Av.Esin Kılıç Erdoğan |
Penceremin dışında bulanık ve sevimsiz bir sabah. Üşüyorum. Kimbilir kaç sabaha uyandım böyle titreyerek, kaç sabaha daha uyanacağım... Üşümekten başka duyum kalmadı sanki. Kızarmış ellerimi ovuşturuyorum sürekli. Boynumu omuzlarımın içine saklıyorum. Olmuyor. Zor geçecek bu kış. Yol kenarında birkaç solgun ağaç. Rüzgar alabildiğince acımasız savuruyor, kaldırımlara vuruyor incecik dallarını. Daha ne kadar dayanacaklar. Ne kadar dayanacağız?
Yenik düşeceğiz rüzgarlara, savrulup paramparça olacağız sonunda. Soğuk hepimizi donduracak; öyle çok üşüyeceğiz ki, tüm "Seni seviyorum"lar havada donacak sevilene ulaşamadan. Başımızı kaldırdığımızda yüzümüzü tokatlayacak uğultulu rüzgar, sulanmış gözlerimiz, koşarcasına attığımız adımlarda olacak. Birbirimize bakmadan geçip gideceğiz çamurlu yollardan. Ellerimizi bir başkasına uzatamayacağız. Gülümsediğimizde acıyacak dudaklarımız, salt bu yüzden kötü heykellere benzeyeceğiz donuk ifadelerimizle. Ağzımızdan çıkan buharın beyazlığı yaşadığımızın tek kanıtı olacak. Pencerelerimizin ardına saklayacağız titreyen bedenlerimizi, yorgan altlarına. Ama ne yapsak nafile. Aklına koymuş bir kere, hepimizi öldürecek bu kış.
Önce saklambaçlar, yedi kiremitler çıkamaz olacak evlerinden, sokaklar suskunlaşacak. Kış el koyacak bu sessizliğe. Yağmur ve toprak, kavgacı, nefret dolu, taşkın ve ürkütücü bir aşk yaşayacak geceler boyu süren. O ılık, tüy hafifliğindeki sonbahar sevgisi, yerini şiddete bırakacak. Rüzgar, ortaçağ büyücülerini anımsatan ıslıklı çığlıklarla pencere pervazlarından odalarımıza girecek. Küfredercesine çarpacak camlarımıza yağmur. Ölümcül düşler göreceğiz uykularımızda.
Biz yaşıyorduk oysa.
Elimi avucunun içine saklıyordu. Beni kendine...
Çay içerdik o uzun gecelerde, içimizi ısıtacak sanırdık. Ucuz ve eski Türk filmlerindeki hüzünlü aşıklar, gözyaşlarıyla kavuştu birbirine o kış, yanlış anlamalar, "bunu bana nasıl yaparsın"lar, hep "affet beni" ile sonlandı. Emekliliği gelmiş tüm Amerikan dedektifleri, bilmeceleri çözüp yakaladı katili, beraber çalıştığı yeniyetme dedektife esprili bir öğüt bıraktı kalabalıktan uzaklaşırken. Bizse her geçen gün kendimizden uzaklaştık. Aynadaki görüntülerimiz yanılsamaya dönüştü birer birer.
Bir dolu kitap okuduk o kış, pek az konuştuk, hiçbir şey sormadık birbirimize. Onsuz eksik değildim ve çoğalmıyordum onunla. Yalnızlığı paylaşmaktı bizimkisi, başkaca bir şey yoktu. Yanımdaydı, yanındaydım dahası, belki bu yüzden hiç bitmesin istedi o karanlık günler. Bense susuyordum bir çocuk savunmasızlığında. Güvende değildik çünkü ve yoktu gidecek başka yerimiz. Birbirine demirlemiş iki gemiydik biz. Fırtınalar kopuyordu ve denize açılmayın diyordu hava durumu spikeri. Batan tekneler tüm arama çalışmalarına rağmen bulunamıyordu. Mutlu değildik, mutsuz ya da coşkulu, telaşlı değildik. Çoktan öğrenmiştik umut etmeden beklemeyi, bekliyorduk. Oysa hiçbir limana demirlemek istemiyordum, bana göre değildi başka limanlara sığınmak. Ama soğuktu akşamlar ve sabahları acıtırdı yalnızlık, biliyordum. Kocamandı avuçları, sıcaktı üstelik.
Keşke o denli üşümeseydim.
Apartman aralarına bile sıkışmıyordu güneş. Karanlıktı, griydi her yer, herkes griydi. Bir o vardı. Gerisi uzaklıktı ve ertelenmişlik. Sokak lambaları ürkütücü yalnızlıkları aydınlatıyordu, gizlenmişlikleri, ölümcül sessizlikleri. "Geçecek biliyorum" diyordum. "Tüm bu bunalmışlık, bu dipsiz mutsuzluk sonlanacak." Oysa kandıramıyordum kendimi. Tüm çiçekler solmuştu çünkü. Masa üstlerinde, cam önlerinde yapma çiçekler vardı. Salt yapma çiçekler üşümüyordu gece yarıları. Korkuyor muydum? Hayır, korkmaya bile gücüm yoktu. Yorgundum çokça, çokça üşüyordum. Başımı omzuna yaslayışım, elimi avucuna bırakışım bundandı. Yorgun bir kış masalıydı bizimkisi ve benzemiyordu çocukluğumuzda okuduklarımıza. Son satırda sonsuza dek mutlu yaşamak yoktu. İlk güneşli günde ayrıldı çünkü ellerimiz. Göğün ilk maviliğinde, bilmediğim denizlere yelken açtım. Fırtınalar sonlanmıştı artık, dingindi deniz.
Gülümsüyordum.
Baharın da masal olduğunu neden öğretmemişlerdi bana. Neden griye döndü hiç sonlanmayacağını sandığım mavilikler? Neden yitirdim yolumu?
Kocamandı avuçları. Oysa üşüyorum şimdi...
|