commodore1tr |
Ne zaman sonbahar gelse, sarı sarı yapraklar düşse dalından ve
sürüklense rüzgarın önünde bir yaprak. Ne kadar ısıtırsa ısıtsın
dağları, ovaları güneş; ne kadar sıcak ve parlak olursa olsun gökyüzü,
üşürüm, ürperirim içimden!.. Üstüme üstüme yürür hüzünlü güz
günleri...
Bilirim ki, acılardır yüreğimde yankılanan ve içimdeki sevdadır acı
veren her andığımda yurdumu. Şimdi her zamankinden daha yorgun ve
çaresizim. Her zamankinden daha çok muhtacım sana anlıyor musun?
Özlemin içimde ateş olup yaksa da, vucudum buzlar içindeymiş gibi
titriyorum!.. Dışarıda kırk derece sıcak var, insanlar serinlemek için
habire sulara koşuyor ama ben kar altındaymışım gibi titriyorum,
üşüyorum. Anlıyorum ki, beni hiç bir şey ısıtamayacak senin
kollarından ve sıcak sevginden başka...
Ne zaman sonbahar gelse, dağ doruklarında insanın içini ürperten
rüzgarların uğultusunda hayatın bana küs ıslığını duyarım!... İçime
dalga dalga yayılır yokluğun, rüzgarda dalları kırılmış bir ağacın
hüznü gibi suskun dururum. Bedenim sızlar, yüreğim titrer... Anlatamam
kimseye yüreğimden geçenleri... Kendini anlatamamak ne kadar da acıdır
bilir misin? En çok da ona yanar yıkılır insan... Kim bilebilirki, ben
bütün acı çekenlerin yazgısıyım, bütün kimsesizlerin dostu, bütün
yalnızların yoldaşıyım... Yüreklerdeki sarı sonbahar; Gözlerdeki
yeşilin ardına gizlenmiş hüzünlü güz günüyüm...
Hayatımız ki, bir damla aşk iksiri kırık kadehlerde yudumladığımız,
bir damla su; Bir tutam şiir, volkanlar kadar dağlayıcı ve kor!...
Şimdi yüreğimin en derinlerinden kopup gelen sınırsız bir sevgi
seliyle sana gelmeyi, yüreğinin en sıcak yerine sığınıp kaybolmayı ne
kadar çok istiyorum. Ne kadar istiyorum gözbebeklerindeki
kıvılcımların titreşimlerinden bir aşk türküsü gibi çakıp ve anlamsız
yaşadığım bu hayattan kurtulup, yeniden bulmayı kendimi gözlerinde....
Ne zaman güz günleri gelse sararır yeşeren umutlarım!... Hoyrat
rüzgarlarla savrulur dallarım, bir yağrağımı daha kaybederim ömrümün
sevgi çınarından...
Ömrüm gizli bir yara da olsa yüreğimde ve savrulan bir sonbahar
yaprağına da yazılı olsa adım; Ben yine de mehtabın kollarında
yeniyetme sevdalar tomurcuklanırken bahara, sarmalıydım seni; Dingin
derin ırmaklar akarken hasrete, bütün yalnızlıkları yıkmalıydım
gözlerinin içine baktığımda. Tuttuğumda yumuşacık beyaz ellerini,
unutmalıydım bütün acılarımı!.. Kadehlerde aşk iksiri yudumlanırken
doya doya içmeliydim dudaklarını.. Bütün karanfiller güller solmalıydı
bahçelerde, yüreğimizde tomurcuk tomurcuk sevda açarken!...
Şimdi gecenin geç bir vakti. Sicim gibi yağmur yağıyor kaldırımlara,
yağmurdan kaçıp herkesin evine sığındığı bir saatte, ben evden çıkıp,
sahipsiz bir sokak kedisi gibi sırılsıklam boş kalan sokaklarda
dolaşıyorum avare avare. Gecenin zifiri karanlığı üstüme üstüme
geliyor, şimşekler çakıyor, boşanırcasına ağlıyor gökyüzü ama yağan
yağmurlar yüreğimin yangınını söndüremiyor.. Denizler nehirler de
ağlıyor, ben ağlıyorum, inadına sokaklara boşanıyor gözlerim.
Gözyaşlarım sağanak sağanak karışıp gidiyor sulara.. Ellerim üşüyor,
üşüyen ellerimi alıp yanan yüreğimin üstüne bastırıyorum. Dinmiyor
küçülmüyor acım...
Fırtınalı bir gecenin kör karanlığında bir başına ıpıssız sokaklarda
yürümek ne kadar zordur. Hele tutunacak bir dalı kalmamışsa insanın bu
dünyada ve gidilecek bir yeri de yoksa. Hayatın anlamsız girdabında
debelenmek, anlamsızlığın boşluğunda kalakalmak, bir başka ölümdür
aslında insan için.
Her sonbahar geldiğinde ben ayrılıkları yaşarım. Elvedaları,
yalnızlıkları, özlemleri, solgun kırık beklemeleri; Bir de adı
konmayan iç çekişleri, korkuları, uzak ve dalgın bakışları akan
sulara, hıçkırıkları...
Ve yüreği buğulu sevdalı aşıkları düşünürüm her sonbahar geldiğinde.
Pişmanlıkları, kalpte gizli kalan sırları ve kalpte gizli kalıp bir
ömür kanayan yaraları, suskunlukları, ayrılıkları, sınırları, gurbet
de ölüp gidenleri ...
Ne zaman sonbahar gelse unuturum içimdeki mavinin çağrışımını, beyazın
ışığını, baştan aşağı acıya keser bedenim. Gülmeyi unuturum ne kadar
zorlarsam zorlayayım kendimi, gülemem. Anlarımki, benim yüreğimde
ağlıyor gözlerimle beraber... Şu uzak diyarlarda hüzün ve acı sızı
sızı dokunuyor gönlümün en derin gergefine. Karanlık bir dehlizde
yolunu bulmaya çalışan şaşkın bir yolcuyum sanki. İçimdeki deli
rüzgarlar alıp buralardan çok uzaklara götürüyor beni. Çocukluğumun ve
ilk gençliğimin geçtiği kıyılara savuruyor ruhumdaki özlemleri...
Hayatımın inciten, acıtan yanını sığdıramıyorum hiç bir coğrafyaya.
Bilincimi kaybetmek istiyorum, hatırlamamak geçmişimi ve unutmak bütün
ihanetleri. Üşümek ve düşmek istiyorum derin bir uçurumun kenarından.
Ölüm etrafımda durmadan dans ediyor biliyorum. Bir gün hiç beklenmedik
bir yerde vuracak beni. Korkmuyorum, ölüm kıyafetimi giyiyorum hergün
üstüme. Hayallerimin düştüğü yerde düşeceğim. Gözlerimde fer,
dizlerimde derman kalmayacak. Vurgun yemiş dallar gibi düşeceğim
yerlere, bir daha hiç kalkmayacağım.
|