 |
03/05/2025 Eski forum arşivi bölümü
Hukuksal Tartışmalar
Anlaşmalı Boşanma Sonrası Anlaşmanın İptali |
Hiddenman32 |
Aşağıda birkaç madde ile vereceğim sorularıma cevap yazarak yardımcı olursanız sevinirim.
Geçen yıl eski eşim ailesinin etkisi altında boşanma davası açtı.Davada hakkımda yalan beyanlarda bulundu. Bu beyanlar doğru değildi ve hem benim hemde 1.5 yaşındaki oğlumun kişilik haklarını zedelediği için ve bir ay sonrada askere gideceğim için gelecek açısından anlaşmalı boşanmaya razı oldum ve aylık 275 YTL ve yasal kesintisi ile 285 YTL ödüyorum.
1. Kısa dönem askerlik yaptım ve maaşım kesildi bu sürede nafaka borcum devam edermi. Ederse nasıl ödeme yapmam gerekir
2. Maaşım kesildiği ve oda çalıştığı için benim nafaka talebim olabilirmi?
3. 850'ye yakın maaş alıp 285'ini nafaka ödüyorum. Yakında üfe'ye endeksli artışda var ve benim yeni bir hayat kurmam için kalan para benim için yeterli olmamakla birlikte katkı nafakası ödediğim için bir çocuğunda (-ki 2 yaşına girmedi) yaklaşık aylık 500 masrafı olmayacağına göre bu miktarın düşülmesi mümkünmüdür.
4. Bana boşanma davası açtığında verdiği dilekçelerin tamamının yalan olduğunu ve doğruları gösterir kendi sesinden kayıtlı elimde kaset'i mevcut. Davada bunu kullanmadım ama hala üzerime gelmeye ve telefonla beni kışkırtıp taciz etmeye devam ediyor. Hakaret yok. Eğer işleri ilerletirse bu ses kaydını mahkemede delil olarak kullanabilirmiyim.
Saygılarımla. |
Av.Dilek Kuzulu Yüksel |
1. Ödemekle yükümlü olduğunuz nafaka işlemeye devam eder.
2. Nafaka talep edebilmeniz için dava açmanız ve de eşinizin kusurunun sizinkinden fazla olduğunu ispat etmeniz gerekir.
3. Maddi şartlarınız değişti ise nafakanın indirilmesi için yine dava açmanız ve maddi durumunuzun söz konusu nafakayı ödemeye yeterli olmadığını ispat etmeniz gerekmektedir.
4. Eski eşiniz sizi taciz ve rahatsız ediyorsa savcılığa şikeyette bulunabilirsiniz. Ses kayıtları hukuka aykırı yollardan elde edilen delillerden sayıldığı için değerlendirileceğini zannetmiyorum, ancak bu husus doktrinde tartışmalıdır, somut olayın özelliğine göre değişebilir. |
Hiddenman32 |
Verdiğiniz cevaplardan dolayı teşekkür ederim. Fakat:
1. Askerde hiç bir geliri olmayan birisi yani benim için çocuğa nafaka ödeme sorumluluğumun devam ediyor olması onun çalışıyor olması ve bunuda karşı tarafın icra yolu ile (icra masrafları ile beraber) benden alması hakkaniyet ilkesi ile uyuşuyormu? Ayrıca bu süreçte çalışma şansım olmaması ile birlikte harcamalarımında olması beni daha zor durumda bırakmıştır. Bu durumda benim gibi olan insan sayısı çok fazladır. Hukukçular bunu değerlendirmiyorlarmı?
Askerde iken nafaka ödenmemesine dair yargıtay kararı varmış.Sayısını biliyormusunuz?
2. Ses kaydı boşanma öncesi bana açmış olduğu iftira dolu dava dilekçesine istinaden benim delil olması açısından onu konuşturup kaydettiğim ses kaydıdır. Dolayısı ile hukuka aykırı alınması noktasında doğrudur. Ama karşı tarafın bana ithamlarının tamamının yalan olduğunu kendi sesi haricinde ne yalan olduğunu ispat edebilirki? Kanun mahkemedeki iftiraları doğru kabul etti ve beni suçladı. Gerçekleri ispat etmek neden bu kadar zor ve güç bir yol gerektiriyor.
3.Ben sadece askerlik süresi için nafaka talebim var. Buda herşeye ragmen iyi niyetli olmaya çalışan ben, bu süredeki alacakları için beni icraya vermelerinden dolayı sadece askerlik süresi için dava açmak istiyorum. Kazanma şansım varmı?
4. Çocuğumu almak istiyorum. 2 yaşına girmedi. Bana göstermiyorlar ve sosyal hizmet uzmanı vs kişilerle almaya gitmek zorunda kalıyorum. Her seferinde bana masraf oluşturuyor. Yeni düzenlemede bunun kasıtlı yapıldığını ispat edersem masrafın karşıdan tahsili mümkündür diye duydum. Doğrumudur.
Bilgileriniz ve yardımlarınız için teşekkürler. |
Av.Dilek Kuzulu Yüksel |
Sayın Hiddenman32,
Sanırım bir yanlış anlaşılma oldu. Askerde olduğunuz süre ile sınırlı olmak kaydı ile nafaka ödeme yükümlülüğünüz kalkar, ancak bazı şartlarda ödemekle yükümlü olduğunuz nafaka işlemeye devam eder. Sorunuzu quote:bu sürede nafaka borcum devam edermi |
şeklinde sorduğunuz için işlemeye devam eder şeklinde bir cevap aldınız. İlk iletinizde gelir durumunuzu da belirtmemiştiniz. Askerlik hizmetiniz süresince hiçbir geliriniz, ayrı bir işyeriniz yok ise nafaka yükümlülüğünüz kalkar. Aksi halde ise yani geliriniz ve de kendinize ait bir işyeriniz bulunmakta ise nafaka işleyeme devam eder, hizmetiniz bittikten sonra ödemek durumunda kalırsınız.
Saygılar.
DAVA TEDBİRLERİ VE AYRILIK
KAYIT NO : 973
**************
Esas Yılı : 1966
Esas No : 5
Karar Yılı : 1966
Karar No : 11
Karar Tarihi : 12.12.1966
Daire No :
Daire : BG
**************
**************
(743 S. K. m. 137, 152, 161)
DAVA: Hiç bir geliri ve serveti olmayan kocanın mecburi askerlik ödevini yaptığı sırada karısı ve çocuklarının iaşe ve nafakası ile sorumlu tutulup tutulmayacağı hakkında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun iki ilamı arasında içtihat aykırılığı bulunduğu bildirilmiş, kararlar ve İkinci Hukuk Dairesi Başkanının yazılı mütalaası Kurulumuza tevdi edilmiş olmakla İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda durum görüşüldü:
KARAR: Gerçekten Hukuk Genel Kurulunun 17.10.1956 gün ve 2/43-40 sayılı ilamında "halen askerlik mükellefiyetini ifade eden ve hiç bir geliri mevcut olmadığı anlaşılan davalı kocanın nafaka ile mesuliyeti caiz bulunmadığı" kabul edildiği halde aynı kurulun 27.12.1961 günlü ve 2/59-51 sayılı ilamında, "davalı kocanın davanın görülmesi sırasında askerlik görevini yapmakta bulunması ve hiç bir geliri olmaması, onu karısına bakmak yükümlülüğünden kurtaramayacağı, uygun bir nafakaya hükmedilmesi gerektiği" içtihat edilmiştir.
İşbu iki ilam arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğu oybirliğiyle kararlaştırıldıktan sonra işin esası konuşuldu; neticede: Nafaka borcu kanundan doğan borçlar grubuna dahil olup aile hukuku ile ilgilidir. Bu borç tamamen şahsa yöneltilmiştir. Kanunda iki çeşit nafaka borcu göz önünde tutulmuştur. Birincisi, evlilik birliğinde özellikle kocaya yükletilen ve bütün zaruri ihtiyaçların sağlanmasını amaç tutan sorumluluktur. (Medeni Kanun, Madde: 137, 152/2 ve 161).
İkincisi ise, belli kan hısımlarına yükletilmiş olan ve konusu yardımdan ibaret bulunan karşılıklı dayanışma borcudur. (Medeni Kanun, Madde: 315, 316). Gerek dayandıkları hukuki sebep, gerek şümulleri itibariyle birbirinden farklı bu iki çeşit borçtan Türk Kanunu Medenisinde (nafaka) olarak bahsedilmektedir. Kurulumuza tevdi edilen ilamlar birinci kısımda sözü geçen kocanın karı ve çocuklarına karşı olan nafaka sorumluluğu ile ilgili bulunduğundan bu kararda bu kısım nafaka borcu tartışma konusu yapılmıştır.
Gerçekten Türk Kanunu Medenisinin 152/2. maddesinde "karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi kocaya aittir" hükmü konulmuştur. Evlenme devam ettiği süre erkeğin karısını ve çocuklarını geçindirmekle sorumlu tutulması münakaşa götürmeyen kanun emridir. Prensip itibariyle koca yeter derecede servete ve kazanca malik olmadığını veya başka alacaklılar tarafından icra takibine maruz kaldığını ileri sürerek nafaka borcundan kurtulamaz.
Kocanın kendisine isnat olunamayacak bir sebepten dolayı çalışamayacak bir hale gelmesi, bu suretle nafaka borcunu yerine getirmekte imkansızlığa düşmesi takdirinde yapılacak işlem hakkından kanunda açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak kadın müşterek saadeti temin hususunda gücü yettiği kadar kocanın yardımcısıdır. Kocanın karısını ve çocuklarını iaşe borcu mali durumu ile orantılı olmalıdır. Mali durum bir hiçten ibaret ise iaşe ve nafaka borcundan bahsedilemez. Ancak mali durumun o hale gelmesinden kocanın hiç bir kusuru olmamalıdır. Çalışma kudreti olduğu halde çalışmaktan kaçındığı için mali durumu bozulmuş olan koca nafaka borcundan kurtulamaz. Fakat çalışamayacak derecede hasta veya sakat olan ve başkaca geliri ve serveti de bulunmayan koca nafaka ile sorumlu tutulamaz. (Yargıtay İkinci Hukuk 24.1.1950, 1934/103-İkinci Hukuk 7.6.1957 tarih ve 3187/3365) "Kusur ile müterafik olmayan tam bir imkansızlık nafaka mükellefiyetine son verir." (Dr. A. Egger.- Aile Hukuku 1. cilt, sahife 293.)
Mecburi askerlik ödevini yapmakta olan kocanın aldığı er aylığı çok cüzidir. Başkaca çalışıp kazanç sağlaması kendi elinde olmaksızın imkansız hale getirilmiştir. Eğer başkaca bir geliri veya paraya çevrilebilecek malı ve serveti bulunmuyorsa, askerlik ödevi devam ettiği süre nafaka ile sorumlu tutulmaması icap eder.
Genel kurulda görüşme sırasında kanundan doğan bu borcun askerlik gibi bir sebeple asla sakıt olamayacağı, koca askere gideceğini göz önünde tutarak bu ödevin ifası sırasında karısının ve çocuklarının nasıl geçinebileceğini düşünmesi, ona göre tedbirli davranması gerektiği, böyle tedbirli davranmamış ise kusurlu sayılacağı, veyahut askerlik ödevini yaptıktan sonra evlenmesi gerektiği, bu itibarla bu kimselerin nafaka ile sorumlu tutulacakları, hükmedilen nafaka askerde bulunması hasebiyle tahsil edilememiş ise kanundan doğan bu borcun ileride imkan sağlandığı zaman tahsil edilebileceği ileri sürülmüştür. Nafaka borcu o günkü geçimin sağlanması için kocaya yükletilmiştir. Bu geçim zamanında giderilmediğine göre ileride tahsil edilmek üzere önceden tahakkuk ettirilmesinin anlamı kalmaz. Kaldı ki böyle bir hal kocayı askerlik görevi biter bitmez birikmiş ağır bir borç altına sokmuş olur. Diğer taraftan askerlik hayatından sivil hayata geçerken normal ekonomik sarsıntılar arasında İcra ve İflas Kanunlarının ceza hükümleri ile karşı karşıya gelmesine sebebiyet verir. Askerlik ödevini yapmadan evvel evlenmemeyi tavsiye etmek de medeni haktan istifadeye engel olmak demektir ki hukuki bir görüş olmaktan çok uzaktır. Askerlik ödevi bir kimseye her zaman belli bir devrede belli bir süre için yükletilmez. Fevkalade hallerde ve harp halinde belli olmayan bir zamanda dahi koca askerlik hizmetine çağırılabilir. Kadının kocasına muavin olması borcunun bir sonucu da, kocanın askerlik dolayısıyla nafakayı sağlayamayacak duruma düşmesi halinde kadının aile geçimini sağlaması ve müşterek saadeti bu suretle korunmasıdır. Ailenin ve askere gidenin başka bir geçim vasıtası ve imkanı bulunmaması halinde amme kanunları ile devletin yardımından faydalanmak dahi mümkündür (4109 sayılı Kanunda olduğu gibi).
SONUÇ: Türk Kanunu Medenisinin 152/2 ve 161. maddelerinin uygulamasında mecburi askerlik görevini yapan ve başka hiçbir geliri ve serveti olmayan kocanın nafaka ile sorumlu tutulmaması gerektiğine ilk görüşüne ve oylamada üçte iki oyçokluğu elde edilemediğinden 12.12.1966 tarihinde yapılan ikinci görüşme ve oylamada hazır bulunanların salt çoğunluğu ile karar verildi.
**************
TEDBİR NAFAKASI - YARGILAMA SIRASINDA KOCANIN ASKERDE OLMASI - GEREKLİ ARAŞTIRMANIN YAPILMASI GEREĞİ - EŞLERİN BOŞANMADA KUSURU - EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI - BOŞANMA DAVASI
KAYIT NO : 65591
**************
Esas Yılı : 2003
Esas No : 15969
Karar Yılı : 2003
Karar No : 17104
Karar Tarihi : 22.12.2003
Daire No : 2
Daire : HD
**************
ÖZET : Yargılama sırasında kocanın askerde olduğu ileri sürülmüştür. Davacının askere gidişi ve terhis tarihi ile malı ve gelirinin bulunup bulunmadığının araştırılması, nafaka ödeyecek mal ve gelirinin bulunmadığının anlaşılması halinde askerlik süresi içerisinde tedbir nafakası ile sorumlu tutulamayacağının dikkate alınmaması hatalıdır.
**************
(743 S. K. m. 134) (4787 S. K. m. 4/1)
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm nafakalar ve manevi tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- 4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.
2-Geçimsizliğe yol açan olaylarda başkasıyla yaşayan koca tam kusurludur. Anlaşmalı boşanma koşulları yoktur.
Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134.maddesinin eski şeklinde ( ifadesinde )şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası,ilke ( unsur )olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan yada, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134.maddenin eski biçiminde, kusura ilişkin hükmün böylesine "katı bir tarzda uygulanması şikayetlerin odak noktasını teşkil etmişti" ( 3444 sayılı kanunun Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi )İşte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı kanun, Medeni Kanunun 134.maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem vermiş,özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.
Ne var ki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir.Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
Öyle ise Medeni Kanunun 134.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşan maya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.
Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.(M.K.134/2 )
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma sebebi sayılmamış yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.
3-Temyiz sebeplerine hasren dosyanın incelenmesine gelince;
a )Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
b )Yargılama sırasında kocanın askerde olduğu ileri sürülmüştür. Davacının askere gidişi ve terhis tarihi ile malı ve gelirinin bulunup bulunmadığının araştırılması, nafaka ödeyecek mal ve gelirinin bulunmadığının anlaşılması halinde askerlik süresi içerisinde tedbir nafakası ile sorumlu tutulamayacağının dikkate alınmaması usul ve yasaya aykırıdır.(12.12.1966 gün ve 5/11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı )
4- 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından ( MK. md. 118-494 )kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici l. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla sonuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün 3/b bentte gösterilen sebeple tedbir nafakası yönünden BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan yönlerinin ise ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 22.12.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
|
Bugünün tarihi: 03/05/2025 11:57:08 |