahtekar zimmetçi çıkarı için ülkeyi satan bir muhtar saygı görüyor ( Dizini sonu farklı ama gerçek hayatta muhtar yırtar) dürüst namuslu ülkeyi savunan üç kız linç edilmek isteniyor işte eşitlik burada zedeleniyor. tersini düşünün bir rum köyünde üç kızın sakladığı Türk olsaydı ve hadi dizide yok ama orada olsaydı magazin deyimiyle bu türk erkeği bu üç rum kızıyla 'aşk yaşasaydı' tepki ne olurdu acaba? Gene erkeği linç mi ederdik ? Ypksa helal aslanım iyi gösterseydin Türk ün gücünü müderdik? EŞİTLİK EŞDEĞER OLAYDA EŞDEĞER TEPKİYİ VEREBİLMEKTİR. Diğeri ise en hafif değimi ile iki yüzlülüktür. Hani bizim bazı erkeklerimizin eşcinsellerle ilişkiye girip sonra onları her fırsatta aşağılaması gibi ama işin gerçeği nedir hemcinsinle hangi konumda yatarsan yat eşcinselsindir.. Eşitlik burada bile yok.. Tarih boyunca en iyi komanda edilen disiplinli ordularda bile zaman zaman görülen savaşın en kötü yönü nedir ? Girdiğin yerdeki kadına kıza tecavüz etmektir. Sanki oraya ülkende kadın kalmamışta tecavüze gitmişsin topluca gibi... Eşitlik burada da yara alır. Zihnimizde eşitliği koruyamazsak ve kilometre taşlarını oturtamazsak asla bu konuda ilerleyemeyiz. Açıkça konuşmak gerekirse yukarıda anlattığım olayı anma dışında dünya kadınlar günü bir rezalettir. Diğer günler neden kadınların günü değil Neden tüm günler kadınlarla erkeklerin birlikte mutlu ve eşit olmaları için değil ? Kadınları koruma evleri kadınları üstün çıkarmaz ki yukarıda bazıları öyle yazmış.. Ezilen kadına sahip çıkma yerleri onlar ve bir ülkede ne kadar çoksa bunlar o ülkenin uygarlıktan o kadar uzak olduğunun göstergesi olmaktan öteye bir değer taşımaz aslında. Bu şu demektir. O ülkede ne dangalak erkekler varki kadınlar ancak oralarda yaşayabiliyor. Tersinin de çok olmasını istemek artık bir amazon erkek savaşı demektir ki bu asıl abesle iştigaldir. Eşitliği sağlamak için birde 'kuyruk sallama' deyimini tam algıladığımızda aşarız. Önemli olan kuyruk sallamak değil insanları o kuyruğu sallamak zorunda bırakmamaktır. İnsana insan olduğu için değer ve hizmet vermek ondan sonra cinsiyetine bakmaktır. Ama nerede...
commodore1tr Öncelikle site yöneticilerinden bu formu açandan ve tüm katılımcı ve okuyuculardan özür dilerim. Çünkü aşağıdaki satırların aslı yeri 18 Mart konulu formdur ve orada daha bir geniş yer almaktadır. Ancak bu formda bazı arkadaşlarımızın haddini aşarak kadınları küçümsemesi ve ne iş yapmışlar ki demeyee getirmesi üzerine bazı alıntıların buraya çok yakışacağını düşündüm. Bir kere daha özür dilerim...t.a Kınalı Hasan#8217;ı bildiniz mi? Nereden bileceksiniz. Yüzbaşı Sırrı Bey anlatıyor. 64. Piyade Alayı, 1. tabur, 2. Bölükten bir Hasan vardı. Saçları kınalıydı. Sordum #8220; Hasan hiç erkek kınalanır mı?#8221; Dedi ki#8220; Annem kınaladı gelirken kumandanım.#8221; sor bakalım anana, niye kınalamış. Anasına yazdığı mektupta sormuş.Ben cevabını kendinden dinleyemedim. Bir süre sonraki hücumda şehit düştü. Sonra cebinden çıkanlarıgetirdiler. Bir mani ve bir mektubunu verdiler. Ana#8217;sı cevabında #8220;Bizim buralarda adettir oğul. Kurbanlık koçlar kınalanır. Ben de seni vatana kurban diye gönderdim. Onun için kınaladım#8221; Mani ise şöyleydi. #8220;Anam yakmış kınayı, aday diye, Ben de vatan için kurban doğmuşum Anamdan Allaha son bir hediye Kumandanım ben İsmail doğmuşum. Halil Çavuş Çanakkale savaşı başladığında 47-48 yaşlarındaydı. Oğlu Ali 19-20 yaşlarındadır. Ve Çanakkale cephesindedir. Bir gün halil Çavuşun hanımı dükkana gelir kocasına#8221; Bey, eve iki asker geldi. Seni askerlik şubesinden istiyorlar#8221; dedi. Halil Çavuş hanımına #8220; Ben şimdi gider, ne için çağırdıklarını anlar,dönerim. Canım kurufasulya çekti. Sen eve git pişir,ben geliyorum#8221; der. Askerlik Şube Başkanı Komutan,#8221; Sen nerde kaldın? Yürü,Edremitliler Çanakkaleye gidiyor. Koş yetiş#8221;. #8220;Aman bey, eve varayım haber verip helalleşeyim#8221;. #8220;Mümkün değil, kafileden kopma koş yetiş.Biz eve haber veririz. Gerçektende eve haber verirler. Oğlu Ali savaştan sonra eve geri döner. Fakat Halil Çavuştan bir daha haber alınamamıştır. Hanımı hayatı boyunca her akşam kurufasulye pişirmeye devam etti. Fakat asla bir lokmasını ağzına komadı. Her akşam sofraya bir boş tabak koydu,kaldırdı. Ve her akşam,hep ama hep kocasını gelecek diye bekledi.
ATSIZ değerli hukuki net ailesi, tavrınızın net olması beni çok sevindirdi. görüyorum ki Türk Kadını her yönden ve her aşamada kendini savunabiliyor. ve iletilerime cevap veren hiç bir site üyesi saldırgan tutumuma, bu derece karşılık vermeyi uygun görmemiş, yeterli ve gerekli ölçüde haklı savunmalarını yapmışlardır.. diğer bir sevindirici husus ise foruma katılımın bu konu üzerine artması saygı ortamında bunun gerçekleşmiş olmasıdır. yanlış anlaşılmasın kimseyi haddim olarak sınama ya da denemeye tabi tutmuş değilimdir. amacım sadece tepkilerin ne derece sağlıklı verilebildiği ve haklılık oranının ne olduğunu öğrenmekten ibarettir.. bu itibarla başta sayın av. dilek kuzulu YÜKSEL OLMAK üzere foruma katılmış olan tüm üyelerden özür dilemeyi kendime bir borç bilirim.. bunu başta küçük tatlı bir şaka olarak görmemeniz açıkçası işimi kolaylaştırdı.. konuya ileti yazanlara teşekkür ederim. amaç katılımı ve biraz olsun heyecanı artırmaya yönelik idi ve sanırım istenilen amaca ulaştı. o halde kurumun dağılma faslına geçebiliriz:)))) fakat bu tip ayağa kaldırıcı oyunlarımı diğer forumlarda da görebileceğinizden emin olabilirsiniz:) kızmadınız dimi:) saygı ve sevgilerimle!
commodore1tr ilginç çok ilginç ; sadece bakacağım ...
Av.Mine Uzun Oyun oynayacak başka yer yok muydu?
Av.Dilek Kuzulu Yüksel
quote:
fakat bu tip ayağa kaldırıcı oyunlarımı diğer forumlarda da görebileceğinizden emin olabilirsiniz:)
Bundan sonra ne yazarsanız yazın ciddiye alınmayacağından emin olabilirsiniz. Yalancı çoban misali...
deryası ben kısmadım bilakis güldüm. forum üyelerimisi hoşgörüye davet ediyorum tamam belki dilek hanımın üzerine çok gitti ama olsun büyüklük sizde kalsın dilek hanım.[:D]
Av.Dilek Kuzulu Yüksel Sayın deryası, Hoşgörüm ve de fikre olan saygımdan dolayı sayın ATSIZ dilediği gibi şakasını sürdürebilmiştir. Yeterince, hatta fazlasıyla hoşgörülü olduğumu düşünüyorum. Nitekim sayın ATSIZ da "ve iletilerime cevap veren hiç bir site üyesi saldırgan tutumuma, bu derece karşılık vermeyi uygun görmemiş, yeterli ve gerekli ölçüde haklı savunmalarını yapmışlardır.." cümlesiyle saygımızı ve de hoşgörümüzü kabul etmektedir. Saygılar.
ATSIZ sisi seviyorum ben ya.. yuppiii:)
commodore1tr Ben sayın Atsızın son beyanlarına inanmasamda doğru kabul etmek istiyorum ama genede bir şey varki aslında aklımı kurcalıyor. Okuduğumda çok rahatsız olmuştum 'bunun ayağa kaldırıcı oyun' olamayacağını ve kişi haklarına ciddi bir biçimde saldırı olarak algılıyorum Kişileri sevebiliriz sevmeyebiliriz ama onlara karşı küçükdüşürücü sözler sarfetmeye hele hele kendilerini savunamayacakları bir ortamda bunları söylememizin hak olmadığını belirtmek istiyorum. 'şu ALTANLAR ailesine değinmeden geçemeyeceğim.. çetin altan ahmet altan ve diğer üyeler fikriyle zikriyle belli ve aslında ne idüğü belli olmayan şahsı muhteremlerdendir.. babasının eğitim anlayışıyla romanlarındaki akıcılığı ancak cinsellikle yakalayabilmiş olan küçük ALTAN lüçük bir işbirlikçiden başka bir şey değildir.. tarihi araştırıldığında ayan beyan görülecektir din-devlet düşmanı denmelerine ramak kalmıştır..' Bu ifadeler Sayın Çetin Altan dan alıntı yapılarak yazılan bir öykünmeden sonra Atsız rumuzlu üye tarafından yazıldı . Dönüp dönüp okudum burada altan ailesine direkt bir saldırı olduğu gibi 'çetin altan ahmet altan ve diğer üyeler fikriyle zikriyle belli ve aslında ne idüğü belli olmayan şahsı muhteremlerdendir..' cümlesindeki 'DİĞER ÜYELER' in de kim olduğunun açıklanması gerekmektedir. Bu forma yazan üyeler olduğu anlaşılmakta isede belki Atsızın başka bir üyelerden bahsetme olanağı daha vardır. Gereksiz polimiklere girerek kişilere hakaret edip karalayıcı bir uslup kullanılarak 'ayağa kaldırıcı oyun' oynanamayacağı son derece açıktır. Hukuk dışı bir yaklaşım dergilenmiştir. Ahmet ve Mehmet Altanları pek bilmem ama Sayın Çetin Altan a böylesine TEMELSİZ saldırıya kimsenin hakkı olmadığına inanıyorum. Çünkü 1927 doğumlu olan Çetin Altan hukukçu kimliği ( Ankara hukuk mezunu ) Türkçe yi çok güzel kollanan dil bilgisi ; siyasi kişiliği ile önemli birisidir. Çetin Altan 1965 seçimlerinde aldığı yüzde iki buçuk oy ile meclise onun üzerinde milletvekili sokan Türkiye İşçi Parti;sinin en tanınmış isimlerinden biriydi . Radyodan yayınlanan meclis konuşmaları büyük heyecan yaratır, sağcılar bile gazetedeki köşe yazılarını izlemek zorunda kalırlardı. Bu ateşli konuşmalarının birini yaptıktan sonra Adalet Partili milletvekileri tarafından meclis salonunda linç edilmek istenmiş, aldığı darbelerden dolayı bir gözünde kalıcı hasar oluşmuştu. 12 Mart darbesi ile birlikte cezaevinin yolunu tutan Altan, 12 Mart;ı konu edinen ilk romanın yazarı olarak da ilgi topladı. Savunduğu fikirlere karşı olabilirsiniz ama o kişi fikirlerini savunma uğruna gözünde kalıcı bir hasara bile göze almış belki de TBMM sinin en utanç dolu olayına maruz kalmış birisidir. Dolatısı ile insanlara 'işkembe i kubra' dan sallamak yerine onların kim olduklarına bakmakta yarar var diye düşünüyorum. Ahmet Altan ın kitaplarından bazılarını okudum ancak kesinlikle bana hitap etmediğine karar verdim. Bu demek değildir ki Ahmet Altan yazar değildir. Romantik yazan bence içi boş olan okuduktan sonra ' ee ne kazndım şimdi ben bunu okuyunca ' dedirten romanlar hikayeler yazmaktadır. Ama bir şekilde çok sattığına göre hitap ettiği bir kesim sevenleri olduğuda şüphesizdir. Bana kesinlikle hitap etmiyor diye saldırmak onu küçük düşürmeye çalışmak tam anlamıyla abes le iştigal vede hakarettir. Bu form kitap tenkit formudadeğildir ki işin edebi yönü var mı yok mu tartışalım dolayısı ile bu kişinin de gündeme böylesine çirkin laflarla getirilmesini kınıyorum... Mehmet Altan ın görüşlerine kesinlikle karşıyım. Yanlış bir yolda ve söylemde olduğunu düşünüyorum. Ama bununda benim ona saldırma hakaret etme hakkını vermeyeceğini belirtiyorum. Sadece olanak olsa aynı ortamda fikirlerini çürütmeye çalışır kendi doğrularımı önüne sürerim. Zaten ciddi bakıldığında üç Altan ında aslında birbirlerinden çok farklı kulvarlarda olduğunu açıkça görürüz. Üçüne birden böylesine saldırmak hiç bir şekilde kabuledilemez olarak değerlendiriyorum. Bu kişinin bu konuda doyurucu bir açıklama yapması ve diğer üyeler deyiminin net ve anlaşılır biçimde ortaya konması gerektiğine inanıyorum.... Ve şuna da inanıyorum ki Atsız kendi içindekileri söyledi ve asla ayağa kaldırıcı bir oyun oynamadı... Çünkü hiç bir oyun böyle oynanmaz....
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Velayet hakkı] Wmic Windows Activation Key and windows 7 ultimate activation tool 
  • 03.05.2025 09:36
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük + Arşiv +
    Bugünün tarihi: 03/05/2025 11:34:13