 |
21/08/2025 Eski forum arşivi bölümü
Hukuksal Tartışmalar
Mucize aşk |
commodore1tr |
Üzgünüm, dürüst olmadığım için
Ancak rüyalarımda söyleyebilirim
Düşüncelerim kısa zamanlı
Görmek istiyorum seni hemen şimdi
Ağlamak üzereyim ......
Seni arayamam da -- geceyarısı
Yalın bir yüreğim var, ne yapabilirim ki?
Gönlüm bir çiçek dürbünü.
Ay ışığının rehberliğiyle
Her zaman biraraya geleceğiz kaderle
Takımyıldızlarının parıltılarını sayarak
Haber veririm aşk nerede
Aynı dünyada doğmak
Mucize aşk
Bir kez daha gelmek için biraraya
Tanrım, mutlu bir son ver bana
Şimdi, geçmiş ve gelecekte
Sadık kalacağım sana
Unutamam gözlerindeki o sevgili bakışı
İlk karşılaştığımz o anki
On binlerce yıldızın arasından
Bulurum seni
Fırsata dönüştürerek her şansı
Böyle seviyorum hayatı
Yaklaşıyor büyük bir mucize.
Her zaman biraraya geleceğiz kaderle
Takımyıldızlarının parıltılarını sayarak
Haber veririm aşk nerede
Aynı dünyada doğmak
Mucize aşk
İnanıyorum buna
Mucize aşk
|
commodore1tr |
Bir gün hayatımdan ördürürcesine çıkacaksın.ve ben seni hep son günkü halinle hatırlayacağım.seni en güzel halin neydi diye düşünüyorum. Ve içimden bir ses yıllar öncesine götürüyor beni ...
Seni her halükarda içimde hissedebiliyorum. İşte olayımın en güzel yanı bu. Sen ne kadar anlayabilirsin bilemiyorum. Ama benim gibi her şeyden ve herkesten uzak bir hayatın olmasaydı bunun ne demek olduğunu anlardın. Seni anlıya biliyorum sevdiklerin ve sana destek veren herkesin yanında ağlamak bile senin doğal. Benim için lüks olan her şey sana doğal geliyor.
Şimdi yatıyorsundur. Bir sigara yakmış yatağının ucunda yaşadıklarını ve benim sana söylediklerimi ve hatta yaşadıklarının bir hata olduğunu düşünüyorsundur. Kanayan yarayım senin için biliyorum. Bir hata. Bir yanlış. Oysa sadece sevmiştim seni. Hala aklımın bir ucundan çıkmıyorsun. Son kez çıkmayan olacaksın. Seni asla unutmayacağım. Yerlerde sürünüp yok olsam, evlenip çocuk sahibi olsan ve adım bir yana, dünyada olduğumu unutsan ben yine bıraktığın yerde olacağım.
Parktaki çocuklara bakıp seni yaşayacağım. Söküp atmam gerek içimden seni. Hayatımın kalanını sensiz yaşamayı öğrenmeliyim. Ve öyle ki hiç sızlamamalı içim seni gördüğümde. Sen utanmalı, sen başını eğmelisin. Yaptıklarından utanmalı, iliklerine kadar üşümelisin yazın kavurucu sıcaklığında...
Ama olmaz bunu sana yakıştıramam. Sen bunları yaşamamalı, görmemelisin. Korkma yavrucuğum ben gizli bir köşeden seyreder sonra usulca kaybolurum. Sen hiç görmezsin beni. Belki bir gün ortak bir tanıdığımızdan haberlerimi alırsın. Olur da hakkımda kötü bir şeyler duyarsan ne olur kulak asma yalandır mutlak. Senin üzülmen için söylenmiştir.
İçim yanıyor kimseye anlatamıyorum. Hoş sen bile anlayamadıktan sonra kim anlasın. Bana güldüklerini biliyorum bunu iliklerime kadar biliyorum. Varsın olsun, gülsünler, ben biliyorum içimdekileri. Yorgun bedenimi yıldızlara taşıyacaklar bu benim en mutlu günüm olacak. Sevdiklerimi oradan görebileceğim. Bir kahve telvesi, bir sigara dumanı kadar yakın olacağım sana. Sana ve sevdiğim tüm insanlara.
Son bir sevgi son bir mutluluk yakaladım seninle, belki de çok kısaydı kimileri için. Nereden bilsinler benim için bir ömre bedel olduğunu. Ben gözlerimde yaşadım bu aşkı ve yine gözlerimde bıraktım umutlarımı. Bunları bir gün okuyacak mısın? Okurken ağlayacak mısın bilemiyorum. Ama beni anlayabilmen için çok zaman geçmesi gerekiyor belki yüzyıllar. Yalnızları oynuyorum sen bile farkında olmadan. İşte ben buyum, kimsenin istemediği, kimsenin anlamadığı. Anlamak istemediği. Uykuların en tatlısı senin için olsun canımın içi...
|
commodore1tr |
Biliyorsun,gayem sana zarar vermek,seni incitmek,kırıp dökmek değildi. Yılar yılı açı çekmiştim, .Acına,yaşam mücadelene ortak olup yüreğimi yüreğine,ömrümü ömrüne katip seni mutlu edecektim
Ben senden sadece sana verdiğim sevgiyi kabullenip ,bu sevgiyi yaşamanı istemiştim Yüreğim tahtı da tacı da sana vermişti. Yalnız seni istiyordu.Yüreğimde kalıp saltanat sürmek varken beni sıradan bir şeymişim gibi elinin tersiyle ettin. Çok sevilmek bu kadar kötü müydü?Gerçekten böylesine ağır mıydı ki?
Hayatıma bilmediğim anlamlar getirmişsin .Gözüm kapalı hayatimi ortaya koyduğum bir kumar oynamıştım.Yasini seni kazanacaktım,ya da kendimden ya geçecektim .Hem seni kaybettim ,hem de kendimden vazgeçecektim. Var miydi böyle kimsesiz darmadağın olmak biçare kalmak ,var miydi?
Keşke beni böyle ödüllendireceğine,hiç ödül vermeseydin. Onca yüreği senin yüreğine feda ettiğim halde yüreğin kocaman sevdamı alabilecek kadar büyümedi.
Ben de sana büyük bir sevgiyi vermekte diretiyordum. Bu kadar direttiğim için beni bağışla... sevmek ölümüne cesaret, buzdan değil ateşten yürek ister. Adı üzerinde sevdaydı bendeki, zorda sevdayı büyütmek kolay değildi elbet. Bütün güzellikleri bütün kainatı seni sevmesi için birine verseydin, yine de bu kadar sevilemezdin. Hiç kimsenin yüreği benim ki kadar büyük ve deli olamaz.
Beni kırgınlıklarla çelişkilerle, cevabı sende olan bir sürü soruyla ve bitmek tükenmek bilmeyen #8216;#8217; keşke#8217;#8217; lerle bıraktın. Bana onca acı verdin ama yüreğim düşman olamıyor. Her gün alabildiğine yanıyor, istesem de istemesem de seni özlüyor seni istiyor.
Yüreğimi koparıp atmak mümkün olsaydı hiç düşünmeden koparıp atardım. Sevdan beni divane etti, beni asileştirdi, kendime sözüm geçmiyor artık. Başımı ellerimin arasına ne ilk ne de son alışım. İlk açım değil ama en büyük açımsın. Bir limandayım ve senin bindiğin gemi çoktan uzaklaşıp gitti. Bunu kabullenemiyorum, zoruma gidiyor canımı acıtıyor. Sen yüreğimde bir hasret en büyük ve hiç kapanmayacak bir yara olarak kalacaksın. Yarım kalmışlığım, unutulmazımsın. Yüreğimin sarayından seni kovmuyor, tacı da tahtı da sensiz bırakmıyor.
|
commodore1tr |
ilişki demek, karşımızdaki insana sevgi yatanları yapabilmek demektir. Yakalamayı becerdiğimiz sevgi ilişkilerinin sonsuza dek sürmesi, insanoğlunun en büyük hayallerinden biridir. Bu ideali pek az insan gerçekleştirebilir. Pek çoğu, kendisini, ilişkinin en başında hissettiklerinden çok uzakta ve o ilişkiyi sürdürmesini sağlayan temel motivasyonlan tüketmiş hisseder ve terk eder. Ya da, biz ilişki isteğini ve motivasyonu kaybetmemiş olsak dahi terk ediliriz. Herkes sevginin yaşandığı, paylaşıldığı ve büyüdüğü sihirli formülü arar. Bu formülü yakalamak için aşağıdaki iki temel tuzağa düşmemeyi becermek gerekir.
Sevgiyi bazılarımız sadece bir duygu olarak algılamazlar. Sevgiyi bir vaat gibi algılarlar. Sevildiklerini düşündükleri andan itibaren beklentileri ve olması gerekenler farkında olmadan zihinlerinde şekillenmeye başlar. Olaylan ve durumları bu şablon üzerinden değerlendirmeye başlarlar. Aslmda, çok iyi gidebilecek veya giden bir sevgi ilişkisini yaşıyor da olabilirler. Buna rağmen sevginin vaat olarak algılanması, beklenen ile gerçeğin farklı göründüğü yanılsamasına götürebilir bizi. Böyle insanlar çok kırılgan olurlar. Çabuk alınırlar. Kolayca suçlamalarda bulunabilirler. Karşısındaki insan ne yapacağını şaşırmaya başlar, hatta zaman içinde çaresizlik dahi hissetmeye başlayabilir.Bana kalırsa sevginin bir vaat olması sevginin doğasına ve dinamiklerine aykırıdır.
Bazılarımız sevgiyi bir karar gibi algılarlar. Verdikleri kararın gereğini yerine getirmeye çalışırlar. Karşısındakinin de verdiği kararın ne kadar arkasında durduğunu test etmeye çalışırlar. İlişkileri, ne kadar sevildiği veya sevilip sevilmediğinin anlaşılmasına yönelik değerlendirmelerin gölgesinde kak. Sevgi bir karar olark algılandığında ilişkide artik bir projeye dönmeye başlamıştır. Hangi aşamasında nelerin yapılacağı yönetim kademesindekiler -yani iki sevgili tarafından planlanır. Karar verilmiş, proje uygulanmaya konulmuştur. Planın ne kadar gerisinde kalındığının sürekli sorgulandığı bir süreç yaşanır. Bana kalırsa sevginin bir karar olması da, sevginin doğasına ve dinamiklerine aykındır.
Sevginin doğasında, bir vaat veya karar olmanın ötesinde coşku olmalıdır. Bu coşkuya ise ancak tek bir yolla ulaşılabilir.
Psikiyatri tarihinin sayılı ustalarından Erich Frornm, sevgiyi bir aktivite, bir etkinlik olarak tanımlamıştır. "Bir şeye kapılmanın" sevgi olmadığını, "bir şeyin içinde olmanın" sevgi olduğunu ifade etmiştir.Sevgi aktif bir süreç olmalıdır. Pasifliği temsil eden almak ise, aktifliği temsil eden vermektir.
Nedense insanların pek çoğu, vermeyi, kendilerinden bir şeylerin gitmesi olarak görürler. Verdikçe yoksullaşacaklarına inanırlar. Vermeyi kabullenmezler. Onlar için "vermek" mahrumiyettir, kayıptır. Gerçi bu duyguyu böyle hissetmesine rağmen kabullenenler de vardır. Onlar için vermek bir özveridir. Sevgiyi adeta acı veren bir deneyim olarak yaşarlar. Bu gruptaki insanlara sevgi sevinç getirmez.
Üstad Fromm'a göre, ruhen sağlıklı ve üreten insan için vermek, gücün en yüksek ifadesidir. Verme eylemi, kişiye kendi gücü ve zenginliğini yaşatır, içinde coşku vardır. Vermek; bu noktada mahrum olmak değil, tam tersine canlılık ifadesidir.
Keşke herkes farkına varabilse ki, zenginlik çok şeye sahip olan insanların değil çok şey veren kişilerin yaşayabildiği bir duygudur.
|
commodore1tr |
Birgün melek ile şeytan karşı karşıya gelmişler...
İkiside birbirinin gözlerine bakıp gözlerinde ifadeyi okumaya çalışıyormuş...
Melek şeytanın yüreğinde kesin bir fesatlık olduğunu, şeytan ise meleğin yüreğinin ne kadar temiz olduğunu biliyormuş....
O sırada çok güzel bir müzik çalmaya başlamış...
Şeytan ellerini meleğe doğru uzatmış.. ve "benimle dans edermisin" demiş...
Melek bunu duyunca birden şaşırmış ve o anda birden elini şeytana uzatmış ve dans etmeye başlamışlar...
Çalan müzik o kadar güzelmişki ikiside birden romantik saatlere mahkum olmuşlar ve melek biran şeytanın içindeki kötülükleri unutmuş...
Şeytan dans sırasında meleğe dönmüş ve "seni seviyorum..ya sen?" demiş...
Melek yine bir şok daha yaşamış...
Durmuş ve düşünmüş bir an.." Şeytan neden bana böyle birşey desin ki..
Ama olsun yineden bende ona gerçek olmasa bile bir cevap vereyim" demiş içinden...
Ve melekte şeytana dönmüş "bende seni seviyorum" demiş...
İŞTE O GÜN YERYÜZÜNDE DÜRÜSTLÜĞÜN ROMANTİZME BOYNUNU BÜKTÜĞÜ İLK AN OLMUŞ....
|
commodore1tr |
ERKEK OLMAK, hayatına kaç kadının girdiği,kaç kadını sevdiğin,kaç kadına aşık oldugun, Kaç kadınla seviştiğin DEĞİLDİR; kaç kadının seni özlediği, kaç kadının sevdiği aşık olduğu, kaç kadının senden vazgeçemediğidir!
ERKEK OLMAK, geniş bir omuza sahip olmak DEĞİLDİR; kaç kadına o
omuzlara yaslanacak kadar güven ve sıcaklık verdiğindir!
ERKEK OLMAK, sadece yatakta iyi olmak DEĞİLDİR; sevmek sevilmek ve sevişmenin bütün olduğunu bilmektir; yaşamak, yaşatmaktır!
ERKEK OLMAK, kalın bir sese sahip olmak DEĞİLDİR; nazik duygulu
cümleler kurabilmektir!
ERKEK OLMAK, Vurdu mu oturtmak DEĞİLDİR, dokunuşundaki yumuşaklıktır!
ERKEK OLMAK, kıllı bir vücuda sahip olmak DEĞİLDİR; o vücutta nasıl
bir kalp taşıdığıdır!
ERKEK OLMAK, romantik bir ortamda güzel sözler söylemek DEĞİLDİR; o sözlerin arkasında durmaktır!
ERKEK OLMAK, ağır eşyaları kaldırmak DEĞİLDİR; olan hayatın yükünü
taşıyabilmektir!
|
commodore1tr |
Aşk daima ikikişiliktir . Taraflardan birisi asla bırakmadıkça umut yok olmaz. Ne mi olur efsane ... |
commodore1tr |
Aslında aşkın kendisi mucizedir . Aşk insanı kanatlandırır garip saçma olağandışı şeyler yaptırır genelde hatalıdır ama yinede çok güzeldir.
Tarih boyunca aşk kalbe yönelik bir olay olmuştur.Aslında kalp insanın en büyük kasıdır. Tüm görevide kanemip pompalamak ve kanı temizlemektir. Başkaca bir görevide yoktur. herhangi bir kasın duygu yüklenebilmesi nasıl olanaksızsa aslında kalbinkide öyledir ama nedense bu kalbe kalmıştır. Bundan dolayıda kalp çok önemli bir organ olmuştur. Gerçi son zamanlarda aşkı temsil eden o üçgenciğin kalp değil kadın kalçası olduğu öne sürülmekte isede hangisinin doğru olduğu muallaktır. İnanmayan gazete arşivlerinden araştırıp bulabilir.
Aslında bu satırların yazarının bununla ilgisi yoktur sadece değişik bir başlangıç yada girizgah yapmak için böyle bir başlangıç seçmiştir. Kalp mi kalçamı olduğu konusunda herhangi bir fikri olmadığı gibi fikri olsada onun yazılacağı yerin burasının olmadığının bilincindedir. Zaten kendi konusuda aşkın bir mucize olduğu ve yaşanan mucize aşktır. Kalp kalça böbrek dalak tıp konusu olup şu anki ilgisi dahilinde değildir....
Aşk müziklerde şarkılarda şiielerde romanlarda kısaca edebi ve sanatsal her yerde yüceltilmesine karşın gerçek hayatta alabildiğine aşağılanmaktadır. En basiti ' sersem aşık ' deyimidir. Ne hikmetse Aşk şarkılarımızın günümüz temsilcilerinden Sezen Aksu şarkılarında aşkı aşırı yüceltsede ' aşk için ölmeli aşk o zaman aşk ...' gibisinden döktürsede ve kişileri bu şarkılarla yüreğinden dağlasada ya gerçek hayatta bulamadığından bunları yazmakta yada dalga geçmektedir. Bol bo levlenmekte ve kime aşık olduğunu bir türlü belli etmemektedir. Ama şarkılarındaki aşk insanın içine işlemektedir. İşte bu satırların yazarının kafası buralarda karışmakta hangisinin doğru olduğunu bir türlü anlayamamaktadır.
Makber şarkısını bilmeyen yoktur. bilmeyenler için yazalım
Her yer karanlık pür-nûr o mevkî
Magrip mi yoksa makber mi yâ Râb
Yâ habgâh-ı dilber mi yâ Râb
Rüyâ değil bu ayniyle vakî
Kabri çiçekten bir türbe olmuş
Dönmüş o türbe bir haclegâhe
Bir haclegâhe dönmüşse türben
Aç koynunu aç maşukânım ben
İnsanı alıp götüren bu muhteşem şiirin yazarı malumunu Abdulhak Hamit tir. Bunu Ölek karısı Fatma için Mezarı başında yazmıştır. Sanırsınız ki bu şiiri okuyup intihar edecek İntihar etmese bile bir daha kendine gelemiyecek öylesine içten öylesine yürek paralayan büyük bir aşk ve kaybedilmiş bir aşkın arkasından yazılan bir şiir... Sonra bir bakıyorsunuz bu büyük aşkı Fatma nın kırkı çıkmadan İngiliz dilber Nelly'e aşık olup evlenip İngiltereye gider. Peki ya bu şiir sonradan olan şarkı ( Hamiyet Yüceses harika söyler ) Oda gerçekten mucize aşkı yaşayan gerçek aşıklara bir rehber...
Edebiyat sevdiğini asla geç kalmadan söyle yazılarıyla doludur. Naçizane bende bunlara bir iki katkı yapmış hatta katkıdan öteye kendimi inandırmışımdır. Ama gerçek hayat ta nedense ' aşık olduğunu söylediğin an kaybedersin ' vede ' kaçan kovalanır' mantığı hakimdir. Mantığın hakim olmasını bırakın bu iğrenç ikili hepte halı çıkmaktadır. Nedenini ben bulamadım ama kötü bir gelenek olduğunu sanıyorum. İşin garibi cahil cühalada değil en eğitimli kişilerde de bu salak sendrom hakimdir. Neden kaybedilir neden kaçan kovalanır bilinmez. kaçan hırsız kovalayan polisse mantıklıdırama gerçekten iki kişilik olan aşkta iki kişi birbirine aşıksa neden biri birini kovalar ? Nedne aşık olanlardan birisi söyleyince kaybeder belli değildir. Sadece nankör dünyanın ortaya koyduğu bir olgudur. Ve yurdumuzda sıkça herkesimde görülmekte ve bu salak gelenek yaşatılmaya çalışılmaktadır.
Her nekadar tarih boyunca günümüzde vede gelcekte kız kısmının evet mi hayır mı belki mi olmaz mı olur mu gibi temel sözcükler dahil ne dediği pek anlaşılmazsada aşk konusunda geneldekatı olantaraf bu taraftır. Erkekler ise serde erkeklik uğruna cart curt ötesi genelde etmezler. Aşık erkek aşıktır bu kadar basittir. Aşık kızın ne olduğu ise kendisi dahil kimse tarafından betimlenemez çünkü hepsini döyleyerek enteresan bir durum yaratır erkek genelde ne dedi bu diye düşünür durur... Aşkın insanı durgunlaştırmasıda iştebu durumdaki erkeğin kumru kuşu gibi kızın ne dediğin anlamak için verdiği çabadan kaynaklanan bir durumdur.
Aşıklardan birisi bu aşktan bktığında yada krtulmak istediğinde enteresan bir sözcük ortaya çıkar ' arkadaş kalalım ' bu saçma öneriyi gerçekten aşık olmayanlar sersemce kabul ederken gerçek aşıklar reddeder ve o zaman da mucize aşk doğar ve kendi çevresinde efsane olur. Arkadaş kalalım kadar saçma ve mantıksız bir sözcük olamaz zaten bunu başaran da tarih yazmamıştır. evliler eşlerine sevgililer sevgililerine baksın eş sevgili olmadanönce neydiler ? Arkadaştılar Arkadaşlık olmadan normaldekarıkoca sevgili olunmaz erkek erkeğe kadın kadın veya karşı cinslerde aşksız ilişkilerde ise önce arkadaş sonra dost olunur. Arkadaşlık ilişkinin başıdır. Aşk sonu Yahu sondan başa dönmek olur mu? Nasıl olacak ? SEvdiceğini bir başkasının yanında görmeye yürek dayanır mı? Bu durumda en mantıklı hareket normalde ne arkadaşlık ne birşeydir. Kendi hüzünlü dünyana çekilmek en iyisidir. İki seçenek vardır önünde ya unutup yeni bir hayat yada içinde yaşatıp kendi mucize aşkını kurmak işte sorun budur . Mucize aşklar az çıkar ama tarih boyu yaşar....
to be con...... |
commodore1tr |
Hayat akıp gidiyor asla kimseyi beklemiyor keşke denecek olaylar genelde geçip gitmiş keşkeleriniz sadece sizde üzüntü yaratan anı olarak kalmış oluyor. O yüzden zamanı yaşarken değerlendirmeli geçip gittikten sonra ah dı vahdı keşke ile olmamalı..
Aşklarda da bu durum böyledir . Ah vah dememek için iyi yaşantıyı anlayışla kurmak gereklidir. Karşılıklı olarak hafif kıskançlık dışında şüphe asla olmamalıdır.
Bir birlikteliği bitirecek tek şey aldatmaksa ( Aşk asla bitmez bırakırsınız terk edersiniz ama kalbinizde kanayan bir sızı kalır bir resim bir ses bir yer bir hareketle onu yaşarsınız ama geri dönmezsiniz.)aldatmaya neredeyse eşdeğer etki yaratan bir durumda sıklaşan yalanlardır. Gereksiz yalanlar... Durum ve ahval ne olursa olsun mucize bir aşkta yalana yer yoktur. Çünkü yakalanan her yalan karşı tarafa duyulan güveni sarsacaktır. Güven birkez sarsılmaya başlayıncada ilişkiyi sürdüren sadece aşk kalır beyin kısa devre olur. Güvenin sarsılması Çatırdamayı beraberinde getirir Çatırdamaya başlayan bir ilişkinin sonunda maalesef mucize aşk kalır.
Mucize aşk asla bitmez hatta şartlar gerktirir yer zemin müsait olur belki evlenirsiniz ama mucize aşkınız bitmez her an her gözünüzü kapattığınızda onu yaşarsınız kalbiniz sıkışır gözünüz yaşarır ağlayamazsın gülemezsin dönemezsin yaşam durur ipinden kopmuş bayrak gibi dalgalanırsınız ama bitmiştir geriye size kala kala bol bol anı ve mucize bir aşk kalmıştır... Hele hele ilk ve sonsa... |
commodore1tr |
Mavisi yeşiline karışmış, uzun uzun ağaçların
gölgelerini cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin,
çiçeklerin yaşadığı, insanoğlunun pek az uğradığı
ormanlardan birinde güzel bir göl vardı.
Suyu berrak mı berrak, serin mi serin... Gölün kıyısında
hayat bulmuş boynu bükük papatya, yanıbaşında
o eşsiz büyülü suyun içinde açmış olan, en az kendi
kadar yalnız görünen nilüfer çiçeğine sevdalanmıştı.
Onun görkemli görüntüsünü, saf, masum,
asaletli halini hayranlıkla seyrediyordu her gün.
Nilüfer çiçeği de kayıtsız değildi sevgili
papatyasına karşın. Birbirlerine sevgiyle bakıyorlar,
şarkılar söylüyorlardı birlikte. Yalnızlıklarını
unutuyorlardı şu koskoca orman içinde...
Tanrım, diyordu papatya içinden kimi kez.
Bu güzelliğin yanında benim yerim nedir ki?
O suyun içinde yaşar bense toprakta...
Elimi uzatsam tutamam bile onu... Oysa
öylesine istiyorum ki onun yanında olmayı...
- Ey güzel çiçeğim, ey benim nilüferim
seviyorum seni... Lâkin öylesine çaresizim ki...
Sana nasıl ulaşacağımı bile bilmiyorum...
Evet, orada olduğunu bilmek, sesini duymak,
güzelliğini görmek bile yetiyor bana ama
istiyorum ki elini tutayım, güzelliğine dokunayım.
Gel gör ki ben bir papatyayım, sen ise bir nilüfer...
Ayrı dünyalarda yaşayan iki ayrı çiçek...
Nilüfer, karşılıksız bırakmadı papatyanın sözlerini:
- Papatyaların en tatlısı, kemandan çıkan müzik aynı
ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır. Sen başkasın,
ben başkayım, sen ordasın, ben buradayım diye yerinme.
Gönül sesine kulak ver yalnız... Bir şeyi istiyorsan
yürekten iste....Sevgi, aşk, ne büründüğün kıyafeti,
ne makamı, ne mesafeleri ne de başka bir şeyi dinler...
Onun fermanı okunmaya başladımı her şey susar.
Her şey çaresiz kalır... Sevgi söz konusu olduğunda
kişi kendi dışındaki güçlerin insafına kalmaz.
Çünkü; kendisi de güçlü bir varlık haline gelir.
Ruhunun derinliklerinden gelen bu ezgi güçlenmeye
başladıkça kayıtsız kalamaz buna tüm evren...
Sen ki benim güzelliğime, aşkınla güzellik katmakta,
yalnızlığımı örtbas etmektesin. Benim ve kendinin
varolduğumu ispatlamaktasın dünyaya.
Şimdi kapat gözlerini sımsıkı...
Sıyrıl tüm düşüncelerinden...
Yalnızca ama yalnızca beni düşle...
Yanımda olduğunu, gölün sularında
elimi tuttuğunu hayal et... İste beni...
Göreceksin ki sevginin aşamayacağı engel yoktur!
Papatya, nilüferin dediğini yaptı. Yalnızca ama
yalnızca onun hayalini doldurdu tüm benliğine.
Kendini güzeller güzeli çiçeğinin
yanında farzetti. İstedi... İstedi...
- Aç gözlerini!, dedi nilüfer.
Papatya şaşkınlık içindeydi gözlerini açtığında.
Sevgili çiçeğinin yanında,
gölün suları içinde bir nilüfer çiçeğiydi artık o da...
Sevmek...
İstemek...
Hayal etmek...
İnanmak...
Olmayacak şey yoktur!
Eğer ki; bu duygulara sahipseniz...
|
commodore1tr |
Sevgi asıl söylemedende anlaşılabilendir. İnsanın derinlerinden gelen bir sestir. Sevgi erdemdir, kutsaldır. Eğer gerçekten seviyorsa biri ve bu eylemde haklı buluyorsa kendini, sevmenin elbet bir bedeli, çilesi de olacaktır. Seven insan haklı olarak sevgisini bir madalya gibi göğsünde taşımanın gururunu da yaşayacaktır.
Sevgi benim için önleyemiyeceğim ve her gün biraz daha büyüyen bir tutkudur. Bana göre doğanın gerçek, kökü hiç bir zaman sökülüp atılamıyacak tek yasasıdır. Bütün yaratıcılıklarda aşk vardır. Her şeye rağmen nasıl ki, insan umutsuz yaşayamıyorsa ve yüreğinde bir umut taşıma zorunluluğu duyuyorsa. Bence insan sevgisizde yaşayamaz, sevgiyi de yüreğinde taşımak zorundadır.
Sevgidir insanı insan kılan, ululuyan, insanı insanlığı da mutlu, onurlu, erdemli kılan. İnsan sevmeden yaşayabilir mi? doğayı, toprağı, suyu, havayı en önemlisi de insanı sevmeden nasıl yaşar..İnsanla beraber sevgi de var olmadı mı yeryüzünde? Bu anlamda sevgi ve sevginin kökeni en az insanınki kadar eski değil midir?.
İnsanoğlunun sahip olduğu sevgi duygusu bütün zenginliklerin üstündedir. İnsanın, insan olduğunun doğal bir tezahürüdür. Sevginin olmadığı yerde iyi ve güzel olan hiç bir şey yaşayamaz... Onun içindir ki, zamanın içinde ne geçmişi silik bir ayna gibi durmalıyız, ne de duygularımızı yüzeyselliğin gergefine kurban etmeliyiz. Bu nedenledirki, sevgiyi yüzeysel ucuz değerler kavramıyla sınırlayamayız. Sevgi duygusu bütün zamanların derinliğini içinde barındıran, insanın iç değerlerinin derinliğiyle ilintilidir.
Diğer anlamda bilgi yada alışkanlıklar, sonradan edinilmiş tarihsel bir arka plana sahip olabilirler. Ne kadar da yeni olurlarsa olsunlar, bizden önce yaşamış olanlar üzerinden geçerek bize ulaşan bir yanı vardır elbette.
Bütün bilgiler alışkanlıklar davranışlar kolektiftir. herkese ait bir yanı vardır. Bilgi, duygu ancak harcadığımız zaman sahip olabileceğimiz şeydir. Bu sadece onu söylemekle değil, onu aynı zamanda eylemsel olarak da gerçekleştirebildiğimiz zaman anlam kazanır. Kendimize sakladığımız bilginin, duygunun kime ne faydası olabilir. Bir insan sevgisini, saygısını davranışlarıylada karşı tarafa yansıtırsa ancak bu o zaman gerçeklilik kazanır. İşte bu zihince düşündüğünü pratikte yapma eylemidir.
Tabi ki, her düşündüğümüzü söylemek ve söylediğimizi yapmak çok kolay da değil. Ama bizim sevgi dediğimiz budur. Eğer insanın evrensel ve insani boyutu olan sevgi, saygı yaşamla insan davranışında bir yeri yoksa bir aldatmacadır. Sadece dilde kalır. eylemde gerçekleşemez. Bu demektir ki, biz birey yada toplum olarak eğer sevginin düşüncesini, sözü ve eylemini bir arada gerçekleştiremezsek, toplum yada birey olarak sevgi, saygı, hoşgörüde fazla ileri gitme şansımız yoktur.
Sevginin gücü olmadan hayat yolunda yolumuzu bulabilir miyiz?
Aklımızı başımızda alsa da sevgi aynı zamanda yol gösterir ve de korur bizi.
Sevgi, sevdiğimiz kimselerden uzak kaldığımızda büyülü bir çığ gibi önümüzdeki yolu dümdüz eder; Kuralları, engelleri, uzakları, ayrılıkları dümdüz edip çıkmazlara, çilelere, korkulara, kuşkulara sabırla ve inatla dayanmamızı sağlar.
O sevgi ki, gücü olmadan dizimizde derman, halimizde aman kalmaz.. O sevginin gücü olmadan sıkıntı denizlerinde rüzgarsız kalmış tekneler gibi oluruz denizlerin ortasında...
|
commodore1tr |
Nereye gitsen alıp başını,
Bilirim, yüreğindeki benim.
Acılar yaralasa en güzel düşünü
Bilirim, yüreğindeki benim.
Sen de bilirsin ki
Ben, seni en çok sevenim.
|
commodore1tr |
Kimse seni benim sevdiğim kadar sevemez
Ve ben kimseyi seni sevdiğim kadar sevemem.
İşte böyle bir sevda bu,
Gerisini bilemem.
|
commodore1tr |
Peki biz kendi kendimize böyle saçmalıyoruzda kaşı taraf birşey diyemez mi? Der tabi örneğin şöyle bir şey...
Aşk denince sakın aklına getirme,
Anılarda sakla artık, unut beni.
Hiç tanımadım de, yok ki böyle biri,
Anılarda sakla artık, unut beni.
İstermiydim böyle acılar çekesin,
İstermiydim gizli gizli yaş dökesin.
Erit yüreğinde kimseler bilmesin,
Anılarda sakla artık, unut beni.
İstenirse elbet herkes unutulur,
Yüreğin bensiz de inan huzur bulur.
Senin aşkın bende bir ebedi gurur
Anılarda sakla artık, unut beni.
Kaldiki bu da bizim iyi niyetimiz :)))
|
commodore1tr |
Bu mucize bir aşk reçetesi gibi maddeleride Konfüçyus vermiş. Bakın bakalım kaçını tutabiliyorsunuz . Benkendiminkini saydım ama söylememmmmm
Konfüçyus'un eşlerin birlikte mutlu bir hayat sürmeleri için 14 öğüdü var. Yüzyıllardır kulaktan kulağa yayılmaya devam ettiğine göre pek de yabana atılır, öğütler olmasa gerek.
1- Tedavi edilemez derecede romantik olun.
2- Birlikte kitap okuyun, elele tutuşun ve birlikte düzenli yürüyüşlere çıkın.
3- Gülümsemeler bulaşıcıdır. Ona da bulaştırın.
4- Güvenilir bir sırdaş olun ve onu hiç kimseye şikayet etmeyin.
5- Onun en sevdiği çiçeği, rengi, müziği, şiiri ve yazarı bilin.
6- Ona, beklemediği hoş sürprizler yapın. Hiçbir neden yokken de kart ya da küçük aşk notları yollayın.
7- Birbiriniz için özel ve gizli takma adlar bulun.
8- Aşk, birlikte saçmalamaktır. Arada bir, birlikte sonuna kadar saçmalayın.
9- Kimin haklı olduğunu tartışmayın, neyin doğru olduğuna karar verin. Her tartışma sonunda barış anlaşmasını bir öpücükle imzalayın.
10- Sevdiğinizi yalnızca onun duyabileceği biçimde eleştirin. Övgünüzü ise bütün dünyaya duyurun.
11- Bedeninize iyi bakın. Daima sağlıklı ve dinç olmayı hem kendinize hem de ona borç bilin.
12- Bir kucaklaşmadan ilk ayrılan siz olmayın.
13- Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir. İceriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur.
14- Aşk için evlenin. Hem eşinizin hem de kendinizin en iyi arkadaşı olun
|
commodore1tr |
Bu aralar bende bir terslik var bakın dilime takılan iki üç şarkıdan ikisinin sözleri ...
Sakın bir söz söyleme
yüzüme bakma sakın
sesini duyan olur
sana göz koyan olur
düşmanımdır seni kim
bulursa cana yakın
annen bile okşasa
benim bağrım taş olur
Dillerim tanrıdan ki
sana açan kucaklar
bir daha kapanmadan
kara toprakla dolsun
anmasınlar adını
candan alan dudaklar
sana benim gözümle
bakan gözler kör olsun
bunun peşine dilime şu plesenk oluyor...
Tac olsan başıma takmayacağım
Gözümde nur olsan bakmayacağım
Yoluna adaklar yakmayacağım
Tövbeler tövbesi
Derdine göğsümü germeyeceğim
Bağrımı yoluna sermeyeceğim
Rüyamda sana yer vermeyeceğim
Tövbeler tövbesi
Sinemde kor olsan yanmayacağım
Bin yemin etsen de kanmayacağım
Seni hiç bir zaman anmayacağım
Tövbeler tövbesi
Kahretsen bana dön demeyeceğim
Ecel ol sana baş eğmeyeceğim
Ve senden başka da sevmeyeceğim
Tövbeler tövbesi
Arkası daha sonra .... |
Av.Fırat Bayındır |
Bu adam yetti artık... Buradan kitap yazacak sanki; bir nefes al be adam ve bunu oku...
SEDEF ÇİÇEĞİ
Mahkeme salonunda seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu. Hakim tok sesiyle kadına:
-Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun?
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra başörtüsüyle ağzını aralayıp konuşmaya başladı:
-Bu herif, yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan.
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda. Sessizlik, bu tür haberleri hergün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu. Kim bilir yarın nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından? Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı. Kadın daha neler diyecekti? Herkes O' nu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:
-Bizim bir sedef çiçeğimiz vardı, çok sevdiğim. O bilmez, 50 yıl önceydi. O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece, güneş doğmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye. İyi gelirmiş derlerdi. 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kerede bu çiçeği ben sulayayım demedi. Ta ki geçen geceye kadar. O gece takatim kesilmiş, uyuyakalmışım. Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim. Ondan hiçbir şey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim.
Hakim yaşlı adama dönerek:
-Diyeceğin bir şey var mı baba? dedi.
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissetiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konuştu:
-Askerliğimi Reisicumhur Köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime'mi de orada tanıdım, sedefleri de. Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle Onu hekime götürdüm. Hekim "çok uzun süre uyanmadan yatarsa, boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir, her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin" dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun, lafım geçmedi. O günlerde tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu. Ben Ona"gece çiçek sularsan geçer" dedim ve adak adattım. Her gece Onu uyandırdım ve Onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece o çiçek ben oldum sanki dedi adam. O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle.
-Her gece O yattıktan sonra uyandım, saksıdaki suyu boşalttım, sedef gece sulanmayı sevmez Hakim Bey. Geçen gecede yaşlılık Ben de uyanamadım. Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu azabilirdi. Suçlandım. Sesimi çıkartamadım
O anda gazeteciler dahil mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu. |
commodore1tr |
Adam genç kadına seslendi
- Bana gözyası borcun var!
Genç kadın sordu
- Nasıl öderim?
Adam gözlerini kırptı
- Haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadın. Adam, cebinden mendilini çıkarıp,borcunu sildi. Ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu. Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde. İkisi de bahar kokuyordu... Biri ilkbahar,digeri güz.
Adam, seslendi yine
- Bana mutluluk borcun var!
Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu
-Nasıl ödeyebilirim?
Heyecanlandı adam
- Haydi yat dizlerime!
Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca. Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu. Çaresizliğini ördü sırasıra.Sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam. Yetmedi, gizli düğüm attı.. Ağladı. Hava kararmak üzereydi. Dışarıda yağmur yağıyordu delice.
Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu. Genç kadının gözlerinin içine bakti
- Bana yürek borcun var!
Borcunun farkındaydı sanki genç kadın. Şaşırmadı
- Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?
Adam kollarını uzattı
- Haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın. Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.Genç kadın gitmek üzereydi.
Adam son kez seslendi;
- Bana can borcun var!
Kadın irkildi;
- Can mı?
Sigarasından derin bir nefes çekti adam;
- Evet.. Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!
Hoşuna gitti sözler kadının
- Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun? Adam, biraz daha yaklastı;
- Yum gözlerini!
Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini. Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu kadının titreyen dudaklarına.
- Bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaşlarını kadın...
Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi.Kekeledi
- Hayat öpücüğüydü!
Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle... Adam, şaşırdı;
- Ya senin bu yaptığın neydi?
Genç kadın kapıya yöneldi;
- Veda öpücüğü! Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın. Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına
- Ne olur iyi bak umut çiçeklerime solmasınlar...
Genç kadın sümbülleri aldı
- Merak etme günaşırı sularım çiçeklerini! Adam sevindi
- Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!Kadın, gözden kaybolurken haykırdı adam
- Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!
Haykırışı yağmura karıştı, kadın yağmuru hissetmeyen kalabalığa...
hangi rüzgarsa yüreğimin yelkenlerinde
sürükler suların ışıklı yolunda beni
iklimden iklime taşır, dönenceden dönenceye
t.a
|
commodore1tr |
Şair ne güzel yazmış.. Aslında kızdım sabretseydi azıcık ben yazacaktım ...
Yokluğunda ne ateşleri hasretimle yaktım da
Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi
Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni
Sense araya korkular koydun.
Yasaklar koydun...
Şimdi nerdesin diye sakın sorma
Sen çağırdın da ben gelmedim mi?
Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
Yağmurlu havalara... Bu kasvetli akşamlara
Sen varken
Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
Otobüs duraklarına...
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim
Kalanlara acımazdım...
Sen varken böyle üşümezdim, titremezdim
Masumdum, çocuklar gibi
Böyle delirmezdim, küfretmezdim...
Hele ölmeyi hiç düşünmezdim.
Şimdi soruyorum sana
Adı sevdaysa bu cehennemin
Sen yaktın da ben yanmadım mı?
Biliyorsun
Bütün acılarına 'yeşil ışık' yaktım olmadı
Bütün korkularına 'arka çıktım' olmadı
Dağlara merdiven dayadım olmadı
Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı
Sevdim olmadı, yandım olmadı, taptım olmadı
Artık benden pes
Bu aşkın biletini istediğin gibi kes
Nasılsa gidiyorsun
Biliyorum git...
Ama ardında
Ağlayan bir çift göz
Paramparça bir yürek
Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan
Çek silahını, daya sırtıma
Titrersem namerdim...
Sen vurdun da ben ölmedim mi?
|
commodore1tr |
Bir Dünyadır Seni Yaşamak
Bir Dünyadır Seni Düşünmek
Bir Dünyadır Seni Sevmek
Bir Dünyadır Seni Bilmek
Ben Bu Dünyaya Ait Değilim
Ben Senin Göz Bebeklerinde Dönen
Ben Senin Yüzünde Gülen
Ben Senin Kalbinde Duran Dünyaya Aitim
Seni Cok Seviyorum Bebegim,
|
commodore1tr |
Yüreğim ne dediyse onu dinledim ben. Kimi işaret ettiyse ona yöneldim. Şimdi ;sen; diyor da başka bir şey demiyor. Ansızın bastıran bir yağmura hazırlıksız yakalanır ya insan, işte öyle ıslattın beni. Seni bekledim ben.
Yüreğimdeki heyecanı, gözlerimdeki ışığı, dudaklarımdaki ateşi, ellerimdeki titremeyi, küçük dokunuşları sana sakladım. Ne sen beni bilirdin ne de ben seni ama bir yerlerdeydin ve mutlaka gelecektin. Ve bir gün, çıktın karşıma. İşte o gün sevdaya dair ne kadar acı tortusu varsa içimde seninle eridi gitti. Çocuk oldum yeniden. Hani bıraksan, yemyeşil bir kırda bağıra çağıra şarkı söyleyip deliler gibi koşarım.
Seni bulmanın coşkusunu hiç bitmeyecek bir enerjiyle yaşarım. Seninle yepyeni bir hayatın başladığını biliyorum. O hayatın içinde vazgeçilmez kıldığım tek şey sensin. Bilirim bu coşku korkutur insanı. ;Neler oluyor; diye soramadan bir duygu selinin içinde bulursun kendini. Ama zaten aşk böyle bir şey değil midir? Sorarsan, planlarsan onun adına aşk denir mi? Bırak kendini, bırak ki aşkın büyüsü sarsın seni. Kendini o eşsiz duygunun ferahlığına bırak.
Tut elimi, birlikte çıkalım bu yolculuğa. Yarınsız zamanların iki yolcusu olalım. Kaygısızca yaşayalım aşkı, eriyelim birbirimizde. Yüreklerimiz birbirimiz için atsın, soluklarımız birbirine karışsın; Gidersen; Gözümdeki son parıltıyı da alır götürürsün. Bir zemherinin ortasında titrerken bırakırsın beni. Ama merak etme, ayakta kalırım ben; tıpkı fırtınaların boynunu eğdiği ama yıkamadığı kavak ağaçları gibi. Senden bana yadigâr kalan her anıyı bir kez daha, bir kez daha yaşarım.
Aşkım da benden yadigâr kalır sana;
|
commodore1tr |
Bunu yazanda çok güzel yazmış...
Hani bendim yedi renk hani tende can idim
Hani gündüz hayalin geceler rüyan idim
Demek ki senin için aşk değil yalan imiş
Acırım heder olan o en güzel yıllara ..
Dikkat ettimde en güzel aşk şarkılarını erkekler yazmış. Hepsinde de bir hüzün bir keder bir isyan var aslında..
Demekki erkekler aslında daha duygu yüklü kadınlar ise o duygusallığın altında çok daha katı. Zaten kadın şefkati değil anne şefkati vardır. Onun dışında da oldukça katılar. Bazen döktükleri bir damla göz yaşı gene erkekleri 'hay allah' dedirten bir durum
Filmleride izleyin tarihe geçmiş aşk filmlerini orada da aşık genelde erkektir. Kız tarafı 'ah vah' tan öte bir şey yapmaz. Biri nedense dağ deler biri gider olmadık ateşi yakar öteki kör olup çöllerde mecnun mecnun sürünür.. Bunların aşık oldukları kadınlarda oturup sözde 'dövünür' cefa erkeğe sefa kadına...
Demekki aslında aşk sadece erkeklere mahsus ... Bazı istisnaları var tabiiki öykülerde duygu yüklü romanlarda ama gerçekte ve gerçeğin uyarlaması durumlarda hep erkek nedense.. Zaten sonunda her şekilde ayvayı erkek yemiyor mu ? |
commodore1tr |
Bunu ben yazmadım ama benden bıkan bir arkadaşım yolladı demekki kafasını şişirmişim :) Ama yazarı kimse güzel yazmış..
Her gün aşk
Yumuşak şeker pembesi yastıklar
Sıcak bir kase çorba, sobada çıtırdayan odun
Kalın tüylü battaniyeler altında sarılmak, uyumak kollarında
Sessizlik, sakinlik, konuşmazsak sonsuz bir huzur
Alışveriş biraz telaşlı birbirimize kızarak, zevklerimiz pek de uymuyor çünkü
Yemek yapmak güzel senden öğrendim çoğunu
Akşamları küçük kanepede ara sıra sohbet etmek ufak sesle
Yılda bir kez sinemaya gitmek orda uyumanı izlemek çıkarken yine de elini tutmak
İşte bu benim diye
Hediyeler, bazen anlamsız gelse de sana yılbaşı doğum günü bayramlar
Yine de pasta kesmek, kutlamak
Sonra plan yapmak, ev eşyası bakmak arada para harcamayalım dediğimde çatılan kaşların Kumanda savaşın, sadece pazar değil her akşam kaçırmadığın maç yorumların
Bir zamanlar sen evde beni beklerken her gün işten nasıl çıkardım, nasıl koşarak gelirdim
Seni evde saklamak için neler yapardım
Sabaha kadar uyumaz Allahım benim bir sevgilim var bu ne muhteşem derdim
Nefesini dinlerdim sen uyurken
Seni kaybetme korkusuyla bir hüzün bir telaş aylarca sürükledi beni sen nereye çekersen Sonra fark ettim ki sen bir yere çekmiyordun ben itekliyordum
Ben yalnızlığıma çaresizliğime bir çare arıyordum, ben seni sevmeyi seviyordum.
Beni her kırdığında her yıktığında ağlıyordum, evet ayrılmak istiyordum
Sen hiç söylemedin ama ben cesaret edebiliyordum
Başkalarına aşkım demene, sen benim için ilkken benim sana son olmama kızıyordum
Yine de ayrılamadık işte
Seninle her bitişin bir başlangıcı oldu, hem belki daha kalın iplerle
Bir şey vardı ki haklıydım
Her ağlattığında beni o damlalar cam kırıklarıydı kalbime batan
Sana söyledim bir gün çok incitecek bunlar beni
İşte o zaman ben de seni acıtacağım elimde olmadan
Beni dinlemedin
Uzun zaman geçti ve fark ettim ki bana ihtiyacın benim sana olduğundan daha fazla.
Seni kıramadım devam ettim, edeceğim de
Anneni seviyorum, kız kardeşlerini babanı da, onlar benim de ailem olacak Bu düğün olacak
Hiç istemediğim halde hiç istemediğim şekilde
Sen mutlu ol diye
Sana söz verdim sen bir kez daha yıkılma diye
Bazen gözlerime bakıp eskisi gibi sevmiyorsun hissediyorum dediğinde \n
Saçlarını okşuyorum anlamandan ürküp
Bana, aşk yok bebeğim o sadece hikayelerde filmlerde olur "saçmalık" dediğinde
Benden aldığın aşk sandığım da tükenmiş
O heyecan, o neşe, o korku, o tutku o kadar eski ki şimdi \n
Benimle olman için
Senin için
Vazgeçtiğim şeyin ne olduğunu bilseydin
Hayallerim, rüyalarım, kişiliğim
Yeri geldi onurum, hepsi yerle bir oldu
Sen istemiyorsun diye vazgeçtiğim her şey bir yana bütün dünyayı al koy bir tarafa ama \n
Senin için vazgeçtiğim şeyi bir anlasan
Her sabah uyanmama sebep olan
Hayatımda ilk kez ölmeyi değil yaşamayı öyle kuvvetle hissettiren bir şey
Hayallerimi hatırlatan
Hala her şey için umut olduğunu gösteren \n
Çocukluğum kadar sevinç veren
Ayaklarımı yerden kesen
Mutluluk şarkıları söyleten
Bana "sen ne güzel bişeysin sen en güzel bişeysin" diyen
Seninle olmasa da öğrendim
Aşk çok güzel bişeymiş
|
alisinkay |
Sevgili Commodore,
Aşağıdaki tavsiyelerimi harfiyen uygulayın.Belki yaşım küçük, tecrübelerim de yetersiz. Ama sevdalıyım, hem de, kındaki kılıç, beldeki hançer, duvardaki mavzer kadar sevdalıyım.
Aşk İksiri
HAZIRLANIŞI; Bu iksiri hazırlamak için birkaç yol var. En ilkel yolu ise maddi güçtür. İlk çağlarda bu iksiri elde etmek için, dinazor kaburgası kullanılırdı. Ardından ateş ve çeşitli av etleri ile hazırlanmaya başladı.Zaman geliştikçe katkı maddeleri de gelişim gösterdi. Günümüzde hala geçerliliğini koruyan yol ise yeşil kağıtlar. Tercihen 100'lük ve kullanılmış olsun :).
Ancak bu yöntem pahalıdır.Bu nedenle orta kesim bu iksiri hazırlarken benzer ama daha ucuz hammaddeler kullanma yoluna gitmektedir. Aşk için mevsimine göre değerli sayılabilecek çeşitli çiçekler ve tercihen altın yada gümüş takılar kullanılabilir.
İlk anda gerçek bir iksirin etkisini göstermese de zamanla derinleşir ve mayalanarak gerçek iksir ile benzer özellikler taşır.
Gerçek bir iksir ise şu ana kadar az sayıda üretilmiştir ve o iksiri üretenler dünya çapında üne kavuşmuştur. Bknz. Leyla fi Mecnun.Bu nedenle tam olarak tarifi yapılamamakla birlikte bu iksiri hazırlarken insanların çeşitli kimyasal etkilere maruz kaldığı ve akıllarını kaçırabilecek kadar rahatsızlandıkları bilinen bir gerçektir.
İKSİRİN FİZİKSEL GÖRÜNÜŞÜ
Açık pembe, biraz kırmızı yer yer siyahlıklardan oluşan bu iksirin aşk iksiri olduğunu anlamak çok kolaydır.Çünkü aynı sıvının bu karışık renkleri asla birbirine karışmaz ve keskin hatlarla birbirinden ayrılır.
KİMYASAL ÖZELLİKLERİ VE ETKİLEŞİMLERİ
Çok dayanıklı olmayan bu iksirin fazla güneş ışığında kalması yada soğukta bekletilmesi bozulmasına neden olacaktır.O nedenle mumkun olduğu kadar oda sıcaklığında tutmakta fayda vardır.
Kalp hastalarında kesinlikle kullanılmaması gerekirken.Hamilelerde gerekli araştırma yapılamadığı için bebeğe geçip geçmediği bilinmemektedir.Hamilelikte de kullanılmamasını öneririz.
Saflık ve Dayanıklılık Testleri
Bu iksiri test etmek risklidir.Ancak aldatma, dalga geçme, küçük görme gibi test metodları saflığı anlamada çok etkilidir.
KULLANIM DOZU VE ŞEKLİ
Tam olarak ölçü bilinmemektedir.Ancak çeşitli kıstaslar yapılabilir. İlk dozdan sonra bir hafta içerisinde 1 kilo kaybetmeniz halinde iksirin etkisi uluslararası standartlara eşdeğerdedir.Ancak daha fazla kilo kaybı standartların üstüne çıkılmasına neden olur bu durumda kalbinize danışmanızda yarar vardır.
Haftalık küçük dozlar halinde alınabilir.Nişan ve nikah gibi törenler sırasında dozu bir kat kadar arttırılırsa etkisini daha çabuk gösterecektir.
YAN ETKİLERİ
Kalp çarpıntısı, gözlerde kararma, aşırı derecede alkol alma isteği ve sadece bir kişiyi görebileceğiniz kendine has bir körlük bilinen yan etkileridir. |
Admin |
Ne o Ali ? Altın vuruş mu yapıyorsun ? :)
Doz aşımına dikkat arkadaş. :) |
alisinkay |
Abi bizim Ela ile olan ilişkimiz tam dozunda Allah nazardan saklasın :)
Ancak onun doz konusunda şikayeti var.Biraz daha fazla enjekte etmemi istiyor :) |
Av.Dilek Kuzulu Yüksel |
Sizler için artık çok geç sanırım ama henüz aşık olmamışları kurtarır belki bu yazı. [:)]
ASIK OLMADAN BIR DÜSÜN
Evinin seni içine sigdiramayacak kadar dar oldugunu fark edeceksin...
Sokaga firlayacaksin...
Sokaklar da dar gelecek..
Tipki vücudunun yüregine dar geldigi gibi...
Ne denizin mavisi açacak içini, ne piril piril gökyüzü...
Kendini tasiyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin...
Birileri sana bir seyler anlatacak durmadan...
"Yasamak güzel."
"Bos ver, her sey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksin...
Göz yaslarindan etrafi göremez hale geleceksin...
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarinda ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"Ölüme çare bulundu" ya da "Yarin kiyamet kopacakmis" deseler basini kaldirip Ne dedin?" diye sormayacaksin...
Yalniz kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabaliklarin arasinda kaybolmak...
Ikisi de yetmeyecek...
Geçmişi düşüneceksin...
Neredeyse dakika dakika...
Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtigin yerlerden geçmek isteyeceksin...
Gittigin yerlere gitmek...
Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
Ama bile bile yapacaksin...
Biri sana içindeki aciyi söküp atabilecegini söylese,kaçacaksin...
Aslinda kurtulmak istedigin halde, o aciyi yasamak için direneceksin...
Hayatinin geri kalanini onu düsünerek geçirmek isteyeceksin....
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksin...
Hiçbir sey oyalamayacak seni...
Ilaçlara siginacaksin...
Birkaç saat kafani bulandiran ama asla onu unutturmayan.
Sadece bir müddet buzlu camin arkasindan seyrettiren...
Bütün sarkilar sizin için yazilmis gibi gelecek... Bogazin dügümlenecek,
dinleyemeyeceksin...
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahi iple çekeceksin...
Bazen de "Hiç günes dogmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çikana sarilmak isteyeceksin
Nafile...
Düsüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasini istedigin...
Her siçrayarak uyandiginda onun adini söyledigini fark edeceksin...
Telefonun çalmasini bekleyeceksin...
Aramayacagini bile bile...
Her çaldiginda yüregin agzina gelecek...
Aglamakli konusacaksin arayanlarla...
Yüregin burkulacak...
Canin yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
Hayata dair hiçbir sey yapmak gelmeyecek içinden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanip tutusacaksin...
Defalarca aradigi günlerin kiymetini bilmedigin için nefretedeceksin...
Yasadigin sehri terk etmek isteyeceksin...
Onunla hiçbir aninin olmadigi bir yerlere gidip yerlesmek...
Ama bir umut...
Onunla bir gün bir yerde karsilasma umudu...
Bu umut seni gitmekten alikoyacak...
Gel gitler içinde yasayacaksin...
Buna yasamak denirse...
Razi misin bütün bunlara...?
Hazir misin sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
O halde asik olabilirsin...
CAN DÜNDAR
|
commodore1tr |
Aman ölüm zalim ölüm ;
Üç gün ara ver,
Al başımdan bu sevdayı ,
Götür yare ver ...
Aman ecel canım ecel ;
Üç gün ara ver ,
Al başımdan bu belayı ,
Götür yare ver ... |
commodore1tr |
Tuluyhan Uğurlu diyince herkesin aklına başka birşey geliyor benim aklımada bu :
Önce kuş olduk
Uçtuk semaya
Sonra vurulduk
Düştük sevdaya
Yandık ateşten
Korlar misali
Öyle derindi
Vardık mihraba
Aşkı ilahi
Saydık cihanda
Özden buluştuk
Fani mekanda
Ayrılsa yollar
Güller savrulsa
Susmazki aşka
Aşık gönüller
|
commodore1tr |
Sevgili Ali ;
Ben bu işin dozuna diye bir cümle kurmak istememe rağmen en üstte yazan 'Not: Lütfen Forum Kurallarına riayet ediniz!' cümlesini gereğinden fazla gördüğümden dolayı yazmıyorum ama sen tahmin et artık...
Maddi yönden hazırlanan aşk bana uymaz yeşil dediğin mavi kullanışmış 100 lüklerden olmasına karşın ona genelde başka şey deniyor bakınız barbie operasyonu :) Ama aşk için para lazım mı dersen yanıtım evett olur .
O dozu tutturamadığımız konusunda ben kendimle hemfikirim :)) Ama dozun neresinde şaştık onu bilmiyorum .. Leyla ile mecnun aşkı benim aşkım yanında sıfır kalır :) Salak keys (mecnun yani ) gözüne mil çekilip çöllerde aval aval dolanıp ona buna sataşmış. Bense bu şehri istanbul da yaşamak zorundayım hergün içim bin defa ölürken. Bir sürü ne dediğini anlamadığım çoğunu duymadığım bir sürü insan birşeyler anlatıp duruyor bende kafa sallıyorum harika bir şekilde rol yapmayada alışık değilim yalanada o yüzden çoğu kez bana söylenene çok ilgisiz bir yanıt veriyorum. Karşımdaki de 'bu balatayı sıyırmış sanırım ' düşüncesi ile derdini bana anlatmaktan vazgeçiyor bu sayede rahat ediyorum. Koca İstanbul nedendir bilmem bana dar geliyor. Başta izmit olmak üzere biraz yer alıp İstanbula katmak gibi bir fikrim var... Gün oluyor alıp başımı gitmek istiyorum bir deniz kıyısına dönmemek üzere ama temiz deniz kalmadığından vaz geçiyorum. Ne bileyim ben anlamıyorum Bu Cumartesi İstanbul Hukuk Fakültesinin kuruluş yıldönümü kutlaması varmış saat 1900 da Cuma akşamıda Bir piyano resitali ben bunlara neden davet edildim onuda anlamıyorum ???? Bırak İstanbul Hukuk Ta okumayı İstanbul Üniversitesinde bile okumadım hatta bir arkadaş Üninin karşısındaki kahveden bahsetmişti hukukçuların doktora yaptığı bezik ve okey oynayıp nargile içerken ( Sanırım marmara mı ne adı ) ben oraya bile gitmedim... Ama hukukla ilgili herşeyden uzak durarak unutmaya çalışırken neden davet ediyorsunuz beni be allahın kulları :) Şimdi bu havada işin yoksa takım elbise giy aklıonda sevdiceğin karşında bir sürü avukat ne diyeceğim ben onlara :)) Gerçi geçen yemekte baro başkanı dahil hatemileride susturup konuşmuştum ben dahil kimse anlamadı ne demek istediğimi ama alkışladılar sağ olsular :) Kibar insanlar topluluğu avukatlar ben olsam yumurta atardım.. Neyse ben bunları neden yazıyorum bilmiyorum ama formulün yan etkilerinin tamamı ve özellikle alkol alma isteği hat safhada .... Aşırı doz var demekki belkide karşı tarafın dozuda bende de ondandır...
Daha öncede dediğm gibi başka bir formda bir şekilde bu can dündara kızmaya iyice alıştım adam benden bir iki gün önce söyleyeceklerimi söylüyor... Tabiii arkasında medya varya ondan :)))
|
Av.Duygu Tekay |
Belki nıhavent makamında bır Hacı Arıf bestesı tercüman olur biraz;
vücud ikliminin sultanısın sen
efendim derdimin dermanısın sen
bu cismü natüvanın canısın sen
efendim derdimin dermanısın sen
|
commodore1tr |
Bir üye 'Aşk'ı bir sözcükle tarif eder misiniz ?' diye bir form açmış. Adına baktım ama okumadım. Çünkü inandığım odur ki 'aşk' bir sözcükle tarif edilemez, edileceksede o sözcük gene 'aşk'tır.
Dünyanın en uzak mesafesi Ekvator'dan yola çıkarak aynı noktaya Ekvator üzerinden gelmek değildir. Dünyanın en uzun mesafesi 'kalp' ile ' beyin' arasında ki o yoldur. Herhangi bir taşıt bulunmadığı gibi yolu izide belli değildir pek. Zaten genelde bu ikisine 'düşman kardeşler' demek gerekir çünkü bir birlerine genelde hep ters düşerler..
Aşk aslında çift kişiliktir. Bu çift bu aşkı birliktelikle sonuçlandırırsa 'mutluluk' olamazlarda taraflardan birisi gerçekten aşıksa ve bunu kalbinde yaşatırsa işte o an aşk için söylemler ve aşkın kudreti ortaya çıkar.
Aşk tedavisi olmayan ve hatta zaman zaman aşırı yıkıcı olabilen Dünyanın en belalı, en iyi hastalığıdır. Aşk içinde damla alkol bulunmayan ama insanı en sarhoştan daha sarhoş yapan çözümlemesiz bir olgudur.
Aşk genelde kalp denilen kasın ; asli görevi vucuda kan pompalak kan toplamak ve temizlemek olmasına karşın ; raydan çıkarak beyni kısa devre yaptırmasıyla başlayan bir durumdur. Beyin kısa devre olduğu için matıkta akılda çalışmaz bu sendrom insanın başına musallat olunca... En önemli üç işlevin çalışmadığı bir ortamda 'aşk' ıtarif etmekte zordur. Aslında onun için tarif edilemez aşk olsa olsa betimlenebilir. Artık betimlemeden nasıl bir tarif çıkarsa aşkın tarifide o kadar olur işte...Aşık Veysel 'sevdiğine kavuşamazsan aşk olur' derken aslında karasevda ile melankolik bir platonik bir aşkı betimlemiştir kendisince , zaten sonunda oda bıkmış ' benim sadık yarim kara topraktır' diyerek işin içinden çıkıp boşvermiştir , bu yalancı kavanoz dipli dünyaya..
Aşk öyle bir olgudur ki yüzde yüz haklı olduğunuz bir konuda söylenirken size gözü yaşlı çaresiz gibi hafif başı eğik omuzları çökmüş bir konumda baktığı an size ortada 'haklı olunan bir konunun kalmamasıdır 'Lanet edersiniz konuyada haklılığınıza da sevdiceğinizin yaşlı gözü çaresiz bakışı zonklatır şakaklarınızı sadece onun o hali kalır gözlerinizin önünde her an her düşündüğünüzde o bakış o duruş yer bitirir sizi. İşte o an onu o halden kurtarma çabası sarar tüm benliğinizi. Aklınızabile gelmez akıl kısa devrede olduğundan tatile çıktığı için onu bu hale getiren nedenin yüzde yüz onun haksız olduğu bir konu yüzünden sizin davranışınız , abukluğunuz kızmanız söylenmeniz olduğu kısacası tavrınızın neden olduğu.. aslında o halden kurtulmasının yolu sizden kurtulmasıdır ters mantıkla baktığımızda.. Ama siz daima onu o halde anımsayacağınızdan emin olun aşıksanız. Konu unutulup gidecek o yaşlı göz çaresiz duruş sizi yiyecektir...
Aşk yanınızda sevdiceğiniz yokken zamanın anlamsızlaşmasıdır. Zaman akmaz geçmez yüreğiniz mengenede preslenir gibi olur. Anki 'iyi bir dayak yemişte' bitkin yorgun umarsız beklentisiz..Yaşam isteğiniz yoktur, herşey anlamsızdır. Çünkü nasıl oluyorsa olmuş beyninizle değil kalbinizle düşünmeye başlamışsınızdır. Kalple düşününce de kalp te bir ' o' olduğundan 'o' da yanınızda değilse herşey 'o' olur. En eğlenceli yerde eğlenemezsiniz en olmak istediğiniz yerde sıkılırsınız ruhunuz daralır dalarsınız düşüncelere , Boşlukta gibi olur heryerde herkes te 'o' nu görürsünüz. Birisinin parmağı bile aklınıza onu getirir. Zaten hiç oradan çıkmamıştırda çağrışımla hemen gene baş köşeye gelir takılır kalır. En ilgisiz olayda bile nasıl başardığınızı anlamadan konuyu ona bağlar iletişim kurarsınız .SEvdiceğiniz hayatında 'maçı sevmiyorsa' bir maçta onunla ilgili bir olay mutlaka bulursunuz.. Çünkü 'yaşamınız odor.' onun adıda aşktır...
Aşk insanı kanatlandırır. Gözüne fener tutulmuş tavşan gibi donup kalırsınız ki böyle avcılık pek etik olmasa bile Aşk ta aynen böyle olmaktadır. Zaten aşkın kendisi biraz sersemliktir. Amma nedense herkes bu sersemliği yaşamak ister. Örneğin aşkınız sizin için ' en'lerdir. En güzel , en yakışıklı , en anlayışlı, en zarif , en düşünceli , en tatlı, en güzel parmaklı , en güzel saçlı, en güzel vıyaklıyan , cıyaklıyan miyavlayan hep endir Neden ? En başta dedik ya aşkta beyin akıl mantık kısa devredir diye ondan . Kimsede kendi kendine sormaz eğer bukadar ense herkesin buna aşık olması gerekmez mi? Aşık olduğunuz kıza tüm dünya erkeklerinin ; Aşık olduğunuz erkeğe tüm dünya kızlarının aşık olması gerekir eğer enleriniz doğruysa ama sizden başka 'o' na aşık olan yoktur. Büyük olasılıklada 'o' da size aşık değildir. İşte eğer 'o' da size aşık değilse siz o zaman kendi 'mucize aşkınızı' yaşarsınız o olsada olmasada yaşatırsınız bu sevdayı , kendi içinizde kimseyle paylaşmadan. Size göre aşkınız tüm 'en'lere sahip olduğundan herkesinde böyle düşündüğünü sanıp 'kıskançlıkla ' 'paranoya ' arasında bir yerde kalakalırsınız. Her ona ulaşamadığınızda 'içiniz içinizi yer' sizsiz olduğu her an 'acaba' lar beyninizi kemirir. Bu acabalar filan asla bir ' güvensizlikten ' değildir elbette o kendi içimizden atamadığımız garip paronoyak kıskançlıktır aslında. Zaten 'aşkın gözüde o yüzden kördür' Yani bir anlamda aşk beyin akıl ve mantığın çalışmasını engelleyen gözü kör bir duygudur. Gördüğümüz gibi betimleme gitgide bir ucube oluyor. ama neden se tüm insanlar bu ucubeyi yaşamak istiyor..
Aşk insanın kendi kendisini mutsuz etmeyi başarabilme sanatıdır. Bu anlamıylada aşk 'kötü sanatların' tek temsilcisidir. Genelde hep mutsuzluktur. Dikkat ediniz Ferhat ile Şirin , Leyla ile mecnun , Kerem ile Aslı , Yusuf ile Züleyha , kafasında cam birşeyler kırarak gerizekalı olduğunu TV ler aracılığı ile tüm Türkiye'ye kanıtlayan Caner ile suluzırtlak gelgit akıllı Türkçe özürlü para düşkünü tülin vede Fırat ile Admin ( Bu arada bu sonuncusu yanlış oldu ama silmeyede gönlüm razı olmadı . Bunların aşkı ortak olup site aşkı diye tanımlayabiliriz bu aşk ta gerçek aşk gibi mutsuzluk vericidir aslında vede konumuzla ilgisi yoktur . Hukuk aşkı ile hukuki formlara pek katılmama gibi bir irade birlikteliğinin var olduğu ancak siteyi çok sevdikleri aşikardır. zaten bu yüzden birisi kendisini Admin ilan etmiş bu görevinide siteyi zirt pırt çökerterek başarılı bir biçimde icra etmiş ve etmektedir. ) En hoşunuza giden aşk şiiri veya şarkısının ana teması aslında mutsuzluktur. Adam sevmiştir, kız ya yüz vermemiş yada buna gülümseyip başkasına varmıştır. Adamda fikrini bozup ''benim olmadın kara toprağın ol'' gibi uygar bir düşünce ile naralanıp kıza hamle etmezse kendini şiire, şarkıya börtü böceğe vurursa böyle buram buram 'acı duygu 'kokan yürek dağlayan aşk şarkıları doğar. Gerçi günümüzde 'her yer karanlık pür nur o mevkii' diye başlayan MAKBER de bile göbek atabilen bir toplum vardır ama MAKBER güzel bir aşk ve ayrılık şarkısıdır. Birde aşkızı suluzırtlak çoğunluklada 'jilet mahareti' eşliğinde terennüm eden bir zevat vardır ki bu grubada ' arabesk aşk' denmekte ve kendisine anlamsız bir dinleyici kitlesi bulmaktadır.Demekki aşk akıl baştayken şok geçirticek tıngırtıları ' müzik' diye dinletebilecek kadar akıl sağlığına zara işler yaptırabilecek bir olgudur. Böylece aşkın aslında insanın mutsuzluk hissini körükleyerek akıl mantık ve beynini kısa devre bırakarak gerçekleri görmeyecek kadar körsesleri algılayamayacak kadar sağır eden bir duygu olduğunu anlamış bulunuyoruz.
Çok uzun olduğundan okuma özürlü bir toplumun ferdi olarak yazmaktan sılkıldım. Devamını sonra yazmak koşulu ile şimdi sadece Aşk nasıl biter korunma yok mudur onu söyleyeyim.
Aslında çocukken geçirilen hastalıklarla aynı kategoriye alınarak 'aşk iğnesi' bulmak yararlı bir düşünce olmasına karşın tıp bu konuda gördüğüm kadarıyle çaresiz. Onlarda 'aslında aşkın ömrü 3 saat sürer yok 7,54 ay sürer ' geyiğine takılmış gidiyorlar. Bana göre gerçek nbir aşk asla bitmez kabuk bağlar sıfat değiştirir zorla geriye itilir unutulmak için ama bitmez. Ve gerçekte de ' zorla unutulur' ilk anda karşınıza çıkar ve unutulmadığını tokat gibi yüzünüze vurur. Bazılarına göreyse aşk akşam ' ah vah' diye yatıp sabah uyandığınızda beyninizin yerine geldiğini kuş seslerini işittiğinizi çiçeklerin açtığını gördüğünüzde vede kalbinizde ' o' nun isminin olmadığını anladığınız an biter . Doğru mudur bilemem ... Dilin kemiği yok..
T.A
|
commodore1tr |
Sevgi ve aşkın gücü nelere kadir ;
Dinleyip anlamaya gerek yok seyredin yeter..
https://xiuke.free.fr/autre/kiss/ |
Av.Duygu Tekay |
güzel di. |
Av.Fırat Bayındır |
aşk da biraz sakarlık değil midir?[:lv] |
commodore1tr |
hırsız polisin sevilen imkansız aşkıda aşkı iyi anlatmış mı acaba ?
gecenin en siyahinda
umudun bittigi yerdeyim
gecenin en siyahinda
umudun bittigi yerdeyim
koseyi donsem olum
duz gitsem hayat
golgeler icindeyim
koseyi donsem olum
duz gitsem hayat
golgeler icindeyim
sen imkansizsin
sensizlik imkansiz
ask imkansiz
sen imkansizsin
sensizlik imkansiz
ask imkansiz
cemberin en disinda
en cikmaz sokaktayim
cemberin en disinda
en cikmaz sokaktayim
ciglik atsam sessiz
sussam yine caresiz
golgeler icindeyim
ciglik atsam sessiz
sussam yine caresiz
golgeler icindeyim
sen imkansizsin
sensizlik imkansiz
ask imkansiz
sen imkansizsin
sensizlik imkansiz
ask imkansiz... |
Av.Dilek Kuzulu Yüksel |
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.
Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..."
"Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...."
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.
Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı....
Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...
Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına
kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin kalması için dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..."
Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
"Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
Alıntıdır.
*********
Sizce gerçek aşk hangisi? Sevdiğinize böyle bir oyun oynayıp sizden nefret etmesini sağlamaya ve böylece acısını hafifletmeye çalışmak mı? Ne olursa olsun, son günlerinizi beraber geçirmek ve acıyı birlikte göğüslemek mi?..
|
ahaltuner |
Sayın Dilek Kuzulu Yüksel,
Bence ikisi de aşk kabul edilmeli.Aslında mantıklı olarak düşündüğümüzde adamın davranışının fazlaca tutarlı olmadığı görülüyor.Siz önce kadına (kendi açısından iyi niyetle de olsa) derinden bir acı yaşatın,sonrada bunu ileride oluşacak acıya dayanmanızı ve yaşama devam etmenizi sağlamak amacıyla yaptığınız anlamında yazılarla önceki yaşatmış olduğunuz bu acıyı da boşa çıkarak ikinci bir acı yaşatın.Ancak aşkta mantık aranmayacağı ve zarar-fayda analizi yapılmayacağı için bu da aşk ürünü bir davranış ve neticede aşktır diyebiliriz.
Saygılarımla...
|
commodore1tr |
Öncelikle çok güzel bir yazı derinden sarıyor insanı . Adamın davranışının mantıksız olduğu hemen göze çarpıyor değil mi? Ama bizim gözümüze çarpıyor. Malum aşk beynin kısa devre olması durumudur. Mantıklı davranış akilane düşünme beklenmemeli aşıktan aşkı konusunda. Bu açıdan baktığımızda adam inanılmaz aşık...
O an kadının üzülmesini değil ölümcül hastalığını gizleyerek nefret etmesini istiyor kendinden genelde namümkündür böyle uygulamalar aşkın gözü kör olduğundan bunu da bilmiyor. Dolayısı ile yobe con.. diye bıraktığımız yazılardaki tüm sendromlar bu kişide olduğundan adam su götürmez aşık..
Aşık ın davranışını anlamak için aşk gözüyle bakmakta yarar var ne de olsa aşk.... |
Av.Dilek Kuzulu Yüksel |
Ben çıkamadım içinden hala, ikisi de aşktır, ikisi de aşkın başka başka yaşanışlarıdır herhalde...
Sayın ahaltuner'in tespiti de çok doğru. Hem nefret etsin, acısı hafiflesin isteyin hem de bir gün gerçeği öğrensin ki benden nefret etmesin, burada biraz bencillik var galiba, garip ama aşkın kendisi zaten gariptir garipliktir...
|
romantic |
Sevmekten Ne Zaman Vazgeçtim?
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin
olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman
vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin
şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere
gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın
için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden sen olduğun
için vazgeçtim.
BENCİL OLDUĞUN İÇİN VAZGEÇTİM!!
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi,
çünkü sevgim yüceydi. Ama hepsini düşündüğümde senin benden, çoktan
vazgeçtiğini anladım. Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.
Bir erkek vazgeçmek istiyorsa tek bir neden yeterlidir ama biz
kadınlar sevgimiz için mücadele ederiz, çünkü biz kadınlar elimizdekiyle
yetinmesini ve mutlu olmasını biliriz. Eğer sizin için mücadele edecek, sizi bir kadının
hak ettiği değerle süsleyecek, sizi hayatına dahil edebilecek ve gözlerinizin içine bakıp
SENİ SEVİYORUM diyebilecek bir erkeğiniz varsa dünyanın en
şanslı kadınısınızdır demektir.
İşte böyle bir erkeğe sahip olmadığımı anladığım için VAZGEÇTİM.
HİÇBİR ERKEK VAZGEÇİLMEZ DEĞİLDİR...
F.KAHLO
romantic [:)]
Haklı Olduğun Davadan Korkma, Bilesinki Atın İyisine Doru, Yiğidin İyisine Deli derler [:p]
|
Av.Fırat Bayındır |
quote:Siz önce kadına (kendi açısından iyi niyetle de olsa) derinden bir acı yaşatın,sonrada bunu ileride oluşacak acıya dayanmanızı ve yaşama devam etmenizi sağlamak amacıyla yaptığınız anlamında yazılarla önceki yaşatmış olduğunuz bu acıyı da boşa çıkarak ikinci bir acı yaşatın |
Buna ölümü gösterip sıtmaya razı etmek denir. Böylesi aşklar mucizedir.Okunması,izlenmesi,hayal edilmesi güzeldir.Nice aşklar var ki onlar henüz yaşanmadı ve yazılmadılar. |
ahaltuner |
''Nice aşklar var ki onlar henüz yaşanmadı ve yazılmadılar. ''diye yazmış Sayın Fırat bey.Bu cümleyi okuduğumda acaba geçmişte kalan aşklar mı daha büyük yoksa haldeki veya gelecekteki mi diye düşündüm.Ama ne yalan söyleyim hal veya geleceğin aşk karnesinin zayıf olacağı düşüncesi hakim oldu beynimde.Neden mi?Şimdi birlikteliklerde aşktan çok madde,kariyer,kar-zarar analizi.....vb ön planda. Yani hep elemeye tabi tutuyoruz seveceklerimizi.Ve belki incecik zerafetiyle elekten akıp geçiyor aşkımız farkına bile varamadan.Biz ise sadece eleğin üstünde kalanlarla devam ediyoruz yolumuza.Yanılıyormuyum.?
Saygılarımla.. |
alisinkay |
Ya abilerim, ablalarım,
Bu forumu okuduğum zaman Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı sanki normal insanlarmış gibi anlatıyorsunuz.
Sanki onların aşkı özenilmesi gereken, yaşanması gereken bir duygu gibi anlatıyorsunuz.
Allah'a Şükürler olsun günümüzde onlar gibi deliler kalmadı :)
Lütfen aşkı yüceltip biz gençlerin beyinlerini bulandırmayın.
Aşk değil ama aşka ulaşamama ve veya özlem sırasında beynin 4 farklı yerinin aynı anda çalıştığı ortaya çıktı...
Beyin filmlerindeki kırmızı bölgeler (halk tabiri ile yanan bölgeler)
Bu da akıl hastalarındaki halüsinasyon esnasında çalışan kısmın aynısı.
Yani aşk bir delilik ve mazur görülebilir bir delilik olması da insanların hoşl görüsüne neden oluyor.
Aşkından intihar etmişler. El ele boğaz köprüsünden atlamışlar.
Aman ne romantik.
Aşkın delilik olduğunun en büyük kanıtı. Mecnun hayalindeki leylayı öyle bir kalıba sokmuş ki. Gerçek leyla karşısına çıktığında onu kabul etmemiş.
Aşk bence saygıdır.Bitmemiş aşklar var.Her zaman da olacak. Ama delice aşk değil. Sevginin saf katıksız hali. Eski aşklarda hep bencillik vardır. Mecnunun tek hedefi Leylaya kavuşmaktır.Leylanın ne düşündüğü önemli değildir.Leylanın kim olduğu bile önemli değildir. O idealize ettiği Leylaya kavuşmak ister. Bu bir çeşit kızıl elma hastalığıdır.Asla ulaşamayacağı ama ulaşacağını sandığı bir hayalin peşinden koşmak. Kovaladıkça uzaklaşan bir serap gibi. Bu mecnunun hasta beynine huzur verir. Mazoşist eğilimleri içinde kovalar.Kovalarken acı çeker. Acı çektiği için de mutlu olur.
Oysa yutturulmaya sanılan aşkın dışında gerçek aşk bencil değildir.Gerçek aşk karşıdakini düşünmek, empati yapabilmektir. Gerçek aşk tehlikenin önüne atılmaktır. Ancak gerçek aşk acı çekmeyi kabullenmez.
Aptalca bir mazoşizmin yerine karşılıklı saygı ve sevginin onurlu bir şekilde korunmasıdır.
Eskilerimiz aşkı hep Türkan Şoray filmlerinden Al yazmalım hikayelerinden gördüğü için hoş karşılıyorum :)
Ancak gerçek aşk da alyazmalım da olduğu gibi ihanet olur mu. Sevdiğiniz birisi varken bir başkasının kollarında yatabilir misiniz?
Al yazmalım gerçek aşk mı?
Mecnun leylayı mı seviyordu.
Ferhat dağları şirin için mi kazmıştı, yoksa şirine kavuşabilmek için mi? (Çok önemli, ona kavuşabilmek için kazmak bencillik göstergesidir.)
Gerçek aşk her yerdedir. Eşinize bakın. Çocuğunuza bakın. Kızınızı , torununuzu kucağınıza alın. Ardından bir ayaklanma esnasında evinizin çevresinin sarıldığını düşünün ve hedef sizsiniz.
O durumda siz kendinizden çok aileniz için endişe ederseniz gerçek aşkı yakalamışsınızdır.
Aşk sadece bir kişiyi taşıyabilecek iki paraşüt kaldığında düşen uçaktan sevgilinin atlamasıdır.
////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
ERKEKLER NEDEN ALDATIR.AŞAĞIDAKİ KISA NOT SEVGİYİ DE NEDEN ALDATILDIĞINI DA ANLATIR.
Adam parise gitmiş.
Hem eşine , hem kızına hem sevgilisine,
Parisin en pahalı parfümcüsünün önünde durduğunu ve istedikleri bir kokunun olup olmadığını mesajla sormuş.
Eşi ve kızı.
En pahalı parfümden ikişer şişe istemiş.
Sevgilisi
Benim için en güzel koku senin kokun.Hemen geri dön yazmış. |
Av.Dilek Kuzulu Yüksel |
Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken,bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler.
Yaşlı bey huzursuzlanmış, acelesi olduğunu ve röntgen çektirmek için beklemek istemediğini' söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin sebebini sormuş. Adamcağız da karım huzur evinde kalıyor her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim,geç kalmak istemiyorum'demiş. Karınızın, siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde'demiş hemşire. Adam üzgün bir ifade ile 'ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor' demiş. Hemşireler hayretle 'madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz' demişler.
Adam buruk bir sesle
'ama ben onun kim olduğunu biliyorum' demiş.
|
Av.Dilek Kuzulu Yüksel |
Eski zamanlarda civarın kralının kızı ile bir balıkçı birbirlerine aşık
olmuş.Ancak, kral kızı balıkçıya varamaz...Hal böyle olunca,kız ile
delikanlı gizli gizli buluşuyorlar tabii...Kral baba bunu zaman içerisinde
öğreniyor ve bir gece takip ettiriyor kızını...
Diyorlar ki; balıkçı denizden geliyor, kız kumsalda onu bekliyor, bulunduğu
yeri ışıkla işaret ediyor delikanlıya...
Ve kral kızı ile delikanlı, gün ağarana kadar aşk oyunları Yapıyorlar
birbirlerine...
Kral bir gece askerlerine kızını yakalamalarını ve kumsalda Işıkla balıkçıya
işaret göndermelerini buyuruyor. Delikanlı ışığı görünce atlıyor kayığına ve
kürek çekiyor bir manga askerin üzerine doğru...Kız askerlerin elinden
kurtuluyor ve koşmaya başlıyor sevdiğini kurtarabilmek için ama koyun taaa
öbür ucuna yetişmesi imkansız...
Ama sevda bu; kural falan dinlemez, atıyor kendini sulara...İşte o anda bir
mucize gerçekleşiyor!
Kızın adım attığı her yer kumsala dönüşürken peşinden koşan askerler
bastıkça denize gömülüyor onca ağırlıkla...Kız kayığa kadar koşabiliyor...
Ancak bir okçu tam o anda delikanlıyı hedefleyip salıyor okunu...
Heyhat!
Kız ile delikanlı birbirlerine sarılmışlardır bile ve ok gelip Kızla
buluşuyor...
Derler ki; o kumlar, kızın kanı denize karışınca kırmızıya boyanmış...
Delikanlı ise aldığı gibi gidiyor kızı, sonrasını ne gören var ne duyan!...
Marmaris'e karayolu ile 1.5 saat uzaklıkta imiş...
Mucize aşk ya da aşkın mucizesi, görenler görmeyenlere anlatsın...
[img]https://img47.imageshack.us/img47/7711/mail5cu.jpg[/img]
|
Bugünün tarihi: 21/08/2025 01:22:45 |