 |
05/05/2025 Eski forum arşivi bölümü
Hukuksal Tartışmalar
ŞAİR HUKUKÇULAR |
Av.Adil Giray Çelik |
MEHMET EMİN YURDAKUL
13 Mayıs 1869 İstanbul 14 Ocak 1944 İstanbul
Balıkçı Salih Reis' in oğludur. Ortaöğrenimini Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ve İdadisinde tamamladı. Geçim zorluğu nedeniyle Hukuk Eğitimini yarım bıraktı. Bazı kaynaklar Amerikalı bir kadının önerisiyle Amerika'ya gitmek için Mektebi Hukuktan ayrıldığını, fakat kadının daha sonra ölmesi nedeniyle Amerika'ya gidemediğini yazarlar. Rüsumat Mektupçu Kalemi'nde Memur ve Evrak Müdürü oldu.(1897) Yeteneğini gören Sadrazam Cevat Paşa, onu üst düzey kamu yönetiminde görevlendirdi. Erzurum ve Trabzon da memurluk görevlerinde bulunmuş daha sonra Hicaz, Sivas, Erzurum, valilikleri yapmıştır. Musul'dan milletvekili seçilerek Osmanlı Mebusan Meclisine girdi. (1915) II. Meşrutiyetten sonra Türk Ocağının kurucularından olmuş, emperyalizme karşı düzenlenen Sultanahmet Mitinginde konuşmacılar arasında yer almıştır.
Cumhuriyetten sonra Şarkikarahisar, Urfa ve İstanbul'dan milletvekili seçildi. Şiirlerini Milli Edebiyat Akımına bağlı olarak hece vezniyle ve sade bir dille yazmıştır. Dil yönünden döneminin en arınmış sözcükleri kullandı. Şiirlerinde milli ülkü, Türklük gibi konuları işlemiş olması nedeniyle Milli Şair olarak anılmıştır.
Şiir kitapları; Türkçe Şiirler (1898), Türk Sazı (1914), Ey Türk Uyan (1914), Tan Sesleri (1915), Ordunun Destanı (1915), Dicle Önünde (1916), Hastabakıcı Hanımlar (1917), Turan'a Doğru (1918), Zafer Yolunda (1918), İsyan ve Dua (1919), Aydın Kızları (1919), Ankara (1939), Şiirler (1939)
BENİM ÖMRÜM
Genç çağdaydım, kendimi bir dikenli yolda buldum;
Hıçkırıklar işittim, gül ve bülbül bağlarından,
Felaketler topladım, Anadolu dağlarından;
Uzun sazlı Aşıklar diyarında aşık oldum.
Ezgi koydum, ahlara, figanlara, Türk şi'rine,
Öz dilimle haykırdım,"Ey milletim uyan" diye;
Viran yurdun dolaştım, bir şehrinden bir şehrine;
Saç sakal ağarttım ben de,"Vatan, vatan" diye.
BIRAK BENİ HAYKIRAYIM
Ben en hakir bir insanı kardeş duyan bir ruhum;
Bende esir yaratmayan bir Tanrı'ya iman var;
Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar;
Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.
Volkan söner, lakin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lakin benim köpüklerim eksilmez.
Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;
Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir.
Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;
Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!...
|
Av.Adil Giray Çelik |
CELAL SAHİR EROZAN
29 Eylül 1883 İstanbul - 16 Kasım 1935 İstanbul
Ortaöğrenimini Vefa İdadisi'nde tamamladı İstanbul Darülfünun Hukuk Mektebi'nde okudu. Hariciye Nezareti'nde görev aldı. (1903) Edebiyat Öğretmenliği, ticaret yaptı. Şiir okuma ve söylev yeteneği küçük yaşlarda kendini gösterdi. 2.Abdülhamit henüz 9 yaşında iken saraya çağırtmış, huzurunda konuşturup şiirler okutarak beğenmiş ve ona para ve Devlet Nişanı ödülü vermiştir. Cumhuriyetten sonra Zonguldak Milletvekili seçilerek TBMM girdi. (1928) Türk Derneği ve Türk Ocağı gibi kuruluşlarda çalıştı. Cumhuriyet Dönemi'nde yazı devriminin gerçekleşmesine katkısı oldu.
Edebiyatı Cedide Dergisinin en genç şairlerinden biri olarak tanındı. İlk sıralarda Tevfik Fikret'in etkisinde kaldı. Daha sonraları kendi anlatımını buldu. Fecr'i Ati akımının başkanlığını yaptı. Sanat için sanat anlayışına bağlıydı. Kadın ve aşk şairi olarak tanındı.
Şiir Kitapları: Beyaz Gölgeler (1909), Buhran (1909), Siyah Kitap (1912)
BAŞIMLA GÖNLÜM
Başım dedi: Dinlen; gönlüm dedi: Koş!
Başım dedi: Durul; gönlüm dedi: Coş!
Başım yüreksizdi, gönlüm başıboş;
Varlığım arada oynadı gitti...
Başımla gönlüm edemedim eş;
Biri yüz yaşında, biri yirmi beş.
En sonunda saçağı ateş;
Varlığım arada kaynadı gitti...
TUHFE-İ TAKDİS
Benim kadınlara ifrat-ı hürmetim vardır.
Bütün bu aleme mensup olan güzellikler
Benim gözümde kadınsız leyaldir yek-ser;
Kadın bu zulmeti nuruyla hırpalar, dağıtır.
Şefîk bir kadının sine-i nezihinde
Yatarsa bir gececik hangi ıstırap uyumaz?
Onun gözünden uçan en küçük tebessüm-i raz
Hayal ü fikri yeşil bir cihan-ı ümmide
Seyahat ettirerek müsterih ü müstesna
Dakikalar yaşatır; bazı kimsesizliğine.
Bulur zavallıların, bir temayüliyle deva.
Kadın bu annedir, âğuş-ı şefkatinde bizi
Daha çocukken eder tesliyet rahîmane;
Ve susturan da odur en birinci nalemizi.
|
Av.Adil Giray Çelik |
AHMET HAŞİM
1884 Bağdat - 4 Haziran 1933 İstanbul
Bağdat'ta doğdu. Babası mülkiye kaymakamlarından Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Beydi. Annesinin ölümü üzerine küçük yaşta, babasıyla birlikte İstanbul'a geldi. Mekteb-i Sultani'de yatılı olarak okudu. Şiir yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Hukuk Mektebi'nde okudu. Bir yandan Osmanlı İmparatorluğunun tütün üretimini düzenleyen Reji İdaresinde çalışıyor, bir yandan Hukuk Mektebinde okuyordu. İzmir Sultanisi Fransızca Öğretmenliğine atanınca Hukuk Mektebi'nden ayrıldı. (1909) Fransızca Öğretmenliği, çevirmenlik yaptı. Birinci Dünya Savaşı yıllarını Çanakkale'de, İzmir'de Yedeksubay olarak geçirdi. Savaş sonrası Güzel Sanatlar Akademisi'nde estetik ve mitoloji dersleri verdi. Düyun-u Umumiye İdaresi'nde ve Osmanlı Bankası'nda Memurluk yaptı.
Bütün şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandı. Yaşadığı yıllarda genç sanatçılar heceyle yazıyorlardı. O da Yahya Kemal gibi aruzdan vazgeçmedi.
Eserlerinde uzun süre Tevfik Fikret'in etkisinden kurtulamadığı söylenir.
Şiir Kitapları: Göl Saatleri (1921), Piyale (1926)
MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
SONBAHAR
Bir taraf bahçe, bir taraf dere
Gel uzan sevgilim, benimle yere,
Suyu yakuta,döndüren bu hazan
Bizi garkeyliyor düşüncelere...
PARILTI
Ateş gibi bir nehr akıyordu,
Ruhumla o ruhun arasından,
Bahsetti derinden ona halim,
Aşkın bu unutulmaz yarasından.
Vurdukça bu nehrin ona aksi,
Kaçtım o bakıştan, o dudaktan;
Baktım ona sessiz uzaktan,
Vurdukça bu aşkın ona aksi.
|
Av.Adil Giray Çelik |
MİDHAT CEMAL KUNTAY
6 Ocak 1885 İstanbul- 30 Mart 1956 İstanbul
Mekteb-i Osmani ve Alman Okulunda okudu. Vefa İdadisini (Lisesini) ve İstanbul Darülfünun Hukuk Mektebini bitirdi. Öğretmen Yardımcılığı, Adliye Nezaretinde (Adalet Bakanlığında) katiplik, müdürlük, yargıçlık görevlerinde bulundu. Beyoğlu 4. Noterliği görevinde iken öldü.
Ulusal değerleri inançlı bir dille anlatan şiirleriyle tanındı. Hep aruz ölçüsünü kullandı. Seçkin sözcüklere sindirdiği etkili anlatım gücüyle, bir hitabet edası içinde yazması şiirlerine hukukçu kimliğinin yansımasıdır.
Roman türünde tek eseri Üç İstanbul nükteli biçimde Osmanlı İmparatorluğunun çöküntü dönemini anlatmaktadır. 1938 yılında yayınlanan 2. Abdülhamit döneminden Mütareke dönemine kadar İstanbul yaşamını anlatan Üç İstanbul isimli romanı 1983 yılında TV dizisi yapıldı
Şiir Kitabı: Türk#8217;ün Şehnamesinden (1945)
ÖLÜM KARNAVALI
Ne tuhaftır yerin altında ölüm karnavalı
Eriyen çehre çemendir, yürüyen çehre çalı.....
Bıyığın kürkünü sarmış sakalın postekisi,
Bir ufak baykuşa dönmüş karışıp her ikisi,
Çürüyen burnun asılmış uzanan çengeline...
Kimi gözsüz... kiminin gözleri akmış eline.
Kimi hâlâ yaşıyormuş gibi hâlâ asabi...
Kiminin baldırı şişmiş kabarıp gayda gibi.
Kiminin etleri toprakta birer pembe leke...
Kimi eşya; kafa bir tahta, kulak bir teneke.
Kiminin ağzı dudaksız, yine lakin kapalı...
Ne tuhaftır yerin altında ölüm karnavalı.
ÖLÜ KAFASI
Bir tarlada geziyordum, ayağıma katı bir şey takıldı;
Baktım: kemik; dikkat ettim: bir insanın kafasının kemiği.
Lakin aç yer, şu parçası kalan başı öyle yiyip emmiş ki,, Bilinmiyor kimin başı, bilinmiyor hangi asrın evladı ?
Kara toprak içerisinde düşen her şey bir yığın kül oluyor;
Guya ki kasırga var; bunu, ona buna katıyor;
Bir el ver var ki çürük kefen parçasını çiçek yapıp atıyor;
Evet hayat bir taraftan boşalıyor, bir taraftan doluyor.
Kim bilir ki, şu faninin vücudundan bu gün bize neler var?
Belki onun kemikleri şimdi senin gözlerinde parıldar;
Belki benim şu sıtmalı dudağımın ateşi onundur.
Her şey böyle, hatta bizim dünyamız da bu baş gibi olacak
Bir gün hayat tükenecek; yalnız cansız gıranitler kalacak;
Her zerresi bir aleme dağılacak; zira bu bir kanundur!...
|
Av.Adil Giray Çelik |
TAHSİN NAHİD
1887 İstanbul- 1919 İstanbul
Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi#8217;nde okuduktan sonra, Galatasaray Sultanisi#8217;nde okumuştur. İstanbul Darülfünun Hukuk Mektebi#8217;ne girmiş son sınıfta bitiremeyerek ayrılmıştır. (1913) 1. Dünya Savaşı sırasında iaşe müfettişliği yapmıştır. Savaş sonrası kendini edebiyata vermiştir.
Fecr-i Ati topluluğuna girmiş kısa sayılacak yaşamında şiir ve tiyatro alanında eserler vermiştir.
Şiir Kitabı: Ruh-ı Bi-Kayd (1910)
ŞİİR
Şiir mi istediniz? Dinleyin bu giryeleri:
Şiir... şiir denilen bir zavallı hülyadır,
Adeta bir sevimli ru#8217;yadır...
Asabi
Bir kadın hisseder derinliğini!...
Ba#8217;zı eş#8217;ar öyle mübk ki
Büsbütün bir veremli sevdadır.
Hayır, hayır güzelim Şi#8217;rimiz kadındır hep
Menekşe gözleri ufkun derinliğinde güler,
Karanfil ağzı da şi#8217;r-i nev-zemin söyler;
Ve kalbimiz dinler,
Kalem de nakl eyler
Bütün bu gözlerin umkunda titreyen razı!...
|
Av.Adil Giray Çelik |
ALİ CANİP YÖNTEM
Haziran 1887 İstanbul -26 Ekim 1967 İstanbul
Ortaöğrenimini babasının sürgün edilmesi nedeniyle Selanik#8217;te tamamladı. Önce İstanbul da Mekteb-i Hukuka yazıldı. (1906) Bir yıl sonra Selanik Hukuk Mektebi#8217;ne geçti. Selanik#8217;in Balkan Harbi sonucu elimizden çıkması üzerine Selanik Hukuk Mektebini son sınıfta iken yarım bıraktı. Selanik#8217;te yayımlanan genç kalemler (1910#8211;1912) dergisinin başyazılarını yazdı. 1912 de Çanakkale Sultanisi Edebiyat ve Felsefe öğretmenliğine atandı. İstanbul#8217;da Gelenbevi Sultanisinde öğretmenlik yaptı. Anadolu Hükümetinin çağrısı üzerine 1921#8217;de Anadolu#8217;ya geçerek Trabzon Sultanisi ve Giresun Maarif Müdürlükleri yaptı. Kabataş Lisesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde dersler verdi.
Ordu (1934) ve Çanakkale (1954) Milletvekili seçilerek TBMM#8217;ne girdi. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu Merkez üyeliklerinde bulundu. Edebiyata Fecr-i Ati Topluluğunda şiirle başladı. Daha sonra Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp#8217;in öncülüğünü yaptığı Milli Edebiyat akımını benimsedi. Yekta Bahri takma adıyla dönemin tutucularıyla sert tartışmalara girdi.
Şiir Kitabı: Geçtiğimiz Yol (1918)
SOKAK FENERİ
Ölü bir camdan ağlayan korku
İniyor serseri boş bir geceye;
Kaldırımlar bütün sükut uyku...
Her duvar, her kovukta şimdi niye
Bir büyük göz niyaz eder, ağlar
#8220;Bitsin artık bu gizli şüphe#8221; diye?
Korkarım... Saklanır heyulalar...
Bana der... #8220;İşte sahife oku,
Sarı gölgemde hasta kalbin var!#8221;
Ölü bir camdan ağlayan korku...
EYLÜLÜN DENİZİ
Eylülün denizi niçin gözlerin,
Kapanmış ru#8217;yasız, boş bir kuyuya?
Daha dün her daldan gürlerdi derin,
Coşkun bir bela en gizli kuytuya.
Eylülün denizi, sen şair misin?
Şimdi bir afacan çocuk, bir deli,
Sonra bir kötürüm, sonra bir miskin
İhtiyar ki bıkmış hayattan belli.
Hani Ba#8217;zan senin #8220;Hicranı unut!#8221;
Diyen mavi, baygın bakışın vardı.
Hani sis ufuklar uzakta, yakut
Bir cennetten sana nurlar yollardı.
Dalgalar, ey büyük deniz, dalgalar
Dualar indirsin sana göklerden.
Benim dalgalarda çarpan kalbim var,
Bir şeyler haykırır uzak bir yerden.
İstersen, öyle pek çılgın olmasın,
Buseden, hayalden olsun gözleri.
Yüksek kayalarda irkilen dalgın
Gençlere koynunda aratsın şi#8217;ri
İstersen kapansın gökler üstüne;
İstersen bir tekne parçalanmasın.
Haykırsın kıyıda bir hasta nine,
Yalnız gözlerini böyle yummasın!
MANDOLİN
Hangi kızın şen elleri
Gecelerin matemine
Serpiyor bu emelleri?
O genç kızın sevinci ne?
Kopup sedef ellerinden
Kalbe düşen bu inci ne?
Bir eser yok kederinden;
Söyle, şair, bu gülüş ne?
Fakat sonra ta derinden,
Ta içinden bükülüş ne?
|
Av.Adil Giray Çelik |
İBRAHİM ALAETTİN GÖVSA
1889 İstanbul #8211; 29 Ekim 1949 Ankara
Ortaöğrenimini Trabzon ve Vefa İdadilerinde, Yükseköğrenimini İstanbul Darülfünun Hukuk Mektebinde tamamladı (1910) İsviçre#8217;de Jean Jacgues Rousseu Enstitüsü#8217;nde pedagoji ve psikoloji öğrenimi gördü. (1913 #8211; 1916) Yurda dönünce öğretmenlik, okul müdürlüğü, Talim Terbiye Kurulu Üyeliği yaptı. Sivas (1927) ve Sinop#8217;tan (1931) milletvekili seçildi.
Önceleri aruz veznini daha sonra hece ölçüsünü benimsedi. Çocuk şiiri türünde özgün Türkçe#8217;siyle başarılı örnekler verdi. Ansiklopedi alanında başarılı çalışmalar yaptı.
Şiir Kitapları: Çocuk Şiirleri (1911), Güft ü Gu (Dedikodu. 1912), Çanakkale İzleri (1926), Acılar (1941). Söz Oyunları (1942)
KÖRDÜĞÜM
Elli yıldır şu ömür kervanının yolcusuyum.
Öyle her yoldaşı sevmezse de azade huyum,
Aşina, çehre azaldıkça duraktan durağa,
Acı bir hatıra enkazı çöker ortalığa.
Her giden sanki içimden bir parça alır;
Kervanın safları dolgunsa da, gönlüm boşalır.
Ya, bu yol böyle sürüp gitse!.. derim ürperirim;
Bir yakın günde fakat bitse!... derim ürperirim.
Arka bir dalgalı umman gibi toprak yığını,
Önde bilmem geçidin nereye çıkıp vardığını.
Yürürüm anlamadan bastığımı, gördüğümü;
Dolaşır zihnime ömrün ezeli kördüğümü.
SİPERDEN MEKTUP
Allah#8217;a dua et düşman tırpanı
Devlet ağacını yolmasın; anne!
Altında dökülsün oğlunun kanı
Bayrağın gül rengi solmasın; anne!
Köyden biri geldi taburumuza;
Meğer söz kesilmiş muhtarın kıza;
Gece niyet tutup baktım yıldıza:
Artık söyle o iş olmasın; anne!
Düşünme boş gelse posta katarı;
Siperden akın var yarın dışarı:
Kadere razı ol; uzun yolları
Bekleyen gözlerin dolmasın; anne!
|
Av.Adil Giray Çelik |
ORHAN SEYFİ ORHON
23 Ekim 1890 İstanbul #8211; 22 Ağustos 1972 İstanbul
Türk şiirinde Beş Hececiler olarak tanınan hareketin temsilcilerinden biridir. Ortaöğrenimini Mercan İdadisi#8217;nde, yüksek öğrenimini Hukuk Mektebi#8217;nde tamamladı. (1914) Meclisi Mebusan#8217;ın Kavanin Kalemi#8217;nde (Kanunlar Dairesinde) memurluk ayrıca gazetecilik yaptı. Harp Okulunda, İstanbul Erkek Lisesinde öğretmenlik yaptı. Daha sonra siyasete atıldı. Zonguldak Milletvekili (1946) ve İstanbul Milletvekili seçilerek TBMM#8217;ne girdi (1965). Yaşamının son dönemlerinde Son Havadis Gazetesi#8217;nde yazarlık yaptı.
Kısa süre aruz vezniyle yazdı. Daha sonra hece veznini benimsedi.
Şiir Kitapları: Fırtına ve Kar (1919), Gönülden Sesler (1922), O Beyaz Bir Kuştu (1941), Hicivler (1950), Kervan (1964), İşte Sevdiğim Dünya (1965), Şiirler (1970)
GÖNLÜM
Benim gönlüm bir kelebek,
Dolaşıyor çiçek çiçek.
Tükenecek ömrüm böyle
Çırpınarak, titreyerek.
Ne şerefli bir adı var,
Ne bir büyük maksadı var.
Her gün biraz zedelenen
İki ipek kanadı var!
Sabırlıdır, gözü toktur,
Zavallının derdi çoktur.
Yorulunca konacağı
Bir yuvası bile yoktur.
Her şey ona karşı durur;
Güneş yakar, kış dondurur.
Bazı tutar kanadından
Bir fırtına yere vurur.
Benim gönlüm bir kelebek
Dolaşıyor titreyerek,
Zavallının bir baharlık
Ömrü böyle tükenecek!
VEDA
Hani, o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmıyacaktın?
Alnına koyarken veda busemi,
Yüzüme bu türlü bakmıyacaktın?
Hani, ey gözlerim bu son vedada,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
Birini çağırmak için imdada
Yaktığın ateşi yakmıyacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime,
Uçacak sanırdım bir kaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime,
Hani, ey gözyaşım akmıyacaktın?
DİYORLAR
Ölürsem yazıktır sana kanmadan,
Kollarım boynunda halkalanmadan.
Bir günüm geçmiyor seni anmadan,
Derdine katlandım hiç usanmadan...
Diyorlar: #8220;Kül olmaz ateş yanmadan!,
Denizler durulmaz dalgalanmadan!#8221;
Saadet benziyor boş bir seraba,
Düşüyor her seven gönül azaba.
Gelmiyor çekilen dertler hesaba,
Diyorum: #8220;Sebep ne bu ızdıraba!#8221;
Diyorlar: #8220;Kül olmaz ateş yanmadan,
Denizler durulmaz dalgalanmadan!#8221;
TÜRKÜ
Dünyada biricik sevdiğim sensin;
Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin!
Nasıl başkasını gönlüm beğensin?
Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin!
Arıyor gözlerim bütün gün seni,
Gördüm geçiyorken yine dün seni,
Görüp de sevmemek, ne mümkün seni!
Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin!
|
Av.Adil Giray Çelik |
MEHMET BEHÇET YAZAR
1890 Halep #8211; 2 Temmuz 1980 İstanbul
Bazı kaynaklar doğumunu 1888 olarak belirtir. Hukukçu bir aileden gelmektedir. Babası Bidayet Mahkemesi Baş Katibi Katipzade Mehmet Beşir Beydir. Babasının Selanik İstinaf Mahkemesi Başkatipliğine atanması nedeniyle Selanik İdadisi#8217;ni (1906) bitirdi. İstanbul#8217;da Hukuk Mektebini (1910) bitirdi. 1910 dan sonra; önce Beyrut Sultanisi#8217;nde, daha sonra İstanbul#8217;da liselerde öğretmenlik, Milli Eğitim Müfettişliği ve Milli Eğitim Müdürlüğü yaptı.
Şiir ve düz yazılarında Fecr-i Ati Topluluğunun edebiyat anlayışının özelliklerini yansıtan ürünler verdi. İçtenliği, duygusallığı, lirik anlatımı, güçlü dili ve şiir tekniği ile dikkat çekti.
Şiir Kitapları: Erganun (1911), Buhurdan (1925), Yumak (1938)
KIYILAR
Yavru bir ceylanın ürkek ürkek,
Bakışından daha süzgün kıyılar...
Akşamın ruhunu candan emerek,
Uzayıp gitmede üzgün kıyılar...
Gizli oklarla vurulmuş denize
Denize bir kanat olmuş kıyılar...
Şimdi bir çizgi iken, dönmüş ize
Erimiş, gözyaşı dolmuş kuyular...
Sonbahar mevsiminin en son izi,
Ruha dolmuş da gül olmuş kıyılar...
Akşamın ruhu olan sevgimizi,
Yadeden bir gönül olmuş kıyılar...
BORA
Kıyılar tirşe...Uzaklar mosmor..
Bin köpük gâh açıyor, gâh soluyor...
Buğudan, sis ve dumandan bir gök..
Deli kurtlar gibi uluyor...
Mor bulutlar yığılıp ortalığa,
Dalgalar benzedi binlerce dağa..
Kuduran bir bora bir çok gemiyi
Bin kırık tahta yapıp attı sığa..
Deli rüzgâr .. sağanaklar ve bora.
Mor sular, tirşe sular oldu kara..
Dalgalar şahlanarak savruluyor;
Akıyor gök, dağ olan dalgalara ..
Karışıp gökle deniz, morla kara,
Sevginin rüzgârı çılgındı biraz,
Gönlümüzdeydi o akşam o bora..
YUMAK
Bir gün,
Sarı, parlak bir ışık,
Sırma saçlar gibi bir aydınlık,
Erimiş altına benzer bir alev,
Yandı dünyamızda
İçimiz sanki bizim bir dünya..
Tel tel olmuş süzülen ateşten,
Biz o gün,
O gün aldıktı avuçlar dolusu,
Başladık sarmaya dünyamızda!..
Kimseler görmeyerek,
Sarışın telleri sardık, sardık..
Bir yumak oldu bu altın, bu ışık,
Bu alev...
Bir ılık, tatlı hararetle avuç-
larımız yandı ve parmaklarımız
Yandı.
Süzülen telleri sardık, sardık...
Alnımız döndü o gün
Bir sıcak yaz gününe.
O gün yanaklarımız
Bir kızıl gül ... ve dudak-
larımız açtı kızıl bir lale...
O alev telleri sardık, sardık...
Bir yumak oldu bu altın, bu ışık,
Bu alev...
Biz bu altın yumağı,
Kendi dünyamızda.
Kimseler görmeyerek,
Başladık elden ele
Atarak oynamaya...
Sararak ellerimiz,
Yanarak ellerimiz,
Tel tel olmuş o yanan sevgimizi
Bir yumak yaptık o gün,
Atarak elden ele,
Başladık oynamaya...
Geçti artık nice gün...
Bu oyun,
Bir ibadet oluyor şimdi bize.
Ve o günden beridir sevgimizi
Ne güzel sarmadayız gönlümüze!..
|
Av.Adil Giray Çelik |
SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL
İstanbul 1907 #8211; 1968
İstanbul#8217;da doğdu. Ortaöğrenimini İstanbul Erkek Muallim Mektebi ile İstiklal Lisesi#8217;nde tamamladı. (1926) Darülfünun Hukuk Mektebi#8217;nde başladığı yüksek öğrenimini devlet bursuyla gittiği Fransa#8217;da Lyon Üniversitesi Felsefe Bölümünde tamamladı. 1932#8217;de yurda dönünce Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü#8217;ne Felsefe öğretmeni olarak atandı. Ulus, Yeni Sabah gibi gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. Yaşamının sonuna kadar Profesör olarak Edebiyat Fakültesi#8217;nde Öğretim Üyeliği görevini yürüttü.
Şiir Kitabı: Odalar ve Sofralar 1933
ODALAR VE SOFRALAR
Evler bir nara benzer,
Nar tanesi, sofralar.
Akşam, yol gibi gezer;
Sükun, gibi dolar.
Odada bir pancurun
Sofadadır güneşi;
Camlarda yanan korun
Düşer içime eşi.
Odada yığın yığın
Gölgenin salkımları;
Sofada yalnızlığın
Duyulur adımları.
Oda içinde duvar
Oluktan düşenleri;
Sofa geceyi oyar,
Dinler merdivenleri.
Toplar odam kuş gibi
Sofamın laflarını;
Birer bibloymuş gibi
Süsler boş raflarını.
Beni duvar boyunca
Bir kum gibi ufalar
Odam uyku dolunca
Uyumayan sofalar.
YOLCULUK
Bir yaz günü, odamda kaparken bavulumu,
Çekecek koltuğumun parmakları kolumu
Her zamanki sesiyle bana: #8220;Otur#8221; diyecek.
Bütün kış geceleri duyduğum laflariyle,
Çıplak bir kadın gibi, beyaz çarşaflariyle
Beni uyutmak için yatağım esneyecek.
Yolda, adımlarımı çağıracak geriye,
Aralık kalan kapım belki dönerim diye
Penceremde buğudan bir damla yaş donacak.
Yürürken sağ omzuma hafif sesle ötüşüp,
-Bir evden anlaşılmaz fısıltılarla düşüp-
Bembeyaz bir el gibi bir güvercin konacak.
Dudağımı gizlice çekerek dudağına,
Akşam gibi düşecek vagon basamağına
Garda beyaz, dumandan bir kadının bedeni.
Son kampana çalacak ve son düdük ötecek.
Mesafeler bir nokta halinde küçültecek
Külrengi istasyonda mendil sallayan beni...
AKŞAM VE DEVELER
Böyle yalçın dağlarda sessiz dolaşanlar kim?
Köyler, ufka dizilen tozlanmış birer resim;
Yollar, köyleri saran eskimiş çerçeveler...
Sesler çıkmadan söner paslı çıngıraklarda...
Yassı tabanlarını sürükler bir kenarda
Boynu kısa develer, boynu uzun develer.
Günle birlikte erir uyuklayan mor dağlar;
Ekilmemiş tarlalar, çalı bitiren bağlar,
Döker her kalbe kırık bir lambanın isini...
Adımlar derinleşir renklerin vedaında.
Bir dua okur gibi gezdirir dudağında
Deveci, türküsünü, yolcu, sevgilisini...
|
alioz |
Tebrikler Hocam |
Av.Adil Giray Çelik |
CEVDET KUDRET SOLOK
İstanbul 1907 #8211; 10 Temmuz 1992 İstanbul
İstanbul#8217;da doğdu. 1933#8217;te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi#8217;ni bitirdi. Meslek olarak edebiyat öğretmenliğini seçti. 1935 ile 1945 yılları arasında Kayseri Lisesi, Ankara Atatürk Lisesi, Ankara Devlet Konservatuarı#8217;nda yazın öğretmenliği yaptı. 1945#8217;ten 1950#8217;ye kadar Türkiye Ansiklopedisi#8217;nde çalıştı. Demokrat Parti seçimleri kazanınca bu görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Sol dergilerde yazması, üstelik de soyadının #8220;Solok#8221; olması dışlanmasına yetiyordu. İstanbul#8217;da ve Ankara#8217;da avukatlık yaptı. Bir süre Türk Dil Kurumu#8217;nda çalıştı. Okullar için yazdığı ders kitaplarını hep takma adlarla yayımlamak zorunda kaldı. Sonunda soyadını değiştirdi. Bir ara Bilgi Yayınevi#8217;nde çalıştı. 1970#8217;de öğretim görevlisi olarak girdiği Siyasal Bilgiler Basın ve Yayın Yüksek Okulu#8217;ndan 1973#8217;te emekli oldu. 1974 Türk Dil Kurumu Bilim Ödülü#8217;nü kazandı.
Şiir Kitabı: Birinci Perde (1929).
ON ÖLÜM ŞARKISI
IX
Şimdi sonu gelmez maviliklerde
Yağmurlar ruhumu yıkamaktadır;
Tenimin ruhumdan koptuğu yerde
Bir gizli facia kanamaktadır.
Acımı duyamaz oldu kimseler,
Bana bir tahammül ver #8220;aklıselim#8221;;
İnsanlardan ayrı kaldığım yeter,
Yetişir onları göremediğim!
Yetişir yetişir yalnız yaşamak,
Kimseler görmeden her yeri görmek;
Yokluğu içimde her an taşımak,
Ziyayı işitmek, sesleri görmek...
Usandım buluttan, aydan, yıldızdan;
Elverir yürümek samanyolunda;
Usandım elinden ey dipsiz zaman,
Ey sema, ey sonu gelmeyen kıta!
Ağaçlar, özledim serin ve asil
Gölgeniz altında uyuklamayı;
Artık böyle her gün yakından değil,
Uzaktan görmeyi özledim ayı.
Ey dünya, cazibe kuvvetin nerde?
Artık beni kurtar semadan kurtar;
Sar beni sarmaşık, çek beni dere,
Bana elinizi verin ağaçlar!
GECE YARISI
Dizilir ince ince, alnına bir soğuk ter!
Gavur mahallesidir evimin yukarısı,
Rüzgârın salladığı bir çan durmadan öter.
Bu ses aynı şekilde uzayacak yarın da!
Bazen bir ışık gezer, tamam gece yarısı,
Karşıdaki bir evin pencere camlarında...
Şimdi göz yaşlarımla karanlığı delerim;
Bana hatırlatıyor uzun uzun her akşam
Simsiyah servileri bembeyaz perdelerim!
Korkudan, büzülürüm usulca bir kenara;
Yatmak için yerimden azıcık kımıldasam,
Gölgem bir hırsız gibi tırmanır duvarlara.
YEDİKULE#8217;DE AKŞAM
Güneş vurdu başını bir kale kemerine!
Kuşlar yine bu akşam surlara otursunlar.
Baksınlar şu kocaman mahalle üzerine
Kızıl bir aydınlıkta şaşırıp kaldı bunlar;
Ufak saksılar gibi görünüyor uzaktan
Pencere camlarında kurutulan sabunlar...
Mademki ayni yükü sürüyecek her zaman:
Ne çıkar, çevirdiği dolabın kenarında
Şu bostan beygirinin gözünü bağlamaktan?..
Akşam Yedikule#8217;nin gezer sokaklarında:
Kızıl bir şerit gibi yolların ucu yandı,
Güneş, yardı başını bir kal#8217;a duvarında..
Bostan korkulukları sanki bir kahramandı,
Kuşlara bahsederken büyük tasavvurundan!
Sular olduğu yerde bir defa halkalandı:
Akşam, attı kendini Yedikule surundan
|
Av.Adil Giray Çelik |
ASAF HALET ÇELEBİ
29 Aralık 1907 İstanbul #8211; 15 Ekim 1958 İstanbul
Sekiz yıl Galatasaray Sultanisi#8217;nde ve Güzel Sanatlar Akademisi#8217;nde okudu. Adliye Meslek Mektebi#8217;ni bitirdi. Üsküdar Asliye Ceza Mahkemesi Zabıt Katipliği yaptı. Osmanlı Bankası#8217;nda, Devlet Denizyolları İdaresi#8217;nde çalıştı. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde kütüphane memuru iken Guraba Hastanesi#8217;nde öldü
Fars edebiyatını iyi bilmesi nedeniyle bu edebiyatla ilgili çeviriler yaptı, gazel ve rubailer yazdı.
Şiir Kitapları: He (1942), Lametif (1945), Om Mani Padme Hum (1953), Eşrefoğlu Divanı (1944), Divan Şiirinde İstanbul (1953).
CÜNEYD
bakanlar bana
gövdemi gördüler
ben başka yerdeyim
gömenler beni
gövdemi gömerler
ben başka yerdeyim
aç cübbeni cüneyd
ne görüyorsun
görünmeyeni
cüneyd nerede
cüneyd ne oldu
sana bana olan
ona da oldu
kendi cübbesi altında
cüneyd yok oldu
MARA
bilmemek bilmekten iyidir
düşünmeden yaşayalım
mara
günü ve saatleri ne yapacaksın
senelerin bile ehemmiyeti yoktur
seni ne tanıdığım günleri hatırlarım
ne seneleri
yalnız seni hatırlarım
ki benim gibi bir insansın
tanımamak tanımaktan iyidir
seni bir kere tanıdıktan sonra
yaşamak acısını da tanıdım
bu acıyı beraber tadalım
mara
başım omzunda iken sayıkladığıma bakma
beni istediğin yere götür
ikimiz de uykudayız
ne uyanık
|
Av.Adil Giray Çelik |
SITKI YIRCALI
1908 Balıkesir #8211; 29 Aralık 1988 Ankara
Ortaöğrenimini İstanbul Kabataş Lisesi#8217;nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Paris#8217;te doktorasını verdi. Dönüşünde Balıkesir#8217;de avukatlığa başladı. Avukatlığın yanı sıra siyasetle ilgilendi. Demokrat Parti İl Başkanı olarak siyasal hayata atıldı. Balıkesir Milletvekili olarak TBMM ne girdi. Gümrük ve Tekel, İşletmeler, İktisat ve Ticaret, Basın-Yayın, Sanayi Bakanlıkları yaptı. (1946-1960) 27 Mayıs hareketinde bir süre Yassıada#8217;da tutuklu kaldı. Af yasasından sonra siyasal hayata yeniden dönüp Adalet Partisi#8217;nden Balıkesir Senatörü seçildi. İnsan Dergisinde yazılar yazdı. Özellikle dost dergisinde yayınlanan yazılarıyla tanındı.
Şiir Kitapları: Kilitlenmiş Dünya (1959), Üçüncü Katın İnsanları (1959), Narlı Kahvede Deli Divane (1966).
BAŞINI ALIP GİDEN DÜNYA
Bir söğüt yeşili üstümüzde göğümsü
Yeşil üstünde bir gök mavisi gönlümsü
Bir yaprak koynunda saklı
Bir dalda asılı
Sanki yıldızlar çiçek çiçek
Sanki ışıyıp söner bir telli böcek
Bir ağaç gölgesinde bir havuz yosunsu
Bir yeşile çocuklu ıslak kokusu
Sesinde yaşayıp unutulmak korkusu
En karanlık en serin diplerden gelip diri diri
En sıcak en güneşli türküleri
Yapraklara okuyan su
Altımızda bir soğuk toprak gövemsi
Başımızda bir ağaç gövdesi gecemsi
İçimiz ışık ışık aydınlık
Düşüncemiz ateşce kanımız korca yanık
Zamanlar yitti böylece duygular yitti
Böylece bir dünya başını alıp gitti
YIĞINLARIN DÜŞÜ
Geçen zaman, gelecek gün bu bir tarih
düşü müdür nedir?
Yüzlerce yüz, soluk soluğa beyaz, yanık
Dirsek dirseğe, yumruk yumruğa yığınca kalabalık
Bir yol kan tutup başlarını dönmesinler geri
Can üstüne kıran kırana bir şenlik bir şenlik
Bu bozgun zafer dönüşü mü nedir?
Tarlalar döşenmiş bütün bütüne kan kırmızı gelincik
Şehit gazi, kaçak esir, ya bir nişan ya bir dipçik
Bir kez bir korku depreşmesin içlerinde deli deli
Ölüm üstüne, bayram bayrama, bir şenlik, bir şenlik
Bir kuraklık bir açlık göçü müdür nedir?
Bahara yüklü kırların sevdası bir su incecik
Yatağı ısınmadan yola düşmüş bir incecik gelincik
Hayvanlar koşulur, araba haydanır, harman
yine gelecek yıla vergi
Ağaçlar donda mı, çiçekte mi? Bir donanma bir şenlik
Bu ağlamaklı yakarış bir şeytan gülüşü müdür nedir?
Bir ak aydınlık eser aramızda, bulutsu duruk duruk
Bir acı karabasan göğsümüzü tadımsı buruk buruk
Sonra bir sağır suskunluk esir eder duyguları, her şeyi
Katılmış taşlarda bir kıvranma, bir şenlik bir şenlik
TOPRAĞIN ÜŞÜMESİ
Toprak damların üstünden
Yürüyüp döndükleri duyulacak
Daha bir yakın yıldızlar, daha bir parlak
Ellerimiz uzanıp sanki bir tutacak
Bulutlar hani kararıp gitmesinler.
Toprak damların üstünden
Gök kubbe daha çıplak daha sıcak
Kırlara dağlara sulara çöküp işlemese
Aydınlıkla bir olup yaylanın ak ayazı
Ve içimize bir yeşil kuşku düşmese
Ya da yağmur tasası dört mevsim
Çoluk #8211; çocuk hani birlikte
Sevişmemiz içimizin sıcaklığı
Günü güneşi beklemeden yorgun yatağımızı
Uyutup bir tatlı düşe, bir güzel ısıtacak
Toprak damların üstünden
Oba oba, ev ev, insan insan, gerçekler
Daha üşütücü daha çıplak yalnızlık
Gece gündüz uyanıp kalabalıkça
Boşluğa insanca yürüse yollar
Hani ocak ocak tüm bacalar tütse
Uzanıp dere tepe el-ele verse dumanlar
Bütün bir kimsesizlik silinip dağılacak
Tarlalar tohuma işlenip sürülse hani
Toprağın çözülüp geçecek üşümesi
|
Bugünün tarihi: 05/05/2025 00:44:50 |